Hayvanların Mitolojideki Yeri

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Forum Düzeni
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,950
Puanları
426
Konum
Malatya
Hayvanların Mitolojideki Yeri



Dini düşüncenin en önemli evrelerinden biri olarak kabul edilen zoomorfizm(animalizm) evresinde insanoğlu, hayvan biçimli tanrılara tapınmış ya da tanrılarını hayvan biçimli olarak düşlemiştir. Bu evrede birçok memeli hayvanın yanısıra; sürüngen, balık, kanatlı ve mitolojik hayvanları da kendi düşsel dünyasının zengin motifleri arasına yerleştirmiş ve bu hayvanlara önemli mitolojik roller vermiştir. İnsanoğlu bu evrede sadece yırtıcı ve güçlü hayvanları değil, sevimli ve zayıf hayvanları da tanrı olarak kabullenmiş ve totemlerini yaparak bu canlılara tapmıştır. Ancak uygarlık geliştikçe, doğayı ve bunun belki de en önemli unsuru olan hayvanları kontrol altına alarak onları daha yakından tanıyan ve evcilleştiren insanoğlu, bir süre sonra tanrılarını yarı insan - yarı hayvan olarak düşlemiş, daha sonra ise tümüyle insan biçimli tanrılar tasarlamış ve antropomorfizm evresine geçmiştir.

Bu incelemede, balıkların, kanatlı hayvanlara oranla daha az sayıda mitolojik olayda rol aldıkları izlenmektedir. Bunda, balıkların bazı coğrafyalarda yoğunlaşırken, bazı coğrafyalarda hiç bulunmayışları ile bazı sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel faktörlerin etkili olabileceği düşünülmektedir. Kanatlı hayvanlar ise, özellikle uçma yeteneklerine, fiziki görünümlerinin güzelliğine ve melodik sesler üretmelerine bağlı olarak insanların dikkatini çekmiş ve beğenisini kazanmışlardır. Bunlara ek olarak bu hayvanların insanlarla kurdukları yakın ilişki, onların insanın gözündeki değerini arttırarak mitolojik süreçte önemli roller üstlendirilmelerine neden olmuştur. Tanrılar, kanatlı hayvanların uçma yeteneklerinden faydalanmak üzere kuş şekline dönüşmüşler ve bu şekildemitoloji için çok renkli motifler oluşturmuşlardır.


Hermes ve Asası
Yılan:
Mitolojide yer alan en önemli hayvan olup, deri değiştirmesinden dolayı ölümsüzlüğü sembolize eder. Kutsal ve kimi yerlerde de tanrı olarak kabul edilir. Yılan kültü(tapımı), ilkçağda çok yaygındır. Toprak altında yaşayan yılanların, ölü atalarla ilişkisi bulunduğuna ve ölü ataların ruhlarını taşıdığına inanılır. Yılan çoğunlukla yeryüzünün ve yeraltının simgesidir. Amerika yerlileri için yeraltındaki güçlerin tümü yılana aittir. Yunan mitolojisinde ise, topraktan yaratılanların tümü yılan biçimlidir. Günümüzdeki ilkel topluluklarda da yılan kültü süregelmektedir. Afrika yerlileri arasında da en yaygın totem yılandır.

Yunanlılar şifa verici tanrılarla ilişkili olduklarını düşündükleri için yılanları ev hayvanı olarak bulundurmuşlardır. Asası iki yılanla sarılı olan Hermes bunun tipik bir örneğidir. Budizm de aynı yönde görüşü Buda’nın öyküsünde sergiler. Buda, insan başlı bir yılan olan “Naga”ya dönüşür ve bu formdayken hastalık ya da kıtlıktan zarar gören insanlara yardım eder. Deri değiştirmesi yeniden doğum olarak kabul edilir.


Eski Mısır inancına göre, Nil nehrinin kaynağı olan iki mağarada “Agathodameon” adlı bir yılan yaşar.

Mitolojilerde yılan daima devleştirilmiştir. Sümerlerde, Etilerde ve diğer Anadolu uygarlıklarında bir dev yılan öyküsüne rastlanılır. Özellikle Mezopotamya’daki ünlü Gılgamış Destanı’nda yılanın özel bir yeri vardır. Yılan bu destanda, Gılgamış’ın elindeki gençlik ve yaşam veren otu yiyerek gömleğini değiştirme özelliği kazanır. Babil tanrılarından Marduk, devlerle savaşırken yanında çok kez yılanlar bulunur.

Anadolu, İran, Hindistan ve Mezopotamya’yı kapsayan çok geniş bir coğrafyada inanılan Mithra adlı tanrı, arslan başlı bir yılan olup ateşi simgelemektedir. Mithra, resimlerde güneş ile beraber gösterilir. Mitra dininde yılan; hayat bitkisini, hayat ağacını ve iyilik yapıp hastaları iyileştirmesini bilen ilahı simgelemektedir.

Tanrı Apollon, Delphoi tapınağında yaşayan ve kehanetlerde bulunan toprak ana Gaia’nın oğlu dev piton (python) yılanını, tek kahin kendisi olmak için öldürür. Delphoi’nin eski adı da bu python’un adından gelmekte olup, Delphoi tapınağının kurulduğu kayalıktaki mağarada yaşayan dev piton yılanı, bu içinden dumanlar çıkan mağaranın üstüne kurduğu üç ayaklı sehpa üzerinde oturur. Ayrıca yine tanrı Apollon, bir kral kızıyla birlikte olabilmek için yılana dönüşür. Bu arada Herakles ise “Hydra” adındaki yılan-ejderi ortadan kaldırır.

Hekimlik sanatını daha doğmadan önce tanrı Apollo’dan öğrenen Centaur(at adam) Kheiron’un Akhilleus ve Aesculap adlı çok başarılı iki öğrencisi vardır. Bunlardan Akhilleus, Kheiron’dan öğrendiği hekimlik sanatını ve edindiği ilaç bilgisini Troya savaşında yaralılar üzerinde kullanırken, diğer öğrencisi Aesculap ise bir süre sonra Tıp Tanrısı olacak ve onun adına tapınaklar kurulacaktır. Aesculap bir ölüyü diriltecek denli büyük bir hekimdir. Bu nedenle tanrılar tanrısı Zeus’un hışmına uğrar ve bir yıldırımla yok edilir. Tıp Tanrısı Aesculap, elinde tuttuğu ve üzerine yılan sarılı bir asa ile betimlenir. Bu tabloda yılan; hayatın gücünü, insanları besleyip iyileştiren bitki ve ağaçları yetiştiren toprağı, yeraltını ve yeryüzünü ve sık sık deri değiştirmesi nedeniyle gençliği, dinçliği ve yaşama gücünü simgeler. Bu nedenlerden ötürü bir süre sonra yılan hekimliklerin sembolü haline gelir.

Hititlerde büyük yılan “Aşertu” kutsal bir canlı ve ulusal bir tanrıdır ve “Illuyanka” ise, büyük mitolojik bir yılandır. Bu yılan kimi yerlerde tanrılarla kimi yerlerde de kartallarla savaşır. Bu dev yılana karşı savaşan bir tanrıça, tanrılara törenler tertipler ve fıçılar dolusu içkiler hazırlatır. Daha sonra Illuyanka’yı ve çocuklarını da törene davet eder. Dev yılan çocuklarıyla beraber gelip yer, içer ve iyice şişer. Yılan çocuklarıyla beraber yuvasına dönmek üzere giderse de yaşadıkları yerlere artık sığamadıklarından tanrıça ve diğer tanrılar onları iplerle bağlayarak yok ederler. Yine, Hitit ülkesinin koruyucu tanrısı Sandu, azgın bir düşman olarak betimlenen bir yılanı dev bir topuzla öldürür.

Orpheus dini inananlarınca Antikçağ’da evrenin oluşumu; tanrıça Kibele (Kybele) ile “Ofiyon” adlı yılanın sevişme sarsıntılarıyla açıklanmaya çalışılır. Antik Yunan’da bazı kralların yılan olduğuna inanılır. Sümer’lerin yaratılış efsanelerinde de gökyüzü ve yeryüzü tanrılarını yaratan Lakmu ile Lakamu, erkek ve dişi birer yılandır. Aztekler ise insanların “Siyuakotl” adındaki bir yılan-kadın’dan türediğine inanırlar. Hintlilerin kutsal kitabı Vedalardaki yılan ile boğuşma sahnesi, doğrudan doğruya doğayı simgeleyen bir semboldür.

Roma mitolojisinde “Basilikos” adında bir yılanın özellikleri anlatılır. Bu yılan bir bakışta insanları öldürür. Ancak bir gün kendisini aynada görünce, bakar bakmaz kendisi de ölmüştür. Basilikos, kuluçkadaki bir kurbağanın altındaki horoz yumurtasından oluşmuştur.


Yamata No Oroçi
Japon mitolojisinde ise, “Yamata No Oroçi” adlı sekiz başlı bir yılan ülkenin huzurunu bozar. Bunun üzerine öldürülen yılanın kuyruğunda taşıdığı ayna, kılıç ve mücevherler; imparatorluğun kutsal hazinelerini oluşturmuştur.

Eski Mısır’da gökte yaşayan “Apofi (Apapa)” adlı bir yılan vardır ki bu yılan her gün güneşi doğudan batıya doğru taşıyan güneş tanrısı Ra’nın peşinden gider, onu sokmaya çalışır ve bir gün sokup öldürür. Ancak tanrı İsis, Ra’yı iyileştirir. Yine Eski Mısır’da ilkel kaotik yapıyı “Ogdoadlar” denilen ve “Nun-Naunet-Kuk-Kaulet” adlı dört yılan ile “Huh-Haulet-Amon-Amonet” adlı dört kurbağanın oluşturduğuna inanılır ve bu kaosu tanrı Aton’un sulardan çıkarak düzene soktuğu ileri sürülür. Aşağı Mısır Krallığında hayvan-tanrı kobra yılanıdır. Mısır’da kozmogoni (evrendoğum) ile ilgili dört yılan “Uçurum-Karanlık-Görünmez-Su” vardır. Evrenin çevresinde de “Apofis” adlı kozmik bir yılan bulunmaktadır. Bu yılanın yırtıcı gücünden korunmak için dinsel ayinler yapılır. Çünkü Apofis kesinlikle tam olarak öldürülemez. Mısır düşüncesinde en önemli ve esaslı rol güneşe aittir. Horus ise güneşi ifade eden bir tanrıdır. Kardeşi Seth ile yaptığı kavgada bir gözü çıkar ve Horus, çıkan gözünün yerine “Uraeus” adlı bir yılanı takar. Bu yılan daha sonradan firavunların egemenlik simgesi olmuş ve bu olaydan sonra ölen yılanlar tapınaklara gömülmüştür.
Eski İran hükümdarları saraylarına alacakları hekimin bilgisini ölçmek üzere, kendilerini bir yılana sokturup hekimi tedaviye mecbur bırakırlar. Hekim, ancak hükümdarın iyileşmesini sağlayabilirse, bilgisini ispatlamış olur ve saraya kabul edilerek görevine başlar.
İskandinav tanrısı “Votan” sık sık yılan kılığına girer. Slavların efsanevi kahramanı Vseslaviç bir yılanın oğludur. Totemlerinin çoğu yılan olan ilkel toplumlar, yılanları deri değiştirdiklerinden ötürü ölümsüz saymışlar ve ölümsüzlüğü elde edemeyişlerini de ona bağlamışlardır.
Bir Orta Afrika efsanesine göre; bir zamanlar insanlar da ihtiyarlayınca derilerini atarak gençleşirler. Yalnız bu işlemi yalnızken yapmaları gerekmektedir. İhtiyarın birisi bu işlemi torununun gözleri önünde yapınca, tanrının gazabına uğrar ve insanlar böylesi bir nimetten mahrum kalırlar.

Tibet’te yılan ve kuş birleştirilir ve bu birleşik yaratığa boynuzlu bir insan başı konulur.Aynı motif İran’da da vardır. Bunun ejderha motifiyle ilişkili olduğu ileri sürülmektedir. Ayrıca Polinezya’da yılan tanrıyla kuş tanrı arasındaki mücadele, ağaç oymalara konu olmuştur. Amerika’da Missisipi nehri ve Meksika vadisinin her yerinde tüylü ve boynuzlu bir yılana inanılır ve saygı duyulur. Bölgedeki kızılderililer bu büyük, tüylü yılana taparlar ve ona adaklarda bulunurlar.
Kaplumbağa:
Yunan mitolojisinde genellikle pek yer almaz. Yalnız tanrı Apollon, bir kralın çok sevdiği kızına yaklaşabilmek için bir kaplumbağaya dönüşür ve kız kaplumbağa ile oynamak üzere onu kucağına aldığında birden bire bir yılana dönüşerek kızla çiftleşir.

Hint mitolojisinde tanrı Vişnu, yeryüzüne ikinci kez bir kaplumbağa olarak iner. Tanrıların denizleri karıştırmak için tersine çevirdikleri bir dağın ucu, dünyanın dibini delmesin diye de sırtındaki kabuğu dağın sivri ucuna dayar. Hint mitolojisinde dünya bir kaplumbağanın sırtından doğan bir filin üzerinde bulunur. Çinlilerde kaplumbağa dünyayı destekler ve her bir ayağı bir elementi ya da dünyanın bir köşesini temsil eder. Taoculukta ise, evreni temsil eder ve kutsal güçlere sahip bir hayvan olarak kabul edilir. Kaplumbağa yumurtasının kabuğu, kutsama törenlerinde kullanılır. Polinezya yerlileri de kaplumbağayı okyanus tanrılarının gücü olarak sembolize ederler.
Afrika mitolojisinde tanrının ilkin kaplumbağaları yarattığı, sonra bunu insanların ve taşların izlediği bildirilir. Ancak kaplumbağa ve insan zamanla çocuk istedikleri için tanrı tarafından ölümlü olmakla, taş ise çocuk istemediği için ölümsüzlükle ödüllendirilir.
Kızılderili mitolojisinde de kaplumbağa, tanrı Maheo’nun isteği üzerine yeryüzündeki toprağın ilk olarak oluşumunda rol oynar. Tanrı Maheo, suyun dibinden çıkarttığı çamuru, kaplumbağanın sırtına yığmış ve yeryüzündeki toprak buradan köken almıştır. Bu nedenle kızılderililer ona “Kaplumbağa Büyükanne” adını verirler. Bazı kızılderili kabilelerindeyse, kaplumbağaların suyun dibine kadar indiklerine, ancak bu sırada gözlerine ve kulaklarına çamur dolduğuna ve bu çamurun daha sonra kurutulup bir ada yapıldığına ve dünyanın da bu adadan oluştuğuna inanılır.
Balık (Genel):
Doğu ve batı mitolojilerinin çoğunda kutsal olup, Sümer tapınaklarının kutsal hayvanı; balık kuyruklu bir koyundur. Burada tanrı Ea’nın rahipleri de balık biçiminde giysiler giyerler. Hint tanrısı Vişnu, yeryüzüne ilk inişinde balık biçimine bürünür. Şeytan’ın, Brahman’ın yazdığı kutsal Vedaları denizin dibine atması nedeniyle balık biçiminde yeryüzüne inmiş ve denizin dibinden kutsal kitabı çıkartmıştır. Bu arada insanların kötülüğü seçtiklerini gören tanrılar, onları tufanda boğmuşlar, sadece Manu adındaki bir insancık bir tepenin üstünde sağ olarak kalmıştır. Balık Vişnu, bu insanı sırtına alarak yüzmüş ve suların çekildiği bir kara parçasına onu bırakarak insan soyunu yok olmaktan kurtarmıştır.

Denizci toplumlarda balıkların iyi şans ve mutluluk getirdiklerine inanılır.
Germen kavimlerinin kötü şeytanı Loki arasıra balık kılığına girer ve balık ağını icat eder. Loki’nin oğlu vahşi kurt Fenris’in tasması da balıkların soluğundan yapılmıştır. Balıkların soluklarını bu tasmanın yapımında kullandıklarından bu nedenle artık solumadıklarına inanılır. Kızılderililerde Tanrı Maheo, ilk önce dereleri yaratır ve sonra bu sudan canlıları yaratır. Önce derin su balıklarını, sonra kumlarda yaşayan diğer deniz hayvanlarını ve gölün dibini yaratır; buradan da sularda yaşayan kuşları meydana getirir. Bedevilerde, ay ile güneşin ortak bir düşmanı olduğuna inanılır. Hüt adı verilen ve büyük bir balık olarak düşünülen bir dev, ara sıra onları yutmaya çalışır. Fakat ancak bir kenardan kavrayabildiğinden, ay ve güneş Hüt’den kurtulmayı başarırlar ve hep yaşarlar. Bedeviler mızrak ve silahlarını alıp “Ya Hüt, ayımızın rahatını bozma!” diye bağrışırlar.

Deniz kızları olarak da adlandırılan sirenler; deniz kıyılarındaki kayalıklarda yaşarlar ve hiçbir insanın dayanamayacağı kadar güzel seslidirler. Kayalıklarda dayanılamayacak güzellikte şarkılar söyleyerek denizcileri ve gemilerini kayalıklara çekerek parçalarlar. Ünlü destanda Odysseus, gemicilerinin kulaklarını balmumuyla tıkayıp kendini de bir direğe bağlayarak onların sesine kapılmaktan kurtulur. Sirenleri gören hiç kimse sağ kalmadığından nasıl oldukları ve neye benzedikleri bilinmemektedir. Homeros onların kuş kanatlı olduklarını belirtir. İlkel denizcilikte kayalıkların birer ölüm yuvası olmaları nedeniyle tasarlanmış olabilecekleri bildirilmektedir. Yunan mitolojisinde, kayalık korkusu nedeniyle kötüleştirilen ve ölüm çağrıcıları olarak nitelendirilen bu deniz kızları daha sonra şiirleştirilirler. İlk kez adları Odysseus’da geçen sirenler, kadın gövdeli, kuş kanatlı ve güzel sesli olarak tanımlanırlar. Sonradan Ortaçağın yarattığı ve özellikle kuzey folklorunda görülen figürlerin ve başka mitolojilerin etkisi altında sirenler kanatlı olmaktan çıkar ve yarı insan-yarı balık biçiminde mitolojik deniz kızlarına dönüşür. Bugün için de, sirenler ya da deniz kızları denildiğinde, belden yukarısı kadın, belden aşağısı pullarla kaplı ve yüzgeçli yaratıklar akla gelir. Bu imge Yunan mitolojisine tamamen yabancıdır. Yunan mitolojisindeki sirenlerin balıkla hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır.
Kuş(Genel):
İnsanlar çok yaygın bir inanışla, çeşitli kuşlara tapıp onları totem olarak kabul etmişlerdir. Totemlerine tapınılan kuşların tüyleri de kutsal kabul edilir ve giysilere takılır. Hititler'de tanrıların istek ve arzularının, kuşların davranışları, nasıl uçup nasıl kondukları ve gagalarını nasıl tuttuklarına bakılarak anlaşılabileceğine inanılır. Eski Romalılarda da kuşların yem yemelerinden çıkartılan anlama “signa ex tripudiis” ve uçuşlarından çıkartılan anlama ise “signa ex avibus” adları verilir. Kuş falı olarak adlandırılan bu inanışlar, Hititler'de ve Eski Roma’da çok önemsenmiştir. Roma İmparatorluğu'nda kuşların davranışlarına bakılıp, incelenmeden hiçbir devlet işine karar verilip başlanmazdı. Kuşa bakma (Oionoskopia) ya da kuş falı, Antikçağ Yunanlılarınca da paylaşılan bir inanıştır. Buna göre, Zeus’un kuşu olduğuna inanılan kartal, Apollon’un kuşu olduğu düşünülen atmaca ve Athena’nın kuşu olan baykuşun uçuşları dikkatle incelenir ve bunlardan anlamlar çıkartılarak kehanetlerde bulunulmaya çalışılır. Gözlemci kişi yüzünü kuzeye döndüğünde, doğu yönünden uçan kuş(Deksios ornis) uğurlu, batı yönünden uçan kuş (Ep’aristera petomenos) ise uğursuz sayılır. İskandinav mitolojisinde de kuş diline daha doğrusu kuşların ötüşürken konuştuklarına inanılır. Pasifik Okyanusu’nda Papua ve Yeni Gine yerlilerinin yaptıkları bazı heykellerin yüzleri bir kuşu andırır. Bazılarının başı üzerinde ise bir kuş vardır. Bu durum, ölen birinin ruhunun öte dünyaya gidişine bir kuşun eşlik ettiği ya da ruhun kuşa göçtüğü şeklindeki bir inançla açıklanır. Nuh Tufanı’na benzer bir inanışa Sümer mitolojisinde de rastlanılır ve yine burada bir kuş başrolü oynar.
Karga:
Genel olarak Yunan mitolojisinde uğursuz olarak kabul edilir. Nedeni de; tanrı Apollon’a kötü bir haber getirmesidir. Apollon da bu habere çok kızmış ve kargayı lanetlemiştir. O zamana kadar beyaz renk olan karga, lanetlendikten sonra sonsuza dek siyah bir kuş haline gelmiştir. Tibet’de kargaların tanrılardan insanlara mesajlar taşıyan elçiler olduklarına inanılır. İskandinav mitolojisinde kargalara tanrısal nitelikler yüklenir. İskandinav tanrı Votan yanında daima iki karga gezdirir ve onlardan hiç ayrılmaz. Ayrıca Keltlerin bazı kollarında kargaya tapılır.
Alaska’daki Eskimoların inancına göre ise ilk canlı yaratık kargadır. Karanlıkta duran bu karga, bir gün kendi bilincine varır ve ardından ağaçlar dikip insanı yaratır.
Güvercin:
Günahsız insanların ruhu olduğuna inanılır. Beyaz renginden dolayı aşkın ve barışın sembolüdür. Antik Mısır’da güvercinlerin dört bir yana doğru salınmasının ülkeye ve tanrılara iyi haberler getireceğine inanılmıştır. Halk güvercinlere saygı duymuş ve sevmiştir. Güvercin, tanrıça Venüs’e adanmış olup, Venüs’ün Kythere’de bir tapınağı bulunmasından ötürü “Kythere Kuşu” olarak adlandırılmıştır.
Kartal:
Mısır ve İran geleneklerinde güneş tanrısı bir kartal olarak betimlenir.

