Isa Köyü.. | Define işaretleri ve anlamları

Isa Köyü..

SEVALİ

Kullanıcı
Katılım
14 Kasım 2012
Mesajlar
1,451
Beğeni
2,680
Puanları
113



Cantar ve Fenerli Ağabey ustalarımın eski bir konuma yapmış olduğu yorumlarının ne kadar kıymetli olduğu ve doğru tespit yaptıklarının bir kanıtıdır..




zile619.jpg

İbiş Ağa'ya (Ömer YILMAZ) Ait Kullanılmayan Ev

Küçüközlü Köyü'nü her yönüyle anlatan bu kitap, Küçüközlü Köyü ve
bu köyde doğup büyüyenler için bir ayrıcalıktır. Belki de Zile'nin 114 köyü içinde, hakkında kitap yazılan ilk veya birkaç şanslı köyünden birisidir Küçüközlü.
Böyle çalışma; bir sevdadır. Bu duyguları yüreğinde hissedenler bilir bu
çalışmanın kıymetini. Bu kitap; köyden uzakta, ama gönlü,
kalbi Küçüközlü Köyü'nde kalanlar içindir.


Gelişme ve değişmenin temelinde bilgi vardır. Bilgi erdemdir.
Şüphesiz bize aktarılanları yaşattıkça, biz de yaşayacağız. Toplumları
toplum yapan, onlara gönül vermiş, meselelerine sahip çıkan hemşehrileridir.
Köyüm ve Köylülerim; bu iki kelime beni çayırlara, üzüm bağlarına,
yaylaya, ormana, daha doğrusu beni Baba Ocağı'na götürür.Kadir CEYLAN
Müteahhit, İş Adamı


Köyün Kıran Tepe'den Genel Görünüşü
zile844.jpg

Fotoğraf : İlhan TRAK

Geçmişle gelecek arasında köprü kuran ve milletimizin
ortak paydasını oluşturan değerlerimizi gelecek kuşaklara aktarma ve bu
kültürel zenginliği koruma, en önemli bir görevimiz olmalıdır. Tarihini bilmek,
içinde yaşadığı toplumu bütün özellikleri ve varlıkları ile tanımak çok
önemli bir haslettir. Tarihini ve kültürünü yeterince tanımayan ve onlara
bağlanmayan milletlerin ayakta kalmaları mümkün değildir.Ferruh KÖKNEL
İş Adamı



"Yav, şu bizim köyün bi kitabını yazıyım. Ekmeeni yediimiz,
suyunu içdiimiz topraklara bi hizmetimiz ossun. Vakti sağati gelinci,
ben de rahmetli olacaam. Bu, bizim köyün kitap işi de, Tokat Dayı'nın işi gibi
galacak. İki gözüm açık gidecek. Orhan, şu işe tezden yapış."


zile632.jpg


Araştırma Özeti

KÜÇÜKÖZLÜ KÖYÜ'NÜN TARİHİ

Köyün adı : Osmanlı Dönemi'ndeki ismi "İsa-i Sagir", yani "Küçük İsa" idi. Bilâhare Osmanlı'nın son dönemlerine doğru "İsa Sagir" olarak geçmektedir. Köyümüzün ismi Cumhuriyet Dönemi'nde "İsa Köy" idi. Muhtemelen İsa isimli biri köyü kurmuş ve köye ismini vermiştir. Fakat bölgemizdeki şiveden dolayı, "İsi Köy", "Üşü Köy" veya "Esi Köy" denirdi. Akabinde 1970 yılında, "Küçüközlü" ismi de resmî olarak kullanılmaya başlandı. 1970 - 79 yılları arasında İsaköy ve Küçüközlü beraber kullanıldı. 1979 yılında İsaköy kaldırıldı ve sadece Küçüközlü kaldı. Köyümüzün içinden, küçük bir dere, yani öz geçmektedir ve köye yeni ismini vermiştir.

Küçüközlü (İsa) Köyü - Karapınar Evliyası ve Çeşmesi
zile620.jpg

Kökeni : Köyümüzün geçmişi ile ilgili Osmanlı Arşivi kayıtlarına bakılırsa, köyümüzün 1000 yıl önce Anadolu'ya gelen Türkler tarafından kurulduğu aşikârdır. Köyde bulunan ve muhtardan muhtara devir edilen, "Tomar" tâbir edilen, geyik derisine yazılmış bir belge varmış. Bu belge yaklaşık 20 cm genişliğinde ve 1,5 m uzunluğunda imiş. Köyümüzün tapusu olan, sınırlarını ve yazılı olduğu devirdeki durumunu belirten bu belge ne yazık ki kaybolmuştur. Eski muhtarlarla yaptığım görüşmelerde, bu geyik derisine yazılmış belgenin izine rastlayamadım. Eğer bu belgeyi ele geçirebilmiş olsaydım, çok önemli bilgileri buraya aktarmak mümkün olacaktı. Belki muhtarın birisi bu belgenin önemini bilemedi, heba etti.

K
zile687.jpg



Köydeki Eski Yerleşim Yerleri

Bu köyün sınırları içinde Hitit ve sonraki dönemlere ait bir çok yerleşim yerleri vardır.

a) Kilise : Köylülerimizce Kilise diye adlandırılan yer, bu yerleşim birimlerinin en büyüğüdür. Bu yerleşim yeri, Maşat Höyük'e yakın ve Maşat Höyük'ün fizikî yapısına benzer bir yapıya sahiptir. Yerleşim yerinin üzerinde bir su kaynağının olması ve çiftçilik yapan halk tarafından çanak, çömlek, heykelcikler, büyük küp kırıkları, fincan vs. gibi bir çok eserin burada bulunması, Kilise'nin büyük bir yerleşim alanı olduğunun delilidir. Buna rağmen bu yerleşim yerinde hiç bir kazı çalışması olmamıştır.

Kilise diye adlandırılan bu yerin üzerinde şimdi çok sayıda patika yol, tarla, bağ, bahçe vardır. Çiftçilikle uğraşan köy halkı, ister istemez bu ve benzeri yerlere büyük zararlar vermektedir. Tarlasını süren insanlar burada kesme taşlar açığa çıkarmışlar, burada taş temellerin olduğunu anlayınca da, inşaatlarda kullanmak amacı ile bilinçsizce bu temelleri sökerek taşımaya başlamışlardır. Bu sebeple bu yerleşim yeri ve diğerleri büyük tahribata uğramaktadır.

zile634.jpg

Kilise Mevkiinin Genel Görünüşü

Kilise; bulunduğu yer itibarı ile Küçüközlü Köyü'nün Kuzeydoğu'sunda, 1500 m uzaklıkta bir tepede, geniş bir alana yayılmıştır. Ovadan 45 - 50 m'de kurulmuş bir yerleşim alanıdır. Kilise denen yerdeki kaynak suyu çok kalitelidir ve cazibeli sulama ile köye dağıtılabilir durumdadır. Bu yüzden, bu bölgede su toplamak amacıyla bir çok kanallar kazılmıştır. Bu kanallar kazılırken bir çok çanak - çömlek ortaya çıkarılmış, çeşitli mutfak eşyaları da köylülerce bulunmuştur. Bu eserler kazı yapılmadan çıkarıldığı için, çoğu kullanılmayacak derecede hasar görmüştür.

zile635.jpg


Ayrıca su biriktirmek için açılan kanallarda, çok eski dönemlere ait pişirilmiş topraktan yapılmış su boruları ortaya çıkmıştır. Buradan bulunan eserlerin renkleri genelde kırmızı, kahverengi renkli olup cilâlı ve astarlıdır. Maşat Höyük'ten çıkartılan eserlere çok benzediği için burasının da bir Hitit yerleşim alanı olması kuvvetle muhtemeldir.

b) Sivricek : Bu mevki, Küçüközlü'nün 2 km Kuzeydoğu'sunda, Kilise'nin kurulmuş olduğu yerleşim alanının 500 m Kuzeydoğu'sunda bulunan sivrice bir tepe üzerinde bir "Tümülüs"tür. Burada da Kilise'de çıkartılan çanak - çömleklerin benzerleri çok miktarda bulunmuştur. Tümülüsün etekleri tarlalarla çevrilidir. Hazine aramak maksadı ile, hazine avcıları burasını da delik - deşik etmişlerdir.

Küçüközlü Köyü Sokaklarından Bir Görüntü
zile2478.jpg



c) Deveboynu : Küçüközlü Köyü'nün Doğu'sunda, köyden akan derenin hemen kenarında, yaşlı insanların Kayseri Yolu diye andığı bir yer vardır. Burası eski dağ yolunun başlangıcında, Küçüközlü - Yayla yolu ile, Çiçekpınarı - Hanözü yolunun kesiştiği yerdedir. İn-önü olarak tâbir ettiğimiz yerin 300 metre Güneybatı'sında, derin vadinin Maşat Ovası'na doğru açılmaya başladığı mevkidedir. Burada çok eski devirlerde kurulan kervansaray harap olmuştur.

Bölge; köylülerce "Hanyeri" diye de bilinmektedir. Kervansaray günümüzde Şaban Ağa (Şaban YÜCE)'ye ait olan tarla üzerinde bulunmakta idi. Han, Kayseri - Zile, Kayseri - Tokat arasındaki Selçuklu kervan yolunun Karamağara'dan sonra, Kadışehri üstünden doğruca sarp dağlardan inen kısa bir kolu üstündedir.

İsa Köy (Küçüközlü) kervansarayı ile Pazar'daki Mahperi Hatun Kervansarayı (Yapılış Tarihi 1238) arasında ve İsa Köy - Zile - Turhal arasında başka bir kervansaray yoktur.

