Zülkarneyn hakkında Ayet rivayet ve düşünceler | Define işaretleri ve anlamları

Zülkarneyn hakkında Ayet rivayet ve düşünceler

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,767
Beğeni
22,134
Puanları
113
Konum
Erzincan


"Sahip, mâlik" anlamındaki ile "boynuz, kâkül, şakak; Cardio dönemde Yaşayan nesil, akran”gibi mânalara gelen KARN kelimesinin (Ezherî, Tehẕîbü'l-Luġa ,‘KRN’MD.) Tesniye kalıbından oluşturulan zü'l-karneyn terkibinin anlamı KARN kelimesine Verilen mânaya göre değişir (Hasan el-Mustafavî, IX , 274-278). Mekke döneminde yahudilerin veya daha kuvvetli bir sipariş yahudilerin yönlendirmesiyle Kureyşli müşriklerin Hz. Peygamber'i imtihan etmek maksadıyla sordukları üç sorudan birine cevap mahiyetinde nâzil olan Kehf sûresinin 83-98. âyetlerindeki kıssada ( Taberî, Câmiʿu'l-beyânIV, 174, 271; İbn Kesîr, Tefsîr, III, 100) üç varsayılan geçen Zülkarneyn kelimesinin bir özel isim mi yoksa lakap mı olduğu açık açık de hâkim görüş lakap olduğu yönündedir. Gerek Arap dilinde lakap ve sıfata delâlet eden “zülcenâhayn, zülyedeyn” gibi kelimelerin yapılması gerekse Kur'an'da Hz. Yûnus'tan “zennûn / zünnûn” diye söz edilmesi (el-Enbiyâ 21/87) Zülkarneyn'in özel isimden ziyade lakap düşündürmektedir; fakat bu lakabın ne mânaya geldiği de açık değildir.
İslâmî kaynaklarda yer alan ve önemli bir kısmı İsrâiliyat türü rivayetlere göre anlaşılan farklı izahlara göre Kehf sûresinin 83-98. âyetlerinde konuşulan doğuya ve batıya seferler düzenleyip büyük fetihler yapan bir cihangir olduğu, insanlar tevhide davet ettiği için inkârcılar tarafından başının iki tarafına vurularak öldürüldüğü, başında iki çıkıntının yer değiştirdi, tacının üstünde bakırdan iki boynuzda, iki iki boynuzda, emrine ışık ve karanlığın verildiği, rüyasında ağına tırmanmış ve güneşin iki kenarından tutunmuş halinde gördüğü, hem anne hem baba tarafından asil bir soya yaşadığı, İran ve Yunanlı olarak iki soydan geldiği, hayatı boyunca iki nesiline geçtiği, büyük cesaretinden veya savaşta sahiplerini âdeta koç gibi vurup devirdiği yahut kullanım zâhir ve bâtın ilmi verildiği için Zülkarneyn diye anıldığı belirtilir (Sa'lebî, el-Keşf, IV, 146; Fahreddin er-Râzî, XXI, 140). Müfessirler, karn kelimesinin Arapça'da kâkül / zülüf anlamındaki kullanımının yaygınlığına atıfla söz konusu lakabın "iki örgülü" mânasına söylese de (İbn Şşûr, XVI, 19) Kehf sûresinin 85-86 ve 89-90. âyetlerinde Zülkarneyn'in doğu ve batı istikametinde iki seferine işaretlenmesi, ilk açıklamanın daha isabetli olduğunu düşündürmektedir. Buna göre Zülkarneyn lakabı “cihangir, cihan hükümdarı” gibi bir mâna ifade etmektedir. Bu izah, Zülkarneyn'in Bizans ve İran'ı ele geçirdiğinden bu lakapla anıldığı yolundaki Ehl-i kitap sırasıyla görüşün yanı sıra ( Fahreddin er-Râzî, XXI, 140). Müfessirler, karn kelimesinin Arapça'da kâkül / zülüf anlamındaki kullanımının yaygınlığına atıfla söz konusu lakabın "iki örgülü" mânasına söylese de (İbn Şşûr, XVI, 19) Kehf sûresinin 85-86 ve 89-90. âyetlerinde Zülkarneyn'in doğu ve batı istikametinde iki seferine işaretlenmesi, ilk açıklamanın daha isabetli olduğunu düşündürmektedir. Buna göre Zülkarneyn lakabı “cihangir, cihan hükümdarı” gibi bir mâna ifade etmektedir. Bu izah, Zülkarneyn'in Bizans ve İran'ı ele geçirdiğinden bu lakapla anıldığı yolundaki Ehl-i kitap sırasıyla görüşün yanı sıra ( Fahreddin er-Râzî, XXI, 140). Müfessirler, karn kelimesinin Arapça'da kâkül / zülüf anlamındaki kullanımının yaygınlığına atıfla söz konusu lakabın “iki örgülü” mânasına söylese de (İbn Şşûr, XVI, 19) Kehf sûresinin 85-86 ve 89-90. âyetlerinde Zülkarneyn'in doğu ve batı istikametinde iki seferine işaretlenmesi, ilk açıklamanın daha isabetli olduğunu düşündürmektedir. Buna göre Zülkarneyn lakabı “cihangir, cihan hükümdarı” gibi bir mâna ifade etmektedir. Bu izah, Zülkarneyn'in Bizans ve İran'ı ele geçirdiğinden bu lakapla anıldığı yolundaki Ehl-i kitap sırasıyla görüşün yanı sıra ( âyetlerinde Zülkarneyn'in doğu ve batı istikametinde iki seferine işaretlenmesi, ilk açıklamanın daha isabetli olduğunu düşündürmektedir. Buna göre Zülkarneyn lakabı “cihangir, cihan hükümdarı” gibi bir mâna ifade etmektedir. Bu izah, Zülkarneyn'in Bizans ve İran'ı ele geçirdiğinden bu lakapla anıldığı yolundaki Ehl-i kitap sırasıyla görüşün yanı sıra ( âyetlerinde Zülkarneyn'in doğu ve batı istikametinde iki seferine işaretlenmesi, ilk açıklamanın daha isabetli olduğunu düşündürmektedir. Buna göre Zülkarneyn lakabı “cihangir, cihan hükümdarı” gibi bir mâna ifade etmektedir. Bu izah, Zülkarneyn'in Bizans ve İran'ı ele geçirdiğinden bu lakapla anıldığı yolundaki Ehl-i kitap sırasıyla görüşün yanı sıra (Taberî, Câmiʿu'l-beyân , VIII, 271) Zülkarneyn lakabının kinaye yoluyla güç ve iktidarı simgelediği, bu sembolik anlamın nüzûl dönemindeki yahudilerce bilindiği yönündeki tesbitlerle de desteklenebilir (Kāsımî, VII, 76). Nitekim Eski Ahid'in Daniel kitabında (8/3, 20) koç ve iki boynuzla ilgili bir rü'yetten / vizyondan söz edilmekte ve iki uzun boynuzlu koçun Med ve Pers krallarını simgelediği belirtilmektedir.
Kur'an'da yer alan Zülkarneyn kıssasıyla ilgili ifadeler ve müphemdir. Bu durum kıssayla ilgili tarihî bir çerçeve belirle güçleştirmektedir. İlgili âyetlerdeki ifadelere göre Zülkarneyn, Allah'ın tarifleri verilen büyük güç ve geniş imkânlar sayesinde dünyanın doğusuna ve batısına iki sefer düzenlemiştir. Batı istikametindeki ilk seferinde karşılaştığı bir halka zulümden / şirkten sakınma, Allah'a iman, sâlih amel ve güzel mükâfat gibi kavramlarla ifade edilen bir dinî-ahlâkî tebliğde. Sonra doğu istikametinde ikinci bir sefere çıkmış ve bu sefer sırasında güneşten koruyacak gölgelikleri bulunmayan başka bir kavimle karşılaşmıştır. Daha sonra kuzeydeki dağlık bir bölgeye üçüncü bir sefer düzenlemiş, bu sefer sırasında Ye'cûc ve Me'cûc diye anılan fesatçı ve saldırgan bir kavim veya kavimlerden şikâyetçi olan bir halkla karşılaşmış, onların üzerine söz konusu bölgedeki bir geçişte demir kütleler ve bakırı eritmek çalışma sağlam bir sette sırayla. Bu seddin inşası halkın ucuz ücret ödeme teklifini, "Rabbimin bana lutfettiği geniş imkânların yanında sizin vereceğiniz ücretin kıymeti yoktur" diyerek geri çevirmiş, ancak onlardan beden gücüyle yardımda bulunmasını istemiştir. İnşa faaliyeti tamamlanınca Ye'cûc ve Me'cûc gedik safra açamadıkları bu seddi aşamamışlardır. Zülkarneyn onlara bu başarısının ilâhî sayesinde gerçekleştiğini belirtmiş ve seddin ancak Allah'ın belirlediğinde vakit yıkılacağını söylemedi. Zülkarneyn'in büyük güç ve imkân sahibi kılınması kıssada “sebep” kelimesiyle ifade edilmiştir (el-Kehf 18/84). Müfessirler bu kelimeyi genellikle “amaç ve arzuya ulaştıran ilim” diye açıklamıştır. Ancak bazı tefsirlerde sebebin bir şeye nâil olmasını sağladığında her türlü imkândan istiare olarak belirtilmiştir (Fahreddin er-Râzî, XXI, 141; Kurtubî, XI, 33). Buna göre Zülkarneyn'e verilen sebebin geniş anlamda, ilim, irade, kuvvet, kudret, imkân gibi amaca ulaşmayı mümkün kılan her şeyi kapsadığını söylemek mümkündür (Şîrâzî, VII, 588).
