Her Belâ Başa Belâ mı? | Define işaretleri ve anlamları

Her Belâ Başa Belâ mı?

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,767
Beğeni
22,134
Puanları
113
Konum
Erzincan
Her Belâ Başa Belâ mı?



İnsanın dünya yolculuğu, düz bir çizgi olarak devam edip gitmez. İnişler-çıkışlar, ovalar-vadiler, derin sular ve köprüler vardır. Hayat, neşeler ve hüzünler toplamıdır. Tıpkı mevsimlerin peş peşe gelmesi gibi, bolluk ve darlık içinde gel-gitler yaşar, bazen ağlar ve bazen de güleriz. Fakat bu sırlı hayat içinde, hangi hâlin nasıl bir sonuç doğuracağı da çoğu zaman bilinemeyen bir muammâdır. Nimet gibi görünen azaplar, belâ ve musibet gibi görünen nimetler vardır.

Bu değişmeyen ilâhî terbiye sırrını Yüce Rabbimiz şöyle haber verir:

“Biz sizi hem hayırla hem de şerle imtihan ederiz.” (Enbiyâ sûresi, 35)

“Allah hem genişlik verir, hem de darlığa düçar eder ve siz de işte böyle bir şekilde yalnız O’na doğru bir dönüş yolculuğuna çıkarsınız” (Bakara Sûresi, 245)

“Siz bir şeyden hoşlanmaz ve iyi görmezsiniz; fakat o şey, sizin hakkınızda tam bir hayırdır. Yine bir şeyi çok sever ve olmasını arzu edersiniz; lakin o da sizin için tam bir şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara Sûresi, 216)



Rabbimizin kullarını terbiye yolları sırlarla doludur. İnsanın olgunlaşma süreçlerinde belâ ve musibetlerin hiç şüphesiz çok önemli bir yeri vardır. İnsanlar içinden seçilen peygamberlerin, en büyük eziyet ve cefalara katlanma mecburiyetinde kalışlarına bakılırsa, kişiliğin arınmasında ve olgunlaşmasında belâ ve musibet görünümlü terbiye derslerinin önemi daha iyi anlaşılır.

Uhud savaşında Müslümanlar büyük bir yara almışlardı. Allah Rasûlü –sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de hem çok sevdiği amcasını kaybetmiş, hem de kendilerine gece-gündüz emek verdiği nice yiğitlerini toprağın bağrına emanet etmek durumunda kalmıştı. Zâhiren büyük bir musibetti. Fakat Yüce Rabbimiz, bu musibet görünümlü terbiye dersinin sonuçlarının tam bir iç arınması olacağını şöyle haber veriyordu:

“Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.

Eğer siz (Uhud’da) bir yara aldıysanız, şüphesiz o topluluk da (Müşrikler de Bedir’de) benzeri bir yara almıştı. İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir topluma iyi ya da kötü günler gösteririz, bazen öbürüne.) Allah, sizden iman edenleri ayırt etmek, sizden şahitler edinmek için böyle yapar. Allah, zalimleri sevmez.

Bir de Allah, iman edenleri arındırmak ve küfre sapanları mahvetmek için böyle yapar.” (Âl-i İmrân, 139-141)

Halk arasında söylenegelen: “Bir musibet bin nasihattan tesirlidir” sözü, belâların kimi zaman büyük imkân ve fırsatların anahtarı olduğuna işâret eder.



Bir yakınımın kalp ameliyatı için yanında refakatçi olarak bulunduğum günlerden biriydi. Aynı hastanede yirmili yaşlarda bir delikanlıyla tanıştım. Kalp damarlarındaki genişleme sebebiyle o da ameliyat olmuştu. Birileri ile derdini paylaşmak istediği anlaşılıyordu. Kendisini dinlemeye başladım. Çok dertliydi. Anlatmaya başladı: “Abiciğim, benim için şu ameliyat, büyük bir sürpriz oldu. Yirmili yaşlarda böyle bir hastalığa yakalanacağım hatırımdan bile geçmezdi. Öğrenince şoke oldum. İşlemediğim kötülük kalmadı desem yeridir. Hayatın bu kadar kısa ve sürprizlere gebe olduğunu düşünememiştim. Ameliyat için kan gerekti. Nice dost diye sevdiğim ve saydığım arkadaşlarımı aradım ve fakat beni bu zor anımda yalnız bıraktıklarını gördüm. Fakat bu hastalık beni kendime getirdi. Artık hayata daha farklı bakıyorum. Kendime çekidüzen vereceğim. Bambaşka bir hayatım olacak. Bu duygular içimde oluşmaya başlayınca şöyle düşünmeye başladım: İyi ki böyle bir rahatsızlığım olmuş, yoksa kendimi boş eğlenceler içinde belki de tüketip gidecektim.”