Kayseri - Samsun Deve Yolunun
Pazar İlçesi Güzergâhında Mahperi Hatun Kervansarayı
zile626.jpg

Pazar'dan Sonra İlk Durak Küçüközlü Kervansarayı ve
Yozgat - Saraykent Karamağara Kervansarayı'dır.

Harabede ve çevrede köylülerin bulduğu sikkelerin hepsi 13. yy. Selçuklu sikkeleridir. Kervansarayın dar bir geçitte olması da dikkat çekicidir. Yol önemini kaybedince, kervansarayın terk edildiği anlaşılmaktadır. Bunun sebebi ise, yolun tehlikeli ve güç geçilir olmasında aranabilir. O taktirde, eski bir Roma yolu olan Sulusaray - Artova kervan yolu yalnız kalmış olacaktır.


Kayseri Yolu diye bilinen bu yolun Karamağara çevresine gelindiğinde, Roma dönemine ait bir yerleşim yerinin bulunması, bu yolun Romalılar'ca da kullanıldığına bir delildir. Bu yolun Osmanlı döneminde de kullanılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Köydeki yaşlılar, 30 - 40 yıl öncesine kadar, Kayseri Yolu'yla Kayseri'ye alışverişe gidenler olduğunu söylemektedirler.

Asur Ticaret Kolonileri'nin Kayseri - Kültepe'ye geldikleri bilinmektedir. Tahsin Özgüç, Asur Ticaret Kolonileri'nin Maşat Höyük bölgesine kadar geldiğini belirtmektedir. Bu ticaret kolonileri büyük bir ihtimalle Asur'dan Maşat'a gelirken, bu yolu kullanmışlardır. Çünkü yol boyu Roma dönemi eserlerinin olması ve bu yolun çok kestirme olması buna delil olarak gösterilebilir.

zile2479.jpg

Antik Çağlar'da Küçüközlü

Cahit Öztelli 1940'lı yılların başında, köyümüzde Kilisetepe ve Maşat civarında bulduğu çivi yazısı tablet ve buluntuları, Ankara Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi'ne göndermiştir. Prof. Dr. Ş. A. Kansu ve Tahsin Özgüç bu buluntuların Bakır Çağı, Frig ve Hititliler'e ait olduğunu belirlemişlerdir. Yani köyümüz ve çevresi, Maşat'la birlikte eski çağlarda yerleşim yeri olarak Anadolu'da önemli bir yerdi.

Selçuklu Dönemi'nde Küçüközlü

Bir önceki sayfada bahsedildiği gibi, günümüzde şu anda Şaban Ağa'ya ait olan tarlada, eskiden bir Selçuklu Kervansarayı vardı. Köyün yaşlıları bunu hatırlamaktadır. Bu kervansaray, Kayseri - Zile, Kayseri - Tokat arasındaki Selçuklu kervan yolunun üzerindedir. Karamağara (Saraykent)'dan sonra, Kadışehri üstünden, Deveci Dağları'ndan inen kısa bir yol üzerindedir.Köyümüzdeki kervansaray ile, günümüzde Pazar ilçesinde, ilçenin Tokat yolu çıkışında bulunan Mahperi Hatun Kervansarayı arasında başka bir kervansaray yoktur.

Mahperi Hatun Kervansarayı - Pazar
r
kervansaray.jpg

Bittel ismindeki Alman bilim adamı, bu yolun Selçuklu hükümdarı II. Keyhüsrev zamanında çok işlek bir yol olduğunu belirtmektedir. Yol, Tokat - Pazar üstünden gelerek, İsa Köy, Han-özü Köyü, Kadışehri, Çınçınlı Sultan Han, Karamağara, Sarıkaya, Boğazlıyan, Çokgöz Köprü, Erkilet yoluyla Kayseri'ye ulaşmakta idi.

Kervansaray, dikdörtgen plânlı, orta kısmında üstü açık avlusu olmayan, küçük ve tipik bir Selçuklu hanıdır. Harabede, köylülerimiz tarafından bulunan sikke paraların hepsi, 1200'lü yıllara ait, Selçuklu sikkeleridir. Kervansaray yakınında bulunan ve mevkiye İn-önü ismini veren mağara, kervansaraya hayvan barınağı olarak hizmet veriyordu. Kervansarayın kaplama taşları söküldükten sonra, geriye temel molozu ve horasan harç yığıntısı kalmıştı. Bilâhare son 15 - 20 yıl içinde, kervansaray ile ilgili bütün kalıntılar ortadan kalkmıştır.

Küçüközlü Kervansarayı'nın Bir Zamanlar Yer Aldığı (Fotoğrafın
Ortasındaki) Koyu Kahverengi Tarla ve Sağ Arkada İn-Önü Mağarası.
Kervansarayın Temel Taşları Köy Evlerinin İnşasında Kullanılmıştır.
zile628.jpg

Osmanlı Döneminde Küçüközlü


Köyümüz Maşat (Yalınyazı) ile birlikte, Zile'nin en eski yerleşim yeri ve köylerindendir. Selçuklular'dan beri, Türkler'ce meskûn olması muhtemeldir. Meselâ Osmanlı Arşivleri'nde 387 numaralı defterde, Hicri 937, Milâdî 1530 yılına ait kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlara göre, köyümüz İsa Köyü adı altında, Meşhed Âbâd nahiyesine bağlı olarak gözükmektedir.

Kayıtlara göre, o tarihlerde köyümüzde isim olarak kullanılan, ama günümüzde kullanılmayan öz Türkçe isimlerşunlardır : Alican, Bahşayış, Beylik, Beyrek, Bora, Budak, Bünyad, Diğer, Durak, Emirali, Enbiya, Erkulu, Evliya, Eylen, Güvendik, Haydar, Himmet, İnebey, İskender, Karaca, Korkud, Kökes, Kulavuz, Kutlu, Mansur, Mirza, Muref, Mustalı, Mürüvvet, Müstecab, Nebi, Pirahmed, Pirbende, Pirbudak, Pirkulu, Pirmahmud, Pirömer, Pirveli, Sevinç, Sevindik, Seydi, Seydali, Sübhanverdi, Şahali, Şahkulu, Şahveli, Şıhali, Tanış, Timur, Turali, Turhacı, Üveys, Yahşi.

Pek çok bilim adamı, şair ve mutasavvıf yetiştirmiş olan Sivas'ın eşrafından Sivasî ailesi vardır. Bu aileden, Muharrem Efendi'nin kardeşi Şemsî veya Şemsettin Sivasî, 1520 yılında Zile'de doğmuştur. İstanbul'da bir müddet müderrislik (profesörlük) yaptıktan sonra, Sivas'a yerleşmiş ve 1597 yılında vefat etmiştir. Türbesi Sivas'ta Meydan Câmîi avlusundadır. 36 adet eseri bulunmaktadır. Divanı, Prof. Dr. Recep Toparlı tarafından yayımlanmıştır.

Muharrem Efendi'nin Kabri
zile636.jpg


Yine bazı kaynaklara göre; hastane bahçesinde yatan Muharrem Efendi'nin babası Seyit Mehmet Ebul Berekât(Bugün İran sınırları içinde kalan ve en önemli şehri Meşhed olan), Horasan eyâletinden gelmiştir. Erzurum'un ilçesi Horasan ile karıştırılmaması gerekir. Seyit Mehmet Ebul Berekât önce köyümüze yerleşmiş, bilahare Zile'ye göçmüştür.

Cumhuriyet Dönemi'nde Küçüközlü

Köyümüzün ismi, Cumhuriyet'in ilk yıllarında İsa-i Sagir, yani Küçük İsa'dır. Hicrî 1289, Milâdî 1876 - 1877 yılı kayıtlarında da İsa Sagir olarak geçmektedir.

Coğrafî Durum

Küçüközlü Köyü Maşat'ın 2 km Doğu'sunda, verimli topraklar üzerinde kurulmuş bir köydür. Yerleşim yeri olarak, Kuzey'de Boğaz Tepe ile Güney'de Gıran Tepeleri arasında, Gıran Tepe'nin hemen dibinden geçen küçük bir derenin (özün) aktığı vâdide kurulmuştur.

Küçüközlü Köyü'nden Sokak Manzaraları
zile645.jpg
zile646.jpg

Eski Yokluk Günleri


I. Dünya Harbi sıralarında, köyde "Fetret Devri" veya "Çal-gap Devri" diye bir devir olmuş. Köyde yiyecek ve su sıkıntısı meydana gelmiş. Su kaynağı olarak, sadece eski okulun orda bir kuyu varmış. Köylüler yazın gelir orda kalır, kışın ise Çanakçı mevkiine çekilirlermiş. Bu devirde köylüler askere de gitmemişler. Seferberlik zamanında köyümüzden askere gidenlerden ise 13 yıl askerlik yapanlar olmuş.

Seferberlik zamanı, erkekler askere gidince, köyde hayat durmuş. Köyde ekip - biçecek kimse kalmamış. Köyde kalan kadın, çocuk ve yaşlılar, açlıktan yastıkların içindeki kepekleri çıkarıp yemişler. Bahçelerden ısırgan toplayıp, pişirip yemişler.

Meselâ benim babam Mehmet Yılmaz'ın Hatuk Ana tarafından dedesi Sülük (Süleyman) ile birlikte Halil, Kaya ve Hüseyin isminde 3 kardeşi seferberlikte şehit olmuşlar. Hatuk Ana'mı, dedesi büyütmüş.

