Kadinin Kadina Yaptiği Zulüm | Define işaretleri ve anlamları

Kadinin Kadina Yaptiği Zulüm

bornovalı

USTA
Super Moderatör
Katılım
20 Ekim 2014
Mesajlar
396
Beğeni
1,576
Puanları
93
KADININ KADINA YAPTIĞI ZULÜM
Gelin klasik bir film irdeleyelim.
Birinci sahne:
İki genç birbirini sevecekler, erkek kızı isteyecek, kız erkeği isteyecek. Uzun uğraşılar sonucu evlenecekler, tatlı ve mutlu bir aile hayatı kuracaklar. Ardından bir yıl geçecek, çocukları olmayacak, ikinci yıl yine olmayacak .. Sonra şüpheler başlayacak. Tahlil, muayene derken huzursuzluk başlayacak, erkek, ailesinin ve çevresinin baskısıyla çocuk doğuramadığı için hanımını boşaması, Büyük umutlarla evlenen kızın ortada kalması, Çocuk doğuramadığı için de, toplum içinde ikinci sınıf bir insan konumuna düşmesi.

Şu da mümkün olabilir:
Yıllarca huzur ve mutluluk içinde sürmüş bir evlilik ve bu evliliğin semeresi olan cıvıl cıvıl çocuklar. Ardından ani bir kaza ve kadının, kocasına ihtiyaçlarına cevap veremeyecek bir şekilde hasta düşmesi... Hatta kadının bakıma muhtaç şekilde yatalak olması...

Bu durumlarda film nasıl devam ediyor acaba?

İkinci sahne :
Erkeğe evlenmemesini, hanımının başını beklemesini, işini gücünü bırakıp hanımının bakımını ve çocuklarının yetiştirilmesi ile meşgul olması mı tavsiye edilecek?
Yoksa vicdanının sesine perde çekerek hanımını boşayıp, yeniden evlenerek yaşamını devam mı ettirmesi tavsiye edilecek?
Kadın, Erkek eşittir
, diyenlere veya savunanlara: gelin bir bakalım gerçekler, öylemi miş acaba?

Kadının cinsel yaşamı erkeğe nazaran üç yönden eksiktir.
Birincisi; her ay vuku bulan aybaşı halidir ki üçten on güne kadar uzaması mümkündür.
İkincisi; çocuğun doğumu esnasındaki hamilelik ve loğusalık halidir ki yine bu loğusalık hali de bir günden kırk güne kadar uzayabilir ..
Üçüncüsü de; kadının ortalama kırklı yaşlarını aştıktan sonra çocuk yapma kabiliyetini yitirme-halidir.
Kadın neredeyse ömrünün yarısını işgal eden bu zaafı yet zamanlarında cinsel gücünü yitirerek kocasının arzularına cevap veremeyecek duruma düşer.(Hanımlar! Bunlar doğal gerçeklerdir. Bu sizin bir suçunuz veya kusurunuz değil)
Bu dönemlerde erkeğe sabretmesi tavsiye edilebilir ama gerçekçi olarak düşündüğümüzde, o erkeğin aklından hiçbir şey geçirmeden sabredebileceğini kimse garanti edemez.
Özellikle toplumun böylesine karışık olduğu, kadınların kendilerini sürekli erkeklere arz ettiği bu durumda doğrudan gayri meşru ilişkilere girmese bile elini, gözünü dilini kalbini nasıl koruyacak?
Bu durum aile yapısının bozulması için atılan bir adımdır. Gözü dışarıya, yabancı kadınlara kaymaya başlayan bir erkeğin ailesine sadakat göstermesi onları en saf sevgiyle severek koruması nasıl düşünülebilir?
Gelelim kötü kadının devreye girdiği üçüncü sahneye;
(ne acı ki)
Her toplum içersinde dul, hastalıklı ve özürlü kadınların oluşturduğu ikinci bir kadın sınıfı daha vardır. Bunları ilk bakışta göz tutmaz, gönül sevmez. Toy gönüllü erkeklerin arzusu hep taze ve mükemmel kızlardır. Evliliklerde yüzde doksanı aşan bir oranla bakire kızlar tercih olunur. Toplumda kadın oranı sayısı erkeklerden zaten fazla olduğu için de bu kadın ve kızlar evlenecek bir erkek bulamayacaklardır.
Bunların içinde çehre bakımından çok güzel, ahlak açısından mükemmel ve üstün bir duyguya sahip olan kadınlar çoktur.
Fakat insan tabiatının güzele ve tazeye meyyal olması sebebiyle bunlara iltifat etmez. Kendisini mutsuz edecek de olsa bakire kızlara talip olunur.
Bir yandan evlerinde ihtiyaçlarını dindiremeyen erkekler öte yandan cinsi açıdan büyük bir açlık duyan bekar, dul kadınlar. Birisi ateş, ötekisi barut... Şartlar bunları bir araya getirince kaçınılmaz patlamalar...
Bir an için erkeğin düştüğü durumu düşünün; Erkek evlenecek, hanımıyla üç beş ay, veya bir müddet yaşayacak, ardından hanımının çocuk yapma kabiliyetinin olmadığı ortaya çıkacak veya bir kazayla yatalak olacak veyahut hasta olup kocasına hitap etmekten veya çocuklarına gereken ilgi ve alakayı vermekten aciz kalacak.
Bu durumda kadın olsun erkek olsun, kimin vicdanı, kocanın ömür boyu bu sakat ve hastalıklı kadınla hayatını zehir etmesine razı olur? Hele hele oğlan anası sağ ise bak sen tantanaya. (ben sana daha iyisini bulurum,daha güzelini alırım..........)

Hadi siz razı oldunuz diyelim. Acaba realitede bu mümkün müdür?
Şimdi kadın açısından düşünelim; Tek evlilik sisteminde erkek hayatını düzene sokmak için bu kadını boşamak zorundadır, ister yeni evlenmiş olsunlar isterse yirmi-otuz senelik aile hayatı yaşamış olsunlar.
Zaten beşeri hukuk nazarında da o bu boşanmayı yapma hakkına sahiptir. Sağlamken, hiç bir kusuru yokken ve başkasıyla evlenmesi yeni bir yuva kurması mümkünken boşayamadığı hanımını; sakatken, hastayken ve perişan olması yüzde yüz kesinken boşamasına kolaylıkla müsaade edilmektedir, işte bu beşer nizamlarının insanlıktan yoksun ana karakteri.
Taze gelin veya yıllarca çocuklarına analık yapmış bu emektar kadın mecburen kapı dışarı atılacaktır.
Bu acı akıbeti bilmem hangi vicdan kabul eder?
Bu durumlarda kadın için iki şık söz konusudur., ya yalnız yaşamaya razı olmak, veya bir evin ikinci ve üçüncü hanımefendisi olmak. Bazı toplumlarda ise üçüncü şık devreye girer, metres olarak bir erkeğin ilişki kurduğu ikinci kadın olmak ki namı diğer .............. .
Eğer böyle bir toplumda (–ki neredeyse bütün toplumlar böyledir-) her erkek bir kadınla evlenecek, daha fazlası yasaktır denilirse bu söz, diğer arta kalan kadınlara da; siz başınızın çaresine bakın denilecek. Hangi vicdanla!..
Fahişe veya metres olmaktansa bir evin ikinci hanımı olmak şüphesiz aklı başında her kadın için de tercihe şayan bir şıktır. Hele hele çok evliliğin yaygın olduğu, ikinci, üçüncü ve dördüncü kadınların aynen birinci kadının sahip olduğu haklara sahip oldukları, ihmal edilmek gibi şıkkının söz konusu olmadığı bir toplumda bu cana minnet bir durumdur.
Zihni bulanmış zavallı bacımız ise, kocasının ikinci evliliğini ölüm kabul eder. Ve çoğu kez evlilikleri çocukla teyit edilmiş olsa bile, böylesi durumlarda kocasından ayrılmakta tereddüt etmez.
Fakat kendi aczi yeti sırasında, kocasının arzularını tatmin edemediği sırada, onun ne yaptığını arzularını nerelerde tatmin ettiğini bilemez. Onun tam bir birleşmeye varmayan öncül ilişkilerine ise göz yummak zorunda kalır. Hatta hatta onu biraz da haklı görür.
Halbuki kocasının evlenmesine müsaade etse, hem kendinden arta kalan vaktinde onun gayri meşru yollara gitmediğinden emin olacak hem de giderek aileden kopması mümkün olan kocasını kaybetmeyecektir. Kocası ise hayatını sürdürmek ve neslini devam ettirmek için onu boşamak zorunda kalmayacak, onunla karı-koca statüsünü sürdürmekle birlikte cinsi münasebetini diğer hanımıyla devam ettirebilecektir. Bu durumda kusuru sadece kısırlık olan kadınlarda kocalarıyla ilişkilerini sürdürebileceklerdir. Ayrıca kendisini üvey çocuklarının bakımına adayıp çocuğa olan özlemini gidermiş de olur.
Kadınından doyuma ulaşamayarak başka kadınlarla ilişki kuran erkekler son zamanlarda magazin gazetelerinin manşetlerinden eksik olmayan sıradan olaylar haline gelmiştir. Böyle bir durumda, kocasının ikinci evliliğine izin vermeyen kadın, aile yuvasının yıkılmasıyla ortada kalacak, ailesinin ve çevresinin baskısını her an ensesinde hissedecektir. Toplum içersinde de var olan saygınlığı azalacak veya kendisini böyle hissedecektir.
Daha da kötüsü, sahip çıkanı olmazsa, maddi ve manevi yönlerden de eksikse maazallah aynı akıbete de kendiside sürüklenebilecektir. Konuyu biraz daha açmak gerekirse maddi yönden eksiklik hele günümüzde insanı; (kadın-erkek fark etmez) cinayetten tutun da fahişeliğe kadar her türlü kötü yola sürükleyebilir. Manevi yöne şimdiye kadar hiç değinmedim, değinmeyeceğim de..
Yukarıda kadının fizyolojik yapısı ve herkesin başına gelebilecek kazalar sonucu oluşmuş yada oluşabilecek gerçekler anlatılmaya çalışılmıştır.
Gelelim filimin dördüncü sahnesine;
