Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü (IFEA, CNRS/MAEE) araştırmacıları ve Triboloji ve Sistem Dinamikleri Labaratuvarı (LTDS, CNRS/Ecole centrale de Lyon/Ecole nationale d'ingénieurs de Saint Etienne) 1990'larda Aşıklı Höyük (Kapadokya) sitinde bulunan, kayıtlara geçen en eski obsidyen bileziği incelediler.
Bileziğin yüzeyini ve mikro-rölyeflerini LTDS tarafından geliştirilen yüksek teknolojik metodlarla inceleyen araştırmacılar M.Ö. 8000. yüzyıldaki zanaatkarların şaşırtıcı tekniklerini keşfettiler. Geç Tarihöncesi dönem için şaşırtıcı bir yetiye sahip olan zanaatkarlar günümüzdeki perdahlama tekniklerine yaraşır bir teknik kullanıyorlardı. Aralık 2011'de Journal of Archaeological Science dergisinde yayınlanan bu çalışmalar halen son derece gizemli olan Neolitik toplumları aydınlatıyorlar.
Laurence Astruc'un denetiminde Mihriban Özbaşaran ve Nur Balkan-Atlı işbirliğiyle gerçeklerştirilen bu çalışmalar Ulusal Araştırma Ajansı (ANR)tarafından " Obsidiyen, Anadolu'da teknik uygulamalar ve kullanımlar" başlıklı program kapsamında finanse edildi (ANR 08-Blanc-0318). Bu programda Aşıklı Höyük bileziği obsidiyende perdahlanmış 60 kadar eşyadan birincisi.
Manchester Üniversitesi ve British Museum işbirliğiyle, Laurence Astruc'un ekibi Orta Anadolu'daki Domuztepe'nin Halaf ve Irak'taki Arpaşiya arkeolojik sitlerinde bulunan eşyaları inceliyorlar.
1989-2002 yıllarında İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı'nca Prof. Dr. Ufuk Esin başkanlığında yürütülen kazılar sonunda Çatalhöyük'ten en az 1000 yıl daha eskiye tarihlenen bitişken, sık dokulu bir neolitik köy yerleşmesi ortaya çıkartılmıştır. 2006 yılında yine İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalın'ndan Doç. Dr. Mihriban Özbaşaran başkanlığında yeni dönem kazılarına başlanmıştır.
Aşıklı Höyük Aksaray il merkezinden 25 km. gü­neydoğuda, Kızılkaya Köyü sınırları içinde, Melendiz Nehri’nin kıyısında, nehrin oyduğu mağaralar­daki kaya kiliseleriyle ünlü "Ihlara Vadisi"nin 4,5 km. kuzeydoğusundadır. Arazi Miosen Dönem'de volkanik patlamalarla şekillenmiş tüflü, andezitli, riyolitli, bazaltı kayaç­Iardan oluşan yüksek bir platform şeklindedir. Do­ğal etkilerle andezit başlıklı tüflü kayaçların aşın­ması bölgenin özelliği olan “Peri Bacaları”nı oluş­turmuştur. Ayrıca tektonizmanın sonucu çevrede çok sayı­da "doğal cam - volkanik cam" adı verilen obsidi­yen yatakları meydana gelmiştir. Aşıklı'da yaşayan insanlar alet ve silahlarını yapmak için bu obsidi­yen kaynaklarından yararlanmış, bu hammaddeyi obsidiyen kaynakları olmayanlara satarak değiş-to­kuşa dayalı bir ticaretin başlamasına neden olmuş­lardır. Bunun kanıtı, volkanik Göllüdağ yakınında­ki kaynaklardan gönderilen ve Kıbrıs'ta Filistin'de, Suriye'de ve Irak'da aynı çağa ait yerleşmelerde bu obsidiyen aletlerin kullanılması olmuştur. Bugün iç Anadolu'nun bu bölgesi "Volkanik Kapadokya" ola­rak da anılmaktadır.
1989 yılında DSi'nin, Melendiz Suyu'nun Uluır­mak kolu üzerinden inşa edilmiş olan Mamasun Baraj Gölü'nün su seviyesinin, tarımsal sulama amacıyla 1109 m'ye yükseltilmesi kararı üzerine, batı ve kuzey yamaçları baraj gölünün suları altın­da kalacak olan Aşıklı Höyük'te kurtarma ve koru­ma kazıları, aynı yıl istanbul Üniversitesi Prehistor­ya Anabilim Dalı tarafından Kültür Bakanlığı adına başlatılmıştır. Aşıklı'da yapılan kazılara Aksaray iI'i yöneticileri ve halk büyük ilgi göstermiş ve her ko­nuda yardımlarını esirgememişlerdir. Bu yüzden Aşıklı kazı ekibi tüm Aksaray ili yöneticileri ve hal­kına daima yürekten teşekkürlerini sunmayı görev bilmiştir.