Dedem İbiş Ağa 40 yaşlarında iken, gözünde bir ağrı, sızı olmuş. Tokat Dayı'm, dedemi Sivas'a doktora götürmüş. Yokluktan daha iyi bir doktora götürememişler ve bir çare bulamamışlar. Rahmetli dedemin sağ gözü kör olmuş. Lâkabı "İbiş Ağa" iken, "Kör İbiş" olmuş.

II. Dünya Harbi sıralarında köye bir cip (jeep) gelmiş. Köyün çocukları hayatlarında ilk defa bir jip görmüşler. Kimisi cip ile konuşmaya çalışmış, kimisi önüne yesin diye ot atmış, kimisi de önüne helki ile su koymuş. Jip giderken çalışınca, çocuklar korkmuşlar.

Kağnıyla Saman Taşıma
kagni.jpg


Traktörün az olduğu ve herkesin alamadığı yıllarda, kağnıya öküz koşanlar vardı. Mahallemizden hatırladığım, Culcul Dayı'nın kağnısı vardı. Tekerleklerini gıcırdatarak yürümesi çok hoşuma gider, o gıcırtıyı müzik sesi gibi dinlerdim.

zile637.jpg

Kağnı ve Üstünde Anadut ve Küçük Tırmık

Yakın zamana kadar Culcul Dayı, Gıyaan İriza ve Gamelinin Halil kağnı koşardı. En son Gamelinin Halil koştu. Karabulut Dayı tek at koşardı. Onun haricinde, Bebülün Efe, Kütük Memiş, Uzun Calal, Veli Ağagil, Cıbır Hasan, Cözoolunun Duran ve Yirik Mecit son zamanlara kadar at koşardı.

Öküz ve Kağnı Resimli 1 Türk Lirası
kagni1.jpg

Üzeri Gazi Atatürk El İmzalı / Osmanlıca - Fransızca

Ayrıca Collak Meemet, Gödek Hacı'nın Muhiddin ve Çakoo Dayı da katır koşarlardı. Eskiden köyde Hatip ve Gadirkââ'nın sözü geçermiş. Hatuk Ana'mın emmisi Gaya (Kaya) Dayı, Taşköprü mevkiinde bulunan bir tarlayı, bir çuha pantalona Gadirkââ'ya vermiş. Büyüklerin söylediğine göre, Zile'de bulunan Ömerââller, zaman gelmiş, kıtlık günlerinde sadece l ekmeğe l tarla almışlar.

Hatuk Ana'mın babası seferberlikte şehit olunca, annesi Emine çocuklarını terk etmiş ve kardeşi Yeni Hüsüyün'ün evine gitmiş. O zaman Hatuk Anam 7, Tokat Dayım 5 yaşında imiş. Hatuk Anam ile Tokat Dayım kimsesiz kalınca, Damardı mevkiinde, Gözelkââ'nın boklukta, güneşin altında uyuya kalmışlar. Kadının biri çocukların o perişan halini görünce, Emine'nin yanına gitmiş. Emine'ye "Bak çocukların güneşin annında, boklukta yatıyo, yazık değil mi o çocuklara? Bari git gaynın Gaya'ya var." demiş. Emine de kayınbiraderi Kaya'yla evlenmiş ve çocukları tekrar yanına almış da, çocuklar kurtulmuş.

Köyde herkesin durumu iyi olmadığı için, bazı kimseler kışın ahırda yatarmış. Ahırın bir köşesine yatacak yer hazırlarlar ve orda kalırlarmış. Buna "Ahır sekisi" denirmiş. Mesela Cırıl'ın babası ile, Ekkel Hasan'ın babası ahır sekisinde yatarlarmış.

Gopoon evinde kazanda çay kaynatılır, içine şeker katılır ve herkes kaşıkla çay içermiş. Hatip, gece bekçiyi kaldırır, zenginlerden gönüllü olarak toplattığı buğdayı, fakirlerin evine dağıttırırmış.

1940'lı yıllarda köye okul açılmış. Öğretmen okulda bit kontrolü yaparmış. Muhakkak çocuklardan bazılarının başında bit çıkarmış. Öğretmen, başında bit bulduklarını, temizlenip gelmesi için, eve gönderir, sınıfa sokmazmış. O zamanki öğrenciler, biti tahta sıranın üstüne koyup, üstüne tırnakları ile basarlarmış. Bit, "çıt" sesi ile kırılırmış. Çocuklar bu ses ile eğlenirlermiş.

Küçüközlü Köyü'nde Halay
zile2480.jpg

Kocakarı İlâçları ve İlkel Tedaviler

Bir yeri kesilenin yarasının üstüne işettirilir, yaraya örümcek ağı veya tütün basılır.

İltihaplanan yaranın üstüne kaynamış soğan sarılır, l gece beklenir.

Üşütmeden kaynaklanan ağrılar için "yel" tâbiri kullanılır ve böyle yerlere 'zift'ten yapılmış "yakı" vurulur.

Eski yokluk günlerinde Çölloo Dayı diş çekerdi.

Köy yerinde "Demra" denen egzamaya karşı, yaranın üstüne bazı kişilere tükürtülür. Demraya tüküren kişiler aynı sülâleden gelme erkeklerdir. Köyümüzde Çıtı sülâlesinde bu ocak vardır ve demraya tükürdükleri zaman geçmektedir.

Elfââller sülâlesi ise "Parpu" yapar. Vücudun herhangi yerinde, "isilik" tâbir edilen bir kızarıklık, şişkinlik olursa, "Kendir otu" yakılır. Yakılan kendir, yaranın üstüne silkelenir.

Gulu, "Çon" hastalığını iyi ederdi. Büyükbaş hayvanlar bazen "Çon" denilen hastalığa yakalanırlar. Gulu, hayvanın sırtında, iki arka bacağının birleştiği yere yara açar, içine tuz basar ve hayvanları iyi ederdi.

Bağ Bozumu

Şekerpancarı ekiminin az yapıldığı eski günlerde, başlıca şeker kaynağı üzüm pekmezi idi. Bu yüzden bağ bozumu önemli idi. Akşamdan yakın akraba ve komşulara da haber verilir ve ertesi gün, erken saatte bağda olunurdu.

zile640.jpg



Üzümler "Hağnu" veya "Üzüm selesi" denen seleler ile toplanır ve "Hağ" denen büyük, söğüt dalından örülmüş sepetlere toplanırdı. Daha sonra kağnı veya at arabasına konan üzüm hağları ile köye dönülürdü. Üzümler vakit geçirmeden ertesi gün, "Şinavat" denen, çok kalın bir ağaç kütüğünün oyulması ile yapılmış teknede ezilirdi. Daha sonra çıkarılan üzüm sularının bir kısmı sirke, geri kalanı pekmez yapılırdı.

Erişte Kesme

Eskiden olduğu gibi, günümüzde de hamur işleri köylülerimizin gıdaları içinde önemli bir yer tuttuğundan, erişte hemen hemen her ev tarafından kesilir. Erişte kesme işi de, diğer bir çok iş gibi, ortaklaşa ve yardımlaşarak yapılır.

zile639.jpg


Pelver (Salça) Yapma

Köyümüzde pelver iki çeşittir : Domates ve Kuşburnu Pelveri.

a) Domates pelveri : Son yıllarda çıkan, sert, kuru sera domateslerinden bu yapılmaz. Ekşi, sulu köy domatesleri toplanır. Yıkanır ve ezilir. Çekirdek ve kabukları, un eleğinden geçirilerek ayıklanır. Daha sonra büyük leğende kaynatılır. Altındaki ateşin çok harlı olmaması gerekir. Yoksa dibine tutar ve yanık kokusu olur. Normal ateşte, uzun sürede, karıştırılarak pişirilir.

zile638.jpg



b) Kuşburnu pelveri : Yol kenarlarında biten, "Kuşburnu" denilen bitkinin meyvelerinden yapılır. Kuşburnu çok şifalı bir bitkidir. Âdeta bir C vitamini deposudur. 100 gr kuşburnunda, 100 gr portakalın tam 10 misli fazla C vitamini bulunur. Bilhassa yaşlı, hastalıktan yeni çıkmış, nekahat dönemindeki hastalar ve çocuklar için çok faydalıdır. Kuşburnu meyveleri toplanır. Yıkanır ve ezilir. Çekirdek, çekirdeğin etrafındaki kıllar ve meyve kabukları, un eleğinden geçirilerek ayıklanır. Daha sonra büyük leğende kaynatılır. Bunda da altındaki ateşin çok harlı olmaması gerekir. Yoksa dibine tutar ve yanık kokusu olur. Normal ateşte, uzun sürede, karıştırılarak pişirilir.

Seten Taşı
seten1.jpg


Yarma yapma

Buğday taneleri, içindeki öz kısmı iyice şişene kadar büyük kazanlarda kaynatılır. Kaynamış buğdaya "Hedik" denir. Daha sonra bu hedik, büyük çulların üstüne serilir ve güneşte kurutulur. Kurutulan hedik sokuda döğülür. Böylece kabuğu çıkarılmış olur. Daha sonra setende çekilir ve bir buğday tanesinin hemen hemen ikiye bölünmesinden oluşan yarma elde edilir.

zile529.jpg


Tezek yapma


Tezek; sığır ve varsa mandanın dışkısından yapılan yakacağa denir. Hayvanların dışkısı günlük taze toplanır. İçine bir miktar saman katılır. Saman, tezeğin kuruyunca dağılmamasını sağlar. İkisi karıldıktan sonra, portakal büyüklüğünde topaklar yapılır ve elle bastırılarak yazılır. Yaklaşık 30 cm çapında plâkalar haline getirilen tezekler, ahır, samanlık, bahçe ve ev duvarı gibi, neresi bulunursa yapıştırılır. Tezeğin çabuk kuruması için, yapıştırılan yerin güneş görmesine dikkat edilir. Kuruyan tezekler, avluda müsait bir yere istiflenir ve kışın yakılır.

