Diğer yandan Geç Tunç Çağında Anadolunun büyük bölümü ile Kuzey Suriyeye kadar uzanan Hitit İmparatorluğunun ana dili olan Hititçe, MÖ 1200 civarında yok olmuştur. Luvicenin bu dönemde hayatta kalması, Hititçenin ve günümüze kil tabletler üzerine kazınmış haliyle ulaşan çivi yazısının, yalnızca Hattuşadaki (günümüzde Boğazkale, Hitit İmparatorluğunun başkenti) yönetici sınıfın kültür ve ihtiyaçlarıyla kısıtlı kalmış olmasıyla açıklanabilir. Bu insanların Hattuşadan, bilinmeyen bir yere göç etmeleri ve Hitit İmparatorluğunun çökmesinin ardından, Güney-Orta Anadolu ve Kuzey Suriye bölgelerinde hayatta kalan dil Luvice olmuştur ve bu dil Anadoluya özgü hiyeroglif yazı tekniği ile yazılmıştır.
Deşifre: Anadoluya özgü çivi yazısının deşifresi uzun ve hala devam etmekte olan bir süreçtir. Bu süreç 1876da A.H. Saycein, Hama - Suriyede bulunan dört yazıt ile Orta Anadoludan diğer bazı örneklerin Tevratta bahsi geçen Hititler adındaki kültüre ait olabileceğini öne sürmesi ile başlamıştır. Bugün 200ün üzerinde yazıtta, binlerce satır metin bulunmaktadır. Uzun bir süre boyunca bu yazıda kullanılan dilin, Hitit İmparatorluğunda konuşulan dil olduğu gerekçesiyle bu yazı Hitit Çiziyazısı ve dil Hitit Hiyeroglif Dili olarak anılmaktaydı. Bununla birlikte bu varsayım, yalnızca süregelen bir deşifre süreci ve Geç Tunç Çağında Hattuşadaki dilsel ortamın değerlendirilmesindeki değişimlerle çözülebilecek bir takım dilsel sorunları beraberinde getirdi.
Deşifre yalnızca bir anahtar bulunabildiği ölçüde gelişim gösterebilir, bu da genelde aynı dilde iki farklı yazı biçimiyle yazılmış yazıtlarla sağlanabilir. Hiyeroglif Luvicesinin deşifresinde, Geç Tunç Çağına ait, daire biçimli kil toprak öbekleri üzerinde bulunan mühür baskıların iç kısmında yer alan hiyeroglif yazı ile dış kısmında yer alan çivi yazısı örnekleri, işaretlerin ses değerlerinin oluşturulmasında büyük rol oynamıştır. Akademisyenlerce bilinen bu tip mühür baskıların ilk örneklerinden biri yakın zamanda deşifre edilmiştir. Bunlardan bazıları Boğazköy-Hattuşada bulunmuştur ancak 1050ler ve 1970lerde Ugarit, Emar ve Suriyenin diğer arkeolojik alanlarında yapılan kazılarda Geç Tunç Çağı Hitit İmparatorluğuna ait pek çok mühür baskı ele geçmiştir. Bir başka önemli gelişme ise 1946 yılında Helmuth Bossert ve Halet Çambelin Osmaniye yakınlarındaki Karatepete buldukları, iki dilli ve iki yazı biçimiyle yazılmış Fenikece hiyeroglif yazıtın keşfidir. 1950lere gelindiğinde Heinrich Ottenin de aralarında bulunduğu bazı akademisyenler hiyeroglif yazısındaki dilin Hititçe değil de, Luvice olabileceğini dile getirmişlerdir.