Definecinin Sağlığı ''Aşıları Tanıyalım'' | Define işaretleri ve anlamları

Definecinin Sağlığı ''Aşıları Tanıyalım''

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Forum Düzeni
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,950
Puanları
426
Konum
Malatya
Hepatit B Aşısı

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre; global nüfusun %30’unun Hepatit B virüsü (HBV) ile enfekte olduğu bilinmektedir. Dünyada yılda 350 milyonun üzerinde kronik HBV enfeksiyonu ve 2000 yılı itibarıyla 5.7 milyon yeni akut hepatit B vakası ve 521.000’den fazla hepatit B ilişkili ölüm bildirilmiştir (1). İnsanlarda kanserojen-hepatosellüler karsinomaların %80’nin nedeni hepatit B virüsüdür (2). Yılda en az 500 -750 milyon kişinin kanser veya siroz nedeni ile öldüğü tahmin edilmektedir. Bu nedenle Hepatit B enfeksiyonları sıklığı, kronik karaciğer hastalığı ve kanser gibi komplikasyonları nedeniyle önemli bir sağlık sorunudur.
Aşı İçerikleri
Hepatit B aşıları kansere karşı geliştirilmiş ilk aşılar olarak bilinmektedir. Hepatit B enfeksiyonunun tanımlanmasından 10 yıl sonra aşısı üretilmiştir. Hepatit B aşısı ile ilgili ilk çalışmalar 1971 yılında Krugman’la başlar (3).
İki tip hepatit B aşısı mevcuttur:
1-Plazma kökenli HBV aşıları
2-Rekombinant HBV aşıları
Plazma-kökenli aşılar, kronik hepatit B’li hastaların plazmasından pürifiye edilen HBsAg’den hazırlanırlar. Bu aşılar 1982’den beri piyasadadırlar. ABD, Fransa, Kore ve Çin’de üretilmekte olup, bu aşıların oldukça etkin ve güvenilir olduğu çeşitli çalışmalarla ispatlanmıştır. Bu aşılar, potansiyel rezidüel infeksiyöz partiküllerinden arındırmak için seri inaktivasyon işlemine tabi tutulurlar. Ancak HIV’in gündeme gelmesiyle yeni aşılar için uğraşlar başlamış ve bu aşamada rekombinan HBV aşıları geliştirilmiştir. Her iki aşı arasında reaktojenisite ve etki süresi açısından fark yoktur. Rekombinant hepatit B aşıları, maya ya da memeli hücrelerinde HBsAg ekspresyonu gerçekleştirilerek elde edilen ve canlı virüs partikülü içermeyen aşılardır. Adjuvan olarak alüminyum ve koruyucu olarak tiomersal içerirler.
Mevcut HBV aşılarının hepsi hepatit B zarf proteini içermektedir. Hepatit B yüzey antijeni (HBsAg) üç zarf proteininden oluşmuştur.
HBsAg proteinleri 226 aminoasitten meydana gelmiş bir majör polipeptit p24 ve gp27 şeklinde small HBs (SHBs) içerir.
Orta çaplı protein (middle-sized) (MHBs) C ucunda p24 bölgesinin 226 aminoasidi ve N ucunda ilave 55 aminoasit kalıntısına sahiptir.
Geniş HBs proteini (LHBs) S ve pre-S2 domainlerine ek olarak 119 aminoasitli pre-S1 domaini içerir.

Doğal zarfta bu üç protein de yer alır. Orijinal olarak HBV zarf proteinin serolojik olarak belirlenmiş adw, adr, ayw ve ayr olmak üzere dört major subtipi ve subtiplerin kodladığı en az 7 genotip vardır. Bir determinanta karşı oluşan antikorlar tüm subtiplere karşı koruyucudur. Ancak aktif veya pasif immünizasyonu takiben, zarf proteinlerinde bazı mutantların varlığı tanımlanmıştır . Anti-HBs antikorların oluşması HBV enfeksiyonuna karşı uzun süreli koruma için esastır. Akut HBV enfeksiyonunda vireminin kaybolmasını takiben serumda anti-HBs gelişir. Bu durum SHBs’e karşı humoral bağışık yanıtı gösterir. Pre S1 ve S2 antijenleri ve antikorları akut enfeksiyondan sonra görülür ve kaybolur. Pre-S antijenleri anti-T hücreleri uyararak HBs üretimi için gereklidir. Bu nedenle pre-S antijenleri içeren 3. kuşak HBV aşıları geliştirilmiştir .
Aşıların Saklanma Koşulları
Her iki aşının termostabilitesi benzerdir. 2–8°C arasında saklanmalı ve asla dondurulmamalıdırlar. Her iki aşı da, bir hafta süreyle 45°C ısıda ve bir ay sürey ile de 37°C’deki ısıda immünojenik ve reaktojeniktir. Her iki aşı arasında değişim (interchange) yapılabilir.
Ülkemizde ve Dünyada Bulunan HBV Aşıları
DSÖ 1995 yılına dek taşıyıcılığın %8’den az olduğu ülkelerde, 1997 yılından sonra ise
tüm ülkelerde rutin yenidoğan ve çocukluk dönemi aşılamasını önermiştir (7). Anne HBsAg ve HBeAg pozitifse bebeklerin %70-90’ı enfekte olurken, anne sadece HBsAg pozitifse bebeklerin %20’si enfekte olmaktadır. Enfekte bebeklerin ise %90’ı kronik taşıyıcı olur. Bu nedenle 1998 Eylül tarihinden itibaren Türkiye’de rutin infant HBV aşılaması yapılmaktadır.
Comvax: Hepatit B- Hib kombinasyonu olup her iki aşının da endike olduğu durumlarda kullanılır. 6. haftadan önce uygulanmaz. Annesinde HBsAg pozitif veya annenin antikor durumunun bilinmediği bebeklerde de kullanılabilir . Pediarix: DTaP–HepB–IPV kombinasyonu olup 2., 4. ve 6. aylarda olmak üzere 3 doz halinde onay almıştır. Booster doz için onaylı değildir. 6. haftadan önce kullanılmaz. Hepatit B aşısının doğum dozunu almış 2, 4, 6 / 2, 3, 4 aylık infantlara uygulanabilir (total 4 doz). HBsAg pozitif annelerden doğan veya durumu bilinmeyen çocuklara da uygulanabilir .
Aşının Koruyuculuğu
Rekombinant HBsAg aşılarının koruyuculuğu %95 (%80-%100) civarındadır, koruyuculuk süresi 15 yılın üzerindedir ve booster doz gerekmez. Aşı şeması 3 dozdur ve koruyucu antikor seviyesi 10 IU/L’nin üzeri olarak kabul edilmektedir. Başlangıçtaki anti-HBs titresi düşse bile virusla karşılaşıldığında hızlı bir amnestik yanıt gelişmektedir (10). Çocukluk çağının diğer aşıları ile birlikte aynı anda güvenle yapılabilir. Yapılan çalışmalarda aşı dozuna göre bebek ve erişkinlerin antikor cevapları tablo 4’de verilmiştir.
Aşıya Bağlı Yan Etkiler
En sık bildirilen yan etkiler, enjeksiyon yerinde ağrı (%22) ve halsizlik (%14)’tir .
Hepatit B Aşılaması Önerilen Gruplar (12)
Tüm bebekler
Önceden aşılanmamış 0-18 yaş grubu çocuklar
Sağlık çalışanları
Kronik hepatit C hastaları
İlaç bağımlıları
Heteroseksüeller
Cinsel partneri HBsAg pozitif olan veya altı ay içinde birden fazla cinsel partneri olan kişiler
Aile içinde HBsAg pozitifliği olanlar
Kan ve kan ürünleri ile temaslı işte çalışanlar
Böbrek transplant hastaları ve erken dönem böbrek yetmezliği olanlar
Mahkumlar
Serolojinin Değerlendirilmesi
Rutin bebek ve çocuk aşılamasından önce ve sonra serolojiyi değerlendirilmek önerilmez. Ayrıca rutin infant, çocuk ve adölesan aşılamasından sonra da seroloji değerlendirilmesi önerilmez. Centers for Disease Control (CDC), aşılama sonrasında anti-HBs titrelerinin ölçülmesini sadece hemodiyaliz ve immünyetmezlikli hastalarda 10 MIU/ml altında titre olup olmadığını belirlemek için önermektedir .

Rapel Gereksinimi
DSÖ’nün önerileri doğrultusunda (1), 3 doz aşının uygun ve doğru dozda uygulandığında rutin çocukluk çağı aşılamasında, benzer şekilde sağlık personeli, iv. ilaç alışkanlığı olanlar ve yoğun cinsel aktivite içinde olanlar gibi batılıların risk grubu olarak tanımladığı kesimlere rapel dozunun gerekli olmadığı ancak, hemodiyaliz hastaları gibi immün sistemi çeşitli nedenlerle baskılanmış özel gruplarda antikor kaybolduğunda rapel doz kullanımına başvurulması önerilmektedir.
Aşı Cevapsızlığı ve Özel Durumlar
İkinci kuşak hepatit B aşılarının yüksek immunizasyon başarısına rağmen bazı durumlarda immunizasyon başarısız olabilir. Bu durumlar, 40 yaşın üzerinde olmak, erkek olmak, sigara, obesite ve immün eksiklik durumlarıdır.
40 yaşından sonra primer aşılamayı takiben antikor seviyesi %90’ın altına, 60’lı yaşlarda ise %65–75’e kadar düşer. 2000 gram altı prematür bebekler aşılamaya etkin yanıt veremezler. Eğer bu bebeklerin anneleri HBsAg negatif ise, ilk doz 1. ayın sonuna ertelenmeli, ancak anne HBsAg pozitif ise HBIG (0,06 ml/kg) ve aşı aynı anda uygulanmalıdır.
Kronik hemodializ hastalarında rekombinant aşılara cevap oranı %50-60 arasıdır (14). HIV’li hastalarda ise bu oran, %40-70 arası olup CD4 sayımı ile çok yakın ilişkili değildir (15). Hemodiyaliz veya kronik böbrek yetmezlikli hastalarda aşıya cevabın artırılması için çeşitli alternatifler sunulmuştur. Bu alternatiflerden birisi, teknik açıdan zor olmasına rağmen intradermal enjeksiyondur (16). HIV’li hastalarda ise CD4+ T hücrelerini geçici olarak artıran IL-2 uygulanmış ancak bu uygulama ardından aşı sonrası titrasyonların değişmediği bildirilmiştir (17). Aşıya yeterince yanıt oluşturamayan veya yanıtsız sağlıklı kişilerde primer seriyi takiben bir veya daha fazla aşı uygulaması önerilmektedir. Bir veya iki dozdan sonra yanıtı az veya yanıtsız kişilerin %25’i, üçüncü dozdan sonra ise %50’i koruyucu titre oluşturur (18). Ancak yinede yanıtsız kişilere HBIG yapılmalıdır.
Aşıya cevapsızlıkta diğer önemli faktör, yanıtsızlarda var olan genetik dirençtir. HBsAg ile immünizasyona yanıtta antikor oluşumu otozomal dominant olarak eksprese edilen HLA Class 2 molekülleri tarafından kontrol edilir. Aşılama immunolojik hafıza sağlarken, aşılanmış kişilerde HBV ile karşılaşma sonucunda anamnestik anti-HBs cevabı oluşur. Aşıya cevap verenlerde kronik enfeksiyon nadiren gelişir (19,20).
Aşı cevapsızlığında alternatifler:
1- İkinci bir üç dozluk aşı şeması uygulanması
2- 0, 1. ve 6. aylardaki mutat şemanın uygulanması
3- İkinci seriden 1-2 ay sonra tekrar test yapıp devam aşılamanın planlanması
Adolesanlarda Aşılama
18 yaşına kadar rutin aşı önerilmektedir. HBV aşıları rutin adölesan aşılama vizitlerine dahil edilmelidir. Daha önce aşılanmamış tüm adolesanlar için üç doz rutin aşılama önerilmektedir. Aşılamada iki dozluk esnek şema yani 4-6 ay ara ile 10 mcg dozunda iki kez aşı uygulaması Recombivax HB (Merck& Company)’da onay almıştır.
Perinatal Hepatit B Virus Enfeksiyonundan Korunma
Anne HBsAg ve HBeAg pozitifse bebeklerin %70-90’ı enfekte olurken, anne sadece HBsAg pozitifse bebeklerin %20’si enfekte olmaktadır. Enfekte bebeklerin ise %90’ı kronik taşıyıcı olur. Maternal serum HBV-DNA bebeğe geçiş riski ile yakından ilişkilidir. Anneden bebeğe geçiş, in utero, doğum sırasında veya doğumdan sonra olabilir. Sezaryen doğumun geçişi artırdığına dair kanıt yoktur. Benzer şekilde anne sütü yada amniosentez de geçiş riskini artırmaz.
Doğumdan sonraki 12 saat içinde tedaviye başlanmalı, farklı ekstremitelerden Hepatit B aşısının ilk dozu ve HBIG uygulanması gereklidir. 6 aylık olduğunda aşı şeması tamamlanmalı ve 9-15 aylık olduğunda aşı cevabı için test edilmelidir (21). Bu rejimin koruyucu etkisi %95 kadardır.
Hepatit B Aşılamasında Mutant Sorunu
HBsAg’i kodlayan S geninde oluşacak bazı mutasyonların antijenin yapısında farklılıklara yol açarak hem tanıda hem de aşı ile korunmada sorunlara neden olabileceği kanıtlanmıştır. Bunlar kaçak (escape) mutantlar olarak adlandırılır. Aşılanan kişilerde görülen ve anti-HBs varlığına rağmen nötralize olmayan mutant HBsAg’li HBV enfeksiyonları ilk kez İtalya’da gösterilmiştir. Bu değişimin 145, aminoasitte gerçekleşen glisin arjinin farklılaşması (G145R) olduğu belirlenmiştir. Bu mutasyon HBIG almasına rağmen enfeksiyon gelişen karaciğer transplant alıcılarında da gösterilmiştir. Hangi kodonda farklılaşma olursa olsun önemli olan bu tip aşıyı etkisiz kılacak mutant suşların yaratacağı sorunun boyutudur. HBV aşılarına pre-S1 ve pre-S2 epitoplarının ilave edilmesiyle bu sorunun aşılabileceği düşünülmektedir.
HBV Aşılamasında Yeni Gelişmeler
Aşıya cevapsız kişilerin varlığı yeni aşı çalışmaları için amaç olmuştur. Aynı zamanda yeni geliştirilen aşılar multipl enjeksiyonu ve maliyeti sınırlamaktadır. Pre-S1, Pre-S2 ve S antijeni içeren aşı (Hepacare, Medeva Pharma Plc, Speke,UK) geliştirilmiştir. Kontrollü çalışmalarda Engerix B’nin üç dozluk rejimi ile karşılaştırılmış ve Hepacare’in iki dozluk rejiminin eşit oranda etkin olduğu gösterilmiştir (23). Son yıllarda yeni HBV aşıları ile ilgili bildirimler de yapılmıştır.
Maya kökenli pre-S1 ve pre-S2 aşıları
Memeli hücre kökenli pre-S1 ve pre-S2 aşıları
DNA aşıları
HBsAg’den derive edilmiş polipeptid misel aşılar
Çiçek virüsünde immünojenik HBV peptitlerin üretimi
Anti-idiotip aşılar
HBcAg epitopları içeren rekombinant Salmonella gen ürünü ile oral immünizasyon
Alıntı Merkezi:
 

