Gecenin Duasi…. | Sayfa 2 | Define işaretleri ve anlamları

Gecenin Duasi….

Kafkaslı

Vip Üye
Katılım
3 Nisan 2013
Mesajlar
1,080
Beğeni
3,520
Puanları
113
Allah’ım, nefsimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim. İşimi sana havale ettim. Sırtımı sana hem korkarak, hem de ümid ederek dayadım. Zaten senden başka sığınacak, sende başka dayanacak melce’ ve mence’de yoktur. Kurtarış ve himaye ancak sendendir, sana mahsustur. Allah’ım indirdiğin kitabına, gönderdiğin Peygamberine iman ettim.
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,767
Beğeni
22,134
Puanları
113
Konum
Erzincan
İSMİLLAHİRRAHMANİRRABHİM

Sevgili dostlar diyorum ki hep birlikte mevlam nasip ve ihsan eylese de cennette de birlikte olsak... neden olmasın.. birazcık çaba gönül dostlarımızla birlikte kevserde buluşmamıza yeter inşAllah...
Ey yüceler yücesi mevlam ey affı ve ve mağfireti bol Rabbim sen her şeye kadirsin senin her şeye gücün yeter dilek ve dualarımızı dergah izzetinde kabul eyle senin rızana uygun amellerle sana dönmeyi nasip eyle ihsan eyle lütfeyle inşAllah amin...
 

MAVRAN

Super Moderatör
Katılım
31 Aralık 2014
Mesajlar
3,121
Beğeni
8,759
Puanları
113
Yaş
56
Konum
Trabzon_Kocaeli
Dostum bu ne güzel bir dilek ne güzel bir dua ALLAH senden razi olsun Duaların kabul olsun. Amin. Amin. Amin. İnşallah aslında fazla birşey yapmaya gerek yok günümüzde.... Namazını kıl. Eline, beline, diline, gözüne sahip ol haramı helali bil inşallah dileginiz olur. Fazlasını yapabilirseniz cif dikiş olur.
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,767
Beğeni
22,134
Puanları
113
Konum
Erzincan
1 DUA Dua Nedir? Seslenmek, çağırmak, yardıma çağırmak, Allah'a yalvarmak, O'ndan dilekte bulunmak, O'na yakarmak ‘Dua’ sözlükte, küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya, aciz olandan güçlü olana doğru meydana gelen bir istek ve niyazda bulunmadır. Kavram olarak ‘dua’, kulun Allah’a sığınma ve yakarışını, Allah’ın yüceliği karşısında kulun güçsüzlüğünü itiraf etmesini, sevgi ve tazim (yüce bilme) duyguları içerisinde lütfunu, yardımını ve affını dilemesini ifade eder. ‘Dua’da asıl hedef kulun kendi durumunu Allah’a arzetmesi (sunması) olduğuna göre, bu, kul ile Allah arasındaki bir ilişkidir. Bu ilişkide kul, kendini yaratan ve rızık veren Rabbine halini arzeder, acizliğini, güçsüzlüğünü dile getirir, hatalarını ve eksikliklerini iletir; bunun karşısında o Yüce Makam’dan yardım, bağış, af ve merhamet, güç ve destek ister. Bu durum, kulun Allah’a bir bağlılığı, bir tesilimiyetidir.

2 Duanın Önemi: Her konuda Rabbine muhtaç, aciz ve güçsüz olan kula düşen görev, güçsüzlüğünü bilerek Rabbine dua etmesi, Rabbe yakışan da kulunun içten yaptığı duayı dilerse kabul etmesidir. Mü’minlerin Allah’a dua etmelerini emreden bizzat Rabbimizdir. Kur’an şöyle diyor: “Rabbiniz dedi ki: ‘Bana dua edin, size icabet edeyim (karşılığını vereyim). Doğrusu bana ibadet etmekten büyüklenenler (müstekbirler) boyun bükmüş olarak Cehenneme gireceklerdir.” (Ğafir: 40/60) Bazı insanlar kendilerini Allah’tan müstağni görürler, Allah’a muhtaç olmadıklarını düşünürler. Onlar, kendilerini güçlü sanan kibirli kimselerdir (müstekbirlerdir). Böyle kimseler Allah’a dua etmeyi lüzumsuz sayarlar, buna ihtiyaçları olmadığını sanırlar

