...............................EFSANEVİ KRAL MİDAS..............................
Arrianosa göre, Thelmessoslu ( bugünkü Fethiye) bir kadınla evlenen Gordiosun, Midas adında bir oğlu vardı. Kimi yorumcular da Midas ın tüm Frig krallarına verilen bir ünvan olduğunu söylemektedir.
Midas döneminde (M.Ö. 725-695 veya 675 / Yunan Eusebiosa göre 738-696)) krallık en parlak günlerine ulaşır. Anadoluda Orta Demir Çağı, yaşanmaktadır. Doğuda Van civarında, Urartu Krallığı kurulmuştur. Mezopotamyada ise Asur tahtına, 745te III.Tukulti-apil-Eşarra (Tiglath-pilaser) çıkmış ve ordu ile devleti yeniden düzenleyerek Anadolu topraklarına seferlere başlamıştı. Eskinin haraç politikasını terk edip ele geçirdiği yerleri birer Asur eyaleti yapan Tiglath-pilaser, Urartu önderliğindeki koalisyonu da yenilgiye uğratıp Toroslara kadar bütün Güney Doğu Anadoluyu zaptetmişti. Bu dönemde Frigler, Asur ile sık sık savaşır. Midas önceleri Urartu ve Tabal ülkeleri ile Asura karşı ittifak yapar. Ancak tam da bu sırada doğudan gelen yeni bir tehlike ortaya çıkmıştır : Kimmerler
Bu yeni tehdit karşısında Midas, Asurdan yardım ister ve barış imzalanır.
Bu arada Frigyalı Midas ile Muşkili Mita adlarının aynı kişiyi anlattığı ve bu nedenle Friglerle Muşkilerin aynı ulus olduğunu ileri süren tezler vardır.
Hitit Kralı III. Arnuvanda (M.Ö.1209-1207) dönemine ait tabletlerde Anadolunun güneydoğusuna göçmüş bir halkın lideri olarak Mitadan söz edilir. 1115-1077 tarihleri arasında hüküm sürmüş Asur kralı I.Tukulti-apil-Eşarra (Tiglath-Pileser) ya ait yıllıklarda yine Muşkiler karşımıza çıkar :
Saltanatımın başlangıcında Muşki ülkesinin 20 bin insanı ve 5 kralı, ki Alzi, (Elazığ) ve Prulumzi ülkesini 50 yıldan beri ellerinde tutmaktaydılar ki bu ülkeler de önceki yıllar Asura haraç ve vergi verirlerdi. Bu insanları bir savaşta yendim. O insanlar güçlerine güvenerek aşağılara doğru geldiler ve Kutbuhi ülkesini (Kammepene, Adıyaman) ellerine geçirdiler. Tanrım Asurun yardımıyla ordumu ve savaş arabalarımı topladım arkama hiç bakmadım Çok zor bir coğrafya içinde olan Kaşiari (Toros) dağlarını aştım. Bu 20 bin savaşçı ve onlarin 5 kralıyla savaştım ve onları mağlup ettim. O insanların kanlarını akıttım (dağların yüksek yerleri ve ovalarına). Kentlerinin dışında kafalarını keserek buğday yığınları gibi üst üste koydum. Sahip olduğum her şeyin tümünü Asura taşıdım. Ordusundan geri kalan 6 bin insanı Asura taşıdım. Bazıları kaçmıştı, bazıları ayaklarıma kapanmıştı. Ben hepsini kendi insanlarım saydım.
M.Ö 8. yya ait Asur yıllıklarında ise yine aynı bölgede (Elazığ) yaşayan Muşki halkının kralı olarak Mita gösterilir. II.Aşşur-nasir-apli (Assurnasirpal) 883te Muşkileri vergiye bağladığından söz eder. Tabal kralı Warpalawas, Asura karşı Muşkilerden destek arar. M.Ö. 717de II.Sargon, Kargamış kralı Pisirise karşı sefere çıkar. İttifak yaptığı Urartu ve Muşki devletlerinden yardım alamayan Kargamış ele geçirilir. Sargonun 715te çıktığı seferin hedefi de Muşkili Mitadır. Sargon Demir Dağlarını ele geçirdiğinden ve Mitayı bu topraklardan kovduğundan bahseder. M.Ö. 709 tarihli Sargona ait bir yazıtta da benden önceki krallara boyun eğmeyen Mita , Ben Muşkili Mitayı mağlup ettim gibi ifadeler vardır. Yıllıklardan anlaşıldığı kadarıyla Muşkili Mita, Asurluları oldukça uğraştırmış bir figürdür.
