Kilise’nin doğuşu,kiliseler,kiliseler hakkında | Define işaretleri ve anlamları

Kilise’nin doğuşu,kiliseler,kiliseler hakkında

BoZKurT

"R@m@z@n"
Forum Düzeni
Katılım
22 Mart 2012
Mesajlar
9,460
Beğeni
16,773
Puanları
113
Konum
İstanbul
1. HAVARİLER ZAMANI
Kilise, Kudüs’te, bir Pentekost günü (Kutsal Ruh’un inananlar üzerine inip Kilise’yi oluşturduğu gün), 30 yılına doğru başlar. On iki adam hemşerilerine bir İyi Haber (Müjde) verirler. Allah’ın Elçisi, bir suçlu gibi haça gerilmiş olan İsa yaşıyordur. Allah onu diriltmiştir. O Mesih’tir, Kutsal Kitap’ın halkının kuşaklar boyunca beklemiş olduğu kurtarıcıdır.

Böylece Kilise Tarihi, Yeni Antlaşma’da (Havarilerin İşleri, Pavlus’un Mektupları, Vahiy...) anlatılan olaylarla başlamaktadır. Yeni Antlaşma’ya ayrıcalıklı bir yer veriyoruz.

Çünkü o, Kiliseyi kuran Söz’dür. Bununla beraber, bizlere çoğu kez Vahiy’in son Havari’nin ölümüyle son bulmuş olduğu söylendiği için, Kutsal Yazı’nın içeriği ile daha sonra meydana gelmiş olaylar arasına radikal bir kesinti koymak tehlikesiyle karşılaşıyoruz. Ebedi, kesin, evrensel bir sözün arkasından değişen bir tarihin gelmesi gibi bir durum vardır. Onikilerin tecrübesinin eşsiz olduğu kuşkusuzdur onlar Mesih’in yaşamına ve dirilişine tanık olmuşlardır Fakat Yeni Antlaşma’nın kitaplarını da tarihi belgeler olarak saymak zorundayız. "O zamanlarda..." diye başlanıyordu eskiden litür*jide İncil okunmasına. Ayrıcalıklı bir zamandan söz ediliyordu, fakat arada kopukluk yoktur. Söz konusu olan, bizim de ait olduğumuz Kilisenin zamanıdır: biz bu Kilisenin XX. yüzyılında yaşıyoruz.

Kuşkusuz Yeni Antlaşma’yı ve özellikle Havarilerin İşlerini daha önce incelemişsinizdir. Bu nedenle burada söz konusu olan, I. asırda Kilisenin gelişmesinin kronolojik ve coğrafi aşamalarını ana hatlarıyla göstermektir. Yeni Antlaşma’daki yazılar asıl kayna*ğımızı oluşturmaktadır. Fakat başka yollardan da bize bazı başka gelenekler ulaşmış bulunmaktadır. Kayserili Eusebius bunlardan birkaçını toplamıştır. Yine bir havariye veya İsa’nın çevresinden bir kişiye ait olduğu ileri sürülen, fakat Hıristiyan cemaatinin esin ürünü Yazı olarak kabul etmemiş bulunduğu yazılar da vardır. Bunlar, apokrif (etimolojik anlamı gizli, gizli anlamlı metin, olmakla beraber sonunda hakiki olmayan anlamına gelmiştir) denilen yazılardır. Bu yazılar çoğu defa romana benzer. Kutsal Yazı’nın bize bir şey söylemediği yerlerde bunlar bizim merakımızı gidermek amacını gütmektedirler: İsa’nın ailesi ve çocukluğu, Havarilerin işleri kitabında anlatılmayan Havarilerin hayatı vb konular gibi. Bu yazılardan bazılarının tarihi unsurlar içeriyor olması mümkündür. Ne olursa olsun, bunlar bize, içinde doğdukları cemaatlerin dini zihniyeti hakkında bilgi vermektedirler. Birçoğunun dindarlık ve litürji, sanat ve folklor üzerinde büyük etkisi olmuştur.