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Forum Düzeni
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,950
Puanları
426
Konum
Malatya
Cevap: Definecinin Sağlığı ''Aşıları Tanıyalım''

BCG Aşısı

Diğer aşılarla karşılaştırıldığında, BCG aşısıyla aşılanan çok daha fazla sayıda kişi bulunmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün istatistiklerine göre, 1990 yılında doğan çocukların %85’ine, yaşamlarının ilk yılında BCG aşısı uygulanmıştır 1. BCG aşısının, üzerinde en çok araştırma yapılan, en çok tartışılan aşı olmasının nedeni yalnızca bu değildir. Çeşitli ülkelerin aşı politikalarını belirlerken dayandıkları araştırmaların sonuçları birbiriyle çelişebilmektedir. Bazı ülkeler halen rutin BCG aşısı uygulamasını sürdürürken, tüberküloz infeksiyonu oranı çok düşük olan bazı ülkeler ulusal aşılama programını bırakıp yalnızca yüksek riskli grupları aşılamaktadırlar.
BCG, yani Bacille Calmette-Guérin, tüberküloz basilinin bütün yapısal özelliklerini taşıyan, ancak hastalık oluşturma yeteneği yok edilmiş bir Mycobacterium bovis suşudur. Virülansı düşük, canlı bir aşıdır. BCG aşısı bu suştan geliştirilmiştir. İnsanda ilk uygulama tarihi olan 1921’den beri zaman zaman karalanmış, zaman zaman da “itibarı iade” edilmiştir. BCG aşısıyla ilgili çalışmalar 1930’larda başlamışken, temel çalışmalar 1950’lerde yapılmıştır 1. Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’de gerçekleştirilen bu çalışmaların sonuçları, aşının etkinliği (koruyuculuğu) ve güvenilirliği konularında farklı yorumlar getirmiştir.
Koruyuculuk oranlarındaki farklılıklardan, kullanılan aşıların suşları, çalışma yöntemleri, tüberkülozun doğal seyri ve çalışma bölgesindeki atipik mikobakterilerdeki farklılıklar sorumlu tutulmaktadır. Sonuçta, geniş kapsamlı çalışmalar, BCG aşısının etkinliği için %0-80 arasında değerler vermektedir 1-6.
Ülkelerin aşı politikaları arasında farklılıklar söz konusudur. Tüberküloz infeksiyonu prevalansı düşük olan Hollanda, Amerika Birleşik Devletleri, Finlandiya, İsveç, İsviçre gibi ülkelerde BCG aşısı rutin uygulamadan kalkmıştır. Bu ülkeler, bir kişiyi tüberkülozdan korumak için 10 000’in üzerinde kişinin aşılanması gibi bir duruma gelmişler ve tüberkülozla savaşta, olgu bulma ve bulunan olguları yeterli tedavi edebilme çalışmalarına ağırlık vermeye başlamışlardır. Bu durumda, önemli bir tarama aracı olan tüberkülin (PPD) deri testinin yorumunu etkileyecek bir uygulama olan BCG aşılamasından vazgeçmişlerdir. Sonuçta, BCG aşılaması ancak yüksek riskli gruplarda önerilmekte ve bu grupların en doğru biçimde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır 1,4.
Türkiye bu noktadan uzaktır. Tüberküloza Karşı Uluslararası Birliğin (IUATLD), BCG aşısının rutin uygulamadan kaldırılabilmesi için bildirdiği kriterler, neden böyle olduğunu daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. Genel değerlendirmeler içinde, ülkenin iyi işleyen bir “Tüberküloz kontrol programının” olması ve en az son beş yıla ait güvenilir bir bildirim sisteminin olması yer alırken, sözü geçen kriterler şunlardır 6:
Son üç yılda, yıllık balgam yayması pozitif akciğer tüberkülozlu hasta bildirim oranının ortalama 100 000’de 5 ve daha az olması (3 milyon nüfuslu İzmir ilini düşünecek olursak, yılda en fazla 150 yeni hasta bulunmalı oysa yalnızca bir Verem Savaş Dispanseri’nde yılda 180-190 yeni hasta dosyası açılabilmektedir. Gelişmekte olan bir ülke olarak da hastalarımızın ancak %55’inden haberdar olduğumuz düşünüldüğünde bu sayı daha da artacaktır). Son 5 yılda, 5 yaş altı çocuklardaki tüberküloz menenjitli hasta oranının yıllık 10 milyonda 1’den az olması (Tüm Türkiye’de yılda yalnızca 6 tüberküloz menenjit görülmesi gerekir ki daha fazla bir sayıya ulaşıldığını öngörmek yanlış olmayacaktır). Yıllık ortalama tüberküloz infeksiyonu riskinin %0.1 ve daha az olması (Türkiye için bu rakam 1988 yılında, 0–6 yaş grubunda %0.81’dir 7. Bu koşulların sağlanamadığı ülkemizde, BCG aşısı uygulamasını sürdürmemiz kaçınılmazdır. Kaldı ki, BCG aşısı yapılanlarda, özellikle 0–1 yaş grubunda milier tüberküloz ve tüberküloz menenjit gibi ağır formlar çok seyrek görülmektedir. Ayrıca tüberküloz menenjit gelişen çocuklarda hastalığın ağır seyretmemesinde ve tedaviye iyi yanıt alınmasında BCG aşısının rolü vurgulanmaktadır 1,2,4.
BCG aşısının etki mekanizması: BCG aşısı, virülan basilin oluşturduğu infeksiyondaki gibi T lenfositleri ve makrofajları aktive ederek tüberküloza karşı savunmada immün yanıt mekanizmasını geliştirir 1,4. Hangi tip T hücrelerinin ve hangi mediyatörlerin rol oynadığı henüz bilinmemektedir. BCG aşısı yapılan kişiler dışarıdan basil alabilirler yani ekzojen reinfeksiyona açıktırlar. Fakat, dışarıdan alınan virülan basiller de, aşının oluşturduğu immün yanıtı uyararak bu basilleri akciğerlerde sınırlar 4.
BCG aşısının uygulanma yaşı: Tüberküloz Danışma Kurulu’nun 1996’daki kararı, yenidoğanın aşılanması yönündedir 8. Çevresel atipik ve tipik mikobakterilerle karşılaşmadan yapılan aşılamanın daha etkili olacağı düşünülmektedir. Günümüzdeki uygulama önerisi, 2 ayını dolduran bebeklerin difteri, boğmaca, tetanoz karma aşısı ile eşzamanlı aşılanmasıdır. Daha küçük bebeklere aşı yapılması, teknik açıdan zor olması, komplikasyon gelişme oranının yüksekliği ve immün yanıt gelişiminin düşük düzeyde kalması nedeniyle önerilmemektedir 9. Aşının koruyuculuğu zamanla azaldığından ilkokul birinci sınıfta (6-7 yaş) BCG aşısı yinelenir. Erişkin yaşta aşının koruyuculuğu düşüktür 2 ve tüberküloz prevalansı yüksek bir ülkede, okul dönemiyle birlikte çevreden tüberküloz basili alarak infekte olma olasılığı yükseldiği için başka BCG aşısı uygulanmamaktadır 9.
İlk 6 ayda BCG aşısı doğrudan uygulanırken, daha sonraki aylarda tüberkülin deri testi yapılarak test sonucu negatif bulunan çocuklar aşılanır 2,7,9. Bu süre, çalışılan toplumun özelliklerine göre uzatılabilir. Amaç, infekte olmuş bireyleri aşılamamaktır. Tüberkülin deri testi pozitif olan kişilerin aşılanması bir yarar sağlamayacağı gibi, aşının uygulandığı yerde erken reaksiyon gelişebileceğinden önerilmez. Ayrıca, tüberkülin deri testi pozitif bulunan çocukların ve yakın temasta olanların tüberküloz yönünden araştırılması yeni olgu saptama yöntemlerinden birisidir; BCG aşısı öncesinde yapılması yararlıdır. Yine de, tüberkülin solüsyonu yeterli miktarda bulunamazsa ve testin sonucunu değerlendirmek için gereken 72 saat sonunda çocuklara ulaşılamayacaksa, nelerin göze alındığı bilinerek BCG aşısı doğrudan uygulanabilir. Hatta doğrudan BCG aşısı uygulamasının her zaman yapılabileceğini belirten yazarlar da vardır 4.
Tüberküloz Danışma Kurulu kararı ile BCG aşısının 3. ve 4. dozları uygulamadan kaldırılmıştır 8. Rapel BCG aşısının koruyuculuğunun tartışmaya açık, ayrıca 3. ve 4. doz aşılama oranının %10’ların altında olduğunun birçok çalışmada gösterilmiş olması, bu kararda etkili olmuştur 10-13.
BCG aşısının dozu ve uygulanması: Bir yaş altında 0.05cc, bir yaş üzerinde 0.1cc olarak uygulanmalıdır. Aşı, deri içine verilir 3,9. Deri altına verildiğinde doku zararlanmasının çok fazla olduğu görülerek bu yol seçilmiştir. Doz arttıkça lokal reaksiyonun arttığı bildirilmektedir 3. Uygulama yeri olarak sol omuz deltoid kası üzerinin kullanılması aşı izi aranırken kolaylık sağlamaktadır.
Deri içine yapılan injeksiyon yerinde oluşan 7-8 mm çapındaki papül yarım saatte kaybolur. Üç-dört hafta sonra aşı yerinde bir nodül oluşur. Nodül kızarır, 6. haftaya doğru akmaya başlar, 8. haftada kabuk bağlar ve birkaç hafta sonra bu kabuk yerini yara izine bırakır.
BCG aşısı, diğer aşılarla birlikte aynı zamanda uygulanabilir. Yine de, bazı yazarlar, virüs aşılarından yalnızca polio aşısının BCG aşısıyla eşzamanlı uygulanabileceğini, canlı aşılarla arasında en az 1 ay olması gerektiğini bildirmektedirler 8,14.
BCG aşısının özellikleri: Ülkemizde kuru toz aşı kullanılmaktadır. Sulandırılmadan, oda sıcaklığında bir ay, buzdolabında +2 ile +8°C’de 1-2 yıl etkinliğini korur. Isıya ve ışığa karşı çok dayanıksızdır. Sulandırıldıktan sonra 6 saat içinde kullanılması gerekir. Yalnızca kendi sulandırıcısı kullanılmalıdır. Sulandırılmış aşı, buzlukta ya da buzdolabının kapağında saklanmamalıdır. Uygun koşullarda saklanmayan aşıların etkinliği azalır 3,9.
BCG aşısının komplikasyonları: BCG aşısının güvenilirliği yüksektir. Aşıdan sonra görülen komplikasyonlar, aşının dozuna, aşılama yeri ve derinliğine, aşılanan kişinin yaşına, bağışıklık sisteminin özelliğine bağlı olarak gelişmektedir 2,3. Deri altına uygulanması derin ülserlere 1 ve deri altı apselere 3 yol açabilir. Ciddi komplikasyon oranı çok düşüktür 1-3,5,9. Osteomiyelit, yaygın BCG infeksiyonundan ölüm her bir milyon dozda bir gibi düşük bir oranda görülür 2. Sistemik BCG infeksiyonu hemen her zaman bağışıklık yetersizliği bulunan çocuklarda görülür 3. Bağışıklık sistemi normal çocuklarda gelişen osteomiyelit ve menenjit komplikasyonları tedavi edilebilir özellikte, ölümcül olmayan komplikasyonlardır 3.
BCG aşısının uygulama yerinde erken (1-3 günde) reaksiyon gelişmesi ve süpürasyon olması, kişinin daha önce tüberküloz basiliyle karşılaşmış, yani tüberkülin deri testinin pozitif olduğunu düşündürür ve bu yönde değerlendirme yapılır.
Aşı sonrası gelişen komplikasyonlar, uzamış (3 aydan uzun) ülserasyon ve aşıdan 2-4 ay sonra, seyrek olarak da 8-12 ay sonra, gelişen servikal ve/veya aksiller lenfadenittir 2,3,5,9. Bu yan etkiler, aşıların %1-10’unda görülmektedir 2. Lenfadenitler için önceleri koruyucu ya da tam tedavi ve cerrahi olarak çıkarma önerilmişse de, bugün kabul gören yaklaşım fluktuasyon vermeyen lenf nodlarında tedavisiz izlem, fluktuasyon verenlerde ise iğne aspirasyonu ile drenajdır 9,14. Yine, uzamış ülserasyonlarda da lokal ya da sistemik bir tedaviye gerek yoktur; yalnızca süperinfeksiyondan korunmalıdır.
BCG aşısının yapılmaması gereken durumlar: BCG aşısının ateşli hastalığı olanlara, kızamık salgını sırasında önceden kızamık aşısı yapılmamış olanlara, bağışıklık yetersizliği olanlara (lösemi, lenfoma, steroid ve bağışıklık sistemini baskılayıcı kullanımı, radyoterapi), HIV pozitiflere (1 yaş altındaki HIV (+) asemptomatik bebeklerde uygulanması önerilmekte), AIDS’lilere, tüberküloz geçirenlere, prematürelere (3 kg’a ulaşınca aşılanır), deri hastalığı olanlara (egzema gibi) ve fetüse zararlı etkisi olduğu gösterilmemişse de gebelere yapılması önerilmemektedir 9,15.

