Dört Halifenin Hadis Nakliyle Mücadelesi.

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

MURATS44

Kullanıcı
Katılım
16 Mart 2013
Mesajlar
248
Beğeni
70
Puanları
28
aleyhinde söylenenleri atıldığn sitelerden ve konulardan öğrenmek lazım. insanları zehirliyorsun.
 

BoZKurT

"R@m@z@n"
Forum Düzeni
Katılım
22 Mart 2012
Mesajlar
9,504
Beğeni
16,963
Puanları
113
Konum
İstanbul
aleyhinde söylenenleri atıldığn sitelerden ve konulardan öğrenmek lazım. insanları zehirliyorsun.

değerli kardeşim, öncelikle hoş geldin. konu ile alakalı olarak bu kişi hakkında şu yorumu yaptım farklı bir konusunda.
şimdi bu arkadaşı sizler tanıyor ve insanları zehirlediğini düşünüyorsanız benim sizden şu ricam var, bu kişinin insanları zehirlemesine izin vermeyin, bu nasıl olur ? bu bu kişiyi kovarak veya uzaklaştırarak olmaz, senınde bahsettıgın gııbı, baska sitelerde bu adamı banlamışlar bıkmamış buraya gelmiş, ne oldu o sitedekiler islamı kurtardımı insanların zehirlenmesini engelledimi ?

rica ediyorum ve Allah rızası için bu arkadaş ile bilginiz dahilinde tartışın, sonuç olarak doğru tek dir. kim daha iyi anlatırsa bizim gönlümüz ona eğilmezmi ?

şimdi bu arkadaş yazmaya başladıgından beri huzursuz olan arkadaş ve abilerimiz var, ve yıne dıyorum bu adamı yakından uzaktan tanımam, ama birileri bu arkadaşa bildiği doğruları anlatmalıki bu arkadaş bu siteden kovuldugunda sizin anlattıklarını anlatsın başka yerde, kendi bildiklerini değil.

bir kişi her siteden atılıyor diye yanlış oldugu ortaya cıkmazkı, doğruda demıyorum. ama yanlışlarını yazın neden yanlış oldugunu yazın, oda yazacaktır sizde yazın. elbet biryerde biri susacak doğru olan kazanacak Allah taktiri ile inş.

sitede ci-haz-lar hakkında yazıp çizenler oluyor, yasak arkadaşım yazma diyoruz yasaklıyoruz, bu adam başka bir siteye üye oldugunda biz ona bu adam cihazdan anlamıyorduda ondan yasaklandı dıyebılırmıyız.

konu sahibini savunmuyorum, adaletli olmaya çalışıyorum. sizler bu adamın yanlışlarını bu adama anlatın, doğruları anlatın, belki izaya gelir.

selametle inş.
 

halukgta

Kullanıcı
Katılım
6 Kasım 2015
Mesajlar
22
Beğeni
14
Puanları
3
Çok teşekkürler, benim de istediğim bu kardeşim. Ben 57 yaşındayım ve emekli askerim. Ömrümüz geçiyor. Tek bir amacım var Rabbim şahittir ki, Allah ın Kur'an da ki gerçeklerini ortaya çıkartarak, bu canımı öyle teslim etmek. Çünkü hesap günü geldiğinde, yaptığımız yanlışlarımızı affettirmeye, hiç birimizin fırsatı olmayacak.

Ben yanlış sözler söylüyor ve yanlış bilgiler veriyorsam. Lütfen beni KUR'AN İLE UYARINIZ. Hepimizin amacı Allah ın uyardığı gibi, KUR'AN IN İPİNE SARILMAK DEĞİL Mİ?
Eğer Kur'ana muhalif tek bir sözüm olursa, bunu bana kanıtlarsanız sizlerden özür dileyeceğim. Buna yemin ederim. Ama lütfen beni yalnız Kur'an ile uyarınız. Çünkü Peygamberimizde ümmetini yalnız Kur'an ile uyarmıştı.

En derin saygılarımla.
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,769
Beğeni
22,155
Puanları
113
Konum
Erzincan
Kardeşim Allah cc. rızası için yola çıktıysan avfı ve mağfireti bol Rabbim sizi bağışlasın hatadan en kısa zamanda dönebilecek feraseti ilham eylesin bu ve ahir hayatınızda ziyade güzellikler versin inşAllah...
Yok eğer şu anda yapmış olduğun gibi sünneti seniyyeye peygamber s.a.s.mın örnek hayatına hadis rivayet ve bizlere bu temiz yaşam tarzını güzel ahlakını asırlar boyu gelmesinde emeği geçen tüm hadis ve fıkıh alimlerine dil uzatmak gibi bir fitneye bilerek ve kasten uyuyorsanız Mevlam bilinizki hesabı çabuk görendir...
Aşağıda yayınladığım makale sizler gibi delalet ehline verilecek en iyi cevaptır...



HADÎS İNKÂRCILIĞI FİTNESİ!

Hadîs münkirleri, Peygamberimizi postacı olarak kabul ederler:

Allah’a hamd, Rasûlüne salât ve selâm olsun.

