Peygamberimizin Örnek Ahlakı | Define işaretleri ve anlamları

Peygamberimizin Örnek Ahlakı

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
8,207
Beğeni
23,420
Puanları
113
Konum
Erzincan

1-alcakgonullu.gif
EV İŞLERİNDE

Vefatından sonra eşi ve bütün inananların annesi Hz. Ayşe (r.anha)'ye sorarlar:

“Allah'ın Elçisinin evdeki hali nasıldı?”

Hz. Ayşe (r.anha) cevaplar:

“O kendi işini kendi görmekten hoşlanırdı. Arkadaşları bütün işini yapmaya hazır olmalarına rağmen bunu istemezdi. Evdeyken, elbiselerini yamar, evi süpürür, keçileri sağar, develeri bağlar ve yemlerini verirdi. Ayrıca, ayakkabılarını ve delik su kırbalarını tamir eder, hizmetçilere de yardım ederek onlarla birlikte hamur yoğururdu. Çarşıdan yiyeceğini kendi taşır, birisi "Ey Allah'ın Elçisi! İzin ver ben taşıyayım."dediğinde,

"Her mümin, taşıyabiliyorsa kendi yükünü kendi taşısın." derdi.

İSTEMEZ MİSİN EY ÖMER?
Hz. Ömer (ra), sessizce, dinlenmekte olduğu odaya girer. Bir an çevresine göz gezdirir. Odasının bir yanında işlenmiş bir deri, bir diğer köşesinde de, içinde birkaç avuç arpa bulunan küçük bir torba vardı. İşte Allah Resûlü'nün odasında bulunan eşyalar bundan ibaretti. Bu manzara karşısında ağlamaya başlayan Hz. Ömer (ra)'in hıçkırıkları O'nu (asm) uyandırır. Kalkınca hasırın vücudunda iz yaptığını, kan oturduğunu gören Hz. Ömer (ra) ise omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya başlar. Hz. Muhammed (asv) hayretle sorar:

“Ey Hattab oğlu! Niçin ağlıyorsun?”

“Ey Allah'ın Elçisi! İranlılar imparatorlarını saraylarda yaşatırken, Bizanslılar Kayserlerini lüks ve ihtişama boğmuşken sen ki Allah'ın Elçisisin... İzin versen de, biz de seni...”

Maksat anlaşılmıştır, Allah'ın Elçisi (asm), gelecekteki halifesinin sözünü hüzünlü bir tebessüm, tatlı bir el işareti ile keser ve

"Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı "(Ankebut, 29/64)

ayetini okuduktan sonra ekler:

“İstemez misin ey Ömer? Dünya onların olsun, ahiret te bizim!..”


GÖĞSÜNÜ AÇIP

Bedir savaşından önceki saatlerdir... Son bir kez safları kontrol etmekte, askerine çeki düzen vermektedir. Saftan bir az önde duran arkadaşlarından Hudayr oğlu Üseyd'i hafifçe göğsünden iterek safa girmesini ister. Şakacı bir kişi olan Üseyd ise:

"Ey Allah'ın Elçisi" der "canımı acıttın, izin ver, karşılığını alayım."Hz. Muhammed (asv) hemen önüne geçerek:

"Buyur, al hakkını" der. Üseyd ise son derece ciddi bir tavırla:

"Fakat" der "Ey Allah'ın Elçisi, benim göğsüm çıplaktı, sende ise elbise var " Hz. Muhammed (asv) gömleğini çözerek:

"Haydi" der "şimdi al hakkını."

Peygamberini kucaklayarak öpmeye başlayan Hudayr oğlu Üseyd, bir yandan da

"Ey Allah'ın Elçisi" demektedir. "Anam babam sana feda olsun, istedim ki, hayatım seni öpmekle son bulsun."


HİZMET GÖRDÜRMEYİ SEVMEM

Arkadaşlarından Rabia oğlu Amir'le beraber mescide gitmektedir. Ayakkabısının bağı çözülür. Amir hemen atılıp, bağlamak ister. Hz. Muhammed (asv) engel olur, kendi bağlar. Bir yandan da Amir'e hitap eder:

“Bu, başkasına hizmet gördürmektir. Ben ise başkasına hizmet gördürmeyi sevmem.”


DAHA GÜÇLÜ DEĞİLSİNİZ

İslam'ın ilk büyük meydan sınavı Bedir'e doğru yol alınmaktadır. Deve azdır, ancak üç kişiye bir tane düşer ve sırayla binilir. Hz. Muhammed (asv) ile aynı deveyi paylaşan arkadaşları, kendi haklarından gönüllü olarak vazgeçerler. Sürekli O’nun (asm) binmesini isterler. O ise kabul etmez:

"Siz" der, "benden daha güçlü değilsiniz. Kaldı ki ben de sizin kadar sevap kazanmaya muhtacım."


DOYUNCA HEP AĞLARIM
Hz. Muhammed (asv) 'in vefatından sonraki yıllardır. Bir akrabası Hz. Ayşe (r.anha)'yi ziyaret eder. Hz. Ayşe (r.anha) onun için bir sofra kurdurtur. Ve sonra dayanamayıp ağlamaya başlar. Akraba sebebini sorar. Hz. Ayşe (r.anha):

"Ben doyuncaya kadar her yemek yiyişim de ağlarım," der. Akraba daha da meraklanıp, sorar:

"Niçin?"

“Çünkü Allah'ın Elçisi bütün ömrü boyunca doyuncaya kadar hiç yemedi. Sıkıntı içerisindeydi. Bir günde iki öğün yemedi. Ekmek yediği zaman hurma yemedi, hurma yediği zaman ekmek yemedi. Sürekli başkalarını kendine tercih ettiği için hep böyle yaşadı. Şimdi ise insanlar yediklerini eritmek için ilaç kullanıyor. Hz. Muhammed (asv) bütün ömrü boyunca kızartılmış bir koyunu hiç görmemiştir.”


