Kim Bu Insanlar? (su Arayıcıları) | Sayfa 2 | Define işaretleri ve anlamları

Kim Bu Insanlar? (su Arayıcıları)

bornovalı

USTA
Super Moderatör
Katılım
20 Ekim 2014
Mesajlar
396
Beğeni
1,575
Puanları
93
S.A.
Herkese merhaba.

Bu hafta sonu yaşadığım bir olayı anlatmadan geçemeyeceğim. Kaleme aldığım yazılarım, bu meziyetimiz hakkında hiçbir bilgisi olmayan veya çok az bilenlere hitap ettiği için, onları ilgilendireceği kanaatindeyim.

Yazılarımdan takip edenler bilirler ki, ben su akakları tespit çalışması yaparım. Şimdiye kadar 2 tane kuyuyu tek başıma kazdım. 3 kuyu da ise 7.metre de kaldım. Hemen hemen suya ulaşmak üzere olduğu kanaatindeyim. Dizimdeki rahatsızlıktan ötürü 5 ayı geçkin bir süredir kuyu ile hiç ilgilenemedim. Hem araziyi dolaşmak, hem kuzu göbeği mantarı toplamak, hem de kuyunun ne alem de olduğunu görmek için düştük yollara. Dağ da 2 delikanlıya rastladım. Onlarda doğa yürüyüşüne çıkmışlar ama yöreyi bilmiyorlar. Nereye gidebiliriz ne yapabiliriz diye sordular. Bizim kulübenin yakınlarında idik. Hadi gelin bir çay için sonra yine gezersiniz ama önce bir yere uğrayalım dedim. Tamam dediler. Kazdığım kuyunun yanına gittik. Onlar da çok meraklı. İşte bu arazi kimin? Bu kuyuyu niye kazdınız? Yerini nasıl tespit ettiniz? gibi şeyler sorunca, bende üstün körü anlattım. Bir tanesi: “bu tür şeyleri duyuyoruz ama bunun ilimsel bir izahı yok.” Deyince, ne iş yapıyorsun? dedim. Fizikçi olduğunu ve ……. Dalında da yüksek yaptığını söyledi. Peki ön yargılı mısın? dedim. Hayır dedi. Beni tanıyor musunuz? Dedim. Hayır dediler. (o kıyafetlerle çocuklarım bile tanımıyor ya neyse) onlar kuyu ile ilgilenirlerken ben, basit bir galvaniz tel buldum. Onun tam ortasına bir ağaç parçası koyarak ve ikiye katlamak suretiyle ortada bir halka oluşturdum ve uzun kısımlarına da kavis vererek elde tutulabilecek hale getirdim. Fizikçi olana; gel bakalım. Şunu şu şekilde tut ve rahat bir yürüyüş hali ile bir gezin bakalım dedim. Epey bir gülüştüler. “ya dayı ne anlarız biz bu işlerden. Bunlar gizemli işler falan filan.” İşi eğlenceye vuruyorlar ama efendi çocuklar. 2-3 tur attı. Şöyle tut böyle davran falan filan derken onu sızma suyun üstüne yönelttim. Bakalım ne olacak diye. Hızlı adımlarla yürüyordu. Eğlence babında. Ama bir anda elindeki o basit tel tepki verdi. “Ya bu tel elimden kaydı galiba dedi. Olabilir, ileri git bir daha aynı yerden geri gel dedim. Ama bu sefer yavaş adımlarla.” Aynı nokta da yine onun tabiriyle elinden kaydı. “Sıkı tut koçum. Kaymasın. Hadi bir daha geç aynı yerden dedim”. Ama bu sefer elinden kaymadı. Öbür delikanlıya da yaptırdım tık yok onda. Çocuk meraklı “ ya dayı bir şey söyleyeceğim, bu tel elimden kaymadı da sanki bir şey onu çekti.” Emin misin? koçum. Ama sonra sıkı sıkı tutunca olmadı. Onları aldım kuyudan daha uzak bir yere ama ana damarın olduğu yere götürdüm. ”Şimdi bir daha gezin bakalım buralarda dedim”. Tam ana damarın üstünde; o basit tel parçası neredeyse elinden fırlayacak. Öbür delikanlı işi gırgıra vuruyor. “Ya bir şeyi tutmayı beceremiyorsun. Yahu daha nasıl tutayım?” “Sıkı sıkı tut şunu.” Tam damarın üstünde bütün gücüyle tutmasına rağmen telin aşağıya bükülmesine mani olamıyor. Aldı mı şimdi bunları bir merak. “Ya bu nasıl iştir? Anlatsana ne oluyor. Ben nereden bileyim koçum. Fizikçi olan sensin. Vardır bir izahı”. Bunlar kendi aralarında tartışıyorlar. Öbürü diyor ki,” ya şaka yapma” Bu diyor ki; “ ya niye inanmıyorsun bana. Yeminle bir şey teli aşağıya çekiyor. Bütün gücümü kullanıyorum tutamıyorum. Ya dayı anlat bize şunu. Nedir bu iş?