LATENT TÜBERKÜLOZ İNFEKSİYONUNUN TEDAVİSİ: İLAÇLA KORUMA (KEMOPROFİLAKSİ)
Aktif tüberkülozlu bir hasta çevresindeki 20 sağlıklı kişiyi infekte etmektedir. Bu risk, kaynak olgunun bulaştırıcılık özelliklerine, temas edenin vücut direncine, temasın yoğunluğuna ve süresine bağlı olarak gelişmektedir. Basil saçan bir tüberküloz hastasıyla temas eden normal, sağlıklı bir kişi için sessiz infeksiyon olasılığı %95, iki yıl içinde aktif tüberküloz gelişme olasılığı %5’tir. Sessiz infeksiyon gelişenlerin %5’i yaşamlarının geri kalan bölümünde tüberküloz hastası olmaktadır (yaşam boyu toplam risk %10). Dünya nüfusunun 1/3’ünün, Türkiye nüfusunun 1/4’ünün tüberküloz basiliyle infekte olduğu ve aktif olguların büyük bir kısmının bu infeksiyon havuzundan çıktığı bilindiğine göre tüberkülozla savaşta infekte kişilere yaklaşım önemlidir. İnfekte olduktan sonra hastalanma riski yüksek olan grupların belirlenmesi bu yaklaşımda temeldir. Çeşitli kaynaklarda, genelde birbiriyle uyumlu listeler verilmektedir. Bazı faktörlerle ilişkili görece risk oranları söyledir:
Ek risk faktörü yok 1
Yaş <5 veya >60 3-5
Yeni infekte olmak (<2 yıl) 15
İyatrojenik immünsupresyon 4-16
HIV pozitiflik 113
AIDS 170
Şimdilik ülkemiz için öncelikli bir sorun olmasa da HIV infeksiyonu, tüberküloz basiliyle infekte kişilerde aktif akciğer tüberkülozu gelişmesi açısından çok önemli bir risk faktörüdür. Hem tüberkülin testi pozitif HIV infekte kişiler, hem de tüberkülin testi negatif olan, fakat tüberküloz hastasıyla yakın teması olan kişiler ilaçla koruma için adaydır. Bu durumlarda tedavi süresi 12 ay olarak önerilmektedir 2,16.
İntravenöz ilaç bağımlılığı da birçok kaynakta bir risk faktörü olarak belirtilmektedir. Bu grupta tüberküloz hastalığının prevalansı, infeksiyon prevalansı ve HIV pozitiflik oranı yüksektir. Sekel tüberkülozlu kişiler, aktif tüberküloz gelişmesi açısından yüksek risk taşırlar. Akciğer grafilerinde, eskiden geçirilmiş tüberkülozu düşündüren fibrotik, stabil lezyonlar izlenen, tüberkülin pozitif kişiler için yıllık tüberküloz insidansı IUATLD tarafından %0.3 olarak bildirilmiştir. Daha önceki bir çalışmada bu oran %1.36 olarak verilmektedir 16. Sekel lezyonlular için böylesi farklı oranlar, izlem anında lezyonların var olma sürelerinin ve boyutlarının farklılığına bağlı olabilir. Radyolojik olarak sekel ve stabil lezyonları olanlara yurt dışı kaynaklarda ilaçla koruma önerilmektedir, hatta süreyi 12 ay olarak öneren yazarlar bulunmaktadır 2. Bu önerinin ülkemiz için geçerliliği tartışmaya açıktır.
Eşlik eden bazı tıbbi durumlar, infekte kişilerde tüberküloz hastalığının gelişme riskini artırmaktadır. Bu durumların bilinmesi tüberküloza karşı koruyucu önlemlerin alınması için gereklidir. Bazı hastalıklar için tüberküloz gelişmesine ait görece risk oranları bildirilmiştir 16:
Silikozis 30
Diabetetes mellitus 2-3.6
Son dönem böbrek hastalığı 10-15
Söz konusu diğer durumlar yüksek doz kortikosteroid tedavisi (genellikle 3 haftadan daha uzun süre, 15 mg/gün ve üzerinde metil prednizolona eşdeğer dozda), Hodgkin hastalığı ve malign lenfomalar, lösemiler, baş-boyun kanserleri, malnütrisyon, gastrektomi, jejunoileal bypass ve alkolizmdir. Bu tip hastalarda tüberkülin testi pozitif bulunduğunda ilaçla koruma uygulanması, aktif tüberküloz gelişme riskini azaltacaktır 2,14,16.
Kaynak olgunun bulaştırıcılığını artıran durumlar da dikkate alınmalıdır. Akciğer -özellikle de kaviteli akciğer- ve larinks tüberkülozunda, balgam ARB pozitifliğinde, öksürük yakınmasının varlığında, tedavi olmayan ya da 2 haftadan kısa süredir tedavi gören hastalarda bulaştırıcılık fazladır. Bu hastaların çevrelerinde yaşayan kişilerin infekte olma riski yüksektir.
Yakın temasta olan kişilerin taranması tüberküloz kon-trol programının uygulamalarından biridir 2,8,9,17. Kimlerin yakın temaslı sayılacağı konusunda çalışmalar bulunmaktadır. Basil çıkaran tüberkülozlu bir hastayla temasın yoğunluğuna ve şekline göre infeksiyon gelişme riski farklılığını çok iyi ortaya koyan bir çalışma, birçok yazıda kaynak gösterilmektedir. Bu çalışmada ev içi temasın bulaşmadaki önemi vurgulanmaktadır 18.
Ev içi temasta %20
Yakın arkadaşlıkta %3.7
İş arkadaşlığında %0.3
ABD’de U.S. Public Health Service’in yaptığı bir araştırmada ev içi temasta ilk yıl içinde %0.6, 10 yıllık izlem döneminde %1.5 aktif tüberküloz gelişme riski saptanmıştır.
İngiltere’de British Thoracic Society, ev içi temasta ilk 2 yılda aktif tüberküloz gelişme oranını %3.5 olarak bildirmektedir. Londra’da yapılan bir araştırmanın sonucuna göre 7 yıllık izlem süresi içinde bu oran %9’a çıkmaktadır 16,18.
Tüberküloz infeksiyonu gelişmesi yönünden yüksek risk taşıyan kişilerde, tüberkülin testi negatifken koruma uygulanması birincil ilaçla koruma (primer kemoprofilaksi) olarak adlandırılır. Ev içinde temasta olan kişilerde akciğer radyogramı çekilerek aktif akciğer tüberkülozu dışlandıktan sonra, temas edenin yaşına ve tüberkülin testine bakılmaksızın ilaçlı korumaya alınması, yaşlı hastalarda ayrıca risk-yarar oranının göz önünde bulundurulması önerilmektedir 2. Tüberküloz kontrol programını mükemmel uygulayan, infeksiyon insidansları çok düşük ülkeler için bu uygulama geçerlidir. Verem Savaş Daire Başkanlığı’nın son rehberinde, 15 yaş altında tüberküloz infeksiyonu gelişme riskinin artması nedeniyle, yalnızca bu yaş grubundaki temaslılar ilaçla koruma adayı kabul edilmektedir [8]. Sonuç olarak, korunması gereken 15 yaş altı gençlerdir. Bu genç nüfusta ev içi temas durumunda kemoprofilaksi özenle uygulanmalıdır. Başlangıçta tüberkülin testi pozitif olan olgularda 6 ay izoniyazid verilirken, negatiflerde 3 aylık tedavi sonunda tüberkülin testi yinelenmeli, pozitifse 3 ay daha izoniyazid, negatifse BCG aşısı uygulanmalıdır.

Basil pozitif, yani aktif akciğer tüberkülozlu bir annenin bebeği, tüberkülin testi negatif olsa da ilaçla korumaya alınır. Üç ay sonra yinelenen testin sonucu negatifse ve anne artık basil çıkarmıyorsa bebeğin ilaçla koruması sonlandırılıp BCG aşısı yapılır. Ancak, bebeğin kontrol tüberkülin testi pozitif bulunursa ilaçla koruma 6 aya tamamlanır 2.
İzoniyazid (INH, H) ile koruyucu tedavi: INH yaklaşık 50 yıldan beri bu amaçla kullanılmaktadır. Tüberküloz basiliyle infekte olmuş kişilerde henüz hastalık gelişmemişken uygulanan INH koruyucu tedavisi ikincil ilaçla korumadır (sekonder kemoprofilaksi); göreceli olarak az sayıdaki basilleri yok ederek etki gösterir. Böylece lenfohematojen yayılım önlenir ve yayılmış olan basillerin oluşturduğu odaklar yok edilir. Basil sayısı az olduğu için INH’ye dirençli suşların ortaya çıkması olasılığı çok düşüktür.
Bir derlemede 20 kontrollü çalışma ile 900 000 kişilik bir deneyim değerlendirilmiş, INH’nin koruyuculuğunun %60 olduğu saptanmıştır. Düzenli kullanım ve çok dikkatli bir izlemle bu oranın %90’a çıktığı belirlenmiştir 16. Hiçbir yakınması olmayan, hele pediyatrik yaş grubunda olan kişilerin uzun bir süre koruma amaçlı ilaç kullanması, yan etki gelişme riski de göz önünde bulundurulduğunda, koruyucu tedaviye uyumu azaltmaktadır. Böylece koruyucu etkinliğin düştüğü bildirilmektedir 19.
Önerilen günlük doz çocuklarda 10 mg/kg (erişkin dozunu aşmamak koşuluyla), erişkinlerde 300 mg’dır. Süre olarak, 6 ile 12 aylık sürelerde uygulamalar söz konusudur 2,8,9,14. Sekel akciğer tüberkülozu olan kişilerde yapılan bir çalışmada, INH koruyucu tedavisinin aktif tüberküloz gelişme olasılığını azalttığı ve bu azalmanın tedavinin sonlandırılmasından sonra yaşam boyu sürdüğü belirtilmektedir. Bu grupta önerilen süre 12 aydır 2. On iki aylık INH uygulamasında risk azalması %69 iken, 6 aylıkta %65, 3 aylıkta %21’dir 18.
INH ile koruyucu tedavi sırasında hafif ve geçici baş ağrıları, bulantı, baş dönmesi gibi ilacı bırakmayı gerektirmeyen yan etkiler ortaya çıkabilir. Karaciğer fonksiyon testlerinde geçici yükselmeler %10-20 oranında görülebilmektedir ve genellikle tedavinin kesilmesine neden olmaz. Ancak, klinik hepatit gelişmesi ve transaminazların normal değerlerin üst sınırının 5 katından fazla yükselmeleri durumunda ilaç kesilir ve değerler normale dönünce yeniden başlanır. Tedavi genellikle sorunsuz olarak tamamlanır. 1972’de ölümcül karaciğer toksisitesi oranının %0.06 olduğu belirlenmiştir. INH güvenilirliği yüksek bir ilaçtır. Koruyucu tedaviye başlamadan önce ileri yaş (>35), kronik karaciğer hastalığı ve alkolizm gibi toksik hepatit gelişimini kolaylaştıracak faktörlerin araştırılması gerekir 2,20,21. Bu durumlardaki kişilerin yakın izlemde tutulması ve koruyucu tedavi başlanan herkesin yan etkiler konusunda bilgilendirilmesiyle ölümle sonuçlanabilecek olaylardan kaçınılabilir.
Amerikan İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (IDSA), latent tüberküloz infeksiyonunun tedavisinde, kanıta dayalı tıp verilerine dayanarak 9 ay INH veya 2 ay rifampisin + pirazinamid veya 4 ay rifampisin önermektedir. Çocuklardaki latent tüberküloz infeksiyonunun tedavisinde ise 9 ay INH tek seçenek olarak sunulmuştur. Gebelerde koruyucu amaçla rifampisin kullanımından kaçınılması; 35 yaş üzerinde ise INH hepatotoksisitesine dikkat edilmesi gerektiği özenle vurgulanmıştır 22.
Ülkemizdeki direnç sorunu ve tedaviye uyum sorunları göz önüne alındığında, rifampisinin korunması gerektiği ve latent infeksiyonun tedavisinde rifampisinsiz seçeneklerin değerlendirilmesi gerektiği kanısındayız.
ÖZELLİKLİ OLGULAR VE İLAÇLI KORUMA
HIV pozitif olgularda ilaçla koruyucu tedavi bir miktar farklılıklar içerir. Tüberkülin deri testinin pozitif kabul edilmesi için 5 mm’nin üzerinde endurasyon (sertlik) ölçülmesi yeterlidir. Bu olgularda INH 12 ay süreyle verilir. HIV pozitif olgularda INH’ye pridoksin eklenmesi önerilmektedir 23.
Tüberküloz infeksiyonunun INH’ye dirençli basillerle oluştuğu biliniyorsa koruyucu tedavi rifampisin ile uygulanabilir 2,24. Rifampisin ile etambutolün 12 ay verilmesi 17, ayrıca rifampisinin pirazinamid ile bir arada verilmesi de önerilmektedir 25.
Kaynak olgunun çok ilaca dirençli tüberküloz hastası olması, temas edenlerde seçilecek koruma yöntemi açısından sorun yaratmaktadır. Bu durumda, koruyucu tedavi olarak basilin duyarlı olduğu bilinen pirazinamid-etambutol ya da pirazinamid-kinolon kombinasyonlarından birinin 6 ay süreyle verilmesi önerilmektedir 2,21,27,28. Kaynak olgunun bulaştırıcılığı, temasın yakınlığı ve temas ortamında duyarlı basil ile hastalanmış başka tüberkülozluların varlığı infeksiyon gelişme riskinde rol oynayan etkenler olarak verilmektedir. Alternatif koruyucu ilaç tedavilerinin uygulanmasından yan etki nedeniyle çekinildiğinde, bu etkenler göz önünde bulundurularak, yarar-zarar değerlendirmesi yapılması önerilmektedir 27. Ayrıca, sürekli çok ilaca dirençli tüberküloz hastalarıyla karşılaşan sağlık çalışanlarında ve diğer koruyucu tedavilerin uygulanamadığı risk altındaki kişilerde BCG aşısı yapılması önerilmektedir 21,26.
SAĞLIK ÇALIŞANLARININ KORUNMASI
Sağlık çalışanlarında tüberkülin deri testi virajı %20 ile %50 arasında değişen oranlarda bulunmuştur 29. Aktif tüberküloz hastalığı gelişme riski hastane çalışanlarında genel popülasyona göre 0.8-2.4 kat fazladır 30,31. Bu konuda ülkemizde yapılmış bir derleme bulunmaktadır 32. Derlemede sorunun boyutu bütün yönleriyle incelenmekte ve alınması gereken önlemler vurgulanmaktadır. Çok ilaca dirençli tüberkülozda sağlık çalışanlarının risk grubunda olması sorunu daha da büyütmektedir. İzmir’de yapılan retrospektif bir çalışmada göğüs hastalıkları çalışanları ile diğer sağlık çalışanlarının aktif akciğer tüberküloz geçirme riskleri karşılaştırılmıştır. Göğüs hastalıkları birimlerinde hekim, hemşire ya da personel olarak çalışmanın, hastalık riskini 7 kat artırdığı saptanmıştır 33.
Hastane kaynaklı tüberküloz infeksiyonundan korunmak için alınacak önlemler şu şekilde belirlenmiştir 9,17, 21,29-32:
Sağlık çalışanları hastalık ve bulaşma yolları hakkında eğitilmeli
Hastaneye yatırılan çok ilaca dirençli tüberkülozlular ve duyarlı tüberkülozlular ayrı ayrı izole edilmeli
Ultraviyole lambalarının, negatif basınçlı split klimaların bulunduğu odalar kullanılmalı
Hastanın bulaştırıcı olduğu dönemde cerrahi maske takması sağlanmalı
Hastanın yanına giren ve yüksek riskli girişimler yapacak olan sağlık personeli HEPA filtreli maske kullanmalı
Tüberküloz açısından risk altındaki sağlık çalışanlarına, göreve başladıklarında akciğer filmi çekilip tüberkülin deri testi yapılmalıdır. Personel konu hakkında eğitilmeli, yakınması olduğunda akciğer filmi yinelenmeli, mutlaka bakteriyolojik tetkik yapılmalıdır. Tüberkülin deri testi negatif bulunanların testi her yıl yinelenmeli; tüberkülin deri testi virajı varsa, INH ile koruyucu tedavi verilmeli (35 yaş altındakilerde 1 yıl içinde 10 mm, 35 yaş üzerindekilerde 15 mm artış olması)
Sağlık çalışanları için tüberküloz, meslek hastalığı olarak kabul edilmelidir.
Sonuç olarak, tüberkülozdan korunma aşı ve ilaçla korunma olarak algılanabilir. Ancak korunmanın en ucuz, en gerçekçi ve en etkili yolunun tanı konulmuş ARB + hastaların tam ve etkin tedavisi olduğu unutulmamalıdır.
Alıntı Merkezi:
 

