~ANNELER ÇOCUKLARINI ÇOK SEVER~ | Define işaretleri ve anlamları

~ANNELER ÇOCUKLARINI ÇOK SEVER~

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,767
Beğeni
22,134
Puanları
113
Konum
Erzincan
~ANNELER ÇOCUKLARINI ÇOK SEVER~
Eşi öldükten sonra çocuklarına bakabilmek için evlerinin önündeki bahçeye mevsimlik sebzeler dikip pazarda satmaya başlamıştı Nurten hanım. Tek isteği yaşadıkları yoksul hayatı çocuklarınında yaşamamasıydı. Bu yüzden onların okuyup meslek sahibi olmasını oladar istiyorduki.
Sabahın köründe kalkıp evde kalan birkaç parça kahvaltılığı çocuklarına hazırlar, önlüklerinin ceplerinede elli kuruş yol parası, elli kurışta öğle yemeğinde simit alabilmeleri için birer lira koyup evden çıkardı pazara gitmek için.
Bir sabah kalktığında, yine fırından yarı parasına aldığı bir bayat ekmeği kesmiş, küçük bir parça peynir ve on kadar zeytini ekmeğin yanına katık olarak koyduğunda, on yaşındaki oğlu Veysel uyanmıştı. Biran annesine baktı. Ve üzerinde sayısız yaması olan eteğini ve oldukça eski görünen hırkasını inceledi uzun uzun. Annesi tam yine önlüklerine birer lira koyup kapıdan çıkacakken,
-"O paraları bize verme annecim. Kendin için biriktir. Bak eteğin ve hırkan çok eskimiş. Hem sen neden hiç kendine birşey almasında, olanca paranı bize verirsin? -" dediğinde, kadın gözyaşlarını göstermek istemedi oğluna. Ve biraz kızmış gibi yaparak,
-"Hadi hadi çok konuşma. Anneler çocuklarını çok severler. O yüzden herşeyin en güzelini çocukları giysin isterler. Şimdi kardeşinide uyandırıp kahvaltınızı yapın. Sonra doğru okula-" demişti. Pazar yerine gidene kadarda yolda gözyaşı dökmüştü kadın.
Çocuğu ne kadarda haklıydı. Belki üç sene olmuştu kendine yeni albiseler almayalı. Biran yamalı eteğine baktı. Sonra daha sıkı sıkı sarıldı pazara satmak için götürdüğü sebzelerine...
Ertesi gün Veysel annesinin dizlerine yapıştı erken saatte.
-"Arkadaşlarım tost ve meyvesuyu yerlerken, gözümü onlardan alamıyorum. Ne olur biraz daha para ver anne?-" dediğinde annesi üzgün bir halde daha fazla parasının olmadığını söylemişti. Veysel susmuş başını öne eğip kardeşini uyandırmıştı kahvaltılarını yapmak için...
Bir hafta kadar sonra küçük kızı Sare annesinin kulağına eğilip,
-" Abim okula gelmiyor anne. Evden çıktıktan sonra beni otobüse bindiriyor. Ben kendim gidiyorum okula. Okuldan çıktığımda da göremiyorum onu. Ve eve gelmek için yine kendim biniyorum otobüse. Bir haftadır böyle yapıyor-" dediğinde, sinirden aklı başından gitmişti kadının.Sinirle dışarıda oynayan Veysel'in yanına gitmiş. Kulağını öyle çekmiş ve bağırmaya başlamıştıki, çocuk korku ve can acısıyla ağlamaya başlamıştı.
-"Ben siz okuyun adam olun diye uğraşayım. Sen okuldan kaç öylemi? Gebertirim seni... Birdaha asla okula gitmemezlik yapmayacaksın anladınmı? -" diye bağırdığında ise, gözyaşlarıyla başını sallamıştı çocuk. Ertesi sabah kardeşinin elinden tutmuş, ve otobüse doğru giderken, arkasından sinirli bir halde bakan annesine,
-" Affet annecim. Seni hiç ama hiç üzmek istemem - "demişti. Fakat Nurten hanım bir hafta sonra oğlu Veyselin iyice zayıfladığını görmüş, pek bir endişelenmişti. Yüzünün rengide pek iyi değildi. İçi gitmişti. Ama hastahaneye götürecek parası olmadığı içinde evde kendi bildiği yöntemlerle tedavi ermek istemişti oğlunu. Bir hafta kadar sonra ise öyle durgunlaşmıştı ki Veysel. Bir sabah evden çıkarken pek bir halsiz ve rengi benzi sapsarı bir halde, annesine sarıldı gülümseyerek. Ve kardeşinin elini tutup, otobüs durağına gidene kadar arkasını tekrar tekrar dönüp annesine gülümsedi.
Nurten hanım o gün pazar yerinde zar zor bir yer bulabilmiş, sepetinden sebzelerini çıkaracakken, bir öğrenci gelmişti yanına heyecanla. Ve arkadaşı Veysel'in okulda bayıldığını ve öğretmenin arabasıyla onu hastahaneye götürdüğünü söylemişti... Nurten hanımın yüzü bembeyaz kesilmiş, sebze sepetini umursamadan gözyaşlarıyla hastahaneye doğru koşmaya başlamıştı. Hastahaneye vardığında ise doktor oğlunun kontrolünü yeni bitirmişti. Ve telaşla kendinden haber bekleyen Veysel'in annesine,
-"Çocuk pek halsiz düşmüş. Açlıktan bayılmış. Düzenli beslenmesi şart-" dediğinde, kadın yüzünü yere eğdi utanarak. Çocuklarına okula gitmeleri için elli kuruş yol parası ve elli kuruş simit parasını dahi zor verebilirken, doktorun söylediklerime öyle üzülmüştüki... Veysel'in öğretmeni ise hastahane kantininden yiyecek birşeyler getirdiğinde, çocuk olanca gücüyle ve heyecanla yemeğe başlamıştı yiyecekleri. Diğer elinde tuttuğu poşeti ise biran bile yere bırakmıyor, göğsüne bastırıyordu sıkı sıkı. Taburcu olduktan sonra ise annesiyle birlikte eve gitti Veysel. Annesi oğlunu yatağına yatırmış, ve komşudan ödünç un istemeye gitmişti. Oğluna o akşam en sevdiği gözlemeden yapmak istemişti. Eve döndüğünde ise masanın üzerinde çok güzel çiçek desenli bir etek. Ve çok sevdiği kırmızı renkte bir hırka gördüğünde, yatağında çok halsiz bir şekilde kendisine gülmekte olan oğlu Veysel'e baktı. Ve şaşkınlıkla
-"Oğlum bunlar da nerden çıktı?-"Kim aldı? -"diye sorunca.Veysel mutluluk gözyaşlarıyla gülümsedi annesine. Ve şu cümleler döküldü dudaklarından.
-" Sana kalsa kendine asla giyecek almazdın. Senden tost alma bahanesiyle bir lira daha istediğimde durumumuzun olmadığını söylemiştin. Bana vediğin bir lira harçlıktan iki buçuk lira artırdım bir hafta okula yürüme gidip gelerek. Sen okuldan kaçtığımı düşününce mecbur otobüse bindim. Sana elbise alabilmek için bir aydır simit yemiyorum. Ve hergün elli kuruş artırıyorum. Anneler günün kutlu olsun fedakar annem.-"dediğinde kadın hıçkırıklarla sarılmıştı oğluna. Ve neden böyle birşey yaptığını sordu.
-" O an çocuk annesin kokusunu defalarca içine çekti ve şöyle dedi gülümseyerek:
-"Çocuklarıda annelerini çok ama çok severler-"
 
Üst