Vanil merkezinin yanı başında olduğu halde bugüne kadar kimsenin dikkatiniçekmediler. Urartu bilgeliğini yansıtan bu yaratıların gizemininçözülebilmesi için çok geniş çaplı kazılar ve incelemeler gerekiyor.
YAZI: VELİ SEVİN* /FOTOĞRAFLAR: GÖKHAN TANGeniş bir alan üzerinde büyük bir özen, hesap ve geometri ile sıralanmış2 bin 475 adet dikilitaş... Taşlardan büyük halkalar ve yumuşakkayalara oyulu oda mezarlar... Urartulardan kalan belki de en gizemliyaratılar bunlar. Rahatlıkla ulaşılabilen konumu ve etkileyicigörünümüne karşın, nedense hiç kimsenin dikkatini çekmemiş bugüne değin,tabii ki definecilerden başka... Oysa burası Urartuların yüksekdüzeydeki uygarlığının yeni bir kanıtı ve Urartu bilgeliğinin en sonyansımalarından biri gibi görünüyor.
Binlerce dikilitaşın bulunduğu tarlanın ve onun önünde dev halkaların Kalecik köyündeki Şahbağı kayalıklarından görünümü oldukça etkileyici. insanı şaşırtan bir düzene sahipler.
>İç göçlerle gitgide sağlıksız şekildekalabalıklaşan Van il merkezinin birkaç kilometre kuzeyindeki Kalecikköyü, bilim dünyasınca uzun zamandan beri tanınıyor. Sipsivri birkayalık üzerine kurulu küçücük Urartu Kalesi, sur kalıntıları ve kayayaoyulu sarnıcıyla çok eskiden beri ünlenmişti. Bilimsel açıdan ilk kez2001 yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nden Yrd. Doç.Dr. Rafet Çavuşoğlu tarafından keşfedilen şaşırtıcı yeni buluntularkalenin 1.5 kilometre kuzeyinde, Şahbağı Tepesi denen alçak birkayalığın batı eteklerindeki düzlükte yer alıyor.
Düz bir alanüzerinde dizili ilk günkü konumlarını hâlâ koruyan dikilitaşların(monolit) yükseklikleri 80 santimetre ile 1 metre 30 santimetre arasındadeğişiyor. Ancak binlerce yıldır süregelen erozyon nedeniyle bugünkısmen toprakaltındalar. Yöresel kireçtaşından kabaca dikdörtgen prizmabiçiminde yapılan monolitler yerlerine hiç işlenmeden oturtulmuşlar.Toprağa saplanacak bir ayağa sahip değiller. Önceden hazırlanmış sert,düzgün bir zeminde yanlardan daha ufak taşlarla beslenerek ayaktatutuldukları anlaşılıyor. Tüm monolitlerin bir kerede mi, yoksa zamaniçinde yavaş yavaş mı dikildikleri şimdilik bilinmiyor.
Üç bin yıl önce büyük bir özenle 2 bin 475 adet dikilitaşın ne amaçla dikildikleri şimdilik bilinmiyor. İlk akla gelen varsayım bir Tanrı kültü ile ilgili olduğu.
Dikilitaş tarlasının hemen batısında, etrafıyumruk büyüklüğünde taşlarla çevrili, biri 13 biri de 30 metre çapındaiki halka var. Yapay bir yükselti üzerinde kurulmuş gibi görünenhalkalardan büyüğü ile dikilitaşları bir hendek ayırıyor. Batıya doğrugidildiğinde 30 metre çapında bir diğer halka çıkıyor karşınıza. Bunlarsanki bir pergelle çizilmişçesine düzgün. Giriş açıklıkları var mı,henüz belli değil. Ancak gerek bu halkalara ve gerekse dikilitaşlara,hemen doğuda yükselen Şahbağı kayalıkları üzerinden bakıldığında çoketkileyici ve hatta gizem dolu bir manzara ile karşılaşılıyor. İlkbakışta adeta başka dünyalardan gelmiş akıllı uzaylıları düşündürüyor.