HERKESTE BİR O'NDA İKİ

Mekkeli düşmanları yanlarına aldıkları bazı çöl kabileleriyle birlikte on bin kişilik bir ordu düzüp, Medine üzerine yürürler. Müslüman mücahitlerin sayısı ancak üç bin kişidir. Şehirde kalıp, savunma savaşı yapmaya karar verirler. Medine'nin etrafına büyük bir hendek kazılmaya başlanır. Hz. Muhammed (asv) kazılan toprağın hendek dışına taşınması işinde çalışmaktadır. Görgü tanığı bir arkadaşının anlatımıyla toz-toprak O'nun (asm) göğüs ve karın derisini örtmüş durumdadır.

Üç gün süren hendek kazımının en zor tarafı, aynı günlerde bütün şiddetiyle devam eden açlık ve kıtlıktır. Arkadaşları, çalışırken, açlıktan düşüp bayılmamak için karınlarına taş bağlamışlardır. Bir ara karşısına dizilirler. Ahirette kendilerinin bu fedakârlıklarına şahitlik etmesini isterler... Ve elbiselerini sıyırıp, taşları gösterirler. O sadece tebessüm eder. Sonra da kendi elbisesini sıyırır... Hz. Muhammed (asv) 'in karnında iki taş birden bağlıdır.


BEN DE ODUN TOPLAYAYIM

Bir yolculuktadırlar... Yemek için mola verilir. Arkadaşlarının her biri bir görev üstlenir. Hz. Muhammed (asv) ' de:

"Ben de ateş için odun toplayayım."der. Arkadaşları önüne geçmek isterler:

"Ey Allah'ın Elçisi! Siz dinlenin biz o işi de görürüz." Hz. Muhammed (asv) bütün ciddiyetiyle cevaplar:

"Gerçekten bunu isteyerek yapacağınızı biliyorum. Ancak ben bir topluluk içinde ayrıcalıklı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam. Bunu Allah'ta sevmez."Ve odunları toplamaya koyulur.


SESSİZCE YATAĞINA UZANIR

Medine'de Hicret'i takip eden ilk günlerdir. Medineli Müslümanlar, bütün maddi varlıklarını Mekke'de bırakıp gelen kardeşleriyle her şeylerini paylaşırlar. Her eve on tane misafir düşmüştür. Hz. Muhammed (asv) de bu evlerden birini başka muhacir arkadaşlarıyla paylaşır. Onlardan biri olan Esved oğlu Mikdad anlatmaktadır:

"Evde, sütleri ile evin geçiminin sağlandığı bir kaç keçi vardır. Keçiler sağıldığında herkes kendi payına düşen sütü içer... Hz. Muhammed (asv) 'in payı kasede kalırdı. Bir gece Hz. Muhammed (asv) eve geç geldi. Herkes kendi payını içerek, yatmıştı. O kâseyi boş buldu, ama sesini çıkarmadı. Sadece şöyle dua etti.”

"Ey bugün beni doyuran Allah'ım, onları da doyur!"

Daha sonra uyanan Mikdad peygamberinin açlığını gidermek için keçilerden birini kesip, pişirmeye davranır. Hz. Muhammed (asv) izin vermez. Onun yerine ikinci kez sağılan keçiden çıkan bir kaç damla sütü içer ve sessizce yatağına uzanır.


BEN KRAL DEĞİLİM

Ebu Hüreyre ile birlikte, çarşıya alışverişe çıkmışlardır. Alış verişi bitirdikten sonra satıcıya tartması için para yerine kullanılan gümüş parçalarını uzatır ve:


"Dikkatli ol, ağırca tart."
der. Şaşırarak hiç bir müşterisinden böyle bir teklif duymadığını söyleyen satıcıya Ebu Hüreyre karşısındakinin peygamber olduğunu bildirir... Satıcı derhal Hz. Muhammed (asv) 'in ellerine kapanarak öpmek ister... O izin vermez.

“Bunu İranlılar krallarına karşı yaparlar. Ben kral değilim, içinizden bir insanım...”

Eve dönüş sırasında Ebu Hüreyre yükünü taşımaya yardımcı olmak ister. Ona da izin vermez.

"Kişi, eşyasını, taşıyabiliyorsa, sadece kendi taşımalıdır."


ANCAK ALLAH İÇİN
Arkadaşları, O yanlarına her girdiğinde hızla ayağa kalkmaktadırlar. En sonunda bir gün dayanamaz:

"İranlıların birbirlerini büyük görerek ayağa kalktıkları gibi siz de bana ayağa kalkmayın. Çünkü ben, bir kulun yemek yediği gibi yemek yiyen, bir kulun oturduğu gibi oturan bir kulum."

Bunun benzeri başka bir olayda ise uyarısına şu eklemeyi de yapar:

"Hiç kimse için kalkılmaz. Ancak, Allah için ayakta durulur."

Bundan sonra arkadaşları O (asm) içeri her girdiğinde kendilerini zorla tutarlar ayağa kalkmaz, oturmaya devam ederler.


ÜÇ GÜNDÜR AÇIM
Üç gündür hiçbir şey yiyememiştir... Kızı Fatma (r.anha)'ya giderek evinde yiyecek bir şeyler olup olmadığını sorar:

"Kızım! Sende yiyecek bir şey yok mudur? Ben çok açım."

Fatma (r.anha):

"Canım sana feda olsun babacığım! Yemin ederim ki bende de size yedirecek bir şey yoktur."diye cevaplar.

