Imam I Azam Ebu Hanife Ve Islam I Anlayışı. | Define işaretleri ve anlamları

Imam I Azam Ebu Hanife Ve Islam I Anlayışı.

halukgta

Kullanıcı
Katılım
6 Kasım 2015
Mesajlar
22
Beğeni
14
Puanları
3
Yaş
67
Bugün sizlere Hanefi mezhebinin kurucusu olduğu bilinen, İmam ı Azam Ebu Hanife’nin nasıl bir düşünceye sahip olduğu ve insanları hangi noktalarda aydınlatmak isteyip, onlara adeta doğrunun şifrelerini hayatı boyunca vermeye nasıl çalıştığını, bazı özel düşüncelerinden yola çıkarak, belki de hiç bakılmayan bir pencereden bakmaya çalışacağım, Allah yanıltmasın.

Hayatını okuduğunuzda kendisinin demokrat, adalet timsali, insanlara insan olduğunu unutturmadan hitap eden, açık fikirli ve karşısındaki düşüncelere değer veren bir ilim adamı olduğunu göreceksiniz. Yüzlerce yıl önce yaşamış, bir ilim adamının hakkındaki bilgiler, elbette birçok insanlar tarafından eklemeler ve değişiklikler yapılarak günümüze kadar geldiği aşikârdır. Zaten benim de bahsetmek istediğim detaylar değil, tam tersine ilim adamının hayat görüşü, davranışları, Kur’an ı anlamaya çalışma ve yaşama yöntemleri olacaktır. Diğer konularda, sevenlerin istemeden ekledikleri, ya da düşmanlarının kötü niyetlerle ilavelerinin, neler olduğunu yalnız Allah bilir.

İmamı Azam Ebu Hanife, gerçek ilim adamı olduğunu, araştırmacı ve özgür iradesini kullanması ile ön plana çıkmış, o devrin en önemli âlimlerinden olduğunu kanıtlamıştır. Ebu Hanife'nin yaşadığı yer ve çağda itikâdı fırkalar çoğalmış, onları inceledikten ve bir müddet takip ettikten sonra, hiçbirisine tabi olmadan, ilim ve araştırmalarına özgürce devam etmiştir. Ebu Hanife’yi anlatanlar, bakın nasıl tarif ediyor.

(Tefekkürü çok, konuşması az, ALLAH'IN HUDUDUNU OLABİLDİĞİNCE GÖZETEN, dünya ehlinden uzak duran, faydasız ve boş sözlerden hoşlanmayan, sorulara az ve öz cevap veren, çok zeki bir müctehid ve ilim adamıydı.)

İyi bir eğitim alan, sonunda Hocalık mertebesine eren, güvenilir bir insandı. Şunu da söylemeliyim ki, bu kadar özgür düşünceleriyle, saygınlığıyla hayatı boyunca zorluklarla karşılaştığı gibi, çok düşmanda edindi. Sağlığında kıymeti bilinmeyen bir ilim adamıydı, dersek yanlış olmaz.

Şimdide öğrencilerini, nasıl bir yöntemle yetiştirdiğini anlatmak istiyorum. Vereceğim örneği lütfen iyice düşünün, acaba günümüzde, İmam ı Azam Ebu Hanife’nin yolunu takip ediyoruz diyenler, bu yolumu takip ediyorlar dersiniz?

(Talebelerine verdiği dersleri ise mükemmel bir usul ile yürütürdü. Bir taraftan fıkhın eski hadiselere ait bilinen hükümleri takrir edilir (anlatılır) ve müzakere yapılır, diğer taraftan yeni hadiselere ait hükümler bulunurdu. Geçmiş ve yaşanmakta olan hadiselerin hükümleri takrir edilirken, bunlara benzeyen veya aynı cinsten olup da gelecekte vuku bulabilecek hadiselere ait hükümler de araştırılırdı. Dolayısıyla imam-ı Azam'ın derslerinde geçmiş ve yaşanmakta olan halin meselelerinden başka, geleceğe ait meselelere de yer verilirdi.)

Yukarıdaki yazıyı anlamaya çalışalım. Önce fıkıh kelimesine açıklık getirelim.

(İnsanlar arasındaki ilişkilerle ilgili olarak dinî hükümleri ayrıntılı delilleriyle bilmek.)

Burada geçen delil hiç kuşkusuz Kur an. Demek ki Büyük Âlim Ebu Hanife, bakın öğrencilerini nasıl yetiştiriyormuş. Önce, eski hadiselere ait bilinen hükümleri anlatılır, müzakere edilir yani konuşulur, tartışılır ve o devrin koşullarına göre niçin böyle bir karar verilmiş önce anlaşılması sağlanır, daha sonra yeni hadiselere ait hükümler bulunurmuş. Daha sonrada geçmişte olanlar ile yaşanmakta olan hadiseler karşılaştırılıp tartışılırken, ileride oluşabilecek olayları dahi tartışma konusu edilip, en doğru bulunmaya çalışıldığını söylüyor. Yani bizden öncekiler buna inanıyormuş, bizlerden inanmalıyız demek yok.