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Forum Düzeni
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,950
Puanları
426
Konum
Malatya
Cevap: Definecinin Sağlığı ''Aşıları Tanıyalım''

DaBT-İPA-Hib Aşısı
(Beşli Karma Aşı)

DaBT-İPA-Hib (Difteri, aselüler boğmaca, tetanos, inaktif polio, hemofilus influenza tip b-Beşli aşı): 2, 4 ve 6. ayların sonunda birer doz, 18 ay sonunda pekiştirme dozu.
Beşli Karma Aşı Nedir?
Tek bir enjektörle tam beş hastalığa karşı bağışıklık sistemini uyarıcı aşı öğeleri içeren BEŞLİ KARMA AŞI, bebek ve çocuklara uygulanan en önemli aşıların başında gelir.
Beşli Karma Aşı Hanki Hastalıklardan Korur?
Beşli karma aşılar sayesinde, günümüzde, çocuk felci hastalığı, aynen çiçek hastalığı gibi dünya yüzeyinden silinme aşamasına gelmiş, çocuklardaki 1 numaralı menenjit etkeni olan hemofilius influenza tip b bakterisi (Hib) bertaraf edilmiş, difteri, tetanos ve boğmaca hastalıkları birer korkulu rüya olmaktan çıkmışlardır. Difteri, boğmaca, tetanos, menenjit ve çocuk felci aşılarını içeren beşli karma aşının çocuklarımızdan uzak tuttuğu hastalıklar hala çok sık görülseydi, çocuklarımızda sırasıyla boğazda nefes bile aldırmayan bir köselemsi doku (difteri, eski Yunanca kösele demektir) oluşabilecek, çocuklarımız boğmacaya yakalanıp boğulurcasına öksürebilecek, kaskatı kesilebilecek (tetanos, eski Yunanca kaskatı kesilmiş demektir), menenjit olabilecek, çocuk yaşta başlayan ve ömür boyu süren felçlere mahkum olabileceklerdi.
Beşli Karma Aşı Kimlere Uygulanır?
Beşli karma aşı, her bebeğe 2. ayını tamamlar tamamlamaz hemen uygulanır, 6. ay bitmeden en az 1, en fazla 2 ay aralarla iki kez daha uygulanır. 18. ayına ulaşan her çocuğa, 4. kez beşli karma aşı yapılarak bağışıklık sistemi tekrar uyarılmış olur. Tüm bebek ve çocuklar böylece toplam 4 kez beşli karma aşı olurlar. 3 yaşından büyük çocuklara, ergenlere ve erişkinlere uygulanan her yaşın boğmaca aşısı (adacel polio), beşli karma aşının bıraktığı yerden alarak, aşılanan kişilerin boğmaca, difteri, tetanos ve çocuk felci hastalıklarına karşı oluşturdukları bağışıklığı pekiştirir.
Beşli Karma Aşı Yan Etkileri Varmıdır?
Beşli karma aşı, 1 yaşından küçük bebeklerde uyluk bölgesine, 1 yaşından büyüklerde ise kol bölgesine uygulanır. Aşı olan çocuk 24 saat süreyle yıkanmamalıdır. Beşli karma aşı içerisinde en fazla yan etkiyi boğmaca aşısı gösterir, aşıdan sonra 48 saat süreyle çocukta aşırı huzursuzluk ve ateş gözlenebilir. Bu yan etkinin sebebi boğmaca aşısıdır. Günümüzde kullanılan boğmaca aşıları asellüler, yani hücresiz aşı özelliğindedir ve bu nedenle eski boğmaca aşılarına kıyasla ateş ve huzursuzluk gözlenme ihtimali çok çok azalmıştır.
Alıntı Merkezi:

Konjuge Pnömokok Aşısı

Pnömokok (Streptococcus pneumoniae) Gram pozitif bir diplokoktur. Pnömokoklar bir çok enfeksiyon hastalığının en sık rastlanan etkenidir. Pnömokokların neden olduğu enfeksiyonlar; ciddi pnömoni, sepsis ve menenjit gibi invazif enfeksiyonlar yanında otitis media, sinüzit ve hafif bakteriyemi gibi enfeksiyonlara da neden olur. Kaynak genellikle taşıyıcı insanlardır. Solunum yoluyla bulaşır, genellikle kış aylarında ve ilkbahar başında ortaya çıkar.
Konjuge Pnömokok Aşısı tek dozluk kullanıma hazır enjektör içerisinde sunulmaktadır. Sıvı formda bulunan aşı kendi enjektörü ile uygulanmalıdır.
Genel Aşı Kontrendikasyonları:
Genel aşı kontrendikasyonları Konjuge Pnömokok Aşısı için de geçerlidir. Aşı uygulamasında aşıların yapılmaması gereken durumlar çok nadirdir
Bir aşıya karşı gelişen anaflaktik reaksiyon, o aşının sonraki dozları için kesin kontrendikasyon oluşturur.
Bir aşı komponentine karşı gelişen anaflaktik reaksiyon, bu maddeyi içeren aşılar için kesin kontrendikasyon oluşturur.
Ateşli veya ateşsiz ciddi hastalık durumunda izleyen hekimine danışılmadan aşı uygulanmaz.
Konjuge pnömokok aşısı:
Genel kontrendikasyonlar dışında kontrendikasyonu yoktur.
Önlem alınarak aşı yapılacak durumlar yoktur.
Aşı Sonrası İstenmeyen Etkiler:
Sık Görülen, Hafif Yan Etkiler;
% 10-20 lokal reaksiyon (ağrı, şişlik, kızarıklık)
% 10-20 38 oC'yi geçen ateş (Ateş sıklığı, prematürelerde ve düşük doğum ağırlıklı bebeklerde zamanında doğan bebeklere göre daha fazla olup çoğu zaman 39 oC üzerindedir.)
% 10-20 huzursuzluk, kırgınlık ve sistemik belirtiler
Nadir Görülen, Ciddi Yan Etkiler;
0-72 saat içinde konvulsiyon nadir olarak görülebilir.

KPA'nın uygulaması:
12 aya kadar bebeklerde deltoid kası radial sinirin yüzeysel yerleşimi ve kasın aşıyı uygun şekilde absorbe edecek kadar gelişmiş olmaması nedeniyle güvenli intramusküler (IM) uygulama için uygun değildir. Dolayısıyla bebeklerde IM uygulama için uyluğun orta veya üst 1/3 kısmında, vastus lateralis kasının ön yan bölümü kullanılır.
12. aydan sonra, kolun üst kısmına deltoid kas içine yapılır. Kol dirsekten, bacak dizden 45° içe bükülür ve enjektör 90° dik açıyla cilde girerek, kas içine (intramusküler) uygulanır.
KPA 0.5 ml uygulanır.
KPA'nın saklanması:
İl deposunda: Aşı flakonları (+2)-(+8)oC'de saklanmalıdır, kesinlikle dondurulmamalıdır. Sağlık Kurumunda: KPA üstten soğutmalı buzdolabının alt rafında saklanmalıdır, kesinlikle dondurulmamalıdır.
Aşı depolama kapasitesi ihtiyacındaki artış dikkate alınarak mevcut alt yapı İl Aşı Sorumlusu ve İl Soğuk Zincir Sorumlusu tarafından yerinde değerlendirilmeli ve ihtiyaç olan kurumlarda geniş kapasiteli buzdolapları acilen temin edilmelidir.
Konjuge Pnömokok Aşısı yakalama takvimi
KPA'nın uygulanmaya başladığı tarihte 2. ayını doldurmuş olan bebekler rutin aşı şeması içinde KPA da dahil olmak üzere aşılanmaya başlanacaktır. Uygulama şekli 2.ay (8 hafta), 4. ay (16 hafta), 6. (24 hafta) ay ve 12. ay (52 hafta) olmak üzere toplam 4 dozdur.
KPA'nın uygulanmaya başladığı tarihte 3 - 6 ay arasında olan bebekler için de yine toplam 4 doz uygulanacaktır. Ancak bu uygulama, halen başlamış olan rutin aşılama şemasına uyarlanmalı, ek ziyaretler azaltılmalıdır. Ayrıca dozlar arasında bırakılacak en az aralıklara da dikkat edilmelidir. KPA'nın 1. dozu ile 2. dozu ve 2. dozu ile 3. dozu arasında en az dört hafta, 3. doz ile rapel doz arasında en az 4 ay süre bırakılmalıdır (Rapel doz 12. aydan önce yapılmamalıdır).
3 aylık bebekler için örnek aşı takvimi: 3. ayda ilk doz, 4. ayda ikinci doz, 6. ayda üçüncü doz ve 12. ayda rapel.
4 aylık bebekler için örnek aşı takvimi: 4. ayda ilk doz, 6. ayda ikinci doz, 7 veya 8. ayda üçüncü doz ve 12. ayda rapel.
5 aylık bebekler için örnek aşı takvimi: 5. ayda ilk doz, 6. ayda ikinci doz, 7 veya 8. ayda üçüncü doz ve 12. ayda rapel.
6 aylık bebekler için örnek aşı takvimi: 6. ayda ilk doz, 7. ayda ikinci doz, 8. ayda üçüncü doz ve 12. ayda rapel.
Alıntı Merkezi:
 
Son düzenleme:

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Forum Düzeni
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,950
Puanları
426
Konum
Malatya
Cevap: Definecinin Sağlığı ''Aşıları Tanıyalım''

KKK Aşısı

Kızamık aşısı, 1963'te ruhsat almış ve bu hastalık, çocukların aşılanmaya başlanmasıyla, birçok ülkede çabucak ortadan kaybolmuştur. Örneğin bugün ABD'de her yıl görülen kızamık vakası sayısı, yalnızca birkaç 100'dür.
Kızamığa yakalanan çocuk sayısının her yıl çok düşük olması, çocuklarımızın bu hastalığa yakalanmayacağı anlamına gelmez. Örneğin Amerika'da, 1989 ve 1990 yıllarında kızamık vakalarının ve bu nedenle ölenlerin sayısı, büyük ölçüde artmıştır ve bunun nedeni kısmen, birçok anne-babanın okul çağı öncesindeki çocuklarını aşılattırmamış olmasıdır. Aynı ülkede bunun üzerine gerek doktorlar, gerekse diğer sağlık hizmet daireleri çocukların kızamığa karşı aşılanması için büyük çaba harcamış ve böylece Amerika'daki yıllık kızamık vakası sayısı, tarihin en düşük değerlerine inmiştir.
Günümüzde kullanılan kızamık aşısı canlı, zayıflatılmış virüs içerir; diğer bir deyişle bu aşıdaki virüs öldürülmemiş, ancak kızamığa yol açamayacak derecede zayıflatılmıştır. Kızamık aşısı tek başına yapılabilirse de genellikle, KKK aşısı adı altında, kabakulak ve kızamıkçık aşılarıyla birlikte uygulanır.
Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak (KKK) Aşısı KKK (kızamık, kabakulak ve kızamıkçık) aşıları, çocukların çok büyük bir bölümünde beraberce, tek bir defada uygulanır. Bu aşıların üçü de söz konusu 3 hastalığa karşı hemen bütün çocuklarda, ömür boyu devam eden bağışıklık sağlar.
KKK aşısı çocuklara iki doz verilmelidir. Birinci doz çocuk 12-15 aylıkken, ikinci doz ise bundan en az 28 gün sonra olmak üzere herhangi bir zamanda verilir. İkinci doz genellikle, 4-6 yaş arasında, çocuk yuvasına veya ilkokula başlanmadan önce uygulanmaktadır.
Kızamık, kızamıkçık, kabakulak aşıları ayrı ayrı da yapılabilir ama bu yöntem, çocuğa 1 değil de 3 defa aşı yapılmasını gerektireceğinden genellikle tercih edilmez. Ülkemizde kızamık dışında diğer iki hastalığın tek olarak aşıları bulunmamaktadır. Kızamık veya KKK aşısının bazen, genellikle de bölgesel kızamık salgınları sırasında, çocuk bir yaşını doldurmadan da yapılması mümkündür ama bu, yalnızca kısa süreli koruma sağlar ve bu çocuklara, gerekli zamanlarda iki doz daha KKK aşısı yapılmalıdır.
KKK aşılamasının Yan Etkileri
Kızamık: Her 5 çocuktan yaklaşık birinde, aşıdan 1-2 hafta geçtikten sonra hafif deri döküntüsü veya ateş görülür ve birkaç gün içerisinde sona erer.
Kızamıkçık: Kızamıkçık aşısından sonra her 7 çocuğun yaklaşık 1'inde deri döküntüsü veya lenf bezlerinde şişme görülür. Aşıdan genellikle 1 veya 2 hafta sonra gelişen bu reaksiyon, 1 veya 2 gün devam eder. Her 100 çocuktan yaklaşık 1'inin eklemlerinde bir miktar ağrı veya sertlik görülür ve bu reaksiyon, birkaç günle birkaç hafta arasında değişen bir süre sonra kaybolur. Kızamıkçık aşısından sonra eklemlerde şişlik (artrit) gelişme olasılığı, %1'den düşüktür. Bu çeşit bir reaksiyon genelde yalnızca birkaç gün sürer ama daha uzun süre de devam edebilir, düzelip tekrarlayabilir.

