Vücud Saati | Define işaretleri ve anlamları

Vücud Saati

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,767
Beğeni
22,134
Puanları
113
Konum
Erzincan
Vücud Saati

Biz insanların, günün herhangi bir vaktinde doğması, bir kalp krizi ile ölmesi veya uykuya dalması, herzaman için muhtemeldir. Bu böyle olmakla birlikte insandaki hormon seviyeleri, vücud ısısı, kan basıncı, kalp hızı, hücre bölünmesi ve hatta bir tokalaşma için sarfedilecek kuvvetin, önceden tayin edilebilen çıkış ve inişleri vardır.

Vücut aktivitesini 24 saatlik, ısı /karanlık devridaimi ile kontrol altında tutan içimizdeki bir saat, bu ritimlerin sınırlarını çizmektedir. Bilim adamları buna kısaca "takriben birgün" anlamına gelen circadian (circa: yaklaşık, dies: birgün) ritmi demişlerdir. Bu iç kontrol, vücudun maruz kaldığı ışık devridaimi ile 24 saat sürekli olarak yeniden düzenlenmektedir. İki devridaim ahenkli çalışmasından dolayı, bir iç kontrolün varlığından uzun süre haberdar olunamamıştır. 1729'da Fransız astronomu J. Mairon, güneş çiçeğinin sabah açtığını, akşam kapandığını farketmiş, daha sonra devamlı karanlıkta kaldığı halde bu bitkinin açılıp-kapanmasında bir değişikliğin olmadığını ortaya koymuştur. Güneş çiçeğinin bu ağır dansı, bitkilerin iç ritmi ile uyumludur ve bir başlatıcı olarak güneşin hareketine ihtiyaç yoktur.

Daha sonra circadian ritminin insan dahil, yeryüzündeki hemen her organizmada (ekmek küfü ve bakteriden, kuşlar, arılar ve ayılara kadar) hatta her hücrede mevcut olduğu tesbit edilmiştir.
Bu hâdisenin umumi olması da canlıların hayatiyetinin devamı için zaruridir. İç programla organizmalar, davranışları ve fizyolojileri bakımından çevre değişikliklerine önceden hazır olabilmektedirler. Bu iç takvim hayat için öyle önemlidir ki, organizma çevreden tecrit edilse bile yalnız başına düzenini devam ettirebilmektedir.

Mesela, meyve kelebeği, olgunlaşmamış kurt şeklindeki pupa safhasından, olgun kelebek safhasına öğle vaktinden iki saat önce geçmektedir. Meyve kelebeğinin tam 15 nesli, güneş ışığından tecrit edilip, sürekli loş ışıkta tutulmuşlar, 16. nesilde hâlâ öğle saatinden iki saat önce pupa fazından kelebek fazına geçtikleri görülmüştür. Çünkü bu bilgi dahilidir ve güneşin hareketine ihtiyaç yoktur.
Benzer olarak, insan vücudunda da her fonksiyon circadian ritmi göstermektedir. Mesela vücut ısısı akşamları sabaha göre 1-1.5 derece fazla olmaktadır. Keza kalp atımı da gün boyu sabit olmayıp belli vakitlerde dakikada 30-40 vuruşa kadar farklılık göstermektedir. Ruhî durum ve hafıza istirahat halindeyken bile gün boyu ritmik değişime maruz kalmaktadır.

El ile kavrama akşam en güçlü, sabah en zayıf olmaktadır. Deri ve sindirim sistemindeki hücrelerin metabolik aktivitelerin en yüksek olduğu zaman gece yarısıdır. Meme kanserinde kanser hücrelerinin aktiviteleri her 20 saatte bir en yüksek seviyeye çıkar. Ağzımızda tükrük salgılanması gece yarısı en az iken, buradaki bakteriler bu saatlerde en hızlı ürerler. Vücut enzimlerinin yıkım ve yapımı, günün bir kısmında daha hızlıdır. Zehirleri ve ilaçları parçalayan enzimler geceyarısı saat iki civarında en hızlı çalışırlarken, bundan 12 saat sonra çalışmaları minimuma düşer. Alkolü parçalayan karaciğer enzimlerinin en hızlı oldukları dönem, kadın-erkek arasında bile fark göstermektedir.

Uzun çalışmalar sonunda, bu ritmin, kaynağını göz sinirlerinin beyinde çaprazlaştığı yerin hemen üzerindeki bir sinir yumağından aldığı ortaya kondu. Buraya, bulunduğu yer itibariyle suprakiazmatik nükleus (kısaca SCN) adı verildi. Bu merkezin, beynin diğer herhangi bir yerinden emir almadığı; vücudun fonksiyon gören her bölgesiyle uyarılarını gönderecek bağlantılarının olduğu tesbit edildi. Daha önemlisi SCN'nin göz ile, optik sinirden bağımsız kendi özel bağlantıları vardır. Bu sayede SCN, görme fonksiyonundan bağımsız çalışabilmektedir.

Bu konuda en son tesbit Milli Sağlık Enstitüsü'nden Schwartz ve Gamer tarafından yapıldı. Circadian ritminin kaynağı olarak gösterilen bu merkezdeki (SCN) hücreler de circadian ritmine tâbi idiler ve gündüzleri aktif iken, geceleri istirahat durumuna geçiyorlardı.

Fareler üzerinde yapılan araştırmada, uzun süre çevreden tecrit edilen annenin karnındaki fetüsün circadian ritminin bozulmadığı, doğumdan hemen sonra normal ritmini gösterdiği ortaya kondu. İnsanlar hamileliğin yedinci ayında meydana gelen ve çalışmaya başlayan bir SCN'ye sahiptir.
İnsanlarda SCN'nin, genellikle gece gelen doğum sancıları ve sabah meydana gelen doğumların zamanlamasından sorumlu olup olmadığı henüz bilinmiyor. Fakat yeryüzündeki her canlıda bulunması, değişen çevre şartlarına rağmen nesiller boyu değişmemesi gibi hususiyetleriyle bu ritim, ancak herşeye aynı anda hükmeden bir Yaratıcı tarafından canlılara yerleştirilmiş bir "ilk program" ve sonra "genetik intikal" ile izah edilebilir.
 
Üst