Günümüzde İslami konular bu yöntemle mi anlatılıyor, anlaşılmaya çalışılıyor dersiniz? Araştırmaya bakar mısınız, önce bir olayın ilk devirlerde ne şekilde anlaşılıp uygulanıldığı araştırılıyor, daha sonra kendi yaşadıkları döneme onu aynen almayıp, günün şartlarına göre uyarlıyorlar. İşte İslam ı yaşamak böyle olur. Allah ta bunu istiyor, ya günümüzdeki anlayış nasıl dersiniz, bu yöntem mi kullanılıyor?

İmamı Azam Ebu Hanife’nin, İslam a bakışına ve çok özel mantığına bakmaya devam edelim. Şimdi vereceğim örnek, bir insanın Kur’an ın ışığından, onun rehberliğinden ne kadar faydalanıp, kalbinin Kur’an aşkıyla çarptığına, güzel bir örnek olduğunu göreceksiniz, lütfen ibretle okuyunuz.

(Talebesi Züfer'den nakledilen şu rivayet de, onun sabit fikirli olmadığını ortaya koyması ve istişareye verdiği önem bakımından dikkat çekicidir. Züfer şöyle der: "Ebu Hanife'nin derslerine devam ederdik, Ebu Yusuf ve Muhammed ibnu Hasan da bizimle birlikte okurlardı. Biz Ebu Hanife'nin görüşlerini yazardık. Bir gün Ebu Hanife, Ebu Yusuf'a hitaben: "EY YAKUP VAY HALİNE! BENDEN HER İŞİTTİĞİNİ YAZMA. BEN BUGÜN BÖYLE DÜŞÜNÜYORUM. YARIN ONU BIRAKABİLİRİM. YARINKİ GÖRÜŞÜMÜ ERTESİ GÜN TERK EDEBİLİRİM" dedi." (İbnu Muin, Tarih, II. Cilt, sh. 607; Bağdadi, Tarih, XIII. Cilt, sh. 402)

Düşünebiliyor musunuz, bu örnek ve âlim insanın sözlerini. Söylediğim sözler bugün için doğru olabilir, yarın için doğruları o gün şartlarına göre değiştirebilirim diyor. Onun için söylediklerimi yazmayın, bu sözleri ileride dinin değişmez temeli sananlar olabilir, demeye çalışıyor adeta, ondan dolayı yazmanızı istemiyorum diyecek kadar, ileri görüşlü bir âlim olduğunu gösteriyor bizlere.

Günümüzde anlatılanlarla bu sözleri karşılaştırın bakalım, onun düşüncelerimi anlatılıyor topluma bugün? Bu sözleri duyunca peygamberimizin de aynı şekilde söylediği sözler geldi aklıma.

(Ey Yakub vay haline! Benden her işittiğini yazma.)

İşte ilim adamı ve Kur’an ın vermek istediği tebliği çok iyi anlayan bir âlim. Peygamberimizin izinde olduğunu, nasılda Kur’an dışından söylenen sözlerin, kesin doğru olamayabileceğini, ancak o günkü şartlarda yol gösterebileceğini, hatta dinin değişmez kuralları olmadığını anlatıyor bizlere, anlayana anlamak isteyene tabi.

Aşağıda yazdığım örnek, bizlere çok şeyler anlatıyor. Düşünen, aklıyla iman eden, Kur’an ı rehber alanlar için elbette.

(Yine onun: "Bu bizim söyleyebildiğimiz en güzel sözdür. KİM BİZİM SÖZÜMÜZDEN DAHA DOĞRU BİR SÖZ GETİRİRSE, O HAKİKATE BİZİMKİNDEN DAHA YAKINDIR" dediği; "Senin bu verdiğin fetvalar doğruluğunda hiç şüphe olmayan hakikatler midir?" diye sorulunca da: "Bilmiyorum belki de yanlışlığında hiç şüphe olmayan yanlıştır" şeklinde karşılık verdiği nakledilmektedir. (Bağdadi, Tarih, XIII: Cilt, sh. 352)

Yukarıda verdiğim örnek, günümüzde hiç bahsedilmeyen, anlatılmayan, ama İslam ı yaşamak ve anlamanın en doğru yöntemi olduğunu, daha o zamanlar Âlim, İmamı Azam anlamıştır.