Devboyutlu taş halkalar ve binlerce kaba dikilitaş hangi amaca hizmetediyordu? Bu saha ne gibi bir önem taşıyordu? Bu gibi sorularınyanıtlarını vermek, bilmeceyi çözmek için vakit çok erken. Şimdidensöylenecek odur ki, çok kaba bir hesapla toplam ağırlıkları 300-400 tonubulan monolitler ile geniş çaplı taş halkalar büyük bir emek veişgücünün ürünü. Bu da seçilen alanın Urartular'ın gözünde belirli birönem taşıdığına işaret ediyor. Benzerlerine Urartu ülkesinin başkayerlerinde rastlanmaması belki de, Kalecik'in başkent Tuşpa'ya özgü kralve ezoterik işlev taşıyan bir tesis olmasından kaynaklanıyor.
Kalecik'teki gizemli alanın gözlem için de kullanılmış olabileceği ileri sürülüyor. Çünkü alan denizden 1800 metre yükseklikte; gökyüzünü izlemek için uygun bir yer.
Güneybatı uçtaki düzlükte, definecilerce delikdeşik edilmiş kalıntılar yer alıyor. Belli ki burası eski bir mezarlık.Alanda ekim ayı içinde Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları veMüzeler Genel Müdürlüğü'nün izni ve Van Valiliği ile Ener EnerjiŞirketi'nin maddi destekleriyle Van Müzesi ve Yüzüncü Yıl ÜniversitesiArkeoloji Bölümü'nce kurtarma kazıları yapıldı. Yağmalanmış 18 odamezardan 9 tanesi temizlenerek yeniden incelendi. İçlerine, kuyu biçimlibir geçit (dromos) ve alçak bir kapıdan iniliyor. Girişler bazengüneye, bazen de batıya bakıyor. Kabaca dörtgen ya da dikdörtgen planlıodaların yükseklikleri 1-1.5 metre, büyüklükleri ise değişiyor.Kimilerinin duvarlarına penceremsi küçük nişler açılmış, yan duvarlarınönünde ince-uzun sekilere yer verilmiş. Ancak eğilerek ayaktadurulabilen alçak, karanlık ve nemli odaların içi sanki bir savaş alanıgibi darmadağınıktı. Defineciler geride en küçük bir buluntu bırakmamakiçin her yanı köşe bucak eşelemişler. Çoğu yetişkinlere ait insankemikleri oraya buraya fırlatılmış; birkaç çocuğa ait sütdişleri de farkediliyor.
Definecilerden artakalan ve ince eleklerden geçirilenmezar toprağı içinde yine de gözden kaçan ilginç buluntular var. Tunç,gümüş ve altından haşhaş kapsülü ve arslan başlı süs iğneleri, tunç atkoşum takımı parçaları, kimileri ejder başlı tunç ve gümüşten çocukbilezikleri, kemik iğne, gümüş küpe, yüzük, tunç amulet (muska) çanakçömlekler, kandil parçaları ve oldukça özenli işçiliğe sahip mekikbiçimli iri akik ve cam boncuklar alışılmış Urartu eserleri.
Güneybatı uçtaki düzlükte yer alan, tümü yumuşak kil kayalara oyulu Urartu kaya mezarlarının odaları oldukça alçak. Yükseklikleri 1-1.5 metre arasında değişiyor
Küçük odalardan birinde üç insan kafatası veiskelet parçalarıyla birlikte toplu olarak ortaya çıkarılan demirdenbuluntular ise oldukça ilginç. Balta, kılıç, bıçak ve mızrak gibibilinen silahların yanında spatulalar, keskiler ve kalın yüzlü orakbenzeri yeni aletler dikkati çekiyor. Küçücük bir odada toplanmış budemir alet ve silahların anlamı neydi? Kimler için bırakılmışlardı?Bilinmez. Ancak başkent Tuşpa'nın (Van Kalesi) tam karşısında ve çıplakgözle rahatlıkla görülebilen uzaklıktaki bu yapılar topluluğunun UrartuKrallığı döneminden kaldığı, yani günümüzden 2 bin 800-700 yıl önceyeuzandığı kuşkusuz.