Çağımızın en ciddi fitnelerinden birisi Hadîs inkârcılığıdır... Zira Sünnet ve Hadîslerin inkâr edilmesi, Peygamberle ve onun Ashâbıyla olan tüm bağların kopartılması anlamı taşımaktadır. Örneksiz, modelsiz, pratiği olmayan bir din algısının kabulü anlamına gelmektedir. Kur’ân’ın doğru anlaşılmasında Rasûlün pratik örnekliğinin yerine aklî ve fikrî yaklaşımları, kişisel anlayış ve tercihleri, hevâ ve hevesleri koymak demektir. Oysa Yüce Allah, bu uygulamaları ortadan kaldırıp, insanları vahye, kendi irâdesine ve murâdına çağırmak adına kendi içlerinden Peygamberler göndermiştir. O Peygamberler de insanlara Allah’tan gelenleri hem değiştirmeden ulaştırmışlar hem de kendilerinden bir şeyler katmadan Allah’ın emrettiği ve gösterdiği şekilde açıklamışlar, tebyîn etmişlerdir. Bu nedenle Allah’ın Kitâbının anlaşılmasında birinci kaynak yine Kitâbın kendisidir. Daha sonra ise Rasûlün açıklamaları ve Sünnetidir. Kur’ân ve Sünnet, et ile kemik ve ruh ile beden gibidir. Bu ikisini birbirinden ayırmak, -mânen- hayat damarlarını koparmaya benzer. Kitâbı arkaya atmak ne kadar yanlış ise, Sünnet-i Seniyye’yi elinin tersiyle itip arkaya atmak da o denli yanlış bir davranıştır!

Peki, Hadîs inkârcılığı nedir?

Hadîs inkârcılığında gayr-i ilmî metod; zâhiren yani dış görünüşü itibariyle Kur'ân'a aykırı sanılan Hadîslerin "uydurma" olduğunu söylemektir. Hadîslere, ilimsizce olan bu yaklaşım tarzına, "Hadîs Meâlciliği" denmektedir. Hadîs inkârcıları, "Hadîs Usûlü" ilmini kabul etmezler. Usûl ilmini kabul etmedikleri içindir ki, pek çok Hadîsin Kur’ân'a aykırı olduğunu söylerler! Oysa o Hadîslerin, âlimler tarafından yapılmış meşru te'vîlleri (açıklamaları) bulunmaktadır. Hadîslere usulsüzce yaklaşanların yaptıkları, Peygambere ait olan sözleri -parçacı mantıkla- cımbızlayarak, onlara kendi anladıkları şekilde anlamlar vererek, onların Kur’ân'a aykırı olduğunu iddia etmekten ibârettir. Âdeta onlar, Peygamberimizin Hadîslerinin anlamları konusunda, Rasûlullah'ın niyetini okurcasına cür'etkâr davranmaktadırlar! Fakat Hadîs kitaplarında, o Hadîs'in altında yer alan, şerhlere bakmaya tenezzül dahi etmemektedirler. Zira onlara göre ilim; Kur'ân'ın metni üzerinden "zâhiricilik", meâli üzerinden de "meâlcilik" yapmaktan ibârettir! Onlar, ümmetin âlimlerinin ve tüm Ümmet-i Muhammed'in yolunu terk ederek, Kur’ân'ı kendi anlayışlarına uydurmaya çalışmaktadırlar! Bâtıl olan bu yolda Hadîs, Hadîs Usûlü, Tefsîr, Tefsîr Usûlü, Fıkıh, Fıkıh Usûlü, Akâid gibi ilimlerin hiçbir kıymeti yoktur! Onlar, "ilim sadece Kur’ân'dır" derler! Gerekçe olarak da, korunmuş tek kaynak olduğunu söylerler. Elbette ki, Kur’ân'ın metni korunmuştur. Peki, insanların akılları da korunmuş mudur? Zira o Kitâbı, kendi akıllarıyla yorumlamaktadırlar! Allah'ın Kelâmı olduğunda şüphe olmayan o mübârek Âyetlere, Allah'ın murâdına aykırı anlamlar yüklemek, o Kitâbın Âyetlerini tahrîf etmek/bozmak ve neticede de Allah'ın Âyetlerine iftirâ etmek değil midir?

Sormak lazımdır... Allah, gönderdiği Kitâbının pratiğini Peygamberinin şahsında göstermemiş midir? Göstermişse -ki Kur’ân bunu açıkça ifade ediyor ve o Peygambere uymayı da emrediyor- ; bu durumda o Peygamberin, Kur’ân'ın canlı pratiği olan Sünneti delil değil midir? "Peygamberin örnekliği, o günün insanları için delil idi; bugün itibariyle, onun Hadîslerine ve Sünnetine bâtıl şeylerin karışmış olma ihtimali vardır" deniliyorsa; deriz ki: Allah, o günün insanlarına ayrı, daha sonraki asrın insanlarına -hâşâ- kıyâmete kadar geçerli ayrı/başka bir din veya ayrı bir şerîat mı göndermiştir? Ya da Allah, Peygamberimiz döneminde farz kıldığı ve Ashâba öğrettiği dini, daha sonraki asırlarda korumaktan âciz mi kalmıştır! Yahut da Allah, Peygamberini göndererek ilk başlarda geçerli kıldığı dinin tamamlayıcı parçası olan Sünnet-i Seniyye’yi, -hâşâ- korumaktan âciz kaldıktan sonra, geçersiz kılarak, -el-Hakîm ismine zıt bir yaklaşım olarak- hikmetsiz bir iş mi yapmak zorunda kalmıştır? Hadîs münkirleri bu ve bunun gibi sorular üzerinde Allah için tefekkür etsinler!