Kabakulak: Kabakulak aşısı, çok az sayıda çocukta yan etkilere yol açar. Çocukta bazen aşıdan 1-2 hafta sonra hafif bir ateş veya yanaklardaki veya çene altındaki lenf bezlerinde şişme görülebilir. Daha ciddi reaksiyonlar, son derece nadir görülür.
KKK aşısı yapılan bazı çocuklarda febril (ateş yükselmesine bağlı) konvülsiyonlar (nöbetler) bildirilmiştir. Aşıdan genellikle 1-2 hafta sonra gelişebilen bu konvülsiyonların nedeni aşının bizzat kendisi değil, yol açabildiği ateş yükselmesidir. Bu konvülsiyonlar çabucak geçer ve kalıcı hasara neden olmaz.
KKK aşısından sonra ensefalit (beyin iltihaplanması) geliştiği bildirilen çocuklar vardır; her 1 milyonda 1'den daha seyrek görülmesi nedeniyle uzmanlar bu ensefalitin aşıya mı bağlı olduğu, yoksa rastlantı sonucu mu geliştiği konusunda kararsızdır. Ayrıca bu 1 milyon çocuk kızamığa yakalansaydı; 1000'inde ensefalit, 6 000-7 000'inde konvülsiyonlar gelişeceği ve yüzlerce çocuğun öleceği unutulmamalıdır. KKK aşısının faydaları, risklerinden çok daha fazladır.
Bütün aşılar veya ilaçlar gibi KKK aşısı da, içerisindekilere karşı allerjisi olan insanlarda ciddi reaksiyonlara teorik olarak yol açabilir. Ancak, çocuklarda uygulanan aşılara karşı şiddetli allerjik reaksiyon gelişmesi, ileri derecede ender (her 1 milyon dozda yaklaşık 1) görülür.
Önlemler
Doktorun bir çocukta KKK aşısını geciktirmesine veya hiç uygulamamasına yol açabilecek çeşitli nedenler vardır:
· Bir doz KKK aşısı sonrasında şiddetli (yaşamı tehlikeye sokan) allerjik reaksiyon gelişen bir çocukta, daha başka bir doz uygulanmamalıdır.
· Bağışıklık sistemi kanser veya HIV enfeksiyonu ya da steroidler gibi ilaçlar nedeniyle baskı altında olan çocuklar, KKK aşısından önce doktor tarafından değerlendirilmelidir.
· Yakın zaman kan veya kan ürünleri verilmiş olan çocuklarda KKK aşısından önce birkaç ay beklemekte yarar vardır.
· KKK aşısının ya diğer herhangi bir aşının yapılması planlanan günde orta veya ileri derecede şiddetli herhangi bir hastalığı olan bir çocukta aşı uygulanması, iyileşinceye kadar olasılıkla ertelenmelidir.
KKK Aşısından Sonra. . .
KKK aşısından (veya herhangi bir aşıdan) sonra çocuğunuzda herhangi bir ciddi ya da alışılmadık reaksiyon gelişirse, hemen çocuğunuzu doktora götürünüz.
Alıntı Merkezi:
 

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Forum Düzeni
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,950
Puanları
426
Konum
Malatya
Cevap: Definecinin Sağlığı ''Aşıları Tanıyalım''

Çocuk Felci Aşısı

Çocuk felcine (Polio) hangi mikroorganizma neden olur?
Çocuk felcine poliovirüs Tip 1, 2, 3 neden olur.
Çocuk felci nasıl yayılır?
Çocuk felci genellikle hasta kişilerin dışkısı ile yaydığı polio virüsünün bulaştığı yiyecek ve içecekler yoluyla bulaşmaktadır. İyi yıkanmamış eller bulaşta rol oynamaktadır.
Çocuk felci virüsünü aldıktan ne kadar süre sonra belirtiler görülür? Çocuk felcinin kuluçka dönemi ortalama 6-20 gündür (3 günden 35 güne kadar değişen aralıkta olabilir).
Çocuk felcinin belirtileri nelerdir?
İlginç bir şekilde çocuk felci virüsünü alan ve hastalanan kişilerin %95’inde belirti görülmez. Çocuk felci virüsünü alan diğer %4-8’lik gruptaki kişilerde boğaz ağrısı, ateş, bulantı, kusma gibi pek çok hastalıkta görülebilecek, hafif, çok spesifik olmayan belirtiler görülür. Yaklaşık %1-2’lik grupta ise paralitik olmayan (felç görülmeyen) aseptik menenjit gelişir ve ense, sırt ve bacak kaslarında kısa süreli sertlik meydana gelir. Tüm çocuk felci enfeksiyonlarının (polio virüsünün bulaştığı grubun) %2’sinden azında bacaklarda, kollarda veya her ikisinde birden kalıcı zayışık ve felcin ortaya çıktığı klasik“gevşek felç” tablosu görülür.
Çocuk felci ne kadar ciddi bir hastalıktır?
Çocuk felci vakalarının çok büyük bir kısmı hafif olmasına rağmen %2 vakada gelişen felç ve kalıcı sakatlık bu hastalığın korkulan bir hastalık olmasına yol açmaktadır. Felç gelişen çocuk felci vakalarının çocuk yaşta ise %2-5’i, erişkinlerin ise %15-30’u hayatını kaybetmektedir.
Çocuk felci virüsünü alan çocuk ne kadar süreyle virüsü bulaştırır?
Çocuk felci virüsü ile enfekte olan hastalar, hastalık başlamadan 7-10 gün öncesinden itibaren virüsü yaymaya başlarlar. Daha sonra ise 3-6 hafta süreyle virüsü yaymaya 93 devam ederler.
Çocuk felcinin tedavisi var mıdır?
Çocuk felcinin tedavisi yoktur. Çocuk felci ile enfekte olan kişilere yatak istirahati ve sıvı takviyesi gibi destekleyici tedavi verilir. Hasta kişilerin dışkısı ile virüsün yayılımını engellemek için standart önlemler alınmalıdır.
Çocuk felci hastalığı dünyada ne kadar yaygındır?
Dünya Sağlık Örgütü 1988’de dünya üzerinden çocuk felcini yok etme kararı almıştır. 2000 yılında hastalığı dünya üzerinden yok etme hedefine ulaşılamamakla birlikte çok büyük bir ilerleme kaydedildi. 1988’de tüm dünyada 350.000 çocuk felci vakası bildirilirken, 2001 yılında sadece 10 ülkeden 480 vaka bildirilmiştir. 2006 yılında ise Nijerya, Hindistan, Afganistan ve Pakistan olmak üzere 4 ülkede polio endemik olarak görülmektedir. Ancak polio görülmeyen bazı ülkelere de yayılmıştır.
ÇOCUK FELCİ AŞISI (POLIO)
Çocuk felci aşısı ilk olarak ne zaman kullanılmaya başlanmıştır?
İlk kullanılmaya başlanan çocuk felci aşısı, Jonas Salk tarafından geliştirilen ve 1955 yılında
ruhsat alan inaktive (ölü) çocuk felci aşısıdır (IPV). 1961’de, Dr. Albert Sabin tarafından canlı atenüe (zayıflatılmış) çocuk felci aşısı (OPV) geliştirilmiştir. Bu aşı enjeksiyon yerine ağızdan kullanılan bir aşıdır. 1963’te ağızdan kullanılan canlı zayıflatılmış çocuk felci aşısı her üç tip çocuk felci virüsünü de içermek üzere geliştirilmiş ve ruhsat almıştır. 1988 yılında gücü genişletilmiş IPV formülasyonu kullanıma girmiştir.
Bu aşı nasıl uygulanmaktadır?
OPV ağızdan damla şeklinde uygulanmaktadır. IPV ise bacaktan veya koldan enjeksiyon şeklinde uygulanmaktadır.

Çocuk felci aşısı önerisi neden OPV’den IPV’ye değişmektedir?
Polio’dan arındırılmış ülkelerde artık vahşi polio virüsüne bağlı vaka görülmemekte ancak OPV aşısının içerisinde bulunan aşı virüsüne bağlı az sayıda polio vakası görülmektedir.
IPV’ye dönüş, OPV nedeniyle ortaya çıkan az sayıda vaka görülme ihtimalini (2.4 milyon dozda bir) ortadan kaldırırken aşılanan kişileri çocuk felcinden korur. OPV polio virüsünün diğer insanlara bulaşının önlenmesinde daha iyidir ancak kuzey yarımkürede ve Avrupa bölgesinde (ülkemiz de dahil) vahşi polio virüsü dolaşmamaktadır ve bu nedenle bu ülkelerde bu avantaja çok ihtiyaç olmamaktadır. Bununla birlikte vahşi polio virüsünün hastalığa neden olmaya devam ettiği ülkelerde OPV kullanılmaya devam edilmektedir.
Yine aynı şekilde diğer ülkelerden polio yayılma riski taşıyan ülkeler bu vakaların yayılımını engellemek için OPV kullanmaya devam edebilirler.
Kimler çocuk felci aşısı olmalıdır?
Tüm bebekler aşılanmasına engel bir hastalığı yoksa çocuk felci aşısı olmalıdır. Primer seri aşılama bir veya iki ay ara ile üç doz 2., 3., 4. veya 2., 4., 6. aylarda ve 16-18 ay arasında dördüncü doz olmak üzere toplam dört dozdan oluşur. Tekrar doz 4-6 yaş arasında (okul öncesinde) uygulanır (eğer üçüncü doz çocuk felci aşısı 4 yaş veya daha geç bir dönemde uygulanacak kadar aşılama şeması gecikmediyse).
OPV ve IPV aşıları birbirini takip eden şekilde uygulanabilir mi?
Evet. OPV ve IPV aşıları birbirini takip eden şekilde uygulanabilirler. Aşı serisine IPV ile başlamak (özellikle ilk 2 dozda IPV uygulanarak) tercih edilmelidir.
Çocuk felci Türkiye’de görülüyor mu?
Ülkemizde son çocuk felci vakası 1998 yılında Ağrı’da görülmüştür. Ülkemiz 2002 yılı Haziran ayında Avrupa bölgesi ile birlikte çocuk felcinden arındırılmış ülkeler arasına girmiştir.
Ülkemizde çocuk felci görülmediğine göre neden çocuğuma hala çocuk felci aşısı yaptırmam gerekiyor? Çocuk felci dünya üzerinde hala bazı ülkelerde görülüyor ve hatta salgınlara neden olabiliyor. Çocuk felci virüsü bu ülkelerden rahatlıkla bulaşabilme riski taşıyor. Çocuk felci aşısı kullanımı ancak polio virüsü tüm dünyadan tamamen yok edildikten sonra durdurulabilir. fiu anda dünya henüz çocuk felci aşısının durdurulabileceği bir aşamada bulunmamaktadır.
Erişkinler çocuk felcine karşı aşılanmalı mıdır?
18 yaş ve üzerindeki kişilerin, çocuk felci virüsü ile karşılaşma riski daha az olduğu veçoğunlukla çocuk felcine karşı bağışıklık kazanmış oldukları için, rutin olarak çocuk felci aşısı yaptırmaları gerekmemektedir. Ancak bazı erişkinler çocuk felci virüsünün bulaşması açısından risk altındadır (örneğin, çocuk felcinin sık görüldüğü ülkelere seyahat edenler, laboratuvarda çocuk felci virüsü ile çalışanlar ve çocuk felci virüsü ile karşılaşma ihtimali yüksek olan sağlık çalışanları gibi). Eğer çocuk felci virüsünün bulaşması açısından risk altında olan bir erişkin daha önce hiç çocuk felci aşısı olmadıysa toplam üç doz çocuk felci aşısı yaptırmalıdır. İlk iki doz çocuk felci aşısı bir ya da iki ay ara ile uygulanmalıdır. Üçüncü doz ise ikinci dozdan 6-12 ay sonra yapılmalıdır. Eğer daha kısa süre içinde hızlı bir korunma sağlanması gerekiyorsa üç doz aşı her biri birer ay aralıklarla olmak üzere uygulanabilir. Eğer risk altındaki erişkin daha önce sadece bir veya iki doz çocuk felci aşısı olduysa (OPV veya IPV), son dozun ne kadar süre önce yapıldığına bakılmaksızın, kalan aşı dozları tamamlanmalıdır.
Eğer risk altındaki erişkinin çocuk felci aşıları daha önce tam olarak uygulandıysa (üç veya daha fazla dozda OPV veya IPV) korunmayı güçlendirmek için tek doz tekrar çocuk felci aşısı yapılabilir.
Çocuk felci aşısı ne kadar güvenilirdir?
IPV aşısı çok güvenilir bir aşıdır; şu ana kadar hiç ciddi yan etki bildirilmemiştir. OPV ise özellikle ilk dozlarda olmak üzere 720.000 dozda 1 çocukta aşıya bağlı felce neden olabilmektedir. OPV aşısı toplumsal bağışıklığın sağlanmasında önemli bir rol oynadığı için kullanılması gerekmektedir. Aşıya bağlı riski önlemek için özellikle ilk iki dozda IPV daha sonraki dozlarda OPV kullanılması önerilmektedir.
Çocuk felci aşısı ne kadar etkindir?
Hem OPV hem de IPV çocuk felcinden korunmada etkindir, ancak önerilen tüm doz aşılarının uygulanması koşuluyla. Üç doz aşı sonrasında IPV ile aşılananların %99’u bağışıklık cevabı geliştirmektedir ancak OPV’nin her üç çocuk felci virüsüne karşı aynı koruma düzeyini sağlaması için daha fazla doza ihtiyaç vardır.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her 3 tip polio virüsüne karşı bağışıklık kazanılabilmesi için gereken OPV dozu 11-13 dozdur.
İnaktive çocuk felci aşısı (IPV), çocuk felcine neden olabilir mi?
İnaktive çocuk felci aşısı öldürülmüş çocuk felci virüslerini içerdiği için felce yol açmaz.
Oral çocuk felci aşısı (OPV), çocuk felcine neden olabilir mi?
Olasılığı düşük olmakla birlikte evet. Çünkü OPV canlı zayıflatılmış çocuk felci virüslerini içermektedir.
Kimler OPV veya IPV aşısı olmamalıdır?
Bağışıklık sistemi yetmezliği olan kişiler OPV aşısı olmamalıdır. Bu kişiler IPV ile aşılanmalıdır.
Alıntı Merkezi:
 

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Forum Düzeni
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,950
Puanları
426
Konum
Malatya
Cevap: Definecinin Sağlığı ''Aşıları Tanıyalım''

