Cevap: burada ben olsaydım bence kendimce
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
şimdi buna kaplumbağa değil diyecekler sol tarafa bakan bir kafa ve gözüne dikkat edersek herhalde görebileceğiz..
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
metin in kaplumbağası...
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
metin aydın için kaplumbağayı bilmez deme ayıp...
	
	
	
		
		
		
		
	
	
 Hayvanların Mitolojideki Yeri 
   
  Dini düşüncenin en önemli evrelerinden biri olarak kabul edilen  zoomorfizm(animalizm) evresinde insanoğlu, hayvan biçimli tanrılara  tapınmış ya da tanrılarını hayvan biçimli olarak düşlemiştir. Bu evrede  birçok memeli hayvanın yanısıra; sürüngen, balık, kanatlı ve mitolojik  hayvanları da kendi düşsel dünyasının zengin motifleri arasına  yerleştirmiş ve bu hayvanlara önemli mitolojik roller vermiştir.  İnsanoğlu bu evrede sadece yırtıcı ve güçlü hayvanları değil, sevimli ve  zayıf hayvanları da tanrı olarak kabullenmiş ve totemlerini yaparak bu  canlılara tapmıştır. Ancak uygarlık geliştikçe, doğayı ve bunun belki de  en önemli unsuru olan hayvanları kontrol altına alarak onları daha  yakından tanıyan ve evcilleştiren insanoğlu, bir süre sonra tanrılarını  yarı insan - yarı hayvan olarak düşlemiş, daha sonra ise tümüyle insan  biçimli tanrılar tasarlamış ve antropomorfizm evresine geçmiştir.
 Bu incelemede, balıkların, kanatlı hayvanlara oranla daha az sayıda  mitolojik olayda rol aldıkları izlenmektedir. Bunda, balıkların bazı  coğrafyalarda yoğunlaşırken, bazı coğrafyalarda hiç bulunmayışları ile  bazı sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel faktörlerin etkili olabileceği  düşünülmektedir. Kanatlı hayvanlar ise, özellikle uçma yeteneklerine,  fiziki görünümlerinin güzelliğine ve melodik sesler üretmelerine bağlı  olarak insanların dikkatini çekmiş ve beğenisini kazanmışlardır. Bunlara  ek olarak bu hayvanların insanlarla kurdukları yakın ilişki, onların  insanın gözündeki değerini arttırarak mitolojik süreçte önemli roller  üstlendirilmelerine neden olmuştur. Tanrılar, kanatlı hayvanların uçma  yeteneklerinden faydalanmak üzere kuş şekline dönüşmüşler ve bu  şekildemitoloji için çok renkli motifler oluşturmuşlardır.
  
