S.A.
Herkese merhaba
Sitemizin versiyon değişikliğinden dolayı bazı yazılar ve resimler silinmiştir. Bu durum yönetim tarafından önceden bildirilmiştir. Açtığım konuya bir üyemiz müdahil olmuş ve bazı görüşlerini ifade etmiş, cevabi olarak da bazı şeyler yazmıştım. Ancak yazıların kaçınılmaz olarak silinmesi dolayısıyla; belki okuma fırsatı bulamamış olabilir düşüncesi ile, önemli gördüğüm yerlerden alıntılar yaparak tekrar yayınlamak ihtiyacı hasıl olmuştur.
“konu burda yarım kalmış bornovali usta ve Amerikalı usta bilgilerini paylaşmaya devam ederlerse biyere varılır diye düşünüyorum”
Sevgili ustam. Yayınladığım yazıların büyük bir çoğunluğunda kesin bir dil kullanmadığım doğrudur. Bazı şeyleri satır aralarında ifade edebilmekteyim. Bunun ilk nedeni; yazımı baştan sona özümseyerek okursanız anlayacağınızı umuyorum.
İkincisi ve en önemlisi ise; okuyucularımızın kendi araştırmalarını ve metotlarını geliştirmesi için alt yapı oluşturma gayretimiz.
“konu çok ilginç bazı insanlar bildiğinden başka bir bilgi duyduğunda hemen ona karşı çıkarlar”
Sevgili kardeşim. Sitemiz, toplumun her kesimini temsil eden üyelerden müteşekkildir. Kafa karıştıracak veya saf, temiz yürekli, ancak konu hakkında yeterli bilgi sahibi olmayan kişilerin tehlikeli yollara tevessül etmelerini önlemek için hitap diline azami dikkat etmek gerekir. Ya tam anlamıyla doyurucu olacaksın veya fitne ateşini körüklememek için, usulüne uygun bir dil kullanacaksın.
Şimdi… Karşı çıkılması acaba cehaletinden ötürü mü?
Yoksa konuya vakıf olup da, gidişatı sezip, kafa karıştıracak veya saf, temiz yürekli, ancak konu hakkında yeterli bilgi sahibi olmayan kişileri tehlikeli yollara tevessül etmelerini önlemek için mi?
Hani hep diyoruz ya veya duyuyoruz ya;
“Bilgi ve Tecrübe” önemli diye. Acaba ne imiş bunlar? Hafiften bir inceleyelim.
Bilgi Nedir?
Bilgi: Sözlük anlamıyla öğrenme, araştırma ve gözlem yoluyla elde edilen her türlü gerçek, malumat ve kavrayışın tümüdür.
Bilgi, çok farklı şekillerde de tanımlanmaktadır.
Bilgi: Doğruluğu ispatlanmış inançlardır. (Nonaka ve Takeuchi, 1995:58).
Bilgi: Önceden belirlenen bir dizi sistematik kural ve prosedüre uygun bir biçimde işlenmiş enformasyondur. Bilgi, sosyal varlık olan insanlar arasındaki iletişim sırasında paylaşılan, aktarılan ve yeniden şekillendirilen tecrübe ve enformasyonlardır. (Allee, 1997:27).
Bilgi: İçinde yaşadığımız dünyayı ve olayları yorumlamak ve yönetmek için uyguladığımız bir dizi anlayış, kavrayış ve genellemeler ile bize güçlü bir kavrayış ve bakış açısı kazandıran her türlü zihni faaliyettir. Bilgi, sosyal olaylarda karşımıza çıkan eylem ve olayları anlamamıza yardım eden işaret ve kodlamalardır. Bilgi, insanların ve organizasyonların etkin bir biçimde eylem gerçekleştirmeleri için sahip olmaları gereken kapasitedir (Argyris, 1993: 2-3)”
Yukarıdaki tanımlardan çok basit olarak şu sonucu çıkartabiliriz.
Bilginin dayanağı “ilim’”dir.
İlim de iki yoldan öğrenilir.
1. Nakli ilimler
2. Akli ilmler.
Bu durumda her hangi bir bilgiyi değerlendirebilmemiz için, öncelikle “ilim” i bilmemiz gerekir ki; doğru veya yanlış, güzel veya kötü diyebilelim.
“söylemek istediğim bize aykırı gelen fikirleri de değerlendirmek lazim”
Peki, fikir nedir? Fikri ne oluşturur? Deyip uzun uzun yazmaktansa,
En temel kuralı hatırlayalım. “İlim sahibi olmadan, fikir sahibi olunmaz”
Toparlayalım.
İlmine vakıf olmadığımız bir konuda bilgi edindik. Nasıl davranacağız?
Karşımı çıkacağız?
Kendimize bir paye çıkarmak için, papağan gibi duyduğumuzu aktaracak mıyız?
Yoksa, Sonuçlarını düşünmeden fikrimizi mi söyleyeceğiz?
Bu durumla karşılaşanlar ne yapmış acaba? Dedim ve araştırdım.
Gördük ki; “Nakli ilimler” her daim istismara ve taka tuka ya da açık.
“Akli ilim” ise; materyalistlerin elinde.
“Bence” diye söze başlayıp mesnetsiz konuşan da (amiyane tabirle); daha kafadan kaybettiğine göre,
ve
"Taraf Olmayan Bertaraf olur” hakikati de ortada iken,
Hadi gel işin içinden çık bakalım.
Başkalarını bilmem ama ben; kendime İmamı Gazali (k.s) hazretlerini örnek aldım.