Bu arada Anadolu, Kimmer tehdidi ile karşı karşıyadır. Muşkili Mita ( tıpkı Frigyalı Midas gibi) Sargona barış teklifinde bulunur.
Asur yıllıkları ve özellikle Frigyalı Midasın çağdaşı olan Sargonun ifadeleri, Hugo Wincklerin ileri sürdüğü bir tezle Midas-Mita eşitliğini doğurmuştur.
Asur kaynaklarının Muşki olarak adlandırdığı bu toplulukla ilgili ifadeler aslında Frigleri mi anlatmaktaydı ? Bu Anadolu tarihinin hala çözülememiş sorularından biridir.
Muşkilerin, Hatti ülkesine M.Ö. 1200lerde Kafkaslardan geldiği söylenir. Gürcülerle bağlantılı olduklarını varsayan görüşler de vardır. Elazığ yöresine yerleşmişlerdi. Başka bir görüşte de Friglerin, Hatti ülkesine girdikten sonra iki kola ayrılarak batı ve doğu Anadoluya yerleştiklerini söyler.
Midasın aslında tüm krallar için kullanılan bir unvan olması olasılığı gibi belki de Mita sözcüğü de kral anlamına geliyordu Asur kaynaklarında.
Yapılan son araştırmalar Frig ve Muşki kültürlerinin ölü gömmeden kullanılan çanak-çömleğe kadar farklı olduğunu ortaya koymuştur. Konuyla ilgili bilgiler derinleşene kadar Muşkileri, Friglerden ayrı bir halk olarak görmek gerekmektedir.
Tekrar Midasa dönersek, annesinin Thelmessoslu bir kadın olduğunu söylemiştik. Konunun mitsel tarafında ise Onun, Ana Tanrıça Matar Kubilenin oğlu ve baş rahibi olduğu anlatılır. Yunan yazar Pollux, Midasın Kyme kralının kızıyla evlenmiş olduğunu nakleder. Böylece Frigler doğuda Asur ve Egedeki Yunan kolonileri ile dostane ilişkiler kurmuşlardır. Yine Herodot, Midasın Delphoideki Apollon Tapınağına fildişi tahtını armağan ederek zenginliğiyle Yunanların gözünü kamaştırdığını anlatır. Bu Yunan olmayan bir kişi tarafından ilk kez yapılan bir davranıştır. Pausanias ise, Ondan ileride Galatların da başkentliğini yapacak Ankyra (Ankara) kentinin kurucusu olarak söz eder. Bu arada Gordionun dışında Midas ve Pessinus kentleri de oldukça gelişir.
Her şeyin ötesinde Midas bir efsane kahramanıdır :
Bir gün tanrı Dionysosun arkadaşı Satir bu Midasın gül bahçesinde uyuyakalır. Kral, Satiri en güzel şekilde ağırlar. Bundan etkilenen Dionysos, krala kendisinden bir dilek dilemesini söyler. Kral da orta çağın simyacılarını haber verircesine, dokunduğu her şeyin altına dönüşmesini ister. Artık çok zengindir. Ancak dokunduğu yiyecekler, çok sevdiği güller ve en önemlisi kızı altına dönüşünce hatasını anlar. Tekrar tanrıya gider ve bu güçten kurtulmak ister. Dionysosun sözlerine uyar ve bir ırmakta yıkanarak bu beladan kurtulur.
Bir diğer öyküde de, tanrılar Apollon ve Pan arasında bir müzik yarışması olacaktır. Midas ise jüridedir. Apollonun lirine karşılık Panın kavalı. Kral, Panı seçince Apollon çok kızar ve müzikten anlamadığını düşündüğü kralın kulaklarını eşek kulağına çevirir.
........................SONA EREN KRALLIK...........................
Frig Krallığı, M.Ö. 700lerde en güzel günlerini yaşarken, Anadolu ve Mezopotamya yeni göçebe kavimlerle karşılaşmaya başlamıştı. Bunlar Kafkaslar ve Kuzey Karadenizden gelen Kimmer ve İskit kitleleriydi. Ok ve yay kullanmadaki benzersiz yetenekleri ile bu göçebe süvariler karşı konulamaz bir güçtü. Örneğin Urartu kralı I. Rusanın, 714de Kimmerler üzerine gönderdiği bir ordu bozguna uğramıştı. Ancak Urartular, güçlü devlet ve ordu yapıları ile kolay bir lokma değildi.
Bunun üzerine Kimmerler, Kızılırmaka ve Lidya topraklarına doğru yönelerek Anadolu içlerinde yayılmaya başlamıştı. Gordion önlerine gelip aşılamaz denilen surları geçip kenti ateşe verdiklerinde Frigyada taş üstünde taş kalmamıştı.