Bu sırada peygamberliğinin yanı sıra bir devletin de başkanıdır... Başka bir gün kızı Fatma (r.anah) yeni pişirdiği arpa ekmeğinden bir parça da peygamber babasına götürür. Hz. Muhammed (asv) kızına:

"Vallahi kızım, üç gündür baban bir şey yememiştir."der. Bu sırada da devlet başkanıdır.


HİÇBİR GÖSTERİŞ
Veda haccını yapmaktadır... Etrafını yüz bin Müslüman çevirmiş maddi egemenliği ise bütün Arap yarımadasınca kabul edilmiştir. Savaşlardan kendi hissesine düşen paydan, bu hac sırasında yüz deve kestirir ve etlerini yoksul Müslümanlar arasında paylaştırır. Hayatının, zaferinin ve peygamberliğinin sonuna ve zirvesine ulaştığı, adeta bir zafer finali gibi de görülmesi mümkün olan bu haccı yaparken, bindiği devesine ise topu topu dört gümüşlük basit bir kadife parçasını şilte niyetine sermiş, onun üzerinde oturmaktadır. Ve Veda haccını bitirirken ellerini açarak dua eder:

"Allah'ım, bunu, içinde hiçbir gösteriş ve 'desinler' kastı bulunmayan bir hac olarak kabul buyur."


BENDEN GÜZEL KÖLE Mİ OLUR?
Mekke fethedilmiştir... Siyasi ve askeri mücadelesinin zaferle sonuçladığı bir gün yaşamaktadır. Öğle yemeğini ise arkadaşlarıyla birlikte, sokakta, toprağın üzerine oturarak yemektedir. Bu durumu garip sayan, zihinsel özürlü bir kadın laf atar:

"Şuna bakın! Yere oturmuş bir köle gibi yemek yiyor." Hz. Muhammed (asv) tebessüm ederek cevap verir:

"Benden güzel köle mi olur! Çünkü ben de Allah'ın kölesiyim."

Başka bir defasında eşi Hz. Ayşe (r.anha) rica eder:

"Ne olur bağdaş kurarak, biraz daha rahat oturarak yemek ye."Bunun üzerine alnını yere değdirecek kadar öne eğilir.

“Kölenin yediği gibi yerim, kölenin oturduğu gibi otururum, çünkü ben bir kuldan başka bir şey değilim.”


BİR KERE DAHA
Medine'de çıplak bir merkebin sırtında yol almaktadır. Arkadaşlarından Ebu Hureyre'ye rastlar.

"Seni de merkebe bindireyim mi?" diye sorar.

"Olur ey Allah'ın Elçisi." deyince:

"Bin."der.

Ebu Hüreyre sıçrar, fakat binmeye güç yetiremeyince Hz. Muhammed (asv) 'e tutunmak ister ve ikisi beraber yere yuvarlanırlar. Tekrar merkebin üzerine binen Hz. Muhammed (asv), Ebu Hureyre'ye:

"Bir daha dene."der.

Fakat ikinci denemede başarısız olur ve yine beraberce toprağa yuvarlanırlar. Hz. Muhammed (asv) bir kez daha merkebe biner ve en küçük bir kızgınlık eseri göstermeden, Ebu Hureyre'ye:

"Haydi, bir kere daha..."der..


HABBAB DÖNENE KADAR
Eret oğlu Habbab Mekke'den hicret etmiş, ilk Müslümanlardan, azatlı bir köledir. Yani toplumun en alt kategorisinde kabul edilen insanlardan... Medine'de Hz. Muhammed (asv) tarafından uzun sürecek bir göreve gönderilir. Tekrar evine dönüp, günlük işlerinin başına dönünceye kadar ise o işleri her gün Eret oğlu Habbab'ın evinde bizzat Hz. Muhammed (asv) görür. Evin kadınları süt sağmasını bilmedikleri için sığır ve keçileri her gün Hz. Muhammed (asv) tarafından sağılır. Ailenin, erkeğin yokluğundan etkilenmesine izin vermez.


ONLARIN ARASINDA BULUNACAĞIM
Yeni Müslüman olmuş ve görgü, nezaket kurallarından habersiz göçebe Arapların kendisini rahatsız etmeleri, amcası Hz. Abbas için ciddi bir üzüntü konusu olmaktadır. Bir gün yine böyle bir grup tarafından çevrelenmiş, tozun toprağın üzerinde ve kızgın güneşin altında yeğenini gören amca dayanamayıp, der:

"Ey Allah'ın Elçisi! Bari sana bir çardak yapsak da hiç olmazsa güneşten korunsan! Müslümanların dertlerini orada dinlesen."

O cevap verir:

"Hayır. Allah beni kendi katına alıncaya kadar, ben onların arasında bulunacağım. Ökçeme basmalarına, elbisemi çekiştirmelerine ses çıkarmayacağım."


HAYIR! AÇIM!
Oturarak namaz kıldığını gören Ebu Hureyre sorar:

"Ey Allah'ın Elçisi! Hasta mısın?"Cevap verir:

"Hayır, açım!"


ALLAH YOLUNDA
Cebel oğlu Muaz'ı Yemen'e vali atamış, uğurlamaktadır. Kendinin at üstünde, Hz. Muhammed (asv) 'in ise yaya olmasından utanan Muaz:

"Ey Allah'ın Elçisi! İzin verirsen ben de inip, seninle beraber yürüyeyim."der.

Teklif kabul edilmez.

"Ey Muaz! Bu adımlarımın Allah yolunda atılan adımlar olmasını arzu ediyorum."


