- Katılım
- 16 Şubat 2016
- Mesajlar
- 1,132
- Beğeni
- 3,794
- Puanları
- 113
- Yaş
- 50
Yunan Ölü Gömme Geleneği ve Mezar çeşitleri
Neanderthal döneminden Helenistik sonuna kadar ölü gömme geleneği ve mezar çeşitleri
Yüz bin yıldan bu yana geliştirilmiş büyük insanlık kültüründe, ölü gömme adetlerini yaratan şey, uygarlık boyunca bütün inançlarda şu veya bu şekilde farklı şekilde tanımlanmıştır. Yaşam içerisinde en önemli olgu olarak karşımıza çıkan ölüm, insanoğlu tarafından kolayca kabullenilememiştir. Günlük yaşamın bir parçası olan ölüm, büyük bir olasılıkla hiçbir zaman toplumlar tarafından bireyin sonu olarak da algılanmamıştır.
Neanderthal İnsanda Törensel Ölü Gömme
Bilinen en eski gömüler bundan 80.000-90.000 yıl önce, Mousterien Dönemi Neanderthal insanına aittir. Türkiye buluntuları henüz bu kadar eskiye dayanmamakla beraber çeşitli kazılarda, örneğin Antalya dolaylarında Karain ve İstanbul dolaylarında Yarımburgaz Mağaralarında saptanan insan dişleri ve kemiklerinin belki de Paleolitik Çağ gömülerinden günümüze kadar ulaşabilen parçalar olduğu düşünülebilir50.
Bilinen en eski gömüler bundan 80.000-90.000 yıl önce, Mousterien Dönemi Neanderthal insanına aittir. Türkiye buluntuları henüz bu kadar eskiye dayanmamakla beraber çeşitli kazılarda, örneğin Antalya dolaylarında Karain ve İstanbul dolaylarında Yarımburgaz Mağaralarında saptanan insan dişleri ve kemiklerinin belki de Paleolitik Çağ gömülerinden günümüze kadar ulaşabilen parçalar olduğu düşünülebilir50.
İnsanlık tarihindeki fosil kalıntılarından biri, 1856 yılında Almanya’nın Duesseldorf kenti yakınlarındaki Neander Vadisi’ndeki bir mağarada ortaya çıkmıştır. Bu olay; insanoğlunun evrim tarihinde, önemli bir yere sahip olduğu kadar yoğun tartışmaların yaşanmasına da neden olmuştur. Söz konusu tarihte, adını buluntu yerinden alan Neanderthal insanına ait ilk fosil buluntunun elde edilmesiyle birlikte, bilim adamları Neanderthaller konusunda ikiye ayrılmışlardır. Bunlardan ilki Alman Anatomist Rudolf Virchow, kafatasının patolojik nedenlerden dolayı farklı bir görünüme sahip olduğunu savunmuştur. Buna karşı İngiliz Biyolog Thomas Huxley ve diğerleri ise patolojik olduğu görüşünü reddederek, bu kafatasının insanın evrimsel aşamalarından birisine ait olduğunu kabul ettiler. 1864 yılında İrlandalı Anatomist William King, günümüz insanından farklı olarak tanımladığı bu türü Homo Neanderthalensis olarak isimlendirdi. Daha sonra La Cihapelle-aux- Saints’de bulunan iskeleti inceleyen Paris Doğa Tarihi Müze Müdürü, William King’le aynı sonuca ulaştı.
Neanderthaller modern insandan farklı bir türdü. Neanderthaller uzun bir süre ayaklarını sürüyerek yürüyen, belirgin bir şekilde kamburu olan ve ape (kuyruksuz maymun) benzeri bazı fiziksel özelliklere sahip insanlar olarak tanımlandılar. Bunun nedeni de 1908 yılında, Fransada La Cihapelle-aux- Saints bölgesinde bulunan Neanderthal iskeletini inceleyen ve dönemin ileri gelen bilim adamlarından biri olan Marcelin Boule’nin incelediği bu iskeletin mafsal iltihabı olan yaşlı bir bireye ait olmasıydı. Böylece bir süre soyu tükenmiş bir Avrupa türü olarak düşünülen Neanderthallerin günümüz insanından farklı ve insanın evrimsel aşamalarından biri olduğu kabul edilmiştir51.
Neanderthaller üzerinde yapılan araştırmalar ışığında soğuk iklim kuşağında yaşayanlarının beyinleri büyük olup, bu büyük beyin sayesinde soğuğa daha iyi uyum sağlamıştır52. Kafatasları arkaya doğru belirgin bir çıkıntı yapar, kaş kemerleri ve art kafa çıkıntıları gelişkindir. Kaş kemerleri çıkıntılı ve süreklilik gösteren bir siper oluşturur. Üst çene sinüsleri yüzde önemli bir yer tutar. Boy 1,48 m ile 1,77 m arasında değişir. Ön dişleri güçlü bir yapı gösterir. Alt çene ve güçlü çiğneme kaslarının varlığı en sert yiyecekleri bile kolayca ezip öğüttüklerini düşündürür. Genel diş özellikleri bakımından Homo Sapiens’e benzerlik gösterirler53.
İnsanlık tarihinde Neanderthaller öncesindeki insanların dinsel inançları olduğuna ilişkin herhangi bir bulgu yoktur. Ancak Neanderhal aşamada bu konudaki en önemli somut bulgu ölü gömmeyle ilgilidir. Ölü gömme adetleriyle ilgili ilk bilimsel bulgular olması, konuyu detaylı bir şekilde ele alınmasını gerektirmektedir. Çünkü ölü kültü ve mezar mimarisinin ilk örnekleri olması ve bu geleneğin çağlar boyunca devam etmesi açısından önemi büyüktür. İnsanların soydaşlarını öldükleri yerde bırakmaları yerine onların ölülerini gömmeleri “öte dünya” inancıyla doğrudan ilişkilidir. Bu durum Neanderthallerin ulaştıkları düşünsel ve kültürel düzeyi açıkça göstermektedir54. Ölü gömme adetleri açısından bin yıllar boyunca süre gelen mezara ölüyü Hocker tarzında bırakmanın beklide ilk örneği olan Fransada’ki Le Moustier’de 13-19 yaşları arasında bir erkek çocuk, sanki uyuyormuş gibi başı ön kolunun üzerinde sağ tarafına yatmış pozisyonda bir çukura gömülü bulunmuştur. Bir yastık gibi işlev gören çakmaktaşı yığını ile özenle işlenmiş bir taş balta ellerinin yanında durmaktadır. Etrafa saçılan vahşi sığır kemikleri yeni bir yaşama yolculuğa yiyecek sağlamak için onunla birlikte gömülmesi55 daha sonraki devirlerde yapılacak olan gömünün ilk örnekleri olduğunu kuşkusuz kanıtlamaktadır.
Neolitik Dönem’de Ölü Gömme
Günümüzden yaklaşık 10.000 yıl önce, neolitik dönemin başlamasıyla Doğu Anadolu, Kuzey İran ve Kuzey Irak bölgelerinde tarım ve hayvancılık başlamıştır. Özellikle tarıma geçiş, avcı ve toplayıcı toplulukların yaşayış biçimi olan göçebeliğin terk edilmesine neden olmuştur56. İnsanoğlunun, avcılık-göçebelik döneminin sona erip yerleşik hayata geçmesiyle başlayan süreç, toplumsal yapısında büyük değişiklikler meydana getirmiştir. Yerleşik kültür hem mülkiyet kavramına hem de sosyal yaşama yeni bir bakış açısı getirmiştir. İlkel komünal toplumlardan feodal toplumun ilk örnekleri olarak nitelendirilebilecek bu dönem yerleşik kültür öğesinin başında gelen ilkel de olsa düzenli konut mimarisinin oluştuğu dönemdir. Diyarbakır yakınlarında yer alan Çayönü Tepesi, ilk köy yerleşmelerinin en güzel örneklerinden biridir. Burada karşılaşılan yerleşme içi gömü geleneği, daha sonraki yüzyıllarda Anadolu’da çok sık uygulanacaktır. Buna göre ölüler topluca, sağ kalanların dünyasından uzakta bir yere gömülmeyip yerleşme içine, yani geride kalanların yakınına gömülmüştür. Çayönü Tepesi’nin çeşitli alanlarında konut tabanları altına açılmış, basit çukurlarda iskeletlere rastlanılmıştır. İskeletler, “hocker” tarzı denilen şekilde; bacaklar karına çekilerek yan yatırılmıştır57.
Ayrıca Çayönü’nde, kazı hafirleri tarafından “skull-building” olarak adlandırılan bir binada tüm iskeletlerin yanı sıra, alt çenesiz yetmiş kafatası ve oldukça yoğun oranda, bir araya toplanmış, uzun kemikler ele geçmiştir. Buna göre iskeletler büyük bir olasılıkla, önce geçici olarak ayrı bir yere gömülmüş, daha sonra kemikler buradan alınarak binanın içine taşınmıştır. Tek tek kafatasları, İstanbul yakınlarındaki Fikirtepe ve Burdur dolaylarındaki Hacılar örneklerinde olduğu gibi, diğer bazı Neolitik yerleşmelerinde de izlenmiştir. Urfa bölgesi Aşağı Fırat havzasında yer alan, Çayönü’nün bazı tabakalarıyla çağdaş Nevali Çori yerleşmelerinde iki evin tabanları altında kafatası kümeleri açığa çıkarılmıştır. Niğde yakınlarındaki Köşk höyük’te ise üzeri kille sıvanmış, aşı boyalı bir kafatası dikkati çekmektedir. Büyük bir olasılıkla ölen kişinin yüzünü yeniden canlandırmak amacıyla gerçekleştirilmiştir.
Yerleşme içi gömü geleneği M.Ö. 7000 bine tarihlenen, Konya dolaylarındaki Çatalhöyük’te de görülmektedir. Burada ölenlerin büyük bir bölümü, konut içlerindeki kerpiç sekiler altına gömülmüştür. Bu sekilerin altında çoğunlukla birden fazla iskelet bulunmaktadır58.
Çatalhöyük kazılarında bulunan eksik uzuvlara, iskeletten ayrılmış kafataslarına ve anatomik açıdan yanlış yerlerde duran bazı kemiklere bakılarak seki altı gömülerinin çoğunun ikincil gömüler59 olduğu tespitine varılmıştır.
Neolitik çağı kapsayan zaman içerisinde yerleşme içi gömülerinin tercih edildiği, iskeletlerin cenin (hocker) pozisyonunda yatırıldığı Demirköy Höyüğü60, Hakemi Use61, Ilıpınar ve Menteşe62, Körtik Tepe63, Köşk Höyük 64, Pınarbaşı65, Aşıklı Höyük66, Cafer Höyük67, gibi merkezlerde de bu geleneğin devam ettiği görülmektedir.
Büyük menderes havzasında toplam 129 merkezde prehistorik dönemlere ait kalıntılara rastlanmıştır. Yörenin prehistorik dönemlerdeki kültürel yapısını yansıtacak merkez sayısının oldukça yüksek olmasına karşın, bunların coğrafi ve tarihsel dağılımında bir düzensizlik söz konusudur. Bu erken kültüler arasındaki dikkat çekici kalıntılar Bafa Gölü çevresindeki kaya sığınıkları resimleridir68. Havzada en erken kültürel kalıntıların Bafa Gölü resimleriyle Neolitik Çağ’a belki de daha öncesine tarihlenmesine karşın, elimizdeki bilgilere göre gerçek anlamda ilk yerleşim Geç Neolitik çağ’da başlamıştır. Havzada Neolitik Çağ’ın en erken evresine tarihlenebilecek herhangi bir merkez bulunamamış, beşparmak da dahil olmak üzere Geç Neolitik Çağ’a ait 10 merkez saptanmıştır. Havzada kazısı yapılan tek Geç Neolitik Çağ yerleşimi Aphrodisias’dır. Ancak yapılan kazılarda dönemin ölü gömme adetlerini yansıtacak herhangi bir bilgi mevcut değildir69
Taş aletlerin yanında bakırın da kullanılmaya başlanmasından dolayı Kalkolitik Dönem olarak adlandırılan bu dönem, Neolitik Dönem’in bir devamı niteliğindedir. Kalkolitik Çağda Anadolu’da görülen ölü gömme adetleri bölgelere göre değişiklik gösterir. Ölüler yerleşim yeri içine veya yerleşim yeri dışına Küp, toprak ya da taş sanduka biçimli mezarlara gömülmüş, yanlarına ölü hediyesi olarak çanak-çömlek, süs eşyaları ve silahlar bırakılmıştır.
Ön tarihte Anadolu kültürlerinde hakim bir mezar tipi olan küpler70 Anadolu’da ilk defa Kalkolitik Çağda ortaya çıkıp kesintisiz olarak M.Ö. 1200 yıllarına kadar kullanılmıştır71. Bir nevi “yumurta şeklinde” (Pithosgraber) mezarlardı72. Gömülerin bu mezar tipine gömülmelerinin sebebi, hocker tarzında ölünün içine kolaylıkla konulabilmesidir. Ayrıca ölüleri rutubete karşı ve zararlı hayvanlardan koruma amaçlıdır. Küp mezarlar toprağa gömüldükten sonra uzunca süre dayanıklı olmaları73 tercih edilme sebepleri arasında önemli bir paya sahiptir. Kalkolitik dönemde ortaya çıkan bu mezar tipi; Alişar74, Gözlükule75, Köşkhöyük76, Kuruçay77, Tilkitepe78 gibi merkezlerde görülmektedir.
Tunç Çağında Ölü Gömme
Güneybatı Anadolu Bölgesi’nde Eski Tunç Çağı’na ait buluntu veren merkezler (Yatağan, Damlıboğaz, İasos, Afrodisias, Beycesultan, Efes, Karataş-Semayük, Elmalı Ovası, Müsgebi) ve Kuzeybatı Anadolu Erken Tunç Çağı Merkezleri’nden (Troya-Yortan) oluşmaktadır.
Aphrodisias’daki Prehistorik Dönem’e ilişkin yerleşim, Akropol alanı, Pekmeztepe ve Kuşkalesi’nde tespit edilmiştir. Pekmeztepe Orta Tunç Çağı’na kadar kesintisiz bir yerleşim görürken Akropol kazıları sonucunda ise bu akropolün Eski Tunç Çağı II döneminden olduğu tespit edilmiştir79. Güneybatı Anadolu’nun bir başka önemli Eski Tunç Çağı merkezi olan Beycesultan’da yerleşim Geç Kalkolitik Çağ’dan başlayarak Geç Tunç Çağı’nın sununa kadar kesintisiz devam etmiştir80. Antik çağın önemli kentlerinden biri olan Efes’in yakınında bulunan Ayasuluk Tepesi’nde de Eski ve Orta Tunç Çağı’na ait tabakalar tespit edilmiştir81. Bölgenin bir diğer önemli merkezi olan İasos’ta yapılan çalışmalarda da Eski Tunç Çağı II tarihlendirilen bir nekropol alanı tespit edilmiştir82. Eski Tunç Çağı’nın önemli yerleşim ve nekropol alanlarından birisi olan Karataş-Semayük’te Eski Tunç Çağı I-II-III’e tarihlenen tabakalar tespit edilmiştir83. Eski Tunç Çağı’na ait buluntu veren merkezlerden biri de Damlıboğaz84 (Hydai) dır. Damlıboğaz köyünün doğusundaki Sarıçay Yatağı’nın yakınlarında bulunan alanda yapılan çalışmalar sonucunda bu alanın pithos gömülerden oluşan nekropol alanı olduğu belirlenmiştir. Bu nekropol alanının büyük bir bölümü kaçak kazılarla tahrip edilmiş olup satın alma yoluyla Milas müzesine kazandırılan ve Eski Tunç Çağı’na tarihlendirilen çanak-çömleklerin önemli bir bölümünün bu alandan geldiği anlaşılmıştır85.
Tunç çağına özgü mezar tipleri ise toprak mezar, kaya oyuğu ve kaya aralığı mezarları, küp mezar, sandık mezar ve oda mezarlardan oluşmaktadır86.
Ön tarihte Anadolu ölülerinin çoğu tek, pek azı da çift olarak hocker vaziyetinde gömülmüştür. Hocker durumunun kuzey, orta, doğu ve Batı Anadolu da muhtelif tipleri vardır. Dizlerin hafif surette büküldüğünü gösteren örneklerin yanında, karna, göğse ve çeneye kadar çekildiğini belirten buluntularda az değildir. Hocker durumunda gömülen Anadolu ölülerinin, tam hocker (dizin göğse-çeneye doğru çekilmesi ve bütün vücudun bir kitle halinde toplanması) ve yarım hocker ( dizin göğüsle karın arasında geniş bir açı meydan getirmek üzere karına doğru çekilmesi) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hocker durumundaki ölüler genellikle sağ veya sol yanlarına yatırılmış olup, sırt üstü bırakılanları çok azdır. Başları da aynı şekilde sağa veya sola yatırılmış olup, dik bırakılanları pek azdır. Pek azının başı altında yastık görevini gören ufak yassı bir taş bulunmaktadır87. Kalkolitik çağdan süregelen toprağa gömü ve küp ve sanduka mezar tiplerinin devam ettiği kazılar sonucunda tespit edilmiş olup Tunç Çağı döneminde bu tipler yanında oda mezar tipi ortaya çıkmıştır. Bu mezar tipi Özgüç’e göre, Orta Anadolu’da Alacahöyük’ün Bakır Çağı kültüründe ortaya çıkmıştır88. Aile mezarı olmasının yanında, mensup olduğunu sosyal sınıfın niteliğini açıkça ortaya koyan oda mezarlar dikdörtgen biçiminde çukurlar olup düzenli değildir. Çukurların dörtkenarı birbirine çamur harçla basitçe tutturulan orta boy taş dizileriyle çevrilmiştir. Mezarın iki uzun duvarı üstüne uzatılan ağaçlarla kapatıldığını ve bununda üstünün kerpiç, toprak ve çakılla örtülerek düz bir damın sağlandığını gösteren kalıntıları in-situ durumlarında incelemiştir89.
M.Ö. 1000 (arkaik dönem) Ölü Gömme
Bodrum yarımadasında bir Leleg yerleşimi olan Pedasa akropolünün yaklaşık 2 km kadar güneyinde yer alan Çam Tepe’nin güneydoğu alt yamacında iki adet Tümülüs mezar tespit edilmiştir. Tümülüs-1’in dış duvarları düzgün sıralı, ince uzun dikdörtgen bloklardan oluşmaktadır. Girişi doğu tarafta bulunan mezar dromos ve mezar odasından ibarettir. Daha önce kazısı ve araştırması yapılan Protogeometrik Tümülüs ile benzer özellikler gösterdiğini söyleyen Diler’e göre gömü odasının iri ve kaba taşlardan oluşan işçiliği nedeniyle Geç 2.-Erken 1. bin yıl tarihini önermektedir90. 2 No.lu Tümülüs ise bir teras üzerine inşa edilmiştir. Tümülüs duvarları genelde düzgün sıralar oluşturan dikdörtgen taşlardan, teras duvarı ise bloklardan inşa edilmiştir. Mezar dromos ve mezar odasından oluşmaktadır. Üstü örtüsü tahrip olan bu mezar da dilere göre duvar tekniği bakımından Pedasa’nın Erken 1. binyıla tarihli tümülüslerinden biri olmalıdır91. Pedasa territoriumu kapsamında Sivriçam Tepesi’nin batısındaki alanda 2002 yılında yüzey araştırmaları sırasında tespit edilen en eski Leleg tümülüsü 21 metre çapında 4 metre uzunluğundaki dromosa sahiptir. Dış duvar kaba bir işçilik göstermektedir. Taş yığıntısının dış duvara yakın alt kesiminde üst kısmı bir plaka taşla kapatılan urne kapları saptanmıştır. Urne kaplarının birden fazla olması bir aile mezarlığı olduğunu akla getirmektedir. Mezar buluntularından dolayı Geç Protogeometrik Dönemdendir92.
Daha önceki dönemlerle karşılaştırılınca Geometrik Dönem’e ait pek çok kazıda özellikle Geç Geometrik Dönemde gözlenen mezar çeşitliliği ve komplekslerin giderek artısının bu dönemde gözlenen sosyal yapıdaki organizasyon zenginliğindeki artışla ilişkili olduğu da iddia edilmektedir95. Karia bölgesi’nde de bu çeşitlilik ve artış göze çarpmaktadır.
Söz konusu dönem mezarlarına verilebilecek örneklerden biri Milas ovasının güneyinde yer alan Beçin’de yol çalışması sırasında açığa çıkartılmıştır. Bu mezarlardan biri Geometrik Dönem’in sonlarına tarihlendirmiştir96. Ören yolu üzerinde yapılan çalışmalar sırasında ise yol altında beş mezar açığa çıkartılmıştır. Bunlardan ikisi kist, üçü hendek mezardır. İlk ikisi son Geometrik Dönem’e ait aile mezarı (mezar 2 ve 3) , üçüncüsü bunların yüz metre doğusunda Subgeometrik (mezar 1) çocuk mezarıdır. Son geometrik aile mezarlarında iskeletlerin yatış pozisyonunda belirli bir düzen bulunmamaktadır. Çok defa yan yana dizilmiş üç kafatasının bulunması, yeni yapılacak gömü için önceki gömüye ait iskeletlerin bir kenara süpürüldüğü mezarın dönem içerisinde birden fazla gömü yapıldığını göstermektedir.
Lagina ve Börükçü 2004 yılı çalışmalarında açığa çıkartılmış olan ve buluntularından dolayı Geometrik döneme tarihlendirilen mezarlarda da uzun süreli kullanımın olduğu tespit edilmiştir97. İasosta Geç geometrik Dönem seramik veren bir mezarlık bulunmuştur98. Milas ilçesine bağlı Hüsamlar Köyü sınırları içerisinde yer alan Mengefe’de Geç geometrik Dönem Mezarlığı bulunmaktadır.
Geometrik dönem mezarlarının tespit edildiği Bozukbağ Mevkii Muğla’nın Yatağan İlçesine bağlı Turgut Kasabası’nın yaklaşık 1,5 km güneybatısında yer almaktadır99. Örgü ve plaka tekne tipinde inşa edilen mezarların yapı malzemesi kireç taşıdır. Mezarların duvarlarında harç kullanılmadan kuru duvar tekniğiyle örülmüştür. Mezarların üzerleri uzun ve düzgünce olan dört ve beş adet arasında değişen taşlarla kapatılmıştır. Dikdörtgen ve kare planlı bu mezarlar içerisinde bulunan ölü hediyelerinin form ve bezeme özellikleri açısından Geç Geometrik Dönem’e tarihlendirilmiştir100.