1. ÖLEN VE DİRİLEN İSA’NIN YAHUDİLERE BİLDİRİLMESİ

(Hav. İşl. 2- 4)

30 yılına doğru, Kudüs’te Pentekost günü, bayram nedeniyle toplanmış bulunan Yahudi hacıların önünde, Petrus şunları söyler:

Nasıralı İsa’yı, Allah’ın, kendisi aracılığıyla sizler arasında mucizeler, harikalar ve alametler gerçekleştirmek suretiyle kendisine tanıklık ettiği bu insanı..., sizler çarmıha mıhlayarak yasasızların eli ile öldürdünüz, fakat Allah onu diriltti .... Hepimiz bu olayın tanıklarıyız. Ve şimdi Allah’ın sağ eli ile göğe yükseltilmiş olup, vaat edilen Kutsal Ruhu Peder’den almış ve onu dağıtmıştır ... Allah onu Rab ve Mesih yapmıştır (Hav. İşl. 2,22 ve son.).

"Ne yapmak gerekir?" diye sorar dinleyiciler. Petrus şöyle cevap verir:

Tövbe edin ve her biriniz, günahlarının bağışlanması için, Mesih İsa’nın adıyla vaftiz edilsin ve böylece Kutsal Ruh armağanını alacaksınız.

Üç bin kişi vaftiz olur. Kilise doğmuştur.

İsa gibi, Kilisenin bu ilk üyeleri de Yahudilerdir. Bu kimseler Orta Doğuda en yaygın Sami dili olan Arami dilini konuşmaktadırlar. Dindar bir Yahudi hayat yaşamaya devam etmektedirler: Mabette dua ederler, yemek yasaklarına saygılıdırlar, sünnet olurlar. Kısacası, Ferisiler, Sadukiler, Zelotlar gibi birçok mezhep içinde yer alan yeni bir Yahudi mezhebine mensup, kimseler gibi görünmektedirler. Bunlar "Nasıralılar"dır. Bu kimselerin özelliği, İsa’nın adına vaftiz olmaları, Havarilerin öğretimine gösterdikleri bağlılık, ekmeğin bölünmesi (Efkaristiya) ve kardeşlik cemaatleri oluşturmaktır (Hav. İşl. 2, 41-47; 4, 32-35).


2. İLK AÇILIŞ, İLK BÖLÜNME: İNCİL’İN MESAJI KUDÜS’LE SINIRLI DEĞİLDİR (Hav. İşi. 6-9)

Arami kültüründen olan Yahudilerin oluşturduğu cemaate kısa süre sonra Helenistler (Yunan kültüründen olan Yahudiler) katılırlar. İlki kültür grubu arasında çekişmeler kendini gösterir. Onikiler "İbrani" cemaatinde görevliyken, Helenistlerin sorumluluğunu yüklenmek üzere yedi kişi belirlenir (Hav. İşl. 6). İnananlar cemaati bu şekilde diyaspora Yahudilerine, yani Filistin çerçevesi dışında yaşamakta olan Yahudilere açılır.

Yedilerin başkanı olan İstefanus Kudüs Yahudiliğine karşı bir iddianame kaleme alır. Kudüs Yahudileri tarafından İsa’nın tanınmamış ve katledilmiş olması dolayısıyla ibadet ve mabedi mahkum eder. İsa bir yapıya bağlı bulunmayan ruhsal ve gerçek bir ibadeti vazetmiştir. İstefanus henüz paganlara vaaz vermemektedir tam olarak evrensel bir dinden söz etmemektedir, fakat yine de cemaate yeni bir yön vermiştir. Ona göre İncil saf hale getirilmiş bir Yahudiliktir. İstefanus’un sözleri, dine küfreden bir kimse olarak linç edilmesine sebep olur. İstefanus, İsa’nın acıları ve ölümünü paylaşan ilk kimse olmuştur (Hav. İşl. 7).

Baskı gören Helenistler Kudüs’ten Samiriye’ye, Akdeniz sahiline ve Antakya’ya kaçmak zorunda kalırlar (Hav. İşl. 8 ye 11, 19). Bu yerlerde oturan Yahudiler arasında mis*yonerlik yaparlar. İstefanus’un taşlanmasında hazır bulunmuş olan Saul (Pavlus), İsa’nın şakirtlerine acımasızca zulmeder (Hav. İşl. 8,2), fakat Şam yolu üzerinde kendisi de İsa’ya tutulur (Hav. İşl. 9) ve kısa sürede İncil’in en önde gelen vaizi olur.