 Hermes ve Asası  
Yılan:
Mitolojide yer alan en önemli hayvan olup, deri değiştirmesinden dolayı  ölümsüzlüğü sembolize eder. Kutsal ve kimi yerlerde de tanrı olarak  kabul edilir. Yılan kültü(tapımı), ilkçağda çok yaygındır. Toprak  altında yaşayan yılanların, ölü atalarla ilişkisi bulunduğuna ve ölü  ataların ruhlarını taşıdığına inanılır. Yılan çoğunlukla yeryüzünün ve  yeraltının simgesidir. Amerika yerlileri için yeraltındaki güçlerin tümü  yılana aittir. Yunan mitolojisinde ise, topraktan yaratılanların tümü  yılan biçimlidir. Günümüzdeki ilkel topluluklarda da yılan kültü  süregelmektedir. Afrika yerlileri arasında da en yaygın totem yılandır. 
Yunanlılar şifa verici tanrılarla ilişkili olduklarını düşündükleri için  yılanları ev hayvanı olarak bulundurmuşlardır. Asası iki yılanla sarılı  olan Hermes bunun tipik bir örneğidir. Budizm de aynı yönde görüşü  Buda’nın öyküsünde sergiler. Buda, insan başlı bir yılan olan “Naga”ya  dönüşür ve bu formdayken hastalık ya da kıtlıktan zarar gören insanlara  yardım eder. Deri değiştirmesi yeniden doğum olarak kabul edilir. 
Eski Mısır inancına göre, Nil nehrinin kaynağı olan iki mağarada “Agathodameon” adlı bir yılan yaşar. 
Mitolojilerde yılan daima devleştirilmiştir. Sümerlerde, Etilerde ve  diğer Anadolu uygarlıklarında bir dev yılan öyküsüne rastlanılır.  Özellikle Mezopotamya’daki ünlü Gılgamış Destanı’nda yılanın özel bir  yeri vardır. Yılan bu destanda, Gılgamış’ın elindeki gençlik ve yaşam  veren otu yiyerek gömleğini değiştirme özelliği kazanır. Babil  tanrılarından Marduk, devlerle savaşırken yanında çok kez yılanlar  bulunur. 
Anadolu, İran, Hindistan ve Mezopotamya’yı kapsayan çok geniş bir  coğrafyada inanılan Mithra adlı tanrı, arslan başlı bir yılan olup ateşi  simgelemektedir. Mithra, resimlerde güneş ile beraber gösterilir. Mitra  dininde yılan; hayat bitkisini, hayat ağacını ve iyilik yapıp hastaları  iyileştirmesini bilen ilahı simgelemektedir.
Tanrı Apollon, Delphoi tapınağında yaşayan ve kehanetlerde bulunan  toprak ana Gaia’nın oğlu dev piton (python) yılanını, tek kahin kendisi  olmak için öldürür. Delphoi’nin eski adı da bu python’un adından  gelmekte olup, Delphoi tapınağının kurulduğu kayalıktaki mağarada  yaşayan dev piton yılanı, bu içinden dumanlar çıkan mağaranın üstüne  kurduğu üç ayaklı sehpa üzerinde oturur. Ayrıca yine tanrı Apollon, bir  kral kızıyla birlikte olabilmek için yılana dönüşür. Bu arada Herakles  ise “Hydra” adındaki yılan-ejderi ortadan kaldırır. 
Hekimlik sanatını daha doğmadan önce tanrı Apollo’dan öğrenen Centaur(at  adam) Kheiron’un Akhilleus ve Aesculap adlı çok başarılı iki öğrencisi  vardır. Bunlardan Akhilleus, Kheiron’dan öğrendiği hekimlik sanatını ve  edindiği ilaç bilgisini Troya savaşında yaralılar üzerinde kullanırken,  diğer öğrencisi Aesculap ise bir süre sonra Tıp Tanrısı olacak ve onun  adına tapınaklar kurulacaktır. Aesculap bir ölüyü diriltecek denli büyük  bir hekimdir. Bu nedenle tanrılar tanrısı Zeus’un hışmına uğrar ve bir  yıldırımla yok edilir. Tıp Tanrısı Aesculap, elinde tuttuğu ve üzerine  yılan sarılı bir asa ile betimlenir. Bu tabloda yılan; hayatın gücünü,  insanları besleyip iyileştiren bitki ve ağaçları yetiştiren toprağı,  yeraltını ve yeryüzünü ve sık sık deri değiştirmesi nedeniyle gençliği,  dinçliği ve yaşama gücünü simgeler. Bu nedenlerden ötürü bir süre sonra  yılan hekimliklerin sembolü haline gelir.
Hititlerde büyük yılan “Aşertu” kutsal bir canlı ve ulusal bir tanrıdır  ve “Illuyanka” ise, büyük mitolojik bir yılandır. Bu yılan kimi yerlerde  tanrılarla kimi yerlerde de kartallarla savaşır. Bu dev yılana karşı  savaşan bir tanrıça, tanrılara törenler tertipler ve fıçılar dolusu  içkiler hazırlatır. Daha sonra Illuyanka’yı ve çocuklarını da törene  davet eder. Dev yılan çocuklarıyla beraber gelip yer, içer ve iyice  şişer. Yılan çocuklarıyla beraber yuvasına dönmek üzere giderse de  yaşadıkları yerlere artık sığamadıklarından tanrıça ve diğer tanrılar  onları iplerle bağlayarak yok ederler. Yine, Hitit ülkesinin koruyucu  tanrısı Sandu, azgın bir düşman olarak betimlenen bir yılanı dev bir  topuzla öldürür. 
Orpheus dini inananlarınca Antikçağ’da evrenin oluşumu; tanrıça Kibele  (Kybele) ile “Ofiyon” adlı yılanın sevişme sarsıntılarıyla açıklanmaya  çalışılır. Antik Yunan’da bazı kralların yılan olduğuna inanılır.  Sümer’lerin yaratılış efsanelerinde de gökyüzü ve yeryüzü tanrılarını  yaratan Lakmu ile Lakamu, erkek ve dişi birer yılandır. Aztekler ise  insanların “Siyuakotl” adındaki bir yılan-kadın’dan türediğine  inanırlar. Hintlilerin kutsal kitabı Vedalardaki yılan ile boğuşma  sahnesi, doğrudan doğruya doğayı simgeleyen bir semboldür.
Roma mitolojisinde “Basilikos” adında bir yılanın özellikleri anlatılır.  Bu yılan bir bakışta insanları öldürür. Ancak bir gün kendisini aynada  görünce, bakar bakmaz kendisi de ölmüştür. Basilikos, kuluçkadaki bir  kurbağanın altındaki horoz yumurtasından oluşmuştur.
 