Kartallar şans sembolü olarak görülürler ve Zeus’a kurban edilirler. Kartal bazı durumlarda Zeus’un simgesidir; onun gücünü, zekasını ve kutsallığını simgeler. Romalılar kartallara “fırtınataşıyıcıları” adını vermiştir. Roma İmparatorluğunda hükümdarlar kartalı, güç ve otoritelerinin bir sembolü olarak görmüşlerdir. Bir imparator öldüğünde, rahip, onun ruhunun ölüm sonrasında yeniden doğduğunu sembolize etmek için bir kartalı salıverir. Navaho kızılderilileri, bu hayvanı en güçlü ve bilge yaratık olarak görür ve en yüksek ideallerinin bir sembolü ve köylerinin koruyucusu olarak kabul ederlerdi. İskandinav mitolojisinde tanrılar tanrısı Votan, bir yerden çıkmak için hemen kartala dönüşür. Yine aynı mitolojiden kuzey göğünün egemeni dev Hrasvelg bir kartal olarak tasarlanır ve fırtınalar onun uçarken kanatlarını çırpmasından meydana gelir.

Eski Türklerin dini olan Şamanizm’de de kartal kutsallaştırılır ve ayrıca Yakut Türklerince kartala tapılır. İlk şamanın bir kartal olduğuna inanılır. Aynu’larda kartal yaratıcı tanrı olarak kabul edilmiştir. İlkel toplulukların çoğunda kartal güneşin yaratıcısı ya da güneşin kendisidir ve onların ölenlerin ruhlarını öbür dünyaya götürdüklerine inanılır. Kartalın gelecekten haber verdiği de düşünülmüştür. Genel olarak kartal, göğün ve kozmolojik güçlerin simgesi sayılmış, yönetici üstün güçlerle insanlar arasında arabuluculuk yaptığı varsayılmıştır. Bu nedenlerden ötürü gelişmiş kültürlerde de genellikle kartalı öldürmek günah sayılmıştır.

Atmaca:
Eski Mısır mitolojisinde güneşi simgeleyen tanrı Horus, gökyüzünde burçlar üzerinde görülür ve bir atmaca (şahin olarak da sembolize edilmiştir) şeklindedir. Bu kuş göklerde uçar ve tanrı Horus’u temsil eder.
Şahin:
Mısır tapınaklarında, Ra bazen şahin başlı olarak tasvir edilmiştir. Yunan ve Roma’da kuşun hızı, kutsama bilgisinin bir taşıyıcısı olarak Apollo ve Merkür ile ilişkilendirilmiştir. Benzer olarak Hindistan’da, şahinin cennetten kutsal ve iyileştirici özelliği olan, ölümsüzlüğü sağlayan “soma”yı getirdiğine inanılmaktadır.
Baykuş:
Bilgelik tanrıçası Atena, resimlerde ona eşlik eden bir baykuşla tasvir edilir. Bundan dolayı baykuşun zekayla güçlü bir ilişkisi olduğuna inanılır ve tanrıların bir elçisi olarak kabul edilir. Yunan mitolojisinde Demeter’e kurban edilir, kutsal bir varlıktır. Yunan-Roma döneminde baykuş, Minerva’nın kuşu olarak tanınır.
Tavuk:
Kutsal sayılan bir kümes hayvanı olup eski Türklerde egemenlik simgesidir. Oğuz Kağan sağyanına kırk kulaç direk diktirip üzerine bir altın tavuk koyar; sol yanına da yine kırk kulaç direk diktirip üzerine bir gümüş tavuk koyar. Eski Türklerin “12 Hayvanlı Takvimi”nde yer almıştır. Britanya’da eski bir inanışa göre yeni ay zamanı yumurtadan çıkan civcivler, diğerlerinden daha hızlı büyürler. Bunu ayın büyütme gücüyle dolu olmasına bağlarlar. Romalı askerler civcivleri kendileriyle beraber savaşa götürmüşler ve onların hareketlerinde bir işaret aramışlardır. Buna dayanarak tehlikeye karşı tüylerini büyü yapmakta ya da tıbbi amaçlı olarak kullanmışlardır. Civcivlerin tıbbi değeri çok daha önemlidir ve özellikle soğuk algınlığının tedavisinde kullanılırlar. Eski Türkler ve diğer Ural kavimlerinde tanrılar için horoz kurban edilir. Bu daha çok kendilerine yeni ev yaptıranların uydukları bir kuraldır. Buna göre, ev yapılırken evin belirli bir köşesine bir tanrı gelip yerleşir. Aile halkının mutluluğu ve refahı, bu tanrının memnun edilmesine bağlı olduğundan, daha evin temeli atılırken ev tanrısına düz beyaz bir horoz kurban edilir.
 

BoZKurT

"R@m@z@n"
Forum Düzeni
Katılım
22 Mart 2012
Mesajlar
9,504
Beğeni
16,962
Puanları
113
Konum
İstanbul
Cevap: Hayvanların Mitolojideki Yeri

eline sağlık ridn dostum,faydalı bilgiler.işaretleri anlamada yararlı bilgiler bilinmesi gerekenler.

tesekkurler.
 