Asıl tehlike
: maddi yönden hiçbir sıkıntısı olmayıp ta aşırı kıskanç yapılarda, kişiliklerde. Çevresinde mutlu bir aile yaşantısı olanları kıskanma. Kıskançlık ise her insanın tabiatında vardır. Kimileri bunu gizler, kimileri ise her hareketi ve konuşmasıyla dışa vurur.
Toplumda ikinci sınıf sayılan, dul ve özürlü kadınların; kaderine razı olmayan kıskanç tiplerden de söz etmek gerekirse; Bu insanlar içinde bulundukları durum için hep başkalarını suçlarlar ve çevresinde mutlu bir aile yaşantısı olan hemcinslerini kıskanırlar, kendilerini onlarla kıyaslarlar ve onların mutluluğunu bozmak için ellerinden geleni esirgemezler. İlk yaptıkları ise kendileri için hiçte çekici gelmese bile, bir şekilde kocaları ayartmaktır. Bunun için her şeyi yaparlar. Çünkü kaybedecek hiçbir şeyleri yoktur.
İnsanlık için en tehlikeli olanlar kaybedecek hiçbir şeyi olmayan insanlardır.
Erkeği ayartmak her kadın için çok kolaydır. Hele hele yukarıda geçen şıklardan birini yaşıyorsa ayartılmak çok daha kolaylaşır. O bahsi geçen kişilerin tuzağına düşüverir. Sonrası mı? Yukarıyı bir daha okuyun derim. (İstisna erkekler de vardır tabii ki)
Kıskanç insanlar hakkında birkaç laf ettiysek diğer kişilikleri unuttuğumuz zannedilmesin. Bu kişilikler ki; toplum içinde kaba tabirle hep pof pof lanmış, doğduğu ilk günden itibaren hep övgüyle ne kadar güzel olduğu gibi iltifatlarla büyümüş, kişilikleri de bu yönde gelişmiş olanlar...
Bunları da bence iki gruba ayırmakta fayda var.
Birincisi; gerçekten çok güzel olanlar. Her iki cinsin de gıpta ile baktıkları, güzelliklerine hayran kalınanlar.
İkincisi ise; belli amaçlar için sahte övgüler ile güzellikleri dile getirilenler.
Birincisi veya ikincisi (hiç fark etmez )bu tür söz ve davranışlarla kişilikleri gelişmiş yani kısaca kendini beğenmiş ve kıskanç kişiler. Bu insanlar kendilerine kimseyi yakıştıramazlar. Kendilerine en iyiyi layık görürler. Daima en iyisini,en güzelini ararlar. Bulabiliyorlar mı? Bence hayır. Sade de gelirsek; aramakla geçen uzun bir zaman,boşa geçen bir ömür.
Zaman her şeye ilaç olduğu gibi, birçok olaya da gebe. İşte o güzelliklerini öve öve bitiremediğimiz insanların hazin sonları. YANLIZLIK. O güzellik, o çekicilik, o alımlılığın zaman içersinde yitirilmesi ile oluşan yanlızlık. Sonuç ise buhran. Onun kadar güzel ve alımlı olmadığı halde mutlu bir aile yaşantısı olanları kıskanma,hasetlik fesatlık..........
Gelelim hiçbir zaman gösterilmeyen son sahneye;
Bu yazıyı okuyan insanlarda ilk etapta bir erkek tarafından kendi istek ve görüşleri doğrultusunda kaleme alındığı düşünebilir. Ama ne acıdır ki bu yazının kaleme alınmasındaki sebep bir KADIN. Evet evet bir KADIN. Çevremizde arkadaşımız, kardeşimiz, yöneticimiz, işçimiz...........dediğimiz, yukarıda bahsedilen sıkıntıları yaşayan bir KADIN.
O sadece çıkış yolu arayan, içine düştüğü buhranı, amiyane bir tabirle suya-sabuna dokunmadan atlatmak isteyen bir KADIN.
Akıllı bir erkek
; şartlar oluşmadan asla ikinciyi istemez. Zaten birisinin yeteri kadar nazını kaprisini çekiyordur.(istisnalar hariç, (varsa eğer) ) Eğer şartlar oluşursa ne olur diye sormayın! Yazıyı bir daha okuyun.
Yazının başlığını seçerken çok düşündüm. Bu yazıya en uygun ancak bu başlığı bulabildim. Sebep – sonuç ilişkisi aynı noktaya çıkıyor. Aynı yerde kilitleniyor. İkinciye asla tahammül edemeyen, ama; yaşadığı sıkıntıları aşmak, huzur,güven ve mutluluğu tatmak için bir evin ikinci hanımı olmayı isteyen,kabullenen.
Bir hitap şekli olan bayan kelimesine bile !!!KADIN KADIN !!! diye tepki koyanlar. Çözümü sizlere bırakıyorum. Çözün. Nasıl isterseniz öyle çözün.
YETERKİ HEMCİNSİNİZE ZULÜM YAPMAYIN...


GERÇEK HAYATTAN KESİTLER
Cinsiyet: Erkek; Yaş: 38; İl: Ankara
Karım yedi yıla yakındır felçli olarak yatıyor, yedi yıl boyunca ona ben baktım. Geçenlerde bana artık boşanmak istediğini ve kendime ait bir yaşam kurmamın gerektiğini söyledi. Yedi yıl boyunca zorlanarak da olsa ona baktım, ondan boşanıp bir başkasıyla evlenmeyi, yeni bir hayata başlamayı ben de istiyorum fakat nasıl olacağına bir türlü karar veremiyorum. Yeni bir yaşamı ben de istiyorum fakat aklım çok karışık.
Benden sonra bu kadına kim bakacak? Nasıl davranmak gerekiyor? Vicdanımın sesini nasıl bastıracağım?Yardımlarınıza muhtacım.

Bileniniz var ise lütfen bu tür kişilere yardım edin. Unutmayın ki bu hepimizin başına gelebilir.

ÖNEMLİ UYARI
Bu yazıyı okuyan bir kadın ise; kızgınlığını anlıya biliyorum. Gerçekler acıtır. Ama bunların da dile gelmesi gerekiyordu. Dile gelmeyişinin sebebi neden acaba? Bir düşünün derim.

 

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Forum Düzeni
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,950
Puanları
426
Konum
Malatya
Toplumumuz da gördüğüm olay
2. eşe 3.eşe karşı büyük bir tepki var
Allah ın 4 eşe kadar müsaade vermesi
Ama
Müslümanım diyen bir toplumun karşı gelisi
Çok ilginçtir
Yukarda bahsedilen veya bahsedilmeyen
Sebeplerden dolayı
Birden çok evlilik yapılabilir
Toplumumuzun bu tepkisi
Gayri meşru ilişkileri tetiklemektedir
Toplumun son yüz küsür yıldır
Bir çok anlayışı değişmiş
Dedelerimizde veya dedemizin babalarında
Çok eşliliği görüyoruz
Maddi durumu ne derecede olursa olsun
Bir çok erkek bu tür evlilikler yapmış
Ve normal karşılanmış
Bu gün ise
Hem toplum ters bakıyor
Hem de kanunlarımız müsade etmiyor
Eee Anadolu ya isviçre medeni kanunu
Getirip yerleştirirsen olmaz tabii ki
Çünkü onlarda
Gayru meşru ilişkiler normaldir

Birde şuna değinmek istiyorum
Bir bayanın hamile kalmaması
Yani eşine bir çocuk verememesinden dolayı
Eşin boşaması
Daha doğrusu çocuk sahibi olmak için
2.eş ile evlene bilmek için
1.eşi boşaması
Hangi vijdana sığdırıla bilir
Anlamış değilim
Bi de şöyle düşünelim
Rabbim bu noksanlığı kadına değil de
Erkeğe verse
Yani çocuğun olmamasının sebebi erkek olsa
Ve kadın kocasına
Eee ben seni seviyorum ama
Seninle çocuk sahibi olamayacağım için
Seni boşuyorum deseeee
Bi bu soruyu düşünelim mi / empati yapalım mı

Ustam eline sağlık
 
Üst