S.A.
Herkese merhaba
Merhaba Trakyalı06 ustam
Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi işlerimin yoğunluğu, cevabi yazımı geciktirmiştir. Kusuruma bakmayınız.
Öncelikle ilk sorduğunuz soruya cevap vermeye çalışalım.
“1-) Suyun geliş ve gidiş yönünü "siz" nasıl anlıyorsunuz ?”
Bu soruya bir iki cümle ile cevap verebilirim. Lakin sitemiz her kesime açık olduğu için ve de anlaşıla bilirliği açısından biraz geniş ele alacağım.
Suyun geliş ve gidişi, halk arasında kullanılan bir tabirdir. Bu tabirden herkes ilmi kadar nasiplenir. Şöyle ki;
Dağdaki çoban (sakın yanlış anlaşılmasın. Küçümsemek babında değil tabir olarak kullanılmıştır); Kolunu belli bir yönde yukarı kaldırır ve daha sonra aşağıya doğru indirerek suyun geliş ve gidişini gösterir.
Mürekkep yalamış olan; Suyun akış yönü olarak anlar.
Kitap tozu yutmuş olan ise; Akış nedir? Su akışkan mıdır? Akışa etki eden faktörler nedir? Sorularına cevap ararlar.
Akış nedir? Su akışkan mıdır? Suyun akışına etki eden faktörler nedir?:
“Suyun doğal özelliği, herhangi bir sıvı gibi, akışkanlık olmasıdır. Akışkanlık ise; gezegenimizin çekim güçleri tarafından belirlenir. (örneğin, ağırlıksız bir durumda su akmaz, ancak küresel bir şekil alır). Dünyadaki yerçekiminin kuvveti suyun akmasına neden olur. …. …..
……dünyada cisimler hep aşağıya düşerler. Buna da sebep, yerçekimi gücüdür. Bir cisim, dağın yamacı gibi eğik bir yerde kendine engel olacak bir şey bulamazsa, yukarıdan aşağıya doğru kayar veya yuvarlanır. Su da bu kurala uymak zorundadır. Su, bütün cisimler gibi, yerçekimi denilen bir güçle, dünyanın merkezine doğru çekilir. Bu genel kurala uyan su, kazmış olduğu yatakta toprağın eğikliğini izleyerek, yer değiştirir. Böylece akan nehir, ya başka bir nehir’e, yahut da denize dökülür. Uzun yıllar boyunca kazmış olduğu yatağından ayrılamadığı için, belirli bir yolu izleyerek, hep aynı yönde akar. ... ….
…….bununla birlikte, belirli koşullar altında, çekim yasasına aykırı olan az miktarda su yükselebilir. Fizikteki bu olguya kılcal etki denir. Bunun olması için, suyun bir tüp veya ince bir kanal gibi dar bir deliğe kapatılması gerekir. Buna bir örnek, bitki dokusundaki ksilemdir. Bu şekilde, bitkiler yerden su alır ve yukarı kaldırır. …… …… (derlemedir)
İkinci ve diğer sorularınıza direk cevap vermek yerine, şöyle bir anlatım bilmem uygun olur mu? :
Ben bu sondaj konusunda bu tür anlatımları çok sık duyuyorum. Örneğin : 3-5 gün öncesi, sattığımız araziye ev yapan kişi sondaj vurdurmuş. İlk suyu 30 m. de ikinci suyu 60 m.de üçüncü suyu 110.m.de en son 148 m.de 2 metre genişliğinde güldür güldür akan bir suya ulaşmış. Dalgıç pompa 5-10 sn. çalışmış sonra tısss. Ertesi gün ise hiç çalışmamış. Sonuç; o güzelim su bir anda buhar olup uçmuş ve o mevki si ve zenginliğinle mamur kişi ……. ……. . neyse konumuz o kişi değil.
Şimdi. Bir genelleme yapalım. Herkes faydalansın.
ALLAH (c.c) herkesi çeşitli meziyetlerle donatmış ve AKIL denilen çok büyük bir nimeti bahşetmiştir.
Herkes çok zeki olmak zorunda değildir. Ancak AKIL’lı olmak zorundadır. Zekan ve ilmin ne kadar çok olursa olsun, Akıl ile desteklenmeği takdir de hiçbir önem arz etmez. Maazallah helak oluruz da haberimiz olmaz.
Her ilmin bir dayanağı vardır. Zahiri ilimlerin dayanağı ise “kaynak ve ispat” dır. Eğer kaynakların sağlam ve güvenilir değil ise ispat çabalarının nazari dikkate alınmaz. Velev ki dünyanın en zeki insanı olsan, bütün ilimleri yutsan bile.
Daha basite indirelim. 30-60-110 ve 148 m. de su varmış. Nasıl olsa karşındaki aptal demeyelim de aklını kullanmayan kişi. Meydan senin koçum. At, atabildiğin kadar. Zeki olan kişi bunu ispata çalışır. İlmin her türlüsü onun için mubah tır. Ancaak; akıllı kişi ise şöyle düşünür.;
4 farklı suyun doğa da aynı hizada bulunma olasılığı nedir?
Zahiri ilimleri bilmiyor olabilir. Ancak aklını kullanır ve bir bilene danışır. Gerçeği öğrenir. Bu gerçeklerin ışığında delil ister. Öyle “yok kum çıktı. Çakıl çıktı. Kuş uçtu. Kedi miyav dedi” ayaklarını yemez. Kuvvetli delil ister.
Diyelim ki bu kişi üç kağıtçı değil de, bu işe merak salmış birisi. Öğrenmek istiyor. Bazı zahiri ilimlerde de iyiyim diyor. Bu konularda da çalışmalarım var. Diyor. Bazı sorular soruyor. Fakat sorduğu sorular, karşısındaki muhatabı sıkıntıya sokuyor ve muhatap şöyle düşünmeye başlıyor;
Bu kişi bildiğini söylediği ilimlerin en temel kuralını bilmiyor,
Veya çok iyi biliyor da, beni tartıyor,
Veya bu camiada kendisine yer açmak için münazara ortamı hazırlıyor,
Veya söğüş çemberini ilmi delillerle güçlendirmek için; bolca gaz vererek ve azıcıkta kışkırtarak bir şeyler öğrenmek istiyor.
Hadi bakalım şimdi. Muhatap bu sorulara nasıl cevap versin?
Muhatap bilir ki; “İlmi taleb etmek, öğrenmek her müslümana farzdır. İlmi ehil olmayan kimselere öğreten ise, hınzırların boynuna, mücevher, inci, altın takan gibidir.” (rivayet:Enes b. Malik (ra))
Yine Muhatap bilir ki; bu sorulara cevap verse, arkası da gelecektir.
Bu kişi ile münazaraya da girmez. Çünkü münazara: “Ancak ilmi kendisinden üstün bir kişi ve şahsiyeti güven veren birisi ile yapılır”(imamı gazali) Şahsiyeti tanımıyor. Belki dünya tatlısı biridir ama ilmi yetersiz. Yetersizlik de yanlış anlaşılmasın. Zahiri ilimlerdeki bilgilerini akıl süzgecinden geçirmemiş. Kısaca doğru soruları soramamış. Hem kendisini hem de muhatabını sıkıntıya sokmuş.
Lafı fazla uzatmaya gerek yok. Yine bir tabir kullanalım. “ne etliye, ne sütlüye” dokunduk. İnşallah yanlış anlaşılmayız.
Sonuç; zekamız ile değil aklımız ile hareket edelim.
Sağlıcakla kalın.
ALLAH a emanet olun.