Peygamberi sadece "Allah'ın Postacısı" olarak görenlere sorarız: Sahabe-i Kirâm da, sizin gibi, Rasûlullah'a sadece postacı gözüyle mi bakıyorlardı? "Evet" diyecek olursanız, bu durumda onların tüm hayatlarını, Rasûlün hayatına benzetme çabalarının anlamı ne idi, diye sorarız!

Ayrıca, Allah, neden postacı olarak bir insan gönderdi? Kitâbını, bir insan vasıtasıyla olmadan kullarına ulaştırmaktan âciz miydi? Ve bu Kitap, neden parça parça 23 yılda tamamlandı. Peygamberimiz, sadece bir postacı olsaydı, postacılık vazifesini yerine getirmekte acele etmesi gerekmez miydi? Allah niye bu kadar uzun bir zaman diliminde parça parça Âyetlerini indirerek, Peygamberine böylesi bir vazife yükledi? Bu vazife ne idi ki, böyle uzun sürdü? Bu süre içinde başka sorumlulukları mı vardı acaba?

Rabbimiz, İsrâ Sûresinin 95. Âyetinde, eğer kendilerine Peygamber gönderilenler melekler olsaydılar, o zaman onlara "melek peygamber" göndereceğini haber vermektedir: "De ki: Eğer yeryüzünde yerleşmiş yürüyen melekler olsaydı, Biz onlara gökten melek bir Peygamber gönderirdik."(İsrâ, 95)

İnsana, "insan peygamber" gönderilmesinin hikmeti nedir o zaman? ...

Rabbimiz şöyle buyurmuştur: "Nitekim aranızda size Âyetlerimizi okuyan, sizi tertemiz yapan, size Kitap ve Hikmeti öğreten, bilmediğiniz şeyleri size bildiren sizden bir Peygamber gönderdik."(Bakara, 151)

Bu Âyette, Peygamberimizin vazifeleri sayılıyor:

1- Allah'ın Âyetlerini okumak,

2- İnsanları tezkiye etmek (temizleyip arındırmak),

3- Onlara Kitâbı öğretmek,

4- Onlara Hikmeti öğretmek,

5- Onlara bilmedikleri şeyleri öğretmek.


Peygamberimizin bu vazifelerinin tamamına kısaca –getirdiği mektubu açıp okumadan sahibine teslim etmekle sorumlu bir postacının hali gibi- “Kur’ân'ı insanlara ulaştırıp, kenara çekilmek” anlamı vermeye kalkışmak ne kadar büyük bir cehâlettir?

Görüldüğü gibi; Âyetleri okumak ayrı bir görev, Kitâbı öğretmek ayrı bir görevdir. Bunun yanında Hikmeti öğretmek, insanların bilmedikleri şeyleri onlara bildirmek ve neticede de onları arındırmak ayrı görevlerdir. Bunların hepsini aynı anlama hamletmek nasıl mümkün olabilir?

Bu görevler; teblîğ, tebyîn, ta’lîm, terbiye, güzel örneklik, insanlara bilmediklerini ve anlamadıklarını bildirmek, gerektiği yerlerde onların sorularını cevaplamak ve bizzat kendisi de Kur’ân’a uyarak Kur’ân’ın pratiğinin nasıl olacağını fiilî Sünnetiyle göstermek sûretiyle İslâm’ı en güzel şekilde ikmâl etmektir. Rabbimiz, Kitâbını hak olarak Rasûlüne indirmiştir ki, o da insanlar arasında Allah’ın gösterdiği şekilde hükmetsin (Bkz: Nisâ, 105). Âyette geçen: “Allah’ın sana gösterdiği şekilde” kaydı çok önemlidir. Peygamberimiz bile Âyetlerin pratiğinde Allah’ın bildirdiği şekilde hareket ederken, bugün insanların Âyetlere keyfî anlamlar yükleyerek, indî görüşlerle hükümler çıkarmaları nasıl câiz olabilir? Bunu Rasûlullah bile yapamaz! Hatta bu konuda Peygamberimize uyarılar bile bulunmaktadır (Bkz: Mâide, 67; Hâkka, 44-47). Bu dinde mutlak hüküm sahibi sadece Allah Teâlâ’dır. Birilerinin bu din adına bilmeden konuşmaları ve ilim sahiplerinin uyarılarını önemsememeleri doğru değildir. Rabbimiz, Allah ve Rasûlüne uyan İslâm âlimlerinin sözlerine itaati emretmektedir (Bkz: Nisa, 59, 83; Nahl, 43; Enbiyâ, 7).

Usûl ilminde bir kâide vardır:


İhtilâfu’l esmâ yedüllü alâ ihtilâfi’l-ma’nâ.

Yani “isimlerin farklı olması (yani farklı kelimeler kullanılmış olması), mananın da farklı olduğunu gösterir...” Bakara, 151’de Rasûlün vazifeleri adına beş ayrı şey sayılmıştır. Bunların hepsi biri diğerinden farklılık arz eden görevlerdi. Bunların hepsi aynı anlama gelir ki, o da Kur’ân’ı insanlara ulaştırmaktır, denemez.

“Bize Kur’ân yeter” diyenlere, Allah Rasûlünün teblîğ ettiği din yetmiyor mu?

"Bize Kur'ân yeter, başka kaynaklara ne gerek var?" diyerek Kur'ân'dan başka hiç ama hiç kitap okumayan, başka kaynak kabul etmeyen kimselerin zaman içinde ya meâlci ya zâhirici ya Sünnet ve Hadîs inkârcısı ya ictihâd ve mezheb inkârcısı ya da diğer 72 bid'at fırkalarının savundukları görüşlere uygun yollar tuttukları ve Nisâ, 115'de zikredilen "mü'minlerin yolundan başka yollara" girdikleri görülmüştür. Bu Âyete dikkat edin, bir kimsenin Allah'ın dosdoğru yolundan çıkıp başka yollara girmesinin asıl nedeni Peygambere karşı gelmektir. Peygambere karşı gelmekten maksat, onun Sünnetine, Hadîslerine, Hakk'ın katından gelip de hak üzere açıkladığı dine ve o dinin hükümlerine karşı gelmektir. Yoksa "Peygambere karşı gelmek" sadece ona "yüz yüze karşı çıkmak" değildir. O günün müşrikleri ve kâfirleri, Rasûlullahaleyhisselâm'a yüz yüze de karşı çıkarak, Peygamberimizin teblîğ ettiklerini, söylediklerini ve açıkladıklarını kabul etmiyorlardı. Fakat Peygamberimizin vefâtından sonra ona karşı gelmek, onun Sünnetini ve Hadîslerini kabul etmemek suretiyle gerçekleşmektedir. Yüce Rabbimizin bu ve benzeri Âyetleri sadece Peygamberimizin yaşadığı dönemle sınırlı ve Râsulün vefâtından sonrasına hitap etmiyor denilemeyeceğine göre bu hususta daha dikkatli olmak gerekmektedir. Zira Rabbimizin bu uyarısı, insanların dalâlete nasıl düşeceklerini ortaya koymaktadır. Ve dalâlet yolunu seçen o kimseleri de, hakkı görüp, İlâhî gerçekleri kabul etmedikleri sürece o yolda bırakacağını ve sonuçta da cehenneme atacağını haber vermektedir. Unutmayalım, Kur’ân hem lafzıyla hem de manasıyla Allah’ın Kelâmıdır. Lafzını alıp da manasını atmak Kur’ân’a iman etmek anlamına gelmez. Bu nedenle de Peygamberimizin risâlet görevlerinden birisi, insanlara kendilerine indirilenleri tebyîn etmektir, açıklamaktır (Bkz: Nahl, 44). Rabbimiz, hem Sünnetle hem de Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsiri yöntemiyle Âyetlerini açıklamasaydı, herkes dilediği anlamı çıkarmaya kalkışırdı. Aynı asla (Kur’ân’a/vahye) iman iddiasına rağmen, ortaya çıkan farklı inançlara, farklı yaşam tarzlarına, farklı ahlâk öğretilerine –birbirlerinin zıddı olmalarına rağmen- Tevhîd ya da İslâm denilebilir miydi? Hüküm ve Hikmet sahibi Yüce Allah böyle bir şeyin olmasını dilemediği için, dinini bizzat Peygamberi vasıtasıyla açıklamalı ve uygulamalı olarak da kullarına gösterdi. Hz. Rasûl’ün ahlâkı Kur’ân’dır. O aleyhisselâm, - Allah’a ve âhirete iman eden, o günde necât ümidi taşıyan ve Allah’ı çokça zikredenler için- “Kur’ân’ın hayata nasıl aktarılacağı konusunda” ideal bir model ve en güzel örnektir (Bkz: Ahzâb, 21). Kur'ân, "güzel bir örnek" olarak bize takdîm ettiği Rasûlullah'a uymamızı, tâbi olmamızı ve kendisini örnek almamızı emretmektedir (Bkz: Âl-i İmrân, 31, 32).

