- Katılım
- 29 Mayıs 2024
- Mesajlar
- 306
- Beğeni
- 1,095
- Puanları
- 93
Önce oyunun kuralları netleştirilmelidir. Hobi olarak ele çubuk alınıp nereye,nasıl, niye yönlendiğini anlamlandırma gayesi içindeysek buna bir insanın ömrü yetmez. Sanal bir ortamı realiteye dökmenin bir faydası olmayacaktır.
Değişen arazi şartları, mevsimler,hava sıcaklığı, rüzgâr, bulutlu hava,duygu durumu, yediğimiz içtiğimiz, değişen kilo,giydiğimiz ayakkabı, taktığımız kemer,dün olmayıpta bugün orada olan hayvan tezeğinden tutun da, içtiğimiz suyun ph'ına kadar binlerce farklı tetikleyicilerin arasında kaybolup gideriz.
Kontrolümüz dışında oluşan ve gelişen olaylara kendimizi bırakır ve yorumlamayı da buna göre yapmaya kalkarsak, "aynı çubuk-farklı insanda- farklı davranır" tezini ortaya atmamız gerekir.
Bünyesi farklı, kilosu farklı, yedigi içtiği farklı, iki kıvrık teli eline alıp, çektiği yere doğru giden insanların, farklı yönlere, farklı tepkilere maruz kaldığını görünce ajandamızı çıkarıp, "çubuk kişiye göre çalışır,kişiye hastır" diye yazarsak, bu "kuru bir evet" olur.
Otomobil bir ulaşım aracıdır. Bir kişiyi A noktasından B noktasına götürür.
Otomobil kullanan herkesin şahsına özel bir sürüş sitili var. Diyebiliriz ki, her ehliyeti olan sürücü, kendine has bir sürüş ile hedefine varıyor.
Telkari ustalari var. Hepsi kolye yapabiliyor. Ama aşina olan bir bakışta bu bizim Ahmet ustanın işçiliği diyebiliyor. Neden? Kendine has bir stili var. Üretmiş ve hedefine ulaşmış.
En basitinden her insanın kendine özel bir "yürüyüşü" var. 100 metre ileride yuruyenin Hasan amca oldugunu anlayabiliyorsun. Ayakları da bir ulaşım aracı olarak kullanıyor. Gündelik ihtiyaçlarını onlarla karşılıyor v.s.
Yani kalkıpta, cubuk her insanda farklı çalışır dendiğinde;
Eee ne var bunda? sorusunu sormak icap ediyor.
8 milyar insan bile birbirinden farklı yürürken, eline çubuk alan her kişinin farklı yön veya tepki alması kadar olağan bir şey yok bu dünyada. 2 fizik cümlesi zaten buna yetiyor. Üzerinde düşünmeye bile gerek yok.
Fakat çok küçük bir fark var bu örneklerde...
Otomobil kullananlar, el işçiliği ustalari, yürüyenler, hepsi amaç ve gayesine ulaşıyor.
Şahsına münasir olan her tip birey, diğer konularda hedefine ulastigi için sorun olmuyor ve kimse yadirganmiyor. Yani deniyor ki, kimse senin yolda karşılaştığın fırtınalarla ilgilenmiyor. Gemiyi limana getirip getirmediğine bakıyor.
Ama eline çubuğu alıp bir milyon sekizyüz bin altiyüz seksen altı, farklı tepki alan çubukçu hedefine ulaşabiliyor mu?
Ben öyle bir dünya görmüyorum. Hedefine ulaşamayan ve her biri birbirinden farklı tepkiler alan milyonlarca bireyi baz alıp, "yaz kızım - çubuk kişiye özeldir " lafını hafizamiza kazımaya gerek var mı peki?
Başarıya ulaşsaydilar çiviyle kazırdık elbette..
O zaman başarıya ulaşamayan, ulaşma şanslarının da yok denecek kadar az olan yalın çubuk kullanıcı kitlesinin, hepsinin kendine özel tepkilerinin olması hiçbir önem arzetmiyor.
Zira bu durum, zaten gidilmesi gereken yönü gösteriyor!
""DOĞRU YAPILAN BİR İŞİN, BİREYSEL KULLANICILARDA BİREBİR AYNI YAPILDIĞI HALDE FARKLI SONUÇLAR DOĞURUYORSA, o zaman "yaz kızım" diyebiliriz.
Elmayla armudu karıştırmamak gerekir.
Biri, otomobilin sürücü koltuğunda oturup, direksiyon elinde aracı kullanıyor.
Bir diğeri otomobilin tavanına çıkıp, motosikletteki kontra teknigi ile arabayı yönlendirmeye çalışıyor.
Ne diyeceğiz şimdi?
Otomobil her kullanıcı da kişiye göre özel hareket eder mi diyelim?
O yüzden işler dönüp dolaşıyor ve yer çekimi kanunu gibi asli karakterlere bürünmeyi gerektiriyor.
Yani? Manyetizma kanunlarına göre hareket etmez isek, çarkın dislilerinde heder olur gideriz. Bu benim düşüncem. Ve benim düşüncem de beni bağlıyor.
Sonuçta bu tip konuları benim gibi açanlar ve yazıya dökenler, kişisel tecrübelerini paylaşıyorlar.
Mühürletip onaylatılan bir merci maalesef yok.
Bende laf olsun torba dolsun diye yazıyorum zaten.
Bu kadar gevezelikten sonra konuyu getirmek istediğim nokta;
Otomobili, tavanına çıkıp kullanmak ve A noktasından B noktasına gitmeye çalışmak mı istenmeli, yoksa sürücü koltuguna oturup trafik kurallarına uygun bir şekilde, güvenle B noktasına mi gidilmeli sorusunun sorulmasını sağlamaktır.
Direksiyonu eline almak isteyen çubukçu, doğanın acımasız kanunlarına boyun eğmek ve kendini bu yasalara göre dizayn etmek zorunda kalacaktır. Her bir hız, her bir trafik ışığı ihlali;
Ben diğerlerinden farklıyım! Benim cubuklarim şöyle çeker, benim çubuklarim böyle gider, ben o çubuğu bir elime alayım var yaaa takla attırır sarının tepesine kondururum der.
Ama sadece der..
Eğer insan faktörü gerçekten bir faktör ise;
Bir sistem kurulmalı, sistemin yakınında bir hedef olmalı, bir çift cubuk verilmeli ve 10 farklı cubuk tutmasını bilene o çubuklar verilip "haydi yürü " bakalım denmeli.
Eğer 10 kişinin birinde bile farklı tepki alınır ise, o zaman şöyle denmeli. Vay beee. Dünyaya ve manyetizmaya kafa tutan kişi!
10 da 10 birebir aynı tepkiler alınırsa ne denecek?
Değiştirecek miyiz bazı şeyleri?
Quantuma teslim edecek miyiz bedenimizi?
Sistem ve insan, doğru kanunlar ile oluşturulmuş entegre bir yapıda, standardizasyonu sağlar.
İnsan, değişkenlik faktörü olmaktan çıkıp, iletkenligi ve devreyi tamamlayan "eleman" statüsüne girer.
Bu nasıl olur?
Aranan hedef ile sistem arasinda rezonans/etkileşim tüneli kurarsın. Bu enerji tüneli stabil ve kesintisiz olur. İkisi aynı frekansta konuşur. Zaten alandaki baskın güç ve galvenik hücre gibi davranan hedef kendini açığa çıkarır, çubukçu da gider, doğanın kanunlarına uyarak tepesine biner.
Ha yok ben rezonans hattı falan anlamam,çekerim çubuğu ararım sarıyı deniyorsa,görürsem söylerim olur.
Ancak bunu yapabilmek için, iliklerine kadar öğrenilmesi gereken onlarca fizik kuralı var.
Ve bu fizik kurallarının sıralamasına göre titizlikle oluşturulması gereken bir yapı var.
Sonra bu yapilarin davranış bicimlerinin isletilme süreci var. Var oğlu var.
Dünyanın, manyetizmanin, altin ve gümüşün kendi bünyesinde geçerli belirli kaide ve kuralları var. Bu kurallar öyle esnetilip bükülecek cinsten de hiç değil.
Çubukları dümdüz çekip kafaya göre hedefin üstüne gidiliyorsa, bazen sağından, bazen solundan,bazen ortasından kafa gösteriliyorsa, yüz çeşit tepki alınır. Alınmalıda. Almaya da devam edeceksin. Binbir gece masallarını dinlemek için en güzel yöntemlerdendir.
Şunu anlatmaya çalışıyorum!
Şartlar ve koşullar doğal haliyle asla ve asla uygun değildir. Ancak olumlu olan tarafı, şartlar ve koşullar değiştirilmeye cok müsaittir. Çünkü doğal hali hamdır. İşlenmemiş haldedir.
Ham hali üzerinden bir şeyi konuşmak veya tartışmak kadar anlamsız bir şey olduğunu düşünmüyorum.
X bir hedefi gömelim. X bir cubukcunun eline verelim çubukları. Hedefe yuruyeceği istikamete kırmızı kurdele çekelim şaşırmasın.5 derece bile kayma yapmasın.