 Yamata No Oroçi  Japon mitolojisinde ise, “Yamata No Oroçi” adlı sekiz başlı bir yılan  ülkenin huzurunu bozar. Bunun üzerine öldürülen yılanın kuyruğunda  taşıdığı ayna, kılıç ve mücevherler; imparatorluğun kutsal hazinelerini  oluşturmuştur.
Eski Mısır’da gökte yaşayan “Apofi (Apapa)” adlı bir yılan vardır ki bu  yılan her gün güneşi doğudan batıya doğru taşıyan güneş tanrısı Ra’nın  peşinden gider, onu sokmaya çalışır ve bir gün sokup öldürür. Ancak  tanrı İsis, Ra’yı iyileştirir. Yine Eski Mısır’da ilkel kaotik yapıyı  “Ogdoadlar” denilen ve “Nun-Naunet-Kuk-Kaulet” adlı dört yılan ile  “Huh-Haulet-Amon-Amonet” adlı dört kurbağanın oluşturduğuna inanılır ve  bu kaosu tanrı Aton’un sulardan çıkarak düzene soktuğu ileri sürülür.  Aşağı Mısır Krallığında hayvan-tanrı kobra yılanıdır. Mısır’da kozmogoni  (evrendoğum) ile ilgili dört yılan “Uçurum-Karanlık-Görünmez-Su”  vardır. Evrenin çevresinde de “Apofis” adlı kozmik bir yılan  bulunmaktadır. Bu yılanın yırtıcı gücünden korunmak için dinsel ayinler  yapılır. Çünkü Apofis kesinlikle tam olarak öldürülemez. Mısır  düşüncesinde en önemli ve esaslı rol güneşe aittir. Horus ise güneşi  ifade eden bir tanrıdır. Kardeşi Seth ile yaptığı kavgada bir gözü çıkar  ve Horus, çıkan gözünün yerine “Uraeus” adlı bir yılanı takar. Bu yılan  daha sonradan firavunların egemenlik simgesi olmuş ve bu olaydan sonra  ölen yılanlar tapınaklara gömülmüştür.
Eski İran hükümdarları saraylarına alacakları hekimin bilgisini ölçmek  üzere, kendilerini bir yılana sokturup hekimi tedaviye mecbur  bırakırlar. Hekim, ancak hükümdarın iyileşmesini sağlayabilirse,  bilgisini ispatlamış olur ve saraya kabul edilerek görevine başlar.
İskandinav tanrısı “Votan” sık sık yılan kılığına girer. Slavların  efsanevi kahramanı Vseslaviç bir yılanın oğludur. Totemlerinin çoğu  yılan olan ilkel toplumlar, yılanları deri değiştirdiklerinden ötürü  ölümsüz saymışlar ve ölümsüzlüğü elde edemeyişlerini de ona  bağlamışlardır. 
Bir Orta Afrika efsanesine göre; bir zamanlar insanlar da ihtiyarlayınca  derilerini atarak gençleşirler. Yalnız bu işlemi yalnızken yapmaları  gerekmektedir. İhtiyarın birisi bu işlemi torununun gözleri önünde  yapınca, tanrının gazabına uğrar ve insanlar böylesi bir nimetten mahrum  kalırlar.
Tibet’te yılan ve kuş birleştirilir ve bu birleşik yaratığa boynuzlu bir  insan başı konulur.Aynı motif İran’da da vardır. Bunun ejderha  motifiyle ilişkili olduğu ileri sürülmektedir. Ayrıca Polinezya’da yılan  tanrıyla kuş tanrı arasındaki mücadele, ağaç oymalara konu olmuştur.  Amerika’da Missisipi nehri ve Meksika vadisinin her yerinde tüylü ve  boynuzlu bir yılana inanılır ve saygı duyulur. Bölgedeki kızılderililer  bu büyük, tüylü yılana taparlar ve ona adaklarda bulunurlar.
Timsah:
En çok Eski Mısır mitolojisinde rastlanılır. Sular tanrısı Sobek timsah  başlıdır ve kutsal hayvanı da timsahtır. Ancak Mısır’ın her yerinde  timsah kutsal kabul edilmez. Bazı bölgelerde düşman sayılır. Halk evcil  timsahlara bakar ve besler; kulaklarına küpeler, ayaklarına bilezikler  takar ve öldüklerinde bazıları mumyalanıp özel tabutlara konularak  kutsal yerlere gömülürler. Timsahların, ölen insanlardan günahkar  olanları öbür dünyada parçalayacaklarına inanılır.
Kertenkele ve Bukalemun:
Çoğu ilkel toplulukların mitolojisinde, ateşi yeryüzüne getirerek  insanları kurtardıklarına ve dünyanın yaratılışına yardımcı olduklarına  inanılır.
Kaplumbağa:
Yunan mitolojisinde genellikle pek yer almaz. Yalnız tanrı Apollon, bir  kralın çok sevdiği kızına yaklaşabilmek için bir kaplumbağaya dönüşür ve  kız kaplumbağa ile oynamak üzere onu kucağına aldığında birden bire bir  yılana dönüşerek kızla çiftleşir. 
Hint  mitolojisinde tanrı Vişnu, yeryüzüne ikinci kez bir kaplumbağa olarak  iner. Tanrıların denizleri karıştırmak için tersine çevirdikleri bir  dağın ucu, dünyanın dibini delmesin diye de sırtındaki kabuğu dağın  sivri ucuna dayar. Hint mitolojisinde dünya bir kaplumbağanın sırtından  doğan bir filin üzerinde bulunur. Çinlilerde kaplumbağa dünyayı  destekler ve her bir ayağı bir elementi ya da dünyanın bir köşesini  temsil eder. Taoculukta ise, evreni temsil eder ve kutsal güçlere sahip  bir hayvan olarak kabul edilir. Kaplumbağa yumurtasının kabuğu, kutsama  törenlerinde kullanılır. Polinezya yerlileri de kaplumbağayı okyanus  tanrılarının gücü olarak sembolize ederler.
Afrika mitolojisinde tanrının ilkin kaplumbağaları yarattığı, sonra bunu  insanların ve taşların izlediği bildirilir. Ancak kaplumbağa ve insan  zamanla çocuk istedikleri için tanrı tarafından ölümlü olmakla, taş ise  çocuk istemediği için ölümsüzlükle ödüllendirilir.
Kızılderili mitolojisinde de kaplumbağa, tanrı Maheo’nun isteği üzerine  yeryüzündeki toprağın ilk olarak oluşumunda rol oynar. Tanrı Maheo,  suyun dibinden çıkarttığı çamuru, kaplumbağanın sırtına yığmış ve  yeryüzündeki toprak buradan köken almıştır. Bu nedenle kızılderililer  ona “Kaplumbağa Büyükanne” adını verirler. Bazı kızılderili  kabilelerindeyse, kaplumbağaların suyun dibine kadar indiklerine, ancak  bu sırada gözlerine ve kulaklarına çamur dolduğuna ve bu çamurun daha  sonra kurutulup bir ada yapıldığına ve dünyanın da bu adadan oluştuğuna  inanılır.
Balık (Genel):
Doğu ve batı mitolojilerinin çoğunda kutsal olup, Sümer tapınaklarının  kutsal hayvanı; balık kuyruklu bir koyundur. Burada tanrı Ea’nın  rahipleri de balık biçiminde giysiler giyerler. Hint tanrısı Vişnu,  yeryüzüne ilk inişinde balık biçimine bürünür. Şeytan’ın, Brahman’ın  yazdığı kutsal Vedaları denizin dibine atması nedeniyle balık biçiminde  yeryüzüne inmiş ve denizin dibinden kutsal kitabı çıkartmıştır. Bu arada  insanların kötülüğü seçtiklerini gören tanrılar, onları tufanda  boğmuşlar, sadece Manu adındaki bir insancık bir tepenin üstünde sağ  olarak kalmıştır. Balık Vişnu, bu insanı sırtına alarak yüzmüş ve  suların çekildiği bir kara parçasına onu bırakarak insan soyunu yok  olmaktan kurtarmıştır. 
Denizci toplumlarda balıkların iyi şans ve mutluluk getirdiklerine inanılır. 
Germen kavimlerinin kötü şeytanı Loki arasıra balık kılığına girer ve  balık ağını icat eder. Loki’nin oğlu vahşi kurt Fenris’in tasması da  balıkların soluğundan yapılmıştır. Balıkların soluklarını bu tasmanın  yapımında kullandıklarından bu nedenle artık solumadıklarına inanılır.  Kızılderililerde Tanrı Maheo, ilk önce dereleri yaratır ve sonra bu  sudan canlıları yaratır. Önce derin su balıklarını, sonra kumlarda  yaşayan diğer deniz hayvanlarını ve gölün dibini yaratır; buradan da  sularda yaşayan kuşları meydana getirir. Bedevilerde, ay ile güneşin  ortak bir düşmanı olduğuna inanılır. Hüt adı verilen ve büyük bir balık  olarak düşünülen bir dev, ara sıra onları yutmaya çalışır. Fakat ancak  bir kenardan kavrayabildiğinden, ay ve güneş Hüt’den kurtulmayı  başarırlar ve hep yaşarlar. Bedeviler mızrak ve silahlarını alıp “Ya  Hüt, ayımızın rahatını bozma!” diye bağrışırlar.