Zülkarneyn'in ilk iki seferinden söz eden âyetlerde “mağribe'ş-şems” (el-Kehf 18/86) ve “matlia'ş-şems” (el-Kehf 18/90) terkipleri geçer. Bunlar lafzî olarak güneşin doğduğu ve battığı yeri ifade eder; halbuki gerçekte güneşin doğup battığı bir yer değildir. Bundan sözünden söz konusu terkipler, Zülkarneyn'in doğu ve batı istikametindeki seferleri sırasında ulaşabildiği son noktaya işaret etmektedir. Tefsir kaynaklarında bu iki noktanın batıda Ege denizi sahilleri veya Atlas Okyanusu, doğuda ise Hint Okyanusu veya Asya'nın doğusu olabileceği açıklaması vardır; ancak tehlikeye dayanmaktadır. Esasen Zülkarneyn'in ilk iki seferiyle ilgili Kur'an ifadelerinden kesin bir coğrafî tesbitte bulunmak pek mümkün değildir. Bununla birlikte onun batı seferinde güneşi kara bir balçıkta batar, güneşi kara bir balçıkta batar gördüğünü bildiren Kur'an ifadesinin kozmografik bir gerçekliğin tarifinden öte, büyük görünen sisli-puslu bir ufukta batan güneşin çıplak gözle algılanışıyla ilgili bir tasvir söylemek mümkündür. Zira güneşin gerçekte kara bir balçığa batması söz konusu değildir (Fahreddin er-Râzî, XXI, 142). Kıssada Zülkarneyn'in doğu seferinde karşılaştığı halktan, “Kendilerini güneşten koruyacak bir siper / gölgelik meydana gelmemiştik” şeklinde söz edilmesi (el-Kehf 18/90) bu halkın ilkel bir hayat sürdüğü probleme çok, yaşadıkları coşkun zengin bitki örtüsü bulunmayan bir yer, bir bozkır olma ihtimaline işaret etmektedir. Zülkarneyn'in hükümdarlık vasıflarından ziyade iman, ihsan, adalet, diğer diğer kıssada,
Din dili gereğince Zülkarneyn'in Kur'an'da peygamberler veya din büyüklerine özgü bir dil ve üslûpla konuşur tanıtılması onun peygamber düşündüğünü sevketmiş, buna karşılık bir medyaya âlimler Zülkarneyn'i “sâlih bir kul” diye nitel değildi. Bu iki görüşmede, Hz. Ömer'e atfedilen ve İbn Kesîr tarafından son derece garip olarak nitelendirilen bir telakkiye göre Zülkarneyn bir melektir (Mes'ûdî, II, 8; İbn Kesîr, el-Bidâye, II, ""İletişim Bilgisi Vermek Yasak""). Bîrûnî'nin tuhaf dediği diğer bir görüşe göre ise Zülkarneyn cin taifesindendir (el-Âs̱ârü'l-bâḳıye, s. 40). Onun peygamber olduğunu ileri ayaklı âlimler Kehf sûresinin 84. âyetinde geçen, "Biz ona muhtaç olduğu her şeyi elde etmek imkânını verdik" ifadesindeki genel anlamın kapsamına nübüvvetin de girmesi şeklinde bir istidlâlde bulunmuşlarsa da bu istidlâle itiraz (İbn Âdil, XII, 556) . Esasen Kur'an'daki ifadeler ışığında Zülkarneyn'in peygamber değil ilim, hikmet ve adalet sahibinin bir hükümdar olduğunu söylemek daha isabetlidir. Nitekim âlimlerin çoğunluğunca sahih kabul edilen görüş de bu yöndedir (Hâzin, III, 209).