“Şu ilerdeki kurumuş delice zeytin çalısını görüyor musun? Kap gel onu. Getirdi sağ olsun. Şimdi şurasından buralarından kır ve aralarındakini temizle. Sakın sana iş buyurduğumu da düşünme. Bunu sana yaptırmamın bir sebebi var. Ben hiç elimi sürmeyeceğim. Tamam mı? Tamam?” Ona “Y” şeklinde çatalı hazırlattım. Bir de kurumuş mübarek sanki çelik bir yay. Şimdi şöyle tut. Böyle tut. Ger biraz ve bu şekilde eve kadar yürü önümüzden. Onu biraz dolaştırdım ama yine ana damarın üstüne getirdim. O dal parçası bir anda elinden fırladı. Bu sefer ben dedim. Yaa koçum bir çubuğu tutamadın. “ sen ne diyorsun dayı yaa, bir şey elimden çekip alıyor sanki. Bu sefer çok daha güçlü tut. Var gücünle tut ve bakalım ne olacak.” Keşke demez olaydım. Bu var gücünle direniyor ama bir kıymık, delikanlının avucunu parçaladı. Dayanamadı bıraktı elinden çatalı. Üzüldüm. Boş yere çocuğun canı yandı. Evde sardık falan ama 3-4 gün elini kullanamayacak gibi. “Şimdi dedim; hiç soru sormak yok. Al şu pirinç çubukları karşıda bir gez bakalım ve çubuklarda farklı bir hareket olacak mı”? Nasıl tutması gerektiğini gösterdim ve eski köy çeşmesinin etrafında gez gel dedim. Gezdi geldi. Var mı çubuklarda bir farklı bir hareket? Yok dedi. Belki eli sarılı olduğu için çekim veya tepki alamamış olabilir veya meziyeti sadece çatal benzeri cisimlerde. Bilemiyorum.

Bunlar yürüyüşü falan bıraktılar. Anlat bize şunu nedir ne değildir? Benim de zamanım yok fazla bir şey söyleyemedim. Sadece mail adresini ver sana bu konu hakkında yazdığım yazıları göndereyim. Madem fizikçisin, sen de bu meziyeti “ilimsel” olarak araştır. Bulabildiklerini de bana gönder ki paslaşalım dedim. Önce Üniversitedeki hocamla konuşur sonra onun gösterdiği doğrultuda araştırır sizi bilgilendiririm dedi. Hocan kim diye sordum. Falanca değince; eğer sen onun görüşleri ile yol alacaksan hiç başlama koçum. Hiç girme bu işe. Niye? diye sordu. Senin hocan kendine bile inanmıyor ki buna inansın ve sana mürşitlik yapsın. Şahsen tanımıyorum ama genel düşüncelerinden haberdarım. Ondan sana fayda gelmez. İlla ki bahsedeceksen bile benden bahsetme veya sana göndereceğim yazıların kaynağını son dakika ya kadar gizle. Ters düşmeni istemem. Benden söylemesi.

Bu delikanlının müthiş bir meziyeti var. Farkında değildi. Onlara biraz gösteri mahiyetinde bir şeyler gösterdim. Toprağa bazı şeyleri gömdürdüm ve gömdüklerinin ne olduğunu, çubukların nasıl şekil aldığına dikkat etmesi gerektiği gibi şeyleri gösterdim ve en önemlisi de, bu meziyetin; kullandığı cisimlerle direk bir bağlantısı olmadığını,(Türkçesi; su bulmak için illa ki dut veya zeytin veya fındık ağacı olması gerekmediği) hele ki; mistik güçlerle, Din ile, şişman veya zayıf olmakla, kan grubunla, kör cahil veya bilim adamı olmakla ilgisinin olmadığını kıyaslamalı olarak anlattım.

Bu meziyetimiz hakkında hiçbir bilgisi olmayan veya çok az bilip, ilgi duyan arkadaşlar; aynı sözler sizin içinde geçerlidir. Şarlatanlara, umut tacirlerine kanmayın lütfen.
Sağlıcakla Kalın
ALLAH 'a emanet olun
 

Trakyalı06

Kullanıcı
Katılım
7 Şubat 2019
Mesajlar
7
Beğeni
6
Puanları
3
Yaş
45
Sn. bornovalı ustam Merhaba,

Sevdiğim ve değer verdiğim bir hocamın tavsiyesi üzerine, siteye üye oldum ve profil sayfanızdan açmış olduğunuz tüm konuları okudum. Değişik konulara yazmış olduğunuz mesajların da bir kısmını okuyabildim.
Olaylara bilimsel yaklaşımınız,okuyucunun yolculuğunda sürekli kendisine sorular sordurtmanız ve en sonunda da yine topu kucağında bırakarak araştırmaya sevk etme tarzınızı takdir ettiğimi bildirmek isterim. Büyük bir özveri,merak ve araştırma ile okyanusun içerisinden çok faydalı bilgiler derleyerek,bizim gibi merak edenlere altın tepside sunmuşsunuz. Şahsım adına teşekkür ederim.
Bir süredir,metal L ikili çubuklar ile,metallerin toprak altı davranış biçimlerinin karakteristiği,metal-toprak-zaman arasındaki farklılıklar,birbirleri arasındaki baskınlıklar, atomların titreşim yoluyla yaydığı frekanslar,elektron dizilimleri,diamanyetikler,metalik bağlar,elektron bulutu v.b. konuların harmanlanıp,bu karmaşanın içerisinde metalin merkezinin doğru olarak L çubuk ile noktalanması hususlarında kendi çapımda araştırmalar yapan biriyim. Kısaca kendimi tanıtmak istedim ki,okyanusta minik bir su damlası bile olamadığımı ve ne ile uğraştığımı da az çok bildiğimi belirtmek istedim.

Sizden bir konuda açıklama rica etmek istiyorum. Vaktinizi ayırıp cevaplandırırsanız memnun olurum.

" Çubuklarla suyu buldum. Yanıma su alarak teyitte ettim. Bu kadar mı? Hayır. Daha sonra, tespit ettiğim noktaya bir işaret koyarım. İleri-geri, sağa-sola hareket ederek suyun geliş- gidiş yönü ile su yatağının genişliğini tahmin etmeye çalışırım. (Sudan uzaklaştığımda çubuklar arama moduna geçer. Suyu bulduğumda ise içeri doğru kapanırlar.) " (sizden alıntıdır)

Sn. Ustam,
1 yıl önce meyve bahçesi yapmaya karar verdiğim araziye sondaj yaptırtarak su çıkartmaya karar verdim. Refere ettikleri X şahsı buldum ve ziyaret etmesini rica ettim. Bakır çubuklar ile araziye girdi ve yaklaşık 2 m genişliğinde damarı buldu.
- Evet senin arazinde su var.
+ Peki su yeterli mi ?
- Damar geniş,güzel bu su sana yeter. 30 yıldır bu işi yapıyorum.
+ Peki su kaç metrede ?
- Orasını bilmem. Vururuz sondajı artık kaç metrede çıkarsa.. Ama buralarda en fazla 70-80 m kazarız. İlla suyu buluruz.
+ Peki. Ben burası için önce arama ruhsatı çıkaracağım. Yani masraf yapacağım. Sondajı vuracağımız yerin koordinatlarını vereceğiz. Ve sen gelip delmeye başlayacaksın. Sana 2 sorum var. 1-) Ya su çıkmazsa ? 2-) Delme işleminde işler ters gitti ve alet edavatın içeride kaldı veya vb. o zaman ne olacak ?
- Orasına sen karışma! Ben sana suyu bulacağım. Kullanıma hazır hale getireceğim. Bunu yapamazsam bana 5 kuruş para verme!
+ Ehh peki.. Usta sensin. Damarın ne tarafa gittiğini gördüm. Sınıra 2 m kala tam şu noktayı istiyorum. Uygun mudur?
- Genişliğini ölçelim. Tam orta noktasından delelim. Tamam burası uygundur.
+ Tamam abicim teşekkür ederim. Geri dönüş yapacağım. Bana az zaman ver..