Elbette terbiye olunmak için Allah’tan belâ istenmez. Ancak elimizde olmadan, bir takım musibetler başımıza gelecek olursa da onlara karşı düşünce ve duygu planında yaklaşım tarzımız, son derece önemli bir hâle gelir. İşte burada Allah’ın bize öğrettiği “belâ ve musibetlere karşı şuur dinâmiği”nin doğru anlaşılması, gelişim basamağında önemli bir kılavuz olur. Hatta bu şuur hâli, insaniyet kalitemizin oluşmasında muallim ve mürebbiye dönüşür.



Kur’ân-ı Kerîm’in beyanları ve Allah Rasûlünün kişiliğinde temsil edilen Müslüman şahsiyetin çerçevesinden anlaşılan sonuçlar göz önünde bulundurulduğunda, belâ ve musibetlere bakış açımız şu şekilde oluşacaktır:

1. Allah Teâlâ, kullarını mutlaka bir şekilde sınava tâbi tutacaktır. Bu sınav, bazen korku, bazen açlık, bazen de cana ve mala gelen musibetler yoluyla olacaktır.

2. Belâ ve musibetlerin başa gelmesi, ya insanı uyarmak ya da olgunlaştırıp geliştirmekle ilgilidir. Şöyle ki:

a. İlâhî kanunların gereği yerine getirilmediği için bir ceza olarak musibetlerle karşılaşılmıştır. Yüce Rabbimiz her şeye bir ölçü/mizân yerleştirmiştir. Madde âleminin kanunları olduğu gibi, sosyal ve psikolojik dünyanın da konulmuş nizamları vardır. Bir kul bunları öğrenmek ve gereğini kuşanmakla yükümlüdür. Bu alandaki cehâlet ya da gaflet, cezasız kalmaz. Ancak bu ceza, kişide bir uyanma ve ibret alma sonucunu doğurursa, bir terbiye vesilesi olmuş olur. Aksi halde ızdıraplar içinde azaba dönüşür.

b. Belâ ve musibetler, yanlıştan dönmeye vesile olan işâretlerdir. Günahları arındırıcı, bozulanı tamir edici bir yönü vardır. İnsanı gafletten ve nisyandan uyandırır. Bu yönüyle onlar, âriflerin “celâl içre cemâl tecellisi” diye ifade ettikleri, zahmet görünümlü rahmet elçileridir.

c. Yine belâ ve musibetler, insanın iç dünyasında hayata ve hâdiselere dair yeni yeni ufukların oluşmasına vesile olan, derin duygu ve düşünce semâlarında kanat açmaya vasıta olan yükselme/miraç merdivenleridir.

3. Belâ ve musibetlerin arındırıcı ve geliştirici bir terbiyeye vesile olması, ancak onların Allah’tan geldiğine inanmak suretiyle, sabır ve teslimiyete sarılmakla mümkün olabilecektir. Bu şuur ve tavrın oluşması ise “Biz her şeyimizle Allah’a aidiz ve nihâyette de yalnız O’na döneceğiz” diyebilen bir yürekle sağlanabilecektir.

4. Allah’ın izni ve irâdesi olmadan hiçbir şeyin olamayacağına inanan kimseler, duygu dünyalarında huzur ve sükûna kavuşabileceklerdir. Bu, dînî anlamda “kadere îman” demektir. “Kadere îmân eden, kederden emin olur” sözü bu anlamda bir hakikatin ifadesi sayılır.



Şu âlemde her şeyin kendi elinde olmadığını bilen her akıllı insan bilir ki, tedbir ne olursa olsun, daha büyük bir takdirin içinde küçük bir dairedir. Her şeyin kendi küçük dairesinde cerayan ettiğine ve kendisinin tasarrufu altında olduğuna inanan kimselerin, hemen her musibet karşısında azap çekeceğinde şüphe yoktur. Böyleleri için her belâ, başa belâdır. Fakat büyük irâdenin farkında olanlar içinse, her belâ, içinde bir şefkat uyarısı ya da bir güzellik muştusu taşıyan Rabbânî bir terbiye mesajıdır.
 

beytanya

Kullanıcı
Katılım
22 Temmuz 2012
Mesajlar
833
Beğeni
45
Puanları
18
Konum
Ağrı
Cevap: Her Belâ Başa Belâ mı?

Rabbim razı olsun ustam, paylaşım için teşekkürler:rolleyes:
 

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Forum Düzeni
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,950
Puanları
426
Konum
Malatya
Cevap: Her Belâ Başa Belâ mı?

Allah (c.c.) razı olsun ustam:rolleyes:
 

naftabar

Kullanıcı
Katılım
22 Temmuz 2012
Mesajlar
817
Beğeni
43
Puanları
28
Konum
Ağrı
Cevap: Her Belâ Başa Belâ mı?

eliize sağlık Allah razı olsun:rolleyes:
 
Üst