Firikler. 2 | Define işaretleri ve anlamları

Firikler. 2

ASİAVCI

Kullanıcı
Katılım
10 Kasım 2012
Mesajlar
295
Beğeni
-26
Puanları
0
Konum
ankara
...............................EFSANEVİ KRAL MİDAS..............................

Arrianos’a göre, Thelmessoslu ( bugünkü Fethiye) bir kadınla evlenen Gordios’un, Midas adında bir oğlu vardı. Kimi yorumcular da “Midas” ın tüm Frig krallarına verilen bir ünvan olduğunu söylemektedir.

Midas döneminde (M.Ö. 725-695 veya 675 / Yunan Eusebios’a göre 738-696)) krallık en parlak günlerine ulaşır. Anadolu’da Orta Demir Çağı, yaşanmaktadır. Doğuda Van civarında, Urartu Krallığı kurulmuştur. Mezopotamya’da ise Asur tahtına, 745’te III.Tukulti-apil-Eşarra (Tiglath-pilaser) çıkmış ve ordu ile devleti yeniden düzenleyerek Anadolu topraklarına seferlere başlamıştı. Eskinin haraç politikasını terk edip ele geçirdiği yerleri birer Asur eyaleti yapan Tiglath-pilaser, Urartu önderliğindeki koalisyonu da yenilgiye uğratıp Toroslara kadar bütün Güney Doğu Anadolu’yu zaptetmişti. Bu dönemde Frigler, Asur ile sık sık savaşır. Midas önceleri Urartu ve Tabal ülkeleri ile Asur’a karşı ittifak yapar. Ancak tam da bu sırada doğudan gelen yeni bir tehlike ortaya çıkmıştır : Kimmerler

Bu yeni tehdit karşısında Midas, Asur’dan yardım ister ve barış imzalanır.

Bu arada Frigyalı Midas ile Muşkili Mita adlarının aynı kişiyi anlattığı ve bu nedenle Friglerle Muşkilerin aynı ulus olduğunu ileri süren tezler vardır.

Hitit Kralı III. Arnuvanda (M.Ö.1209-1207) dönemine ait tabletlerde Anadolu’nun güneydoğusuna göçmüş bir halkın lideri olarak Mita’dan söz edilir. 1115-1077 tarihleri arasında hüküm sürmüş Asur kralı I.Tukulti-apil-Eşarra (Tiglath-Pileser) ‘ya ait yıllıklarda yine Muşkiler karşımıza çıkar :

“Saltanatımın başlangıcında Muşki ülkesinin 20 bin insanı ve 5 kralı, ki Alzi, (Elazığ) ve Prulumzi ülkesini 50 yıldan beri ellerinde tutmaktaydılar ki bu ülkeler de önceki yıllar Asur’a haraç ve vergi verirlerdi. Bu insanları bir savaşta yendim. O insanlar güçlerine güvenerek aşağılara doğru geldiler ve Kutbuhi ülkesini (Kammepene, Adıyaman) ellerine geçirdiler. Tanrım Asur’un yardımıyla ordumu ve savaş arabalarımı topladım arkama hiç bakmadım Çok zor bir coğrafya içinde olan Kaşiari (Toros) dağlarını aştım. Bu 20 bin savaşçı ve onlarin 5 kralıyla savaştım ve onları mağlup ettim. O insanların kanlarını akıttım (dağların yüksek yerleri ve ovalarına). Kentlerinin dışında kafalarını keserek buğday yığınları gibi üst üste koydum. Sahip olduğum her şeyin tümünü Asur’a taşıdım. Ordusundan geri kalan 6 bin insanı Asur’a taşıdım. Bazıları kaçmıştı, bazıları ayaklarıma kapanmıştı. Ben hepsini kendi insanlarım saydım.”