3. İKİNCİ AÇILIŞ, İKİNCİ BÖLÜNME: İSA’NIN ŞAKİRDİ OLMAK İÇİN YAHUDİLİĞİ KABUL ETMEK GEREKMEZ (Hav. İşl. 10-11)

Bir rüya Petrus’a İncil’in bütün insanlara hitap ettiğini anlatır. Petrus Ruh’un, Yahudi olmayan Yüzbaşı Kornelyus’un üzerine indiğini görür. Onu vaftiz edip Kiliseye kabul eder ve prensip olarak, imana ulaşabilmek için muhakkak Yahudilikten geçmek gerek*mediği sonucuna varır.

Helenistlerden birçoğunun sığınmış olduğu Antakya’da, Mesih’in şakirtleri Hıristiyan adını alırlar: bu durum, bundan böyle onların diğer dini gruplardan ayrıldıklarının işa*retidir. Antakya, Roma İmparatorluğunun Hıristiyanlaştırılmasının başlangıç noktasıdır. Pavlus, Barnaba ile birlikte yaptığı ilk misyon gezisi sırasında önce havralarda Yahudilere, daha sonra, Yahudi uygulamalarını onlar için zorunlu kılmaksızın, paganlara hitaba eder.

Kudüs Cemaati sünnetin yeni Hıristiyanlar için zorunlu hale getirilmesi gerektiğini düşünmektedir. Antakya’da, biri Yahudilikten gelmekte olup onun kurallarına uyanlar, diğeri paganizm*den gelenler olmak üzere iki cemaat bulunmaktadır. Farklı kökenlerden olan Hıristiyanların birlikte yemek yemeleri, Yahudiliğin domuz eti, kan, bazı yemek*lerle ilgili yasakları vb. sebebiyle güç olmaktadır Genellikle bir yemeğin sonunda yer alan Evkaristiya’yı bir arada kutlayabilecekler midir? Petrus kararsızdır. Prensip olarak paganların şartsız olarak Kiliseye alınmalarını kabul eder, aynı zamanda Kudüs’teki insanlardan çekinmektedir. Artık yemeklerini paganizmden gelen Hıristiyanlarla birlikte yemeye cesaret edemez. Pavlus bundan dolayı onu sert bir şekilde kınar (Gal. 2). Bu gerginlik, çoğu kez "Kudüs Konsili" adı verilen bir uzlaşma ile giderilir: bir tarafta, Kudüs cemaatinin başkanı Yakup, diğer tarafta, görevden dönen Pavlus ve Barnabas vardır Ortalarında Petrus aracılık yapmaktadır. Pavlus’un tutumu kabul edilir. Yahudi kuralları artık zorunlu olmayacaktır. Bununla beraber Yakup, putperestlikten gelen Hıristiyanların, Yahudilikten gelen Hıristiyanlarla karışık olduklarında bazı ödünler vermelerini sağlamayı başarır: bu durumda kandan uzak duracaklar, kanlı besin tüket*meyeceklerdir... (Hav. İşl. 15, 29).


Böylece Hıristiyan imanı artık Yahudiliğe bağlı olmaktan çıkmıştır. Hiç kimsenin İncil’e erişebilmek için bir kültür naklinden geçmesi gerekmemektedir. Kilise gerçekten evrensel olmuştur. Kuşkusuz Kilisenin içinde iki büyük eğilim, Pavlus’unki ve Yakub’unki, mevcut olmakta devam etmektedir. Bir nüfus savaşı sürmektedir, fakat Pavlus, Kudüs’te zor durumda bulunan Hıristiyanlar için İmparatorluk içinde yardım toplamak suretiyle, gruplar arasında birliği korumaya çabalamaktadır (1. Kor. 16, 1-3; 2. Kor. 8 ve 9; Rom. 15, 26-28; Gal. 2, 10; Hav. İşl. 24, 17).
 

BoZKurT

"R@m@z@n"
Forum Düzeni
Katılım
22 Mart 2012
Mesajlar
9,460
Beğeni
16,773
Puanları
113
Konum
İstanbul
Cevap: Kilise’nin doğuşu,kiliseler,kiliseler hakkında

4. KİLİSE PAVLUS’LA UZAKLARA AÇILIYOR (Hav. İşl. 16-18)
Pavlus, Küçük Asya’da yaptığı ikinci gezi sırasında, Troas’ta bir rüya görür: "Ayakta duran bir Makedonyalı ondan şöyle bir ricada bulunu*yordu: ‘Makedonya’ya geç ve bizim yardımımıza gel!’ (Hav. İşl. 16,9). Bu çok önemli bir aşamadır. İncil 50. yılına doğru Avrupa’ya geçmektedir. Filipe, Selanik, Korint... Cemaatleri doğar. Pavlus, kültürün beşiği, Atina’ya bile gitmiştir. Yunan felsefesi ile İncil arasında bir yakınlık bulunduğunu göstermeye çalışır Hatta boşuna bir şairi zikreder. "Seni bir başka defa dinleriz..." (Hav. İşl. 17, 16-33). Bu nedenle, Korint’te vaaz verirken dinleyicilerinin hoşuna gitmeye daha az önem verir ve yalnızca "Mesih İsa’yı ve çarmıha gerilen Mesih İsa’yı duyurur" (1. Kor. 2,2).
Bir üçüncü yolculuk sırasında Pavlus, Asya’daki ve Avrupa’daki cemaatleri yeniden ziyaret eder. Güçlükler eksik olmaz ve Pavlus mektuplarında bunları yansıtır. İsa hakkındaki mesajını kabul etmeyen Yahudilerin ve hac ziyaretlerine ve mabetlere bağlı bulunan ticaretlerini batırdığı için paganların husumetiyle karşılaşır (Hav. İşl. 19). Cemaatlerin içinde, özellikle Korint’te heyecan çoğu kez yüksektir: her türlü özel yetenek kendini göstermekte olup, bunun en göze batanı çok ve anlaşılmayan dillerde konuşmadır (1. Kor. 13 ve 14). Fakat aynı zamanda, birbirine karşı kalanlar arasında kavgalar olmaktadır (1. Kor. 3, 3-9); zenginler yoksullarla paylaşmaya yanaşmaz (1. Kor. 11); bazıları Hıristiyanlığın tanıdığı serbestliği kötüye kullanırlar (1. Kor. 5).

Dördüncü bir yolculuk, Pavlus’u Roma’ya, tutuklu olarak götürür. Kudüs’e Yakub’u görmeye ve ona topladığı yardımları vermeye gelmiştir. Yahudi geleneğine bağlılığını göstermek için, mabede gitmeyi kabul eder. Bu jest bir tahrik gibi görünür. Bir ayak*lanmada saldırıya uğrayan Pavlus tutuklanır. Kayseri’de hapishanede iki yıl geçirir. Roma vatandaşı sıfatını ileri sürerek savcının önünde İmparatora başvurur, savcı da onu tutuklu olarak Roma’ya gönderir. Olaylı bir yolculuktan sonra, İmparatorluğun baş şehrine gelir. Gözetim altındaki bir serbestlik içinde geçen iki yıl ona "güvenle ve engelle karşılaşmadan Allah’ın ülkesini ilan etmek ve Rab Mesih İsa ile ilgili şeyleri öğretmek" imkanını verir. Daha sonra Elçilerin İşleri kitabı, Pavlus’tan bize artık söz etmez. 63. yılına doğru geliyoruz...

5. BİRİNCİ YÜZYILIN BİLANÇOSU

Yeni Antlaşmanın Cemaatleri ve Diğerleri (Vahiy. 2 ve 3-6)
Yeni Antlaşma’daki yazılarda bulduğumuz bilgilerin değerlendirilmesi Kudüs’ten Roma’ya kadar olan Hıristiyan cemaatlerini belirleme imkanını vermektedir Antakya Kilisesinin dinamizmi içinde Küçük Asya’da kurulmuş olanlar, Pavlus tarafından Yunanistan’da kurulmuş olanlar, Yuhanna’nın ününün mahsulü olan Vahiy’inkiler ve kurucusunu bilmediğimiz Roma Kilisesi. Pavlus’un Romalılara mektubu, İmparatorluğun baş şehrinde önemli ve artık eski sayılabilecek bir cemaatin bulunduğu anlamına gelir. Petrus’un Roma’ya gelişi ağızdan ağıza nakledilenlerden elde edilen bir bilgi ise de, bilgi edinmemizi sağlayan metinler de çok sonradan verilmiş ve pek güvenli olmayan bilgilerdir. Öte yandan, Pavlus’un İspanya’daki yolculuğu da (Rom. 15, 24) şüphelidir. Başka kaynaklar bu bilgileri tamamlamakla beraber bunu sınırlı bir şekilde yapmak*tadırlar. Kayserili Eusebius Yeryüzünün Hıristiyanlaştırılmasının Havariler arasında paylaşıldığını düşünmektedir. Partların ülkesi bugünkü İran’a, Scythia Karadenizin kuzeyindeki bölgelere tekabül etmektedir. Apokrif yazılar bize kontrol edilmesi zor bilgiler vermektedir. Gerçek bir serüven romanı olan Thomas’ın İşleri, belki de, Doğu’nun Hıristiyanlaştırılması ile ilgili bazı tarihi unsurlar içermektedir. Fakat Part (daha sonra Pers) İmparator*luğu ile Roma imparatorluğu arasındaki sürekli husumet dolayısıyla bu ülkelerle ilişkilerin zorluğu, hem Hıristiyanlaştırılmanın, hem de bilgilerimizin sınırlarını açıklamaktadır.

