Davud'un Yıldızı | Define işaretleri ve anlamları

BoZKurT

"R@m@z@n"
Forum Düzeni
Katılım
22 Mart 2012
Mesajlar
9,460
Beğeni
16,773
Puanları
113
Konum
İstanbul
Not: Davudun yıldızını üçleme için düşünebilir, ateş elementi olarakda bakabilirsiniz.

Davud'un Yıldızı veya İbranice adıyla Davud'un Kalkanı (מָגֵן דָּוִד veya מגן דוד: Magen David), ismini Antik İsrail'in kralı Davud'dan alır. Genel olarak Museviliğin ve Yahudi kimliğinin bir sembolü olarak kabul edilir. Aslen kalkanı sembolize etmekle beraber Orta Çağ'dan beri Yahudi Yıldızı olarak bilinmiş ve daha eski bir sembol olan Menora (Yedi Kollu Şamdan) ile birlikte adı Yahudilikle beraber anılmıştır.

İbranicede magen sözcüğü, savunma anlamındaki “lehagen" veya "hagana” sözcükleriyle aynı köke sahiptir ve “savunucu, koruyucu” anlamını taşır. Ayrıca İbranicede askeri bir savunma aracı olan "kalkan" için de magen kelimesi kullanılır.

İsrail Devleti'nin 1948 yılında kurulmasıyla beraber, Davud'un Kalkanı İsrail bayrağında yer almıştır.

Yahudi sembolü olarak
Bazı Yahudi kaynaklarına göre Davud'un Yıldızı/Kalkanı yedi rakamını simgeler (6 köşe ve orta bölüm). Bu amblemden bahseden elde mevcut en eski Yahudi metni Judah Hadassi'ye aitEshkol Ha-Kofer`dir. 12. yüzyıla ait bu metinde yedi meleğin adı sıralanır ve her birinin yanında metinde 'Davud'un Kalkanı' olarak adlandırılmış sembol bulunur.

Menorah7a.png

Yedi Kollu Şamdan (Menora)
Yedi rakamı Yahudilikte önemli bir yere sahiptir zira tanrının evreni 6 günde yarattığına ve yedinci gün dinlendiğine inanılır. Haftanın altı günü çalışılır ve yedinci günü (Şabat günü) dinlenmeye ayrılır. Tanrının yedi ruhu olduğuna inanılır ve antik Çadır Tapınak Mişkan'daki ve Kudüs Tapınağı'ndaki Menora adlı şamdanın yedi kolu vardır. Belki de Davud'un Yıldızı antik tapınaktaki Menora'nın 3+3+1'lik düzenini sembolize etmesi nedeniyle sinagoglardaki başlıca sembol olmuştur.

Amblemin kökeni kesin olarak bilinmemekle beraber bazı hipotezler ileri sürülmüştür. Bir hipoteze göre bu amblem şeklini Davud kelimesinden almıştır. İbranicedeDavud kelimesi üç harfle yazılır (דוד). D harfi "dalet" diye okunur ve Yunanca "delta" ya benzer. Bu iki harf şekil itibariyle üçgene benzerler. Davud'un Yıldızı isimdeki D'lerden birinin ters çevrilip diğerinin üzerine konmasıyla oluşturulmuş bir aile amblemi olabilir.

Bazı araştırmacılar 6 köşeli yıldızın (hekzagram) astrolojik olarak Davud'un doğumunu veya kral olarak kutsanışını sembolize ettiği tezini ileri sürmüşlerdir. Hekzagram, astrolojide Kral Yıldızı olarak da bilinir ve Zerdüştlükte önemli bir astrolojik semboldür.

Bu sembolün Yahudilikteki kullanımına dair en eski arkeolojik kanıt Joshua ben Asayahu'ya maledilen Sidon, Lübnan'da bulunmuş MÖ 7. yy'a ait kitabedir.

Kabala inanışında
Modern Kabala inanışında da bu amblem kullanılır ancak içerisinde on küre ile birlikte bir muskanın üzerinde bulunur. Bununla beraber Zohar gibi klasik Kabala metinlerinde bu ambleme rastlanmaz.