Midas, yakılıp yıkılan başkentinin dumanları arasında acı içinde dolanarak bir tragedyanın finalini sahneler:
Öküz kanı içerek intihar eder.
Frig Krallığı sona ermiştir. ( M.Ö. 695)
Krallık dağılır ama Frigler, küçük beylikler halinde yaşamaya devam ederler. Eski Hattuşa gibi merkezlere giderek bağımsızlıklarını sürdürürler. Ancak bir süre sonra Lidya, ardından Pers egemenliğine girerler. Frigya, 547de Pers satraplık sistemine dahil olur. Lakin Frigler ve konuştukları dil Roma egemenliğine kadar yaşar. Hıristiyanlığın yayılmasından sonra ise Frig dili tarih sahnesinden tamamen silinir.
Frig Uygarlığı
Frig toplumunun alt yapı ilişkilerine baktığımızda tarım ve hayvancılığa dayalı bir örgütlenme görülür. Bu temel üst yapıyı da etkilemiş ve inanç alanında bereket kültüne dayalı bir düzen oluşturmuştur. Yaşamsal önemdeki tarımsal verim ve zenginlik için Anadolunun Çatalhöyükten beri binlerce yıllık anası na şükran duyulmuştur. Strabonun deyişiyle Agdistis ya da Kubileya-Kubile (olasılıkla Frigçe dağ anlamındadır) olarak çağrılan bu Ana (Matar), Luvilerin akarsu ve koruların kutsal annesi olarak gördükleri Kuwawa [ku(wa)+aba+ula] ya da Geç-Hititlerin Kupaba dedikleri tanrıçaydı. Hurrilerde, Kepat-Hepat olan bu tanrıça, Suriye ve Kenan ülkesine yolculuğu sırasında Hepat-Hepa -Heve şeklinde değişecek ve en son Eva-Havva olacaktır. Yunanlar Ona Artemis, Romalılar da Magna Mater Cybele ve Diana diyecektir. Bugün kız çocuklarına konan Sibel adı da buradan gelmektedir.
Frigli zanaatkârların ürettikleri metal eşyalar, ahşap mobilya ve yünlü dokuma işleri, oldukça değerliydi ve ticari ilişkilerde bulundukları Yunan piyasasında rağbet görüyorlardı. Kilimin atası kabul edilen tepates ya da tapis onlara aittir. Frig fibulaları (çengelli-iğne) da ileri bir tekniğin ürünüyd
Friglerin, Yunanları etkilediği bir başka alan da müzikti. Birçok enstrüman icat eden bu toplum, müziği yaşamlarının ve dinlerinin merkezine koymuştu. Çok ilginçtir, onların adıyla anılan bir makam olan Frigyen Modu, Hıristiyanlıkın esaslarının belirlendiği M.S. 325teki İznik Konsilinde, uyuşturucu etkisi olduğu gerekçesiyle yasaklanacaktır.
Kaynakları tartışmalı olsa da özünde Anadolulu bir kültür yaratmayı başaran Friglerin en mükemmel yapıtları, mimari alanındadır.
Gordion kazılarında örnekleri bulunan Frig binaları megaron planında inşa edilmişlerdi. Megaronlar, ince, uzun dikdörtgen planlı, ortasında ocağı bulunan tek büyük oda ile dar kısımlarında sundurma oluşturacak şekilde ante adı verilen çıkıntıları olan yapılardı. Frig megaronlarını, diğer örneklerinden ayıran iki temel unsur vardır. Birincisi taban mozaikleridir. Bu binaların zeminleri nehirlerden toplanan doğal çakıltaşlarıyla, geometrik desenler oluşturularak kaplanıyordu. Gordionda 2 numaralı megaronda ortaya çıkarılan bu mozaikler türünün ilk örneğidir. Yani Frigler mozaiğin mucididirler.
İkinci yapı öğesi ortostat denilen kabartmalı taş levhalardır. Frigler evlerini, yağmur ve kar gibi doğal etkenlerden korumak için dış duvarları taş levhalarla kaplıyorlardı. Bu levhalardaki hayvan ve canavar figürlü kabartmalar, tılsımlı güçlerinin yanında dekoratif özellikleriyle estetik bir zevkin ürünüydüler.