Kesin Sonuçlu İki Olay
64. yılında Neron’un zulmü, Havari Petrus’un ve Havari Pavlus’un ortadan kaldırılmaları sonucunu doğurur. Bununla beraber tarihçiler kesin bir tarih vermekte tereddüt etmektedirler. Petrus 64 yılında, Pavlus ise bazılarına göre 63 yılında, bazılarına göre 67 yılında öldürülmüştür.
70 yılında Kudüs’ün yıkılması, doğmakta olan Kilise’nin hayatında daha çok bir kopukluk ortaya çıkmasına neden olur. Yahudiler, atalarının yasasına göre Allah’ı yüceltecek bağımsız bir ulus kurmak için Romalılara karşı ayaklandılar. Acımasız bir savaş sonunda kent ve Mabet yıkıldı. Ayaklanmanın daha başlangıcında Kudüs’teki Hıristiyan cemaati Ürdün ırmağının karşı yakasına sığınmak üzere kenti terk etmişti. Mabedin yıkılışı Hıristiyanları Yahudilikten tamamıyla koparmış oluyordu. Böylelikle Allah eski Yasa’nın zamanının sona ermiş olduğunu gösteriyordu. Bu olay İncil’in evrenselliğini güçlendiriyordu.
Mabetsiz kalınca Yahudilik, Hıristiyanlara karşı oluşunu iyice belli ederek, Jamniya’da (Tel-Aviv’in güneyi) yeniden örgütlenir. Hıristiyanlar arasında Yahudi uygulamalarını muhafaza etmeye devam edenler artık sadece, az veya çok bir mezhep sayılmakta olan, küçük gruplar halinde kalırlar.

Hıristiyanlıkla ilgili Yazıların şekle sokulması

1. yüzyılın son on yılını oluşturan bu karanlık devrede, Hıristiyanlıkla ilgili Yazılar, bugün Yeni Antlaşma adını verdiğimiz yazılar, yavaş yavaş ortaya çıkar. Pavlus’un mektupları bir araya getirilir. İnciller nihai şeklini alır. Ancak cemaatlerin, kendi iman kuralları olarak saydıkları kitaplar üzerinde görüş birliğine varmaları için daha çok zaman gerekecektir. I. yüzyıl sonunda Hıristiyanlık, Roma imparatorluğunun ona sunduğu alt yapıları kullanarak, kesin bir şekilde Batı’ya doğru yönelmiştir.

OKUMALAR

3. OKUMA
APOKRİF İŞLER ARASINDA
Pavlus’un (Kesin Olmayan) Portresi.
Onesiphoros, Lystra’ya götüren kraliyet yolunu takip ediyor ve durmadan Pavlus’u bulmaya çalışıyordu. Titus’un açıklamalarına göre, yoldan geçenlerin görünümünü inceliyordu. Küçük boylu, kel kafalı, çarpık, güçlü bacaklı bitişik kaşlı, hafifçe kemerli burunlu, lütuf dolu bir adam olan Pavlus’un geldiğini gördü. Çünkü bazen bir insan gibi görünüyordu, bazen bir melek yüzlü idi. Pavlus, Onesiphoros’u görünce gülümsedi ve Onesiphoros *şöyle dedi: "Selam, kutsal Allah’ın hizmetkarı"; o da şöyle dedi: "Lütuf seninle ve senin evinle olsun" (Pavlus’un İşleri, Il-IV, E. Amiot, Apokrif İnciller, sayfa 228’ den naklen.).