Ayni kosullar altında hedefe yürüsün.
Cok basit koşul değişikliği ile cubukcunun ruhu bile duymadan, aynı yerde, aynı şekilde yürümesine rağmen, 1.de her iki cubugu sağa,2.de her iki cubugu sola, 3. De her iki cubugu disa, 4. De her iki cubugu kapattirabiliriz.
Zaten işlenmemiş bir ortam var. Nasıl işlersen öyle davranacak.
Bu örneğe göre hic müdahale etmeyelim. Hedefi bilmesin. Salalım kendi bildiğine, yüz farklı tepki almasini izleyelim. İzledikten sonra yüzünün de açıklaması var.
Ancak doğanın gercek kanunlarının sistemine göre ortamı bir defa olusturdugunda, ondan sonraki farklılıklar yok denecek kadar aza indirgenir.
Bende sağa, onda sola, ötekinde çarpı berikinde dışa açılma v.s. v.s.
Bunların hepsinin kapı gibi neden sonuç ilişkisi var.
Çubukla çalışan her birey, her gün illa bir şey ya öğrenir, ya fark eder. Eninde sonunda uyulması gerekecek tek şey dünyanın manyetik alanıyla ilişkili ve birbirine kenetli olan diyamanyatizma dayanacaktır.
Uzaya çıkacaksan ona göre tertibatin olacak. Ona göre giyim kusamin olacak. Orada oksijen yok. Hava tüpün sirtinda olacak. Yer çekimi yok. Kafana göre hoplayıp ziplayamazsin.
Uzaya çıkacağım desen 10 tane fizik kuralini arka arkaya 10 kişinin 6 si sıralar. Nasıl çıkacaksın? Diye sorarlar hemen.
Çubuk ile metal tespiti yapacağım desen "tık" yok. Fizik yasaları bağlamında tık yok.
E güzel kardeşim bence uzaya çıkmaktan pekte bir farkı yok! Orada bari değişkenler daha stabil.
Burada daha da çetrefilli durumlar var.
Kimse kimseye bunları eni kunu öğretmez.
Civciv mi yumurtadan, yumurta mı civcivden çıkar muhabbetleri kimseyi 1 adım öte de götürmez. Götüremez!
Oturup çalışıp kafa patlatirsan, her gün yol alırsın.
Ben biliyorum diye kenara çekilip "oldum" dedigin gün, bittigin yok olduğun gündür!
Rast gelsin...
Değişen arazi şartları, mevsimler,hava sıcaklığı, rüzgâr, bulutlu hava,duygu durumu, yediğimiz içtiğimiz, değişen kilo,giydiğimiz ayakkabı, taktığımız kemer,dün olmayıpta bugün orada olan hayvan tezeğinden tutun da, içtiğimiz suyun ph'ına kadar binlerce farklı tetikleyicilerin arasında kaybolup gideriz.
Kontrolümüz dışında oluşan ve gelişen olaylara kendimizi bırakır ve yorumlamayı da buna göre yapmaya kalkarsak, "aynı çubuk-farklı insanda- farklı davranır" tezini ortaya atmamız gerekir.
Bünyesi farklı, kilosu farklı, yedigi içtiği farklı, iki kıvrık teli eline alıp, çektiği yere doğru giden insanların, farklı yönlere, farklı tepkilere maruz kaldığını görünce ajandamızı çıkarıp, "çubuk kişiye göre çalışır,kişiye hastır" diye yazarsak, bu "kuru bir evet" olur.
Otomobil bir ulaşım aracıdır. Bir kişiyi A noktasından B noktasına götürür.
Otomobil kullanan herkesin şahsına özel bir sürüş sitili var. Diyebiliriz ki, her ehliyeti olan sürücü, kendine has bir sürüş ile hedefine varıyor.
Telkari ustalari var. Hepsi kolye yapabiliyor. Ama aşina olan bir bakışta bu bizim Ahmet ustanın işçiliği diyebiliyor. Neden? Kendine has bir stili var. Üretmiş ve hedefine ulaşmış.
En basitinden her insanın kendine özel bir "yürüyüşü" var. 100 metre ileride yuruyenin Hasan amca oldugunu anlayabiliyorsun. Ayakları da bir ulaşım aracı olarak kullanıyor. Gündelik ihtiyaçlarını onlarla karşılıyor v.s.
Yani kalkıpta, cubuk her insanda farklı çalışır dendiğinde;
Eee ne var bunda? sorusunu sormak icap ediyor.