Frig mimarisinin anıtsal boyuttaki yapıtlarını ise Dağlık Frigya ya da Frig Vadisi olarak adlandırılan bölgede buluruz. Antik kaynakların Phrygia Epiktetos olarak adlandırdığı bu kutsal bölge, bugünkü Eskişehir, Afyon ve Kütahyayı içine almaktadır. Buradaki anıtların başlıcaları fasadlardır. Bir megaronun ön cephe görüntüsünün, kayaya oyulmasıyla oluşturulmuş kült anıtları olan fasadlar, inançlarının temeli olan Ana Tanrıça Kubileya onuruna yapılmış açık hava tapınaklarıydı. En görkemlisi Yazılıkaya-Midas Anıtı olan bu eserler Frig sanatının zirvesini oluştururlar. Anadolunun, Hititler ve Urartulardan sonra bir diğer kaya işleme ustalarıydı Frigler.
Fasadlardan başka altarlar, anıtsal merdivenler, ortostatlar, steller, su sarnıçları, nişler ve kaya mezarları Friglerin bu konudaki ustalığına sergiler. Ahşap mimarideki yetkinliklerini büyük bir incelikle kayaların yüzeyine yansıtmışlardır. Önceki yaklaşımlarda Friglerin, Likya kaya mezarlarından etkilendiği düşünülüyordu. Ancak kazılardan elde edilen son bilgiler ışığında M.Ö. 9. yya uzanan yapıtlarıyla, Friglerin etkilenen değil etkileyen olduğu anlaşılmıştır. Batı Anadoludaki Hitit kaya anıtları ya da Urartu kaya mimarisi, bir esin vermiş olsa da Frig anıtları kendine özgü biçimleriyle benzersizdir.
Friglere has bir diğer yapı grubunu ise tümülüsler oluşturur. Tümülüs, bir mezar odasının üstüne, taş ve toprak yığılarak oluşturulan yapay bir tepeciktir. Anadoluda bu ölü gömme âdetini ilk uygulayanlar Friglerdir. Akraba oldukları söylenen Traklardan kalma çok sayıda tümülüs de Trakya bölgesinde bulunmaktadır. Taş olan Trak mezar odalarının aksine, Frigler ahşabı tercih etmiştir. Kimmer istilasından önceki dönemlerde, ölü giyinik halde mezar odasındaki ahşap bir sedire yatırılır ve hediyelerle birlikte gömülürdü. Sonraları kremasyon tekniği uygulanmıştır. Bu uygulamada ölünün törenle yakılmasının ardından, külleri mezara bırakılırdı. Kral ailesine mensup kişilerin ya da bey ve soyluların gömüldüğü tümülüsler, aynı zamanda anma törenlerine sahne olan kült alanlarıydı.
Frig Dili
Batı resmi tarihinin başlatıcısı Herodottan, Aydınlanmanın oryantalistlerine ve modern Avrupanın Nazi antropologlarına, dünyanın bütün coğrafyalarında, Hint-Avrupalı insanların izini arayanlar karşılaştıkları her kültürde Yunan veya Latin abecesi görmeye şartlanmışlardı. Yani bir kaya üzerinde rastladıkları örneğin K işareti, tartışmasız bir biçimde KAPPA olarak okunmalıydı.
Friglere de bunu yaptılar.
İngiliz asker ve seyyah William Martin Leake, 1800 yılında gördüğü Yazılıkaya Anıtındaki, MIΔAI yazısını, haliyle Yunanca telaffuz ederek ufak bir zorlamayla MİDAS diye okudu. Evet Frig kralı Midasın mezarını bulmuştu !
Zaten Herodot da Frigler Avrupalıydı dememiş miydi ?
Böylece Frigler ve konuştukları dil Avrupalı oldu. Ölü gömmede Asyanın kurgan (tümülüs) kültürünü taşımaları, usta oldukları dokumacılıkta kullandıkları motiflerle, Türklerin Asyada binlerce yıldır kullandıkları motiflerin aynılığı görmezden gelindi.
Friglerin yazısını, Yunancayı esas alıp okudu Batılılar. Hint-Avrupa dil ailesinin bir üyesidir dediler. Fenike abecesi, Yunancaya olan yolculuğunda Anadoludan geçerken Friglere de uğramıştı. Ancak okuduk dedikleri yazılar hiçbir anlamı olmayan sesler yığınıydı. Frigçeyi neredeyse 200 yıldır çözemediler. Ne yapalım iki-dilli yazıt bulamadık dediler.
Bir gün Kazım Mirşan, MİDASIN ŞİFRESİ adlı yazımızda ayrntılarıyla açıkladığımız gibi, Midas Anıtındaki yazıtların Ön-Türk tamgaları ile yazıldığını keşfedip buradaki Frigçe yazıları anlamlı bir şekilde okuduğunu duyurdu. Batılı araştırmacılar, Mirşanın çalışmalarına bakmaya tenezzül edecekler mi bilinmez. Ancak iki asırdır çuvalladıkları bir konuda bunu yapmalılar.