Tetanoz Aşısı

Tetanozun etkeni nedir?
Tetanoza bir bakteri olan Clostridium tetani’nin toksini (zehiri) neden olmaktadır. Bu bakteri oksijen varlığında yaşayamaz. Bakterinin bir özelliği de öldürmesi çok zor olan bir form oluşturmasıdır (spor). Bakterinin oluşturduğu sporlar ısıya ve kimyasal ajanlara çok dayanıklıdır ve öldürmesi çok zordur.
Tetanoz nasıl yayılır?
C. tetani sporları toprakta ve hayvanların barsakları ve dışkılarında bulunur. Tetanoz bakterisi insan vücuduna genellikle delici yaralanmalar yoluyla girer. Çünkü bakterinin yaşaması ve çoğalması için oksijensiz ortama ihtiyacı vardır. Tetanoz insandan insana bulaşmaz.
Tetanoz bakterisi vücuda girdikten ne kadar süre sonra belirtiler ortaya çıkar? Tetanozun kuluçka dönemi 3-21 gün arasında değişir, ortalama süre 8 gündür. Yaralanma bölgesinin, merkezi sinir sistemine uzaklığı ile orantılı olarak kuluçka dönemi değişir. Yara beyine ne kadar yakınsa kuluçka dönemi o kadar kısadır ve ölüm oranı o kadar yüksektir.
Tetanozun belirtileri nelerdir?
Tetanozun belirtileri, tetanoz bakterisinin toksininin (zehirinin) merkezi sinir sistemi üzerindeki etkisi ile ortaya çıkar. Tetanozun en sık görülen şeklinde ilk belirti çene kitlenmesidir. Daha sonra ense sertliği, yutma güçlüğü ve karın kaslarında sertleşme, kasılma görülür. Diğer bulgular ateş, terleme, kan basıncı artışı ve kalp hızında artıştır. Sıklıkla kas kasılmaları ve spazmlar oluşur ve dakikalarca devam eder, haftalarca sürer. Eğer kişi iyileşirse bu aylar alabilir.
Tetanoz ne kadar ciddidir?
Tetanoz yüksek ölüm oranına sahip bir hastalıktır. Vakaların yaklaşık %30’u hayatını kaybeder. Tetanozun başarılı bir tedavisi yoktur, tedaviye rağmen vaka ölüm oranı değişmemektedir.
Tetanozun muhtemel komplikasyonları (istenmeyen sonuçları) nelerdir?
Ses tellerinin spazmı (laringospazm) solunumu zorlaştırabilir. Kas kasılmaları sırasında omurlarda ve uzun kemiklerde kırılmalar olabilir. Ayrıca hipertansiyon (tansiyonun yükselmesi), anormal kalp ritmi ve hastanede uzun süreli yatmak zorunda kalınması nedeniyle ortaya çıkan başka bakteri veya virüslerle oluşan ikincil enfeksiyonlar da tetanoz nedeniyle ortaya çıkan istenmeyen sonuçlardır. Tabii ki yüksek oranda ölüme sebebiyet vermesi de diğer önemli istenmeyen sonuçtur.
Tetanoz bakterisi ne tarz yaralarla vücuda girer?
Tetanoz bakterisi toprakta yaşar. Bu nedenle en tehlikeli yaralanmalar hayvan dışkısı ve gübre ile kirli yaralanmalardır. Genelde derin delici yaralanmalardan endişelenmemize rağmen gerçekte pek çok yaralanmada tetanoz bakterisi vücuda girer. Son yıllarda en çok görülen vakalar büyük yaralar yerine küçük yaralar nedeniyle oluşmuştur. Bunun bir nedeni büyük yaralara tetanoz riski ile uygun bir şekilde müdahale ediliyor, küçük yaraların pek önemsenmiyor olması olabilir.
Tetanoz ameliyatlar, yanıklar, yaralanmalar, sıyrıklar, çarpma tarzında yaralanmalar, kulak enfeksiyonları, diş enfeksiyonları, hayvan ısırıkları, düşükler, hamilelik, piercing ve dövme sonrasında ortaya çıkabilir. Tetanoz aynı zamanda kıymık batmasından sonra da oluşabilir.

Tetanoz riski taşıyan bir yaralanma durumunda ne yapılmalıdır?
Tetanoz bulaşma riski taşıyan her türlü yaraya en kısa zamanda müdahale edilmelidir. Uygulanacak tedavi yaralanan kişinin tetanoz aşılarının tam olup olmadığına ve yaranın durumuna göre belirlenir. Tüm yaralanmalarda öncelikle yara temizlenmelidir. Yaralanma durumunda zaman geçirmeden bir sağlık merkezine başvurulmalı ve gerekli görülürse tedavi ve aşılama durumuna göre aşı uygulanmalıdır. Tetanoz bakterisi ile kirlenme ihtimali bulunan yaralanmalarda eğer yaralanan kişi tetanoz aşılarının yapılıp yapılmadığını ya da tam olarak yapıldığını hatırlamıyorsa, en kısa zaman içinde tetanoz aşısı ve tetanoz immünglobulini olmalıdır.
Üç doz tetanoz aşısı olmuş ve son 10 yıl içinde rapel doz (güçlendirme dozu) yaptırmış olan bir kişi korunuyordur. Bununla birlikte yeterli derecede korunmada sağlamak için, yaralanma son aşıdan beş yıl veya daha fazla bir süre sonra olmuşsa ve yara küçük 85 Tetanoz ve/veya temiz değilse dahi bir tekrar doz aşı yapılabilir.
Tetanozun tedavisi var mıdır?
Tetanozun bulguları ortaya çıktıktan sonra tetanozun tedavisi yoktur. Sadece destekleyici tedavi ve mümkünse ortaya çıkan istenmeyen sonuçların (komplikasyonların) tedavisi yapılır. En iyi tedavi aşılama yoluyla korunmadır.
Neonatal tetanoz nedir?
Neonatal tetanoz, yeni doğan bebeklerde görülen tetanozdur ve sıklıkla doğum sırasında göbek kordonunun temiz olmayan koşullarda kesilmesi nedeniyle ortaya çıkar. Bu bebeklerin genellikle annelerinin tetanoz aşıları tamam değildir ve bu nedenle bebeklerine koruyucu antikorları verememişlerdir.
Neonatal tetanoz gelişmekte olan ülkelerde hala sık görülmektedir ve her yıl tüm dünyada 270.000’den fazla ölüme neden olmaktadır.
Tetanoz birden fazla kez geçirilebilir mi?
Evet! Tetanoz geçirmek ömür boyu kalıcı bağışıklık sağlamaz çünkü çok az miktarda toksin bile hastalığa neden olabilmektedir. Tetanoz geçiren kişiler iyileşir iyileşmez aşılama serisine başlamalıdırlar.
TETANOZ AŞISI
Tetanoz toksoidi ne tür bir aşıdır?
Tetanoz aşısı toksoid adı verilen inaktive (ölü) toksindir (zehir). Tetanoz bakterisi besi yerinde çoğaltılır, saflaştırılır ve inaktive edilir. Tetanoz aşısı canlı aşı olmadığı için oluşturduğu bağışıklık zamanla azalır. Bu nedenle tekrar doz uygulanması gerekir.
Tetanoz aşısı olmanın tek yolu difteri, tetanoz, boğmaca şeklinde veya difteri, tetanoz aşısı şeklinde aşılanmak mıdır?
Hayır. Difteri, tetanoz, boğmaca aşıları ile kombine tetanoz aşısının yanında tek tetanoz toksoid aşısı da bulunmaktadır. Ancak erişkin yaşta hem difteri, hem de tetanoza karşı korunabilmek için erişkin tip difteri, tetanoz (Td) aşısı yaptırmak tercih edilebilir. Yine yedi yaşından küçük çocuklarda difteri, tetanoz, boğmaca üçlü aşısı ile beraber veya difteri, tetanoz aşısı şeklinde ya da tek tetanoz aşısı şeklinde uygulanabilir.
Bu aşı nasıl uygulanır?
Difteri, tetanoz, boğmaca aşısı (DTaP), difteri, tetanoz aşısı ( DT, Td) ve tek tetanoz aşısı (TT) kas içine uygulanır.
Kimler tetanoz aşısı olmalıdır?
Tüm bebekler rutin aşılama şemasına göre difteri, tetanoz, boğmaca aşısı olmalıdır. Erişkinlere her 10 yılda bir difteri, tetanoz aşısı uygulanmalıdır. Daha önce üç doz tetanoz, difteri aşısı olup olmadığından emin olmayan kişiler, üç dozluk seriyi uygun aralıklarla tamamlamalıdır. Tetanoz rapelleri tüm dünyada artık Tetanoz Difteri (Td) ya da Boğmaca aşısı da eklenerek (Tdap/Tdap-IPV) şeklinde yapılmaktadır. Amerikan Bağışıklama Danışma Komitesi erişkinlerde 10 yılda bir yapılan Td dozlarından birisinin yerine boğmaca içerikli Tdap aşısı yapılmasını önermektedir. Amerikan Bağışıklama Danışma Komitesi adolesan dönemde ise 11-13 yaş'ta rutin Td yerine Tdap aşılaması yapılmasını önermektedir.

Kaç doz difteri, tetanoz, boğmaca aşısı uygulanmalıdır?
Bebekler için rutin aşı şeması 2., 4., 6. aylarda veya 2., 3. ve 4. aylarda üç doz ve 15-18. aylar arasında dördüncü doz olmak üzere toplam dört doz olarak uygulanır. Beşinci dozun yani tekrar dozun (rapel) normal koşullarda 4-6 yaş arasında uygulanması önerilmektedir.
Erişkin tip Td aşısı ne zaman uygulanmalıdır?
Bağışıklama konusunda uzman otoriteler ilk tekrar doz Td aşısının 11-12 yaş arasında uygulanmasını önermektedir. Bu vizit, okula başlayacak çocukların uygulanması önerilen tüm aşılarının uygulanmış olduğunu kontrol etmek için yapılmaktadır. Adolesan vizit sırasında çocuk eğer son DTaP dozundan sonra en azından beş yıl geçmiş ise Td aşısının ilk tekrar dozunu almalıdır (çocukların çoğu aşı şemalarını 4-6 yaş civarında tamamlarlar). Erişkinler her on yılda bir difteri ve tetanoz tekrar dozlarını yaptırmalıdırlar. Eğer derin ve delik tarzında veya kirli yaralanma olursa ve son dozdan sonra beş yıldan daha uzun bir süre geçtiyse ek bir doz tetanoz aşısı uygulanmalıdır. Tüm aşılamaların kayıtlarının tam olarak tutulması fazla doz aşıların uygulanmasını önleyecektir. Tetanoza karşı yeterli düzeyde korunuyor olmanın hayati önem taşımasına rağmen, önerilenden daha fazla doz tetanoz aşısı olmak, aşı yapılan kolda ağrılı şişlik oluşması gibi aşıya bağlı lokal reaksiyonların (aşının uygulandığı yerde görülen reaksiyonların) artmasına neden olmaktadır. Tetanoz rapelleri tüm dünyada artık Tetanoz Difteri (Td) ya da Boğmaca aşısı da eklenerek (Tdap/Tdap-IPV) şeklinde yapılmaktadır. Primer serileri tamamlanmış kişilerde tetanoz hatırlatma dozu olarak Tdap/Tdap-IPV uygulandığında, tetanoza karşı yeterli düzeyde bağışıklık oluşturur. İmmün yanıt açısından Tdap/Tdap-IPV ile Td arasında hiçbir fark yoktur. Tdap/Tdap-IPV ile aşılanan kişiler % 100 tetanoz antitoksini geliştirmişlerdir. Tetanoza karşı gelişen bu antitoksin seviyeleri 5 yıl süre ile % 100 korunmuştur. Tdap/Tdap-IPV 10 yılda bir uygulanan TT ya da Td aşısı dozlarından birinin yerine de kullanılabilmektedir. Amerika Brileşik Devlerinde eğer son Td dozundan 10 yıldan uzun bir süre geçmiş ise gebelikte 2.-3. trimesterda Td yerine uygulanabilmektedir.
Tetanoz aşısı ne kadar güvenlidir?
Çocukların büyük kısmı kombine difteri, tetanoz, aselüler boğmaca (DTaB) aşısına karşı ciddi reaksiyon göstermezler. En sık görülen reaksiyonlar özellikle aşının beşinci dozunda olmak üzere, aşının uygulandığı yerde görülen kızarıklık, şişlik ve ağrıdır. Diğer görülmesi muhtemel reaksiyonlar ateş, iştahsızlık, yorgunluk ve kusmadır. Difteri, tetanoz, tüm hücre boğmaca (DTB) yerine daha saflaştırılmış olan difteri, tetanoz, aselüler boğmaca (DTaB) aşısının kullanılması bu reaksiyonların görülme ihtimalini azaltmaktadır. Erişkinler için azaltılmış dozda difteri içeren difteri, tetanoz (Td) aşısının uygulanması sırasında aşı yerinde kızarıklık, şişlik gibi lokalize reaksiyonlar sıktır ancak genellikle herhangi bir tedavi gerektirmeden kendiliğinden düzelmektedir.
Tetanoz aşısına bağlı hangi yan etkiler bildirilmektedir?
Difteri, tetanoz aselüler boğmaca aşısına (DTaB) bağlı üç saat veya daha fazla ağlama ve yüksek ateş gibi orta ve ciddi reaksiyonlar nadirdir. Bu yan etkilerin çoğunun aşının içerisindeki boğmacaya bağlı olduğuna inanılmaktadır. Difteri, tetanoz aselüler boğmaca aşısına (DTaB) aşısına bağlı bu tarz bir reaksiyon geçiren çocuklara boğmaca içermeyen difteri, tetanoz (DT) aşısı uygulanmalıdır. Nöbet geçirme gibi ciddi reaksiyonlar çok daha nadirdir ve bu reaksiyonların aşıya bağlı olduğunu söylemek güçtür.
Yukarıda belirtildiği gibi önerilen dozdan fazla sayıda difteri, tetanoz aşısı yapılan erişkinlerde aşı yapılan kolda ağrılı şişlik oluşması gibi lokal reaksiyonların görülme ihtimali artmaktadır. Bu reaksiyonların nedeni kanda oluşmuş olan yüksek miktardaki tetanoz antikorudur.
Difteri, tetanoz toksoid aşısı (Td) ne kadar etkindir?
Td aşısı çocukken veya erişkin yaşta primer aşı serisi tam olarak tamamlanmışsa ve her 10 yılda bir tekrar doz uygulanıyorsa %100 etkindir.
Kimler tetanoz toksoid aşısını yaptırmamalıdır?
Tetanoz toksoid aşısının herhangi bir dozunda ciddi alerjik reaksiyon gelişen kişilere tekrar tetanoz aşısı uygulanmamalıdır. Orta veya ciddi hastalığı olan kişiler iyileşene kadar aşılarını ertelemelidirler. Difteri,
tetanoz, tüm hücre boğmaca veya difteri, tetanoz, aselüler boğmaca aşılarına bağlı yan etkilerin çoğu aşının içerisindeki boğmaca içeriğine bağlıdır. Bu aşılar ile ilgili daha detaylı bilgi için “boğmaca” sayfasına bakınız.
Alıntı Merkezi:
 

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Forum Düzeni
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,950
Puanları
426
Konum
Malatya
Cevap: Definecinin Sağlığı ''Aşıları Tanıyalım''

Aşı Rapeli

Çocukluk çağında uygulanan aşıların belirli bir dönem sonrası tekrarlanmasına AŞI RAPELİ ismi verilir. Daha önce uygulanmış olan aşının tekrarlanması, yani aşı rapeli, bağışıklık sistemini tekrar harekete geçirmek amacıyla uygulanır. Bu uygulama özellikle difteri ve tetanoz aşıları gibi toksoid içeren ya da pnömokok polisakkarit aşısı gibi polisakkarit içeren aşılarda bir ihtiyaçtır çünkü bu aşılarla, vücuda, bakteriye ait sadece bir toksin ya da polisakkarid verildiğinden bağışıklık sisteminin bu bakterilere karşı ömür boyu süren bir antikor oluşturma cevabı gelişemez. Tetanoz aşısının 10 yılda bir, pnömokok polisakkarit aşısının ise 5 yılda bir aşı rapellerinin yapılması gerekir.

