Antik Çağdan İtibaren Altın ve İşlenmesi | Define işaretleri ve anlamları

Antik Çağdan İtibaren Altın ve İşlenmesi

BoZKurT

"R@m@z@n"
Forum Düzeni
Katılım
22 Mart 2012
Mesajlar
9,476
Beğeni
16,848
Puanları
113
Konum
İstanbul
Altın metali bakır, gümüş ve meteor demiri ile birlikte cilalı taş devrinden bu yana bilinen metallerdendir. M.Ö. 4000 yılından itibaren Mısır’lıların ve M.Ö. 3000 yıllarında Sümerlerin Mezopotamya’da altın üreterek kullandıklarına dair kesin bulgular vardır. Sudan, kuru ve yaş havadan, oksijen ve ozondan, kükürt ve hidrojen sülfürden, azottan ve hidrojenden hatta yüksek sıcaklıkta bile oksijenden, asitli ve bazik çözeltilerden etkilenmediğinden doğada metalik halde bulunan ender metallerden biridir. Bu üstün özellikleri, kendine özgü rengini ve parlaklığını hiç kaybetmediğinden süs ve ziynet yapımında, kral ve zenginlerin özel eşyalarının yapımında, hatta zenginlik göstergesi olarak tarih boyunca kıymetli madde ve para olarak kabul görmüştür. Doğa da az bulunmasına karşın metalik halde bulunduğundan ve kolay elde edildiği ve işlendiğinden ilk çağlardan bu yana hep üretilmiştir. Roma İmparatorluğu dönemi sonuna kadar 10000 t, orta çağda 2000- 3000 t ve Amerika kıtasının keşfinden sonra da yılda 5 ton kadar altın üretildiği tahmin edilmektedir. 1700- 1800 yıllarında yıllık 10-15 ton olan dünya altın üretimi, 1948 yılında Kaliforniya altın yataklarının bulunmasından sonra 200 t a ulaşan altın üretimi, 1904 yılında G. Afrika altın yataklarının keşfi ile yılda 500 t a, 1936 yılında da 1000 t a ulaşmıştır. Günümüzde ise yılda 1500 tonun üzerinde altın üretilmektedir. Tüm tarih boyunca günümüze kadar 100000 tonun biraz üzerinde altın üretildiği tahmin edilmektedir.
Tarih boyunca altın üretimi, altının doğada saf halde bulunuşu ve 19.3 g/cm3 yoğunluğu ile bulunduğu ortamdaki tüm mineral ve taşlardan çok daha ağır olmasına dayandırılmıştır. Altın içeren cevher ve mineraller kırılıp ufalandıktan sonra kovboy filmlerinde de gördüğümüz gibi dibi çukur kap içersinde bol suyla çalkalanır. Ağır altın taneleri kabın dibinde kalırken, çok daha hafif olan diğer mineraller, kum ve çamur suyla sürüklenir. Kabın dibinde toplanan altın parçacıkları potalarda eritilerek altın külçe haline getirilir. Altın çoğu kez gümüş ve bakır da içerir. Saf altın elde etmek için bakır ve gümüş içeren altın önce yüksek sıcaklıkta tuzla kavrularak gümüş klorür bileşiğine çevrilirken, bakır da kurşun ilavesi ile cüruf haline çevrilir ve kurşun buharlaştırılarak saf altın dipte kalır. Altının bakır ve gümüşten ayrılma tekniğinin M.Ö 2000 yılından beri bilindiği antik bulgulardan anlaşılmaktadır. Orta çağda simyacılar bir yandan altın cevherlerinden yukarıdaki teknikle ve kurşunla kavurma ile saflaştırırken bir yandan da diğer metalleri altına çevirmeğe çalışmışlar, bunu başaramasalar da altın üretim tekniğini geliştirmişlerdir.
Eski çağlarda ve kısmen daha sonra da kullanılan altın üretme tekniklerinde ince taneli olup dibe çökmeyen ve koloidal halde çamur içinde dağılan altını kazanmak mümkün olmuyordu. Eski altın yatakları ve altın üretim alanlarındaki mil ve kumların halen önemli oranda altın içermesi de bu kaçakların olduğunu göstermektedir.
Altın içeren cevher ve tozlardaki tüm altını kayıpsız kazanmak amaçlı çalışmalardan ikisi, yani cıva amalgam tekniği ve siyanür tekniği bu gün de kullanılan tekniklerdir. Altın içeren metal parçaları ve eski malzemelerdeki altını kazanmada kurşunlu kavurma tekniği de kullanılmaktadır. Her üç teknik de çevre dostu değildir ve aynı derecede canlılara ve insan sağlığına zararlı kurşun, cıva metalleri ve siyanür çözeltisi ile çevreyi kirletme riski vardır. Altının bu teknikler dışında başka yolu da yoktur. Gerçi altın yalnız altın maden ve bileşiklerinden değil, aynı zamanda antimon, arsenik, platin grubu elementleri, gümüş ve bakır üretimleri sırasında yan ürün olarak da üretilir. Ancak bu üretimlerin azlığı yanında altını ayırmak için yine yukarıdaki ana üretim teknikleri kullanılır.
 
Üst