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Forum Düzeni
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,950
Puanları
426
Konum
Malatya
Cevap: Hayvanların Mitolojideki Yeri

eline sağlık ridn dostum,faydalı bilgiler.işaretleri anlamada yararlı bilgiler bilinmesi gerekenler.
tesekkurler.
Beğendiğinize memnun oldum
O zaman devam
Edelim
ASLAN:
Leo takımyıldızının temsili resmi



Herkül’ün görevlerinden biri de Nemea Aslanını öldürüp, derisini kral Eurystheos’a götürmektir. Bu aslan, Yunanistan’nın Nemea bölgesinde dehşet salan, korkunç bir hayvandır.

Herkül, bu korkunç aslanla karşılaştığında, bütün oklarını hayvana fırlatır. Hayvanın derisi o kadar sertmiş ki, oklar parçalanıyor ama hayvana hiçbir şey olmuyormuş. Oklarının işe yaramamasına sinirlenen Herkül, eline topuzunu alıp, naralar atarak aslanı takip etmey başlar. Aslan bu gözü pek kahramandan korkarak iki kapısı olan bir mağaraya sığınır Durumu anlayan Herkül, mağaranın bir kapısını kayalarla tıkayıp, diğerinden içeri girer Aslan onu görünce yelelerini kabartarak üzerine atlar. Herkül elindeki topuzu aslanın kafasına vurur. Vuruşun şiddetinden topuz kırılır ama aslan yalnızca sersemler. Sonrboğuşmaya başlarlar. Herkül, aslanı boğmayı başarır. Derisini yüzer ve hiçbir okun delemediği bu deriyi giyer ve zırh olarak kullanır.

Aslan eski çağlarda gücün sembolüydü. M.Ö. 3000’li yıllara ait heykellerde, krallar, yanlarında şaha kalkmış bir aslanla betimlenirmiş. Bu çağlarda, önceki kutsal sembol olan Boğa yerine Aslan kullanılmaya başlanır.
AKREP:
Scorpius takımyıldızının temsili resmi


Scorpius(Akrep), tutulum üzerinde Orion (Avcı) takımyıldızı ile tam zıt yönde bulunur. Biri doğarken diğeri batmaktadır. Orion, deniz tanrısı Poseidon’un ölümlü bir kadından olan oğludur. Orion çok güçlü bir avcıdır. Ancak, normal insanlar gibi o da ölümlüdür. Orion’a ölümü getiren Scorpius(Akrep) olmuştur.

Bir masala göre Orion, av tanrıçası Artemis’e aşıktır ve tanrıçayı sürekli rahatsız etmektedir. Tanrıça Artemis’i zorla elde etmeye çalışmıştır. Başka bir öyküye göre ise Orion’un kusursuz av yeteneği onun başını derde sokmuştur. Orion bu yeteneğiyle çok fazla övünür ve yeryüzündeki tüm hayvanları avlayarak öldürebileceğini söyler. Orion’nun bu kadar ileri gitmesi tanrıça Artemis’i kızdırır. Bazı mitolojik metinlerde ise Orion’un kibirli davranışlarına tepki gösteren tanrıçanın, yer tanrıçası Gaia olduğu söylenmektedir.Tanrıça Artemis Orion’u davranışlarından dolayı cezalandırmak amacıyla bir akrep gönderir. Akrep görevini başarıyla yapar ve Orion’u öldürür. Daha sonra iki ezeli düşman, Scorpius ve Orion, gökyüzünde birbirlerine zıt konumlarda yerlerini almışlardır.

Aslında masal burada bitmez. Ophiuchus iyileştirme yeteneğini kullanarak Orion’u tekrar hayata döndürmüştür. Gökyüzünde Ophiuchus, akrebi topuklarının altında ezerken görünür. Akrep, Ophiuchus’un ayağının altında batarken, Orion’un gökyüzünde tekrar doğmaya başladığına inanılır.
BOĞA:
Taurus takımyıldızının temsili resmi


Taurus takımyıldızının öyküsü Suriye’li genç ve güzel bir kız olan Europa ile boğa arasında geçmektedir. Europe’nin parlak teni ve göz alıcı bakışları dillere destan olmuştur. Gezmeyi, eğlenmeyi seven Europe sabahları erken kalkar ve hemen arkadaşlarını çağırırdı. Birlikte güllerin açıldığı, suların tatlı şırıltılar çıkararak aktığı bahçelere giderlerdi. Europa ve arkadaşları deniz kenarında bulunan bahçelerde çiçek toplarken, Zeus Europa’yı görür. Europa’nın parlak beyazlığı ve güzel gözleri Olympos’un baş tanrısının çok hoşuna gider. Zeus hem karısı Hera’ya farkettirmemek hem de arzu ettiği utangaç Europa’yı ürkütmemek için bir boğa şekline girer. Kızların çiçek topladıkları bahçenin etrafında dolaşmaya başlar. Europa bu beyaz muhteşem hayvanı görür. Boğa için çiçeklerden bir taç yapar ve boğanın boynuzlarının çevresine takar. Bu uysal görünüşlü hayvanın üzerine biner, boğa aniden suya doğru ilerlemeye ve Girit’e doğru prensesi taşımaya başlar. Girit adasına vardığında,Zeus kıymetli yükünü bir çınarın gölgesine yerleştirir. Zeus tanrı şeklini alarak kendisini Europa’ya tanıtır. Europa, Zeus’un kolları arasında uyur ve bütün dünya krallarının ilki ve en iyisi olan Girit kralı Minos bu sevgiden doğar. Bu mutlu birleşmenin yapıldığı yere gölge saldığı için o günden beri çınar ağacı yapraklarını hiç dökmez.


Ayrıca boğa, Zeus’un yaptığı pek çok aşk kaçamaklarından biri ile de ilgilidir. Burada boğa, Argos kralı İnachus’un kızı İo’yu temsil etmektedir. Zeus İo’ya aşık olduğundan eşi tanrıça Hera, Zeus’un bu ihanetinin bedelini genç kıza ödetmiş ve onu beyaz bir boğaya çevirmiştir.

Başka bir masala göre ise Hyades, bir Titan olan Atlas ile Trezene kralının kızı Aethra’nın kızlarıdır. Yunanlılar, evreni tanrıların yarattığına inanmazlardı. Onlara göre evren, tanrıları yaratmıştı. Tanrılardan önce yer ve gök vardı. Titanlar onların çocukları, tanrılar da torunlarıydı. Yaşlı tanrılar diye anılan Titanlar, çağlar boyu evreni ellerinde tutmuşlardır. Kronos oğlu Zeus, kendisini tahttan indirinceye kadar Titanları yönetmiştir. Hyades’in kendisinden büyük bir erkek kardeşi vardır ve onun adı da Hyas’tır. Hyas cesur ve usta bir avcıdır ama birgün bir aslan tarafından öldürülmüştür. Kardeşini çok seven Hyades onun ölümünden çok etkilenmiştir. Hyades'in dinmek bilmeyen acılarını gören tanrılar, bu kardeşlere merhamet ederek onları gökyüzüne yıldızlar arasına yerleştirirler.
KOÇ:
Aries takımyıldızının temsili resmi


Koç takımyıldızı, Yunan mitolojisinde geçen “Jason ve Altın Post Peşinde” adlı ünlü bir hikaye ile bağlantılıdır. Hikaye parçalanmış bir ailenin mutsuz çocukları ile başlar.

Phrixus ve kız kardeşi Helle, Boeotia kralı Athamas ve eşi Nephele’nin çocuklarıdır.

Bulutu simgeleyen varlık olarak Nephele’nin adı, İksion masalında adı geçer. İksion, Zeus’un karısı Hera’ya aşıktır. Muradına ermemesi için Zeus, Hera biçiminde bir bulut yaratır. Ve İksion’un onunla birleşmesini sağlar. Bu bulut kadın (Nephele Kentaur’ların anası olur. Aristophanes’in “Nephelai” (Bulutlar) adlı komedyasında bulutlar birer kadın olarak imgelenmiştir. Oyunda Sokrates ve diğer filozoflarla alay eder. Aristophanes belki de halk masallarından ve onlardan alınmış motiflerden etkilenmiştir.

Ne var ki bu aile kraliçenin ölümüyle sarsılır. Daha sonra kral Athamas, Thebe kralı Cadmus’un kızı Ino ile ikinci evliliğini yapar.( Bazı kaynaklarda Nephele ölmemiştir. Athamas, Nephele’yi Ino ile aldatmıştır). Ancak Ino çocuklara tahammül edemez ve onlara bir tuzak kurar.

Önce Boeotia tarlalarına zararlı bir madde dökerek ürünlerin zarar görmesini sağlar. Kral ürünlerin zarar görmesinin nedenini ve ürünlerin nasıl kurtulacağını tanrılara sordurmak üzere baş danışmanlarını Delphi’ye yollar. Bu arada kraliçe Ino danışmanlara rüşvet vererek ‘çocukların kurban edilmesi’ yanıtını krala götürmesini sağlar. Kral çocukları kurban etme konusunda tereddüde düşer. Ama Ino burada tekrar devreye girer ve yerel rahiplere de rüşvet verir. Tüm rahipler çocukların kurban edilmesi konusunda ısrar etmeye başlar.

Kral çocuklarını kurban etmek için yakınlarda bulunan bir dağa götürür. Bu arada olan biten her şeyi öz anneleri Nephele cennetten seyretmektedir. Tanrılardan (Bazı hikayelerde bu tanrının Hermes olduğu anlatılmaktadır) çocuklarını koruması için altın bir post yollamalarını diler. Kral tam çocuklarını kurban etmeye hazırlanırken “Altın Postlu Koç” (Aries) çocukları almaya gelir. Çocuklar koçun sırtına binerler. Koç onları uçarak Asya’ya doğru götürür. Ne yazık ki bugünkü Çanakkale boğazı üzerinde küçük Helle dengesini kaybedip, koçun üzerinden aşağı düşer. Bu yüzden, Yunan mitolojisinde Çanakkale boğazına ‘Hellespont’ denir. Bazı hikayelerde Helle boğaza düştükten sonra, deniz tanrısı Poseidon tarafından kurtarıldığı, Poseidon’un Helle’yi sevdiği ve onunla birleşerek üç çocuk annesi yaptığı anlatılır.

Phrixus, herşeye rağmen yoluna devam eder. Koç onu Caucausus dağlarında Colchis Kuzeydoğu Karadeniz bölgesi, Gürcistan) denen yere bırakır. Phrixus minnettarlığını göstermek için koçu
Zeus’a kurban eder. Koçun altın postunu kutsal meşe ağacına asar. Altın Post, ağacı saran ve hiç uyumayan dev bir yılan tarafından (Serpent) korunur. Bu nedenle Zeus Koç’u gökyüzüne çıkarmıştır. Öykü aşağıdaki şekilde devam etmektedir.

Zeus’a kurban edilen koçun postunun, Phriuxus tarafından Colchis kralı Aietes’e verildiği de rivayet edilir. Kral Aietes bu eşsiz postu savaş tanrısı Ares’e adanan bir korulukta saklar.

Hikayenin bu kısmında kendilerine ‘Argonaunt’lar’ diyen ve altın postu arayan bir grup cesur, güçlü denizci ile liderleri Jason (İason) devreye girer. Çağının en büyük destansal masallarından biri olan Argonaunt’lar masalını bize tüm olarak Rodos’lu Apollonios anlatır. İ.Ö.3. yüzyılda yaşayan Apollonios ünlü bir mitos yazarıdır.

Adı “hızlı” anlamına gelen Argo gemisi Karadeniz’in Colchis (Gürcistan) ülkesinde Altın Postu aramaya giden kahramanlar için yapılmış ellibeş kürekli bir gemiymiş. Gemi, Argos denilen bir usta tarafından yapılmış. Mitos yazarlarının sefere katılanlar üzerine verdikleri listeler birbirini tutmamaktadır. Ama katıldığı konusunda görüş birliği sağlanabilen en ünlü kahramanlar; Jason, gemici ustası Argos, ozan Orpheus, Dioskur’lar Kastor ve Polluks, Herakles, Boreas’ın oğulları Kalais’le Zetes‘tir.

Seferin nedeni ilginçtir. İolkos kralı Aison tahtını üvey kardeşi Pelias’a kaptırır. Aison’un oğlu Jason delikanlılık çağına gelince Pelias’ın karşısına çıkıp tahtı geri ister. Pelias ondan kurtulmak için önce Colchis’e gidip, Phrixus’un orada bıraktığı altın postu getirmesini buyurur. Jason bu sefere çıkmak zorunda kalır. Yunanistan’da ne kadar gözü pek, atılgan, yiğit varsa hepsini toplar. Zeus’un kızı bilge tanrıça Athena’nın yardımıyla büyük usta Argos’a bir gemi yaptırdıktan sonra, yola çıkarlar.

Yolculuk sırasında meydana gelen (konu bütünlüğü açısından burada ayrıntıya girilmesi uygun değildir) birçok olaydan sonra Argonaunt’lar, altın postu geri istemek için kral Aietes’in karşısına çıkarlar. O sırada kralın kızı Medeia, Jason’u görür. Delicesine bir aşkla ona tutulur. Güçlü bir büyücü olan Medeia bundan böyle Argonaunt’ların ve Jason’un bütün işlerini eline alır. Kral Aietes görünüşte altın postu vermeye razıdır. Ama önce Jason’un bir ejderi öldürmesini, ateş püsküren tunç ayaklı iki boğayı boyunduruğa koşmasını ister. İstekleri bu kadarla kalmaz. Boyunduruğa koştuğu iki boğa ile ejderin dişlerini toprağa dikmesini de şart koşar. Jason ister istemez bu koşulları kabul eder. Büyücü prenses Medeia, Jason’a kendisini eş olarak alması halinde yardımcı olacağını söyler. Sonra yiğit Jason’a büyülü bir merhem hazırlar. Ve “-Bu merhemi süren bedene silah işlemez, gün boyunca ne yaralanır ne de ölür. Ejderha’nın dişlerini toprağa ektikten sonra topraktan silahlı adamlar çıkacak, bu adamların aralarına bir taş attığı takdirde kendi aralarında kavgaya tutuşacaklar ve birbirlerini öldüreceklerdir” şeklinde tavsiyede bulunur. Herşey Medeia’nın dediği gibi olur. Jason boğaları boyunduruğa sokmayı, ejderin dişlerini tarlaya ekip, topraktan çıkan silahlı adamları birbirlerine öldürtmeyi başarır.

Ne var ki Aietes, yine de altın postu vermeye razı olmaz. Argo gemisini yakmaya ve Argonaunt’ları öldürmeye kalkışır. Ama Jason’a aşık olan Medeia hızlı davranıp, Jason’la elele vererek altın postu Serpenten çalmayı başarır. Ve Argo gemisiyle yola çıkarlar. Medeia babasının kendilerine yetişememesi için korkunç bir plan yapmıştır; yanına aldığı küçük kardeşi Apsyrtos’u kesti ve parçalarını yol boyunca serperek uzaklaştılar. Arkalarından gelen Aietes’le adamları Apsyrtos’un parçalarını toplamakla vakit kaybettiler, bu yüzden Argonaunt’lara yetişemediler.

Jason ve Argonaunt’lar, altın postu amcası Pelias’a vermek üzere İolkos’a dönerler. Babası Asion’un öldüğü haberini alan Jason, amcası Pelias’ın da tahtı geri vermeye hiç yanaşmadığını görür. Burada Medeia’nın tüyler ürpertici bir oyunu yer almaktadır. Pelias’ın kızlarıyla arkadaşlık kuran büyücü Medeia, ihtiyarlamakta olan babalarını gençleştirmenin çaresini kendilerine öğreteceğini söyler. Ve örnek olması bakımından yaşlı bir koçu alıp keser. Kestiği koçu büyülü otlarla kaynayan bir kazana atıp, körpe bir kuzu çıktığını gösterir. Pelias’ın kızları büyücü Medeia’ya inanarak babalarını öldürüp kazana atarlar. Pelias’ın dirilmediğini görünce çılgına dönerler ve yurtlarından sürülürler.

Jason ve Medeia bu suçu işledikten sonra Pelias’ın oğlu tarafından İolkos’tan kovulurlar.
KARGA:
"Apollon’un kadehi” diye adlandırılan Crater (Kupa) takımyıldızının masalı da bu masal içinde anlatılacaktır.

Corvus (The Crow, Karga) eski Yunan’da Raven (Kuzgun) olarak adlandırılıyordu. Apollon’un kutsal kuşudur. Apollon, kehanetler, bilim, müzik, şiir, tıp, felsefe ve hukuka olan ilgisiyle bilinir. Olympos tanrıları bir gün canavar Typhon’un saldırısına uğrayınca, tanrılardan biri olan Pan, diğer tüm tanrılara uyarıda bulunur. Canavardan kaçabilmek için tüm tanrılar kendilerini birer hayvana dönüştürürler. Aphrodite ve Eros, birer balığa dönüşürken Pan da balığa dönüşmek ister. Ama sadece yarım bir balık olabilir. Apollon ise bir karga olmayı seçer.

Apollon’un kargasının bir kar tanesi kadar beyaz renkte olduğu söylenir. Ancak bu karga, Apollon’a bazı kötü haberler getirir. Ona sevgilisi Coronis’in artık onu sevmediği haberini verdiğinde Apollon, çok üzülür ve kızar. Karganın tüylerinin rengini siyaha dönüştürür.

Bir gün Apollon, Zeus’a bir yardımda bulunmak amacıyla, kargasına bir kupa vererek su getirmesi için pınara gönderir. Ancak karga pınarın yanında bulunan incir ağacını görünce canı fena halde incir yemek ister. İncirler tam olgunlaşmamış olduğundan iki-üç gün onların olgunlaşmalarını bekler. Bu arada Apollon karganın su getirmesini beklemektedir. Apollon tam beklemekten vazgeçtiği sırada, karga ağzında su dolu kupayla geri döner. Apollon çok sinirlenir. Karga pınarın bir su yılanı tarafından tıkandığını söyleyerek af dilese de, onun yalan söylediğini anlayan Apollon, kargayı cezalandırır. Karga’nın güzel sesini, çirkin bir sese çevirir. Bazı masallarda Karga’nın renginin bu sırada siyaha çevrildiği söylenir.

Apollon’un Corvus’a verdiği en büyük ceza ise, onu gökyüzünde Crater’in (Kupa) yanına göndermek olur. Kupa’nın hemen önündeki Su Yılanı (Hydra) da karganın kupadan su içmesini engellemekle görevlidir. Böylece karga hiçbir zaman kupaya ulaşamaz.

AYI:
Ursa Major takımyıldızının temsili resmi


Burada Ursa Major ve Ursa Minor takımyıldızları birlikte anlatılmaktadır. Ursa Major ismi Callisto’dan gelmektedir. Arcadia (Yunanistan’ın güneyindeki Pelops adasının dağlık bölgesidir.) kralı Lycaon’un kızı olan Callisto avcılığa düşkündür. Av tanrıçası Artemis, Callisto’yu ilk gençlik çağlarından itibaren görevlileri arasına alır.

Artemis, Apollon’un kızkardeşidir. Çocukların doğumlarını, bebeklerin korunmasını ve beslenmesini gözeten tanrıçadır. Tanrıçalar dünyasının rahibesidir. Genç Nymph’leri yetiştirirdi. Başı örtülü, yani gelin anlamına gelen Nymph’ler, kırlarda, sularda, ormanlarda yaşayan tanrısal varlıkların dişi olanlarına verilen isimdir. Eski yunan inanışına göre bütün dünya Nymph’lerle doludur. Nymph’ler Artemis’le birlikte avlanırlar, şarap tanrısı Dionysos’la eğlencelere katılırlar. Güneş ve güzel sanatlar tanrısı Apollon ile tanrıların habercisi Hermes’e refakat ederlerdi. Artemis yanına kabul ettiği genç kızlardan sadakat yemini yapmalarını isterdi. Bu yeminle genç kızlar, dünya nimetlerinden uzakduracaklarına söz verirlerdi. Callisto’da bu kızlardan biridir ve bir süre sonra Artemis’in en gözde görevlisi olmuştur.