4. OKUMA
HAVARİLERİN DÜNYAYA YAYILIŞI
Mısır’a ilk olarak Markos’un gönderildiği, yazmış olduğu İncil’i orada vaaz ettiği ve orada önce İskenderiye’nin içinde Kiliseler kurduğu söylenir (Kayseri’li Eusebius, Kilise Tarihi, 11, XVI, 1).
Kurtarıcımızın Aziz Havarileri ve şakirtleri bütün dünyaya yayılmışlardı. Tomas’ın payına, Partların ülkesi (Matta Habeşistanı, Bartalmay Yukarı Hindistanı aldı), Andreyas’a Scythia, Yuhanna’ya Asya düştü. Yuhanna burada yaşadı: Efes’te öldü. Petrus’un dağınık haldeki Yahudilere Pontus’ta, Galatya’da, Bitinya’da, Kapadokya’da ve Asya’da vaaz etmiş olduğu anlaşılmaktadır; sonunda Roma’ya gelince baş aşağı çarmıha gerildi, kendisi de bu şekilde acı çekmek istemişti. Kudüs’ten İlliriya’ya kadar Mesih’in İncilini duyurmuş ve nihayet Neron zamanında Roma’da tanıklık etmiş olan Pavlus için ne demeli? Bunlar kelimesi kelimesine "Origenes" tarafından yazılan "Tekvin Kitabına Açıklamalar"ın üçüncü cildinde söylenenlerdir (Kayseri’li Eusebius, Kilise Tarihi, III, 1).

5. OKUMA
PETRUS VE PAVLUS ROMA’DA

Tarih, Petrus ve Pavlus’u, direkleri ve temeli oldukları Roma Kilisesinde birleştir*ecektir. Roma’nın, onların şehit edildikleri ve mezarlarının bulunduğu yer olduğu söylenmektedir. Bununla beraber, tarihsel eleştiri, iki Havarinin Roma’da şehitliklerine dair tanıklıkların ancak ikinci asrın son yıllarında yazıldıklarını dikkate alarak, bu iki Havarinin sonunu daha yakından incelemek istemiştir.
Katolik Kilisesi içinde Papa’nın rolü, Roma Episkoposunun, Petrus’un halefi olması özüne dayanmaktadır. Oysa Protestanlar, Reform zamanında, Kutsal Yazı’nın hiçbir yerinde Petrus’un Roma’ya gelmiş olduğunun bildirilmediğini öne sürmüşlerdir. Bize Petrus’un çarmıha gerilişini anlatan, çok sonralara ait bir apokriftir. Yine de bugünkü tarihçiler, Petrus’un Roma’da bulunuşunun ve tanıklığının, birbirini tutan bir belirtiler kümesine makul olarak dayandırılabileceğini düşünmektedirler: Yeni Antlaşma’nın birçok metinle*rinin, en eski Hıristiyan yazılarının (Roma’lı Klemens), litürjik metinlerin inceden inceye tetkiki ve arkeolojik kazıların sonuçları gibi. Bulunan olan güvenilir delillerden biri, Aziz Petrus Bazilikası altında bulunan anıtla Gaius’un, Euebius tarafından sözü edilen zafer abidesi arasında son zamanlarda yapılan kıyaslamalardır.
Elçilerin İşleri kitabı Pavlus’un Roma’ya geldiğini açıkça söylemektedir (Hav. İşl. 28, 16-31). Kuşkular, Pavlus’un son yılları, ölüm şekli ve tarihi üzerindedir.
Pavlus Roma’da bir süre kaldıktan sonra İspanya’ya gitmek isteğini belirtmişti (Rom. 15, 24-28). Dolayısıyla 63 yılında beraat ettiği İspanya’da, daha sona tekrar Küçük Asya ve Yunanistan’da vaazlar verdiği düşünülmüştür. Timoteus ve Titus’a mektuplar bu devreye ait sayılıyordu. Tekrar hapsedildikten sonra (1. Tim. 1) Pavlus’un 67 yılında infaz edildiği söylenmektedir. Romalı Klemens’in, Pavlus’un "Batının sınırlarına ulaştığını" söylemesi, bu. İspanya yolculuğunu ima eder görülmektedir. Ancak başka tarihçiler, Elçilerin İşleri’nin sonundaki sessizliği, Pavlus’un 63 yılında infaz edilerek öldüğünün üstü kapalı şekilde itirafı olarak yorumlamaktadırlar. Pavlus’un Roma’da boynunun vurulduğuna dair ilk açıklama, 11. yüzyılın sonlarında Tertullius’ta bulunmuştur. Surların dışındaki Aziz Pavlus Bazilika’sında yapılan kazılarda, Gaius’un sözünü ettiği Ostia yolu zafer anıtının izlerinin bulunduğunu düşündürmektedir.