Düşünebiliyor musunuz, benim sözüm en doğrusu olmayabilir, eğer daha doğru ve daha güzel bir söz, bizim sözümüzün üstüne gelirse o hakikate, doğruya bizim sözümüzden daha yakındır diyerek, HEM KENDİ BÜYÜKLÜĞÜNÜ GÖSTERMİŞ, HEM DE BİZLERE GERÇEK DOĞRUYU NASIL BULACAĞIMIZ HAKKINDA YOL GÖSTERMİŞTİR.

Yazının sonundaki soruya verdiği cevap ise, bence büyük bir asalet ve âlicenaplık örneği; Sizin verdiğiniz fetvalar gerçek doğrular mıdır diye kendisine sorulduğunda, verdiği cevaba ve alçak gönüllülüğe bakar mısınız?

‘’BİLMİYORUM BELKİ DE YANLIŞLIĞINDA HİÇ ŞÜPHE OLMAYAN YANLIŞTIR"

Doğrusu bu cevabın bile ne demek istediğini, ne anlattığını anlayamayan o kadar âlim var ki aramızda.

Ebu Hanife’yi daha iyi anlayabilmek için, öğrencilerine gösterdiği yolu bilmemizde yarar var, bakın öğrencilerine nasıl bir yöntem öneriyor?

(Onun talebelerine verdiği öğütlerde, İLİMDE HÜR DÜŞÜNCE VE ARAŞTIRMANIN YOLLARININ TUTULMASI, cahil ve mutaassıplardan uzak durulması gibi önemli kayıtlar vardır: "Halka yaklaş, fâsıklardan uzaklaş. İnsanlığında kusur etme, kimseyi küçük görme. BİR MESELEDE GÖRÜŞÜNÜ SORANA BİLİNEN GÖRÜŞÜ TEKRARLA VE SONRA O MESELEDE ŞU VEYA BU ŞEKİLDE BAŞKA GÖRÜŞLER DE BULUNDUĞUNU ZİKRET.)

Yukarıda önerilen yöntemin, günümüzde sözü bile edilmez. İşte örnek ilim adamı ve sözleri. Hür düşünceyi araştırmacı olunmasını öneriyor. Acaba günümüzde dergâhlarda, cemaatlerde, dinin anlatıldığını söyledikleri toplantılarda, böyle bir yol mu izleniyor. Yoksa Büyük âlim İmamı Azam Ebu Hanife’nin, özellikle benim söylediklerimi yazmayın sakın, bu gün söylediğimi günün şartlarına göre yarın değiştiririm dediği sözlerin hiç anlaşılmayıp, o günkü devirde söylenenler mi yoksa günümüzde din ve iman adına değişmeyen kurallar diye öğretiliyor bizlere?

Yorum sizlerin. Düşünebiliyor musunuz, öğrenciye verilen öğüde bakar mısınız, size bir meselede görüşünüz sorulursa, bilinen görüşü tekrarla, ama o meselede konuşulan diğer görüşleri de onlara anlat, diyebilecek kadar akıllı ve her görüşe saygılı bir insan.

Peki, günümüzde ne yapılıyor? Kendi görüşüne katılmayanlara, bırakın başka görüşün olduğunu söylemeyi, diğer görüşlerdeki inananları, Müslüman kabul etmeyen, bir zihniyet hâkim ne yazık ki İslam âleminde. Her kez Kur’an dışından kendi inandıklarının, gerçek doğru olduğunda inatla iddia edip, ona inanmayı sürdürmekte, o konuda taviz vermeyip, din kardeşinin canını bile almaktan çekinmemektedir.

İmamı Azam Kur’an ı anlamak için, aklın ön plana çıkması gerektiğini anlayan ve Kur’an ı anlamaya çalışırken, hiçbir tesir altında kalmadan düşüncelerini söyleyen bir âlimdi. Onun için sağlığında alışılmamış çıkışlarda ve açıklamalarda bulunduğu için, özellikle yöneticilerle arası pek fazla iyi gitmemiştir. Kendisine yapılan Kadılık teklifini kabul etmemiş ve BİR ÂLİMİN ÖZGÜRCE KONUŞABİLMESİ İÇİN, SİYASİLERDEN UZAK KALMASI GEREKTİĞİNİ, O DEVİRDE ANLAYABİLEN NADİR BİLİM ADAMLARINDAN OLDUĞUNU GÖSTERMİŞTİR.

Günümüzde kendilerine âlim diyenlerin, siyasilerle ne halde olduklarını, söylemeye gerek yok sanırım. Bugün koltuk kapma çabasındaki kişilerin konumunun değerlendirmesini, sizlere bırakıyorum.