"Bize Kur'ân yeter" cümlesi, İslâm'da ilk büyük fitneyi çıkarak Hâricilerin "Hüküm ancak Allah'ındır" sözüne benzemektedir. Hz. Ali nasıl ki o kimselerin bu sözüne karşı: "Kendisiyle bâtıl kastedilen hak söz" dediyse; "Bize ancak Kur'ân yeter" diyenlerin sözü de Kur’ân’ın eksik ve yetersiz olmadığı noktasında doğru/hak söz olsa da, herkesin İslâm adına her meseleyi açık olarak bu Kitap’ta bulamayacağı gerçeğine nispetle de –söyleyenin niyeti açısından- yanlış/bâtıl bir sözdür. Evet, bu sözün zâhiri hak ama bâtını bâtıl olan bir sözdür. Kur’ân’da olmamak ile bulamamak ayrı şeyler olduğu gibi, Kur’ân’a aykırı olmak ile bir meseleyi Kur’ân’da açık olarak görememek de farklı şeylerdir. Zira Kur’ân-ı Kerîm, Allah’ın Kelâmıdır, Kadîm’dir, Mûcizu’l Beyân’dır, Cevâmiu’l Kelim’dir. Mûcizu’l Beyân; beyanı/açıklamaları i’câzlı, belîğ, benzerini getirmekte akılları âciz bırakan, mu’cize bir Kitap demektir. Cevâmiu’l Kelim ise; câmialı anlamlar içeren sözler demektir. Kur’ân’ın Âyetlerinde, zâhirinin altında çok derin anlamlar, hükümler, hikmetler ve incelikler bulunmaktadır. Âyetin sadece zâhirine ve meâline bakarak hüküm vermek asla doğru değildir. İlimsizce Âyetler üzerinde konuşmak İslâm dininde helâl ve haram belirlemeye yeltenmek anlamına gelmektedir. Bu da Allah’a iftirâ etmektir ki, Allah’a karşı yalan uyduranlar iflâh olmazlar (Bkz: Nahl, 116).

Hadîs inkârcılarına soruyoruz:

Yüce Allah, Ahzâb Sûresinin 21. Âyetinde Peygamberimizde güzel örnek olduğunu bildiriliyor. Yani her Müslümanın örnek alması gereken insan Hz. Muhammed aleyhisselâm’dır.

Diğer taraftan Kur’ân’da kâfirlerin ebedî azap yeri cehennemden bahsediliyor ve oradan sakınmamız emredilirken; iman edenlerin ebedî nimetler yurdu olan cennetlerden bahsediliyor ve orayı kazanmak için çalışmamız gerektiği söyleniyor.

Burada şöyle bir soru ortaya çıkıyor. Cenneti kazanmak için kimi örnek almamız gerekiyor?

Cevap ise: Kur’ân’ın haber verdiği gibi; Allah’ın Rasûlüdür.

O halde; cennetin yolu Peygamberi güzelce örnek almaktan geçiyor ise, Peygamberimizi nasıl örnek alacağız? Sorusunu soruyoruz…

Bu sorunun muhâtabı, Sünnet ve Hadîs inkârcılarıdır. Nitekim defalarca sorduğumuz halde cevap kaçamak bir üslupta: “Kur’ân’dadır” şeklindedir. Zaten bu insanlar savundukları her şey için “Kur’ân’da var” derlerken bir türlü açıkça o konuya dair Âyeti gösteremiyorlar!

Bu noktada Hadîs inkârcısına diyoruz ki: “Sen Kur’ân’ı bizden daha iyi biliyorsun(!). Buyur, Kur’ân-ı Kerîm’i; bize Peygamberin örnekliğinde cenneti kazanmamızı sağlayacak Âyetleri ve onun pratik örnekliğine dair tafsîlî Âyetleri göster, diyoruz. Göster ki, pratik olarak o Âyetlerle Rasûle uyabilelim.

Arkadaş, bir türlü Rasûlullah’ın örnekliğinin pratik ve tafsîlî misalleri olan Âyeti/Âyetleri bulamıyor. Sadece Peygambere itaat edilmesi, ona uyulması, onun örnek alınması vb. minvaldeki küllî Âyetlere rastlıyor. Peki, diyoruz ki bu örnek alma nasıl olacak? Peygambere uymanın çerçevesi nedir? O çerçeve nerededir? Peygamberimizin Sünnetini yok sayarak veya reddederek Peygamberin örnekliğine uyulabilir mi? Peygamberi örnek almayan kimse Kur’ân’a tâbi olduğunu nasıl iddia edebilir? Yani kısaca soruyoruz. Peygamberi nasıl örnek alacağız? Bunu bilmek zorundayız; çünkü Kur’ân bize bunu emrediyor.