DÜNYADAN KONUŞTUĞUMUZDA
Önde gelen vahiy yazıcılarından Sabit oğlu Zeyd anlatmaktadır:

"Ben Hz. Muhammed (asv) 'in komşusu idim. Ona vahiy indiği zaman bana haber gönderirdi. Ben de, gider vahyi yazardım. Biz Onun yanında dünyadan konuştuğumuzda o da dünyadan, ahiretten konuştuğumuzda o da ahiretten, yemekten konuştuğumuzda o da yemekten konuşurdu. Demek istiyorum ki bize uymakta ve bizim seviyemize inmekteydi."


BÜYÜK ALLAH'TIR
Yabancı bir heyet ziyaretine gelir. Söze iltifat ederek girmek isterler ve:

"Sen bizim büyüğümüzsün." derler. O cevap verir:

"Büyük Allah'tır." Heyettekiler:

"Öyleyse, sen bizim en üstünümüz ve en güçlümüzsün." derler. Bunu da hoş görmez:

"Çok ileri gitmeyin. Şeytan inanmadığınız şeyleri size söyletmekle, doğruluktan sizi ayırmasın."


GEL ŞİMDİ ÖDEŞELİM
Hz. Muhammed (asv) boy abdesti almaktadır. Arkadaşlarından biri de örtü tutarak O'nu perdeler. Abdest bitince Hz. Muhammed (asv) :

"Gel, şimdi ödeşelim."der. Arkadaşının aksi ısrarına rağmen bu kez de O, ona örtü tutar. Arkadaşının:

"Ey Allah'ın Elçisi! Niçin zahmet ediyorsunuz." sözüne;

"Zahmeti yok diyerek." cevap verir.


HANGİ YOLDAN İSTERSEN
Zihinsel özürlü bir kadın mescidden içeri girer...

"Ey Muhammed (asv) gel benim evimdeki işlerimi gör."der. Hz. Muhammed (asv) tebessümle, fakat ciddi bir ses tonuyla:

"Hangi yoldan gitmek istiyorsan kalk gidelim." der ve kadının peşine takılır, giderler... Peşlerinde de hayret ve hayranlık içerisindeki arkadaşları...


ARKADAŞ SAKİN OL
Yeni Müslüman olmuş ve kendisini ilk kez gören bir göçebe Arap heyecanından, karşısında titremektedir. Hz. Muhammed (asv):

"Arkadaş, sakin ol. Ben kral değilim. Kureyş kabilesinden kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum." der.


YERYÜZÜ DOLUŞUNCA
Bir arkadaşına, yanlarından geçen birini göstererek sorar:

"Bu kişi hakkında ne dersin?"

Arkadaşı:

"Toplumun önde gelenlerindendir. Kimi istese evlendirirler. Bir işi için kimden yardım istese, yardım ederler.”

Hz. Muhammed (asv) susar. Az sonra geçen başka birini göstererek yine aynı soruyu sorar. Arkadaşı bu kez de:

"Bu, çok fakirdir. Ne kız verirler, ne işine yardım ederler." der

Hz. Muhammed (asv) bu kez susmaz:

“Ama bu fakir yeryüzü doluşunca, ötekinden hayırlıdır.”


KUYUYU GERİ ALMASI
Düşmanla yapılan savaş sırasında ele geçen bir kuyuyu, ganimet payı olarak isteyen Sahr, Hz. Muhammed (asv) 'den istediğini alır. Fakat kuyunun sahibi olan düşman kabilesi daha sonra Müslüman olur. Şimdi bütün mallarını geri almaktadırlar. Hz. Muhammed (asv) utangaç bir tavırla Sahr'a gelerek başını önüne eğer ve kuyuyu geri vermesi gerektiğini söyler. Sahr hiç itiraz etmez.

"Pekiyi, ey Allah'ın Elçisi!"der.

Hz. Muhammed (asv) kendi eliyle verdiği bir şeyi geri istemek mecburiyetinde kaldığı için kıpkırmızı olmuştur.


DUANDA BENİ DE UNUTMA!
Hz. Ömer (ra) kendisinden umre yapmak üzere Mekke'ye gitmek için izin ister. O sevinerek izin verir ve öğütler:

"Kardeşim! Duanda beni de unutma."

O gün Hz. Ömer (ra)'in anlatımıyla hayatının en sevinçli günüdür.


HZ. FATMA’NIN ÇEYİZİ
Kendine en çok benzeyen ve kendinden geriye kalan tek çocuğu Hz. Fatma (r.anha)’yı evlendirirken, ona çeyiz olarak verebildikleri,yorgan yerine kullanılan kadife bir örtü, yaygı, elek, havlu, bir bardak, bir el değirmeni, bir tulum, iki su testisi, içi hurma lifi dolu bir deri minder, deriden yapılmış bir kap ve bir kırbadan, ibarettir. Yorgan yerine verilen kadife örtü kısa olduğu için başa çekilince ayak, ayağa çekilince de baş açıkta kalmaktadır.


BİZ ONU KATIK YAPAR YERDİK
Hz. Muhammed (asv) 'den sonraki yıllardır. Hz. Ayşe (r.anha), çevresindekilere, bir akşam babası Hz. Ebubekir (ra) tarafından kendilerine gönderilmiş bir koyun paçasını, eşi Allah'ın Elçisi (asm) ile beraber nasıl parçaladıklarını anlatmaktadır. Dinleyenlerden biri şaşkınlıkla sorar:

"Bu işi karanlıkta mı yaptınız?"

Hz. Ayşe (r.anha) acı bir gülümsemeyle cevaplar:

"Lambaya koyacak yağımız olsaydı, biz onu katık yapar, yerdik."


BEN ÇOBANKEN
Bir kaç arkadaşı, ellerinde arak isimli bir ağacın dikenli meyveleri de bulunduğu halde yanına girerler. Meyvelerin ham oluşu dikkatini çeken Hz. Muhammed (asv) son derece doğal bir şekilde:

"Bu ağacın meyvesini esmerleşip de tamamen olgunlaştığında toplayın. Ben çobanlık yaparken bunlardan toplar ve yerdim."der.