Deniz kızları olarak da adlandırılan sirenler; deniz kıyılarındaki  kayalıklarda yaşarlar ve hiçbir insanın dayanamayacağı kadar güzel  seslidirler. Kayalıklarda dayanılamayacak güzellikte şarkılar söyleyerek  denizcileri ve gemilerini kayalıklara çekerek parçalarlar. Ünlü  destanda Odysseus, gemicilerinin kulaklarını balmumuyla tıkayıp kendini  de bir direğe bağlayarak onların sesine kapılmaktan kurtulur. Sirenleri  gören hiç kimse sağ kalmadığından nasıl oldukları ve neye benzedikleri  bilinmemektedir. Homeros onların kuş kanatlı olduklarını belirtir. İlkel  denizcilikte kayalıkların birer ölüm yuvası olmaları nedeniyle  tasarlanmış olabilecekleri bildirilmektedir. Yunan mitolojisinde,  kayalık korkusu nedeniyle kötüleştirilen ve ölüm çağrıcıları olarak  nitelendirilen bu deniz kızları daha sonra şiirleştirilirler. İlk kez  adları Odysseus’da geçen sirenler, kadın gövdeli, kuş kanatlı ve güzel  sesli olarak tanımlanırlar. Sonradan Ortaçağın yarattığı ve özellikle  kuzey folklorunda görülen figürlerin ve başka mitolojilerin etkisi  altında sirenler kanatlı olmaktan çıkar ve yarı insan-yarı balık  biçiminde mitolojik deniz kızlarına dönüşür. Bugün için de, sirenler ya  da deniz kızları denildiğinde, belden yukarısı kadın, belden aşağısı  pullarla kaplı ve yüzgeçli yaratıklar akla gelir. Bu imge Yunan  mitolojisine tamamen yabancıdır. Yunan mitolojisindeki sirenlerin  balıkla hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır.
Köpekbalığı:
Polinezya yerlilerinin köpekbalıkları hakkında olağanüstü fikirleri  vardır. Pek çok köpekbalığını yakalayıp yerler ama, büyük mavi köpek  balığı yerlilerce bir tanrı olarak kabul edilir. Rahiplerin görev  alacakları tapınaklar yapılır. Tapınaklarda, balıkçılar ve denizde başka  sebeplerle bulunanlar, bu kutsal köpek balıkları için adaklar adarlar  ve dualar ederler.
Balina ve Yunus:
 Eski İskandinavya’da cadıların balinaları sürebildiklerine inanılır.  Japonya’da balina, okyanusların tanrısı için bir deniz-dağıdır. Kuzey  efsanelerinde dünyanın balinanın sırtında olduğuna ve balinanın hareket  etmesinin depremlere neden olduğuna inanılır. 
Apollo, güçlü bir şekilde yunuslarla bağlantılıdır ve onların şekline  girebilmektedir. Bu formdayken “Apollo Delphinos (Yunus Apollo)” olarak  adlandırılır. Eski Yunanlılar, yunusların müziği sevdiğine ve Apollon’un  müzik tanrısı olduğuna inanırlar.Yunan mitolojisinde Odisseus, bir  yunusun kalkanını deler. Ayrıca yine bu kültürün mitolojisinde yunus  balıkları, tanrı Dionysos tarafından denize atılmış korsanlardır. Bu  nedenle yunus balıkları insanlardan korkmazlar ve gemilerine yeniden  binebilmek için deniz araçlarının peşinden giderler. Amerikan yerlileri  yunusları, dünyalar arası elçiler olarak kabul ederler. Denizciliğin ilk  dönemlerinde yunuslar özellikle fırtına ve şiddetli rüzgarlarla  ilişkili olarak hava tahminlerinde kullanılırlar.
Kuş(Genel):