Tefsir ve tarih kaynaklarında Zülkarneyn'in asıl ismi, nesebi, ne zaman ve ne kadar yaşadığı gibi çok farklı bilgiler verilmiştir. Meselâ ömrüyle ilgili olarak iki veya üç bin yıl gibi abartılı rakamların yanında sadece otuz küsur sene yaşadığı da zikredilmiştir (İbn Asâkir, XVII, 361; İbn Kesîr, el-Bidâye, II, 550). Ayrıca bazı rivayetlerde Zülkarneyn insan üstü sahip, emrine bulutların verildiği, bir melek tarafından göğe yükseltilmiş, hatta atını Süreyyâ yıldızına bağlayan mitolojik bir kişilik olarak takdim edilmiş, ancak bu tür tasvirler İbn Kesîr gibi bazı müfessirler eleştirisiyle eleştirilmiştir (Tefsîr, III, 101). Hangi onun çağda yaşadığı konusunda Hz. Îsâ ile Hz. Muhammed arasındaki fetret döneminde yaşadığı, Hz. İbrâhim'le çağdaş olduğu ve onun irşadıyla İslâm'a girip Kâbe'yi tavaf ettiği, Hz. Mûsâ ve Hızır'la aynı çağda yaşadığı, Hızır'ın teyzesinin oğlu olduğu, âb-ı hayâtı araştırmak için karanlıklar ülkesine yolculuk yaptı ve bu yolculukta Hızır'ın da rehber olarak hazır gezide ilginç ileriye sürülmüştür (Makdisî, III, 80; Sa 'lebî, ʿArâʾisü'l-mecâlis, s. 323-325; İbn Kesîr, el-Bidâye , II, 547-551; İbn Hacer, I, 117-118).
İzzet Derveze'ye göre rivayet bu görüşlerde gerçekle hayal iç içe girmiş, tarihîlerle efsaneler mezcedilmiştir (et-Tefsîrü'l-ḥadîs̱, V, 94). Bilhassa tarih kaynaklarındaki rivayetlere bakıldığında kimi zaman Zülkarneyn ile Hızır arasında karşılıklı ilişki kurulduğu, ancak bu iki isimle ilgili karıştırıldığı (Taberî, Târîḫ, I, 365, 571-578), kimi zaman da Zülkarney ile özdeşleştirilen İskender'le ilgili en az iki farklı kişiden görülüyor. Ayrıca gerek Zülkarneyn'in Sümer, Bâbil, Akkad veya Mısır asıllı bir kişi dair dair görüşlerin muhtevasına gerekse bazı rivayetlerde Zülkarneyn ile birlikte anılan Hızır ve âb-ı hayât motifin (İbn Asâkir, XVII, 345-348) Gılgamış destanı ile İskender efsanesinde rastlanabilir ( DİA, XVII, 407-408). Hatta İslâm edebiyatında Makedonya Kralı Büyük İskender'e ruhanî bir kişilik atfedildiğine ve bu kişiliğin efsanevî tanım Zülkarneyn ile özdeşleştirildiğine şahit olabilir. Bilhassa “İskendernâme” adı verilen edebî yazı İskender neredeyse Zülkarneyn bulmacasına büründürülmüştür. Bu durum İskender'in, geniş coğrafyaya yayılmış birçok devleti üzerinde iki yıl gibi kısa bir sürede kaldırarak çok büyük bir imparatorluk kurmasının ancak mânevî bir güç ve ilâhî bir destekle mümkün olabileceği düşüncesiyle açıklanmıştır (yaş, XXII, 555-559).
Bir açıklama göre göre Zülkarneyn kıssası tarihî değil temsilî olup aslında aslında bu dünyada bu dünyaya yönelik bütün uğraşlarının unutulmadığı, zamana ve zevahire dair bütünlüklerin ötesinde olan Allah'a karşı nihaîun bilincinde olduğu dünyaya dünyevî hayat ve iktidarın mânevî ve ruhanî selâmetle çatışmak bilmediğini ifade etmektedir (Esed, s. 708, 735). Bilim-kurgu diğer bir ders göre Zülkarneyn kıssası aslında uzayla ilgili olup derinliklerinde yaşanmış ilginç bir serüvenden söz etmektedir (Türe, s. 199-267). İçtimaî tefsir çizgisini takip eden bazı müfessirlere göre Zülkarneyn kıssası gerçeğe dönüşle birlikte aslında sünnetullah çerçevesinde insan, tarih ve toplumla ilgili önemli dersler ve ibretlere işaret etmektedir (Kāsımî, VII, 72-74).