Evet, Kur’ân bizleri, kendisinden sonra Peygambere itaat etmeye gönderiyor; Peygambere nasıl itaat edeceğiz? Peygambere itaat, yalnızca Kur’ân’a uymak ise, Rabbimiz neden kendisine itaatten sonra bir de ayrıca Peygambere itaati emretmektedir (Bkz: Nisâ, 59). Nisâ Sûresinin 59. Âyetinde Allah’a itaat emrinden sonra Rasûle itaat emri verilmektedir. Bu iki emir arasında atıf vâvı kullanılmıştır ki, atıf edatı muğâyerât iktiza eder. Yani Allah’a itaat Kur’ân’a uymak, Rasûle itaat ise onun Sünnetine uymaktır. Bu Âyette aynı şeyden yani sadece Kur’ân’a ittibâ etmekten bahsedilseydi, atıf vâvı ile ayrılan iki ayrı emir cümlesi gelmezdi. Âyetin devamında ise: “Ve sizden olan emir sahiplerine (âlimlere, Müslüman idarecilere)” buyrulmaktadır. Dikkat edilirse bu cümlede atıf vâvı kullanılmakla iktifa edilmiştir ve ayrıca “itaat edin” lafzı tekrar edilmemiştir. Bundan şu anlaşılmaktadır. Allah ve Rasûlüne itaat mutlaktır yani mutlaka itaat edilme zorunluluğu vardır. Âlimlere ve Müslüman idarecilere itaat ise mukayyeddir yani bu kimselere, Allah ve Rasûlüne uydukları, hakka tâbi oldukları, doğruyu söyledikleri ve adâletle hükmettikleri sürece itaat edilir. Mutlak anlamda, Hâlik’a isyan edilen bir hususta hiçbir mahlûka itaat yoktur.

Hadîs inkârcısı kimseler, Kur’ân’da her şeyin açıkça olduğunu söylemelerine rağmen –maatteessüf- kendilerine sorulan hiçbir soruya Âyetle cevap verememektedirler ve kimseyi ikna edememektedirler. O reddettikleri Hadîslerde, Hadîs inkârcılığının âhir zaman fitnelerinin büyüklerinden olacağı haber verilmektedir. Rasûlullah’ın sakındırdığı fitneden fazilet bekleme gafletinden uyanışın tez zamanda gerçekleşmesini dileriz.

Hadîs inkârcılarına cevabını ezberlemedikleri yani “ezber bozan” türden sorular yönelttiğinizde dünyanın doğusundaki Hadîs münkirleriyle dünyanın batısındaki Hadîs münkirlerinin verdiği cevaplar aynı olmamaktadır. Bu da davalarının bâtıl olduğunu ve esaslı bir temele dayanmadıklarını gösterir. Bir salât/namaz konusunda bile aralarında ittifak olmadığını görürsünüz. Sabah namazının farzını neden iki rek’at, akşam namazını neden üç rek’at, öğle, ikindi ve yatsı namazlarını ise neden dört rek’at kıldıklarını –eğer böyle kılıyorlarsa tabi- Kur’ân’a göre asla açıklayamamaktadırlar. Namazların rek’atlarının sayılarındaki farklılıkların olabileceğini kabul edip etmemeleri ayrı bir mevzudur. Namazın ıstılâhî anlamının yani şeklî kılınışının nasıl olduğu hususunu sadece Kur’ân zâhiriciliği ve meâlciliği i’tikâdıyla salt akılla açıklayabilmeleri ve bu konuda doğru/yanlış bir fikir üzerinde birleşmeleri bile mümkün değildir. O zaman sormak lazımdır. Kur’ân’da geçen kavramların içini nasıl ve neyle dolduruyorsunuz? Artı neden ve neye göre bunu yapıyorsunuz? Akla, anlayışa, kültüre, inanca, zekâya, mantığa, pozitif bilimlere, hevâ ve heveslere vs. değerlere göre denilirse, ki –hakikatte durum budur- o zaman bu din nasıl Allah’ın dini oluyor? Zira vahye bütün olarak teslim olmayan insanlar –bidâyetten beri- zaten bu değerler üzerine bir medeniyet inşa etmeye çalışmaktadırlar. Bunlar yetseydi, Yüce Rabbimizin vahiy göndererek kullarına yol göstermesine gerek olur muydu? Böyle olsaydı, “her akıllı kimse aşağı yukarı doğru yapar; Allah da zaten affedicidir, yanlışları affeder ve herkes cennete gider” şeklinde tutarsız bir mantık ve bâtıl inanç ortaya çıkmaz mıydı! İnsan, akıl girdabında felsefenin tuzaklarıyla boğuşurken kurtuluşun Allah’ın ipine (hablullah’a) tutunmak olduğunu hatırlamalıdır; gücünü boş yere tüketmemeli ve tükenmemelidir. Allah’ın Kitâbı, Allah’ın vahyi, Allah’ın dini insanlara uzatılmış kurtuluş ipidir. Her kim bu ipe yapışırsa kurtuluş bulur. Her kim de câzibeli fakat hakikatte tuzak olan iplerden medet umarsa ya da şeytanın ipiyle kuyuya inerse su ve selâmet beklerken, hayal kırıklığına uğrar.
 

MURATS44

Kullanıcı
Katılım
16 Mart 2013
Mesajlar
248
Beğeni
70
Puanları
28
biz daha önce nedenlerini sorduk. Bizlere cevap verme yerine konularına bakmaya değil ,cevap vermeye bile tenezül buyurmadı. Bütün konuları tek bir şeye odaklanmış. HADİS DÜŞMANLIĞI VE HADİS İNKARCILIĞI...