Seten Taşı - Soku ve Tokmakları - Bulgur El Değirmeni
seten.jpg
soku.jpg
eldegirmen.jpg

Bâtıl İnanışlar

* Yeni loğusa annelere, "Al garısı" diye birinin geldiği, çocuğunu elinden almaya çalıştığı, çocuğu ve kendini öldürmeye çalıştığına inanılır. Al karısı, gelir insanın göğsüne oturur, onu boğmaya çalışırmış.

CİCİ BABA VE AL KARISI(SAINT CICELIO VE ALLY MAGIE)
zile624.jpg

Her ne kadar bâtıl inanış diyor isek de, babam Mehmet Yılmaz, çocukluğunda çok kere şahit olduğu bir olayı naklediyor. Kadirkâ ile Civan'ın ahırdan sabah çıkan atların yelelerinin örülü olduğunu, bir çok kere kendi gözleri ile görmüş. O zamanlar köyde yaygın olan kanaat, atların yelelerini Al Karıları'nın ördüğü imiş.

* Yeni doğan çocuğun yüzüne, sarılık olmaması için sarı bez örterler. Ayrıca yeni doğan çocuğa, "Melekler su veriyor" diye, su vermezler.

* Boş beşik sallanırsa, çocuğun öleceğine inanırlar.

* Yılan yakılınca, o sene mahsulün bereketli olacağına inanırlar.

* Gökkuşağının altından geçilirse, cinsiyetin değişeceğine inanırlar.

* Gece tırnak kesmenin günah olduğuna inanırlar.

* Bir kişinin çayından çöp tanesi çıkarsa, misafir geleceğine inanırlar. Çöp uzun olursa, "Gelen misafir de uzun" derler.

* Yemek tabağının dibini sıyıranın nişanlısının güzel olacağına inanırlar.

Küçüközlü Câmii Minaresi
zile2481.jpg



Eskilerden anılar

Aşağıdaki anıları, aynen köy şivesi ile naklediyorum :

Sıcak su gazanı (Mehmet Yılmaz'dan) : Topal Ali'nin babası, Hacı Abdulla'nın gasığmda bi aan peydaa olmuş. "Needek, needek" derken, birisi "Isıcak suyun içine otutdurun, heç bi şeyi galmaz, geçer." demiş. Böyük gulplu bi gazanın içine su goymuşlar, altına ateş yakıp ısıtmışlar. Hacı Abdulla'yı da ısıcak suyun içine otutdurmuşlar. Isıcak su, aarıyı daha da artırmış. Hacı Abdulla gazandan dışarı çıkmıya zolladıkca, yanındakiler omuzlarından çöküp, "Etme Hacı emmi, biraz daha sabiret. Aman Hacı emmi biraz daha otur." diyolarımış. Meğerisem, Hacı Abdulla apandisimiş. Az galdı, adamın apandisini patladıyolarımış. Biliyonuz, apandis sıcaa heç sevmez.

kazan.jpg


Helle çorbası (Mehmet Yılmaz'dan) : Selim Dayı'nın babası Haceli ile, Şaban Ağa'nın kayınpederi Gözelkâ köy odasında oturuyolarımış. Yesinler diye, garılar içeri Helle Çorbası vermişler. Helle Çorbası çok sıcaamış. Onun için garılar, soğusun diye altına başga bi gabınan su goymuşlar. Fakat Helle Çorbası'nın olduu kab, altdan deliimiş. Gözelkâ ile Haceli çorbayı yedikçe, alttan su, çorba gabına giriyomuş. Çorbayı yerken, yanlarına Taar Hacı'nın babası Muğacir Oolu gelmiş. Muğacir Oolu, çorbanın içine su girdini fark etmiş, emme ses etmemiş. Bir müddet soona, Gözelkâ'nın gannı, eccük doyunca, "Ula Haceli, bu çorbanın duzu yok." demiş. Muaacir oolu da, "Ula, bu çorbaya duz neetsin? Gazan altdan delik, çeşme gibi büngüldüyo." demiş.

Al garısını yakalama (Mehmet Yılmaz'dan) : Esgiden lohusaları sık sık Al Garısı basarımış. Gaya Dayı Al Garısının birini yakalamış. Al Garısı, Gaya Dayı'ya yalvarmaya başlamış, "Beni bırak!" diye. Gaya Dayı bırakmayıncı, Al Garısı "Eğer beni bırakırsan, senin nesline bi daa, bi şey yapmııcaam." demiş, bırakmış. Esgiden Yirik Hasan'ınan, Taar Hacı'nın evin önünde, "Göl Yeri" diye bi su birikintisi var idi. Gaya Dayı, Al Garısı'nı bırakınca, Al Garısı bu su birikintisine girmiş. Girdikden soona, su gıpgırmızı olmuş. Gaya Dayı'nın demesine göre, diğer Al Garıları, "İnsan ooluna söz verdin." diye, o Al Garısı'nı öldürmüşler. Suyun gırmızılıı ondanımış.

Adeli ve Civan AKGÜL Yöresel Giysileriyle / Çayırköy
zile641.jpg
zile643.jpg
zile642.jpg



Şu gapıyı gırasım geliyo (Zeynep S. YILMAZ'dan) : Veli Ağa'nın oğlu, bir gün Danacı'nın İsmail'e; "Ula İsmail emmi, içimde bi guvat var ki, şu gapıya bi vursam, gırarım." demiş. Danacının İsmail : "Ula yavrum, irahatca dur. Gapıya vurup, needecen? Bi sakatlık çıkartacaan." demiş. Fakat Veli Ağa'nın oğlu ısrar etmiş ve bunu bir kaç kere söylemiş. En sonunda Danacı'nın İsmail'e bıkkınlık gelmiş ve "Ula vur da, gurtul!" demiş. Veli Ağa'nın oğlu gapıya bir vurmuş, elindeki bir kaç kemik kırılmış.

Elifââller'in soğan davası (Cemalettin Ceylan'dan) : Elifââller sülâlesi eskiden beri, soğanı çok eker imiş. Elifââller sülâlesinin başga bir özellikleri de, saf ve temiz olmaları, cin fikirlik düşünmemeleridir.

Bir gün, söz gonusu sülâleden birisi, soğanları suladıktan hemen soona sökmüş. Tabii ki, sulanmış tarladan çıkan soğanlar çamurluymuş. Bu gişi, soğanları gurutmak maksadıynan, böyük tandırlı fırının içine soğanları sermiş. Fırın hem çok sıcaâmış, hemi de soğanları fırında unutmuş, soğanlar fırında çok galmış. Haliynen soğanlar guruduktan soona, pişmiş, kebab olmuş. Bunu gören gomşulardan birisi, dama çıkarak, edirafa : "Ey gomşular, Elifââller'in soğanı kebab oldu. Soğan kebabı yemek isdiyen, gaşıını, ekmeeni alsın, gelsin." diye ilân etmeye başlamış.

Ziyaret ve adak yerleri

Köyümüzde en önemli adak ve ziyaret yeri Cici'dir. Cici, köyün Doğu'sunda, köye 4 km uzaklıkta, çok yaşlı orman ağaçlarının içindedir. Burada yatan Cici isimli, iftiraya uğramış bir bayanın yattığına inanılır.

Cici Anne'nin Kabrine Karışık Meşcere İçinden Girilmektedir.
zile627.jpg

Cici'deki ağaçların odunundan ateş yakmak serbesttir. Ama bir dal dahi olsa, o ağaç parçası eve götürülürse, götürenin başına felâket geleceği, o ağaç parçasını geri bırakmak zorunda kalacağına inanılır. Odunu götürenlerin, evde odunu keserken, daha ilk balta darbesinde, 'odunun kıymığının odunu kesenin gözüne geldiğine dair' olaylar anlatılır.

Kesikbaş Ruhuna Fâtiha
zile686.jpg



Ayrıca köyün içinde, Ada'ya giderken, Çaylağ'ın evin karşısında, "Kesikbaş" isimli bir mezar vardır. Kesikbaş isimli başka bir mezar da, Orta Pınar'ın yanında vardır. Bunlar hakkında yeterli bilgi yoktur.

Karapınar Çeşmesi Yanında Binek Taşı
zile631.jpg



Köyümüzde ayrıca "Karapınar" isminde bir çeşmenin yanında bir kutsal taş olduğuna inanılır. Taş sanki üstüne oturulacak bir hayvan veya eyer şeklindedir. Yürüme çağına gelmiş ama henüz yürümeye başlamamış çocukları bu taşın sütüne oturturlar ve yürüyeceğine inanırlar. Genellikle çocuklar bu mezarların başındaki çalı ve ağaçlara çaput bağlarlar. Meyve zamanı, kiraz, üzüm gibi meyveleri dallarına asarlar.

Küçüközlü (İsa) Köyü - Karapınar Evliyası ve Çeşmesi

zile620.jpg



Köyümüzün nüfusu giderek azalmaktadır. Bunda şehirlere göçün etkisi vardır. Şehirlerde eğitim imkânlarının artması, arazinin miras yoluyla bölünmeden dolayı küçülmesi, büyük şehirlerin gençlere daha cazip gelmesi gibi sebeplerden dolayı köyden şehre göç olmaktadır.
 

