Hakikat-ı teavüne (yardımlaşma hakikatine) bir misal
Kökün iki tane vazifesi vardır. Birisi, ağacı ayakta tutmaktır. Diğeri ise, ağaca lâzım olan maddeleri topraktan almaktır.
Lâkin iğne yapraklı ağaçların (ardıç, çam gibi) yetiştiği topraklar, asit karakterli olduğundan, kök lâzım olan maddeleri topraktan alamaz. İşte ağaç bu sıkıntı içinde kıvranırken, emri rabbani ile bir mantar gider köküne yerleşir. Ağaca lâzım olan maddeleri onun için hazırlar ve ağaca takdim eder. Ağaçta bu iyiliğe karşı ürettiği şekerin bir kısmını ona verir.
Ey kâfir! Bu anlatılan teâvün hakikatinin faili olan Allah’ı kabul etmezsen, şu sorulara cevap ver de görelim;
1- Mantar, ağacın bu sıkıntısını nereden biliyor? Elbette bilmesi mümkün değildir. Zira bilmek ilim sıfatının varlığı ile mümkündür. Mantar ise bu sıfattan yoksundur. Yoksa kendinden dahi haberi olmayan mantarın, İbni Sina kadar akıllı olduğunu mu iddia ediyorsun?
2- Haydi biliyor diyelim. Lâkin ona yardım etmek merhametin eseridir. Hâlbuki mantarın merhameti de yoktur.
3- Haydi merhameti de var diyelim, acaba kökün yapamadığı işi o nasıl yapıyor?
4- Ağaca lâzım olan maddeleri nereden biliyor? Hangi mektep de botanik okumuş?
5- Acaba, ağacın bu iyiliğin altında kalmayıp mantara şeker sunması onun minnettarlığının bir eseri midir?
Ağacın aklı mı var?
Sonbahar gelince ağaçların yapraklarının sarardığını görürsünüz.
Bunun sebebi, ağacın bir dahaki sene kullanmak üzere, yapraktaki mineralleri —bilhassa tuz, şeker gibi kıymetlilerini— gövdesinde depo etmesidir.
Bu hakimane fiilin faili Allah değilse,
1- Ağaç, mezkûr mineralleri nasıl üretiyor?
2- Yaprağa o mineralleri nasıl ve niçin ulaştırıyor?
3- Yaprağın ölüm vakti olan sonbaharın geldiğini nereden biliyor da, yaprak toprağa düşmeden kıymetli mineralleri ondan alıyor?
4- Bir dahaki seneye yatırım yapmak akıl ve şuurun işidir. Hâlbuki bu hikmetli fiile fail olarak gösterdiğimiz ağaçta akıl ve şuurun zerresi bile yoktur. Öyle ise, bu fiilin faili kimdir?
Kökün iki tane vazifesi vardır. Birisi, ağacı ayakta tutmaktır. Diğeri ise, ağaca lâzım olan maddeleri topraktan almaktır.
Lâkin iğne yapraklı ağaçların (ardıç, çam gibi) yetiştiği topraklar, asit karakterli olduğundan, kök lâzım olan maddeleri topraktan alamaz. İşte ağaç bu sıkıntı içinde kıvranırken, emri rabbani ile bir mantar gider köküne yerleşir. Ağaca lâzım olan maddeleri onun için hazırlar ve ağaca takdim eder. Ağaçta bu iyiliğe karşı ürettiği şekerin bir kısmını ona verir.
Ey kâfir! Bu anlatılan teâvün hakikatinin faili olan Allah’ı kabul etmezsen, şu sorulara cevap ver de görelim;
1- Mantar, ağacın bu sıkıntısını nereden biliyor? Elbette bilmesi mümkün değildir. Zira bilmek ilim sıfatının varlığı ile mümkündür. Mantar ise bu sıfattan yoksundur. Yoksa kendinden dahi haberi olmayan mantarın, İbni Sina kadar akıllı olduğunu mu iddia ediyorsun?
2- Haydi biliyor diyelim. Lâkin ona yardım etmek merhametin eseridir. Hâlbuki mantarın merhameti de yoktur.
3- Haydi merhameti de var diyelim, acaba kökün yapamadığı işi o nasıl yapıyor?
4- Ağaca lâzım olan maddeleri nereden biliyor? Hangi mektep de botanik okumuş?
5- Acaba, ağacın bu iyiliğin altında kalmayıp mantara şeker sunması onun minnettarlığının bir eseri midir?
Ağacın aklı mı var?
Sonbahar gelince ağaçların yapraklarının sarardığını görürsünüz.
Bunun sebebi, ağacın bir dahaki sene kullanmak üzere, yapraktaki mineralleri —bilhassa tuz, şeker gibi kıymetlilerini— gövdesinde depo etmesidir.
Bu hakimane fiilin faili Allah değilse,
1- Ağaç, mezkûr mineralleri nasıl üretiyor?
2- Yaprağa o mineralleri nasıl ve niçin ulaştırıyor?
3- Yaprağın ölüm vakti olan sonbaharın geldiğini nereden biliyor da, yaprak toprağa düşmeden kıymetli mineralleri ondan alıyor?
4- Bir dahaki seneye yatırım yapmak akıl ve şuurun işidir. Hâlbuki bu hikmetli fiile fail olarak gösterdiğimiz ağaçta akıl ve şuurun zerresi bile yoktur. Öyle ise, bu fiilin faili kimdir?
Son düzenleme: