Eski Türk Kültüründe Yer-Su İnancı | Define işaretleri ve anlamları

Eski Türk Kültüründe Yer-Su İnancı

GÜLBAHÇELi

USTA
Super Moderatör
Katılım
5 Şubat 2021
Mesajlar
1,668
Beğeni
4,799
Puanları
113
1711113527175.png
Yer-Su Kültü

Yer-Su terimi ve inancı, ağaç, ateş, su, toprak, kaya ve dağların da geleneksel dini içerisinde kutsal bir anlam ve öneme sahip olduklarını ifade etmektedir. “Orhun Kitabeleri’nde “mavi gök” ile “yağız yer” iki ana kozmik alan oluşturmakta ve onlar birbirlerini tamamlamaktadırlar”. Göğün kutsallığı yanı sıra yerin de kutsallığı inancı gelişmiştir. Kutsal yerler, ormanlar ve dağlar inancı gelişmiştir. Bu bölgelerde avlanılmaz, ağaç kesilmez kutsallığı bozacak hiçbir faaliyete girilmezdi. Ayinlerin yapılması için en uygun yerler buralardı. En kutsal olarak bilinen yerler, Orhun nehri ve Ötüken Ormanlarıdır.
1711113568062.png
Yer evrenin oluşumunda Gök ile birlikte zikredilir, beraber yaratıldığına inanılır. Kitabelerde bu düşüncenin izleri oldukça kayda geçmiştir. “Üstte mavi gök altta yağız yer yarılmadıkça” ifadesi en bilindik sözdür. Bilge Kağan’a ait olan bu sözde de olduğu gibi yerin ve göğün birbirinin tamamlayıcısı birbirinin eşi olduğu inancı vardır. Gökte, Gök Tanrı ve mahiyeti varken yerde de onun kutsalları vardır. Tanrısal mekanlar, ormanlar, dağlar, insanlar, hayvanlar onun yarattığı ve insanların somut olarak birebir algıladıkları kutsal varlıklar vardır. Kutsanmış nehirler, arındırıcı ateş, Ataların mezarları hepsi yer alemindedir. Bütün bunlarla birlikte yer kutsaldır ama asla gökle, Gök Tanrıyla kıyaslanmaz, göğün kutsallığı her zaman en üst mertebededir. Yer tamamıyla Tanrının emrindedir.

Su

Su ise Türklerde saflığın timsalidir. Yağmur olarak gökten inmesi bakımından göğe bağlıdır, kutsaldır. Doğadaki büyük elementlerden biri, insan hayatı için hayatidir bu bakımdan önemli görülür. Hayatın sürmesi için su önemlidir bu nedenle Türkler için nehirler, akarsular kutsaldır. Göçebe yaşamın vaz geçilmezi geniş otlaklarla birlikte sudur da. Türkler hayatları için büyük öneme sahip suyun da bir ruhu olduğuna inanmaktaydılar. Bazı boylar için nehirler canlı varlıklar olarak bilinmekteydi, onları kirletmemeye ve rahatsız etmemeye dikkat ederlerdi. Su ateşi söndürdüğü için ateşin karşıtı ama bir o kadarda tamamlayıcısı kabul edilmekteydi.
1711113626668.png
Su kutsal olarak görüldüğünden ötürü diğer kutsallar gibi önemli saygı gösterilerine mazhar olmuştur. Bunun en bilindik örneklerinden biri İbn Fadlan, Oğuzlar için der ki: “büyük ve küçük abdestten sonra temizlenmiyorlar, cinsel temastan veya başka herhangi bir biçimde kirlendikten sonra yıkanmıyorlar. Suyla herhangi bir şekilde temas etmiyorlar” şeklinde aktarmıştır. İbn Fadlan’ın aktardığı gibi suya karşı bir özel durum sergilendiğini anlamaktayız. Bu insanlar tembellikten veya kirli olmayı çok sevdiklerinden mi suya bulaşmaktan kaçınmışlardır? Tabii ki hayır, kutsal suyu kirletmekten kaçınmışlar, kendi kirleriyle suyu kirletip rahatsız etmekten korkmuşlardır. Çünkü su da onlar gibi canlı ve hayat kaynağı sunan bir varlıktır. Bu anlayış doğal olarak ona karşı farklı bir tutumda olmalarına neden oldu. Suyu kendileri gibi gördüler, kendilerini rahatsız edecek olanın onu da rahatsız edebileceğini düşündüler. Mümkün oldukça az suyu kirletme gayretine girdiler bu sebeple. Türklerin buna benzer uygulamalarına birçok seyyah ve alim şahit olmuş, eserlerinde bu konuya temas etmişlerdir.