Bu sırada Arap yarımadasına ve yüzbinlerce inananın gönüllerine hâkim bir peygamberdir.


DOĞRUYU SÖYLEYİN
Bazı Müslüman genç kızlar, "Bizim aramızda öyle bir peygamber var ki, yarın ne olacağını bilir." dizelerini de içeren bir ilahi söylemektedir. Bunu duyan Hz. Muhammed (asv), kızları uyarır:

"İlle de bir şey söyleyeceksiniz, doğruyu söyleyin."


_____________________________________
Kadı İyaz, Şifa-ı Şerif, s.132.
M.Yusuf Kandehlevi, Hayatü's Sahabe, II/412.
M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü's-Sahabe, II/492.
M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü's-Sahabe, III/154.
M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü's-Sahabe, III/219.
M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü's-Sahabe, I/381.
Ebu’ş Şeyh el İsbehani, Hz. Muhammed (asv) ’in Edeb ve Ahlakı, s.58/236.
Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi, I/63.
Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi, III/188.
M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/156, 157; Kadı İyaz, a.g.e. s.132.
M. Yusuf Kandehlevi. a.g.e., III/68; Kadı İyaz. a.g.e., s.129.
M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., I/383 ve IV/482.
M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/15; Kadı iyaz. a.g.e., s.130.
Ebu'ş-Şeyh el-isbehani, a.g.e. s.64; Ed: Prof. Dr. İ. Lütfi Çakan, Hz. Peygamber ve Aile Hayatı, s.275; M. Yusuf Kandehlevi. a.g.e., III/153; M.Fethullah Gülen. Sonsuz Nur, II/122.
İmam-ı Kastalani.Mevâhib-ı Leduniye, s.331.
Afzalur Rahman, a.g.e., I/66.
İbrahim Refik, a.g.e., s.109.
M.Fethullah Gülen, a.g.e., II/234.
İbrahim Refik, Güllerin Efendisi s.160.
M. Yusuf Kandehlevi. a.g.e., III/123.
M. Yusuf Kandehlevi. a.g.e., III/109.
M. Yusuf Kandehlevi. a.g.e., III/339.
Ebu'ş-Seyh el-İsbehani, a.g.e., s.58; M.Fethullah Gülen, a.g.e., I/339.
M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/153.
Abdurrahman Azzam, Peygamberimizin Örnek Ahlâkı, s.86.
M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., II/575.
M. Yusuf Kandehlevi. a.g.e., IV/93.
İbn Sa'd, Et-Tabakat el-Kûbrâ, VIII/23.
Ebu Abdullah Muhammed (asv) bin İsmail Buhari. Sahih.Nafakat. s.7.
İbn Sad. a.g.e., I/107.
M.Fethullah Gülen, a.g.e., II/123.


 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
8,207
Beğeni
23,420
Puanları
113
Konum
Erzincan
S.a
Allah .c.c. razı olsun abi.sevgiler saygilar.
Konu çok değerli. Konuyu açanda öyle.
Saygılar sevgiler.
Teşekkür ederim mevlam sizden de razı olsun inşAllah bozkurtum konu uzun bir konu zaman içinde bu başlık altında mevlam nasip ederse yayınlama arzusundayım istifade edebilmek dileğiyle inşAllah...
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
8,207
Beğeni
23,420
Puanları
113
Konum
Erzincan

14-hayvansever.gif
ONLARA NÖBETÇİLİK EDİP

Altmış üç yıllık hayatının en büyük zaferine yol almaktadır. On bin kişilik bir ordunun başında baba ocağı, ana vatanı Mekke'nin kapısına dayanmak üzeredir. Artık bütün Arabistan hâkimiyetini tanımıştır.

Ordunun en önünde ilerlerken yolları üzerinde yeni doğum yapmış dişi bir köpekle yavrularını görür. Arkadaşlarından Suraka oğlu Cuayl'i çağırarak emir verir.

"Anneyle yavrularının önünde duracak ve ordunun tamamı geçinceye kadar onlara nöbetçilik edip, ezilmekten koruyacaksın."

Dişiyle yavruları rahatsız edilmemiş fakat on bin kişilik Fetih ordusu istikametini değiştirmiştir.



KONUŞAMAYAN HAYVAN
Bir gün yolda giderken açlıktan karnı sırtına yapışmış bir deve görür. Yüzü bulutlanır ve devenin sahibine döner:

“Konuşamayan bu hayvana bakarken Allah'tan kork!”



KOYUNUN GÖZÜ ÖNÜNDE
Kuzeni Abbas oğlu Abdullah anlatmaktadır. Birgün Allah'ın Elçisiyle (asm) bir yere gidiyorduk. Birisi, kesmek üzere bir koyunu bağlamış, koyunun gözü önünde bıçağı biliyordu. Hz. Muhammed (asv), o kişiye seslendi:

“Onu defalarca mı öldürmek istiyorsun?”



SANA KİMSE DOKUNAMAZ
Arkadaşlarıyla oturmaktadır. Bir deve son hızla koşarak yanına gelir ve durur. Sığınmak ister gibi bir hali vardır. Az sonra da deveyi kovalayan sahipleri çıka gelir.

"Ey Allah'ın Elçisi, bu bizim devemizdir, üç gündür onu arıyorduk, nihayet yanınızda bulduk." derler.

Deve Hz. Muhammed'in arkasında durmaktadır. O devenin yularını bırakmadan konuşur:

"Ama deveniz sizden çok şikâyetçi."

Şaşıran sahipleri sorar:

"Ey Allah'ın Elçisi, ne diyor?"