İnsanlar çok yaygın bir inanışla, çeşitli kuşlara tapıp onları totem  olarak kabul etmişlerdir. Totemlerine tapınılan kuşların tüyleri de  kutsal kabul edilir ve giysilere takılır. Hititler'de tanrıların istek  ve arzularının, kuşların davranışları, nasıl uçup nasıl kondukları ve  gagalarını nasıl tuttuklarına bakılarak anlaşılabileceğine inanılır.  Eski Romalılarda da kuşların yem yemelerinden çıkartılan anlama “signa  ex tripudiis” ve uçuşlarından çıkartılan anlama ise “signa ex avibus”  adları verilir. Kuş falı olarak adlandırılan bu inanışlar, Hititler'de  ve Eski Roma’da çok önemsenmiştir. Roma İmparatorluğu'nda kuşların  davranışlarına bakılıp, incelenmeden hiçbir devlet işine karar verilip  başlanmazdı. Kuşa bakma (Oionoskopia) ya da kuş falı, Antikçağ  Yunanlılarınca da paylaşılan bir inanıştır. Buna göre, Zeus’un kuşu  olduğuna inanılan kartal, Apollon’un kuşu olduğu düşünülen atmaca ve  Athena’nın kuşu olan baykuşun uçuşları dikkatle incelenir ve bunlardan  anlamlar çıkartılarak kehanetlerde bulunulmaya çalışılır. Gözlemci kişi  yüzünü kuzeye döndüğünde, doğu yönünden uçan kuş(Deksios ornis) uğurlu,  batı yönünden uçan kuş (Ep’aristera petomenos) ise uğursuz sayılır.  İskandinav mitolojisinde de kuş diline daha doğrusu kuşların ötüşürken  konuştuklarına inanılır. Pasifik Okyanusu’nda Papua ve Yeni Gine  yerlilerinin yaptıkları bazı heykellerin yüzleri bir kuşu andırır.  Bazılarının başı üzerinde ise bir kuş vardır. Bu durum, ölen birinin  ruhunun öte dünyaya gidişine bir kuşun eşlik ettiği ya da ruhun kuşa  göçtüğü şeklindeki bir inançla açıklanır. Nuh Tufanı’na benzer bir  inanışa Sümer mitolojisinde de rastlanılır ve yine burada bir kuş  başrolü oynar.
Karga:
Genel olarak Yunan mitolojisinde uğursuz olarak kabul edilir. Nedeni de;  tanrı Apollon’a kötü bir haber getirmesidir. Apollon da bu habere çok  kızmış ve kargayı lanetlemiştir. O zamana kadar beyaz renk olan karga,  lanetlendikten sonra sonsuza dek siyah bir kuş haline gelmiştir.  Tibet’de kargaların tanrılardan insanlara mesajlar taşıyan elçiler  olduklarına inanılır. İskandinav mitolojisinde kargalara tanrısal  nitelikler yüklenir. İskandinav tanrı Votan yanında daima iki karga  gezdirir ve onlardan hiç ayrılmaz. Ayrıca Keltlerin bazı kollarında  kargaya tapılır. 
Alaska’daki Eskimoların inancına göre ise ilk canlı yaratık kargadır.  Karanlıkta duran bu karga, bir gün kendi bilincine varır ve ardından  ağaçlar dikip insanı yaratır.
Güvercin:
Günahsız insanların ruhu olduğuna inanılır. Beyaz renginden dolayı aşkın  ve barışın sembolüdür. Antik Mısır’da güvercinlerin dört bir yana doğru  salınmasının ülkeye ve tanrılara iyi haberler getireceğine  inanılmıştır. Halk güvercinlere saygı duymuş ve sevmiştir. Güvercin,  tanrıça Venüs’e adanmış olup, Venüs’ün Kythere’de bir tapınağı  bulunmasından ötürü “Kythere Kuşu” olarak adlandırılmıştır.
Kartal:
Mısır ve İran geleneklerinde güneş tanrısı bir kartal olarak betimlenir. 
 Kartallar şans sembolü olarak görülürler ve Zeus’a kurban edilirler.  Kartal bazı durumlarda Zeus’un simgesidir; onun gücünü, zekasını ve  kutsallığını simgeler. Romalılar kartallara “fırtınataşıyıcıları” adını  vermiştir. Roma İmparatorluğunda hükümdarlar kartalı, güç ve  otoritelerinin bir sembolü olarak görmüşlerdir. Bir imparator öldüğünde,  rahip, onun ruhunun ölüm sonrasında yeniden doğduğunu sembolize etmek  için bir kartalı salıverir. Navaho kızılderilileri, bu hayvanı en güçlü  ve bilge yaratık olarak görür ve en yüksek ideallerinin bir sembolü ve  köylerinin koruyucusu olarak kabul ederlerdi. İskandinav mitolojisinde  tanrılar tanrısı Votan, bir yerden çıkmak için hemen kartala dönüşür.  Yine aynı mitolojiden kuzey göğünün egemeni dev Hrasvelg bir kartal  olarak tasarlanır ve fırtınalar onun uçarken kanatlarını çırpmasından  meydana gelir. 
Eski Türklerin dini olan Şamanizm’de de kartal kutsallaştırılır ve  ayrıca Yakut Türklerince kartala tapılır. İlk şamanın bir kartal  olduğuna inanılır. Aynu’larda kartal yaratıcı tanrı olarak kabul  edilmiştir. İlkel toplulukların çoğunda kartal güneşin yaratıcısı ya da  güneşin kendisidir ve onların ölenlerin ruhlarını öbür dünyaya  götürdüklerine inanılır. Kartalın gelecekten haber verdiği de  düşünülmüştür. Genel olarak kartal, göğün ve kozmolojik güçlerin simgesi  sayılmış, yönetici üstün güçlerle insanlar arasında arabuluculuk  yaptığı varsayılmıştır. Bu nedenlerden ötürü gelişmiş kültürlerde de  genellikle kartalı öldürmek günah sayılmıştır.
Atmaca:
Eski Mısır mitolojisinde güneşi simgeleyen tanrı Horus, gökyüzünde  burçlar üzerinde görülür ve bir atmaca (şahin olarak da sembolize  edilmiştir) şeklindedir. Bu kuş göklerde uçar ve tanrı Horus’u temsil  eder.
Tavus Kuşu:
Tanrıça, Hera tavus kuşunu hiç yanından ayırmaz. Gözlerini oyduğu bir  canavarın renkli gözbebeklerini bu kuşun kuyruğuna serpiştirir. Latin  mitolojisinde tavus kuşu savaş tanrısı Juno’ya adanır.
Şahin:
Mısır tapınaklarında, Ra bazen şahin başlı olarak tasvir edilmiştir.  Yunan ve Roma’da kuşun hızı, kutsama bilgisinin bir taşıyıcısı olarak  Apollo ve Merkür ile ilişkilendirilmiştir. Benzer olarak Hindistan’da,  şahinin cennetten kutsal ve iyileştirici özelliği olan, ölümsüzlüğü  sağlayan “soma”yı getirdiğine inanılmaktadır.
Baykuş:
Bilgelik tanrıçası Atena, resimlerde ona eşlik eden bir baykuşla tasvir  edilir. Bundan dolayı baykuşun zekayla güçlü bir ilişkisi olduğuna  inanılır ve tanrıların bir elçisi olarak kabul edilir. Yunan  mitolojisinde Demeter’e kurban edilir, kutsal bir varlıktır. Yunan-Roma  döneminde baykuş, Minerva’nın kuşu olarak tanınır.
Leylek:
Mısırlılar, leyleklerin çoçuklara ilişkin sorumlulukların bir sembolü  olduğuna ve yaşlılıkla ilgili olduğuna inanırlar. Yine leyleği adalet  getirici olarak kabul ederler. Yunan gizemcileri onu sadakat dolu ana  tanrıça olarak görürler. 
Kuğu:
Kuğu aynı zamanda müzik tanrısı olan Apolla’ya atfedilir. Kuğuların  öldükleri zaman ona özel bir şarkı söylediklerine inanılır. Antik  İskandinav efsanesinde ise, Odin’in on üç kızının kuğu şekline  girebildiği anlatılır. Kuşun beyaz rengiyle birlikte olduğunda bu, ay ve  ay büyüleriyle güçlü bir ilişki oluşturur.
Kaz:
Evrenin oluşumunda tanrı Ra’nın ilk biçimidir. Evren ilkin Nil nehrinin  çamurlarından oluşmuş bir durumdadır. Bir süre sonra bu çamurlu su  azalıp kurumaya başlar ve sonuçta ortaya bir ada çıkar. Adanın  üstündeyse bir yumurta vardır. Bir süre sonra bu yumurta çatlar ve  içinden bir kaz çıkar. Hemen uçmaya başlayan bu kaz tanrı Ra’dır. Onun  uçması karanlığı yok ederek adada canlı yaşamı başlatır. Tanrı Ra  sırasıyla bitkileri, hayvanları ve insanları yaratır. Yine Eski Mısır’da  Firavun Keops’un 110 yaşındaki mitolojik büyücüsü Dedi, birçok  kehanetlerde bulunduğu gibi bir kazı önce ikiye ayırır sonra  yapıştırarak canlandırabilirmiş. Eski Romalılar da Capitolium’u kazların  kurtardığına inanırlar. Hitit kaya kabartmalarında kaz-ördek türünden  evcil hayvanların evlerde yetiştirildikleri görülür. Bunların etleri,  Mısır ve Hititlerde özellikle din adamlarınca tüketilir. Aynı şekilde  Eski Türklerce de kaz ve ördek eti, daha çok at eti tüketemeyen halk  tarafından besin kaynağı olarak kullanılmıştır.