Aşıklı Höyük'te yaşayan insan toplulukları, ilk kez buğday, arpa, mercimek, bezelye gibi bitkileri yetiştirmeye başlayan ilk çiftçiler olmuşlar, hayvan­sal proteinlerini de yoğun bir şekilde yabani koyun, keçi, deve, sığır, domuz, geyik, tavşan ve çeşitli kuşlarla, Melendiz'den balık avlayarak karşılamış­lar, kendilerine özgü av teknikleri geliştirmişlerdir. Av hayvanları arasında yabani atın da saptanması, Anadolu'da atın yerel olarak Holosen dönemde varlığını göstermesi, son derece önemli bir keşif ol­muştur. Yenebilen bitki ve meyve toplayıcılığı da yoğun bir şekilde süregelmiştir. Kerpiç evlerin ta­banları altına gömülü ölülerin iskeletlerinden alı­nan örneklerin DNA analizleri, hayvan ve bitki ka­lıntılarının etütleri, Aşıklı'nın önemli bir biyolojik araştırma alanı olmasına yol açmaktadır.
Aşıklı insanları, bakırı hem sıcakken, hem de so­ğukken işlemeyi keşfetmişlerdir. Bu da metal en­düstrisinin başlangıcı anlamına gelmektedir. Önce­den tasarlandığı anlaşılan yerleşme planıyla, ku­zeydoğudan güneydoğuya doğru uzanan çevre du­varıyla, kerpiç yapılarıyla, bir genç kadının kafata­sında saptanan beyin ameliyatıyla; gene bir başka kadının çenesinde rastlanan otopsi izleriyle, gerek mimarlık gerekse tıp tarihi açısından Aşıklı önemli bir niteliğe sahiptir.
Radyo-aktif karbon ölçümlerine göre günümüz­den 10000 yıl öncesine M.Ö. 8000 yılına tarihle­nen Aşıklı Höyük, yalnız Anadolu için değil bütün eski Ön Asya kültürleri için özgün ve örnek bir yer­dir. Aşıklı'da sergilenen, 10000 yıl öncesine ait bu kültürün, ne Anadolu'da ne de Yakın Doğu'da he­nüz bir benzeri bulunamamıştır.
Bileziğin yüzeyini ve mikro-rölyeflerini LTDS tarafından geliştirilen yüksek teknolojik metodlarla inceleyen araştırmacılar M.Ö. 8000. yüzyıldaki zanaatkarların şaşırtıcı tekniklerini keşfettiler. Geç Tarihöncesi dönem için şaşırtıcı bir yetiye sahip olan zanaatkarlar günümüzdeki perdahlama tekniklerine yaraşır bir teknik kullanıyorlardı. Aralık 2011'de Journal of Archaeological Science dergisinde yayınlanan bu çalışmalar halen son derece gizemli olan Neolitik toplumları aydınlatıyorlar.
Laurence Astruc'un denetiminde Mihriban Özbaşaran ve Nur Balkan-Atlı işbirliğiyle gerçeklerştirilen bu çalışmalar Ulusal Araştırma Ajansı (ANR)tarafından " Obsidiyen, Anadolu'da teknik uygulamalar ve kullanımlar" başlıklı program kapsamında finanse edildi (ANR 08-Blanc-0318). Bu programda Aşıklı Höyük bileziği obsidiyende perdahlanmış 60 kadar eşyadan birincisi.
Manchester Üniversitesi ve British Museum işbirliğiyle, Laurence Astruc'un ekibi Orta Anadolu'daki Domuztepe'nin Halaf ve Irak'taki Arpaşiya arkeolojik sitlerinde bulunan eşyaları inceliyorlar.
1989-2002 yıllarında İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı'nca Prof. Dr. Ufuk Esin başkanlığında yürütülen kazılar sonunda Çatalhöyük'ten en az 1000 yıl daha eskiye tarihlenen bitişken, sık dokulu bir neolitik köy yerleşmesi ortaya çıkartılmıştır. 2006 yılında yine İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalın'ndan Doç. Dr. Mihriban Özbaşaran başkanlığında yeni dönem kazılarına başlanmıştır.