Devrin sultanları ve yöneticileri birçok ilim adamını, kendi çıkarlarına kullanmış ve fetvalar verdirmiş, günümüze kadar gelen birçok yanlış inancın, hurafenin belki de farkında olmadan mimarları olmuşlardır. İşte tüm bunlara karşı çıkan İmamı Azam ne yazık ki düşüncelerinden, fikirlerinden dolayı söylendiğine göre zindanlarda can vermiştir. Bu sona ulaşmasının en büyük nedeni bence, İSLÂM'IN ESASLARINA UYMAYAN HADİS VE BİLGİLERİ REDDETMESİDİR.

İmamı Azam Ebu Hanife ye sağlığında, birçok haksızlıklar yapılarak, o devirde hiç ayrım yapılmadan, değer verilen hadisler konusunda, kendisini küçük düşürmek için, onun hadis bilmez, bildiği hadisler 17 ya da 50 taneyi bile geçmez diyerek, akıllarınca toplumun gözünden düşürmek adına, birçok sözler söylemişlerdir.

Önemli olan çok yanlışı bilmek değil, arasındaki doğruları ayırt edebilmektir. Ama ne yazık ki hem o devirde, hem de günümüzde İYİ MÜSLÜMAN’IN ÖLÇÜTÜ NE KADAR HADİSE, KUR’AN SÜZGECİNDEN GEÇİRME GEREĞİ DUYMADAN, DÜŞÜNMEDEN KABUL EDİP İMAN ETMEKLE ÖLÇÜLÜR HALE GELMİŞ. İşte İmamı Azam, her önüne gelen hadise değil, Kur’an a uyan hadislere inanmış ve kabul etmiş, örnek bir ilim adamıdır.

Sonuç olarak şunu söylemek isterim. Hayatı boyunca hiçbir itikati fırkaya tabi olmadan yaşayan araştırmacı, özgür düşünceye sahip, kendisinin bile yanılabileceğini açık yüreklikle söyleyen bir insanın, kendisi acaba bir fırka, mezhep kurup kurmadığı konusuna gelmek istiyorum.

Ebu Hanife sağlığında asla böyle bir şeye niyetlenmemiş, tek yaptığı kendi ilmini öğrencilerine vermeye çalışmak olmuştur. Kendi söylediklerini, o günkü şartlara göre, olaylar sonucunda verdiği kararlarından, daha sonra vazgeçeceğini açık yüreklilikle söyleyen bir insan, sözlerinin yazılmasına bu doğrultuda izin vermeyen bu örnek âlim, isteseydi sağlığında bir mezhep kurabilirdi, ama kesinlikle kurmamıştır. Peki, günümüzde kurulan Hanefi mezhebini kim kurmuştur o zaman, diye soru geliyor akla. Bakın nasıl kurulmuş bir alıntıyla aktaralım.

(Ölümünden sonra ders halkasını Ebû Yusuf sürdürdü. Vefatından sonra fetvaları yazılıp, doktrini sistemleştirildi. Hanefilik kanun ve asıllarıyla İslâm dünyasının dört bucağına yayılmıştır. MEZHEBİ SİSTEMATİK HALE GETİREN, İMAM MUHAMMED EŞ-ŞEYBÂNÎ'DİR. el-Asl, el-Câmi'ü's Sağır, el-Câmi'ü'l-Kebîr, ez-Ziyâdât, es-Siyerü'l-Kebû'i yazan odur. Bu kitaplar güvenilir rivayetler olarak zikredilerek "Zâhirü'r Rivâye" veya "Mesâilü'l-Usûl" adıyla mezhebin ana kaynakları sayılmıştır (Bk. Hanefi mezhebi). Talebelerinin toparladığı "el-Fıkhu'l Ekber", kesin olarak İmam Âzam'a aittir ve ehli sünnet akidesinin temel kitabıdır.)

Yazımda aktarmaya çalıştıklarım, İmamı Azam Ebu Hanife nin hayata bakışı, fikirleri, topluma vermek istediği mesajı içermekteydi. Tüm yazdıklarımı tekrar hatırlayınız lütfen. Kendi sözünün en doğru söz olmayabileceğini dahi söyleyen, daha iyisini getirenin sözlerini kabul edeceği mesajını vererek, ilme açık olduğunu anlatan, hatta belki de kendi sözlerinin yanlış olabileceği büyüklüğünü söyleyerek, insanların uyanık olmasını sağlayan, bugün söylediğini yarın günün şartlarına göre değiştirebileceği mesajını veren, söylediği sözlerin yazılmasına izin vermeyen bir Âlim, ACABA ÖĞRENCİLERİNİN YAPTIĞI YANİ, FETVALARININ YAZILIP BİR DOKTRİN HALİNE GETİRİLMESİNE VE BİR MEZHEP KURULMASINA, MÜSAADE EDER MİYDİ? Aşağıdaki söylenen söz, çok düşündürücüdür, bakın neler yapılmış.

(Vefatından sonra fetvaları yazılıp, doktrini sistemleştirildi. Hanefilik kanun ve asıllarıyla İslâm dünyasının dört bucağına yayılmıştır. Bu kitaplar güvenilir rivayetler olarak zikredilerek "Zâhirü'r Rivâye" veya "Mesâilü'l-Usûl" adıyla mezhebin ana kaynakları sayılmıştır)

Bu sözleri çok iyi düşünmeli ve analiz etmeliyiz. Bu kitapların güvenilir rivayetler olduğunun söylenmesi yukarıda yazdığım, yine İmamı Azamın kendi sözleriyle ne kadar uyumlu olduğunu, sizlerin yorumuna bırakıyorum. Tek kanun koyucu KUR’AN dır, beşerin sözleri ise gelip geçici sözlerdir. Bunu İmamı Azam ın sözlerinden açık yüreklilikle anlıyoruz. Yorum sizlerin, Âlim insan sağlığında eminim şu ayetleri hatırlayarak, hiçbir fırkaya tabi olmadan, Allah ın verdiği aklı kullanarak çalışmış ve yaşamıştır. Bunu anlatmak içinde elinden geleni yapmış, dine nifak sokmak için gayret gösterenlerin işine gelmediği içinde, sonunda zindanlarda vefat etmiştir.

Enam 159: DİNLERİNİ PARÇA PARÇA EDİP GURUPLARA AYRILANLAR VAR YA, SENİN ONLARLA HİÇBİR İLİŞKİN YOKTUR. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.

Rum 32; DİNLERİNİ PARÇALAYAN VE BÖLÜK BÖLÜK OLANLARDAN (olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.

Yukarıdaki Rabbin sakın bölünmeyin ayetlerini gören âlim İmamı Azam, yaşamı boyunca asla bir mezhep ya da fırka ya bölünmemiş, ya da kendisi tabi olmamıştır. Ölümünden sonra, onun adına öğrencilerinin kurduğu mezhep, fetvalarının yazılıp doktrinleştirilmesinden doğmuştur. Yorum sizlerin.

Allah ın Kur’an ışığını kalbimizden, eksik etmemesi dileklerimle.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

ikizceli

çalışmalarınızı yasal yapınız.
Kullanıcı
Katılım
11 Eylül 2013
Mesajlar
7,145
Beğeni
25,610
Puanları
113
Yaş
69
Konum
ORDU- SAMSUN-ANKARA
öncelikle aramıza hoş geldin kardeşim.
yolunda gitmeye çalışırız ama hiç birimiz ,ne acıdır ki ,ne hayatını ne de bizlere islam adına verdiklerini yeterince biliriz.
ALLAH razı olsun.
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
8,207
Beğeni
23,419
Puanları
113
Konum
Erzincan
Bu sözleri çok iyi düşünmeli ve analiz etmeliyiz. Bu kitapların güvenilir rivayetler olduğunun söylenmesi yukarıda yazdığım, yine İmamı Azamın kendi sözleriyle ne kadar uyumlu olduğunu, sizlerin yorumuna bırakıyorum. Tek kanun koyucu KUR’AN dır, beşerin sözleri ise gelip geçici sözlerdir. Bunu İmamı Azam ın sözlerinden açık yüreklilikle anlıyoruz. Yorum sizlerin, Âlim insan sağlığında eminim şu ayetleri hatırlayarak, hiçbir fırkaya tabi olmadan, Allah ın verdiği aklı kullanarak çalışmış ve yaşamıştır. Bunu anlatmak içinde elinden geleni yapmış, dine nifak sokmak için gayret gösterenlerin işine gelmediği içinde, sonunda zindanlarda vefat etmiştir.

Yukarıda alıntıladığım yazınızda biz müslümanlarında kurandan hüküm çıkarıp onunla amel etmemiz gerektiğini ima etmişsiniz.. her müslüman kurandan hüküm çıkarabilmesine imkan olmadığına göre herkes ben kurandan bunu anlıyorum düşüncesiyle hareket edebileceği gerçeğinide gözardı etmektesiniz mezheplerin terkine sebebiyet verebilecek bu anlayış yanlıştır ve iyi niyetli değildir müminleri bir arada tutan mezheplerimizdir bu anlayışınızla buradan islama fitne sokup dağıtılıp ortadan kaldırılmak mezhepsiz bir toplum oluşturmak gayretleri sezilmektedir sizinde ifadenizle mezhep imamımız alim ve kılı kırk yararak hüküm çıkaran hata yapmaktan tirtir titreyen bir insandı onun içtihatıyla amel edebilmeyi yeğlemek lazımdır yoksa herkes kafasına göre takılmaya başlar.. muhterem kardeşim yazınızdan anladığım budur yanılıyormuyum...
 

halukgta

Kullanıcı
Katılım
6 Kasım 2015
Mesajlar
22
Beğeni
14
Puanları
3
Yaş
67
Değerli din kardeşim, önce düşüncelerinize saygı duyduğumu belirtmek isterim. Çünkü her Müslüman kendi imtihanından sorumludur. Tabi sorumlu olduğumuz kitabında yalnız Kur'an olduğunu unutmadan.