Zülkarneyn kıssasının temsilî olduğu veya pek çok önemli hikmet ve ibret dersini içerdiği şeklindeki modern ve klasik dönemlerdeki izahların hemen hepsinde kıssanın tarihî çerçevesini tesbit üzerinde durulmuş, bilhassa Zülkarneyn tarihî şahsiyeti konusunda çok farklı'ın ileri sürüldüğü veya çok önemli. Mukātil b. Süleyman, Mes'ûdî, İbn Sînâ, Fahreddin er-Râzî, Sıddîk Hasan Han ve Cemâleddin el-Kāsımî gibi âlimler Zülkarneyn'in milâttan önce 323'te ölen ve Aristo'nun talebesi olarak bilinen Kralı Büyük İskender olduğunu belirtmiştir. Ancak Fahreddin er-Râzî, Kur'an'da sözü edilen Zülkarneyn'in mümin, Büyük İskender'in müşrik olması bu görüşün bazı problemler taşıdığına da dikkat çekmiştir (Mefâtîḥu'l-ġayb, XXI, 139-140). Cemâleddin el-Kāsımî ise İskender'in müşrik olduğunu ispatlayacak bilgi olmadığını söyleyerek Zülkarneyn'in Makedonya Kralı İskender olduğunda ısrar sırasında. Batılı genellikle bu arada benimsemiştir. Buna karşılık İbn Teymiyye, İbn Kayyim el-Cevziyye ve İbn Kesîr gibi Selefî âlimler, kesin olarak müşrik gördükleri Büyük İskender'i Kur'an'daki Zülkarneyn ile aynı kişi etmenin büyük bir hata olduğunu belirtmişlerdir (Mecmûʿatü'l-fetâvâ, IV, 83-84; IX, 81; el-Bidâye, II, ""İletişim Bilgisi Vermek Yasak""). İbn Kesit tarihinde iki farklı İskender sohbetunu, Kur'an'da Zülkarneyn diye anılan ekran Hz. Sâ'ya yakın bir dağda ikinci İskender değil Hz. İbrâhim'le aynı çağda yaşayıp onun irşadıyla müslüman olan, Aynı zamanda Hızır'la ilişkisinde bulunan ilk İskender olduğunu söylemiş ve bu iki İskender arasında 2000 küsur yıllık bir zamanın geçtiğine dikkat çekmiştir (Tefsîr, III, 100; el-Bidâye, II, ""İletişim Bilgisi Vermek Yasak""). Ancak doğru Şiî müfessir Tabâtabâî, İbn Kesîr'in bu izahını delilsiz ve mesnetsiz bir açıklama olarak değerlendirmiştir (el-Mîzân, XIII, 380).
Bazı İslâmî kaynaklarda Zülkarneyn'in Yemen'de hüküm ayak Sa'b b. Hâris b. Hemmâl el-Himyerî veya Ebû Kerib Şemmer Yur'iş b. İfrîkiş el-Himyerî adlı bir kral olduğu da ileri sürülmüştür. Bîrûnî'ye göre göre doğruluk en kuvvetli olan görüş budur. Yemen'deki kralların “zûnüvâs, zûruayn, zûyezen, zûceden” gibi lakaplarla anıldığı, bu tür lakapların sadece Yemen'deki Himyer kralları için birkaç deliline dayanan (Bîrûnî, s. 40-41) ve Asmaî, İbn Hişâm, Neşvân b. Saîd el-Himyerî gibi müelliflerce de tercih edilen bu görüş, Yemen bölgesinde Kur'an'ın Zülkarneyn tasvirine uygun düşen bir kralın hüküm sürdüğüne dair bir delil bulunmadığı hakkında eleştirilmiştir (Ebü'l-Kelâm Âzâd, S̱eḳāfetü'l-Hind, I / 1 [1950], s. 54; Tabâtabâî, XIII, 368, 380).