M.Ö 8. yy’a ait Asur yıllıklarında ise yine aynı bölgede (Elazığ) yaşayan Muşki halkının kralı olarak Mita gösterilir. II.Aşşur-nasir-apli (Assurnasirpal) 883’te Muşkileri vergiye bağladığından söz eder. Tabal kralı Warpalawas, Asur’a karşı Muşkilerden destek arar. M.Ö. 717’de II.Sargon, Kargamış kralı Pisiris’e karşı sefere çıkar. İttifak yaptığı Urartu ve Muşki devletlerinden yardım alamayan Kargamış ele geçirilir. Sargon’un 715’te çıktığı seferin hedefi de Muşkili Mita’dır. Sargon “Demir Dağlarını” ele geçirdiğinden ve Mita’yı bu topraklardan kovduğundan bahseder. M.Ö. 709 tarihli Sargon’a ait bir yazıtta da “benden önceki krallara boyun eğmeyen Mita” , “Ben Muşkili Mita’yı mağlup ettim” gibi ifadeler vardır. Yıllıklardan anlaşıldığı kadarıyla Muşkili Mita, Asurluları oldukça uğraştırmış bir figürdür.

Bu arada Anadolu, Kimmer tehdidi ile karşı karşıyadır. Muşkili Mita ( tıpkı Frigyalı Midas gibi) Sargon’a barış teklifinde bulunur.

Asur yıllıkları ve özellikle Frigyalı Midas’ın çağdaşı olan Sargon’un ifadeleri, Hugo Winckler’in ileri sürdüğü bir tezle Midas-Mita eşitliğini doğurmuştur.

Asur kaynaklarının Muşki olarak adlandırdığı bu toplulukla ilgili ifadeler aslında Frigleri mi anlatmaktaydı ? Bu Anadolu tarihinin hala çözülememiş sorularından biridir.

Muşkilerin, Hatti ülkesine M.Ö. 1200’lerde Kafkaslardan geldiği söylenir. Gürcülerle bağlantılı olduklarını varsayan görüşler de vardır. Elazığ yöresine yerleşmişlerdi. Başka bir görüşte de Friglerin, Hatti ülkesine girdikten sonra iki kola ayrılarak batı ve doğu Anadolu’ya yerleştiklerini söyler.

Midas’ın aslında tüm krallar için kullanılan bir unvan olması olasılığı gibi belki de Mita sözcüğü de “kral” anlamına geliyordu Asur kaynaklarında.

Yapılan son araştırmalar Frig ve Muşki kültürlerinin ölü gömmeden kullanılan çanak-çömleğe kadar farklı olduğunu ortaya koymuştur. Konuyla ilgili bilgiler derinleşene kadar Muşkileri, Friglerden ayrı bir halk olarak görmek gerekmektedir.

Tekrar Midas’a dönersek, annesinin Thelmessoslu bir kadın olduğunu söylemiştik. Konunun mitsel tarafında ise O’nun, Ana Tanrıça Matar Kubile’nin oğlu ve baş rahibi olduğu anlatılır. Yunan yazar Pollux, Midas’ın Kyme kralının kızıyla evlenmiş olduğunu nakleder. Böylece Frigler doğuda Asur ve Ege’deki Yunan kolonileri ile dostane ilişkiler kurmuşlardır. Yine Herodot, Midas’ın Delphoi’deki Apollon Tapınağı’na fildişi tahtını armağan ederek zenginliğiyle Yunanların gözünü kamaştırdığını anlatır. Bu Yunan olmayan bir kişi tarafından ilk kez yapılan bir davranıştır. Pausanias ise, O’ndan ileride Galatların da başkentliğini yapacak Ankyra (Ankara) kentinin kurucusu olarak söz eder. Bu arada Gordion’un dışında Midas ve Pessinus kentleri de oldukça gelişir.