Aşıların Özellikleri
Doğduktan Hemen Sonra Hepatit B Aşısı
1.ay Hepatit B Aşısı
2.ay DBT - IPV - HIB Aşısı
3.ay BCG Aşısı
4.ay DBT – IPV - HIB Aşısı
6.ay DBT – IPV - HIB Aşısı ve Hepatit B Aşısı
12.ay Kızamık, kızamıkçık, kabakulak (MMR) aşısı
14.ay Hepatit A Aşısı
15.ay Suçiçeği Aşısı
18.ay DBT – İPV - HİB Aşısı
20.ay Hepatit A
4-6 yaş DBT - IPV ve MMR – Doktor önerisiyle Suçiçeği Aşısı
Her yıl İnfluenza (Grip)
Bebeğe hangi aşıları ne zaman yaptırmalısınız?
Uzun yıllar ve çok kapsamlı araştırmalar sonunda ortaya çıkan aşıların yararlı olabilmesi için mutlaka belirli doz ve zaman aralıklarıyla yapılması gerekir.
Verem (Tüberküloz) Aşısı: Dünya Sağlık Örgütü'nün önerileri doğrultusunda ülkemizde Verem Aşısı (BCG Aşısı) iki doz olarak, yaşamın ilk üç ayı içerisinde ve ilkokul yıllarında uygulanmaktadır. Verem hastalığı dünyada ve ülkemizde halen önemini koruyan bir hastalıktır.
Beşli Karma Aşı (Difteri, Boğmaca Tetanos (DBT) Aşısı, Çocuk Felci (IPV), Hib (Menenjit)): Bu 5 hastalığa karşı geliştirilen karma aşı, bebeklere 2., 4., 6. ve 18. aylarında uygulanmalıdır. 5-6 yaşına geldiklerinde difteri-tetanoz-boğmaca 3’lü karma aşı ve çocuk felci aşısı yapılmış olan bebeklere tekli (monovalan) Hib aşısı uygulanabilir.
Difteri: Ateş, halsizlik ve solunum güçlüğü ile seyreden bulaşıcı bir hastalıktır. Solunum yollarının tıkanması, kalp yetmezliği ve felçler nedeniyle yaşamı tehlikeye sokar.
Boğmaca: Çoğunlukla 2 yaşından küçük bebeklere görülen, nefes almayı engelleyecek biçimde öksürük nöbetlerine neden olan, bakteriyel bir enfeksiyon hastalığıdır.
Tetanos: Vücut kaslarının sertleşmesi, kasılması ve çene kilitlenmesi şeklinde seyreden bu hastalığa, bu bakterinin salgıladığı toksinler neden olur.
Çocuk Felci: Polio virüsünün neden olduğu bir hastalıktır. Solunum yolu ile bulaşan ve tedavisi olmayan bu hastalık, kalıcı sakatlıklara ve hatta ölüme neden olabilir.
Hib Menenjiti: Hib (hemofilus influenza tip b), özellikle 5 yaşın altındaki çocuklarda, başta beyin zarı iltihabı (menenjit) ve zatüre olmak üzere ölümle sonuçlanabilen bir çok ağır hastalığa yol açabilen bir bakteridir. Solunum yoluyla kolayca bulaştığı için özellikle yuva, kreş, anaokuluna giden çocuklarda Hib enfeksiyonları fazla görülür. Hib menenjiti en önemli yaşamsal organ olan beynin zarlarını etkilediği için geri dönüşü olmayan zararlar verebilir.
Kızamık, Kızamıkcık, Kabakulak (MMR) Aşısı: 12. ayda 1 doz ve 5-6 yaşlarında 1 doz olmak üzere toplam 2 doz uygulanır. 9. ayda kızamık aşısı yapılmamış olan bebeklere 15. ayda 1 doz ve yine 5-6 yaşlarında 1 doz uygulanır. Bu üç hastalıktan herhangi birini geçirmiş olmak, üçlü kombine aşının uygulanmasına engel değildir.
Kızamık: Ciltte kırmızı döküntülerle kendini gösteren, bulaşıcı solunum yolu hastalığıdır. Virüsle temastan 10-12 gün sonra başlayan ateş, öksürük ve burun akıntısı ilk belirtileri oluşturur. İki-üç gün içinde kafa derisi, yüz ve boyunda başlayan el ve ayaklara kadar yayılan kırmızı döküntüler gözlenir. Son derece bulaşıcı olan kızamık, döküntülerin ortaya çıkmasından birkaç gün öncesi ile birkaç gün sonrası arasında bulaşıcıdır. Virüs, öksürme ve hapşırma ile havaya saçılarak yine solunum yoluyla diğer kişilere bulaşır.
Kızamıkçık: Ateş, lenf bezlerinde şişkinlik, ciltte yüzden başlayıp yayılan pembe döküntüler, kızamıkçığın tipik belirtileridir. Virüs, öksürme ve hapşırma ile havaya saçılarak yine solunum yoluyla diğer kişilere bulaşır. Bebek doğurmayı planlayan bir anne adayının kızamıkçığa karşı bağışık olması gerekir.
Kabakulak: Kulak altındaki lenf bezlerinin iltihabı ile kendini gösteren, kabakulak virüsünün neden olduğu bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığıdır. Ateş, baş ağrısı, kulak altında (tek ya da çift taraflı) şişkinlik, kabakulağın tipik belirtileridir.
Su Çiçeği: İçi sıvı dolu döküntülerle kendini gösteren bulaşıcı bir hastalıktır. İnsandan insana soluma, öksürme, hapşırma ve döküntülerle temas etme yoluyla bulaşır. Çocukların kreş, okul gibi toplu bulundukları ortamlarda çok kolay yayılır. Su çiçeği aşısı, 1 yaşından büyük ve daha önce suçiçeği geçirmemiş tüm çocuklara tek doz olarak uygulanabilir. Bu aşı 4-6 yaşında tekrarlanabilir. Çocuğunuz su çiçeği geçirmemişse kreş veya okula başlarken mutlaka aşılanmalıdır. Aşı, bu hastalığa karşı vücutta oluşturduğu koruyucu antikorlar yoluyla bağışıklık sağlar. Aşı sayesinde hastalığın geçirilmesi engellenerek;
- Ciltteki yara izlerinin oluşumu önlenmiş olur.
- Hayati tehlike yaratabilen komplikasyon riski ortadan kaldırılır.
- Çocuğun okula devamsızlığı ve onunla ilgilenecek anne-babanın işe devamsızlığı önlenmiş olur.
- Semptomatik ilaçların getireceği maddi yük ortadan kaldırılır.
- Çocuğun ve anne-babanın hissedeceği sıkıntı, endişe, huzursuzluk önlenir.
- İleri yaşlarda görülebilen zona hastalığı olasılığı azaltılır.
Hepatit A: Halk arasında “Bulaşıcı Sarılık” adı ile bilinen ve karaciğerin iltihabı şeklinde kendini gösteren, Hepatit A virüsünün neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Sarılık, en kolay şekilde gözlerin beyaz kısmında fark edilir. Bu arada idrarda koyulaşma ve dışkının renginde açılma görülür. Bazı küçük çocuklar Hepatit A’yı bu belirtilerin hiçbiri görülmeden de geçirebilirler. Ancak Hepatit A ile daha ileri yaşlarda karşılaşan bir bireyde belirtilerin şiddeti ve hastalığın ciddiyeti yüksektir. Aşı, 14. ayda 1. doz ve 6 ay sonra 2. doz şekilde toplam 2 doz uygulanır.
Hepatit A aşısının yayılmasında; hijyenik olmayan şartlarda üretilmiş hazır gıdaların veya iyi yıkanmamış meyve ve sebzelerin tüketilmesi, yeterince temiz olmayan yüzme havuzlarının kullanılması ve çocukların toplu bulundukları kreş ve okullar uygun birer yoldur. Bugün Hepatit A hastalığından tam korunmanın en etkili ve güvenilir yolu Hepatit A aşısı olmaktır. Daha önce Hepatit A geçirmiş olan kişiler bu hastalığa karşı bağışıklık kazanmışlardır. Ancak henüz geçirmeyenler, her an virüsle temas riski taşırlar. Çocukların hijyenik önlemleri çok iyi bilmemeleri nedeniyle risk bu dönemde yüksektir. Dolayısıyla 2 yaşını bitiren çocuklar öncelikli olmak üzere daha önce hastalanmamış herkesin Hepatit A aşısı olması önerilir.
Hepatit B: Halk arasında “Sarılık’’ adı ile bilinen ve karaciğerin iltihabı şeklinde kendini gösteren, Hepatit B virüsünün neden olduğu kronikleşen, bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığıdır. Virüs ile temasından yaklaşık 2-6 ay sonra halsizlik, iştah kaybı, bulantı, deride ve göz aklarında sararma, idrar renginde koyulaşma, karın ağrısı gibi belirtiler gözlenir. Hepatit B, dolaylı bir temasla her an bulaşabilecek bir hastalık olması nedeniyle mümkün olan en erken yaşta etkin bir şekilde korunmayı gerektirir. Bugün tek etkin yöntem, Hepatit B aşısı olmaktır. Hastalığı geçirmiş ve kronikleşmeden tamamen iyileşmiş ya da aşılanarak hiç hastalanmadan korunmuş kişilerde Hepatit B’ye karşı antikorlar bulunur. Koruyucu antikorların anneden bebeğe geçmemesi nedeniyle henüz yeni doğmuş bebeklerin de aşılanmaları gerekirr. Hepatit B Aşısı 1. doz doğumda, 2. doz bir ay sonra ve 3. doz doğumdan 6 ay sonra yapılmak üzere toplam 3 doz yapıldığında bu hastalıktan korunmak mümkün olabilmektedir.
Pnömokok Aşısı (Zatüre aşısı): Özellikle son yıllarda kullanmaya başlanan bu aşı doğumdan sonra 2. aydan itibaren başlayarak 1-2 ay ara ile 3 doz, 12-15 ay arasında tek doz önerilmektedir. İlk kez aşılanacak 2-9 yaş arasındaki çocuklara ise tek doz önerilmektedir. Pnömokok aşısını doktorunuzla konuşunuz, tavsiye ettiği takdirde yaptırınız. Zatüre aşısı olarak bilinen aşılar, aslında pnömokok bakterilerinin neden olduğu zatüre de dahil olmak üzere esas olarak bakteriyel menenjit, orta kulak iltihabı, sinüzit gibi pek çok hastalığa karşı etkilidir. En sık görülen yan etkisi, aşı sonrası gelişen ateş ve huzursuzluktur.
Rotavirus Aşısı: ağızdan verilen ilk dozu ilk 3 ay içinde olmak şartıyla en az bir ay ara ile 2-3 doz şeklinde uygulanması önerilir. Rotavirus aşısını doktorunuzla konuşunuz, tavsiye ettiği takdirde yaptırınız. Dünyada görülen ishallerin en sık nedeni Rotavirüsdur. Genelde 6 ay ve 2 yaş arası bebeklerde görülür. Ani ateş, kusma ve arkasından ishal başlar. Tedavi destekleyici, su kaybının önlenmesi esasdır.
Aşıların Faydaları

İnsan vücudu gibi, canlı bir organizmanın, kendini bulaşıcı haftalıklara karşı savunmak ve onlara baskın gelmek için yararlandığı bir kuvvet vardır. Bu direnme kuvveti “bağışıklık” diye isimlendirilir. Bulaşıcı hastalıklara karşı korunmada esas, vücudun bu tür bir bağışıklık kazanmasını sağlamak, buna yardım etmektir. Virüslerin sebep olduğu hastalıklarda, bağışıklık hastalığı bir kez geçirmekle kazanılır. Başka türlü söylemek gerekirse hastalığı geçiren bir kimse o hastalığa karşı artık “bağışıklık” kazanmış durumdadır. Kızamık, suçiçeği, vs. gibi hastalıklar bu tür hastalıklar arasında sayılabilir. Bunlardan birini geçiren,bir daha aynı hastalığa tutulmayacaktır.
Ancak,bazı hastalıkların mikropları vücuda tekrar tekrar saldırıda bulunabilir. Bu hastalıklara karşı suni (yapay) olarak bağışıklık sağlamak için, vücuda sözkonusu hastalığın zayıflatılmış, etkisiz hale getirilmiş virüsü verilir. İşte bazı hastalıklara karşı bağışıklık sağlamak için o hastalığın zayıflatılmış mikrobuyla hazırlanan ve vücuda uygulanan tıbbi madde “aşı” diye isimlendirilir. Belirli bir hastalığın virüsüyle hazırlanmış aşı yapılan kimse,hissedilmeyecek kadar hafif ölçüde o hastalığın etkisinde kalır. Bunu kolaylıkla yener. Artık aşıya göre belirli bir süre için o hastalığa karşı bağışıklık kazanmıştır. Tıpta bilimsel yöntemlerle aşıyı ilk uygulayan kimse Edward Jenner (1749-1823) adında bir İngiliz doktorudur. Fakat Edward Jenner’den çok önce, Türkler’in çiçek hastalığına karşı korunmak için bazı yöntemler uyguladığı bilinmektedir. Bu yöntemler de rastlantı sonucu bulunmuştur. Bir zamanlar çiçek hastalığından yüzlerce kişinin ölmesine rağmen, Edirne çevresindeki köylülere hemen hemen hiç bir şey olmadığı dikkati çekmişti. Bunun nedeni, ineklerin de çiçek hastalığına benzer bir hastalığa tutulmalarıydı. Hasta ineklerin memelerinin çevresi cerahatli sivilcelerle kaplanıyor ve süt sağanlar,ellerindeki çatlaklardan bu hastalığın ölmüş mikroplarını alarak bağışıklık kazanıyorlardı.
Daha yukarda da değinmiş olduğumuz gibi, zayıflatılmış, etkisiz hale getirilmiş virüsle hazırlanan madde “aşı” diye isimlendirilir. Aşının yapısında, zararsız kılınmış hasta organizmalar vardır. Bunlar, vücutta “antikor” denilen maddeyi meydana getirmek suretiyle bağışıklık yaratır. Antikorlar, virüsleri nötr (etkisiz) hale getirirler. Aşının görevi, vücudu bunları meydana getirmek için uyarmaktır. Aşı,bazı hayvanlara hastalık mikroplarını vermek ve sonradan bu virüsleri tecrit etmekle hazırlanır. Sözkonusu işlem, virüs son derece zayıf, etkisiz düşünceye kadar devam ettirilir. Öyle ki,bu virüs insana verildiği zaman artık hastalık meydana getirecek durumda değildir. Sadece o hastalığa karşı vücudu uyaracak,bağışıklık sağlayacaktır.