Neanderthal döneminden Helenistik sonuna kadar ölü gömme geleneği ve mezar çeşitleri
Yüz bin yıldan bu yana geliştirilmiş büyük insanlık kültüründe, ölü gömme adetlerini yaratan şey, uygarlık boyunca bütün inançlarda şu veya bu şekilde farklı şekilde tanımlanmıştır. Yaşam içerisinde en önemli olgu olarak karşımıza çıkan ölüm, insanoğlu tarafından kolayca kabullenilememiştir. Günlük yaşamın bir parçası olan ölüm, büyük bir olasılıkla hiçbir zaman toplumlar tarafından bireyin sonu olarak da algılanmamıştır.
Neanderthal İnsanda Törensel Ölü Gömme
Bilinen en eski gömüler bundan 80.000-90.000 yıl önce, Mousterien Dönemi Neanderthal insanına aittir. Türkiye buluntuları henüz bu kadar eskiye dayanmamakla beraber çeşitli kazılarda, örneğin Antalya dolaylarında Karain ve İstanbul dolaylarında Yarımburgaz Mağaralarında saptanan insan dişleri ve kemiklerinin belki de Paleolitik Çağ gömülerinden günümüze kadar ulaşabilen parçalar olduğu düşünülebilir50.
Bilinen en eski gömüler bundan 80.000-90.000 yıl önce, Mousterien Dönemi Neanderthal insanına aittir. Türkiye buluntuları henüz bu kadar eskiye dayanmamakla beraber çeşitli kazılarda, örneğin Antalya dolaylarında Karain ve İstanbul dolaylarında Yarımburgaz Mağaralarında saptanan insan dişleri ve kemiklerinin belki de Paleolitik Çağ gömülerinden günümüze kadar ulaşabilen parçalar olduğu düşünülebilir50.
İnsanlık tarihindeki fosil kalıntılarından biri, 1856 yılında Almanya’nın Duesseldorf kenti yakınlarındaki Neander Vadisi’ndeki bir mağarada ortaya çıkmıştır. Bu olay; insanoğlunun evrim tarihinde, önemli bir yere sahip olduğu kadar yoğun tartışmaların yaşanmasına da neden olmuştur. Söz konusu tarihte, adını buluntu yerinden alan Neanderthal insanına ait ilk fosil buluntunun elde edilmesiyle birlikte, bilim adamları Neanderthaller konusunda ikiye ayrılmışlardır. Bunlardan ilki Alman Anatomist Rudolf Virchow, kafatasının patolojik nedenlerden dolayı farklı bir görünüme sahip olduğunu savunmuştur. Buna karşı İngiliz Biyolog Thomas Huxley ve diğerleri ise patolojik olduğu görüşünü reddederek, bu kafatasının insanın evrimsel aşamalarından birisine ait olduğunu kabul ettiler. 1864 yılında İrlandalı Anatomist William King, günümüz insanından farklı olarak tanımladığı bu türü Homo Neanderthalensis olarak isimlendirdi. Daha sonra La Cihapelle-aux- Saints’de bulunan iskeleti inceleyen Paris Doğa Tarihi Müze Müdürü, William King’le aynı sonuca ulaştı.
Neanderthaller modern insandan farklı bir türdü. Neanderthaller uzun bir süre ayaklarını sürüyerek yürüyen, belirgin bir şekilde kamburu olan ve ape (kuyruksuz maymun) benzeri bazı fiziksel özelliklere sahip insanlar olarak tanımlandılar. Bunun nedeni de 1908 yılında, Fransada La Cihapelle-aux- Saints bölgesinde bulunan Neanderthal iskeletini inceleyen ve dönemin ileri gelen bilim adamlarından biri olan Marcelin Boule’nin incelediği bu iskeletin mafsal iltihabı olan yaşlı bir bireye ait olmasıydı. Böylece bir süre soyu tükenmiş bir Avrupa türü olarak düşünülen Neanderthallerin günümüz insanından farklı ve insanın evrimsel aşamalarından biri olduğu kabul edilmiştir51.
Neanderthaller üzerinde yapılan araştırmalar ışığında soğuk iklim kuşağında yaşayanlarının beyinleri büyük olup, bu büyük beyin sayesinde soğuğa daha iyi uyum sağlamıştır52. Kafatasları arkaya doğru belirgin bir çıkıntı yapar, kaş kemerleri ve art kafa çıkıntıları gelişkindir. Kaş kemerleri çıkıntılı ve süreklilik gösteren bir siper oluşturur. Üst çene sinüsleri yüzde önemli bir yer tutar. Boy 1,48 m ile 1,77 m arasında değişir. Ön dişleri güçlü bir yapı gösterir. Alt çene ve güçlü çiğneme kaslarının varlığı en sert yiyecekleri bile kolayca ezip öğüttüklerini düşündürür. Genel diş özellikleri bakımından Homo Sapiens’e benzerlik gösterirler53.