SEVALİ

Kullanıcı
Katılım
14 Kasım 2012
Mesajlar
1,451
Beğeni
2,680
Puanları
113
C


Cantar ve Fenerli Ağabey ustalarımın eski bir konuma yapmış olduğu yorumlarının ne kadar kıymetli olduğu ve doğru tespit yaptıklarının bir kanıtıdır..




zile619.jpg

İbiş Ağa'ya (Ömer YILMAZ) Ait Kullanılmayan Ev

Küçüközlü Köyü'nü her yönüyle anlatan bu kitap, Küçüközlü Köyü ve
bu köyde doğup büyüyenler için bir ayrıcalıktır. Belki de Zile'nin 114 köyü içinde, hakkında kitap yazılan ilk veya birkaç şanslı köyünden birisidir Küçüközlü.
Böyle çalışma; bir sevdadır. Bu duyguları yüreğinde hissedenler bilir bu
çalışmanın kıymetini. Bu kitap; köyden uzakta, ama gönlü,
kalbi Küçüközlü Köyü'nde kalanlar içindir.


Gelişme ve değişmenin temelinde bilgi vardır. Bilgi erdemdir.
Şüphesiz bize aktarılanları yaşattıkça, biz de yaşayacağız. Toplumları
toplum yapan, onlara gönül vermiş, meselelerine sahip çıkan hemşehrileridir.
Köyüm ve Köylülerim; bu iki kelime beni çayırlara, üzüm bağlarına,
yaylaya, ormana, daha doğrusu beni Baba Ocağı'na götürür.Kadir CEYLAN
Müteahhit, İş Adamı


Köyün Kıran Tepe'den Genel Görünüşü
zile844.jpg

Fotoğraf : İlhan TRAK

Geçmişle gelecek arasında köprü kuran ve milletimizin
ortak paydasını oluşturan değerlerimizi gelecek kuşaklara aktarma ve bu
kültürel zenginliği koruma, en önemli bir görevimiz olmalıdır. Tarihini bilmek,
içinde yaşadığı toplumu bütün özellikleri ve varlıkları ile tanımak çok
önemli bir haslettir. Tarihini ve kültürünü yeterince tanımayan ve onlara
bağlanmayan milletlerin ayakta kalmaları mümkün değildir.Ferruh KÖKNEL
İş Adamı



"Yav, şu bizim köyün bi kitabını yazıyım. Ekmeeni yediimiz,
suyunu içdiimiz topraklara bi hizmetimiz ossun. Vakti sağati gelinci,
ben de rahmetli olacaam. Bu, bizim köyün kitap işi de, Tokat Dayı'nın işi gibi
galacak. İki gözüm açık gidecek. Orhan, şu işe tezden yapış."


zile632.jpg


Araştırma Özeti

KÜÇÜKÖZLÜ KÖYÜ'NÜN TARİHİ

Köyün adı : Osmanlı Dönemi'ndeki ismi "İsa-i Sagir", yani "Küçük İsa" idi. Bilâhare Osmanlı'nın son dönemlerine doğru "İsa Sagir" olarak geçmektedir. Köyümüzün ismi Cumhuriyet Dönemi'nde "İsa Köy" idi. Muhtemelen İsa isimli biri köyü kurmuş ve köye ismini vermiştir. Fakat bölgemizdeki şiveden dolayı, "İsi Köy", "Üşü Köy" veya "Esi Köy" denirdi. Akabinde 1970 yılında, "Küçüközlü" ismi de resmî olarak kullanılmaya başlandı. 1970 - 79 yılları arasında İsaköy ve Küçüközlü beraber kullanıldı. 1979 yılında İsaköy kaldırıldı ve sadece Küçüközlü kaldı. Köyümüzün içinden, küçük bir dere, yani öz geçmektedir ve köye yeni ismini vermiştir.

Küçüközlü (İsa) Köyü - Karapınar Evliyası ve Çeşmesi
zile620.jpg

Kökeni : Köyümüzün geçmişi ile ilgili Osmanlı Arşivi kayıtlarına bakılırsa, köyümüzün 1000 yıl önce Anadolu'ya gelen Türkler tarafından kurulduğu aşikârdır. Köyde bulunan ve muhtardan muhtara devir edilen, "Tomar" tâbir edilen, geyik derisine yazılmış bir belge varmış. Bu belge yaklaşık 20 cm genişliğinde ve 1,5 m uzunluğunda imiş. Köyümüzün tapusu olan, sınırlarını ve yazılı olduğu devirdeki durumunu belirten bu belge ne yazık ki kaybolmuştur. Eski muhtarlarla yaptığım görüşmelerde, bu geyik derisine yazılmış belgenin izine rastlayamadım. Eğer bu belgeyi ele geçirebilmiş olsaydım, çok önemli bilgileri buraya aktarmak mümkün olacaktı. Belki muhtarın birisi bu belgenin önemini bilemedi, heba etti.

K
zile687.jpg



Köydeki Eski Yerleşim Yerleri

Bu köyün sınırları içinde Hitit ve sonraki dönemlere ait bir çok yerleşim yerleri vardır.

a) Kilise : Köylülerimizce Kilise diye adlandırılan yer, bu yerleşim birimlerinin en büyüğüdür. Bu yerleşim yeri, Maşat Höyük'e yakın ve Maşat Höyük'ün fizikî yapısına benzer bir yapıya sahiptir. Yerleşim yerinin üzerinde bir su kaynağının olması ve çiftçilik yapan halk tarafından çanak, çömlek, heykelcikler, büyük küp kırıkları, fincan vs. gibi bir çok eserin burada bulunması, Kilise'nin büyük bir yerleşim alanı olduğunun delilidir. Buna rağmen bu yerleşim yerinde hiç bir kazı çalışması olmamıştır.

Kilise diye adlandırılan bu yerin üzerinde şimdi çok sayıda patika yol, tarla, bağ, bahçe vardır. Çiftçilikle uğraşan köy halkı, ister istemez bu ve benzeri yerlere büyük zararlar vermektedir. Tarlasını süren insanlar burada kesme taşlar açığa çıkarmışlar, burada taş temellerin olduğunu anlayınca da, inşaatlarda kullanmak amacı ile bilinçsizce bu temelleri sökerek taşımaya başlamışlardır. Bu sebeple bu yerleşim yeri ve diğerleri büyük tahribata uğramaktadır.

zile634.jpg

Kilise Mevkiinin Genel Görünüşü

Kilise; bulunduğu yer itibarı ile Küçüközlü Köyü'nün Kuzeydoğu'sunda, 1500 m uzaklıkta bir tepede, geniş bir alana yayılmıştır. Ovadan 45 - 50 m'de kurulmuş bir yerleşim alanıdır. Kilise denen yerdeki kaynak suyu çok kalitelidir ve cazibeli sulama ile köye dağıtılabilir durumdadır. Bu yüzden, bu bölgede su toplamak amacıyla bir çok kanallar kazılmıştır. Bu kanallar kazılırken bir çok çanak - çömlek ortaya çıkarılmış, çeşitli mutfak eşyaları da köylülerce bulunmuştur. Bu eserler kazı yapılmadan çıkarıldığı için, çoğu kullanılmayacak derecede hasar görmüştür.

zile635.jpg


Ayrıca su biriktirmek için açılan kanallarda, çok eski dönemlere ait pişirilmiş topraktan yapılmış su boruları ortaya çıkmıştır. Buradan bulunan eserlerin renkleri genelde kırmızı, kahverengi renkli olup cilâlı ve astarlıdır. Maşat Höyük'ten çıkartılan eserlere çok benzediği için burasının da bir Hitit yerleşim alanı olması kuvvetle muhtemeldir.

b) Sivricek : Bu mevki, Küçüközlü'nün 2 km Kuzeydoğu'sunda, Kilise'nin kurulmuş olduğu yerleşim alanının 500 m Kuzeydoğu'sunda bulunan sivrice bir tepe üzerinde bir "Tümülüs"tür. Burada da Kilise'de çıkartılan çanak - çömleklerin benzerleri çok miktarda bulunmuştur. Tümülüsün etekleri tarlalarla çevrilidir. Hazine aramak maksadı ile, hazine avcıları burasını da delik - deşik etmişlerdir.

Küçüközlü Köyü Sokaklarından Bir Görüntü
zile2478.jpg



c) Deveboynu : Küçüközlü Köyü'nün Doğu'sunda, köyden akan derenin hemen kenarında, yaşlı insanların Kayseri Yolu diye andığı bir yer vardır. Burası eski dağ yolunun başlangıcında, Küçüközlü - Yayla yolu ile, Çiçekpınarı - Hanözü yolunun kesiştiği yerdedir. İn-önü olarak tâbir ettiğimiz yerin 300 metre Güneybatı'sında, derin vadinin Maşat Ovası'na doğru açılmaya başladığı mevkidedir. Burada çok eski devirlerde kurulan kervansaray harap olmuştur.

Bölge; köylülerce "Hanyeri" diye de bilinmektedir. Kervansaray günümüzde Şaban Ağa (Şaban YÜCE)'ye ait olan tarla üzerinde bulunmakta idi. Han, Kayseri - Zile, Kayseri - Tokat arasındaki Selçuklu kervan yolunun Karamağara'dan sonra, Kadışehri üstünden doğruca sarp dağlardan inen kısa bir kolu üstündedir.

İsa Köy (Küçüközlü) kervansarayı ile Pazar'daki Mahperi Hatun Kervansarayı (Yapılış Tarihi 1238) arasında ve İsa Köy - Zile - Turhal arasında başka bir kervansaray yoktur.

Kayseri - Samsun Deve Yolunun
Pazar İlçesi Güzergâhında Mahperi Hatun Kervansarayı
zile626.jpg

Pazar'dan Sonra İlk Durak Küçüközlü Kervansarayı ve
Yozgat - Saraykent Karamağara Kervansarayı'dır.