İnsanoğlu dünyanın her yerinde, her zaman büyüktaşlara saygıda kusur etmemişti nedense. Diyarbakır-Erganiyakınlarındaki Çayönü, Şanlıurfa-Bozova civarındaki Nevali Çori gibiÇanak Çömleksiz Neolitik Çağ merkezlerinde somutlaşan bu ilgi binlerceyıl kesintisiz sürüp gitti ve günümüze değin ulaştı. Ancak eski Önasyadünyasında uzun sıralar halinde kaba taş dizilerinin belli ki farklı biranlam ve önemi vardı. Bu türde kaba taş dizileri Filistin ve KuzeySuriye'de İÖ III. binyıldan beri bilinmektedir. Filistin'de Gezer veHazor, Suriye'de de Tell Chuera en ünlüleri. Urartuların hemengüneyindeki amansız komşuları Assur'un aynı adı taşıyan başkentinde(bugün Kalat Şergat) biri krallara, biri de yüksek rütbeli bürokratlaraait iki uzun dikilitaş sırası dikkat çekiyor. Çok sade görünümlü taşlarüzerinde, Assur çiviyazısı ile kazılmış, sahibinin adı ve unvanlarınıbildiren `Kral Adad-nirari'nin', `Evrenin kralı Şalmaneser'in' gibi çokkısa yazıtlar yer alıyor. Bürokratların tümü, Assur'da her yıla adınıvermiş (limmu) ve valilik gibi görevler üstlenmiş kişiler. İlkyapıldıklarında surların dışında durmak üzere tasarlanmış taş dizileri,İÖ II. binyılın ikinci yarısından başlayarak yaklaşık 7 yüz yılkullanılmıştı. Her birinin, bir yıla adını vermiş kişilere ait olmasınedeniyle, işlev olarak dev boyutlu bir takvim olarak kullanıldığısanılıyor. Gerçekten de özellikle krallara ait dizi, Assur tarihininkısa bir özetini sunar gibi.
Kalecik köyündeki aynı düzlükte kaya mezarları bulunuyor. Birinde duvarlara boydan boya nişler açılmış. Urartu mezarlarında sık karşılaşılan bu türde nişlere cesetlerle birlikte bazı eşyalar, kimi zaman içlerine yakılmış kişilerin küllerinin konduğu vazolar bırakılıyordu.
Devasa boyutlu taş halkalara gelince, onlarınyakın çevrede benzerleri yok. Van Gölü havzasının kuzeyinden başlayıpDoğubayazıt ve Kars yöresinden Ermenistan ve Gürcistan'a değin yayılmışkurgan türü yuvarlak mezar anıtları ile arkeolojide kromlek denen taşhalkalarla çevrili mezarlar Kalecik'tekilerden farklı. Bu yüzdenKalecik'tekilerin birer mezar halkası oldukları söylenemez. Doğuyadoğru, Aral Gölü ile Hazar Denizi arasında kalan platoda taş halkalarbulunmuştu. Kutsal alan ya da tapınak kompleksi olarak nitelenen veDemir Çağı'na tarihlenen bu halkaların yakınlarında insan biçimli(anthropomorf) steller ve iri taşlar dikili. Taş halkaların en yoğun veen uzun süreli kullanıldığı bölge Avrupa'ydı. Burada çapları zaman zaman400 metreye ulaşan taştan halkaların en eski örnekleri İÖ IV. binyılınsonlarına değin uzanır. Güney İngiltere'de, Wiltshire yakınlarındaki,her yıl yaklaşık bir milyon insanın ziyaretine sahne olan Stonehengebunlardan en ünlüsüdür. Kimileri onu güneş kültü ile ilgili dinsel birtören alanı olarak nitelerken, kimileri de güneş ve ayla ilgiliastronomik bir gözlemevi olarak tanımlıyor. Orta İtalya'da, Abruzzoyöresindeki Fossa'da Erken Demir Çağı'na (İÖ 1000-800) ait kaba taşdizileriyle çevrili halkalar ile sıraların da horolojik (vakit ölçmebilimi) ya da astronomik bir önem taşıdıklarına inanılıyor.
