ÖNDERİMİZ, REHBERİMİZ, PEYGAMBER EFENDİMİZ.... | Define işaretleri ve anlamları

ÖNDERİMİZ, REHBERİMİZ, PEYGAMBER EFENDİMİZ....

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,767
Beğeni
22,134
Puanları
113
Konum
Erzincan
ÖNDERİMİZ, REHBERİMİZ, PEYGAMBER EFENDİMİZ....

Hz. Muhammed (s.a.v.), tüm insanlık için gönderilmiştir. Resulullah’ın; “Ben bütün mahlûkata peygamber olarak gönderildim”[1] hadisi konumuz açısından çok önemlidir. “Kızıla ve karaya” elçi seçilen Hz. Peygamber, diğer peygamberlerden farklıdır. Ondan önceki peygamberler sadece kendi kavimlerine gönderilmişlerdir.[2] Dolayısıyla kendisi evrensel olan Peygamber Efendimizin hadisleri ve sünnetleri de evrenseldir. Şu ayet bunun delilidir:

“وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ”

“(Ey Muhammed!) Biz seni, sadece (belli bir çağa, belli bir topluma, belli bir bölgeye veya kabileye Peygamber olarak değil, kıyâmete kadar gelecek olan) bütün insanlığı (rahmetimizle) müjdelemen ve (azabımızla) uyarman için gönderdik. Ne var ki insanların çoğu bunu bilmezler.”[3] Belirli bir bölgeye ve kavme gönderilmek yerine tüm âlemlere “rahmet olarak”[4] lutfedilen Resulullah, başta inanç konuları olmak üzere; imanda, ibadetlerde, ahlakta, eğitimde, ticarette, hukuku uygulamada, yönetimde, savaşta, barışta, ailede, toplumda, kısacası hayatın her alanında yegâne örnektir. Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) mü’minler için örnek olma özelliğini şöyle dile getirmiştir:

“لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا”

“(Ey iman edenler!) Allah’ı ve âhiret gününü arzulayan ve O’nu sürekli anıp yücelten kimseler için Allah’ın Elçisi, (o sarsılmayan imanı, tükenmeyen sabrı, her an ki cihadı, adaleti, tertemiz ahlâkı, fedâkârlığı, cömertliği, kararlılığı ve çalışkanlığı kısaca bir hayat boyu yaşadığı kulluğu ile) gerçekten size mükemmel bir örnektir.”[5] Hem kendisi hem de kendisinde bulunan özelliklerden dolayı Resulullah insanlık için örnek bir şahsiyettir.[6] Bu örneklik hayatın bütün boyutlarını içermektedir. Hayatın tüm ayrıntılarında; genişlik boyutunda ondan bize gelen uygulamalar vardır. Bu anlamda ona tabi olmak hidayettir. Zira onun uygulamaları aynı zamanda Kur’an’ın ameli şeklidir.

Hz. Peygamber, başka milletleri örnek almamaları konusunda mü’minleri yeterince uyarmıştır. Özellikle de “Ehl-i Kitab’a (Yahudi ve Hristiyanlara) bir şey sormayın. Çünkü kendileri sapıtmış bir toplum, size doğruyu gösteremez.”[7] Tenbihatını yapmıştır. Onlara soru sormayla başlayan yakınlık, onları örnek almaya gidebilir. Bu durumun oluşturacağı korkunç hâli de Hz. Peygamber şöyle dile getirmiştir: “Siz, sizden öncekilerin yoluna –Yahudi ve Hıristiyanların gidişatına– karış karış, adım adım uyacaksınız. Hatta onlardan biri kertenkele deliğine girse siz de gireceksiniz.”[8] Müslümanlar velayet bağlamında ağırlıklarını kaybedip Batı medeniyetinin etki alanına girdikten sonra bu teşebbüh ve tabi olma daha da net gözükmektedir. Giyimden davranışlara kadar yansıyan taklit süreci Müslümanların hayatı anlamlandırma biçimlerini yok edip dinlerinin parçalanmasına neden olmuştur. Bu alandan çıkıp tekrar öze dönmenin tek yolu Resulullah’ın hayat tarzına; sünnete tabi olmaktır.

Yahudiler ve Hıristiyanlar dinlerinde aşırı gidip peygamberlerinin uygulamalarına aykırı davranmak suretiyle doğru yoldan çıkmışlardır.[9] Kur’an onların bu davranışlarını müteaddit yerlerde dile getirmiş ve onları onamamıştır. Benzeri bir uygulamayı İslâm dini içerisinde de yaparak dinde ruhbanlık icat etmek isteyenlere Resulullah müsaade etmemiştir. Hz. Muhammed’e (s.a.v.) gelerek, sürekli ibadet etmek, yemek yememek ve evlenmemek gibi uygulamalarla İslâm’ın içine aşırılık sokmak isteyenleri O, şu buyruğuyla uyarmıştır: “Ben bir peygamberim ama namaz da kılarım uyurum da, oruç da tutarım iftar da ederim, hanımlarımla da beraber olurum. Kim, benim hayat tarzımdan /sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.”[10] Yahudi ve Hristiyan geleneğinden örnek vermemizin nedeni, dünyanın yeni kurgusunun ibrani-hristiyan ve pozitivist bir temele oturtulmasından dolayıdır. Haliyle insanlar, oluşturulan batı medeniyetinin etkisiyle örneklik makamını değiştirdiler. Müslüman olduğunu söyleyen insanların bile hayatlarında sünnetten izler kalmadı veya azaldı. Müslümanlar Kur’an’ın yaşanmış hâli olan sünneti hakkıyla yaşadıkları süreçte emanete liyakat kazanarak ve İslâmi kimliği ön plâna çıkararak tarihin öznesi olabilmişlerdir. Sünnetin bir hayat tarzı olmasının neticesinde Müslümanlar vahdete ermişler ve dünya milletlerinden ayrı bir kimlik kazanmışlardır. Bu kimlik sayesinde hidayete ermişlerdir. Hz. Peygamber’de farklı buyruklarında ve özellikle de Veda Hutbesi’nde sünnetin bu hidayet tarafına vurgu yapmış; insanların Kur’an’la beraber sünnete tabi olmalarını emretmiştir. Unutmayalım ki sünnet; Kur’an’ın sözlü ve ameli tefsiridir. Sünnet; Resulullah’ın Kur’an’dan anladıklarını hayata katma şeklidir.

[1] Tirmizi, 5, siyer, Had. no: 1553, c. IV, s. 123.

[2] Matûridî, Te’vilât, c. V, s. 62.

[3] Sebe 34 / 28.

[4] Enbiya 21 / 107.

[5] Ahzab 33 / 21.

[6] Zemahşeri, Keşşaf, III / 515.

[7] Abdurrezzak, Musannef, H. no: 10162, VI / 112; Ahmed, Müsned, III / 338.

[8] Buhari, 96, İtisam, 14, VIII / 151.

[9] Bak: Nisa 4/171; Maide 5/77

[10] Abdurrezzak, Musannef, H. no: 10374, VI / 167.

*MEHMET SÜRMELİ
 

MAVRAN

Super Moderatör
Katılım
31 Aralık 2014
Mesajlar
3,121
Beğeni
8,760
Puanları
113
Yaş
56
Konum
Trabzon_Kocaeli
Dostum Allah razı olsun ne güzel anlattın, benim dilim de kalemim de böyle çalışmaz sadece hal ve hareketlerimi sünnete uygun yapmaya çalışırım o da yapabiliyor muyum bilmem.
Ancak şunu çok iyi biliyorum ki çok değerli dostlarım var. Allah sizlere sağlık sıhhat versin.
 
Üst