Harabede ve çevrede köylülerin bulduğu sikkelerin hepsi 13. yy. Selçuklu sikkeleridir. Kervansarayın dar bir geçitte olması da dikkat çekicidir. Yol önemini kaybedince, kervansarayın terk edildiği anlaşılmaktadır. Bunun sebebi ise, yolun tehlikeli ve güç geçilir olmasında aranabilir. O taktirde, eski bir Roma yolu olan Sulusaray - Artova kervan yolu yalnız kalmış olacaktır.


Kayseri Yolu diye bilinen bu yolun Karamağara çevresine gelindiğinde, Roma dönemine ait bir yerleşim yerinin bulunması, bu yolun Romalılar'ca da kullanıldığına bir delildir. Bu yolun Osmanlı döneminde de kullanılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Köydeki yaşlılar, 30 - 40 yıl öncesine kadar, Kayseri Yolu'yla Kayseri'ye alışverişe gidenler olduğunu söylemektedirler.

Asur Ticaret Kolonileri'nin Kayseri - Kültepe'ye geldikleri bilinmektedir. Tahsin Özgüç, Asur Ticaret Kolonileri'nin Maşat Höyük bölgesine kadar geldiğini belirtmektedir. Bu ticaret kolonileri büyük bir ihtimalle Asur'dan Maşat'a gelirken, bu yolu kullanmışlardır. Çünkü yol boyu Roma dönemi eserlerinin olması ve bu yolun çok kestirme olması buna delil olarak gösterilebilir.

zile2479.jpg

Antik Çağlar'da Küçüközlü

Cahit Öztelli 1940'lı yılların başında, köyümüzde Kilisetepe ve Maşat civarında bulduğu çivi yazısı tablet ve buluntuları, Ankara Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi'ne göndermiştir. Prof. Dr. Ş. A. Kansu ve Tahsin Özgüç bu buluntuların Bakır Çağı, Frig ve Hititliler'e ait olduğunu belirlemişlerdir. Yani köyümüz ve çevresi, Maşat'la birlikte eski çağlarda yerleşim yeri olarak Anadolu'da önemli bir yerdi.

Selçuklu Dönemi'nde Küçüközlü

Bir önceki sayfada bahsedildiği gibi, günümüzde şu anda Şaban Ağa'ya ait olan tarlada, eskiden bir Selçuklu Kervansarayı vardı. Köyün yaşlıları bunu hatırlamaktadır. Bu kervansaray, Kayseri - Zile, Kayseri - Tokat arasındaki Selçuklu kervan yolunun üzerindedir. Karamağara (Saraykent)'dan sonra, Kadışehri üstünden, Deveci Dağları'ndan inen kısa bir yol üzerindedir.Köyümüzdeki kervansaray ile, günümüzde Pazar ilçesinde, ilçenin Tokat yolu çıkışında bulunan Mahperi Hatun Kervansarayı arasında başka bir kervansaray yoktur.

Mahperi Hatun Kervansarayı - Pazar
r
kervansaray.jpg

Bittel ismindeki Alman bilim adamı, bu yolun Selçuklu hükümdarı II. Keyhüsrev zamanında çok işlek bir yol olduğunu belirtmektedir. Yol, Tokat - Pazar üstünden gelerek, İsa Köy, Han-özü Köyü, Kadışehri, Çınçınlı Sultan Han, Karamağara, Sarıkaya, Boğazlıyan, Çokgöz Köprü, Erkilet yoluyla Kayseri'ye ulaşmakta idi.

Kervansaray, dikdörtgen plânlı, orta kısmında üstü açık avlusu olmayan, küçük ve tipik bir Selçuklu hanıdır. Harabede, köylülerimiz tarafından bulunan sikke paraların hepsi, 1200'lü yıllara ait, Selçuklu sikkeleridir. Kervansaray yakınında bulunan ve mevkiye İn-önü ismini veren mağara, kervansaraya hayvan barınağı olarak hizmet veriyordu. Kervansarayın kaplama taşları söküldükten sonra, geriye temel molozu ve horasan harç yığıntısı kalmıştı. Bilâhare son 15 - 20 yıl içinde, kervansaray ile ilgili bütün kalıntılar ortadan kalkmıştır.

Küçüközlü Kervansarayı'nın Bir Zamanlar Yer Aldığı (Fotoğrafın
Ortasındaki) Koyu Kahverengi Tarla ve Sağ Arkada İn-Önü Mağarası.
Kervansarayın Temel Taşları Köy Evlerinin İnşasında Kullanılmıştır.
zile628.jpg

Osmanlı Döneminde Küçüközlü


Köyümüz Maşat (Yalınyazı) ile birlikte, Zile'nin en eski yerleşim yeri ve köylerindendir. Selçuklular'dan beri, Türkler'ce meskûn olması muhtemeldir. Meselâ Osmanlı Arşivleri'nde 387 numaralı defterde, Hicri 937, Milâdî 1530 yılına ait kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlara göre, köyümüz İsa Köyü adı altında, Meşhed Âbâd nahiyesine bağlı olarak gözükmektedir.

Kayıtlara göre, o tarihlerde köyümüzde isim olarak kullanılan, ama günümüzde kullanılmayan öz Türkçe isimlerşunlardır : Alican, Bahşayış, Beylik, Beyrek, Bora, Budak, Bünyad, Diğer, Durak, Emirali, Enbiya, Erkulu, Evliya, Eylen, Güvendik, Haydar, Himmet, İnebey, İskender, Karaca, Korkud, Kökes, Kulavuz, Kutlu, Mansur, Mirza, Muref, Mustalı, Mürüvvet, Müstecab, Nebi, Pirahmed, Pirbende, Pirbudak, Pirkulu, Pirmahmud, Pirömer, Pirveli, Sevinç, Sevindik, Seydi, Seydali, Sübhanverdi, Şahali, Şahkulu, Şahveli, Şıhali, Tanış, Timur, Turali, Turhacı, Üveys, Yahşi.

Pek çok bilim adamı, şair ve mutasavvıf yetiştirmiş olan Sivas'ın eşrafından Sivasî ailesi vardır. Bu aileden, Muharrem Efendi'nin kardeşi Şemsî veya Şemsettin Sivasî, 1520 yılında Zile'de doğmuştur. İstanbul'da bir müddet müderrislik (profesörlük) yaptıktan sonra, Sivas'a yerleşmiş ve 1597 yılında vefat etmiştir. Türbesi Sivas'ta Meydan Câmîi avlusundadır. 36 adet eseri bulunmaktadır. Divanı, Prof. Dr. Recep Toparlı tarafından yayımlanmıştır.

Muharrem Efendi'nin Kabri
zile636.jpg


Yine bazı kaynaklara göre; hastane bahçesinde yatan Muharrem Efendi'nin babası Seyit Mehmet Ebul Berekât(Bugün İran sınırları içinde kalan ve en önemli şehri Meşhed olan), Horasan eyâletinden gelmiştir. Erzurum'un ilçesi Horasan ile karıştırılmaması gerekir. Seyit Mehmet Ebul Berekât önce köyümüze yerleşmiş, bilahare Zile'ye göçmüştür.

Cumhuriyet Dönemi'nde Küçüközlü

Köyümüzün ismi, Cumhuriyet'in ilk yıllarında İsa-i Sagir, yani Küçük İsa'dır. Hicrî 1289, Milâdî 1876 - 1877 yılı kayıtlarında da İsa Sagir olarak geçmektedir.

Coğrafî Durum

Küçüközlü Köyü Maşat'ın 2 km Doğu'sunda, verimli topraklar üzerinde kurulmuş bir köydür. Yerleşim yeri olarak, Kuzey'de Boğaz Tepe ile Güney'de Gıran Tepeleri arasında, Gıran Tepe'nin hemen dibinden geçen küçük bir derenin (özün) aktığı vâdide kurulmuştur.

Küçüközlü Köyü'nden Sokak Manzaraları
zile645.jpg
zile646.jpg

Eski Yokluk Günleri


I. Dünya Harbi sıralarında, köyde "Fetret Devri" veya "Çal-gap Devri" diye bir devir olmuş. Köyde yiyecek ve su sıkıntısı meydana gelmiş. Su kaynağı olarak, sadece eski okulun orda bir kuyu varmış. Köylüler yazın gelir orda kalır, kışın ise Çanakçı mevkiine çekilirlermiş. Bu devirde köylüler askere de gitmemişler. Seferberlik zamanında köyümüzden askere gidenlerden ise 13 yıl askerlik yapanlar olmuş.

Seferberlik zamanı, erkekler askere gidince, köyde hayat durmuş. Köyde ekip - biçecek kimse kalmamış. Köyde kalan kadın, çocuk ve yaşlılar, açlıktan yastıkların içindeki kepekleri çıkarıp yemişler. Bahçelerden ısırgan toplayıp, pişirip yemişler.

Meselâ benim babam Mehmet Yılmaz'ın Hatuk Ana tarafından dedesi Sülük (Süleyman) ile birlikte Halil, Kaya ve Hüseyin isminde 3 kardeşi seferberlikte şehit olmuşlar. Hatuk Ana'mı, dedesi büyütmüş.

Dedem İbiş Ağa 40 yaşlarında iken, gözünde bir ağrı, sızı olmuş. Tokat Dayı'm, dedemi Sivas'a doktora götürmüş. Yokluktan daha iyi bir doktora götürememişler ve bir çare bulamamışlar. Rahmetli dedemin sağ gözü kör olmuş. Lâkabı "İbiş Ağa" iken, "Kör İbiş" olmuş.