"O yanınızda büyümüş, yıllarca sırtında yük taşımış, size bir sürü de yavru vermiş ve en sonunda onu kesip etini yemeye kalkışmışsınız."

"Evet, ey Allah'ın Elçisi aynen öyle oldu."

Bunun üzerine Hz. Muhammed (asv) cebinden yüz gümüş ödeyerek deveyi onlardan satın alır ve deveye dönerek:

"Ey deve, haydi git. Allah rızası için serbestsin ve artık sana kimse dokunamaz." der.


__________________________________
Gerçeğe Doğru, (I), s. 10- 25.
Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi (l). s.47.
M.Felhullah Gülen, Sonsuz Nur (l), s.312.
İbrahim Refik, Güllerin Efendisi, s. 166.
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
8,207
Beğeni
23,420
Puanları
113
Konum
Erzincan

8-comert.gif
Hz. Muhammed (asv), insanların en cömerdi ve en iyilik severi idi. Ramazan'da Cebrâil (as) ile beraber bulunduğu zamanlarda her şeyini verirdi. Cebrâil (as), her Ramazan gecesi Onun (asm) yanına gelir, ona Kur'an öğretirdi. Cebrâil (as) şöyle derdi:



"Allah'ın Râsulü, bereket getiren rüzgârlardan daha cömerttir." (Müslim, Fezâil, 12, 2308)

Malı olmayan kişide hırs değil kanaat olmalıdır. Malı olan kişide ise cimrilik değil cömertlik olmalıdır.



İKİ ALTINDAN KURTULMAK
Bilal-i Habeşi anlatır:

Allah'ın Elçisinin hesaplarını ben takip ediyordum. Bir fakir kendisinden yardım istediğinde bana emreder, eğer elimizde para yoksa birinden borçlanarak o fakirin ihtiyacını görürdük. Bu durumu bilen ve Hz. Muhammed (asv)'e de sempatisi olduğu zannedilen zengin bir putperest bir gün bana:

"Eğer borç para ihtiyacınız olursa, sağa sola gitme hepsini ben karşılayayım." dedi. Biz de onun sözüne ve iyi niyetine güvenerek öyle yapmaya başladık. Borcumuz bir hayli kabarmıştı. Ve zengin putperest gerçek niyetini ortaya koydu. Çarşıda rastladığı bir sırada bana:

"Ey zenci!" diye bağırdı.

"Ne var?" dedim.

"Aybaşına kaç gün kaldı biliyor musun?" dedi.

"Biliyorum, az kaldı." cevabını verince;

"Hele bir aybaşı olsun görürsün. O gün alacaklarıma karşılık seni rehin edip, yeniden köle yapacağım." dedi.

Bu tehdit çok ağırıma gitmişti. Hemen Allah'ın Elçisi'nin yanına varıp durumu anlattım. O da üzüldü. Fakat Allah'a tevekkül etti ve derhal bir çare aramaya koyuldu.

Ben çıkıp eve gittim. Fakat o gece üzüntümden gözümü kırpmam mümkün olmadı. Sabah namazı vakti, Allah'ın Elçisi’nin beni çağırdığını söylediler. Hemen kalkıp gittim. Yüzü gülüyordu. Bana kapıda duran üzeri mal yüklü dört deveyi göstererek:

"Müjde ey Bilal!.. Bunlar az önce Fedek hükümdarından hediye geldi. Hemen satıp borçlarımızı ödeyelim." dedi.

Derhal emrini yerine getirdim. Başta o putperest olmak üzere hiç kimseye hiçbir borcumuz kalmadıktan sonra, gelip durumu kendisine de haber verdim. Bana:

"Bir şey arttı mı?" diye sordu

"Evet, ey Allah'ın Elçisi! İki altın kaldı!" dedim.

"Beni o iki altından da kurtar. Sen onları da ihtiyaç sahiplerine vermedikçe ben eve gitmem." dedi.

O sırada mescidde oturuyordu. Bütün Medine'yi araştırmama rağmen ertesi gün akşama kadar o iki altını da verebileceğim gerçek ihtiyaç sahiplerini bulamadım. En sonunda Medine'ye henüz gelmiş iki yoksul yolcu için alışveriş yaparak onları da elimden çıkardım. Ve mescide gelip durumu Allah'ın Elçisine bildirdim. O da Allah'a hamd ederek, iki günlük bekleyişten sonra, nihayet kalkıp evine gitti.



NE GÜZEL BİR HIRKA
Bir gün hanım Müslümanlardan biri kendi eliyle ördüğü bir hırkayı getirip O'na hediye eder. Sırtında yeni hırkasıyla arkadaşlarının arasında mescidde oturmaktadır. Arkadaşlarından biri hırkayı çok beğenir ve Hz. Muhammed (asv)'in herkesçe bilinen cömertliğinden de cesaret alarak,

"Ey Allah'ın Elçisi! Bu ne güzel bir hırka! Bana hediye eder misin?" der. Hz. Muhammed (asv) hiç sesini çıkarmadan ve tavırlarıyla da herhangi bir hoşnutsuzluk ifade etmeden, hırkayı sırtından sıyırır ve ona uzatır.



DÜĞÜN YEMEĞİ
Arkadaşlarından biri evlenmektedir. Fakat adet olan düğün yemeğinde ikram edebileceği hiçbir şeyi yoktur. Durumu haber alan Hz. Muhammed (asv) evindeki unun tamamını ona hediye eder. Kendi evinde hiç yiyecek kalmaz.



SÜTÜN HEPSİ MİSAFİRİN
Uzaktan gelen bir misafir Hz. Muhammed (asv)'in evinde gecelemektedir. Akşam yemeği olarak da sadece biraz keçi sütü vardır. Misafir hepsini içer. Kendilerine hiçbir şey kalmadığı için Hz. Muhammed (asv) ailesi geceyi aç geçirirler. Şikâyet etmezler.