Kaynaklarda asıl adının Abdullah b. Dahhâk, Mus'ab b. Abdullah, Sa'b b. Zülmerâid, Merzübân b. Merzübe olduğu şeklinde rivayetlere de rastlanan Zülkarneyn'in tarihî şahsiyetiyle ilgili olarak son zamanlarda daha farklı çözümler ileri sürülmüş ve bu çerçevede milâttan önce 2200'lü dünyada yaşayan Akkad Kralı Naram-Sin, İran millî destan kahramanı Ferîdun, Oğuz Kağan, İran'daki Pers imparatorluklarından Ahamenîler hânedanının kurucusu olan ve milâttan önce 559-""İletişim Bilgisi Vermek Yasak"" çalışma arasında hükümdarlık yapan Büyük (II.) Koreş ve yine milâttan önce 522-486 yıllarında hüküm ayak Büyük (I.) Darius gibi çeşitli isimlerden söz edilmiştir. Şiblî Nu'mânî, Mevlânâ Muhammed Ali Lâhûrî ve Ömer Rıza Doğrul gibi müellifler Zülkarneyn'in Darius söylerken özellikle Ebü'l-Kelâm Âzâd Koreş isminde ısrar sırasında. Son terbiye Mevdûdî, Derveze, Tabâtabâî, Şîrâzî gibi birçok Sünnî ve Şiî müfessir tarafından tercih edilen bu son görüşün en önemli delillerinden biri, Zülkarneyn kıssasının nüzûl ilgili rivayetlere konu olan soruların yahudiler mârifetiyle sorulması, kıssanın kahramanının bu yahudilerce ve önemsenen bir kişiliği. Bu açıdan bakıldığında Zülkarneyn'in Büyük Koreş olması güç kazanmaktadır. Çünkü bu hükümdar yahudi tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Monoteist ve Zerdüştî olduğu kabul edilen Koreş milâttan önce ""İletişim Bilgisi Vermek Yasak""'da Bâbil Krallığı'nı yıkarak yahudilerin buradaki esaretine oğul vermiş, ardından onları yayımladığı bir fermanla Kudüs'e dönmelerine ve dinî inançlarını özgürce yaşamalarına izin vermiştir (II. Tarihler, 36 / 22-23 ; Ezra, 1 / 1-4; 6 / 3-5). Bu sebeple Koreş, Eski Ahid'de Rab Yahve'nin çobanı ve mesîhi gibi yüceltici sıfatlarla zikredilmiş (İşaya, 44/28; 45/1), bilhassa İşaya kitabının 45. bölümünde birçok ilâhî vaade mazhar olan bir şahsiyet şeklinde takdim edilmiş (İşaya, 45 / 1- 6) ve yahudi halk inancında kurtarıcı mesîh olarak görülmüştür. Ezra kitabının şiirsel yorum niteliğindeki Ezrânâme'de Koreş'in doğumu Tanrı'nın bir armağanı olarak zikredilmiş, ayrıca İsrâil peygamberleri ve kralları ile aynı gezinme yeri, gerek adaleti gerek kahramanlığıyla diğer krallar arasında olduğu belirtilmiştir (EIr. , IX, 131).
Ebü'l-Kelâm Âzâd'a göre Zülkarneyn'in Büyük Koreş olduğunu gösteren bir diğer delil, Daniel'in rü'yetindeki iki uzun boynuzlu koç imgesinin Med ve Pers krallıklarını birleştiren olarak yorumlanması ve iki krallığı birleştiren iki krallığı birleştiren çiftlikte yorumlanması ve Koreş içinde. Ayrıca arkeolojik kazılarda İstahr'da bulunan ve Koreş'e ait olduğu kabul edilen heykelin baş kısmında iki boynuz kabartması yer almaktadır. Öte yandan Koreş'in doğuya ve batıya seferler düzenlediği, batı seferinde Lidyalılar'ı mağlûp ederek Ege denizine kadar ilerlediği, doğu seferinde ülkesinin sınırlarını güneydoğu ve Orta Asya'ya kadar genişlettiği, kuzeyde ise İskitler / Sakalar üzerine seferler tertip eden bilinenler (Ebü'l -Kelâm Âzâd, S̱eḳāfetü'l-Hind, I / 1 [1950], s. 60-62, 71; I / 3, s. 26-27, 32).