Arrianosa göre, Thelmessoslu ( bugünkü Fethiye) bir kadınla evlenen Gordiosun, Midas adında bir oğlu vardı. Kimi yorumcular da Midas ın tüm Frig krallarına verilen bir ünvan olduğunu söylemektedir.
Midas döneminde (M.Ö. 725-695 veya 675 / Yunan Eusebiosa göre 738-696)) krallık en parlak günlerine ulaşır. Anadoluda Orta Demir Çağı, yaşanmaktadır. Doğuda Van civarında, Urartu Krallığı kurulmuştur. Mezopotamyada ise Asur tahtına, 745te III.Tukulti-apil-Eşarra (Tiglath-pilaser) çıkmış ve ordu ile devleti yeniden düzenleyerek Anadolu topraklarına seferlere başlamıştı. Eskinin haraç politikasını terk edip ele geçirdiği yerleri birer Asur eyaleti yapan Tiglath-pilaser, Urartu önderliğindeki koalisyonu da yenilgiye uğratıp Toroslara kadar bütün Güney Doğu Anadoluyu zaptetmişti. Bu dönemde Frigler, Asur ile sık sık savaşır. Midas önceleri Urartu ve Tabal ülkeleri ile Asura karşı ittifak yapar. Ancak tam da bu sırada doğudan gelen yeni bir tehlike ortaya çıkmıştır : Kimmerler
Bu yeni tehdit karşısında Midas, Asurdan yardım ister ve barış imzalanır.
Bu arada Frigyalı Midas ile Muşkili Mita adlarının aynı kişiyi anlattığı ve bu nedenle Friglerle Muşkilerin aynı ulus olduğunu ileri süren tezler vardır.
Hitit Kralı III. Arnuvanda (M.Ö.1209-1207) dönemine ait tabletlerde Anadolunun güneydoğusuna göçmüş bir halkın lideri olarak Mitadan söz edilir. 1115-1077 tarihleri arasında hüküm sürmüş Asur kralı I.Tukulti-apil-Eşarra (Tiglath-Pileser) ya ait yıllıklarda yine Muşkiler karşımıza çıkar :
Saltanatımın başlangıcında Muşki ülkesinin 20 bin insanı ve 5 kralı, ki Alzi, (Elazığ) ve Prulumzi ülkesini 50 yıldan beri ellerinde tutmaktaydılar ki bu ülkeler de önceki yıllar Asura haraç ve vergi verirlerdi. Bu insanları bir savaşta yendim. O insanlar güçlerine güvenerek aşağılara doğru geldiler ve Kutbuhi ülkesini (Kammepene, Adıyaman) ellerine geçirdiler. Tanrım Asurun yardımıyla ordumu ve savaş arabalarımı topladım arkama hiç bakmadım Çok zor bir coğrafya içinde olan Kaşiari (Toros) dağlarını aştım. Bu 20 bin savaşçı ve onlarin 5 kralıyla savaştım ve onları mağlup ettim. O insanların kanlarını akıttım (dağların yüksek yerleri ve ovalarına). Kentlerinin dışında kafalarını keserek buğday yığınları gibi üst üste koydum. Sahip olduğum her şeyin tümünü Asura taşıdım. Ordusundan geri kalan 6 bin insanı Asura taşıdım. Bazıları kaçmıştı, bazıları ayaklarıma kapanmıştı. Ben hepsini kendi insanlarım saydım.
M.Ö 8. yya ait Asur yıllıklarında ise yine aynı bölgede (Elazığ) yaşayan Muşki halkının kralı olarak Mita gösterilir. II.Aşşur-nasir-apli (Assurnasirpal) 883te Muşkileri vergiye bağladığından söz eder. Tabal kralı Warpalawas, Asura karşı Muşkilerden destek arar. M.Ö. 717de II.Sargon, Kargamış kralı Pisirise karşı sefere çıkar. İttifak yaptığı Urartu ve Muşki devletlerinden yardım alamayan Kargamış ele geçirilir. Sargonun 715te çıktığı seferin hedefi de Muşkili Mitadır. Sargon Demir Dağlarını ele geçirdiğinden ve Mitayı bu topraklardan kovduğundan bahseder. M.Ö. 709 tarihli Sargona ait bir yazıtta da benden önceki krallara boyun eğmeyen Mita , Ben Muşkili Mitayı mağlup ettim gibi ifadeler vardır. Yıllıklardan anlaşıldığı kadarıyla Muşkili Mita, Asurluları oldukça uğraştırmış bir figürdür.