Kur'an dan hüküm çıkarmak konusuna gelince. Kur'an da hükümleri Allah açık, anlaşılır ve nice örneklerle verdim ki anlayasınız der bizlere. Onun içinde bu ayetlere MUHKEM ayetler adını verir. Muhkem şüphe götürmeyecek kadar açık ayetlerdir. Muhkem ve müteşabih konuları ile ilgili yazılarım sitemde var, nasip olursa burada da yayınlarım. Açık ve net olduğu içinde ben şunu anlıyorum diyemez. Kur'an ın emretmediği hiç bir bilgiden sorumlu olamayacağımızı, Kur'an apaçık bizlere bildiriyor.

Allah dinde sakın bölünmeyin dediği halde, bizler dinde bölünmekte zenginlik vardır demişiz. Tabi ayetlere de farklı anlamlar verip, bu ayetler aslında sizin anladığınız gibi değil, diyerek Kur'an dan uzaklaşmışız. Mezhep takip edilecek yol demektir. Peygamberimizin ve bizlerin yolu/mezhebi yalnız Kur'an dır. Bugün dinde bölünen ve parçalanan, daha sonrada bir birine düşman olan mezhepleri, masum göstermenin doğru olmayacağını düşünüyorum.

Eğer bana biraz sabrederseniz, yayınlayacağım yazılarımla neler anlatmak istiyorum, o zaman beni daha iyi anlayacağınıza inanıyorum.
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
8,207
Beğeni
23,419
Puanları
113
Konum
Erzincan
Kıymetli kardeşim Kuran bizim can damarımızdır onu terk etmek gibi bir niyetimizin olmadığını da gayet iyi bilmektesiniz bizler islam alimlerinin kitaplarını okurken müteala ederken kuranı çok daha iyi anlama gayretimizdendir bir veliye bağlanıp ona tabi olmamız aklımızı kiraya vermek anlamına gelmez şifa arayan bir kimsenin doktorun reçetesine uyması gibidir şifayı Allah verir ama doktorun eliyle Kuran şeksiz şüphesiz ALlah cc. kelamıdır hazreti peygamberimizin değil bir ömür bin ömür verilse yazabileceği bir kitap değildir mukaddes kitabımız her okuyan tarafından en doğru şekliyle anlaşılmış olsaydı geçmişte olduğu gibi ilim ehline ihtiyaç olmazdı ve bu gün sizler gibi müminleri aydınlatma gayreti içerisinde olunmazdı... sadece kuran diyen kardeşlerime soruyorum..
BELKIS konusuna bakıyoruz meallerde:
Bir kısmı bu addan bahsetmiyor,bir kısmı açıkça bahsediyor,bir kısmı parentez içinde bahsediyor,bir kısmı sebe melikesi,bir kısmı sadece melike,bir kısmı kraliçe v.s
HAVVA konusuna bakıyoruz meallerde:
Bir kısmı bu addan bahsetmiyor,bir kısmı açıkça bahsediyor,bir kısmı parentez içinde bahsediyor.
HABİL KABİL konusuna bakıyoruz meallerde:
Bir kısmı bu adlardan bahsetmiyor,,bir kısmı parentez içinde bahsediyor.
Bakara 219 ayet meallerindeki açıkça farklılıklardan birkaçı:
Sana içki ve kumardan soruyorlar. De ki: "Onlarda büyük günah ve insanlar için bazı yararlar vardır. Ancak günahları yararlarından daha büyüktür."
Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: 'Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür.
Sana, mayalanmış, zihnî melekeleri bulandıran şarap ve benzeri içkiler ve kumarla ilgili sualler soruyorlar.
“Her ikisinde de bilerek işlenmiş büyük günah, zarar var ve insanlar için bir takım faydalar da var. Ancak her ikisinin de bilerek işlenen günahı, zararı, faydasından daha çok ve büyüktür." de.
Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahirî) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür
Sana hamr-ü meysirden soruyorlar, de ki bu iksindbüyük bir günah bir de nasa ba'zı menfeatler var fakat günahları menfeatlerinden daha büyüktür
SANA, sarhoşluk veren şeyler ve şans oyunları hakkında sorarlar. De ki: “Onların her ikisinde de hem büyük bir kötülükhem de insanlar için bazı yararlar vardır; ancak yol açtıkları kötülük, sağladıkları yarardan daha büyüktür
Araf 33 meallerindeki açıkça farklılıklardan birkaçı:
De ki: Rabbin ancak açığa vurulabilen ve gizlenen kötülüklerle günahı, haksız yere isyan etmeyi ve hiçbir delil indirmediği halde Allah'a şirk koşmanızı ve bilmediğiniz şeyleri tutup Allah'a isnad ederek söylemenizi haram etmiştir
“Rabbim, büyük günahları meşrû olmayan şehevî fiilleri, gayri meşrû ilişkileri, bunların açıktan yapılanını, alenîsini ve gizlisini bilerek günah işlemeyi; haklı bir sebep ortada yokken saldırmayı ve baskı yapmayı; hak etmeden, başkasının elindekine göz dikmeyi ve zulmü; hakkında ferman indirmediği, yetki vermediği bir şeyi, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Allah’a ortak koşmanızı; Allah adına bilemeyeceğiniz şeyleri söylemenizi haram kıldı, yasakladı." de.
Rabbım, de, ancak şunları haram buyurdu: Bütün fuhşiyyatı, açığını, gizlisini ve her türlü vebali, ve haksızlıkla bağyi ve Allaha hiç bir zaman bir bürhan indirmediği her hangi bir şeyi şirk koşmanızı, ve Allaha bilmediğiniz şeyler isnad etmenizi haram buyurdu
De ki: “Doğrusu, Rabbim, yalnızca, açık ya da gizli, utanç verici davranışları, günahı[n her çeşidini], [başkasının elindekine] haksız yere göz dikmeyi, Allah'tan başkasına -hakkında hiçbir delil indirmediği halde- tanrısal nitelikler yakıştırmanızı ve bilmediğiniz şeyi Allah'a izafe etmenizi yasaklamıştır.”
Siz karar verin şimdi bu meallerde Allah'ın hükümlerini mi okuyoruz?
Nasrettin hoca evine 2 kilo et göndermiş.'Hanıma söyleyin bu etten köfte yapsın akşam yiyelim' demiş.Hanımı da köfte yapmış ama dayanamamış ve hepsini yemiş.Hoca akşam eve geldiğinde köfte beklerken ,sofrada çorbayı bulmuş.'Hanım et nerede' diye sorunca,hanım da'eti kedi yedi' deyiverir. Hoca, hemen kediyi bulur ve tartar,kedi de2 kilo.'Hanım bu kedi ise et nerde,et ise kedi nerede' diye sorar.
Kıssadan hisse...

Farklılıklarını göstermeğe çalıştığımız mealler arasındaki farklar önemsiz ise tüm mealler baş tacı ama farklılıklar önemli diyorsak şapkayı önümüze koyup' niye böyle oluyor' diye düşünmemiz gerekir.Yani ya et doğru ya kedi doğru.İkiside doğru olması mümkün olmaz.

Yeryüzünde 1 kuran var. Her dilde de onlarca meal var. Bütün sıkıntıların ana kaynağını bu durum ortaya koyuyor. Ben de çözüm için şöyle düşünüyorum.
Dünyada konuşulan ve yazılan nekadar dil varsa o kadar meal olacak yani her dilin tek meali.Her dilden de sayısız tefsir.Zamanla tefsirler değişecek ama meal asla değişmeyecek.Alimlerin görevi işte bu noktada devreye giriyor.
İslam dinlerden bir din değil dostum...
Çünkü Kuranı okuyan bilir ki DİN kavramının ÇOĞULU Anlamsızdır.
Hayra ve Barışa hizmet eden herşey ve herkes İSLAMdır.
Sırtını Vahye dayayanlar ASLA yıkılmaz,onlar Muttakilerdir.
Takva sarsılmaz bir Güven ve delinmez bir Zırh.
Rabbimiz cümlemizin ayaklarını yere sağlam bastırsın...
Hadislerin uydurma olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu hatta peygamberin bunu men ettiğini yine hadislerle misal vererek inandırıcı olmaya çalışıyorsunuz lakin ne yaparsanız yapın mızrak çuvala sığmıyor kardeşim...

Zira şeytan Akıl denilen o keskin kılıcı eline bir geçirirse o Aklın sahibinin GİTTİĞİ YOL YOL DEĞİLDİR artık.