Aşıların Faydaları

İnsan vücudu gibi, canlı bir organizmanın, kendini bulaşıcı haftalıklara karşı savunmak ve onlara baskın gelmek için yararlandığı bir kuvvet vardır. Bu direnme kuvveti “bağışıklık” diye isimlendirilir. Bulaşıcı hastalıklara karşı korunmada esas, vücudun bu tür bir bağışıklık kazanmasını sağlamak, buna yardım etmektir. Virüslerin sebep olduğu hastalıklarda, bağışıklık hastalığı bir kez geçirmekle kazanılır. Başka türlü söylemek gerekirse hastalığı geçiren bir kimse o hastalığa karşı artık “bağışıklık” kazanmış durumdadır. Kızamık, suçiçeği, vs. gibi hastalıklar bu tür hastalıklar arasında sayılabilir. Bunlardan birini geçiren,bir daha aynı hastalığa tutulmayacaktır.
Ancak,bazı hastalıkların mikropları vücuda tekrar tekrar saldırıda bulunabilir. Bu hastalıklara karşı suni (yapay) olarak bağışıklık sağlamak için, vücuda sözkonusu hastalığın zayıflatılmış, etkisiz hale getirilmiş virüsü verilir. İşte bazı hastalıklara karşı bağışıklık sağlamak için o hastalığın zayıflatılmış mikrobuyla hazırlanan ve vücuda uygulanan tıbbi madde “aşı” diye isimlendirilir. Belirli bir hastalığın virüsüyle hazırlanmış aşı yapılan kimse,hissedilmeyecek kadar hafif ölçüde o hastalığın etkisinde kalır. Bunu kolaylıkla yener. Artık aşıya göre belirli bir süre için o hastalığa karşı bağışıklık kazanmıştır. Tıpta bilimsel yöntemlerle aşıyı ilk uygulayan kimse Edward Jenner (1749-1823) adında bir İngiliz doktorudur. Fakat Edward Jenner’den çok önce, Türkler’in çiçek hastalığına karşı korunmak için bazı yöntemler uyguladığı bilinmektedir. Bu yöntemler de rastlantı sonucu bulunmuştur. Bir zamanlar çiçek hastalığından yüzlerce kişinin ölmesine rağmen, Edirne çevresindeki köylülere hemen hemen hiç bir şey olmadığı dikkati çekmişti. Bunun nedeni, ineklerin de çiçek hastalığına benzer bir hastalığa tutulmalarıydı. Hasta ineklerin memelerinin çevresi cerahatli sivilcelerle kaplanıyor ve süt sağanlar,ellerindeki çatlaklardan bu hastalığın ölmüş mikroplarını alarak bağışıklık kazanıyorlardı.
Daha yukarda da değinmiş olduğumuz gibi, zayıflatılmış, etkisiz hale getirilmiş virüsle hazırlanan madde “aşı” diye isimlendirilir. Aşının yapısında, zararsız kılınmış hasta organizmalar vardır. Bunlar, vücutta “antikor” denilen maddeyi meydana getirmek suretiyle bağışıklık yaratır. Antikorlar, virüsleri nötr (etkisiz) hale getirirler. Aşının görevi, vücudu bunları meydana getirmek için uyarmaktır. Aşı,bazı hayvanlara hastalık mikroplarını vermek ve sonradan bu virüsleri tecrit etmekle hazırlanır. Sözkonusu işlem, virüs son derece zayıf, etkisiz düşünceye kadar devam ettirilir. Öyle ki,bu virüs insana verildiği zaman artık hastalık meydana getirecek durumda değildir. Sadece o hastalığa karşı vücudu uyaracak,bağışıklık sağlayacaktır.

Aşıların Yan Etkileri

Kullanılan her ilaç veya tedavinin mutlaka bir riski vardır. Gerçekte yüzde yüz etkili ve yüzde yüz güvenli olan bir ilaç ya da aşı yoktur. Aşı tamamen sağlıklı kişilere, çoğunlukla da çocuklara yapıldığı için aşılara karşı toplumdaki risk algılaması genelde çok daha yüksek olmaktadır. Aşılama sonrasında olabilecek yan etkiler aşılama programlarına olan güveni sarsan en önemli olaydır. Aşı programları uygulanırken aşıya bağlı yan etkilerin ve aşı yapılmadığı durumda hastalığın olabilecek komplikasyonlarının aileye açıklanması aşılama programlarının sürdürülebilmesi için önemlidir.
Aşılama programlarına karşı toplumsal tepkiler üç aşamada görülmekte ve aşılama oranları ile hastalık epidemiyolojisini etkilemektedir.
Bir toplumda hastalığa yakalanma korkusu çok fazla, buna karşılık aşılarla ilgili korku yoksa aşılamaya yoğun istek vardır. Hastalığa karşı bir korku yok, aşılara karşı da bir korku yoksa aşılamaya istek de yoktur ve ilgisizlik vardır. Hastalığa karşı korku yok buna karşılık aşılanmaya karşı güvensizlik ve korku varsa aşılama reddedilmektedir. Yıllardan beri uygulanmakta olan etkili aşılama programlarıyla aşıyla önlenebilir hastalıklara yakalanma, ölüm ve bu hastalıkların komplikasyonları giderek azalmış ve neredeyse görülmemeye başlamıştır. Bu nedenle toplumda bu hastalıklara karşı olan korku azalmakta, buna karşılık yaygın aşılama sonucu ortaya çıkan komplikasyonlar önem kazanarak aşılara karşı olan güvenin zaman zaman azalmasına yol açmaktadır. Bu durum yer yer aşı programlarına devamsızlıkla sonuçlanarak, hastalığa yakalabilir hassas bir populasyonun oluşmasına ve ileride epidemi görülme riskine yol açmaktadır.
Aşıya bağlı yan etkiler
sıklığına göre (sık veya nadir),
yaygınlığına göre (lokal veya sistemik)
ağırlığına göre (hafif veya ağır)
nedenine göre (aşı içeriğine, üretim hatasına, depolama-transport hatasına, uygulama hatasına göre) sınıflandırılabilir.
Aşıdan sonra görülen yan etkilere ait bir başka sınıflama da bu bulguların aşıyla olan ilişkisine göre yapılmaktadır.
Aşıyla oluşan: Aşının içeriğine ve aşı yapılan kişideki bireysel cevap farklılıklarına bağlı olarak oluşan yan etkilerdir ki bunlar aşı yapılmamış olsaydı ortaya çıkmayacak etkilerdir.
Aşının potansiyalize ettiği: Aşı yapılsa da yapılmasa da zaten görülecek bulgular olup aşıyla presipite olmuştur (predispoze bir çocukta aşı sonrasında ilk febril konvulsiyon atağının geçirilmesi gibi)
Program hatası: Aşının hazırlanması, ellenmesi ve uygulanması sırasında yapılan teknik hatalara bağlı olarak meydana gelen yan etkilerdir. Koinsidental: Altta yatan bir başka hastalığa bağlı bulguların tesadüfen aşılamayla eş zamanlı olarak ortaya çıkmasıdır Çocukluk çağı aşılarının yapıldığı yaş grubu gerçekte pek çok nörolojik ve metabolik hastalığın da belirtilerinin ortaya çıktığı ve tanı aldığı bir yaş grubudur. Aşı yapıldıktan sonra ortaya çıktığı için aşıya bağlı olduğu düşünülen ancak altta yatan başka bir hastalığın ilk bulgusu olarak tesadüfen ortaya çıkan sorunlar da aşı yan etkileri olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle aşılamadan sonraya ortaya çıkan sağlık sorunları ve belirtilerin “aşılamaya mı bağlı” yoksa “tesadüfen o anda ortaya çıkan” bir başka hastalığın mı belirtisi olup olmadığından emin olunması gerekir. Bu nedenle aşılamadan sonra herhangi bir sorun veya belirti görülmesi halinde bunun aşılamayla ilgisi olup olmadığı konusunda varılacak sonuçlar;
Aşılamayla ilgisi olduğuna düşündürecek bir kanıt yok
Aşılamayla ilgisi olduğuna dair kanıt yetersiz, herhangi bir sonuca varılamaz
Aşılamayla ilgisi olmadığına dair kanıt var
Kanıtlar aşılamayla ilgisi olabileceğini düşündürmekte
Aşılamayla ilişkili olduğuna dair kanıt var şeklindedir.
Kullanılan herhangi bir aşının güvenliği aşı lisans alıp kitle uygulamalarına başlanmadan önce çeşitli araştırmalarla test edilir. Aşı güvenli için önce yapılan hayvan deneylerinde ciddi bir reaksiyon olup olmadığına bakılır. Daha sonra aşının hem etkinlik hem de güvenliği için için faz çalışmaları yapılır.
Faz 1 çalışmasında sadece ağır veya sık görülen reaksiyonları belirlemek amaçtır. Bu çalışmalar az sayıda vakada (20-100 vaka) ve kısa süreli (bir kaç aylık) olarak yapılır.
Faz 2 çalışmasında aşı güvenirliği daha fazla sayıda vakada (birkaç yüz vaka) ve daha uzun sürede (bir kaç ay-iki yıl) yapılarak hem güvenilirlik hem de etkinlik araştırılır.
Faz 3’de ise birkaç yüzden bir kaç bine kadar hasta dahil edilerek yan etki ve aşı etkinliği konusunda daha detaylı bilgi edinilir.
Faz 4 çalışmaları ise belli aşılarla görülebilen nadir risklerin ortaya çıkartılması için planlanır.
Aşının etkin ve güvenli olduğuna dair yeterli kanıt elde edildiğinin düşünülmesiyle aşı lisans alarak kullanıma sunulur. Ancak çok daha nadir görülen yan etkiler lisans sonrasında kitle kullanımları sırasında ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle aşı güvenliği açısından yan etki bildirim sisteminin kurulması çok önemlidir.
Aşılama sonrasında ortaya çıkan yan etkiler
Aşı içeriğine ve çocuğun bireysel yanıtına bağlı,
Aşının uygulanmasına bağlı,
Aşı enjeksiyon atıklarına bağlı olarak sadece aşı yapılan kişide değil,
Aşıyı yapan kişide (sağlık personelinde) ve Aşının yapıldığı toplumun diğer bireylerinde de görülebilmektedir.
Düşünülenin aksine aşının içeriğinden kaynaklanan yan etkiler, aşının depolanması, hazırlanması ve uygulanması sırasında yapılan hatalar sonu oluşan yan etkilerden çok daha azdır.
Bu tür uygulama hatalarının en sık görülenleri;
Aşının fazla miktarda verilmesi (tek doz yerine iki, üç veya daha fazla doz verilmesi)
Aşının uygun olmayan yerden ve yoldan yapılması (kalçadan veya intravenöz yapılması, intradermal yapılması gereken BCG’nin IM veya SC yapılması gibi) Disposable enjektör ve iğne kullanılmaması
Tekrar kullanılabilir enjektör ve iğnelerin uygun olmayan sterilizasyonu
Disposable enjektörlerin birden fazla kullanılması (özellikle aynı enjektörün ucuna yeni iğne takarak kullanılması yaygın bir hatalı uygulamadır ve bir önceki kontamine iğneden enjektöre olan kaçış yoluyla bir sonraki hastaya bulaşmaya neden olmaktadır)
BCG ve kızamık gibi kuru liyofilize aşıların sulandırıcı miktarında hata yapılması veya
Sulandırılarak kullanılması gereken aşılar hazırlanırken yanlışlıkla başka bir ilaçla sulandırma yapılması
Aşı veya sulandırıcının hazırlama veya kullanım esnasında kontamine olması
Aşıların hazırlanması esnasında yapılan hatalar, adsorbe aşıların (DBT, TD, Td) uygun bir şekilde çalkalanmadan enjektöre çekilmesi
Aşıların hatalı depolanması veya saklanması (aşılara uygun koşulda ısı ve saklama koşullarının olmaması)
Kontrendikasyonlara dikkat edilmemesi (DBT aşısından sonra ağır reaksiyonu olan bir çocuğa tekrar DBT yapılması gibi)
Sulandırılarak kullanılan aşıların (BCG, kızamık) kullanım süreleri sona erdikten sonra atılmayıp yeniden kullanılmaları
Enjektör ve iğnelerin uygun olmayan şekilde atılmalarıdır.
Aşılara karşı toplumda güven sağlanması aşı programlarının sürdürülebilmesi için çok önemlidir.Aşılarla ortaya çıkan yan etkilerin patofizyolojisinin yetersiz veriler nedeniyle tam olarak anlaşılamaması,Bazı yan etkiler konusunda bilimsel görüş ayrılıklarının olması, Halk sağlığı hedefleriyle bireysel aşılanma özgürlüklerinin çelişkisi sonucu oluşan gerilim, Güvendiği için isteyerek aşılanmaya karşılık bazı ülkelerde yasal yaptırımlar olması toplumda aşılara karşı güven sorunu yaratmaktadır.
Her ülkede aşıların güvenli olmasını sağlayacak şekilde hem ülke genelinde geniş kapsamlı, hem de aşı yapılan ünitelerde güvenli bir aşılama sistemi kurulmalı ve bu sistem içerisinde;
Kullanılan aşıların güvenli olmasının sağlanması
Enjeksiyonların güvenli yapılıyor olmalarının sağlanması
Yan etki bildirim sisteminin kurulması çok önemlidir.
Alıntı Merkezi:
 

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Forum Düzeni
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,950
Puanları
426
Konum
Malatya
Cevap: Definecinin Sağlığı ''Aşıları Tanıyalım''

Define meraklısı arkadaşlar
Çocuğu olmayan varsa da
En yakınının bir bebeği vardır
Kardeş, yiğen, torun v.s.
Aklınıza aşı ile ilgili bir şey geldiğinde
Google emmiye sormaya gerek yok
Sağlık Bölümüne girdiğinizde
Aşı ile ilgili bilgilere sahip olabilirsiniz
Definemekani.com bu konuda yeterli olacaktır:)
 
Üst