Bu aklı her nerden aldıysa , bu düşüncesinden vazgeçmesi mümkün olmayacaktır. Konuşmak fayda etmeyecek nasıl olsa. İnsan Kuranı kerim arkasına sığınıp hadislerin geneline birden inkarcılığını yayabiliyorsa ypacak tek şey vardır. Konularının yani zehirlerinin yayılmasına engel olmak ve mümkün olduğu kadar dikkat etmektir. Bütün amacı bütün yazıları Hadis inkarcılığı üüerine kurulu birini değiştirmek helede o düşünceden sıyırmak imkansız ötesidir. Sitelerden uzaklaştırıldıkça kendisine yeni yeni mekanlar bularak zehrini saçmaya devam ediyor.

Oldukça güzel konuların arasında konu dönüp dolaşıp birnoktada hadis düşmanlığına geliyorsa ve buna müsaade ediyorsanız sorumluluk ve vebal sizindir.
Büyük islam alimlerinin sözlerini birkenara bırakıp , sanki alimlerimiz bilmiyorda kendisi çok daha iyi biliyormuş gibi bir tavır içinde olan bir insanın faaliyetine devam etmesine müsaade ediyorsanız karar sizindir. Saygı duyarız..
 

MURATS44

Kullanıcı
Katılım
16 Mart 2013
Mesajlar
248
Beğeni
70
Puanları
28
Çok teşekkürler, benim de istediğim bu kardeşim. Ben 57 yaşındayım ve emekli askerim. Ömrümüz geçiyor. Tek bir amacım var Rabbim şahittir ki, Allah ın Kur'an da ki gerçeklerini ortaya çıkartarak, bu canımı öyle teslim etmek. Çünkü hesap günü geldiğinde, yaptığımız yanlışlarımızı affettirmeye, hiç birimizin fırsatı olmayacak.

Ben yanlış sözler söylüyor ve yanlış bilgiler veriyorsam. Lütfen beni KUR'AN İLE UYARINIZ. Hepimizin amacı Allah ın uyardığı gibi, KUR'AN IN İPİNE SARILMAK DEĞİL Mİ?
Eğer Kur'ana muhalif tek bir sözüm olursa, bunu bana kanıtlarsanız sizlerden özür dileyeceğim. Buna yemin ederim. Ama lütfen beni yalnız Kur'an ile uyarınız. Çünkü Peygamberimizde ümmetini yalnız Kur'an ile uyarmıştı.

En derin saygılarımla.

Kuranı kerimin kaynaklığı tartışılmaz gerçektir. Ama Peygamber efendimizden gelen sahih hadislerde inkar edilemez. Madem amacın gerçeklerin açığa çıkması ise, bu gizli kalmış gerçeğin doğruluğıunu hangi kaynaktan aldığını da belirtirsen seviniriz. İslam alimlerinin bilmediğini ve senin bildiğin bu doğruların kaynağı nedir? Kuranda , HAdislere inanmayın mı yazıyor?

Gerçeklerin açığa kavuşması için derken NEDEN SADECE VE SDECE HADİSLERLE BU KADAR İLGİLİSİN? Başka konu kalmadıda hadisler mi kaldı. Onlarca yazını okudum. Hepsndende tek amaç. Hadis düşmanlığı. Neden sadece hadisler?

Cevaplarsan aydınlanmış oluruz....
 

halukgta

Kullanıcı
Katılım
6 Kasım 2015
Mesajlar
22
Beğeni
14
Puanları
3
İsterseniz önce bir birimize hitap etmekte, daha dikkatli ve saygılı olalım ne dersiniz? Siz benim gibi düşünmediğiniz halde, ben size bu tür üslup kullanmıyorum, neden biliyor musunuz? Çünkü bu konuda Allah uyarıyor ve bakın ne diyor.

Necm 32:….O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O'dur.

Onun için ben hiç kimseyi, düşüncelerinden dolayı kınayamam. Yaradan bizleri Kur'an ın ipine sarılın der, çünkü bakın bu konuda da nasıl uyarır.

Nisa: 87. Allah -ki ondan başka hiçbir ilah yoktur, elbette sizi kıyamet günü toplayacaktır, bunda asla şüphe yoktur. Söz bakımından, Allah'tan daha doğru kim vardır!

Bana sünnet inkarcısı yaftasını yapıştıranları, Allah a havale ediyorum. Bu tür mesnetsiz iftiralar yerine, gelin Allah ın ayetleri üzerinde konuşalım.
 

halukgta

Kullanıcı
Katılım
6 Kasım 2015
Mesajlar
22
Beğeni
14
Puanları
3
Değerli Murat Bey. Sorduğunuz soru çok güzel ve çok önemli. Kur'an da hadislere inanmayın mı yazıyor demişsiniz. Hadis söz anlamındadır ve Allah bizzat yalnız Kur’an ın ipine sarılın der. Allah dan daha doğru kimin sözü/hadisi var diye de açıklar.

Emin olmadığınız bilginin ardına düşmeyin, hesap sorarım diyen Rabbim elçisine de tembihte bulunarak, kendisinin görev ve sorumluluklarını bakın nasıl açıklar.

Ankebut 18:“Eğer siz yalanlarsanız bilin ki, sizden önce geçen birtakım ümmetler de yalanlamışlardı.Peygambere düşen apaçık tebliğden başka bir şey değildir.”