Her şeyin ötesinde Midas bir efsane kahramanıdır :

Bir gün tanrı Dionysos’un arkadaşı Satir bu Midas’ın gül bahçesinde uyuyakalır. Kral, Satir’i en güzel şekilde ağırlar. Bundan etkilenen Dionysos, krala kendisinden bir dilek dilemesini söyler. Kral da orta çağın simyacılarını haber verircesine, dokunduğu her şeyin altına dönüşmesini ister. Artık çok zengindir. Ancak dokunduğu yiyecekler, çok sevdiği güller ve en önemlisi kızı altına dönüşünce hatasını anlar. Tekrar tanrıya gider ve bu güçten kurtulmak ister. Dionysos’un sözlerine uyar ve bir ırmakta yıkanarak bu beladan kurtulur.

Bir diğer öyküde de, tanrılar Apollon ve Pan arasında bir müzik yarışması olacaktır. Midas ise jüridedir. Apollon’un lirine karşılık Pan’ın kavalı. Kral, Pan’ı seçince Apollon çok kızar ve müzikten anlamadığını düşündüğü kralın kulaklarını eşek kulağına çevirir.

........................SONA EREN KRALLIK...........................

Frig Krallığı, M.Ö. 700’lerde en güzel günlerini yaşarken, Anadolu ve Mezopotamya yeni göçebe kavimlerle karşılaşmaya başlamıştı. Bunlar Kafkaslar ve Kuzey Karadeniz’den gelen Kimmer ve İskit kitleleriydi. Ok ve yay kullanmadaki benzersiz yetenekleri ile bu göçebe süvariler karşı konulamaz bir güçtü. Örneğin Urartu kralı I. Rusa’nın, 714’de Kimmerler üzerine gönderdiği bir ordu bozguna uğramıştı. Ancak Urartular, güçlü devlet ve ordu yapıları ile kolay bir lokma değildi.

Bunun üzerine Kimmerler, Kızılırmak’a ve Lidya topraklarına doğru yönelerek Anadolu içlerinde yayılmaya başlamıştı. Gordion önlerine gelip aşılamaz denilen surları geçip kenti ateşe verdiklerinde Frigya’da taş üstünde taş kalmamıştı.

Midas, yakılıp yıkılan başkentinin dumanları arasında acı içinde dolanarak bir tragedyanın finalini sahneler:

Öküz kanı içerek intihar eder.

Frig Krallığı sona ermiştir. ( M.Ö. 695)

Krallık dağılır ama Frigler, küçük beylikler halinde yaşamaya devam ederler. Eski Hattuşa gibi merkezlere giderek bağımsızlıklarını sürdürürler. Ancak bir süre sonra Lidya, ardından Pers egemenliğine girerler. Frigya, 547’de Pers satraplık sistemine dahil olur. Lakin Frigler ve konuştukları dil Roma egemenliğine kadar yaşar. Hıristiyanlığın yayılmasından sonra ise Frig dili tarih sahnesinden tamamen silinir.

Frig Uygarlığı

Frig toplumunun alt yapı ilişkilerine baktığımızda tarım ve hayvancılığa dayalı bir örgütlenme görülür. Bu temel üst yapıyı da etkilemiş ve inanç alanında bereket kültüne dayalı bir düzen oluşturmuştur. Yaşamsal önemdeki tarımsal verim ve zenginlik için “Anadolu’nun Çatalhöyük’ten beri binlerce yıllık anası” na şükran duyulmuştur. Strabon’un deyişiyle Agdistis ya da Kubileya-Kubile (olasılıkla Frigçe “dağ” anlamındadır) olarak çağrılan bu Ana (Matar), Luvilerin akarsu ve koruların kutsal annesi olarak gördükleri Kuwawa [ku(wa)+aba+ula] ya da Geç-Hititlerin Kupaba dedikleri tanrıçaydı. Hurrilerde, Kepat-Hepat olan bu tanrıça, Suriye ve Kenan ülkesine yolculuğu sırasında Hepat-Hepa -Heve şeklinde değişecek ve en son Eva-Havva olacaktır. Yunanlar O’na Artemis, Romalılar da Magna Mater Cybele ve Diana diyecektir. Bugün kız çocuklarına konan Sibel adı da buradan gelmektedir.