Bu arada Anadolu, Kimmer tehdidi ile karşı karşıyadır. Muşkili Mita ( tıpkı Frigyalı Midas gibi) Sargona barış teklifinde bulunur.
Asur yıllıkları ve özellikle Frigyalı Midasın çağdaşı olan Sargonun ifadeleri, Hugo Wincklerin ileri sürdüğü bir tezle Midas-Mita eşitliğini doğurmuştur.
Asur kaynaklarının Muşki olarak adlandırdığı bu toplulukla ilgili ifadeler aslında Frigleri mi anlatmaktaydı ? Bu Anadolu tarihinin hala çözülememiş sorularından biridir.
Muşkilerin, Hatti ülkesine M.Ö. 1200lerde Kafkaslardan geldiği söylenir. Gürcülerle bağlantılı olduklarını varsayan görüşler de vardır. Elazığ yöresine yerleşmişlerdi. Başka bir görüşte de Friglerin, Hatti ülkesine girdikten sonra iki kola ayrılarak batı ve doğu Anadoluya yerleştiklerini söyler.
Midasın aslında tüm krallar için kullanılan bir unvan olması olasılığı gibi belki de Mita sözcüğü de kral anlamına geliyordu Asur kaynaklarında.
Yapılan son araştırmalar Frig ve Muşki kültürlerinin ölü gömmeden kullanılan çanak-çömleğe kadar farklı olduğunu ortaya koymuştur. Konuyla ilgili bilgiler derinleşene kadar Muşkileri, Friglerden ayrı bir halk olarak görmek gerekmektedir.
Tekrar Midasa dönersek, annesinin Thelmessoslu bir kadın olduğunu söylemiştik. Konunun mitsel tarafında ise Onun, Ana Tanrıça Matar Kubilenin oğlu ve baş rahibi olduğu anlatılır. Yunan yazar Pollux, Midasın Kyme kralının kızıyla evlenmiş olduğunu nakleder. Böylece Frigler doğuda Asur ve Egedeki Yunan kolonileri ile dostane ilişkiler kurmuşlardır. Yine Herodot, Midasın Delphoideki Apollon Tapınağına fildişi tahtını armağan ederek zenginliğiyle Yunanların gözünü kamaştırdığını anlatır. Bu Yunan olmayan bir kişi tarafından ilk kez yapılan bir davranıştır. Pausanias ise, Ondan ileride Galatların da başkentliğini yapacak Ankyra (Ankara) kentinin kurucusu olarak söz eder. Bu arada Gordionun dışında Midas ve Pessinus kentleri de oldukça gelişir.
Her şeyin ötesinde Midas bir efsane kahramanıdır :
Bir gün tanrı Dionysosun arkadaşı Satir bu Midasın gül bahçesinde uyuyakalır. Kral, Satiri en güzel şekilde ağırlar. Bundan etkilenen Dionysos, krala kendisinden bir dilek dilemesini söyler. Kral da orta çağın simyacılarını haber verircesine, dokunduğu her şeyin altına dönüşmesini ister. Artık çok zengindir. Ancak dokunduğu yiyecekler, çok sevdiği güller ve en önemlisi kızı altına dönüşünce hatasını anlar. Tekrar tanrıya gider ve bu güçten kurtulmak ister. Dionysosun sözlerine uyar ve bir ırmakta yıkanarak bu beladan kurtulur.
Bir diğer öyküde de, tanrılar Apollon ve Pan arasında bir müzik yarışması olacaktır. Midas ise jüridedir. Apollonun lirine karşılık Panın kavalı. Kral, Panı seçince Apollon çok kızar ve müzikten anlamadığını düşündüğü kralın kulaklarını eşek kulağına çevirir.
........................SONA EREN KRALLIK...........................
Frig Krallığı, M.Ö. 700lerde en güzel günlerini yaşarken, Anadolu ve Mezopotamya yeni göçebe kavimlerle karşılaşmaya başlamıştı. Bunlar Kafkaslar ve Kuzey Karadenizden gelen Kimmer ve İskit kitleleriydi. Ok ve yay kullanmadaki benzersiz yetenekleri ile bu göçebe süvariler karşı konulamaz bir güçtü. Örneğin Urartu kralı I. Rusanın, 714de Kimmerler üzerine gönderdiği bir ordu bozguna uğramıştı. Ancak Urartular, güçlü devlet ve ordu yapıları ile kolay bir lokma değildi.
Bunun üzerine Kimmerler, Kızılırmaka ve Lidya topraklarına doğru yönelerek Anadolu içlerinde yayılmaya başlamıştı. Gordion önlerine gelip aşılamaz denilen surları geçip kenti ateşe verdiklerinde Frigyada taş üstünde taş kalmamıştı.