Kehf 56:Biz peygamberleri,sadece müjdeleyici ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kâfir olanlar ise hakkı yerinden kaydırıp ortadan kaldırmak için bâtıl uğruna mücâdele verirler. Âyetlerimizi ve kendilerine yapılan tehditleri de alay konusu edinirler.

Gaşiye 21:Artık sen öğüt ver!Sen ancak bir öğüt vericisin.

Enam 48:Biz elçileri müjde vericiler ve uyarıp-korkutucular olmaktan başka (bir nedenle) göndermiyoruz.Şu halde kim iman ederse ve (davranışlarını) düzeltirse, artık onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.

Maide 67: Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez.

Rad 40:Onlara va’dettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de, (göstermeden) senin ruhunu alsak dasenin görevin sadece tebliğ etmektir. Hesap görmek ise bize aittir

Enam 57:De ki: “Şüphesiz ben, Rabbimden (gelen) kesin bir belge üzereyim. Siz ise onu yalanladınız. Sizin acele istediğiniz azap benim elimde değil. Hüküm yalnızca Allah’a aittir. O, hakkı anlatır. O, hakkı batıldan ayırt edenlerin en hayırlısıdır.”

Ahkaf 9:De ki: “Ben türedi bir peygamber değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.

Enam 50:De ki: “Ben size, ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. Ben sadece, bana gönderilen vahye uyuyorum.” De ki: “Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?”

Cin 21:De ki: “Şüphesiz ben, size ne zarar verebilir ne de fayda sağlayabilirim.”

Ahzab45,46:Ey Peygamber!Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.

Neml 92:"Ve Kur'an'ı okumam (emredildi). Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: Ben sadece uyarıcılardanım.

Nur 54:De ki: Allah'a itaat edin; Peygamber'e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber'in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir.Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber’e düşen, sadece açık-seçik duyurmaktır.

Kur’an da, daha o kadar çok ayet vardır ki, hepsi Kur’an ayetlerinin dışına asla çıkmamamızı öğütler. Hatta Kur’an ın sınırlarını aşan Kafirdir diye uyarır bizleri. Ama bizlerde sınır kalmadı ne yazık ki. Allah Zuhruf 44. Ayette, sizleri yalnız Kur’an dan hesaba çekeceğim diye hüküm verdiyse, Kur’an ın dışından da başka bilgilerden sorumlu olduğumuzu nasıl söyleriz.

Çok dikkat çekici bir ayet hatırlatmak istiyorum. Bakın Allah elçisinden bahsederek, eğer ona indirdiğimiz ayetler dışında, bazı şeyleri de bunlarda Allah katındandır deseydi ne yapardık onu diyor.

Hakka44; Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi, 45- Yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık. 46- Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik.


Yaradan bakın elçisini nasıl uyarıyor. Sizce bu uyarıyı alan Allah ın elçisi Kur’an ın dışından tek kelime dine ilave yapmış olabilir mi? Elbette mümkün değil. Ama bizlere tüm bu ayetlerin tersini öğrettiler. Bakın yine Yaradan bizleri Kur’an da bahsedilmeyen, hadis/sözler konusunda nasıl uyarıyor.

Lokman 6: İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve o yolu eğlenceye almak için, eğlencelik asılsız ve faydasız hadisleri/sözleri satın alır. İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.

Yazacak, anlatacak çok şeyler var ama bizlere düşen elde Kur’an onu anlayarak, düşünerek bolca okumak ve gerçekleri Kur’an dan öğrenmek olmalıdır.


Saygılarımla

Haluk GÜMÜŞTABAK
 

MURATS44

Kullanıcı
Katılım
16 Mart 2013
Mesajlar
248
Beğeni
70
Puanları
28
güzel açıklama. Hadisleri bize nakledenleri bırakalım. Peygamber efendimizin sünnetlerini yoksayalım , kısacası Peygamber efendimizi hayatımızdan çıkaralım. Söylemek istenen bu.
Doğru mu?
Hadisleri yok sayıp , Peygamber efendimizden uzak kalalım. Onun yaşayışını, nelere önem verip nelerden kaçındığını yok sayalım.
Bence amaç bu zaten. İnsanları bazı temel değerlerden uzaklaştırmak.

Şuda var , Kuranı Kerim herkesin kendi kafasına göre yorumlayıp birşeyler çıkacağı bir kitap değildir.
 

MURATS44

Kullanıcı
Katılım
16 Mart 2013
Mesajlar
248
Beğeni
70
Puanları
28
Kuranı en güzel öğrenme şekli , ilim adamlarının tefsirlerinden öğrenip kafamıza göre yorumlamamaktır. Kurana inanan bu tehlikeyi göze alamaz, inanmayanda herşeyi söyler.

Kişisel düşünceni bilemem. Ama yanlış yoldasın. Madem bu yolda gitmeye kararlısın , insanlardan uzak dur. Doğru bildiğin yanlışın peşinden gitmek hem seni hem başkalarını felakete götürecek.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst