Kara Sevdalılar
Yemekte otururken rüzgar esiyordu, o esnada aklıma rüzgar ile alakalı ayetler geldi, yemek boyunca zihnim hep o ayetlerle meşgul oldu. Kuran-ı Kerim bir yerde meâlen, Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik. Derken gökten yağmur indirip onunla sizi suladık. (Hicr, 15/22); bir başka yerde de Odur, rahmetinin (yağmurun) önünden müjdeci olarak rüzgarlar gönderen. Nihayet bu rüzgarlar o ağır bulutları hafif bir şeymiş gibi kaldırıp yüklendiklerinde, Biz onları, ölü bir ülkeye sevkeder, derken oraya su indiririz de orada her türlüsünden meyveler, ürünler çıkarırız. (Araf, 7/57) buyuruyor. Bir taraftan, yağmur damlaları bitirmek üzere bulutun aşılanmasını, diğer taraftan da ürün verecek tohumları aşılanmasını ve rahmetin müjdecisi olan rüzgarı düşünürken zihnim sosyal hadiselere intikal etti.
Sosyal hadiselerde de önce şiddetli fırtınalar olur. Eğer insanlar o fırtınalar karşısında tamamen yıkılmamışsa; yani yeşillikler kurumamış, ağaçlar devrilmemiş, gökten düşecek yağmura bağrını açacak şeyler zeminde bütün bütün yok olmamışsa, o rüzgarları sürekli yağmurlar takip eder. Esen her rüzgar sele sebebiyet verebilecek yağmurları bağrında taşıdığı gibi rahmet yağmurlarının da müjdecisi olabilir.
Bu açıdan da, bizim herşeyden ziyade kendimize bakmamız lazım. Yani, bizim dünyamız yağmura liyakatli mi? Ağaçlar devrilmiş mi, dimdik mi? Zeminde halâ yeşillik var mı? Daima yağış alan bölgeler gibi yağmura açık halini koruyor mu?.. işte buna bakmalı.. bu mülahazayla kendimizi sorgulamalı, iç dünyamızı teşrih masasına yatırmalı; rahmete liyakatımızın olup olmadığını tetkik etmeliyiz.
Yeryüzüne daima yağmur yağar. Ama yağmur bulutları rahmete liyakatlı yerleri kollar. Yağmurun mülk ve melekût yönü, her ikisi de şeffaftır. Her ne kadar emareleri ortaya çıkınca yağacağı söylenebilirse de, ufukta henüz işaretleri yokken yağmurun geleceğini kestirmek zordur. Semanın gözyaşları o yana da, bu yana da açıktır; Allahın kudretine, inayetine, meşietine ve ilmine taalluk etmektedir. Bazen gider denize boşalır; bazen de yolu gür ormanlara varır.
İçtimaî hayattaki fırtına, buhran, ızdırap, sıkışma ve tazyikler de bulutların sıkışması gibi bir kıvama gelir ve netice itibariyle nerede rahmet teveccühü varsa oraya sürüklenirler. O sıkışmalar, tazyikler, bunalımlar ve ızdıraplar ölçüsünde sineler heyecanla Allaha yönelirse: Allahım! Sen de biliyorsun ki, bizim Senden, Senin rızandan başka bir mülahazamız yoktur. Senden başka birşeye gönül bağlayacaksam şu can emanetini al da hayatı bir yük gibi omuzumda taşımayayım. diyecek kadar yürekten ve samimi olarak Ona teveccüh ederse Allah merhamet eder; eder de yıldırım yüklü bulutları rahmet çeşmesi haline getirir. Ama eğer, müslümanlar sadece birer kültür müslümanı ise, babalarının müslümanca yetiştiği zeminde, öyle gördüklerinden dolayı müslüman gibi görünüyorlarsa; ruhlarını aydınlatamamış, kafalarını yenileyememiş, İslam için hiçbir çilesi, hiçbir ızdırabı olmayan ve hususiyle de ne olacak milletimin şu acıklı hali deyip fikir çilesi çekmeyen insanlarsa -ki en büyük çile fikir çilesidir-, rüzgarlar rahmet muştuları getirme yerine felaket haberleri taşıyacaktır. Bundan dolayı, herşeyden önce inananlar doğru inanmalı ve birer muhasebe insanı olmalıdır.
İslamı gadre uğratan iki cephe vardır: Birisi, onda sürekli şok tesiri yapacak taarruzlar peşinde olan, kin ve inat cephesi. Diğeri de müslümanlığı yolda bulmuş, kültür müslümanlığı tavrı sergileyen vefasızlar cephesi.
Izdırap, en büyük duadır. Izdırap gayretten, ölesiye koşmaktan daha önemli ve kıymetlidir. Allah, ona buna değil oturup-kalkıp Ne olacak bu dünyanın hali, nasıl çıkacağız şu milli buhrandan!.. deyip kendine göre değişik beyin fırtınalarıyla insanlara ruhunun ilhamlarını duyurmak için fikir sancısı çeken insanlara lütuflarda bulunur. Diğerleri de belki bundan istifade ederler ama, bilmelidirler ki, ak saçları ahirette önlerine dökülür ve çok utanırlar. Allahın bir nimeti olarak önlerinde buldukları imana, İslama, İslamın güzelliklerine karşı vefasızlıklarının hicabını iki büklüm olarak ötede yaşarlar.
Evet, azap bulutları, ancak milletine hizmetin ve insanlığın mutluluğunun kara sevdalıları hürmetine rahmete dönüşecektir.. adanmış ruhlar; dünyevî, cismânî ve bedenî bütün mülahazalara kapanmış olanlar.. kara sevdalılar..

Yemekte otururken rüzgar esiyordu, o esnada aklıma rüzgar ile alakalı ayetler geldi, yemek boyunca zihnim hep o ayetlerle meşgul oldu. Kuran-ı Kerim bir yerde meâlen, Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik. Derken gökten yağmur indirip onunla sizi suladık. (Hicr, 15/22); bir başka yerde de Odur, rahmetinin (yağmurun) önünden müjdeci olarak rüzgarlar gönderen. Nihayet bu rüzgarlar o ağır bulutları hafif bir şeymiş gibi kaldırıp yüklendiklerinde, Biz onları, ölü bir ülkeye sevkeder, derken oraya su indiririz de orada her türlüsünden meyveler, ürünler çıkarırız. (Araf, 7/57) buyuruyor. Bir taraftan, yağmur damlaları bitirmek üzere bulutun aşılanmasını, diğer taraftan da ürün verecek tohumları aşılanmasını ve rahmetin müjdecisi olan rüzgarı düşünürken zihnim sosyal hadiselere intikal etti.
Sosyal hadiselerde de önce şiddetli fırtınalar olur. Eğer insanlar o fırtınalar karşısında tamamen yıkılmamışsa; yani yeşillikler kurumamış, ağaçlar devrilmemiş, gökten düşecek yağmura bağrını açacak şeyler zeminde bütün bütün yok olmamışsa, o rüzgarları sürekli yağmurlar takip eder. Esen her rüzgar sele sebebiyet verebilecek yağmurları bağrında taşıdığı gibi rahmet yağmurlarının da müjdecisi olabilir.
Bu açıdan da, bizim herşeyden ziyade kendimize bakmamız lazım. Yani, bizim dünyamız yağmura liyakatli mi? Ağaçlar devrilmiş mi, dimdik mi? Zeminde halâ yeşillik var mı? Daima yağış alan bölgeler gibi yağmura açık halini koruyor mu?.. işte buna bakmalı.. bu mülahazayla kendimizi sorgulamalı, iç dünyamızı teşrih masasına yatırmalı; rahmete liyakatımızın olup olmadığını tetkik etmeliyiz.
Yeryüzüne daima yağmur yağar. Ama yağmur bulutları rahmete liyakatlı yerleri kollar. Yağmurun mülk ve melekût yönü, her ikisi de şeffaftır. Her ne kadar emareleri ortaya çıkınca yağacağı söylenebilirse de, ufukta henüz işaretleri yokken yağmurun geleceğini kestirmek zordur. Semanın gözyaşları o yana da, bu yana da açıktır; Allahın kudretine, inayetine, meşietine ve ilmine taalluk etmektedir. Bazen gider denize boşalır; bazen de yolu gür ormanlara varır.
İçtimaî hayattaki fırtına, buhran, ızdırap, sıkışma ve tazyikler de bulutların sıkışması gibi bir kıvama gelir ve netice itibariyle nerede rahmet teveccühü varsa oraya sürüklenirler. O sıkışmalar, tazyikler, bunalımlar ve ızdıraplar ölçüsünde sineler heyecanla Allaha yönelirse: Allahım! Sen de biliyorsun ki, bizim Senden, Senin rızandan başka bir mülahazamız yoktur. Senden başka birşeye gönül bağlayacaksam şu can emanetini al da hayatı bir yük gibi omuzumda taşımayayım. diyecek kadar yürekten ve samimi olarak Ona teveccüh ederse Allah merhamet eder; eder de yıldırım yüklü bulutları rahmet çeşmesi haline getirir. Ama eğer, müslümanlar sadece birer kültür müslümanı ise, babalarının müslümanca yetiştiği zeminde, öyle gördüklerinden dolayı müslüman gibi görünüyorlarsa; ruhlarını aydınlatamamış, kafalarını yenileyememiş, İslam için hiçbir çilesi, hiçbir ızdırabı olmayan ve hususiyle de ne olacak milletimin şu acıklı hali deyip fikir çilesi çekmeyen insanlarsa -ki en büyük çile fikir çilesidir-, rüzgarlar rahmet muştuları getirme yerine felaket haberleri taşıyacaktır. Bundan dolayı, herşeyden önce inananlar doğru inanmalı ve birer muhasebe insanı olmalıdır.
İslamı gadre uğratan iki cephe vardır: Birisi, onda sürekli şok tesiri yapacak taarruzlar peşinde olan, kin ve inat cephesi. Diğeri de müslümanlığı yolda bulmuş, kültür müslümanlığı tavrı sergileyen vefasızlar cephesi.
Izdırap, en büyük duadır. Izdırap gayretten, ölesiye koşmaktan daha önemli ve kıymetlidir. Allah, ona buna değil oturup-kalkıp Ne olacak bu dünyanın hali, nasıl çıkacağız şu milli buhrandan!.. deyip kendine göre değişik beyin fırtınalarıyla insanlara ruhunun ilhamlarını duyurmak için fikir sancısı çeken insanlara lütuflarda bulunur. Diğerleri de belki bundan istifade ederler ama, bilmelidirler ki, ak saçları ahirette önlerine dökülür ve çok utanırlar. Allahın bir nimeti olarak önlerinde buldukları imana, İslama, İslamın güzelliklerine karşı vefasızlıklarının hicabını iki büklüm olarak ötede yaşarlar.
Evet, azap bulutları, ancak milletine hizmetin ve insanlığın mutluluğunun kara sevdalıları hürmetine rahmete dönüşecektir.. adanmış ruhlar; dünyevî, cismânî ve bedenî bütün mülahazalara kapanmış olanlar.. kara sevdalılar..