G.S. Oegema'ya göre Isaac Luria bu ambleme daha da mistik bir anlam kazandırmıştır. Isaac Luria, kitabı "Etz Hachayim"de Seder gecesi yemeğinde tabağın hekzagram şeklinde düzenlenmesi gerektiğini söyler. Üstte üç küre: "taç", "bilgelik" ve "kavrayış", altta diğer yedi küre.

M. Costa'ya göre, M. Gudemann ve bazı diğer araştırmacılar 1920'lerde Isaac Luria'nın Davud'un Yıldızı'nın Yahudi milli amblemi olmasında büyük etkisi olduğu kanısına varmışlardır. Oysaki Gershom Scholem bunun aksini ispatlamıştır. Çünkü Isaac Luria Seder gecesi yemeğini hakzagram şeklinde değil, alt alta paralel üçgenler şeklinde düzenlemiştir

Kabala inanışına göre Davud'un Yıldızı/Kalkanı uzayın 6 yönünü ve merkezini sembolize eder: Yukarı, aşağı, doğu, batı, kuzey, güney ve merkez. Bu tanım Sefer Yetzirah'taki tanımdan esinlenerek oluşturulmuştur. ZoharKitabesi'nden yola çıkarak ortaya atılmış bir başka iddiaya göre de erkeğin (Zeir Anpin) altı küresini ve dişinin (Nekuva) bir küresini sembolize eder.

Popüler bir efsaneye göre "Davud'un Kalkanı" sonradan kral olacak olan İsrailli genç asker Davud'un kalkanını temsil eder. Bu kalkan metalden tasarruf etmek amacıyla iç içe geçmiş iki metal çerçeve ve aralarına gerilmiş deriden yapılmıştır. Bu efsaneyle ilgili kayda değer hiçbir tarihi kanıt bulunamamıştır.

Kalkan şekli
Davud'un Kalkanı'ndan tarih öncesi rabbi edebiyatında bahsedilmez. İsa'dan önceki dönemlerde bu sembolün İsrail'de kullanıldığına dair bir tek kanıt bile bulunamamıştır. Bilimadamları, bu sembolün İkinci Tapınak döneminde yaygın olarak bilinmediğini düşünmektedirler. Buna rağmen Davud'un Kalkanı olduğu iddia edilen bir işaret Taranto, İtalya'daki bir Yahudi mezarlığında ortaya çıkarılmıştır. Bu mezartaşının M.S. 3. yy'a ait olduğu düşünülmektedir. Benzer şekilde Celile'de ortaya çıkarılan M.S. 3 veya 4. yy'a ait olduğu düşünülen bir sinagog sandığında da kalkan sembolü bulunmuştur

Süleyman'ın Mührü
Yahudi kültüründe, Süleyman tarafından takılan sihirli bir mühür yüzüğünden bahsedilir. Kral Süleyman bu yüzükle cinleri ve hayvanları kontrol etmiştir. Yahudi kültüründe yine aynı şekilde Kral Davud'un kullandığı ve onu düşmanlarından koruyan sihirli bir kalkandan sözedilir.

Akademisyenler bir dönem 6 köşeli yıldızın (heksagram) Antik Mısır Medeniyeti'ne ait dini bir sembol veya kutsal bir emanet olabileceğini ve Süleyman döneminde veya sonrasında büyücülükle uğraşan Yahudiler tarafından Yahudiliğe adapte edilmiş olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bununla beraber bu iddiayı destekler yeterli kanıta MÖ Mısır'daki dini faaliyetlere ait belgelerde rastlanmamıştır. Örneğin Helen Gnostikleri ve Mısırlılar nazarlıklarında "pentalpha" gibi 5 köşeli yıldızları (pentagram) kullanmışlardır ancak heksagram kullanmamışlardır. Papirüslerde de heksagrama rastlanmaz.