Madenler ile araştırmalarım var olmasına rağmen,su ile tecrübem hiç yoktu. Sondajcı gittikten sonra,hiç kullanmadığım pirinç çubuklarımı elime aldım ve bende tespit yaptım. Evet gerçekten 2 m genişliğinde su damarı var gözüküyordu. Araziyi enlemesine ve hafif çapraz bölerek devam eden bir damar.. Damara yakın böğürtlen çalılarının,damara paralel olarak hat şeklinde çıkmış olması da gözüme çarpmıştı..
Tabi metraj almak istedim. Ancak kullandığım 15 metrelik bakır kablomun yetmeyeceğini düşündüğümden,kabaca bir derinlik aldım. 20,4 m aldığım bu derinliği sondajcıyla paylaşmadım. Sonuç olarak sondajcı geldi ve kazdı. İlk su 19 m de çıktı. Çok hafif kum geldi. (Kum gelirse su damarına denk gelmiş oluyormuş) sonrasında 22m,25 m, ve asıl su 38 m de çıktı. Bir kum ama oluk oluk.. Velhasıl kelam, 45 m de kuyuyu sonlandırdık. Bu su sana yeter dedi..
1 hp dalgıç pompa,32 mm kangal boru ile 5 tonluk depoyu 90 dakikada dolduruyor. Pompa hiç durmuyor su kesilmiyor. Güzel su benim için.

Hikayem bitti. Ama ben bu su işine merak saldım. Keşke şurda su olaydı diyen bir sürü çiftçi tanıyorum o yörede. Neden onlara yardım etmeyeyim sorusu yankılanmaya başladı. Madem su ,hayat demekse,küçük dokunuşlar belki bende yapabilirim diye bu konuya da eğilmek istedim.
Çubukların tepkileri dediğiniz gibi kişiye has özelliktir. Bunları iyi bildiğimi söyleyebilirim.
Sizden ricam ise Metal çiftli L çubuklar ile tecrübeniz var ise ;

1-) Suyun geliş ve gidiş yönünü "siz" nasıl anlıyorsunuz ?
2-) Örnekteki gibi,alt alta birden çok damar olan yerlerde, bunları tek tek saptayabiliyor musunuz ?
3-) Damar genişliğini, damara dikey ileri-geri giderek mi tespit ediyorsunuz ?
4-) Alt alta farklı metrajlarda damar var ise, her damarın genişliğini ayrı ayrı alıp,ayrı ayrı da metraj tespit edebiliyor musunuz ?

Cevaplama şansınız olur ise memnun olurum. Yazacaklarınız (yazar iseniz)her ne kadar şahsınıza özel tepkimeler olsa da, mantalite olarak kavrayacağımı ve kendime özel tecrübe ederek uygulayabileceğimi düşünüyorum.
Saygılarımı sunarım..
 

bornovalı

USTA
Super Moderatör
Katılım
20 Ekim 2014
Mesajlar
396
Beğeni
1,575
Puanları
93
S.A.
Merhaba Trakyalı06 ustam.
Mesajınızı yeni gördüm. İçten ve samimi temennileriniz için teşekkür ederim.
İşlerimin yoğunluğu yüzünden sorduğunuz sorulara şu an için her hangi bir cevap yazamayacağım. 15 gün kadar çok ama çok yoğunum. Döndüğüm zaman sorduğunuz sorulara elimden geldiğince bir şeyler yazmaya çalışırım.
Sağlıcakla kalın
ALLAH a emanet olun
 

Trakyalı06

Kullanıcı
Katılım
7 Şubat 2019
Mesajlar
7
Beğeni
6
Puanları
3
Yaş
45
A.S. bornovalı ustam,
Islerinizin rast gitmesi temennisiyle kolaylıklar dilerim.
Cevabınızı bekleyeceğim.
Sizde Allah'a emanet olun.
Sağlıcakla kalın..
 