6. OKUMA
(Petrus ve Pavlus Roma’da)
Roma Episkoposu Klemens’e göre Havari Petrus’un ve Havari Pavlus’un sonları (yaklaşık olarak 95 yılı)
Roma Kilisesinin Korint Kilisesine Mektubu, belki de Yeni Antlaşma’dan sonra Hıristiyan edebiyatının en eski metnidir. Bu mektubun, yaklaşık 95 yılında Roma Kilise’sinin başkanı olan, Klemens’e ait olduğu tüm tarihçilerce kabul edilmektedir. Klemens, rahipleri azleden bir grubun karıştırdığı Korint cemaatine barışı geri getirmek istemektedir. Karışıklığın nedeni, Klemes’in yazdığına göre, daha önce de Petrus’un ve Pavlus’un ölümlerine sebep olmuş olan kıskançlıklardır. Yapılan ima bizim için çok anlaşılabilir değildir, fakat yine de iki Havarinin ölümü hakkındaki en eski tanıklığı oluşturmaktadır.
Eski örnekleri bir tarafa bırakıp bizim kuşağımızın cömert örneklerini ele alalım. En yüksek ve sağlam temelleri oluşturmuş olanlar ve ölüme kadar savaşmış bulunanlar kıskançlığın ve hasedin etkisiyle eziyetlere maruz kalmışlardır. Eşsiz Havarilerimize bir göz atalım:
Havari Petrus, haksız bir kıskançlık sonucunda, bir veya iki değil, pek çok kez işkence çekmiştir ve tanıklığını tamamladıktan sonra, hakkı olan izzet alemine gitmiştir.
Kıskançlığın ve anlaşmazlığın etkisi sonucunda, Pavlus sabır ödülünün nasıl kazanılacağını göstermiştir. Yedi kez zincirlere vurulduktan, sürüldükten, taşlandıktan, doğuda ve batıda bir müjdeci olduktan sonra, imanı için göz kamaştırıcı bir izzete kavuşmuştur. Bütün dünyaya adaleti öğrettikten, Batı’nın sınırlarına ulaştıktan, yönetenler önünde tanıklık ettikten sonra, dünyayı terk etmiştir ve sabrın meşhur örneği olarak, kutsal yere gitmiştir (Roma’lı Klemens, Korintlilere Mektup, 5).

7. OKUMA
(Petrus ve Pavlus Roma’da)
Havari Petrus ve Havari Pavlus’un Roma’daki Mezarları
Neron zamanında, Pavlus’un Roma’nın içinde başının kesildiği ve benzer şekilde Petrus’un da orada çarmıha gerildiği anlatılmakta ve bugüne kadar bu kentin mezarlık*larına verilen Petrus ve Pavlus ismi bu sözleri doğrulamaktadır. Romalıların episkoposu Zephyrinus (199-217) zamanında yaşayan, Gaius adında, bir din adamı da bunu doğrulamaktadır. Cataphrygia mezhebi başkanı Proklus ile yazılı olarak tartışırken, sözü edilen Havarilerin kutsal cesetlerinin konulduğu yer konusunda aynen şu sözleri söylüyor: "Bana gelince, ben Havarilerin zafer anıtlarını gösterebilirim. Eğer Vatikan’a veya Ostia yolu üzerine gitmek istersen, bu Kilise’yi kurmuş olanların zafer anıtlarını bulursun" (Kayseri’li Eusebius, Kilise Tarihi, 11, XXV, 5-7).
 

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Forum Düzeni
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,950
Puanları
426
Konum
Malatya
Cevap: Kilise’nin doğuşu,kiliseler,kiliseler hakkında

Paylaşım için teşekkürler
 

ahmed23

Kullanıcı
Katılım
20 Haziran 2016
Mesajlar
45
Beğeni
41
Puanları
18
Yaş
50
Bu yayınlamış olduğunuz bilgilerden çok istifade ediyoruz.Çok teşekkürler.
 
Üst