Davud'un Kalkanı'ndan bahseden en eski Yahudi edebi kaynağı 12. yy ortalarında Judah Hadassi tarafından yazılan ve muska içinde yedi Kalkan gösteren Eshkol Ha-Kofer'dir. Açıkça görülüyor ki Davud'un Kalkanı, resmi Yahudi metinlerine girmeden önce muskalarda yer alıyordu.

Davud'un Kalkanı, Toledolu İspanyol rabbi Yosef bar Yehuda'ya ait 1307 tarihli bir Tanah'ta süsleme olarak kullanılmıştır.

heksagramın Sinagoglarda kullanımı belki de mezuzalarla ilgilidir. İlk başta heksagram sinagoglarda mimari bir süsleme olarak kullanılmış olabilir. Örneğin Brandenburg ve Stendal Katedrallerinde ve Hanover'deki MarktkircheKilisesi'nde heksagram süsleme amaçlı kullanılmıştır. Tell Hum'daki antik sinagogda da benzer şekilde bir pentagram süslemesi vardır.


Kalkan'ın yıldızlarla beraber kullanılması

1354'de Bohemya Kralı IV.Karl, Prag Yahudileri için hem Davud'un Kalkanı hem de Süleyman'ın Mührü bulunan kırmızı bir bayrak hazırlattı. Bununla beraber 15. yüzyıl'da Yahudilerin Macar Kralı Matthias'ı karşılarken kullandiklari kırmızı bayrakta iki altın yıldızlı pentagram vardı.[4] Bu nedenle pentagram da Yahudiler tarafindan sembol olarak kullanılmış olabilir. 1073 yılına ait bir Yahudi el yazmasında da pentagram görülmektedir.

1460'da Budapeşte'deki Ofen Yahudileri, Kral Mathios Kuruvenus'u üzerinde iki adet Davud'un Kalkanı ve iki yıldız bulunan kırmızı bir bayrakla karşıladılar.1512'de Prag'da basılan ilk İbranice dua kitabının kapağını büyük bir Davud'un Kalkanı motifi süslemektedir. Kolofon kısmında şöyle yazılıdır: "Babalarının evinin bayrağı altındaki herkes... ve o Davud'un Kalkanı'nı tutan herkese cömert bir hediye sunma hakkını elde edecektir." 1592'de Mordechai Maizel'in Prag'daki sinagoguna "Kral Davud'un Ana Sinagog'dakine benzer bir bayrağını" asmasına izin verildi. 1648'de Prag Yahudilerine şehri İsveçlilere karşı savunmalarına yardımcı oldukları için başka bir bayrak daha kullanma hakkı verildi. Bu bayrak kırmızı bir zemin üzerinde sarı renkte bir Davud'un Kalkanı'ndan oluşmaktaydı. Davud'un Kalkanı'nın tam ortasında ise İsveç yıldızı vardı

Magen David Adom (Kızılkalkan)

"Magen David Adom" veya "Kızılkalkan", İsrail'in Kızılhaç veya Kızılay benzeri, tek resmi acil yardım servisidir. Magen David Adom, İbranice "Davud'un Kızıl Kalkanı" anlamına gelmektedir.

220px-14c_ed_of_the_Guide_for_the_Perplexed_by_Maimonides.jpg
Maimonides tarafından yazılmış 14. yy'a ait el yazması Aklıkarışıklar için kılavuzdan bir sayfa. "Davud'un Kalkanı" motifleriyle süslü koltukta oturan kişinin Aristoteles olduğu sanılmaktadır.