bornovalı

USTA
Super Moderatör
Katılım
20 Ekim 2014
Mesajlar
396
Beğeni
1,575
Puanları
93
S.A.
Herkese merhaba
Merhaba Trakyalı06 ustam
Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi işlerimin yoğunluğu, cevabi yazımı geciktirmiştir. Kusuruma bakmayınız.
Öncelikle ilk sorduğunuz soruya cevap vermeye çalışalım.
“1-) Suyun geliş ve gidiş yönünü "siz" nasıl anlıyorsunuz ?”
Bu soruya bir iki cümle ile cevap verebilirim. Lakin sitemiz her kesime açık olduğu için ve de anlaşıla bilirliği açısından biraz geniş ele alacağım.
Suyun geliş ve gidişi, halk arasında kullanılan bir tabirdir. Bu tabirden herkes ilmi kadar nasiplenir. Şöyle ki;
Dağdaki çoban (sakın yanlış anlaşılmasın. Küçümsemek babında değil tabir olarak kullanılmıştır); Kolunu belli bir yönde yukarı kaldırır ve daha sonra aşağıya doğru indirerek suyun geliş ve gidişini gösterir.
Mürekkep yalamış olan; Suyun akış yönü olarak anlar.
Kitap tozu yutmuş olan ise; Akış nedir? Su akışkan mıdır? Akışa etki eden faktörler nedir? Sorularına cevap ararlar.
Akış nedir? Su akışkan mıdır? Suyun akışına etki eden faktörler nedir?:
“Suyun doğal özelliği, herhangi bir sıvı gibi, akışkanlık olmasıdır. Akışkanlık ise; gezegenimizin çekim güçleri tarafından belirlenir. (örneğin, ağırlıksız bir durumda su akmaz, ancak küresel bir şekil alır). Dünyadaki yerçekiminin kuvveti suyun akmasına neden olur. …. …..
……dünyada cisimler hep aşağıya düşerler. Buna da sebep, yerçekimi gücüdür. Bir cisim, dağın yamacı gibi eğik bir yerde kendine engel olacak bir şey bulamazsa, yukarıdan aşağıya doğru kayar veya yuvarlanır. Su da bu kurala uymak zorundadır. Su, bütün cisimler gibi, yerçekimi denilen bir güçle, dünyanın merkezine doğru çekilir. Bu genel kurala uyan su, kazmış olduğu yatakta toprağın eğikliğini izleyerek, yer değiştirir. Böylece akan nehir, ya başka bir nehir’e, yahut da denize dökülür. Uzun yıllar boyunca kazmış olduğu yatağından ayrılamadığı için, belirli bir yolu izleyerek, hep aynı yönde akar. ... ….
…….bununla birlikte, belirli koşullar altında, çekim yasasına aykırı olan az miktarda su yükselebilir. Fizikteki bu olguya kılcal etki denir. Bunun olması için, suyun bir tüp veya ince bir kanal gibi dar bir deliğe kapatılması gerekir. Buna bir örnek, bitki dokusundaki ksilemdir. Bu şekilde, bitkiler yerden su alır ve yukarı kaldırır. …… …… (derlemedir)

İkinci ve diğer sorularınıza direk cevap vermek yerine, şöyle bir anlatım bilmem uygun olur mu? :
Ben bu sondaj konusunda bu tür anlatımları çok sık duyuyorum. Örneğin : 3-5 gün öncesi, sattığımız araziye ev yapan kişi sondaj vurdurmuş. İlk suyu 30 m. de ikinci suyu 60 m.de üçüncü suyu 110.m.de en son 148 m.de 2 metre genişliğinde güldür güldür akan bir suya ulaşmış. Dalgıç pompa 5-10 sn. çalışmış sonra tısss. Ertesi gün ise hiç çalışmamış. Sonuç; o güzelim su bir anda buhar olup uçmuş ve o mevki si ve zenginliğinle mamur kişi ……. ……. . neyse konumuz o kişi değil.
Şimdi. Bir genelleme yapalım. Herkes faydalansın.
ALLAH (c.c) herkesi çeşitli meziyetlerle donatmış ve AKIL denilen çok büyük bir nimeti bahşetmiştir.
Herkes çok zeki olmak zorunda değildir. Ancak AKIL’lı olmak zorundadır. Zekan ve ilmin ne kadar çok olursa olsun, Akıl ile desteklenmeği takdir de hiçbir önem arz etmez. Maazallah helak oluruz da haberimiz olmaz.
Her ilmin bir dayanağı vardır. Zahiri ilimlerin dayanağı ise “kaynak ve ispat” dır. Eğer kaynakların sağlam ve güvenilir değil ise ispat çabalarının nazari dikkate alınmaz. Velev ki dünyanın en zeki insanı olsan, bütün ilimleri yutsan bile.
Daha basite indirelim. 30-60-110 ve 148 m. de su varmış. Nasıl olsa karşındaki aptal demeyelim de aklını kullanmayan kişi. Meydan senin koçum. At, atabildiğin kadar. Zeki olan kişi bunu ispata çalışır. İlmin her türlüsü onun için mubah tır. Ancaak; akıllı kişi ise şöyle düşünür.;
4 farklı suyun doğa da aynı hizada bulunma olasılığı nedir?
Zahiri ilimleri bilmiyor olabilir. Ancak aklını kullanır ve bir bilene danışır. Gerçeği öğrenir. Bu gerçeklerin ışığında delil ister. Öyle “yok kum çıktı. Çakıl çıktı. Kuş uçtu. Kedi miyav dedi” ayaklarını yemez. Kuvvetli delil ister.
Diyelim ki bu kişi üç kağıtçı değil de, bu işe merak salmış birisi. Öğrenmek istiyor. Bazı zahiri ilimlerde de iyiyim diyor. Bu konularda da çalışmalarım var. Diyor. Bazı sorular soruyor. Fakat sorduğu sorular, karşısındaki muhatabı sıkıntıya sokuyor ve muhatap şöyle düşünmeye başlıyor;
Bu kişi bildiğini söylediği ilimlerin en temel kuralını bilmiyor,
Veya çok iyi biliyor da, beni tartıyor,
Veya bu camiada kendisine yer açmak için münazara ortamı hazırlıyor,
Veya söğüş çemberini ilmi delillerle güçlendirmek için; bolca gaz vererek ve azıcıkta kışkırtarak bir şeyler öğrenmek istiyor.
Hadi bakalım şimdi. Muhatap bu sorulara nasıl cevap versin?
Muhatap bilir ki; “İlmi taleb etmek, öğrenmek her müslümana farzdır. İlmi ehil olmayan kimselere öğreten ise, hınzırların boynuna, mücevher, inci, altın takan gibidir.” (rivayet:Enes b. Malik (ra))
Yine Muhatap bilir ki; bu sorulara cevap verse, arkası da gelecektir.
Bu kişi ile münazaraya da girmez. Çünkü münazara: “Ancak ilmi kendisinden üstün bir kişi ve şahsiyeti güven veren birisi ile yapılır”(imamı gazali) Şahsiyeti tanımıyor. Belki dünya tatlısı biridir ama ilmi yetersiz. Yetersizlik de yanlış anlaşılmasın. Zahiri ilimlerdeki bilgilerini akıl süzgecinden geçirmemiş. Kısaca doğru soruları soramamış. Hem kendisini hem de muhatabını sıkıntıya sokmuş.
Lafı fazla uzatmaya gerek yok. Yine bir tabir kullanalım. “ne etliye, ne sütlüye” dokunduk. İnşallah yanlış anlaşılmayız.
Sonuç; zekamız ile değil aklımız ile hareket edelim.
Sağlıcakla kalın.
ALLAH a emanet olun.
 