Aşıklı Höyük Aksaray il merkezinden 25 km. gü­neydoğuda, Kızılkaya Köyü sınırları içinde, Melendiz Nehri’nin kıyısında, nehrin oyduğu mağaralar­daki kaya kiliseleriyle ünlü "Ihlara Vadisi"nin 4,5 km. kuzeydoğusundadır. Arazi Miosen Dönem'de volkanik patlamalarla şekillenmiş tüflü, andezitli, riyolitli, bazaltı kayaç­Iardan oluşan yüksek bir platform şeklindedir. Do­ğal etkilerle andezit başlıklı tüflü kayaçların aşın­ması bölgenin özelliği olan “Peri Bacaları”nı oluş­turmuştur. Ayrıca tektonizmanın sonucu çevrede çok sayı­da "doğal cam - volkanik cam" adı verilen obsidi­yen yatakları meydana gelmiştir. Aşıklı'da yaşayan insanlar alet ve silahlarını yapmak için bu obsidi­yen kaynaklarından yararlanmış, bu hammaddeyi obsidiyen kaynakları olmayanlara satarak değiş-to­kuşa dayalı bir ticaretin başlamasına neden olmuş­lardır. Bunun kanıtı, volkanik Göllüdağ yakınında­ki kaynaklardan gönderilen ve Kıbrıs'ta Filistin'de, Suriye'de ve Irak'da aynı çağa ait yerleşmelerde bu obsidiyen aletlerin kullanılması olmuştur. Bugün iç Anadolu'nun bu bölgesi "Volkanik Kapadokya" ola­rak da anılmaktadır.
1989 yılında DSi'nin, Melendiz Suyu'nun Uluır­mak kolu üzerinden inşa edilmiş olan Mamasun Baraj Gölü'nün su seviyesinin, tarımsal sulama amacıyla 1109 m'ye yükseltilmesi kararı üzerine, batı ve kuzey yamaçları baraj gölünün suları altın­da kalacak olan Aşıklı Höyük'te kurtarma ve koru­ma kazıları, aynı yıl istanbul Üniversitesi Prehistor­ya Anabilim Dalı tarafından Kültür Bakanlığı adına başlatılmıştır. Aşıklı'da yapılan kazılara Aksaray iI'i yöneticileri ve halk büyük ilgi göstermiş ve her ko­nuda yardımlarını esirgememişlerdir. Bu yüzden Aşıklı kazı ekibi tüm Aksaray ili yöneticileri ve hal­kına daima yürekten teşekkürlerini sunmayı görev bilmiştir.
Aşıklı Höyük'te yaşayan insan toplulukları, ilk kez buğday, arpa, mercimek, bezelye gibi bitkileri yetiştirmeye başlayan ilk çiftçiler olmuşlar, hayvan­sal proteinlerini de yoğun bir şekilde yabani koyun, keçi, deve, sığır, domuz, geyik, tavşan ve çeşitli kuşlarla, Melendiz'den balık avlayarak karşılamış­lar, kendilerine özgü av teknikleri geliştirmişlerdir. Av hayvanları arasında yabani atın da saptanması, Anadolu'da atın yerel olarak Holosen dönemde varlığını göstermesi, son derece önemli bir keşif ol­muştur. Yenebilen bitki ve meyve toplayıcılığı da yoğun bir şekilde süregelmiştir. Kerpiç evlerin ta­banları altına gömülü ölülerin iskeletlerinden alı­nan örneklerin DNA analizleri, hayvan ve bitki ka­lıntılarının etütleri, Aşıklı'nın önemli bir biyolojik araştırma alanı olmasına yol açmaktadır.
Aşıklı insanları, bakırı hem sıcakken, hem de so­ğukken işlemeyi keşfetmişlerdir. Bu da metal en­düstrisinin başlangıcı anlamına gelmektedir. Önce­den tasarlandığı anlaşılan yerleşme planıyla, ku­zeydoğudan güneydoğuya doğru uzanan çevre du­varıyla, kerpiç yapılarıyla, bir genç kadının kafata­sında saptanan beyin ameliyatıyla; gene bir başka kadının çenesinde rastlanan otopsi izleriyle, gerek mimarlık gerekse tıp tarihi açısından Aşıklı önemli bir niteliğe sahiptir.
Radyo-aktif karbon ölçümlerine göre günümüz­den 10000 yıl öncesine M.Ö. 8000 yılına tarihle­nen Aşıklı Höyük, yalnız Anadolu için değil bütün eski Ön Asya kültürleri için özgün ve örnek bir yer­dir. Aşıklı'da sergilenen, 10000 yıl öncesine ait bu kültürün, ne Anadolu'da ne de Yakın Doğu'da he­nüz bir benzeri bulunamamıştır.