Frigli zanaatkârların ürettikleri metal eşyalar, ahşap mobilya ve yünlü dokuma işleri, oldukça değerliydi ve ticari ilişkilerde bulundukları Yunan piyasasında rağbet görüyorlardı. Kilimin atası kabul edilen “tepates ya da tapis” onlara aittir. Frig fibulaları (çengelli-iğne) da ileri bir tekniğin ürünüyd


Friglerin, Yunanları etkilediği bir başka alan da müzikti. Birçok enstrüman icat eden bu toplum, müziği yaşamlarının ve dinlerinin merkezine koymuştu. Çok ilginçtir, onların adıyla anılan bir makam olan Frigyen Modu, Hıristiyanlık’ın esaslarının belirlendiği M.S. 325’teki İznik Konsili’nde, uyuşturucu etkisi olduğu gerekçesiyle yasaklanacaktır.

Kaynakları tartışmalı olsa da özünde Anadolulu bir kültür yaratmayı başaran Friglerin en mükemmel yapıtları, mimari alanındadır.

Gordion kazılarında örnekleri bulunan Frig binaları megaron planında inşa edilmişlerdi. Megaronlar, ince, uzun dikdörtgen planlı, ortasında ocağı bulunan tek büyük oda ile dar kısımlarında sundurma oluşturacak şekilde ante adı verilen çıkıntıları olan yapılardı. Frig megaronlarını, diğer örneklerinden ayıran iki temel unsur vardır. Birincisi taban mozaikleridir. Bu binaların zeminleri nehirlerden toplanan doğal çakıltaşlarıyla, geometrik desenler oluşturularak kaplanıyordu. Gordion’da 2 numaralı megaronda ortaya çıkarılan bu mozaikler türünün ilk örneğidir. Yani Frigler mozaiğin mucididirler.

İkinci yapı öğesi “ortostat” denilen kabartmalı taş levhalardır. Frigler evlerini, yağmur ve kar gibi doğal etkenlerden korumak için dış duvarları taş levhalarla kaplıyorlardı. Bu levhalardaki hayvan ve canavar figürlü kabartmalar, tılsımlı güçlerinin yanında dekoratif özellikleriyle estetik bir zevkin ürünüydüler.


Frig mimarisinin anıtsal boyuttaki yapıtlarını ise Dağlık Frigya ya da Frig Vadisi olarak adlandırılan bölgede buluruz. Antik kaynakların Phrygia Epiktetos olarak adlandırdığı bu kutsal bölge, bugünkü Eskişehir, Afyon ve Kütahya’yı içine almaktadır. Buradaki anıtların başlıcaları “fasad”lardır. Bir megaronun ön cephe görüntüsünün, kayaya oyulmasıyla oluşturulmuş kült anıtları olan fasadlar, inançlarının temeli olan Ana Tanrıça Kubileya onuruna yapılmış açık hava tapınaklarıydı. En görkemlisi Yazılıkaya-Midas Anıtı olan bu eserler Frig sanatının zirvesini oluştururlar. Anadolu’nun, Hititler ve Urartulardan sonra bir diğer kaya işleme ustalarıydı Frigler.

Fasadlardan başka altarlar, anıtsal merdivenler, ortostatlar, steller, su sarnıçları, nişler ve kaya mezarları Friglerin bu konudaki ustalığına sergiler. Ahşap mimarideki yetkinliklerini büyük bir incelikle kayaların yüzeyine yansıtmışlardır. Önceki yaklaşımlarda Friglerin, Likya kaya mezarlarından etkilendiği düşünülüyordu. Ancak kazılardan elde edilen son bilgiler ışığında M.Ö. 9. yy’a uzanan yapıtlarıyla, Friglerin etkilenen değil etkileyen olduğu anlaşılmıştır. Batı Anadolu’daki Hitit kaya anıtları ya da Urartu kaya mimarisi, bir esin vermiş olsa da Frig anıtları kendine özgü biçimleriyle benzersizdir.