Klasik tefsirlerde Zülkarneyn'in üçüncü seferi ve iki dağ arasına inşa edildiği set hakkında farklı izahlara yer verilmiştir. Bu seferin turin hangi turta düzenlendiği hususunda kuzeye işaretlenmiş ve bu çerçevede Ermenistan, Azerbaycan veya genel olarak Kafkasya bölgesi gibi yerler zikredilmiştir. Bu arada Zülkarneyn Seddi'nin Çin Seddi veya Yemen'deki Me'rib Seddi'den süt geri dönülmüş, fakat bu geri dönüşün gerek coğrafî açısından gerek seddin özelliklerinde Kur'an'daki tasvire uymadığı yerde kabul görmemiştir (Tabâtabâî, XIII, 377; Şîrâzî, VII, 588). Son döneme ait tefsirlerde bu konuyla ilgili olarak daha ziyade Kafkasya, Derbend ve Daryal geçitleri üzerinde durmuştur. Dağıstan'da Hazar denizinin batı sahilinde bulunan ve Arapça kaynaklarda Bâbülebvâb, Türkçe kaynaklarda Demirkapı diye anılan Derbend test seddin deniz sahilinden dağlara doğru uzanması, ayrıca demirden değil taştan yapılması Kur'an'da sözü edilen sedle aynı yapı olma durumuini zayıflatmaktadır. Ebü'l-Kelâm Âzâd'a göre Zülkarneyn Seddi, Derbend'de değil Kafkasya'yı iki ana bölgeye ayıran Daryal Geçidi'ndedir. Derbend ve Daryal geçitlerinin aynı yerde ve birbirine karıştırılmıştır. Daryal Geçidi, Kur'an'daki tasvirlere uygun biçim Hazar deniziyle Karadeniz arasındaki sıradağların doğal duvar oluşturduğu bir yer almakta ve bu geçitte iki yüksek dağın arasına demirden yapılmış bir set bulunmaktadır. Bu set daha önce de zikredildiği gibi eski Ermeni kitâbelerinde Koreş Geçidi diye anılmaktadır (Aṣḥâb-ı Kehf: Ẕülḳarneyn, s. 114-118). Öte yandan Kehf sûresinin 98. âyetinde Zülkarneyn'in dilinden aktarılan, "Rabbimin belirlenebilir vakit gelip çattığında bu sed darmadağın olur" meâlindeki ifadeyi, tefsirlerdeki hâkimün hakkında söz konusu seddin kıyamete kadar yıkılmayacağına hamletmek yerine hem oğullarına hem de mukavemîetli hem de ilâhîhâhî soru sorma güç ve kudretin karşısında hiçbir gücün duramayacağına dair bir uyarı olarak anlamak gerekir (Kāsımî, VII, 79). Zira dünya üstünde şey gibi bu seddin de yüksek kalitede doldurul doldurulabilir olması mukadderdir. Bütün bu düşüncelere dayalı olduğu kıssada bahsi geçen Ye'cûc ve Me'cûc'nin halen Zülkarneyn Seddi'nin arkasında mahpus var ve onu aşmaya çalıştıkları tarzındaki tüm anlayış ve inanışın da Kafdağı ve Zümrüdüanka efsanesine benzerte söylenebilir (ayrıca bk. âyetinde Zülkarneyn'in dilinden aktarılan, "Rabbimin belirlediği vakit gelip çattığında bu sed darmadağın gelip çattığında bu sed darmadağın" meâlindeki ifadeyi, tefsirlerdeki hâkim görüşün konusu konusu söz konusu seddin kıyamete kadar yıkılmayına hamletmekmek için hüküm sahiplerine karşı mukavemetli hem de ilâhetli ve kudretin, güçlük, " duramayacağına dair bir uyarı olarak anlamak (Kāsımî, VII, 79). Zira dünya üstünde şey gibi bu seddin de yüksek kalitede doldurul doldurulup olması mukadderdir. Bütün bu düşüncelere dayalı olduğu kıssada bahsi geçen Ye'cûc ve Me'cûc'nin halen Zülkarneyn Seddi'nin arkasında mahpus var ve onu aşmaya çalıştıkları tarzındaki tüm anlayış ve inanışın da Kafdağı ve Zümrüdüanka efsanesine benzerte söylenebilir (ayrıca bk. âyetinde Zülkarneyn'in dilinden aktarılan, "Rabbimin belirlediği vakit gelip çattığında bu sed darmadağın gelip çattığında bu sed darmadağın" meâlindeki ifadeyi, tefsirlerdeki