3 Âyette, dua ile ibadet kavramlarının beraber anılması da önemlidir. Buna göre dua, ibadetin bir parçasıdır ve birbirlerini bütünlerler. Rabbimiz (cc) kullarına yakın olduğunu, dua edenlerin dualarına karşılık vereceğini, insanların O’nun çağrısına uymaları gerektiğini haber veriyor. Kur’an’ın bir çok âyetinde Peygamberimize sorulan sorulara ‘söyle ki, de ki’ sözüyle başlayan cevaplar verilmektedir. Ancak bu âyette, ‘kullarım sana benden sorarlarsa ben onlara yakınım’ buyurmaktadır. Diğer âyetlerde olduğu gibi ‘de ki’ sözü kullanılmamıştır. Buradaki yakınlık ‘dua’ ile açıklanmıştır ki, bu dua’nın arada bir aracı olmaksızın ‘Allah’a yapılması gerektiğine bir işarettir.

4 Allah (cc) kendisine ibadet ve dua eden kullarına yakındır. Bu yakınlık elbette mecazi olup, Allah’ın kulun ibadet ve duasına önem verdiğini, bunları boşa çıkarmayacağını, dua ve ibadette bulunan kulun derecesinin yüksekliğini ifade eder. Allah (cc), dua eden, kendisinden isteyen, kendisine başvuran, acizliğini, yetmezliğini idrak eden, bağışlanma dileyen kulunu sevmektedir. Çünkü dua etmek, bir anlamda Rabbe itaat ve boyun eğmektir, O’nun yüceliğine iman etmektir, O’nun her şeye gücünün yettiğini itiraf etmektir. Kulun bu şekilde davranması iman ve teslimiyettir.

5 Dua etmeyen kullarına karşı Allah’ın sitemi şöyledir: “De ki: ‘Sizin duanız olmasaydı, Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı) kaçınılmaz olacaktır.” (Furkan: 25/77) Hakk dini yalanlayan kimseler dua etmekten de kaçınırlar. Çünkü öyleleri yakaracak, çağıracak başka ilâhlar bulurlar. Hallerini onlara arzederler, yalancı ilâhların onların imdadına koşmalarını beklerler. Dua eden kulun kalbi Allah’tan başka bir şeyle meşgul olursa, duası amacına ulaşmaz Nefsin istekleri, Allah’ın dışındaki sevgiler ve amaçlar, duayı hedefinden uzaklaştırır. Dua’nın ihlas, samimiyet, alçak gönüllü bir halde olması gerekir.

6 Kişi, kendi arzularına esir olduğu müddetçe Allah’a bu anlamda yaklaşamaz, arzular sürekli engel olurlar. Kur’an şöyle emrediyor: “Rabbinize yalvara yalvara ve içten dua edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez. Düzene konulmasından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesat) çıkarmayın; O’na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah’ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır.” (A’raf: 7/55-56) Bu şekilde yapılan bir dua Allah’a yakınlık aracıdır ve ibadetlerin en üstünüdür. Peygamberimiz (sav) ‘dua ibadetin iliğidir (özüdür)’ buyurmuştur (Tirmizí, Daavât: 1, Hadis no: 3371, 5/456) Yine Peygamberimiz (sav) ‘Dua ibadetin kendisidir’ diyerek Mü’min: 40/60. ayeti okudu. İslâmda dua’nın önemine ve ibadet olarak faziletine ait sayısız hadis vardır.