BUNUNLA EMROLUNDUM
Bir gün yanına fakir bir göçebe Arap gelir. Kendisine bir şeyler vermesini ister. Fakat o gün Hz. Muhammed (asv)'in mal ve para cinsinden hiçbir şeyi yoktur.

"Şu an sana verecek bir şeyim yok. İhtiyacın ne ise onu benim adıma satın al. Sonra ben o borcu öderim." der.

Fakir sevinerek çıkar, gider. Fakat yanındaki arkadaşları kendisini bu kadar zorlamasına üzülmüşlerdir. Bir tanesi, ayağa kalkar:

"Ey Allah'ın Elçisi! Bu şahıs daha önce de iki-üç kez geldi, senden bir şeyler istedi verdin. Şimdi ise elinde hiçbir şey yok. Gücünüzün yetmediği bir sorumluluğu herhalde Allah size yüklemez!"

Duydukları kendisini hoşnutsuz etmiştir. Sonra başka bir arkadaşı da ayağa kalkıp, konuşur:

"Ey Allah'ın Elçisi! Dilediğin kadar ver! Arş'ın sahibi olan Allah beni fakir eder diye de korkma!"

Yüzünde bir tebessüm yayılır. Sözünü herkese duyurur:

"İşte ben de bununla emrolundum."



HEPSİ BİZİM OLDU
Hz. Ayşe (r.anha) anlatır: Bir gün bir koyun kesmiş ve bir bud dışında bütün eti dağıtmıştık. Allah'ın Elçisi:

"Koyunu ne yaptınız?" diye sordu. Ben, bir bud dışında hepsini dağıttığımızı söyledim.

"Ey Ayşe; demek ki bir bud dışında hepsi bizim oldu." dedi.



DEVE ZİYAFETİ
Amr oğlu Nuayman en şakacı arkadaşlarındandır. Ne var ki şakaları herkesin kaldırabileceği cinsten de değildir. Bir gün mescide namaz kılmaya giren bir göçebe Arabın devesini keser... Mescidden çıkınca devesini yerde kesilmiş olarak gören Arap ağlayıp, bağırmaya başlar. Gürültüye toplanan insanlar Hz. Muhammed (asv)'e:

"Ey Allah'ın Elçisi! Bunu yapsa yapsa Nuayman yapar." derler. Nuayman bulunur ve suçunu itiraf eder. Kendisine "Niçin?" diye sorulduğunda ise, Hz. Muhammed (asv)'e dönerek utangaç bir tebessümle:

"Ey Allah'ın Elçisi! Siz nasıl olsa devenin bedelin ödersiniz diye düşünüp, hepimize bir ziyafet çekelim istedim." der.



BORCUNU İKİ KAT
Birisinden yüz yirmi kilo ödünç tahıl almıştır. Alacaklı sıkışınca gelip borcunu ister. Hz. Muhammed (asv) yüz yirmi kilo borcuna karşılık olarak verir. Sonra bir yüz yirmi kilo da, kendisine darda kaldığı bir zamanda borç vererek iyilik etmiş olduğu için hediye olarak verir.


_______________________________________________
M. Yusuf Kandehlevi, Hayat-üs Sahabe (ll), shf:333.
İmam-ı Kastalani, Mevahib-i Ledüniyye, shf:348.
Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi (l), shf:60.
Afzalur Rahman, a.g.e.(l). shf:60.
İmam-ı Tirmizi, Şemâil-i Şerif, shf:353.
Gerçeğe Doğru, (II). shf:16-34.
Bekir Sağlam, Model İnsan, shf:76.
Afzalur Rahman, a.g.e.(l), shf:4l
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
8,207
Beğeni
23,420
Puanları
113
Konum
Erzincan

11-cesur.gif
ŞECAAT VE NECDET




Şecaat: Dinî ve dünyevî hukukunu korumak için canını dahî verecek derecede gösterilen bir yiğitlik olarak tarif edilir.

Necdet: Korku ve dehşet veren bir hâdise anında ve olağanüstü haller karşısında sabır ve sebat göstererek soğukkanlılığını koruyup, endişeye kapılmadan sakin bir şekilde hareket etmektir.

Bu hasletlerden her ikisi de Peygamberimiz (asm)'de tam ve mükemmel manada bulunuyordu.

O, insanların en cesuru, en yüreklisi, en kahramanı ve en yiğidi idi. Gençliğinden itibaren hayâtının bütün devrelerinde şecaat manasındaki cesaret, Peygamberimiz (asm)'de çok açık bir şekilde görülüyordu.

Peygamberimiz (asm) tebliğinde ve insanları hakka davetinde o derece metanet, sebat ve cesaret gösteriyordu ki, büyük devletler, büyük dinler, kavim ve kabilesi ve hatta amcası ona şiddetli düşmanlık ettikleri halde, zerre kadar bir tereddüt eseri, bir telaş, bir korkaklık göstermiyor; tek başına bütün dünyaya meydan okuyor; İslâmiyeti anlatmaya devam ediyordu. Bu sebat ve azmin sonunda nihayet İslâmiyeti dünyaya hakim kıldı.

O’nda (asm), her zaman sarsılmaz ve sağlam bir irade vardı. Bu iradenin ters yüz edilmesi mümkün değildi. Çünkü O’ndaki (asm) iradeyi Cenâb-ı Hakk, gizli meşietiyle biledikçe bilemişti.