Trakyalı06

Kullanıcı
Katılım
7 Şubat 2019
Mesajlar
7
Beğeni
6
Puanları
3
Yaş
45
Merhaba bornovalı ustam,
Sözünüzde durarak yoğunluğunuzun ertesinde cevap verdiğiniz için çok teşekkür ederim.

Bu işlere meraklı olduğum ve sizden gelecek olan cevabı da sabırsızlıkla bekledigim için, her sabah kalktıgımda bu siteye girer, bildirim olup olmadığına bakardım. Çünkü yazılabilecek olanların, merak duyduğum konudaki bilgi açlığını gidermeye yönelik olabileceğini, ya da hiç olmazsa bir kapı işaret edilip, bilgiye oradan ulaşılabilmek için kendi imkânlarımla yürüyebileceğimi hayal ederdim.

Böyle bir duygu yogunlugundayken, sabah sevincimi, "hevesin kursakta kalması " ve "hayal kırıklığı " ile sonuçlandığını sizinde bilmenizi isterim.

Ilk soruma cevap verme seklinizden, sonrakilerin çok daha kaba, yer yer aşağılayıcı ,rantcilik ihtimaline bile yer verdiğiniz sekle bürünüp, rivayet ile destekleyip ilme ehil olmadığımı ve benim gibi bir hinzira bir bilgi vermenizin doğru olmadığını söylemişsiniz. Münazaraya girilmemesi gereken ve sorularımın da ardı arkasının geleceğini de ifade etmişsiniz.

Sn ustam , yanlış anlaşılacak bir durumunuz yok. Kendinizi ve bana bakış acınızı açıkça ifade etmişsiniz.

Böyle bir cevap haketmediğimi bildiğimden ve sizi hiç tanımadığım halde bir tavsiye üzerine tüm samimiyetimle bir kaç soru sormama rağmen bu denli akademisyen ukalâliginla beni yerden yere vurmaniza gerçekten çok kırıldım. Tavsiye eden kişinin lütfedip ismini sorsaydınız belki bu tavrınız bu kadar düz olmazdı..

"Zahiri ilimlerdeki bilgilerini akıl süzgecinden geçirmemiş. Kısaca doğru soruları soramamış. Hem kendisini hem de muhatabını sıkıntıya sokmuş.
Lafı fazla uzatmaya gerek yok. Yine bir tabir kullanalım. “ne etliye, ne sütlüye” dokunduk. İnşallah yanlış anlaşılmayız.
"Sonuç; zekamız ile değil aklımız ile hareket edelim"

Bu kadar meraklı olan ben için, siz her ne kadar sadece size yazdığım şekliyle beni analiz edip etiketlerinizi birbiri arkasına yapıştırmış olsanız da, sizin tabirinizle "kuş öttü kedi miyavladı" ile hareket eden biri değilim. Jeoloji mühendisleri ile de bu konuyu görüşmüştüm. Onlarında fikirlerini ve dayanak noktalarını öğrenmiştim. Nitekim bu kuyuyu ruhsatlı yaptım. Ruhsat prosedürünü bilirsiniz. Araştırmacı ve okumayı seven bir yanım vardır. Teorik bilgileri her zaman pratikte test edip onaylarim.