7 Duanın Mahiyeti: Buna göre ‘dua’ mü’minler için ibadettir. Allah’ı Rabb bilip O’nun önünde secdeye kapananlar, ihtiyaçlarını Allah’a bildirirler ve O’ndan yardım dilerler. Nitekim Fatiha Sûresinde sürekli ‘Yalnız sana sığınırız ve yalnızca senden yardım dileriz’ derler. Dua etmeyi önemsemeyenler, ibadeti önemsemeyenlerdir. Bu gibi kimselerin müstekbir oldukları yukarıda geçmişti. Ancak kibirliler, yani kendilerini üstün makamda görenler, Allah’tan bir şey istemeye tenezzül etmezler. Böyle bir anlayış şüphesiz ki sapıklığın ve azgınlığın ta kendisidir. Esasen insan güçsüz olduğu için başkasının yardımına muhtaçtır. Sıkıştığı zaman birilerinden yardım ister. Ancak insanın öyle ihtiyaçları olur ki, başkalarının onu karşılaması mümkün değildir. İşte böyle bir noktada Allah’a inanmayan inkârcılar ve O’na ortak koşan müşrikler bile ortak koştukları tanrılarını bir tarafa atar ve Âlemlerin Rabbi Allah’tan yardım isterler:

8 “İnsana bir zarar dokundu mu, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken bize dua eder: zararı üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarar için Bize dua etmemiş gibi döner-gider” (Yunus: 10/12; Zümer: 39/49) İster müslüman olsun, ister gayri müslim olsun; kimileri rahata kavuşunca, kendini güçlü hissedince dua etmekten kaçınır Bu gibilerin hayatında dua’nın yer almaması işin aslını değiştirmez. Onlar da dara düşünce sığınılacak ve yardım istenecek bir melce (kucak) ararlar. İslâma göre ise duanın ibadet olarak apayrı bir yeri vardır. İslâma göre dua, bir psikolojik rahatlama aracı değildir. Hele hele bazılarının zannettiği gibi, işleri görünmeyen bir ilâh’a havele etmek hiç değildir. Dua, bir korkunun, bir endişenin, bir ürpertinin sonucunda bir sığınma, o ürpertiden kurtuluş arzusu da sayılamaz. Eski dinlerde olduğu gibi kızgınlığından ve kötülüğünden kurtulmak üzere ilâhlara el açmak ta değildir.

9 Dua bir iman, bir aksiyon, bir çaba ve uyanıştır. Allah’ı ve O’na ait hakimiyeti, ilâhlığı tanıma, itiraf etmedir. Hayatın amacını idrak etme, yaşayışı programa koyma, ilerisi için hazırlık yapma, Din için çalışmaya (cihada) azmetme, toparlanma ve eksikliklerini gidermedir. Dua, Allah’ın makamından sürekli bir istemedir. Bu isteme mü’min için itikat, bir şiar (müslüman olmanın işareti), bir hayat hedefidir. Mü’min özlediği İslâmí hayata dua ederek kapı açmaya çalışır. O, Allah’ın bitmez-tükenmez hazinelerini, iyi bir mü’min olma uğruna ister, onların yeryüzüne inmesini niyaz eder.

10 Mü’min, dua etmeden önce duaya hazırlanır. Yani o önce fiilí duada bulunur. İbadetini noksansız yapmaya çalışır. Varacağı hedef için gerekli çalışmaları yapar. Tehlikelere karşı yeteri kadar tedbir alır. Emredileni yapar, yasaklanandan kaçar. Bundan sonra da amelin kabulü için dua eder, gücünü aşan konularda Allah’tan yardım diler, eksikliğinin tamamlanması, hatasının affi için Allah’a sığınır, tevbe eder. Allah’a bağlılığını ve sevgisini dua ile ortaya koyar.