Öncelikle her iki ilimde de kendimizi geliştirmeye baktık.
Sonra bir ayağımız “HAK” üzerinde sabitledik, Diğer ayağımızı ise bir pergel gibi kullanıp, uzanabildiği her yere uzatmaya çalıştık. Tereddüt de düştüğümüz de ise; pergel gibi kullandığımız ayağımızı “HAK” üzerine getirdik.
Bu çok ama çok zor bir şeymiş. Çok zor da olsa öğrendik. İlim adamlarının en büyük hataları veya yanlışları burada başlar. “HAK” üzere olan ayağını kaldırdığın an da, ki bu helakin başlangıcıdır ve; Öyle bir an gelir ki “HAK” ı batıla uydurmaya çalışır hale gelmişsin.
Sözlerimin daha iyi anlaşılabilmesi için bir misal verelim.
İbni Sina gibi ilmi kendinde toplamış bir kişi; “hiçbir şey yoktan var olamaz, var olan bir şey de yok olamaz”(tövbe haşa) demek gafletinde bulunmuştur. Sebebi ise “HAK” üzerindeki ayağını kaldırıp, pergel gibi kullandığı ayağının yanına getirmesidir.
Nasıl oldu da bu sonuca vardın diye sorulacak olursa;
(Ona gelen melek “Öyledir” dedi. (Fakat) Rabbin buyurdu ki: “Bunu yapmak bana pek kolay! Nitekim seni yoktan var eden de ben değil miyim?” (Meryem Suresi 9. Ayet)
Siz cansız (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyaya getiren) Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizleri öldürecek, sonra yine diriltecektir. En sonunda O’na döndürüleceksiniz.( BAKARA Suresi 28. Ayet)
Şimdi bazıları diyebilir ki; Bu senin doğruların.
Benim dayandığım doğrular ise …. …… …… der.
Böyle söyleyene can kurban. Bilirim ki tarafını belli etmiştir.
Ama en kötüsü ise; senin savunduğun doğruları savunur gibi gözüküp, araya nifak veya zehir açanlardır. Bunu bilinçli yapana acımam. Acındırmasına da göz yummam.
Eğer cehaletinden ötürü böyle davranıyor ise, önce ikaz ederim. Kulak verir, dikkate alırsa tüm bildiğimi canı gönülden paylaşırım. Yok, inat ederse, o zaman bir kitap gibi sessizliği tercih ederim.
Sevgili ustam. Uzun bir zamandır kaleme almayı istediğim ama nasıl dillendirebileceğim diye düşündüğüm şeyleri, sayenizde ifade edebilmek nasip oldu. ALLAH (c.c) sizden razı olsun.
Bu yazıyı delil kabul eden bazıları ise şöyle diyeceklerdir;
-İnsanları tek bir yöne kanal ize ederek tarafsızlığını kaybettin. İlimin- Bilimin gelişmesine engel oluyorsun.
Bazıları da şöyle diyecektir;
-Herkesçe malumdur ki; İlim talep edene öğretilir. Talep etmeden ilim öğrenilmez. Talep de var iken, niçin öğretmiyorsun? Aşağıdaki hadise niçin muhalefet ediyorsun?
“Ebu Hureyre (ra) den rivayet edildiğine göre, Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Bir kimseye bildiği bir konu sorulduğunda ona cevap vermezse, kıyamet gününde ağzına ateşten bir gem vurulur.” (Tirmizi, İlim, 3.)
İlkinin cevabı kolaydır. Ben tarafım.
İkincisi ise en tehlikeli olanıdır. Bu sözler safiyane sarf edilmiş de olabilir, altında sinsilik yatıyor da olabilir.
Evet. İlmi talep edene öğreteceğiz de, seçimi nasıl yapacağız??
Sözlerimizi biraz daha açalım ve en temel kuralı hatırlayalım.
“İlim her iki tarafı da keskin bir kılıç gibidir. O yüzden ehline teslim ediniz”
Bazı insanlar habis ruhludur. Din-iman bilmez. Hak-hukuk gözetmezler. Hadi gel şimdi bu insana ilim denen kılıcı ver. Gör bak sonra ortalığı nasıl yakıp, yıkıyor.
Bazıları da yarımdır. O ne demek derseniz; yarım doktor candan, yarım hoca da dinden eder. Derler. Hadi gel buna da ver ilim denen kılıcı. Ya canından olursun, ya da dinden-iman dan.
Sözlerin en güzeli meramımızı en iyi şekilde anlatıyor;
“Muaz b. Cebel (ra) Peygamber (sav) Efendimizin şöyle buyurduğunu söyledi : “İlim öğrenin. Zira Allah için ilim öğrenmek Allah´tan korkmayı sağlar. İlim talebi ibadet, müzakeresi tespih, tahsili ise cihat tır. Bilmeyenlere onu öğretmek sadaka, onu ehline vermek de Allah´a itaattir.”
Herkes iki ucu keskin kılıç gibi olmasa da, en azından bir kama olacak kadar ilim öğrenmek zorundadır. Bunun mazereti olmaz. Çünkü; İlim canı korur, malı korur, namusu korur, dini-imanı muhafaza eder.
Sözlerimizi peygamber efendimizin(sav) şu dua’sı ile tamamlayalım;
“ Allah´ım! Huşu duymayan kalpten, kabul edilmeyen duadan, doymayan nefisten ve fayda vermeyen ilimden sana sığınırım. Bu dört şeyden sana sığınırım.” (Tirmizi, Deavat, 68.)
Sağlıcakla kalın
ALLAH a emanet olun.