hâkim görüşün konusu konusu söz konusu seddin kıyamete kadar yıkılmayına hamletmekmek için hüküm sahiplerine karşı mukavemetli hem de ilâhetli ve kudretin, güçlük, " duramayacağına dair bir uyarı olarak anlamak (Kāsımî, VII, 79). Zira dünya üstünde şey gibi bu seddin de yüksek kalitede doldurul doldurulabilir olması mukadderdir. Bütün bu düşüncelere dayalı olduğu kıssada bahsi geçen Ye'cûc ve Me'cûc'nin halen Zülkarneyn Seddi'nin arkasında mahpus var ve onu aşmaya çalıştıkları tarzındaki tüm anlayış ve inanışın da Kafdağı ve Zümrüdüanka efsanesine benzerte söylenebilir (ayrıca bk. "Rabbimin belirlendiğinde vakit gelip çattığında bu sed darmadağın olur" meâlindeki ifadeyi, tefsirlerdeki hâkim görüşün söz konusu seddin kıyamete kadar yıkılmayacağına hem kendi saldırılarına karşı son derece mukavemetli hem de ilâh konusunda güç ve kudretin hiçbir süt gücün duramayına bir kuvvet ve kudretin bilmeli (Kāsımî, VII, 79). Zira dünya üstünde şey gibi bu seddin de yüksek kalitede doldurul doldurulup olması mukadderdir. Bütün bu düşüncelere dayalı olduğu kıssada bahsi geçen Ye'cûc ve Me'cûc'nin halen Zülkarneyn Seddi'nin arkasında mahpus var ve onu aşmaya çalıştıkları tarzındaki tüm anlayış ve inanışın da Kafdağı ve Zümrüdüanka efsanesine benzerte söylenebilir (ayrıca bk. "Rabbimin belirlendiğinde vakit gelip çattığında bu sed darmadağın olur" meâlindeki ifadeyi, tefsirlerdeki hâkim görüşün söz konusu seddin kıyamete kadar yıkılmayacağına hem kendi saldırılarına karşı karşı derece mukavemetli hem de ilâhlı hem de ilâh konusunda güç ve kudretin hiçbir süt gücün duramayına sahip bir kuvvet ve kudretin için hiçbir saldırıya ihtiyaç duyar (Kāsımî, VII, 79). Zira dünya üstünde şey gibi bu seddin de yüksek kalitede doldurul doldurulup olması mukadderdir. Bütün bu düşüncelere dayalı olduğu kıssada bahsi geçen Ye'cûc ve Me'cûc'nin halen Zülkarneyn Seddi'nin arkasında mahpus var ve onu aşmaya çalıştıkları tarzındaki tüm anlayış ve inanışın da Kafdağı ve Zümrüdüanka efsanesine benzerte söylenebilir (ayrıca bk. tefsirlerdeki hâkim görüşün olmadığım söz konusu seddin kıyamete kadar hamletmek yerine hem düşman saldırılarına karşı son derece mukavemetli hem de ilâhî güç ve kudretin hiçbir gücün duramayacağına dair bir uyarı olarak bilmek gerekir (Kāsımî, VII, 79). Zira dünya üstünde şey gibi bu seddin de yüksek kalitede doldurul doldurulabilir olması mukadderdir. Bütün bu düşüncelere dayalı olduğu kıssada bahsi geçen Ye'cûc ve Me'cûc'nin halen Zülkarneyn Seddi'nin arkasında mahpus var ve onu aşmaya çalıştıkları tarzındaki tüm anlayış ve inanışın da Kafdağı ve Zümrüdüanka efsanesine benzerte söylenebilir (ayrıca bk. tefsirlerdeki hâkim görüşün olmadığım söz konusu seddin kıyamete kadar hamletmek yerine hem düşman saldırılarına karşı son derece mukavemetli hem de ilâhî güç ve kudretin hiçbir gücün duramayacağına dair bir uyarı olarak bilmek gerekir (Kāsımî, VII, 79). Zira dünya üstünde şey gibi bu seddin de yüksek kalitede doldurul doldurulabilir olması mukadderdir. Bütün bu düşüncelere olduğu kıssada bahsi geçen Ye'cûc ve Me'cûc'nin Zülkarneyn Seddi'nin arkasında mahpus var ve onu aşmaya çalıştıkları tarzındaki tüm anlayış ve inanışın da Kafdağı ve Zümrüdüanka efsanesine benzerte söylenebilir.

(ayrıca bk. ; ).
 
Üst