O İKİ KİŞİ
İslam takviminin başlangıcı olan Hicret yaşanmaktadır. Mekke civarındaki bir dağın yamacında mağara-kovuk arası bir yere sığınan Hz. Muhammed (asv) ve Hz. Ebubekir (ra)'in bir, bir buçuk metre yakınlarında, mağaranın hemen ağzında tepeden tırnağa silahlı iki yüz düşman dağın yamacını didik didik etmektedir. Biraz başlarını uzatıp da Hz. Muhammed (asv)'i ve arkadaşını görmekten onları alıkoyan, mağaranın kapısındaki örümcek ağı ve güvercin yuvasıdır. Yaşamlarının bıçağın sırtında olduğu bu en tehlikeli dakikalarda, güven ve huzur içindeki Hz. Muhammed (asv) yoldaşının da heyecanını yatıştırır:

"Kardeşim, o iki kişi hakkındaki zannın nedir ki üçüncüleri Allah'tır."



MEDİNE'DE GECE BASKINI
Bir gece Medine'de büyük bir gürültü işitilir. Endişe içinde sokaklara dökülen halk, şehrin düşman baskınına uğradığını zannederler. Hemen önlem alınıp, savunma durumuna geçilmeye çalışılır. Fakat bu arada eğersiz bir atın üzerinde, boynuna asılı kılıcıyla Hz. Muhammed (asv) görünür. Şehir dışından gelmektedir. "Korkmayın, tehlikeli bir şey yok!"der. Halk yatışır. Ve sonra anlaşılır ki, gürültünün duyulmasıyla beraber kılıcını almış, en yakındaki ata eğersiz ve koşumsuz olarak atlamış ve şehir çevresindeki tehlikeli olabilecek yerleri teker teker kontrol etmiştir. Hiç kimsenin kendisine katılmasını beklemeden!.. Tek başına!..



BUNDA YALAN YOK
Mekke fethedildikten sonra başkaldıran Hevazin'i itaat ettirmek için İslam ordusu Huneyn üzerine yürümüştür. Yeni fethedilen Mekke'de yeni Müslüman olmuş iki bin askerin de eklenmesiyle sayısı on iki bin kişiyi bulan ordu, o günün Arabistan'ı şartlarında olağanüstü bir büyüklüğe sahiptir.

Ve bazı yeni Müslümanlar bu sayı çokluğuna güvenerek, böyle bir ordunun yenilmesinin imkânsız olduğunu söylemeye başlarlar. Ne var ki henüz girdikleri Huneyn vadisinde kendilerinden bir kaç kat zayıf olan düşmanın ani bir baskını karşısında orduda panik baş gösterir. Kitle psikolojisiyle herkes birbirinden görerek geriye çekilmekte ve durum neredeyse bir bozgun halini almaktadır.

O sıcak dakikalarda bütün ordunun aksine dalga dalga üzerlerine gelen düşmana karşı saldırmaya çalışan bir tek kişi vardır; Hz. Muhammed (asv).

Yeryüzünde hakkı temsil ediyor olmasına rağmen, ordusunun dağılmaya başlaması karşısında hayatının en kızgın anlarından birini yaşayan Hz. Muhammed (asv) beyaz atının üzerinde dikilerek, meydan okurcasına:

"Ben Allah'ın Elçisiyim bunda yalan yok. Ben Abdulmuttalib'in oğluyum (düşmandan hiç kaçmamış bir ecdad) bunda yalan yok!"

diye haykırmakta ve bütün gücüyle Müslümanların üzerine sağnak halde ok yağdıran Hevazin kabilelerine saldırmaya çalışmaktadır. Bu arada iki yakını atını güçlükle zapt etmektedirler.

Savaşı İslam ordusu kazanır.



SENi BENİM ELİMDEN KİM KURTARACAK
Pek çok sahih hadis kaynağından bize nakledilen meşhur bir hadisedir. Peygamberimiz (asm) bir sefer esnasında kabilesinden uzak bir yerde dinlenmektedir. Gavres isminde cesur bir kabile reisi, kimseye gözükmeden, Peygamber Efendimizin (asm) yanına kadar ulaşmayı başarır. Elindeki kılıcı Peygamberimizin (asm) başının üstünde kaldırıp

“Seni benim elimden kim kurtaracak?” diye bağırır. O anda uykudan uyanan Peygamberimiz (asm) hiçbir tereddüt, endişe ve korku hissetmeden,“Allah!..” diye cevap verir. Sonra da şöyle dua eder:

“Allah’ım! dilediğin bir şeyle beni ondan kurtar.” O anda Gavres, ansızın gaibden gelen ve sırtına çarpan bir darbe ile yere yuvarlanır. Bu defa elindeki çok güvendiği kılıncı Hazreti Muhammed (asv)’in eline geçmiştir. Şimdi sıra O’ndadır ve sorar:

“Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?” Gavres pişmandır.

“Beni kurtaracak kimse yok!..” der. Aman diler. Efendimiz (asm) daha birkaç saniye önce canına kasteden düşmanını affeder, gitmesine izin verir.



O’NUN ARKASINA SIĞINIRDIK
Cesareti ile mümtaz Hazreti Ali (ra) anlatıyor:

“Biz, savaş kızıştığında, gözler öfkeden kıpkırmızı kesildiğinde O’nun (asm) arkasına sığınırdık.”


____________________________________
M.Yusuf Kandehlevi, Hayatü's-Sahabe , (I), shf:420
Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi (I), shf:82; M.Yusuf Kandehlevi, a.g.e. (III), shf:227
İmam-ı Tirmizi, Şemail-i Şerif shf:265; M.Yusuf Kandehlevi, a.g.e. (III), shf:228
Buhârî, cihad 84; megâzî 31; Müslim, fezâil 13; Hâkim, el-Müstedrek, 3/29.
Müsned, 1:86; Müstedrek, 2:143; Kenzü’l-Ummâl, 12:347, 419.
 
Üst Alt