İnsanlık tarihinde Neanderthaller öncesindeki insanların dinsel inançları olduğuna ilişkin herhangi bir bulgu yoktur. Ancak Neanderhal aşamada bu konudaki en önemli somut bulgu ölü gömmeyle ilgilidir. Ölü gömme adetleriyle ilgili ilk bilimsel bulgular olması, konuyu detaylı bir şekilde ele alınmasını gerektirmektedir. Çünkü ölü kültü ve mezar mimarisinin ilk örnekleri olması ve bu geleneğin çağlar boyunca devam etmesi açısından önemi büyüktür. İnsanların soydaşlarını öldükleri yerde bırakmaları yerine onların ölülerini gömmeleri “öte dünya” inancıyla doğrudan ilişkilidir. Bu durum Neanderthallerin ulaştıkları düşünsel ve kültürel düzeyi açıkça göstermektedir54. Ölü gömme adetleri açısından bin yıllar boyunca süre gelen mezara ölüyü Hocker tarzında bırakmanın beklide ilk örneği olan Fransada’ki Le Moustier’de 13-19 yaşları arasında bir erkek çocuk, sanki uyuyormuş gibi başı ön kolunun üzerinde sağ tarafına yatmış pozisyonda bir çukura gömülü bulunmuştur. Bir yastık gibi işlev gören çakmaktaşı yığını ile özenle işlenmiş bir taş balta ellerinin yanında durmaktadır. Etrafa saçılan vahşi sığır kemikleri yeni bir yaşama yolculuğa yiyecek sağlamak için onunla birlikte gömülmesi55 daha sonraki devirlerde yapılacak olan gömünün ilk örnekleri olduğunu kuşkusuz kanıtlamaktadır.
Neolitik Dönem’de Ölü Gömme
Günümüzden yaklaşık 10.000 yıl önce, neolitik dönemin başlamasıyla Doğu Anadolu, Kuzey İran ve Kuzey Irak bölgelerinde tarım ve hayvancılık başlamıştır. Özellikle tarıma geçiş, avcı ve toplayıcı toplulukların yaşayış biçimi olan göçebeliğin terk edilmesine neden olmuştur56. İnsanoğlunun, avcılık-göçebelik döneminin sona erip yerleşik hayata geçmesiyle başlayan süreç, toplumsal yapısında büyük değişiklikler meydana getirmiştir. Yerleşik kültür hem mülkiyet kavramına hem de sosyal yaşama yeni bir bakış açısı getirmiştir. İlkel komünal toplumlardan feodal toplumun ilk örnekleri olarak nitelendirilebilecek bu dönem yerleşik kültür öğesinin başında gelen ilkel de olsa düzenli konut mimarisinin oluştuğu dönemdir. Diyarbakır yakınlarında yer alan Çayönü Tepesi, ilk köy yerleşmelerinin en güzel örneklerinden biridir. Burada karşılaşılan yerleşme içi gömü geleneği, daha sonraki yüzyıllarda Anadolu’da çok sık uygulanacaktır. Buna göre ölüler topluca, sağ kalanların dünyasından uzakta bir yere gömülmeyip yerleşme içine, yani geride kalanların yakınına gömülmüştür. Çayönü Tepesi’nin çeşitli alanlarında konut tabanları altına açılmış, basit çukurlarda iskeletlere rastlanılmıştır. İskeletler, “hocker” tarzı denilen şekilde; bacaklar karına çekilerek yan yatırılmıştır57.
Ayrıca Çayönü’nde, kazı hafirleri tarafından “skull-building” olarak adlandırılan bir binada tüm iskeletlerin yanı sıra, alt çenesiz yetmiş kafatası ve oldukça yoğun oranda, bir araya toplanmış, uzun kemikler ele geçmiştir. Buna göre iskeletler büyük bir olasılıkla, önce geçici olarak ayrı bir yere gömülmüş, daha sonra kemikler buradan alınarak binanın içine taşınmıştır. Tek tek kafatasları, İstanbul yakınlarındaki Fikirtepe ve Burdur dolaylarındaki Hacılar örneklerinde olduğu gibi, diğer bazı Neolitik yerleşmelerinde de izlenmiştir. Urfa bölgesi Aşağı Fırat havzasında yer alan, Çayönü’nün bazı tabakalarıyla çağdaş Nevali Çori yerleşmelerinde iki evin tabanları altında kafatası kümeleri açığa çıkarılmıştır. Niğde yakınlarındaki Köşk höyük’te ise üzeri kille sıvanmış, aşı boyalı bir kafatası dikkati çekmektedir. Büyük bir olasılıkla ölen kişinin yüzünü yeniden canlandırmak amacıyla gerçekleştirilmiştir.
Yerleşme içi gömü geleneği M.Ö. 7000 bine tarihlenen, Konya dolaylarındaki Çatalhöyük’te de görülmektedir. Burada ölenlerin büyük bir bölümü, konut içlerindeki kerpiç sekiler altına gömülmüştür. Bu sekilerin altında çoğunlukla birden fazla iskelet bulunmaktadır58.
Çatalhöyük kazılarında bulunan eksik uzuvlara, iskeletten ayrılmış kafataslarına ve anatomik açıdan yanlış yerlerde duran bazı kemiklere bakılarak seki altı gömülerinin çoğunun ikincil gömüler59 olduğu tespitine varılmıştır.
Neolitik çağı kapsayan zaman içerisinde yerleşme içi gömülerinin tercih edildiği, iskeletlerin cenin (hocker) pozisyonunda yatırıldığı Demirköy Höyüğü60, Hakemi Use61, Ilıpınar ve Menteşe62, Körtik Tepe63, Köşk Höyük 64, Pınarbaşı65, Aşıklı Höyük66, Cafer Höyük67, gibi merkezlerde de bu geleneğin devam ettiği görülmektedir.
Büyük menderes havzasında toplam 129 merkezde prehistorik dönemlere ait kalıntılara rastlanmıştır. Yörenin prehistorik dönemlerdeki kültürel yapısını yansıtacak merkez sayısının oldukça yüksek olmasına karşın, bunların coğrafi ve tarihsel dağılımında bir düzensizlik söz konusudur. Bu erken kültüler arasındaki dikkat çekici kalıntılar Bafa Gölü çevresindeki kaya sığınıkları resimleridir68. Havzada en erken kültürel kalıntıların Bafa Gölü resimleriyle Neolitik Çağ’a belki de daha öncesine tarihlenmesine karşın, elimizdeki bilgilere göre gerçek anlamda ilk yerleşim Geç Neolitik çağ’da başlamıştır. Havzada Neolitik Çağ’ın en erken evresine tarihlenebilecek herhangi bir merkez bulunamamış, beşparmak da dahil olmak üzere Geç Neolitik Çağ’a ait 10 merkez saptanmıştır. Havzada kazısı yapılan tek Geç Neolitik Çağ yerleşimi Aphrodisias’dır. Ancak yapılan kazılarda dönemin ölü gömme adetlerini yansıtacak herhangi bir bilgi mevcut değildir69
Taş aletlerin yanında bakırın da kullanılmaya başlanmasından dolayı Kalkolitik Dönem olarak adlandırılan bu dönem, Neolitik Dönem’in bir devamı niteliğindedir. Kalkolitik Çağda Anadolu’da görülen ölü gömme adetleri bölgelere göre değişiklik gösterir. Ölüler yerleşim yeri içine veya yerleşim yeri dışına Küp, toprak ya da taş sanduka biçimli mezarlara gömülmüş, yanlarına ölü hediyesi olarak çanak-çömlek, süs eşyaları ve silahlar bırakılmıştır.
Ön tarihte Anadolu kültürlerinde hakim bir mezar tipi olan küpler70 Anadolu’da ilk defa Kalkolitik Çağda ortaya çıkıp kesintisiz olarak M.Ö. 1200 yıllarına kadar kullanılmıştır71. Bir nevi “yumurta şeklinde” (Pithosgraber) mezarlardı72. Gömülerin bu mezar tipine gömülmelerinin sebebi, hocker tarzında ölünün içine kolaylıkla konulabilmesidir. Ayrıca ölüleri rutubete karşı ve zararlı hayvanlardan koruma amaçlıdır. Küp mezarlar toprağa gömüldükten sonra uzunca süre dayanıklı olmaları73 tercih edilme sebepleri arasında önemli bir paya sahiptir. Kalkolitik dönemde ortaya çıkan bu mezar tipi; Alişar74, Gözlükule75, Köşkhöyük76, Kuruçay77, Tilkitepe78 gibi merkezlerde görülmektedir.
Tunç Çağında Ölü Gömme
Güneybatı Anadolu Bölgesi’nde Eski Tunç Çağı’na ait buluntu veren merkezler (Yatağan, Damlıboğaz, İasos, Afrodisias, Beycesultan, Efes, Karataş-Semayük, Elmalı Ovası, Müsgebi) ve Kuzeybatı Anadolu Erken Tunç Çağı Merkezleri’nden (Troya-Yortan) oluşmaktadır.
Aphrodisias’daki Prehistorik Dönem’e ilişkin yerleşim, Akropol alanı, Pekmeztepe ve Kuşkalesi’nde tespit edilmiştir. Pekmeztepe Orta Tunç Çağı’na kadar kesintisiz bir yerleşim görürken Akropol kazıları sonucunda ise bu akropolün Eski Tunç Çağı II döneminden olduğu tespit edilmiştir79. Güneybatı Anadolu’nun bir başka önemli Eski Tunç Çağı merkezi olan Beycesultan’da yerleşim Geç Kalkolitik Çağ’dan başlayarak Geç Tunç Çağı’nın sununa kadar kesintisiz devam etmiştir80. Antik çağın önemli kentlerinden biri olan Efes’in yakınında bulunan Ayasuluk Tepesi’nde de Eski ve Orta Tunç Çağı’na ait tabakalar tespit edilmiştir81. Bölgenin bir diğer önemli merkezi olan İasos’ta yapılan çalışmalarda da Eski Tunç Çağı II tarihlendirilen bir nekropol alanı tespit edilmiştir82. Eski Tunç Çağı’nın önemli yerleşim ve nekropol alanlarından birisi olan Karataş-Semayük’te Eski Tunç Çağı I-II-III’e tarihlenen tabakalar tespit edilmiştir83. Eski Tunç Çağı’na ait buluntu veren merkezlerden biri de Damlıboğaz84 (Hydai) dır. Damlıboğaz köyünün doğusundaki Sarıçay Yatağı’nın yakınlarında bulunan alanda yapılan çalışmalar sonucunda bu alanın pithos gömülerden oluşan nekropol alanı olduğu belirlenmiştir. Bu nekropol alanının büyük bir bölümü kaçak kazılarla tahrip edilmiş olup satın alma yoluyla Milas müzesine kazandırılan ve Eski Tunç Çağı’na tarihlendirilen çanak-çömleklerin önemli bir bölümünün bu alandan geldiği anlaşılmıştır85.
Tunç çağına özgü mezar tipleri ise toprak mezar, kaya oyuğu ve kaya aralığı mezarları, küp mezar, sandık mezar ve oda mezarlardan oluşmaktadır86.
Ön tarihte Anadolu ölülerinin çoğu tek, pek azı da çift olarak hocker vaziyetinde gömülmüştür. Hocker durumunun kuzey, orta, doğu ve Batı Anadolu da muhtelif tipleri vardır. Dizlerin hafif surette büküldüğünü gösteren örneklerin yanında, karna, göğse ve çeneye kadar çekildiğini belirten buluntularda az değildir. Hocker durumunda gömülen Anadolu ölülerinin, tam hocker (dizin göğse-çeneye doğru çekilmesi ve bütün vücudun bir kitle halinde toplanması) ve yarım hocker ( dizin göğüsle karın arasında geniş bir açı meydan getirmek üzere karına doğru çekilmesi) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hocker durumundaki ölüler genellikle sağ veya sol yanlarına yatırılmış olup, sırt üstü bırakılanları çok azdır. Başları da aynı şekilde sağa veya sola yatırılmış olup, dik bırakılanları pek azdır. Pek azının başı altında yastık görevini gören ufak yassı bir taş bulunmaktadır87. Kalkolitik çağdan süregelen toprağa gömü ve küp ve sanduka mezar tiplerinin devam ettiği kazılar sonucunda tespit edilmiş olup Tunç Çağı döneminde bu tipler yanında oda mezar tipi ortaya çıkmıştır. Bu mezar tipi Özgüç’e göre, Orta Anadolu’da Alacahöyük’ün Bakır Çağı kültüründe ortaya çıkmıştır88. Aile mezarı olmasının yanında, mensup olduğunu sosyal sınıfın niteliğini açıkça ortaya koyan oda mezarlar dikdörtgen biçiminde çukurlar olup düzenli değildir. Çukurların dörtkenarı birbirine çamur harçla basitçe tutturulan orta boy taş dizileriyle çevrilmiştir. Mezarın iki uzun duvarı üstüne uzatılan ağaçlarla kapatıldığını ve bununda üstünün kerpiç, toprak ve çakılla örtülerek düz bir damın sağlandığını gösteren kalıntıları in-situ durumlarında incelemiştir89.