Kuran BİZİ,BİZE ANLATIYOR:
( isra 89) (Mearic 19)(İbrahim 34)(Kehf 54)
Nefislerimizi temize çıkarmaya çalışmanın bir anlamı yok.
Öte yandan Rahmet kapılarını Örtmeye de kimsenin gücü yetmez...
(Zümer -53)
Vahyi Red edenlere sesleniyor:(Saffat 154-155)
Seslenişi duymazlarsa nasıl davranmamız gerektiğini bildiriyor:
(Saffat 174-179)
Bize düşen Asr suresinin yine son Ayetine dört elle sarılmak ve hayatımıza yansıtmak...
 

halukgta

Kullanıcı
Katılım
6 Kasım 2015
Mesajlar
22
Beğeni
14
Puanları
3
Yaş
67
Değerli din kardeşim, Kur’an ı daha iyi anlamak adına elbette kitaplar okuyabilirsiniz, buna sözüm olamaz. Böylede hepimiz yapmalıyız. Ama bizler Kur’an ı okuduğumuzda anlayamayız dersek ve de şu yada bu kitaplar olmasaydı Kur’an kapalı kalırdı anlayamazdık düşüncesinde olursak, inanın Kur’an a doğru yaklaşmamış oluruz. Çünkü Kur’an açıkça biz MUHKEM ayetlerimizi nice örneklerle açıkladık ki, bu kitap sizlere rehber olsun diyor.

Kur’an ı tercüme edenlerin parantez içinde yazdıklarına gelince. Öyle yanlışlar var ki bu konuda, anlatmakla bitmez. Bazen haklı yerde kullanıyorlar, çünkü bir önceki ayetlerde bahsediliyor ama diğer ayette işaret zamiri olarak kullanılıyor. Ama öyle ayetler var ki Kur’an da tek kelime bile geçmediği halde, rivayet bilgilerden yola çıkarak, parantez içinde Allah ın hiç bahsetmediği ismi verebiliyorlar, hâşâ sanki Rabbimiz yazmayı unutmuş gibi. Diyorlar ki, hadisler olmasaydı Kur’an kapalı kalırdı. Bunu söylemek Kur’an a şirk koşmaktır.

Sadece Kur’an diyen kardeşlerime soruyorum demişsiniz. Bunu ben söylemiyorum Kur’an YALNIZ KUR’AN DİYOR. Yoksa bizim ne haddimize. Size ayet örneklerini hatırlatmıştım. Yalnız Kur’an diyen Rabbimiz.

Tercüme farklılıklarından örnekler vermişsiniz, çok doğru. Gerçekten anlamlarını bile değiştirecek mealler var. Bu bizler için büyük tehlike, tıpkı birilerinin sözleri ile ayetleri anlamaya çalışmak kadar riskli ve tehlikeli. Bu farklılığın asıl nedeni nedir biliyor musun kardeşim?

Ayetleri anlamaya çalışırken Kur’an ın diğer ayetlerinden yardım almak yerine, rivayet ve sanı inançlarımızdan yararlanmaya ve ayetleri öyle anlamaya çalışıyoruz. Hâlbuki Allah Kur’an ı nice örneklerle biz açıkladık diyor. Yeter ki ayetlere farklı anlamlar vermeyelim. Toplumu korkutan ve ikilemde bırakan bu farklılıklardır. Özellikle parantez içinde tercüme edenin, kendi düşüncelerini ayetlere ilave edilmesidir.

Şöyle düşünün lütfen. Üniversitelerde okutulan yabancı kitapları düşünün. Tercüme edildiğinde aslından bir farkı oluyor mu? Asla olmuyor. Her dile özünden farksız tercüme ediliyor. Peki, Kur’an neden farklı tercüme ediliyor sizce?

Minareyi çalan kılıfını hazırlamış ve bu soruya da cevap bulunmuş ve diyorlar ki, KUR’AN HER DİLE TAM ÇEVRİLEMEZ. Sizce bu mümkün mü? Allah tüm aleme sorumlu olacakları bir rehber kitap gönderiyor ama Arapçadan başka dile tam olarak çevrilemiyor. Bu adaletsiz anlayışı nasıl olurda Rabbimize nispet ederiz.

Ne yazık ki bu farklılığı yaratan, bizlerin dinde bölünmüşlüğüdür. İnançlarımızı Allah ın bahsetmediği konuları, ayetlere ilaveler yapmaya çalışıyoruz. Öyle olunca da toplum ne yapacağını şaşırıyor tedirgin oluyoruz hepimiz. Allah bizlerin din ve iman adına sorumlu olduğumuz ayetlere MUHKEM AYETLER diyor. Adı üstünde şüphe götürmeyecek kadar açık ve anlaşılır anlamındadır. Bunun tersini nasıl düşünürüz.

Meal başka şeydir, tefsir başka şey. Meal bire bir çeviridir. Tefsir kitabı yazanın, ayetten anladıklarıdır. Eğer ayetleri farklı bilgiler ışığında anlıyorsak farklı anlamamız çok normal. Onun için Allah ayetleri biz Kur’an da nice örneklerle anlattık, açıkladık diyor. Hatta bazen söyleriz, Kur’an kendisini anlatan, açıklayan eşsiz bir nurdur.

Dilerim Kur’an ın ışığıyla cümlemiz aydınlanır ve emin olduğumuz bilgilerin ardı sıra giden, Allah ın halis kullarından oluruz.

Saygılarımla
 
Üst Alt