Midas, yakılıp yıkılan başkentinin dumanları arasında acı içinde dolanarak bir tragedyanın finalini sahneler:
Öküz kanı içerek intihar eder.
Frig Krallığı sona ermiştir. ( M.Ö. 695)
Krallık dağılır ama Frigler, küçük beylikler halinde yaşamaya devam ederler. Eski Hattuşa gibi merkezlere giderek bağımsızlıklarını sürdürürler. Ancak bir süre sonra Lidya, ardından Pers egemenliğine girerler. Frigya, 547de Pers satraplık sistemine dahil olur. Lakin Frigler ve konuştukları dil Roma egemenliğine kadar yaşar. Hıristiyanlığın yayılmasından sonra ise Frig dili tarih sahnesinden tamamen silinir.
Frig Uygarlığı
Frig toplumunun alt yapı ilişkilerine baktığımızda tarım ve hayvancılığa dayalı bir örgütlenme görülür. Bu temel üst yapıyı da etkilemiş ve inanç alanında bereket kültüne dayalı bir düzen oluşturmuştur. Yaşamsal önemdeki tarımsal verim ve zenginlik için Anadolunun Çatalhöyükten beri binlerce yıllık anası na şükran duyulmuştur. Strabonun deyişiyle Agdistis ya da Kubileya-Kubile (olasılıkla Frigçe dağ anlamındadır) olarak çağrılan bu Ana (Matar), Luvilerin akarsu ve koruların kutsal annesi olarak gördükleri Kuwawa [ku(wa)+aba+ula] ya da Geç-Hititlerin Kupaba dedikleri tanrıçaydı. Hurrilerde, Kepat-Hepat olan bu tanrıça, Suriye ve Kenan ülkesine yolculuğu sırasında Hepat-Hepa -Heve şeklinde değişecek ve en son Eva-Havva olacaktır. Yunanlar Ona Artemis, Romalılar da Magna Mater Cybele ve Diana diyecektir. Bugün kız çocuklarına konan Sibel adı da buradan gelmektedir.
Frigli zanaatkârların ürettikleri metal eşyalar, ahşap mobilya ve yünlü dokuma işleri, oldukça değerliydi ve ticari ilişkilerde bulundukları Yunan piyasasında rağbet görüyorlardı. Kilimin atası kabul edilen tepates ya da tapis onlara aittir. Frig fibulaları (çengelli-iğne) da ileri bir tekniğin ürünüyd
Friglerin, Yunanları etkilediği bir başka alan da müzikti. Birçok enstrüman icat eden bu toplum, müziği yaşamlarının ve dinlerinin merkezine koymuştu. Çok ilginçtir, onların adıyla anılan bir makam olan Frigyen Modu, Hıristiyanlıkın esaslarının belirlendiği M.S. 325teki İznik Konsilinde, uyuşturucu etkisi olduğu gerekçesiyle yasaklanacaktır.
Kaynakları tartışmalı olsa da özünde Anadolulu bir kültür yaratmayı başaran Friglerin en mükemmel yapıtları, mimari alanındadır.
Gordion kazılarında örnekleri bulunan Frig binaları megaron planında inşa edilmişlerdi. Megaronlar, ince, uzun dikdörtgen planlı, ortasında ocağı bulunan tek büyük oda ile dar kısımlarında sundurma oluşturacak şekilde ante adı verilen çıkıntıları olan yapılardı. Frig megaronlarını, diğer örneklerinden ayıran iki temel unsur vardır. Birincisi taban mozaikleridir. Bu binaların zeminleri nehirlerden toplanan doğal çakıltaşlarıyla, geometrik desenler oluşturularak kaplanıyordu. Gordionda 2 numaralı megaronda ortaya çıkarılan bu mozaikler türünün ilk örneğidir. Yani Frigler mozaiğin mucididirler.
İkinci yapı öğesi ortostat denilen kabartmalı taş levhalardır. Frigler evlerini, yağmur ve kar gibi doğal etkenlerden korumak için dış duvarları taş levhalarla kaplıyorlardı. Bu levhalardaki hayvan ve canavar figürlü kabartmalar, tılsımlı güçlerinin yanında dekoratif özellikleriyle estetik bir zevkin ürünüydüler.