Tavuk:
Kutsal sayılan bir kümes hayvanı olup eski Türklerde egemenlik  simgesidir. Oğuz Kağan sağyanına kırk kulaç direk diktirip üzerine bir  altın tavuk koyar; sol yanına da yine kırk kulaç direk diktirip üzerine  bir gümüş tavuk koyar. Eski Türklerin “12 Hayvanlı Takvimi”nde yer  almıştır. Britanya’da eski bir inanışa göre yeni ay zamanı yumurtadan  çıkan civcivler, diğerlerinden daha hızlı büyürler. Bunu ayın büyütme  gücüyle dolu olmasına bağlarlar. Romalı askerler civcivleri kendileriyle  beraber savaşa götürmüşler ve onların hareketlerinde bir işaret  aramışlardır. Buna dayanarak tehlikeye karşı tüylerini büyü yapmakta ya  da tıbbi amaçlı olarak kullanmışlardır. Civcivlerin tıbbi değeri çok  daha önemlidir ve özellikle soğuk algınlığının tedavisinde  kullanılırlar. Eski Türkler ve diğer Ural kavimlerinde tanrılar için  horoz kurban edilir. Bu daha çok kendilerine yeni ev yaptıranların  uydukları bir kuraldır. Buna göre, ev yapılırken evin belirli bir  köşesine bir tanrı gelip yerleşir. Aile halkının mutluluğu ve refahı, bu  tanrının memnun edilmesine bağlı olduğundan, daha evin temeli atılırken  ev tanrısına düz beyaz bir horoz kurban edilir.
Yarasa:
Memeli bir hayvan olmasına karşın,  fonksiyonel olarak uçma yetisine  sahip oluşları nedeniyle, bu çalışmada kanatlı hayvanlar bölümünde  değerlendirilmişlerdir. Yarasa, Romalılarda hastalığın ve ölümün bir  işaretidir. Karanlıkta görmesi nedeniyle yarasa kanını gözlere sürmenin  görüşü keskinleştirdiğine inanılır. Yarasa kanı çeşitli büyülerde  kullanılır. Doğu kültürlerinde yarasalar eğlencenin ve uzun bir hayatın  sembolü olarak kabul edilirler. Babillilerde yarasa ruhun sembolüdür.  Orta Amerikalı kabileler karanlıkta uçabildikleri için yarasaları ruh  rehberleri olarak görürler. Birçok Amerikan yerli kültüründe dünyanın  dölyatağı olarak kabul edilen mağaralarda yaşadıkları için, yeniden  doğuşun bir simgesi olarak algılanırlar. Bazı Afrika kültürlerinde ise  yarasaların ölü ruhları taşıdıklarına inanılır. Ayrıca Avrupa  ülkelerinde, geceleri mezardan çıkarak insanların kanını emerek yaşayan  yarasalara vampir adı verilir ve bu inanç İskandinav kökenlidir. 
	
	
	
		
		
		
		
	
	
		 
	 
	
	
	
		
		
		
		
	
	
		 
	 
	
	
	
		
		
		
		
	
	
		 
	 
	
	
	
		
		
		
		
	
	
		 
	 
	
	
	
		
		
		
		
	
	
		 
	 
metinnn bana ne kadar da benziyor dimiiiii...
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
kare oymanın üzerindeki kaplumbağa deforme olmuş sadece kafası ve bağasının bir kısmı belli oluyor.
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
mide kelepçesi taktırarak obezlikten kilolarından kurtulmuş....
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
kaplumbağa veya kafasını yastığa benzer taşa dayamış ördek...
	
	
	
		
		
		
		
	
	
karnım ağrıyor diyen bir kaplumbağa...
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
	
	
	
		
		
		
		
	
	
karın ağrısı giderilmiş bir kaplumbağa...