11 Duaya hazır olma noktasında Peygamberimizin tavrı örnektir. O, her konuda yılmadan, usanmadan, kınayanların kınamasından korkmadan ısrarlı bir şekilde çalıştı, mücadele için lazım olan şartları yerine getirdi. Hatta ayakları şişinceye kadar ibadete gece gündüz devam etti. Rabbinin rızası dışında hiç bir iş yapmamaya özen gösterdi. Peygamberlik görevini hakkıyla yerine getirdi ve sonra da ellerini açıp her an, belki günde yetmiş defa Rabbine dua etti. Dua ile Rabbine halini arzetti. Mü’min, her konuda üzerine düşen görevi yaptıktan sonra duaya da başvuracaktır. Kısaca ‘dua etmeye yüzü olacaktır’. Hiç bir şey yapmadan, çalışmadan, tehliklere karşı tedbir almadan, toplumun ve nefsin ıslahı için bir şey yapmadan, günahlardan korunmadan; ‘Rabbim, şunu yap, bunu hallediver, istersen affet, düşmanı kahret, ortalığı düzelt, ihtiyaçlarımızı gider’ demek dua değildir. Böyle yapmanın duanın ihlasıyla bir ilgisi yoktur.

12 Duanın Amacı: Müslümanın duasında kısaca üç önemli amaç olabilir: 1- Günahlarının affını isteme. Mü’min, elinden geldiği kadar günahlardan kaçınır. Ancak yine de hatalı olduğunu düşünerek sürekli affını ister, çaresizliğinden dolayı Allah'tan merhamet talebinde bulunur. 2- Ümit ve arzu. Mü’min, hakkıyla ibadet edebilme hidâyette olabilme ve Allah’ın yardımına ulaşabilme arzusunda olur. 3- Allah’tan yardım, izzet lütuf, rahmet, başarı isteklerinde bulunur. Bütün bu istekleri de gerekli çabayı gösterdikten sonra ortaya koyar. Mü’min, emirleri yerine getirir, yasaklardan kaçar, kulluğunu en samimi bir şekilde yapmaya çalışır. Sonra da yukarıda sayılan şeyleri Rabbinden ister. Mağfirete ulaşmayı, cezadan ve gazaptan kurtulmayı, Allah’ın rızasını hak etmeyi arzu eder.

13 Duanın belli bir zamanı yoktur. Ancak hadislerde geçtiği gibi, gecenin son üçte birinde, farz namazların sonunda, savaş esnasında, ezan ile kaamet arasında, yağmur yağarken, secdede iken, seher vakitlerinde ( Âli İmran: 2/17.), Cuma saatinde, oruçlu orucunu açtığı zamanda, Kurban bayramı arefesinde, Kadir gecesinde yapılacak dualar daha makbûldür ve kabul edilme ihtimalleri daha fazladır. Kur’an’daki dua âyetleriyle, Peygamberimizin dualarıyla, ya da büyüklerden bize ulaşan (me’sur) dualarla dua etmek mümkün olduğu gibi, kendi dilimizle, içimizden geldiği gibi dua etmemiz de mümkündür

14 Bazı kimselerin duaları peşinen kabul edilir. Bunlar mazlumlar, misafirler ve çocuğuna dua eden babalardır. ( Ebu Davud, Salat, hadis no: 1536, 2/89; İbni Mace, Dua: 11, Hadis no: 3862, 2/1270; Tirmizí, Birr: 7, Hadis no: 1905, 4/314.) Aslında mü’minlerin ihlasla yapacakları bütün dualar kabul edilir. Mü’min böyle duaların karşılığının nasıl verildiğini bilemez ama Kur’an dua edenlere Allah’ın karşılık vereceğini müjdeliyor Duanın ana hedefi, insanın halini Allah'a arzetmesi ve O'na niyazda bulunması olduğuna göre, dua kul ile Allah arasında bir diyalog anlamını taşır. Bir başka söyleyişle dua; sınırlı, sonlu ve âciz olan varlığın sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile kurduğu bir köprüdür. Dua, insanın kendi kendine yetmediğinin ifadesidir. İstisnasız, mü'min olan ve olmayan her insan dua eder.

