Neslin Elinden Tutmak | Define işaretleri ve anlamları

Neslin Elinden Tutmak

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
8,207
Beğeni
23,420
Puanları
113
Konum
Erzincan
Neslin Elinden Tutmak


Yaratılmışların en şereflisi insandır. Dolayısıyla insan, insan olmanın mânâsını iyi kavramalıdır. O üstün bir varlıktır ve aynı zamanda sayısız nimetle donatılmıştır. Bu insan, nasıl olur da, kendi konumunun farkına varamaz? Hem aklı olsun, hem gözü görsün, hem kulağı duysun, hem de bir gün mutlaka öleceğinin farkında olsun da, buna rağmen kâinatı, insanı ve bütün varlıkları yoktan yaratan Sâni-i Muhteşem'i tanımasın; Hakk ve hakikatten uzak kalsın, günaha batsın, zulme dalsın!

Nasıl ki, ruh bedeni terk edince, yani insan ölünce; "Bu insan neden ayağa kalkmıyor, bakmıyor, işitmiyor?" diyemiyoruz; onun sessiz, soluksuz duruşunu garipsemiyoruz. Aynen bunun gibi, maddesiyle ayakta olduğu hâlde, mâneviyatıyla ölmüş insanlar da bedenî arzularını yaşıyor; aklını, iradesini, duygu ve düşüncelerini suiistimal ediyor, israf ediyor. Âhiret'i bırakıp dünyaya dalıyor.

İnsan, dünya nimetlerine, makam ve mansıba kavuştukça Allah (celle celâluhu) ve Resulullah'tan (sallallahu aleyhi ve sellem) uzaklaşır; rahat ve rehavete dalar... İşte o zaman, nasihat edilemez, rehberlik yapılamaz hâle gelir. Allah'ın (celle celâluhu) ipi durumundaki Kur'ân ile olan münasebeti zayıflayan bir insanın, nefsin ve bedenî arzuların esiri hâline gelmesi, muhtemel hattâ mukadderdir. Evet, Allah (celle celâluhu) ve Resulullah'tan (sallallahu aleyhi ve sellem) uzaklaşmalar, insanı gaflete, sefalete, zillete ve nefsin köleliğine mahkûm hâle getirir.

Bütün dünyada dine karşı bir dönüş, mâneviyata doğru bir arayış başlamasının yanında, bilhassa İslâm'a karşı alâka çok dikkat çekiyor. Diğer taraftan ise, sefahat içinde çürüme, küfre ve dalâlete yöneliş gözden kaçmıyor. Bu tembellik ve haddi aşan hayat tarzı, insanı nefsin esiri, Şeytan'ın kölesi hâline getiriyor. Bugünkü tablo, gelecek nesillerimizi tehdit eder mahiyettedir. Felâketlere sürüklenen neslin elinden tutmak ve onlara en büyük insanlık olan İslâmî hakikatleri anlatmak gerekir. Mutlaka yapılması gereken husus, Allah'ı (celle celâluhu) anlatmak, tanıtmak ve sevdirmektir. Bütün peygamberlere (as), velilere ve sâlih kullarına Allah (celle celâluhu), bu sorumluluğu yüklemiş ve bu vazifeyi yaptırmıştır. Şayet bundan daha büyük bir iş olsaydı, Allah (celle celâluhu), Habib-i Edip'ini (sallallahu aleyhi ve sellem) o işte vazifelendirmez miydi?

Cenab-ı Hakk'ın namütenahi nimetleri karşısında şükretmemek, açık ve büyük bir nankörlük değil midir? İmanın bu güzel hakikatlerinden mahrum, ama liyâkati olan nice insan var. Kalbi güzelliklere açık, fıtratı bozulmamış bu istidatlı insanların ellerinden tutup onlarla dost olmak, onlara bir şeyler anlatmak, bu sayede onların gözlerinin hakikate açıldığını görmek insana müthiş bir huzur veriyor.

İslâmiyet'i yaşayarak temsil edecek dertlilere ihtiyaç duymaktayız. Satırlara ve sayfalara mahkûm ettiğimiz, maddî-mânevî beslenme kaynağımız Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan'daki aydınlık iklimi hayatımıza taşımamız gerekir. Bu hakikati hayatımıza taşıdığımız ve örnek birer model olduğumuz zaman, beşeriyet fevç fevç o nur membaına koşacak, iki dünyada da saadete erecektir.

Rabb'imizin rızasını kazandıracak önemli hususların başında İ'lây-ı Kelimetullah gelmektedir. Bunun için, Allah'ın (celle celâluhu) adını, Resulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yâdını, bütün dünyaya duyurmamız gerekmektedir. Bu inanç ve gerilimle, İslâm'ın güzel ahlâkını yaşayarak başkalarına örnek olmalıyız. Mukaddes ve yüce bir mefkûrenin mensubu bulunmakla sürekli şükretmeli, elimizden alınmaması için iradenin hakkını vermeli ve küçük bahanelerle yollarda takılıp kalmamalıyız. Bizler üzerimize düşen vazifenin hakkını vermeli ve Cenab-ı Hakk'ın (celle celâluhu) icraatına karışmamalıyız.

İnsan-ı kâmil olmaya en büyük engel gibi görünen şehvet, şöhret, mal ve makam sevgisi gibi şeyleri, en büyük imtihanımız görmeliyiz. Bunları meşru dairede, Allah'ın (celle celâluhu) rızası istikametinde değerlendiremeyenlerin hâli, yüzmek bilmeyenlerin okyanusta boğulmasına benzer.

İnsan için her yeni gün, yeni bir dünyadır. Her yeni günü bize dünyalar dolusu nimetlerle ihsan eden Allah'a (celle celâluhu) karşı, şükrümüzü eda edip edemediğimiz konusunda kendimizi sorgulamalıyız, muhasebemizi yapmalıyız.

Muhasebesini, hesaba çekilmeden önce, burada iyi yapan, ömrünü burada iyi değerlendiren, düşeni kaldıran insanlar, mutlak ve kaçınılmaz o "büyük gün"de sıkıntılardan kurtulur; ebedî rahat ve huzura kavuşma hakkını elde etmiş olur.
 

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
10,998
Beğeni
20,885
Puanları
426
Konum
Malatya
Allah razı olsun abi
Eline sağlık
... İslâm'ın güzel ahlâkını yaşayarak başkalarına örnek olmalıyız...
 
Üst Alt