Neyse ustam bende lafı uzatmayayım. Kimse kimseye ne bir şeyi ispatlamak zorunda, ne de bilgiyi vermek zorunda.
Tüm mesajlarınızı bir bilgi elde edebilir miyim diye okuduğumdan, sanırım akademisyensiniz.
Ve bir konunuzda, zamanında kendi yaptığınız bazı hatalardan bahsetmiştiniz.
Tekrar gözden geçirmenizi tavsiye eder, zaman ayırarak uzun bir yazıyı kaleme aldığınızdan, tum yazinizda tek bir "bilgi" dahi vermemenizden,(kaynak gosterip isaret etmek dahil), sabah sabah beni cok uzdugunuz icin cok tesekkur ederim.

Allaha emanet olun.
 

bornovalı

USTA
Super Moderatör
Katılım
20 Ekim 2014
Mesajlar
396
Beğeni
1,575
Puanları
93
S.A.
Merhaba trakyalı06 ustam.
Öncelikle belirteyim ki; asla şahsınıza yönelik bir itham da bulunmadım gibi “şahıs tanınmıyor. Belki dünya tatlısı biridir.” Kelamım ile size bakış açımı ifade ettim. Bu kelamı yazmak bana çok zor gelmişti. Son yazınızı okuyunca yanılmadığımı anladım. Yaşadığınız hayal kırıklığı, uç noktalarda gezinen ithamlara karşın takındığınız tavır, (bir, iki nokta hariç) beni ziyadesi ile memnun ettiği bilmenizi isterim.
Sevgili ustam. Sevgili kardeşim. İlim de asla duygusallık yoktur. İlim duygusallıkla değil, gerçeklerle hayat bulur, yön bulur, doğrularla gelişir.
Şimdi biraz öz eleştiri yapalım.
Beni gerçekten sıkıntıya soktun.
İlim sahibi bir insanın, ilim sahibi bir kişiye sorulmaması gereken soruları sordun. Bütün samimiyetimle söylüyorum ki, ilminiz karşısında, belki bana diz çöktürebilecek bir birikime sahipsinizdir. Eğer öyle bir birikime sahip iseniz, hiç gocunmam, kibir yapmam. Önünüzde küçükmüş, büyükmüş bakmam diz çökerim. Niye böyle yapıyorsun diyene de “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” diyen kişiyi örnek gösteririm.
Bu tavrı takınmak zorundaydım. Gerekçesini de bazı yazılarımın içerisine serpiştirmişdim ama yine de yazalım.
Çok ama çok kaba tabir olacak fakat yazmak zorundayım. Adam k… nı silmesini bilmez. Ama bana temizlik dersi vermeye kalkar. Böyle insanlara kim olduğumuzu ima eder ve bekleriz. Eğer akıllı bir insansa anlar ve gereğini yapar. Yok değil ise; veryansın gitsin. Hakarete varan bildiği her şeyi sıralar. Böylelerinden uzak dururuz.