220px-Star_of_David.svg.png
Davud'un Kalkanı. Bazen Davud'un Yıldızı olarak adlandırılır.
220px-Leningrad_Codex_Carpet_page_e.jpg
Davud'un Yıldızı Masoretic text'in elde kalan son kopyasındaki haliyle,1008 tarihli Leningrad Codex

220px-Bat_Zion_I_want_your_Old_New_Land_join_Jewish_regiment.jpg
I. Dünya Savaşı esnasında YahudiAmerikan dergilerinden birinde basılmış askerlik çağrısı, Siyon'un Kızı (Yahudi halkını temsil eder): Senin Eski Yeni Topraklarını istiyorum! Yahudialayına katıl.
120px-Magen_David_Adom.svg.png
Magen David Adom (Kızılkalkan) amblemi.
 

wolf_52

Kullanıcı
Katılım
19 Ocak 2015
Mesajlar
3,812
Beğeni
9,771
Puanları
113
Yaş
52
emeğine sağlık reis, lakin bu konu dah çok su kaldırır,sürer gider admların derdi zoru islam düşmanlığı yukardaki bu metni okyunca doğru idrak edip ona göre kendimizi hazırlamamız gerek..
I. Dünya Savaşı esnasında YahudiAmerikan dergilerinden birinde basılmış askerlik çağrısı, Siyon'un Kızı (Yahudihalkını temsil eder): Senin Eski Yeni Topraklarını istiyorum! Yahudialayına katıl.
 

Mirkut

Vip Üye
Katılım
3 Nisan 2016
Mesajlar
1,948
Beğeni
5,404
Puanları
113
Suleymanin muhrunu bizim bolgedede define isareti olarak sikca kullanmislar gelende ev iclerine oencere ustunde oluyor eger bu muhur koridordki somineyi goruyorsa somine iyice incelenmeli ve tunelli oluyor bulundugu yer ve zengindir. Bu muhrun yildiz gibi sadece murc vurularak olanlarinida gordum karsisinda mezarlari tam altindanda yine tuneli oluyor gercek hazineye ulasmak icin.
Boyle bir bilgide bulunsun istedim karsimiza sikca cikan isaretlerden oldugundan bu konuda diger ustalarimizinda bilgileri bulunursa konu dahada zenginlesir.
Ayrica wolf_52 ustamada katiliyorum sagolsun.
 

blutx

Kullanıcı
Katılım
5 Nisan 2016
Mesajlar
630
Beğeni
1,412
Puanları
93
0b4823bc338c8d7eef1b3b7abcfa7e5c_1271959075.jpg


HZ. SÜLEYMAN’IN ANKARA'YI FETHİ VE YÜZÜĞÜNÜN ÇALINMASI
Bir gün Süleyman a.s yerinde oturmaktaydı. Yanındakilere dünya hallerinden sordu ve:


-“Nerede kafir vardır ki oraya gazaya gidelim! Dedi. Ona:


-“Rum’da (Anadolu’da) bir bey vardır, ona Maariç oğlu Ankur derler. Puta tapmaktadır. Ve Ankur’u (Ankara’yı) o yapmıştır. Şimdi ona Ankuri (Ankara şehri) derler!” dediler. Süleyman a.s yaygısını hazırlattı. O yüne yüneldi. Ankur cadının biri idi. Bu hazırlığı haber aldı. Ordusunu topladı. Adam gönderdi. Savaş oldu. Ankur büyü ile üstün geldi. Asker geri döndü. Süleyman a.s o zaman çok dev ve peri gönderdi. Yine savaştılar. Ankur Süleyman a.s’a karşı çıktı, yine sihirde bulundu. Süleyman a.s’ da yele buyruk saldı:


-Yerden bir avuç toprak al onun gözüne savur!” dedi. Yel esti. Ankur’un gözüne toprak doldurdu. Bir aslan Hz Süleyman’ın yanında durmuştu. Onu cenge gönderip:


-“Var o kişiyi öldür!” dedi. Aslan gitti Ankur’u bir sıçrayışta öldürdü. Askeri de bu işi gördüler. Ankur mağlup oldu. Süleyman a.s onun kızını aldı ve geri döndü ve o kızla evlendi. O kız her zaman ağlar, dururdu. Onun bu halinde Süleyman a.s kaygılı oldu. Devlere:


-“Buna bir çare bulun!” dedi. Devler:


“Buyruğunuz başımızın üstünedir!” dediler. Ankur şehrinin küçüğünü (Bu günkü adıyla maketini) taştan yaptılar. Öyle ki tıpkı Ankara’ya benziyordu. Onu kıza ilettiler. Kız, bunu görünce çok sevindi. Onu aldı. Bir tahtın üstüne koydu. Ona giysilerini giydirdi. Ve o taştan yapılmış olan şehir puta tapmağa başladı. Her zaman o puta secdeye kapanırdı. Lakin bunu kimse bilmezdi. Ama vezir Asaf (Belkıs’ın tahtını göz açıp kapayıncaya kadar getiren kişi) bu hali bildi. Ama Süleyman a.s’a bunu söyleyemezdi. Çünkü onun ne kadar heybetli olduğunu bilirdi. Ve hiç kimse onun katında kendisi sormayınca tek söz söyleyemezdi.


Bir gündü. Bernaya oğlu Asaf, Süleyman a.s’ın huzuruna geldi:


-Ey Allahın Nebisi! Dedi. Ben artık ihtiyarladım. Ömrüm sona erdi. Ne olur bana izin ver. Ta ki ben İsrail oğullarına vaaz edeyim, son ömrümde bir öğüt vereyim!” dedi. Süleyman a.s da ona izin verdi. Asaf’ta hemen İsrail kavmini topladı. Bundan sonra o da minbere çıktı. Allah u Taalayı hamd etti. Senada bulundu. Süleyman a.s’dan ünce gelen peygamberlere salavat getirdi. Onları öğdü. Onlardan sonra Süleyman a.s’ı andı ama onu öğmedi. Minberden indi. Fakat onun kendisini anmaması Süleyman a.s’a çok ağır geldi. Gücüne gitti. Onu azarladı. Asaf’ta:


-“Allahın Nebisi! Ben seni nice öğeyim ki, sen bir kadınla evlendin ki kırk gündür o kadın, senin evinde gece-gündüz puta tapıyor!” dedi. Süleyman a.s Asaf’tan bu haberi işitince:


-“Niçin bana haber vermedin?” diye sordu. O da:


-“Ey Allah’ın Nebisi gördüm ki o kadına karşı gönlünde büyük bir ilgin vardı. Bundan ötürü söylemedim.” Dedi. Süleyman a.s hemen sarayına döndü, o putu kırdırdı. O kızı da öldürttü. Temiz giysiler giydi. Başını yere koydu. Ağladı, ağladı. Ve:


-“Yarabbi! Sen bilirsin ki benim bu işten haberim yoktu. Senden başkasına tapmak bize layık değildir. Ya ilahi! Bunca iyilikleri ve keremleri ki, Davutoğullarına eylemişken, onlar nasıl olur da puta taparlar!” diyerek çok yalvardı, çok gözyaşları döktü.







Süleyman a.s’ın bir yüzüğü vardı. Bütün insanlar, cinler, yırtıcı hayvanlar, kuşlar ona boyun eğerlerdi. O mührün üstünde İsm-i Azam yazılmıştı. Süleyman a.s ne zaman ayak yoluna çıksa, o yüzüğü Cerrade adındaki hatuna verirdi. O en ulu karısıydı. Ona güveni vardı. Bir gündü: Yüzüğü yine ona vermişti. Kendisi su yoluna gitti. Devlerden bir Dev vardı. Kaya adında biri, o yüzüğü her zaman hile ile almak kastındaydı. Süleyman a.s ayak yoluna gittiğini görünce kendisini Süleyman a.s’ın şekline benzetti. O yüzüğü ulu hatundan aldı. Parmağına taktı. Ve Süleyman a.s’ın kürsüsüne geçti, oturdu. Bütün halk, devler, periler, kuşlar onu görünce, Süleyman Nebi sandılar. Süleyman a.s ayak yolundan çıktı. Karısı Carade’den yüzüğü istedi. Carade kadın:




-“Sen Devsin!” dedi. Süleyman a.s’ın bu sözle gönlü kırıldı, çok kızdı. Karılarının odalarına girmek istedi. Fakat kendisini hücrelere sokmadılar. Ona:


-“Sen Hz. Süleyman Nebimizin şekline giren bir devsin!” dediler. Her nereye gittiyse:


-“Süleyman a.s işte kendi tahtında oturuyor. Sen devden başka bir şey değilsin!” dediler. Süleyman a.s şaşkınlık içinde, başı dönmüş olarak sarayda çıktı. Anladı ki, Allhü Teala’dan kendisine bir bela erişmişti. Oradan tahtına geldi:


-“Ben Davut oğlu Süleyman’ım. Halkım benim kalbimi kırdı!” dedi ise de, onlar da:


-“Sen cini kavmindensin. Kendini Süleyman a.s şeklinde göstermektesin.” dediler. Bundan sonra Süleyman a.s sokaklara düştü, yürümeğe başladı. Halkın bütün inancı şuydu: Bu kişi bir cinidir, Süleyman Nebi değildir. O da kollarını açtı ve şöyle yakarmaya başladı:


-“Ya ilahi! Nebilerden çok kimseyi belalara uğrattın, Ama kendi rızkını kendisine haram kılmadın. İşte ben tevbe ettim ve günahımı biliyorum. Artık onun gibi bir günah işlemeyeceğim.”


Şimdi yolda yürürken yerde bir parça kuru ekmek buldu. Yemek istedi kuruluğundan yiyemedi. İlerleyip yürüdü deniz kıyısına geldi. O ekmeği ıslatıp yemek diledi. Elini ekmekle suya uzatmış ve suya sokmuştu ki ansızın bir dalga geldi. Ekmeği elinden aldı götürdü. Yine yakarmaya başladı:


-“Ya İlahi rızık veren sensin. Kaç gündür ki aç açına dolaşıyorum. Bir parça kuru ekmek elime geçmiş oldu, onu da deniz dalgası aldı!” dedi. Yeniden yürümeye başladı. İleride bir insan kalabalığı gördü. Balık avlamaktaydılar. Yürüdü, onların yanına vardı. O avcılardan balık diledi. Balıkçılar ona bir şey vermediler ve onu yanlarından kovdular. Süleyman a.s onlara:


-“ Ey Kavm! Allah inandırsın ki ben Süleyman’ım. Ama bir günah işledim. O günahtan ötürü bu belaya uğradım!” dedi. Bu kavim ona inanmayıp gülüştü. Bu kişilerden biri bu kişinin:


-“Ben Süleyman’ım!” demesine kızıp onu azarladı. Bu azar Süleyman a.s’a çok ağır geldi. O kadar ağladı ki bu kişiler onun ağlamasına acıdılar. Ona her gün iki balık verdiler. Süleyman a.s o balıkları alır, şehre gelirdi. Birisini ekmek almak için verirdi, birisini de kendisi yerdi. Kırk gün ve kırk gece bu hal ile geçti. Kırk gün tamam olunca o bütün dertlilere yetişen, çaresiz kalanlara erişen,zevali olmayan, ebedi ve ezeli olan Allahu Teala hazretleri yine Süleyman a.s’dan hoşnut kaldı. Onun suçunu bağışladı. Yurdunu sarayını ona layık gördü.


Yine suçunun bağışlanacağı o gündü. Kaya cini Süleyman a.s’ın tahtına geçmiş, bağdaş kurmuştu. Hükümler veriyor yalancı hükümetler ediyordu. Ama yaptığı işler hiçte gökten inen Tevrat’a uygun değildi. Bütün din bilginleri de çevresinde oturuyordu. Hiç birisi Süleyman a.s’ın heybetinden söz açmazlardı ve tahtta oturanın yalancı bir dev olduğunu bilmezlerdi. Hatta Süleyman a.s’ın hatunları , cariyeleri bile bunu anlayamamışlardı. Ama Sahte Kaya Dev bunu söyleyemezdi. O da Şundan ötürüydü ki, ansızın tüm gerçeğin ortaya çıkmasından korkardı. Bundan dolayı da Süleyman a.s’ın ne malına ne de eşlerine zara vermemişti. Öteki Devler onun bir cin, bir dev olduğunu bilip anlayınca çok sevindiler, aralarında bayram ettiler. Ama yirmi gün geçince Kaya Dev’in arkadaşları ona:


-“Ey kaya cin! Bu mülk sana kalmaz. Ebedi değildir. Bari elin ermişken iyi bir iş işle de yarın ondan bize bir padişahlık ele geçsin!” dediler. Hemen bütün cinlerin hepsi bir yere toplandılar. Ne kadar Tevrat kitapları varsa sakladılar. İçine büyüler, cadılıklar yazdılar. Süleyman a.s’ın tahtının ayakları ki altındandı, o cadılıklarını orada gizlediler. Tevrat’ı yine önceki gibi düzdüler. Bunu da hiç kimse bilip anlayamadı. Hatta Süleyman a.s’da anlamadı. Süleyman a.s vefat edinceye kadar orada kaldı. Dünya aleminden, ahiret alemine gidince devler o tahtın ayaklarını yardılar. O büyüleri çıkardılar.


Ve halka:


-“Süleyman’a bu kitaplar gökten inmiştir!” dediler. İsrail halkı da bu kitaplardan o cadılıkları öğrendiler. Çok kişi de bu yolda devlere uydular. Fakat Hüdayı Teala cc bu kıssayı kuranı kerim’de zikrederek şöyle buyurdu:


“Halk Süleyman’ın saltanatı aleyhine şeytanların büyüsüne uydular. Süleyman o sihirlere uymadı ve kafir olmadı. Lakin şeytanlar, insanlara sihir ettikleri için kafir oldular” (Bakara 102)


İsrail oğullarının önünde ve elinde bu sihirden öğrendikleri kadarının aslı işte bu uydurma Tevrat’tandır.


Böylece kırk günden sonra halk kaya Dev’in işlerinden bıktı. Vezir Asaf’a vardılar. Olanları bildirdiler. Asaf kalktı Süleyman a.s’ın hanımlarının yanına gitti. Onlara sordu.


Onlar da


-“Şimdi kırk gün oluyor ki Süleyman a.s. bize uğramıyor!” dediler.Vezir Asaf o zaman o hükümleri verenin devlerden biri olduğunu anladı, devleri öldürmek diledi. Asaf Tevrat’ı okuyanları çağırdı. 4.000 kişi ile yalancı hükümdar kaya’nın yanına gitti. Tevrat’ı okudular. Kaya Dev orada durmadı, kaçtı. Halk Süleyman a.s’ı istiyordu. Kaya dev çaldığı yüzüğü gitti denize attı. Yüzüğü bir balık yuttu. Allah cc o balığı bir balıkçının ağına düşürdü. Balıkçılar o balığı çıkardılar. Akşama yakın, onlar Süleyman a.s’a iki balık verdiler. O da birini sattı. Birini de kızartmak için içini yardığına içinde yüzüğü buldu. Onu eline aldı, öptü, parmağına geçirdi. Kalktı şehre girdi. Halk ona koşuştu. Kendisini tahtına oturttular. O da Devlere:


-“O Kaya Dev’i bana getirin!” emrini verdi. Kendisine:


-“O denizin dibine girdi. Artık elimize geçmez!” dediler. Bir bölük peri de:


-Eğer bize biraz ihsanda bulunursan, bize bir şey demezsen, onu sana getiririz!” dediler. Süleyman a.s’da:


-“Demem!” diye söz verdi. “Çalışın, onu bana getirin!” dedi. Bunlar deniz kıyısında yüksek sesle ağlayıp hıçkırmaya başladılar. Kaya Dev denizin dibinden:


-“Size ne oldu?” diye seslendi. Devlerde:


-“Süleyman öldü!” Kaya dev bu habere sevindi. Denizden dışarı çıktı. Onların arasına girdi. Onu hemen yakaladılar. Süleyman a.s.’a getirdiler. O da bir kayayı oydurdu. Kaya Dev’i bağladılar. O kayanın içine koydular. O kayayı o bakır ırmağının içine attılar.


(Kaynak:Tarihi Taberi)
 
Üst