Zeus bir gün Callisto’yu ormanda uyurken görür ve ona aşık olur. Zeus, Artemis’in kılığına girerek Callisto’nun yanına gider. Callisto baş tanrıyı Artemis sandığından ondan çekinmez ve iyi karşılar. Bu birlikteliğin sonucunda Callisto hamile kalır ve Arcas adında bir oğlan çocuğu dünyaya getirir. Bunu farkeden Artemis, sözünü tutmayan Callisto’yu bir ayıya çevirir (Zeus’un karısı Hera’nın kıskançlığından Callisto’yu ayıya çevirdiği de düşünülmektedir.) Callisto, artık avcıların peşinden koştuğu bir avdır.

Uzun yıllar sonra Callisto, ormanda oğlu Arcas ile karşılaşır. Annesini tanımayan Arcas, bu avı kaçırmak istemez ve onu vurmaya karar verir. Tam bu sırada Zeus, araya girer ve Arcas’ı yutan, Callisto’yu ise cennete uçuran bir hortum gönderir. Callisto, gökyüzünde Büyük Ayı olarak belirir, Arcas da Küçük Ayı olarak gökyüzündeki yerini alır.

Bu konuyla ilgili başka bir öykü ise şöyledir : Zeus’un annesi Rhea, babası ise Kronos’tur. Bir kehanete göre Kronos’un oğullarından biri onu tahttan indirecektir.Bu durumdan hiç hoşnut olmayan Kronos, çareyi her doğan çocuğunu yok etmekte bulur. Doğar doğmaz çocuklarını yutmaktadır. Kronos, Zeus doğana kadar pek çok çocuğundan bu şekilde kurtulmuştur. Ancak Zeus, annesi sayesinde hayatta kalabilmiştir. Zeus doğduğunda annesi Rhea, onun kundak bezinin içine bir taş koyar ve Kronos da bir çocuğunu daha yok ettiğini sanarak taşı yutar. Rhea, bebeği Girit Adası’na kaçırır. Burada Dikte Mağarası’nda birer su perisi olan İda ile Adrasteia, Zeus’a bakıcılık yapar. Mağara, Giritli askerler tarafından korunur. Yıllar sonra Zeus büyüdüğünde babası Kronos’a karşı galip gelir ve ondan yuttuğu bütün çocuklarını tekrar kusmasını ister. Bu çocukların hepsi ileride genç tanrıların liderleri olup evrenin yönetimini Titanlar’ın elinden alırlar.

Mitolojide İda Küçük Ayı, Adrasteia ise Büyük Ayı olarak geçer. Ancak, bu su perilerinin nasıl ayıya dönüştükleri bilnmemektedir.

BÜYÜK KÖPEK:

Canis Majör takımyıldızının temsili resmi


Büyük köpek Avcı’nın meşhur köpeklerinden biridir. Bir masala göre, Büyük Köpek, üstün yetenekli bir köpek türü olarak bilinen Laelaps türündendir. Kimsenin yetişemeyeceği kadar hızlı koşabilme yeteneği ile ünlüdür. Onu bir çok kişi sahiplenmiş olsa da son sahibi, Atina kralı Erichtonius’un kızı Procris’tir. Procris aynı zamanda Hermes’in oğlu Cephalus’un karısıdır. Bazı masallarda Prokris’e Büyük Köpeğin av tanrısı Artemis’in yolladığı, bazılarında ise Girit kralı Minos’un yolladığı anlatılmaktadır. Girit kralı, Procris’e bir de sihirli mızrak hediye eder. Mızrağın özelliği her zaman hedefine doğru yol alması ve hiçbir zaman hedefinden sapmamasıdır. Bir av sırasında, Cephalus mızrağı yanlışlıkla karısına yönlendirir ve sihirli mızrak Procris’in
ölümüne neden olur. Cephalus’a ise sürgün cezası verilir.

Bir süre sonra Cephalus Yunan şehri olan Boeotia’ya ( Thebes’te bir şehir) gider. Thebes şehrinde insanlara korku salan bir tilki yaşıyormuş. Bu tilki kimsenin yakalayamayacağı kadar hızlı koşabilen özel bir hayvandır. Cephalus, Büyük Köpeği tilkinin üzerine salar ve bu iki hızlı hayvan sonu gelmeyen bir kovalamacaya başlar. Bu bitmeyen mücadeleye son veren Zeus olur ve her ikisini de taşa dönüştürür. Daha sonra Büyük Köpeği yıldızların arasına gönderir.

Orion’un iki köpeğinden büyük olanı Canis Majör’dür. Avcının (Orion) hemen önünde Tavşan’ı (Lepus) kovalar. Orion’un Boğa (Taurus) ile savaşına yardım etmek için orada olduğunu anlatan hikayeler de vardır.
 

TEVFiK

Vip Üye
Katılım
11 Haziran 2012
Mesajlar
3,908
Beğeni
7,706
Puanları
113
Konum
FETHİYE,MANİSA,İZMİR.
Cevap: Hayvanların Mitolojideki Yeri

Selamunaleyküm Sayın Ustam Çok Güzel Konular İşlemişsiniz ve bizlerle paylaştığınız içinde çok teşekkür eder. Elinize ve Emeğinize Sağlık derim Saygılarımla.
benim sorunlarım yüzünden ben böyle sizin gibi sizler gibi şimdilik ben konu Yapamıyorum :( bunun içinde beni hoş görünüz.Saygılarımla.:rolleyes:
 

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Forum Düzeni
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,950
Puanları
426
Konum
Malatya
Cevap: Hayvanların Mitolojideki Yeri

Ben teşekkür
Ederim ustam
Beğendiğinize sevindim:rolleyes:
 

star21

Kullanıcı
Katılım
11 Ağustos 2012
Mesajlar
2,733
Beğeni
430
Puanları
83
Cevap: Hayvanların Mitolojideki Yeri

emeklerinize sağlık
 

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Forum Düzeni
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,950
Puanları
426
Konum
Malatya
Cevap: Hayvanların Mitolojideki Yeri

Güncel
 

beytanya

Kullanıcı
Katılım
22 Temmuz 2012
Mesajlar
833
Beğeni
45
Puanları
18
Konum
Ağrı
Cevap: Hayvanların Mitolojideki Yeri

Ellerine sağlık ustam, paylaşım için teşekkürler(alkış)
 

sondurak

Kullanıcı
Katılım
26 Temmuz 2012
Mesajlar
948
Beğeni
878
Puanları
93
Cevap: Hayvanların Mitolojideki Yeri

,,çiçek sanaçiçek sanaçiçek sanaSüper Paylaşım İçin Çoook Teşekkürler Ustamçiçek sanaçiçek sanaçiçek sana.,,
 

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Forum Düzeni
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,950
Puanları
426
Konum
Malatya
Cevap: Hayvanların Mitolojideki Yeri

Güncel
Konuyu okurken
Biraz müzik
[YOUTUBE]t42lOSmDk7M[/YOUTUBE]
 
Üst