M.Ö. 1000 (arkaik dönem) Ölü Gömme
Bodrum yarımadasında bir Leleg yerleşimi olan Pedasa akropolünün yaklaşık 2 km kadar güneyinde yer alan Çam Tepe’nin güneydoğu alt yamacında iki adet Tümülüs mezar tespit edilmiştir. Tümülüs-1’in dış duvarları düzgün sıralı, ince uzun dikdörtgen bloklardan oluşmaktadır. Girişi doğu tarafta bulunan mezar dromos ve mezar odasından ibarettir. Daha önce kazısı ve araştırması yapılan Protogeometrik Tümülüs ile benzer özellikler gösterdiğini söyleyen Diler’e göre gömü odasının iri ve kaba taşlardan oluşan işçiliği nedeniyle Geç 2.-Erken 1. bin yıl tarihini önermektedir90. 2 No.lu Tümülüs ise bir teras üzerine inşa edilmiştir. Tümülüs duvarları genelde düzgün sıralar oluşturan dikdörtgen taşlardan, teras duvarı ise bloklardan inşa edilmiştir. Mezar dromos ve mezar odasından oluşmaktadır. Üstü örtüsü tahrip olan bu mezar da dilere göre duvar tekniği bakımından Pedasa’nın Erken 1. binyıla tarihli tümülüslerinden biri olmalıdır91. Pedasa territoriumu kapsamında Sivriçam Tepesi’nin batısındaki alanda 2002 yılında yüzey araştırmaları sırasında tespit edilen en eski Leleg tümülüsü 21 metre çapında 4 metre uzunluğundaki dromosa sahiptir. Dış duvar kaba bir işçilik göstermektedir. Taş yığıntısının dış duvara yakın alt kesiminde üst kısmı bir plaka taşla kapatılan urne kapları saptanmıştır. Urne kaplarının birden fazla olması bir aile mezarlığı olduğunu akla getirmektedir. Mezar buluntularından dolayı Geç Protogeometrik Dönemdendir92.
Daha önceki dönemlerle karşılaştırılınca Geometrik Dönem’e ait pek çok kazıda özellikle Geç Geometrik Dönemde gözlenen mezar çeşitliliği ve komplekslerin giderek artısının bu dönemde gözlenen sosyal yapıdaki organizasyon zenginliğindeki artışla ilişkili olduğu da iddia edilmektedir95. Karia bölgesi’nde de bu çeşitlilik ve artış göze çarpmaktadır.
Söz konusu dönem mezarlarına verilebilecek örneklerden biri Milas ovasının güneyinde yer alan Beçin’de yol çalışması sırasında açığa çıkartılmıştır. Bu mezarlardan biri Geometrik Dönem’in sonlarına tarihlendirmiştir96. Ören yolu üzerinde yapılan çalışmalar sırasında ise yol altında beş mezar açığa çıkartılmıştır. Bunlardan ikisi kist, üçü hendek mezardır. İlk ikisi son Geometrik Dönem’e ait aile mezarı (mezar 2 ve 3) , üçüncüsü bunların yüz metre doğusunda Subgeometrik (mezar 1) çocuk mezarıdır. Son geometrik aile mezarlarında iskeletlerin yatış pozisyonunda belirli bir düzen bulunmamaktadır. Çok defa yan yana dizilmiş üç kafatasının bulunması, yeni yapılacak gömü için önceki gömüye ait iskeletlerin bir kenara süpürüldüğü mezarın dönem içerisinde birden fazla gömü yapıldığını göstermektedir.
Lagina ve Börükçü 2004 yılı çalışmalarında açığa çıkartılmış olan ve buluntularından dolayı Geometrik döneme tarihlendirilen mezarlarda da uzun süreli kullanımın olduğu tespit edilmiştir97. İasosta Geç geometrik Dönem seramik veren bir mezarlık bulunmuştur98. Milas ilçesine bağlı Hüsamlar Köyü sınırları içerisinde yer alan Mengefe’de Geç geometrik Dönem Mezarlığı bulunmaktadır.
Geometrik dönem mezarlarının tespit edildiği Bozukbağ Mevkii Muğla’nın Yatağan İlçesine bağlı Turgut Kasabası’nın yaklaşık 1,5 km güneybatısında yer almaktadır99. Örgü ve plaka tekne tipinde inşa edilen mezarların yapı malzemesi kireç taşıdır. Mezarların duvarlarında harç kullanılmadan kuru duvar tekniğiyle örülmüştür. Mezarların üzerleri uzun ve düzgünce olan dört ve beş adet arasında değişen taşlarla kapatılmıştır. Dikdörtgen ve kare planlı bu mezarlar içerisinde bulunan ölü hediyelerinin form ve bezeme özellikleri açısından Geç Geometrik Dönem’e tarihlendirilmiştir100.