II. Dünya Harbi sıralarında köye bir cip (jeep) gelmiş. Köyün çocukları hayatlarında ilk defa bir jip görmüşler. Kimisi cip ile konuşmaya çalışmış, kimisi önüne yesin diye ot atmış, kimisi de önüne helki ile su koymuş. Jip giderken çalışınca, çocuklar korkmuşlar.

Kağnıyla Saman Taşıma
kagni.jpg


Traktörün az olduğu ve herkesin alamadığı yıllarda, kağnıya öküz koşanlar vardı. Mahallemizden hatırladığım, Culcul Dayı'nın kağnısı vardı. Tekerleklerini gıcırdatarak yürümesi çok hoşuma gider, o gıcırtıyı müzik sesi gibi dinlerdim.

zile637.jpg

Kağnı ve Üstünde Anadut ve Küçük Tırmık

Yakın zamana kadar Culcul Dayı, Gıyaan İriza ve Gamelinin Halil kağnı koşardı. En son Gamelinin Halil koştu. Karabulut Dayı tek at koşardı. Onun haricinde, Bebülün Efe, Kütük Memiş, Uzun Calal, Veli Ağagil, Cıbır Hasan, Cözoolunun Duran ve Yirik Mecit son zamanlara kadar at koşardı.

Öküz ve Kağnı Resimli 1 Türk Lirası
kagni1.jpg

Üzeri Gazi Atatürk El İmzalı / Osmanlıca - Fransızca

Ayrıca Collak Meemet, Gödek Hacı'nın Muhiddin ve Çakoo Dayı da katır koşarlardı. Eskiden köyde Hatip ve Gadirkââ'nın sözü geçermiş. Hatuk Ana'mın emmisi Gaya (Kaya) Dayı, Taşköprü mevkiinde bulunan bir tarlayı, bir çuha pantalona Gadirkââ'ya vermiş. Büyüklerin söylediğine göre, Zile'de bulunan Ömerââller, zaman gelmiş, kıtlık günlerinde sadece l ekmeğe l tarla almışlar.

Hatuk Ana'mın babası seferberlikte şehit olunca, annesi Emine çocuklarını terk etmiş ve kardeşi Yeni Hüsüyün'ün evine gitmiş. O zaman Hatuk Anam 7, Tokat Dayım 5 yaşında imiş. Hatuk Anam ile Tokat Dayım kimsesiz kalınca, Damardı mevkiinde, Gözelkââ'nın boklukta, güneşin altında uyuya kalmışlar. Kadının biri çocukların o perişan halini görünce, Emine'nin yanına gitmiş. Emine'ye "Bak çocukların güneşin annında, boklukta yatıyo, yazık değil mi o çocuklara? Bari git gaynın Gaya'ya var." demiş. Emine de kayınbiraderi Kaya'yla evlenmiş ve çocukları tekrar yanına almış da, çocuklar kurtulmuş.

Köyde herkesin durumu iyi olmadığı için, bazı kimseler kışın ahırda yatarmış. Ahırın bir köşesine yatacak yer hazırlarlar ve orda kalırlarmış. Buna "Ahır sekisi" denirmiş. Mesela Cırıl'ın babası ile, Ekkel Hasan'ın babası ahır sekisinde yatarlarmış.

Gopoon evinde kazanda çay kaynatılır, içine şeker katılır ve herkes kaşıkla çay içermiş. Hatip, gece bekçiyi kaldırır, zenginlerden gönüllü olarak toplattığı buğdayı, fakirlerin evine dağıttırırmış.

1940'lı yıllarda köye okul açılmış. Öğretmen okulda bit kontrolü yaparmış. Muhakkak çocuklardan bazılarının başında bit çıkarmış. Öğretmen, başında bit bulduklarını, temizlenip gelmesi için, eve gönderir, sınıfa sokmazmış. O zamanki öğrenciler, biti tahta sıranın üstüne koyup, üstüne tırnakları ile basarlarmış. Bit, "çıt" sesi ile kırılırmış. Çocuklar bu ses ile eğlenirlermiş.

Küçüközlü Köyü'nde Halay
zile2480.jpg

Kocakarı İlâçları ve İlkel Tedaviler

Bir yeri kesilenin yarasının üstüne işettirilir, yaraya örümcek ağı veya tütün basılır.

İltihaplanan yaranın üstüne kaynamış soğan sarılır, l gece beklenir.

Üşütmeden kaynaklanan ağrılar için "yel" tâbiri kullanılır ve böyle yerlere 'zift'ten yapılmış "yakı" vurulur.

Eski yokluk günlerinde Çölloo Dayı diş çekerdi.

Köy yerinde "Demra" denen egzamaya karşı, yaranın üstüne bazı kişilere tükürtülür. Demraya tüküren kişiler aynı sülâleden gelme erkeklerdir. Köyümüzde Çıtı sülâlesinde bu ocak vardır ve demraya tükürdükleri zaman geçmektedir.

Elfââller sülâlesi ise "Parpu" yapar. Vücudun herhangi yerinde, "isilik" tâbir edilen bir kızarıklık, şişkinlik olursa, "Kendir otu" yakılır. Yakılan kendir, yaranın üstüne silkelenir.

Gulu, "Çon" hastalığını iyi ederdi. Büyükbaş hayvanlar bazen "Çon" denilen hastalığa yakalanırlar. Gulu, hayvanın sırtında, iki arka bacağının birleştiği yere yara açar, içine tuz basar ve hayvanları iyi ederdi.

Bağ Bozumu

Şekerpancarı ekiminin az yapıldığı eski günlerde, başlıca şeker kaynağı üzüm pekmezi idi. Bu yüzden bağ bozumu önemli idi. Akşamdan yakın akraba ve komşulara da haber verilir ve ertesi gün, erken saatte bağda olunurdu.

zile640.jpg



Üzümler "Hağnu" veya "Üzüm selesi" denen seleler ile toplanır ve "Hağ" denen büyük, söğüt dalından örülmüş sepetlere toplanırdı. Daha sonra kağnı veya at arabasına konan üzüm hağları ile köye dönülürdü. Üzümler vakit geçirmeden ertesi gün, "Şinavat" denen, çok kalın bir ağaç kütüğünün oyulması ile yapılmış teknede ezilirdi. Daha sonra çıkarılan üzüm sularının bir kısmı sirke, geri kalanı pekmez yapılırdı.

Erişte Kesme

Eskiden olduğu gibi, günümüzde de hamur işleri köylülerimizin gıdaları içinde önemli bir yer tuttuğundan, erişte hemen hemen her ev tarafından kesilir. Erişte kesme işi de, diğer bir çok iş gibi, ortaklaşa ve yardımlaşarak yapılır.

zile639.jpg


Pelver (Salça) Yapma

Köyümüzde pelver iki çeşittir : Domates ve Kuşburnu Pelveri.

a) Domates pelveri : Son yıllarda çıkan, sert, kuru sera domateslerinden bu yapılmaz. Ekşi, sulu köy domatesleri toplanır. Yıkanır ve ezilir. Çekirdek ve kabukları, un eleğinden geçirilerek ayıklanır. Daha sonra büyük leğende kaynatılır. Altındaki ateşin çok harlı olmaması gerekir. Yoksa dibine tutar ve yanık kokusu olur. Normal ateşte, uzun sürede, karıştırılarak pişirilir.

zile638.jpg



b) Kuşburnu pelveri : Yol kenarlarında biten, "Kuşburnu" denilen bitkinin meyvelerinden yapılır. Kuşburnu çok şifalı bir bitkidir. Âdeta bir C vitamini deposudur. 100 gr kuşburnunda, 100 gr portakalın tam 10 misli fazla C vitamini bulunur. Bilhassa yaşlı, hastalıktan yeni çıkmış, nekahat dönemindeki hastalar ve çocuklar için çok faydalıdır. Kuşburnu meyveleri toplanır. Yıkanır ve ezilir. Çekirdek, çekirdeğin etrafındaki kıllar ve meyve kabukları, un eleğinden geçirilerek ayıklanır. Daha sonra büyük leğende kaynatılır. Bunda da altındaki ateşin çok harlı olmaması gerekir. Yoksa dibine tutar ve yanık kokusu olur. Normal ateşte, uzun sürede, karıştırılarak pişirilir.

Seten Taşı
seten1.jpg


Yarma yapma

Buğday taneleri, içindeki öz kısmı iyice şişene kadar büyük kazanlarda kaynatılır. Kaynamış buğdaya "Hedik" denir. Daha sonra bu hedik, büyük çulların üstüne serilir ve güneşte kurutulur. Kurutulan hedik sokuda döğülür. Böylece kabuğu çıkarılmış olur. Daha sonra setende çekilir ve bir buğday tanesinin hemen hemen ikiye bölünmesinden oluşan yarma elde edilir.

zile529.jpg


Tezek yapma


Tezek; sığır ve varsa mandanın dışkısından yapılan yakacağa denir. Hayvanların dışkısı günlük taze toplanır. İçine bir miktar saman katılır. Saman, tezeğin kuruyunca dağılmamasını sağlar. İkisi karıldıktan sonra, portakal büyüklüğünde topaklar yapılır ve elle bastırılarak yazılır. Yaklaşık 30 cm çapında plâkalar haline getirilen tezekler, ahır, samanlık, bahçe ve ev duvarı gibi, neresi bulunursa yapıştırılır. Tezeğin çabuk kuruması için, yapıştırılan yerin güneş görmesine dikkat edilir. Kuruyan tezekler, avluda müsait bir yere istiflenir ve kışın yakılır.