Bir de ilmi bir sıfata haiz kişiler vardır. Bunlarda ilmi sıfatlarını kullanarak insanları gerek maddi, gerekse dini yönden istismar etmeye kalkarlar. Bu tür insanlardan savundukları her ne ise onun delillerini isteriz. İster nakli ilim isterse akli ilim olsun. Bunların yanlışlarını ortaya koyduğumuzda, etik kuruluna şikayete varan her türlü pislikle karşılaşıyoruz. Bu kişiler diğerlerinden çok daha zorludurlar. Keskin zekalarını kullanarak yazılarımı didik didik ederler. Bir açığımı bulmaya çalışırlar.
Şimdi. Kendini benim yerime koy.
Birisi onca yazımın içerisinde sanki cımbızla seçmiş gibi “geliş ve gidişi” soruyor. Bu bir ilimdir. Bu soru geçiştirilemez. Hakkıyla cevap verilmesi gerekir ki, sonra ki sorulara mahal verilmesin. Şahsiyet de tanınmadığı için, “ilmimiz tartılıyor” düşüncesi hasıl oluyor ve “beni tartmaya kalkanın haddini bildirmek mubahtır”. Diyorsun.
Bir de, yağcılık yaparak, şirin gözükerek bizden ilmi bir şeyler öğrenip bunu istismar aracı olarak kullanmaya kalkışanlar var. “Hınzır” tabiri onlar için kullanılmıştır.
Gelelim “tum yazinizda tek bir "bilgi" dahi vermemenizden,(kaynak gosterip isaret etmek dahil),” söyleminize.
Bilgi den kastın nedir? Diye sormayacağım.
Birisi çıkmış diyor ki; ben bir cihaz yaptım. İki tane prop u var. Bunları toprağa saplıyorsun. Bu alet üstündeki sayaç sayesinde toprakta bulunan madenin “nötron ve proton” larını sayarak, altın mı, demir mi olduğunu söylüyor. muş. muş.
Sen de çıkıyorsun diyorsun ki; “saniyede 1.000 km. hızla dönen bir şeyi nasıl sayabiliyorsun” diye bir yazı yazıyorsun.
Veya birisi elindeki çubuklara basit bir kondansatör bağlıyor ve diyor ki; “ böyle yaparsanız yeraltındaki altını şıp diye bulursunuz” ve başlıyor sipariş almaya. (gelsin paracıklar)
Sende tutuyorsun kondansatör ve türevlerinin ne işe yaradığına dair bir yazı yazıyorsun.
Şimdi sormak lazım. Bu bir bilgi değil midir?
Akla şöyle bir soru gelebilir?: iyi de kardeşim. Sen hep var olanı eleştiriyorsun. Sadece yanlışları görüyorsun. Bu işin doğrusunu niye yazmıyorsun?
Böyle soruya nasıl cevap verilir? Veya niçin direkt cevap verilmez?
Cevap, bu yazının içerisinde olduğu gibi diğer yazılarımın içerisine de serpiştirilmiştir. Dikkatli bir göz, uyanık bir kalp bunları hemen görür.
Demiştik ya öz eleştiri yapalım diye, devam edelim. Sizi bu meziyete çeken şey nedir? diye sordum kendi kendime. Sadece merak mı? Yoksa saydığı ilimlerden nafakasını temin ediyor da bunu yan dal olarak mı? Değerlendirecek. Geçici bir heves veya merak olmadığını belirtiyor. Acaba yan dal mı? Yan dal ise işin boyutu çok ama çok farklı yollara gider. Bu konu münazaraya değer mi? tartışılabilir.
Hayır. Nafakamızı bu işlerden kazanmıyoruz. Ancak bu kadar bilgi birikimimizi bu konu da değerlendirmek istiyoruz denirse; biz de deriz ki; 40 yılı aşkın bu meziyet üzerinde şöyle veya böyle yaptığımız çalışmalarda geldiğimiz nokta; (-) eksi bilmem kaçlardan -2,-3 e ancak gelebildik. (0) sıfırı görebilsem kendimi çok bahtiyar hissedeceğim. Bu camia içerisinde olup da konunun uzmanlarını harekete geçiremeyişimin sebebi; meramımızı anlatamamak olmadığını da gelen eleştirilerden anladığımıza göre; tarafsız bir gözle bakarsak bu meziyetin “ilmi”bir sıfat kazanamamasının en önemli sebebi nedir acaba?

Sevgili ustam. Sevgili kardeşim. ALLAH (c.c) bize ilim ile akıl denen bir nimeti bahşetmiş. İspat edemeyeceğimiz bir şeyi doğru gibi lanse etmek bize yakışmaz. Böyle bir mebalin altından nasıl kalkacağız sonra? “Doğruyu bildiği halde susan dilsiz şeytandır” sözünü de bildiğimize göre mebalden kurtulmak için doğru bilinen yanlışları düzeltmeye çalışıyoruz.
Kısaca; Şöyle söylesek yanlış yapmayız her halde; sadece doğruları söylemek değil, yanlışları da söylemek “bilgi”dir.
Sevgili kardeşim. Yazımın başında da söylediğim gibi, asla şahsınıza yönelik bir itham da bulunmadım. Eğer öyle anladıysanız eğer; çok ama çok özür dilerim. Size değer vermemiş olsaydım, bu yazıları yazmazdım. Sizi değerlendirmek haddime değil ama bir cevher olduğunuz kalem oynatışınızdan belli oluyor. Gerek ilmi yönden gerekse üslubunuzla bu siteye bir değer katacağınızı umuyorum.
Yanlış anlaşılmaktan ötürü, Kalbinizi kırdım, üzdüm. İnşallah hakkınızı helal edersiniz.
Sağlıcakla kalın
ALLAH a emanet olun.
 
Üst