8 milyar insan bile birbirinden farklı yürürken, eline çubuk alan her kişinin farklı yön veya tepki alması kadar olağan bir şey yok bu dünyada. 2 fizik cümlesi zaten buna yetiyor. Üzerinde düşünmeye bile gerek yok.
Fakat çok küçük bir fark var bu örneklerde...
Otomobil kullananlar, el işçiliği ustalari, yürüyenler, hepsi amaç ve gayesine ulaşıyor.
Şahsına münasir olan her tip birey, diğer konularda hedefine ulastigi için sorun olmuyor ve kimse yadirganmiyor. Yani deniyor ki, kimse senin yolda karşılaştığın fırtınalarla ilgilenmiyor. Gemiyi limana getirip getirmediğine bakıyor.
Ama eline çubuğu alıp bir milyon sekizyüz bin altiyüz seksen altı, farklı tepki alan çubukçu hedefine ulaşabiliyor mu?
Ben öyle bir dünya görmüyorum. Hedefine ulaşamayan ve her biri birbirinden farklı tepkiler alan milyonlarca bireyi baz alıp, "yaz kızım - çubuk kişiye özeldir " lafını hafizamiza kazımaya gerek var mı peki?
Başarıya ulaşsaydilar çiviyle kazırdık elbette..
O zaman başarıya ulaşamayan, ulaşma şanslarının da yok denecek kadar az olan yalın çubuk kullanıcı kitlesinin, hepsinin kendine özel tepkilerinin olması hiçbir önem arzetmiyor.
Zira bu durum, zaten gidilmesi gereken yönü gösteriyor!
""DOĞRU YAPILAN BİR İŞİN, BİREYSEL KULLANICILARDA BİREBİR AYNI YAPILDIĞI HALDE FARKLI SONUÇLAR DOĞURUYORSA, o zaman "yaz kızım" diyebiliriz.
Elmayla armudu karıştırmamak gerekir.
Biri, otomobilin sürücü koltuğunda oturup, direksiyon elinde aracı kullanıyor.
Bir diğeri otomobilin tavanına çıkıp, motosikletteki kontra teknigi ile arabayı yönlendirmeye çalışıyor.
Ne diyeceğiz şimdi?
Otomobil her kullanıcı da kişiye göre özel hareket eder mi diyelim?
O yüzden işler dönüp dolaşıyor ve yer çekimi kanunu gibi asli karakterlere bürünmeyi gerektiriyor.
Yani? Manyetizma kanunlarına göre hareket etmez isek, çarkın dislilerinde heder olur gideriz. Bu benim düşüncem. Ve benim düşüncem de beni bağlıyor.
Sonuçta bu tip konuları benim gibi açanlar ve yazıya dökenler, kişisel tecrübelerini paylaşıyorlar.
Mühürletip onaylatılan bir merci maalesef yok.
Bende laf olsun torba dolsun diye yazıyorum zaten.
Bu kadar gevezelikten sonra konuyu getirmek istediğim nokta;
Otomobili, tavanına çıkıp kullanmak ve A noktasından B noktasına gitmeye çalışmak mı istenmeli, yoksa sürücü koltuguna oturup trafik kurallarına uygun bir şekilde, güvenle B noktasına mi gidilmeli sorusunun sorulmasını sağlamaktır.
Direksiyonu eline almak isteyen çubukçu, doğanın acımasız kanunlarına boyun eğmek ve kendini bu yasalara göre dizayn etmek zorunda kalacaktır. Her bir hız, her bir trafik ışığı ihlali;
Ben diğerlerinden farklıyım! Benim cubuklarim şöyle çeker, benim çubuklarim böyle gider, ben o çubuğu bir elime alayım var yaaa takla attırır sarının tepesine kondururum der.
Ama sadece der..
Eğer insan faktörü gerçekten bir faktör ise;
Bir sistem kurulmalı, sistemin yakınında bir hedef olmalı, bir çift cubuk verilmeli ve 10 farklı cubuk tutmasını bilene o çubuklar verilip "haydi yürü " bakalım denmeli.
Eğer 10 kişinin birinde bile farklı tepki alınır ise, o zaman şöyle denmeli. Vay beee. Dünyaya ve manyetizmaya kafa tutan kişi!
10 da 10 birebir aynı tepkiler alınırsa ne denecek?
Değiştirecek miyiz bazı şeyleri?
Quantuma teslim edecek miyiz bedenimizi?
Sistem ve insan, doğru kanunlar ile oluşturulmuş entegre bir yapıda, standardizasyonu sağlar.
İnsan, değişkenlik faktörü olmaktan çıkıp, iletkenligi ve devreyi tamamlayan "eleman" statüsüne girer.
Bu nasıl olur?
Aranan hedef ile sistem arasinda rezonans/etkileşim tüneli kurarsın. Bu enerji tüneli stabil ve kesintisiz olur. İkisi aynı frekansta konuşur. Zaten alandaki baskın güç ve galvenik hücre gibi davranan hedef kendini açığa çıkarır, çubukçu da gider, doğanın kanunlarına uyarak tepesine biner.
Ha yok ben rezonans hattı falan anlamam,çekerim çubuğu ararım sarıyı deniyorsa,görürsem söylerim olur.
Ancak bunu yapabilmek için, iliklerine kadar öğrenilmesi gereken onlarca fizik kuralı var.
Ve bu fizik kurallarının sıralamasına göre titizlikle oluşturulması gereken bir yapı var.
Sonra bu yapilarin davranış bicimlerinin isletilme süreci var. Var oğlu var.
Dünyanın, manyetizmanin, altin ve gümüşün kendi bünyesinde geçerli belirli kaide ve kuralları var. Bu kurallar öyle esnetilip bükülecek cinsten de hiç değil.
Çubukları dümdüz çekip kafaya göre hedefin üstüne gidiliyorsa, bazen sağından, bazen solundan,bazen ortasından kafa gösteriliyorsa, yüz çeşit tepki alınır. Alınmalıda. Almaya da devam edeceksin. Binbir gece masallarını dinlemek için en güzel yöntemlerdendir.
Şunu anlatmaya çalışıyorum!
Şartlar ve koşullar doğal haliyle asla ve asla uygun değildir. Ancak olumlu olan tarafı, şartlar ve koşullar değiştirilmeye cok müsaittir. Çünkü doğal hali hamdır. İşlenmemiş haldedir.
Ham hali üzerinden bir şeyi konuşmak veya tartışmak kadar anlamsız bir şey olduğunu düşünmüyorum.
X bir hedefi gömelim. X bir cubukcunun eline verelim çubukları. Hedefe yuruyeceği istikamete kırmızı kurdele çekelim şaşırmasın.5 derece bile kayma yapmasın.
Ayni kosullar altında hedefe yürüsün.
Cok basit koşul değişikliği ile cubukcunun ruhu bile duymadan, aynı yerde, aynı şekilde yürümesine rağmen, 1.de her iki cubugu sağa,2.de her iki cubugu sola, 3. De her iki cubugu disa, 4. De her iki cubugu kapattirabiliriz.
Zaten işlenmemiş bir ortam var. Nasıl işlersen öyle davranacak.
Bu örneğe göre hic müdahale etmeyelim. Hedefi bilmesin. Salalım kendi bildiğine, yüz farklı tepki almasini izleyelim. İzledikten sonra yüzünün de açıklaması var.
Ancak doğanın gercek kanunlarının sistemine göre ortamı bir defa olusturdugunda, ondan sonraki farklılıklar yok denecek kadar aza indirgenir.
Bende sağa, onda sola, ötekinde çarpı berikinde dışa açılma v.s. v.s.
Bunların hepsinin kapı gibi neden sonuç ilişkisi var.
Çubukla çalışan her birey, her gün illa bir şey ya öğrenir, ya fark eder. Eninde sonunda uyulması gerekecek tek şey dünyanın manyetik alanıyla ilişkili ve birbirine kenetli olan diyamanyatizma dayanacaktır.
Uzaya çıkacaksan ona göre tertibatin olacak. Ona göre giyim kusamin olacak. Orada oksijen yok. Hava tüpün sirtinda olacak. Yer çekimi yok. Kafana göre hoplayıp ziplayamazsin.
Uzaya çıkacağım desen 10 tane fizik kuralini arka arkaya 10 kişinin 6 si sıralar. Nasıl çıkacaksın? Diye sorarlar hemen.
Çubuk ile metal tespiti yapacağım desen "tık" yok. Fizik yasaları bağlamında tık yok.
E güzel kardeşim bence uzaya çıkmaktan pekte bir farkı yok! Orada bari değişkenler daha stabil.
Burada daha da çetrefilli durumlar var.
Kimse kimseye bunları eni kunu öğretmez.
Civciv mi yumurtadan, yumurta mı civcivden çıkar muhabbetleri kimseyi 1 adım öte de götürmez. Götüremez!
Oturup çalışıp kafa patlatirsan, her gün yol alırsın.
Ben biliyorum diye kenara çekilip "oldum" dedigin gün, bittigin yok olduğun gündür!
Rast gelsin...