Seten Taşı - Soku ve Tokmakları - Bulgur El Değirmeni
seten.jpg
soku.jpg
eldegirmen.jpg

Bâtıl İnanışlar

* Yeni loğusa annelere, "Al garısı" diye birinin geldiği, çocuğunu elinden almaya çalıştığı, çocuğu ve kendini öldürmeye çalıştığına inanılır. Al karısı, gelir insanın göğsüne oturur, onu boğmaya çalışırmış.

CİCİ BABA VE AL KARISI(SAINT CICELIO VE ALLY MAGIE)
zile624.jpg

Her ne kadar bâtıl inanış diyor isek de, babam Mehmet Yılmaz, çocukluğunda çok kere şahit olduğu bir olayı naklediyor. Kadirkâ ile Civan'ın ahırdan sabah çıkan atların yelelerinin örülü olduğunu, bir çok kere kendi gözleri ile görmüş. O zamanlar köyde yaygın olan kanaat, atların yelelerini Al Karıları'nın ördüğü imiş.

* Yeni doğan çocuğun yüzüne, sarılık olmaması için sarı bez örterler. Ayrıca yeni doğan çocuğa, "Melekler su veriyor" diye, su vermezler.

* Boş beşik sallanırsa, çocuğun öleceğine inanırlar.

* Yılan yakılınca, o sene mahsulün bereketli olacağına inanırlar.

* Gökkuşağının altından geçilirse, cinsiyetin değişeceğine inanırlar.

* Gece tırnak kesmenin günah olduğuna inanırlar.

* Bir kişinin çayından çöp tanesi çıkarsa, misafir geleceğine inanırlar. Çöp uzun olursa, "Gelen misafir de uzun" derler.

* Yemek tabağının dibini sıyıranın nişanlısının güzel olacağına inanırlar.

Küçüközlü Câmii Minaresi
zile2481.jpg



Eskilerden anılar

Aşağıdaki anıları, aynen köy şivesi ile naklediyorum :

Sıcak su gazanı (Mehmet Yılmaz'dan) : Topal Ali'nin babası, Hacı Abdulla'nın gasığmda bi aan peydaa olmuş. "Needek, needek" derken, birisi "Isıcak suyun içine otutdurun, heç bi şeyi galmaz, geçer." demiş. Böyük gulplu bi gazanın içine su goymuşlar, altına ateş yakıp ısıtmışlar. Hacı Abdulla'yı da ısıcak suyun içine otutdurmuşlar. Isıcak su, aarıyı daha da artırmış. Hacı Abdulla gazandan dışarı çıkmıya zolladıkca, yanındakiler omuzlarından çöküp, "Etme Hacı emmi, biraz daha sabiret. Aman Hacı emmi biraz daha otur." diyolarımış. Meğerisem, Hacı Abdulla apandisimiş. Az galdı, adamın apandisini patladıyolarımış. Biliyonuz, apandis sıcaa heç sevmez.

kazan.jpg


Helle çorbası (Mehmet Yılmaz'dan) : Selim Dayı'nın babası Haceli ile, Şaban Ağa'nın kayınpederi Gözelkâ köy odasında oturuyolarımış. Yesinler diye, garılar içeri Helle Çorbası vermişler. Helle Çorbası çok sıcaamış. Onun için garılar, soğusun diye altına başga bi gabınan su goymuşlar. Fakat Helle Çorbası'nın olduu kab, altdan deliimiş. Gözelkâ ile Haceli çorbayı yedikçe, alttan su, çorba gabına giriyomuş. Çorbayı yerken, yanlarına Taar Hacı'nın babası Muğacir Oolu gelmiş. Muğacir Oolu, çorbanın içine su girdini fark etmiş, emme ses etmemiş. Bir müddet soona, Gözelkâ'nın gannı, eccük doyunca, "Ula Haceli, bu çorbanın duzu yok." demiş. Muaacir oolu da, "Ula, bu çorbaya duz neetsin? Gazan altdan delik, çeşme gibi büngüldüyo." demiş.

Al garısını yakalama (Mehmet Yılmaz'dan) : Esgiden lohusaları sık sık Al Garısı basarımış. Gaya Dayı Al Garısının birini yakalamış. Al Garısı, Gaya Dayı'ya yalvarmaya başlamış, "Beni bırak!" diye. Gaya Dayı bırakmayıncı, Al Garısı "Eğer beni bırakırsan, senin nesline bi daa, bi şey yapmııcaam." demiş, bırakmış. Esgiden Yirik Hasan'ınan, Taar Hacı'nın evin önünde, "Göl Yeri" diye bi su birikintisi var idi. Gaya Dayı, Al Garısı'nı bırakınca, Al Garısı bu su birikintisine girmiş. Girdikden soona, su gıpgırmızı olmuş. Gaya Dayı'nın demesine göre, diğer Al Garıları, "İnsan ooluna söz verdin." diye, o Al Garısı'nı öldürmüşler. Suyun gırmızılıı ondanımış.

Adeli ve Civan AKGÜL Yöresel Giysileriyle / Çayırköy
zile641.jpg
zile643.jpg
zile642.jpg



Şu gapıyı gırasım geliyo (Zeynep S. YILMAZ'dan) : Veli Ağa'nın oğlu, bir gün Danacı'nın İsmail'e; "Ula İsmail emmi, içimde bi guvat var ki, şu gapıya bi vursam, gırarım." demiş. Danacının İsmail : "Ula yavrum, irahatca dur. Gapıya vurup, needecen? Bi sakatlık çıkartacaan." demiş. Fakat Veli Ağa'nın oğlu ısrar etmiş ve bunu bir kaç kere söylemiş. En sonunda Danacı'nın İsmail'e bıkkınlık gelmiş ve "Ula vur da, gurtul!" demiş. Veli Ağa'nın oğlu gapıya bir vurmuş, elindeki bir kaç kemik kırılmış.

Elifââller'in soğan davası (Cemalettin Ceylan'dan) : Elifââller sülâlesi eskiden beri, soğanı çok eker imiş. Elifââller sülâlesinin başga bir özellikleri de, saf ve temiz olmaları, cin fikirlik düşünmemeleridir.

Bir gün, söz gonusu sülâleden birisi, soğanları suladıktan hemen soona sökmüş. Tabii ki, sulanmış tarladan çıkan soğanlar çamurluymuş. Bu gişi, soğanları gurutmak maksadıynan, böyük tandırlı fırının içine soğanları sermiş. Fırın hem çok sıcaâmış, hemi de soğanları fırında unutmuş, soğanlar fırında çok galmış. Haliynen soğanlar guruduktan soona, pişmiş, kebab olmuş. Bunu gören gomşulardan birisi, dama çıkarak, edirafa : "Ey gomşular, Elifââller'in soğanı kebab oldu. Soğan kebabı yemek isdiyen, gaşıını, ekmeeni alsın, gelsin." diye ilân etmeye başlamış.

Ziyaret ve adak yerleri

Köyümüzde en önemli adak ve ziyaret yeri Cici'dir. Cici, köyün Doğu'sunda, köye 4 km uzaklıkta, çok yaşlı orman ağaçlarının içindedir. Burada yatan Cici isimli, iftiraya uğramış bir bayanın yattığına inanılır.

Cici Anne'nin Kabrine Karışık Meşcere İçinden Girilmektedir.
zile627.jpg

Cici'deki ağaçların odunundan ateş yakmak serbesttir. Ama bir dal dahi olsa, o ağaç parçası eve götürülürse, götürenin başına felâket geleceği, o ağaç parçasını geri bırakmak zorunda kalacağına inanılır. Odunu götürenlerin, evde odunu keserken, daha ilk balta darbesinde, 'odunun kıymığının odunu kesenin gözüne geldiğine dair' olaylar anlatılır.

Kesikbaş Ruhuna Fâtiha
zile686.jpg



Ayrıca köyün içinde, Ada'ya giderken, Çaylağ'ın evin karşısında, "Kesikbaş" isimli bir mezar vardır. Kesikbaş isimli başka bir mezar da, Orta Pınar'ın yanında vardır. Bunlar hakkında yeterli bilgi yoktur.

Karapınar Çeşmesi Yanında Binek Taşı
zile631.jpg



Köyümüzde ayrıca "Karapınar" isminde bir çeşmenin yanında bir kutsal taş olduğuna inanılır. Taş sanki üstüne oturulacak bir hayvan veya eyer şeklindedir. Yürüme çağına gelmiş ama henüz yürümeye başlamamış çocukları bu taşın sütüne oturturlar ve yürüyeceğine inanırlar. Genellikle çocuklar bu mezarların başındaki çalı ve ağaçlara çaput bağlarlar. Meyve zamanı, kiraz, üzüm gibi meyveleri dallarına asarlar.

Küçüközlü (İsa) Köyü - Karapınar Evliyası ve Çeşmesi

zile620.jpg



Köyümüzün nüfusu giderek azalmaktadır. Bunda şehirlere göçün etkisi vardır. Şehirlerde eğitim imkânlarının artması, arazinin miras yoluyla bölünmeden dolayı küçülmesi, büyük şehirlerin gençlere daha cazip gelmesi gibi sebeplerden dolayı köyden şehre göç olmaktadır.
 

ankara

Güvenlik
Kullanıcı
Katılım
24 Aralık 2013
Mesajlar
2,327
Beğeni
5,973
Puanları
113
çok güzel bir çalışma olmuş arkadaşım bunlar mutlaka saklammalı hazineden degerli belgeler bir toplumun geçmişi ve gelecegiyle ilgli inan köyüne enbüyük hizmet bunların korunması yoksa ne gelenek kalır nede görenek sonrası yozlaşma biliyorsun aynı bizim ankaranın şakuduk şukudun oyun havaları gibi ankarayla ilgisi yok millet tepinip duruyor işte yozlaşma bu
 
Üst