Tabiat kültlerinin genel anlamda ifadesi için “yer-su” terimi kullanılır. Vatan kültürüne evrilmiş bir sürecin kaynağı olarak da görebiliriz. Özellikle büyük imparatorluklar döneminde böyle bir gelişim yaşanmıştır. Orhun yazıtlarında yer-su hakkında oldukça fazla bahsedilmektedir, “Iduk yer-sub” (kutsal yer-su) ifadesi yer alır. Ayrıca vatanın korunmasıyla ilgili bir ifadeye yer veren Tonyukuk Yazıtında Tanrı Umay ve Yer-su ruhlarının yardımıyla gafil avlanarak bastırıldı “Tengri Umay yer-sub basaberti”. Türk boylarının ortak inancı olan Ağaç, Kaya, Dağ ve Su Kültlerinin Türk Yazıtlarında Yer-Sub adı altında toplanmış olduğunu görmekteyiz.
alıntıdır
 

BoZKurT

"R@m@z@n"
Forum Düzeni
Katılım
22 Mart 2012
Mesajlar
9,460
Beğeni
16,774
Puanları
113
Konum
İstanbul
eline sağlık ustam. güzel konu gerçekten. her manada. Su hayattır. doğa su ile oluşur su ile doğar, insan su ile yaşar su ile doğar. tüm varlık su ile arınır. peki biz suya ehemmiyet veriyormuyuz. suyu bardağa koy lıkır lıkır iç, yaw bi bak bi tanı ağzında hisset elinde hisset, peygamber s.a.v suyu 3 yudumda için demesindeki keramet nedir ? suyu anla onu hisset, varlık nedenin o. maalesef çok şuursuz hareket ediyorum-z. Şükür Allah'a C.C susuz bırakmasın varlığı.
 

Necat.

Emektar
Forum Düzeni
Admin
Katılım
26 Mart 2018
Mesajlar
3,125
Beğeni
9,856
Puanları
113
Yaş
61
Konum
Ankara
Su, bir arınma yöntemiydi. Temizlik yalnızca günlük bir fiilken Hristiyanlıktaki vaftiz, su ile yapılan ve günahlardan temizlenmeyi sağlayan bir ritüeldi. Yahya Peygamber tarafından yapılan vaftiz, zamanla nehirde değil, kiliselere bir birim olarak eklenen merkezi planlı vaftizhanelerde yapılır olmuştu. Yapının ortasında, genellikle mermerden yapılmış olan ve vaftiz teknesi adı verilen, bir insanın rahatlıkla içine sığabileceği ölçekteki bu teknelerde vaftiz olanlar Hristiyanlığa geçiş yapıyordu. Vaftiz törenleri zamanla sembolik bir hal almıştır.
Gerek mitolojik anlatımlarda gerekse kutsal dinlerde tufan miti çok önemli yer kaplamaktadır. Sümerlilerdeki tufan miti gibi eski Yunanlılar’daki Deukalion ve eşi Pyrrha’nın yaptıkları deniz taşıtı sayesinde tufandan kurtuluşlarında olduğu gibi Nuh Tufanı’ndan da çıkan sonuca göre tanrı veya tanrılar tarafından su, taşkınlık yapan insanların cezalandırılması için seçilen bir araç olmuştu.
Bizans Dönemi’nde kiliselerin ön avlusundaki phialeler ve camilerin iç avlusundaki şadırvanların her ikisi de temizlenme amacı güden yapılardı.
“Kutsal su” anlamındaki ayazmalar, iyileştici bir güç olarak kabul edilmekteydi. Tarihi Yarımada içinde çok sayıdaki ayazma Osmanlı döneminden kalmadır. Bağımsız ayazmalar dışında kiliselerin nartekslerinde veya herhangi bir yönünde genellikle bir ayazma bulunmaktadır. Bizans döneminde olduğu gibi Osmanlı döneminde de Rumlara ait kiliseler genellikle kutsal kabul edilen su kaynaklarının üzerinde veya yanında inşâ edilmiştir. Akbıyık’ta, 74 ada 38 parseldeki binanın yaklaşık -7 metre altında yer alan Bizans döneminden kalma ayazma ise muhtemelen Hristiyanlık öncesi döneme gidecek kadar eskidir. Suyun geldiği kanalın üst kısmı kemer şeklinde düzenlenmiş ve kemer içinde de bir Meryem Ana tasvirine yer verilmiştir. Ancak tasvir oldukça yıpranmıştır. Bizans döneminden beridir ayazma olarak kullanılan Ayvansaray’daki Blakherna Ayazması da bu kapsamda değerlendirilebilir. Çok eski çağlardan beridir kutsal sayılan su kaynaklarına verilen önem, Ortodoks inancı tarafından günümüze değin bu yolla taşınmıştır.
İslamiyette su, temizliğin temel aracıdır. Özellikle akan sudan faydalanılarak yapılan temizlik önem teşkil etmekteydi.
İslamiyet’te kutsal kabul edilen ve Mekke yakınlarındaki Zemzem Kuyusu’ndan çıkan suyun, Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail tarafından bulunduğuna inanılmaktadır. Varoluş için temel olma fonksiyonunun dışında inanç ve ritüelleri derinden etkileyen bir element olarak su, hiç kuşkusuz zorunluluğun diğer adıdır. İster İstanbul’da olsun ister dünyanın her yerinde olsun.
 
Üst