Frig mimarisinin anıtsal boyuttaki yapıtlarını ise Dağlık Frigya ya da Frig Vadisi olarak adlandırılan bölgede buluruz. Antik kaynakların Phrygia Epiktetos olarak adlandırdığı bu kutsal bölge, bugünkü Eskişehir, Afyon ve Kütahyayı içine almaktadır. Buradaki anıtların başlıcaları fasadlardır. Bir megaronun ön cephe görüntüsünün, kayaya oyulmasıyla oluşturulmuş kült anıtları olan fasadlar, inançlarının temeli olan Ana Tanrıça Kubileya onuruna yapılmış açık hava tapınaklarıydı. En görkemlisi Yazılıkaya-Midas Anıtı olan bu eserler Frig sanatının zirvesini oluştururlar. Anadolunun, Hititler ve Urartulardan sonra bir diğer kaya işleme ustalarıydı Frigler.
Fasadlardan başka altarlar, anıtsal merdivenler, ortostatlar, steller, su sarnıçları, nişler ve kaya mezarları Friglerin bu konudaki ustalığına sergiler. Ahşap mimarideki yetkinliklerini büyük bir incelikle kayaların yüzeyine yansıtmışlardır. Önceki yaklaşımlarda Friglerin, Likya kaya mezarlarından etkilendiği düşünülüyordu. Ancak kazılardan elde edilen son bilgiler ışığında M.Ö. 9. yya uzanan yapıtlarıyla, Friglerin etkilenen değil etkileyen olduğu anlaşılmıştır. Batı Anadoludaki Hitit kaya anıtları ya da Urartu kaya mimarisi, bir esin vermiş olsa da Frig anıtları kendine özgü biçimleriyle benzersizdir.
Friglere has bir diğer yapı grubunu ise tümülüsler oluşturur. Tümülüs, bir mezar odasının üstüne, taş ve toprak yığılarak oluşturulan yapay bir tepeciktir. Anadoluda bu ölü gömme âdetini ilk uygulayanlar Friglerdir. Akraba oldukları söylenen Traklardan kalma çok sayıda tümülüs de Trakya bölgesinde bulunmaktadır. Taş olan Trak mezar odalarının aksine, Frigler ahşabı tercih etmiştir. Kimmer istilasından önceki dönemlerde, ölü giyinik halde mezar odasındaki ahşap bir sedire yatırılır ve hediyelerle birlikte gömülürdü. Sonraları kremasyon tekniği uygulanmıştır. Bu uygulamada ölünün törenle yakılmasının ardından, külleri mezara bırakılırdı. Kral ailesine mensup kişilerin ya da bey ve soyluların gömüldüğü tümülüsler, aynı zamanda anma törenlerine sahne olan kült alanlarıydı.
Frig Dili
Batı resmi tarihinin başlatıcısı Herodottan, Aydınlanmanın oryantalistlerine ve modern Avrupanın Nazi antropologlarına, dünyanın bütün coğrafyalarında, Hint-Avrupalı insanların izini arayanlar karşılaştıkları her kültürde Yunan veya Latin abecesi görmeye şartlanmışlardı. Yani bir kaya üzerinde rastladıkları örneğin K işareti, tartışmasız bir biçimde KAPPA olarak okunmalıydı.
Friglere de bunu yaptılar.
İngiliz asker ve seyyah William Martin Leake, 1800 yılında gördüğü Yazılıkaya Anıtındaki, MIΔAI yazısını, haliyle Yunanca telaffuz ederek ufak bir zorlamayla MİDAS diye okudu. Evet Frig kralı Midasın mezarını bulmuştu !
Zaten Herodot da Frigler Avrupalıydı dememiş miydi ?
Böylece Frigler ve konuştukları dil Avrupalı oldu. Ölü gömmede Asyanın kurgan (tümülüs) kültürünü taşımaları, usta oldukları dokumacılıkta kullandıkları motiflerle, Türklerin Asyada binlerce yıldır kullandıkları motiflerin aynılığı görmezden gelindi.
Friglerin yazısını, Yunancayı esas alıp okudu Batılılar. Hint-Avrupa dil ailesinin bir üyesidir dediler. Fenike abecesi, Yunancaya olan yolculuğunda Anadoludan geçerken Friglere de uğramıştı. Ancak okuduk dedikleri yazılar hiçbir anlamı olmayan sesler yığınıydı. Frigçeyi neredeyse 200 yıldır çözemediler. Ne yapalım iki-dilli yazıt bulamadık dediler.
Bir gün Kazım Mirşan, MİDASIN ŞİFRESİ adlı yazımızda ayrntılarıyla açıkladığımız gibi, Midas Anıtındaki yazıtların Ön-Türk tamgaları ile yazıldığını keşfedip buradaki Frigçe yazıları anlamlı bir şekilde okuduğunu duyurdu. Batılı araştırmacılar, Mirşanın çalışmalarına bakmaya tenezzül edecekler mi bilinmez. Ancak iki asırdır çuvalladıkları bir konuda bunu yapmalılar.