15 "Sana fayda da zarar da veremeyecek Allah'tan başkasına dua etme/yalvarma. Öyle yaparsan şüphesiz zâlimlerden olursun." (Yûnus: 10/106) Cenab-ı Allah, mü'min kullarına namaz kılmayı emrederek en az günde 40 defa Fâtiha sûresini okutmak suretiyle "Ancak Sana kulluk eder ve ancak Senden yardım dileriz." (Fâtiha: 1/5) âyetini tekrar ettiriyor Hiç şüphesiz herhangi bir şeyi sırf nakarat olsun diye Rabbımız bizlere tekrar ettirmez. Ama bunu tekrar ettiriyorsa, mutlaka çok önemli olduğundan dolayıdır. Bu âyetin önemi nereden kaynaklanıyor? Hemen belirtelim ki, bu âyetin önemi, kulluğun sadece Allah'a yapılmasını ve yardımın sadece Allah'tan talep edilmesini istemesinden ve emretmesinden kaynaklanmaktadır.

16 Kur'an-ı Kerim'de yardımın sadece Allah'tan olabileceğine dair birçok âyet vardır. "Yardım ancak güçlü ve hakîm olan Allah katındandır." (Âl-i İmrân: 3/126) "Allah'tan başka dost ve yardımcınız yoktur." (Tevbe: 9/116) Yardımın sadece Allah'tan olabileceğine ve sadece O'na dua edip yardım isteneceğine dair apaçık nasslar olduğu halde, günümüzde birtakım kimselerin darda kaldıkları bazı anlarda "meded ya filân baba, meded ya şeyh" gibi tabirlerle Allah'tan başkasından yardım istediklerini müşâhede etmekteyiz. Bu şekilde yöneldikleri varlıklar ister hayatta olsun, isterse vefat etmiş olsun fark etmez. Böyle davranışlar tevhide aykırıdır, şirktir. Kur'an-ı Kerim'de müşriklerin bile darda kaldıkları anlarda dini sadece Allah'a has kılarak, bütün şirk koştukları şeyleri unutarak sadece o an Allah'a yalvardıkları zikrediliyor:

17 "İnsanlar bir darlığa uğrayınca Rablerine yönelerek O'na yalvarırlar. Sonra Allah, katından onlara bir rahmet tattırınca içlerinden birtakımı kendilerine verdiklerimize nankörlük ederek Rablerine şirk koşarlar. Zevklenin bakalım, yakında göreceksiniz." (Rûm: 30/33-34) Bu âyetlerde de belirtildiği gibi, insanın darda kaldığında o an her şeyi unutarak sadece Allah'a yalvarması fıtratın kanunu olup, yardımın sadece Allah'tan olduğu ve Allah'tan isteneceğini gösteren mûcizevî fıtrî delillerden biridir. Âyetlerde Allah, insanları kurtardıktan sonra onların şirk koşmaya başladıklarını ifade ediyor. Tabii bu nankörlük (küfür)dür. Çünkü gerçekte insanları kurtaran Allah olduğu halde onlar kurtulduktan sonra bunu Allah'tan başkasına bağlıyorlar. Mesela, "o anda filan olmasaydı ben şimdi hayatta değildim" veya "o an şeyhim himmet etmeseydi perişan olmuştum." diyerek Allah'ı unutuyorlar.

18 Bir insanın Allah'a iman ettiğini gösteren önemli alametlerden bir tanesi de duadır. Dua eden insan, kendisinin aciz ve zayıf bir kul olduğunu, istediklerini kendi başına yerine getiremeyeceğini ve bunları ancak kendisine Allah'ın verebileceğini kabul etmiş olur. Dua, Allah'a kul olmanın en saf, en temiz, en samimi ifadelerindendir. Kuran'da da müminlerin temel vasıflarından birinin "sabah akşam sabrederek Allah'a dua etmek" olduğu şöyle haber verilir: "Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi "istek ve tutkularına (hevasına)" uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme." (Kehf: 18/28)

19 Duanın gerçekten istenerek ve gerçekten Allah'a karşı insanın acizliğinin ve fakirliğinin kavranarak yapılması gerekir. Bu durumda yapılacak bir dua, Kuran'da tarif edilen "için için ve yalvara yalvara" tanımına uygun olacaktır. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır: "Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez." (Araf: 7/55) Mümin, hem Allah'a karşı içli, saygı dolu bir korku duyacak, hem de onun rahmetini ve nimetini ümit edecektir.Allah, samimi bir biçimde, Kendi rızası aranarak yapılan bir duayı kabul edecektir. Kur’an'da, bu konuda bildirilen ayetler şöyledir:

20 "Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar." (Bakara: 2/186) İnsan, dua ederken Allah'ın kendisine icabet edeceğinden emin olmalıdır. Allah'ın her yeri çepeçevre sarıp-kuşattığının farkında olup, buna içtenlikle iman eden bir mümin, Allah'ın kendisini her an, her cepheden görüp-duyduğunun bilinciyle dua eder. Coşkulu bir beklenti içinde, bir an dahi olsun ümitsizliğe kapılmadan, duasına icabet edilmesini bekler. Allah'ın adaletine olan kesin inancı sebebiyle, aceleci ve ümitsiz bir tutum sergilemekten kaçınır.

21 Duayı, Allah'ın yardımından kesinlikle kuşkuya düşmeden, kabul olacağına kesin olarak iman ederek dile getirmek gerekir. Aksi bir tutum içinde bulunan, yani Allah'ın icabetine karşı kuşku ile yaklaşan kişi ise, daha başlangıçta Kuran mantığı ile ters düşer. Çünkü duanın özünde, tam bir inanmışlık ve içtenlikle Allah'a yönelme yatar. Ancak bu icabet, mutlaka insanın istediği şeyin aynen gerçekleşeceği anlamına gelmez. Çünkü bazen insan gerçekte kendisi için zararlı olan bir şeyi de Allah'tan talep ediyor olabilir. Bu durumda Allah ona o istediğini vermek yerine daha hayırlı ve güzel olan bir başka şeyi verir. Allah her zaman samimi bir duaya icabet eder. Ancak bu icabet, her zaman insanın talebinin aynen yerine getirilmesi demek değildir.

22 Çünkü insan, "... Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz" (Bakara: 2/216) hükmüne göre, aynı örnekteki çocuk gibi, neyin iyi neyin kötü olduğunu her zaman ayırt edemeyebilir. Dua eden insan, Allah'ın kendisini gördüğünü, duyduğunu kavramış, O'na olan saygı ve korkusunu ortaya koymuş ve O'nun önünde kulluğunu açıkça kabul etmiş olur. Bu nedenle dua büyük bir ibadettir. Dolayısıyla dua, yalnızca dua sırasında istenen şey için değil, başlı başına bir ibadet olduğu için de yapılır. İnsanı dua etmeye yönelten her türlü istek, bu ibadetin vaktinin geldiğinin göstergesidir.

23 İnsanın istekleri sürekli olduğu için, duası da sürekli olmalıdır. İnsanın yoğun bir konsantrasyon yaşayacağı belli vakitler -örneğin, Kuran'da sabah namazı sonrasındaki duaya ve gece vaktine dikkat çekilir- olabilir. Ama gün içinde de müminin sürekli dua halinde olması gerekir. Mümin, "Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler" (Al-i İmran: 3/191) ayetinde tarif edildiği gibi, her durumda Allah'a dua edebilir, O'na dönüp- yönelebilir. Nitekim Kuran'da müminlerin bu özelliği sık sık övgüyle anlatılmaktadır: "Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allah'a) yönelen biriydi." (Hud: 11/75) Duanın önemini kavramak için, aşağıdaki ayet önemlidir: "De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır." (Furkan: 25/77) MUSAB
 
Üst