Friglere has bir diğer yapı grubunu ise tümülüsler oluşturur. Tümülüs, bir mezar odasının üstüne, taş ve toprak yığılarak oluşturulan yapay bir tepeciktir. Anadolu’da bu ölü gömme âdetini ilk uygulayanlar Friglerdir. Akraba oldukları söylenen Traklardan kalma çok sayıda tümülüs de Trakya bölgesinde bulunmaktadır. Taş olan Trak mezar odalarının aksine, Frigler ahşabı tercih etmiştir. Kimmer istilasından önceki dönemlerde, ölü giyinik halde mezar odasındaki ahşap bir sedire yatırılır ve hediyelerle birlikte gömülürdü. Sonraları kremasyon tekniği uygulanmıştır. Bu uygulamada ölünün törenle yakılmasının ardından, külleri mezara bırakılırdı. Kral ailesine mensup kişilerin ya da bey ve soyluların gömüldüğü tümülüsler, aynı zamanda anma törenlerine sahne olan kült alanlarıydı.

Frig Dili

“Batı” resmi tarihinin başlatıcısı Herodot’tan, Aydınlanma’nın oryantalistlerine ve modern Avrupa’nın Nazi antropologlarına, dünyanın bütün coğrafyalarında, Hint-Avrupalı insanların izini arayanlar karşılaştıkları her kültürde Yunan veya Latin abecesi görmeye şartlanmışlardı. Yani bir kaya üzerinde rastladıkları örneğin “K” işareti, tartışmasız bir biçimde “KAPPA” olarak okunmalıydı.

Friglere de bunu yaptılar.

İngiliz asker ve seyyah William Martin Leake, 1800 yılında gördüğü Yazılıkaya Anıtı’ndaki, “MIΔAI” yazısını, haliyle Yunanca telaffuz ederek ufak bir zorlamayla “MİDAS” diye okudu. Evet Frig kralı Midas’ın mezarını bulmuştu !

Zaten Herodot da Frigler Avrupalıydı dememiş miydi ?

Böylece Frigler ve konuştukları dil Avrupalı oldu. Ölü gömmede Asya’nın kurgan (tümülüs) kültürünü taşımaları, usta oldukları dokumacılıkta kullandıkları motiflerle, Türklerin Asya’da binlerce yıldır kullandıkları motiflerin aynılığı görmezden gelindi.


Friglerin yazısını, Yunanca’yı esas alıp okudu Batılılar. Hint-Avrupa dil ailesinin bir üyesidir dediler. Fenike abecesi, Yunanca’ya olan yolculuğunda Anadolu’dan geçerken Friglere de uğramıştı. Ancak okuduk dedikleri yazılar hiçbir anlamı olmayan sesler yığınıydı. Frigçe’yi neredeyse 200 yıldır çözemediler. Ne yapalım iki-dilli yazıt bulamadık dediler.

Bir gün Kazım Mirşan, MİDAS’IN ŞİFRESİ adlı yazımızda ayrntılarıyla açıkladığımız gibi, Midas Anıtı’ndaki yazıtların Ön-Türk tamgaları ile yazıldığını keşfedip buradaki Frigçe yazıları anlamlı bir şekilde okuduğunu duyurdu. Batılı araştırmacılar, Mirşan’ın çalışmalarına bakmaya tenezzül edecekler mi bilinmez. Ancak iki asırdır çuvalladıkları bir konuda bunu yapmalılar.
 

FENERLi

Super Moderatör
Kullanıcı
Katılım
9 Aralık 2012
Mesajlar
1,727
Beğeni
2,007
Puanları
113
Konum
istanbul
Cevap: Firikler. 2

Asiavcı ustam sen konuyu paylaşırken ne kadar emek harcadığın bizler okudukça ortaya çıkacak;Güzel faydalı paylaşım için eline emeğine sağlık teşekkürler.
 
Üst