Kalecik Urartu dönemi mezarlığındaki küçük bir oda-mezarda bulunan demir eserler arasında balta, kılıç, bıçak ve mızrak gibi bilinen türlerin yanında işlevi tam olarak anlaşılamayan aletler yer alıyor.
Alışılmışın dışında özellikleriyle dikkati çekenKalecik'teki bu muazzam tesis hangi amaca hizmet etmek üzeretasarlanmıştı? Arazide yapılan incelemeler ve günümüze ulaşan kalıntılarburanın bir yerleşim yeri olmadığını açık şekilde gösteriyor. Ne birmimari kalıntı ve ne de insanoğlunun günlük yaşamına ilişkin izlerdeneser var. Öyleyse binlerce yıl öncesinden günümüze ulaşan bu etkileyicikalıntıların anlamı neydi? Burası da bir tür göksel gözlem alanı olamazmı? Urartularla çağdaş Babil ve Assurlular İÖ II. binyılın ortalarındanberi astronomik gözlemlerde bulunmuş, özellikle de Venüs yıldızınındoğuş ve batışına ilişkin kayıtlar tutmuşlardı. İÖ 700'lerden itibarenastroloji ile ilişkili bu astronomik gözlem raporları sistemli birbiçimde kaydedilmeye başlanmıştı. Ay'ın hareketleri ve tutulmalarınzamanı kestirilebiliyordu. Bu etkinliklerin amacı, kralın ve ülkeningeleceği hakkında kehanetlerde bulunmak ve aynı zamanda dinselbayramlarla ilişkili belli bir takvim saptanmasına yönelikti. Gerçektende eski Mezopotamya'da kamer bir takvim kullanılıyordu. Her yeniay,akşamüzeri güneşin batışı ve hemen ardından da hilalin görünmesiylebaşlıyordu. 12 kamer ayın toplamı yaklaşık 354 gün tutuyordu. EskiYakındoğu dinlerinin ay döngüsünü çeşitli şekillerde kutsamalarınedeniyle, bunlarla yakın ilişkiler kurmuş Urartuların da ayınevrelerini bir zaman faktörü olarak algılayıp, yıllık törenlerlekutladıkları düşünülebilir. Nitekim Urartu panteonunda Ay, hem Selardive hem de olasılıkla Siniuardi adıyla iki ayrı Tanrı olarak saygıgörüyor, bunlardan biri dolunay, ötekiyse hilal evrelerini ifadeediyordu. Güneş Tanrısı ayı ise büyük törenlerle kutlanan kutsal biraydı. Şiuini adındaki Güneş Tanrısı'nın kült merkezi belki de Tuşpa'ydıve bunun için büyük törenler daima başkentte yapılıyordu. Kalecik'tekibu tesisin törensel bir anlamı olduğu belirgin. Taşların diziliş veyönlendirilişindeki yön ve konum anlayışı bir Tanrı kültü ileilişkilendirilebileceği gibi, astronomik bir gözlem amacı güdüldüğü dedüşünülebilir.
Urartu mezarlarının giriş ağızları bir kuyuyu andırıyor. Cesetler alttaki küçük gömü odasına bu açıklıktan yararlanılarak indiriliyordu. Kalecik mezarlığındaki kaya odalarının tümü define avcıları tarafından önceden keşfedilmişti. Arkeologlar onlardan arta kalanlarla yetinmek zorunda...
Yakındoğu'nun çatısında yaşayan bu halkgeceleri ışıl ışıl parıldayan gökyüzü ve yanıp sönen yıldızlara karşıilgi duymamış olabilir mi? Sanmıyoruz. Kalecik'te gökyüzü geceleripürüzsüz olarak görülebilir. Yani bir bakıma burası adeta doğal birgözlem alanı. Böyle bir yükseklikte yaşayan ve büyük bir devletsistematiği yaratma başarısını göstermiş Urartuların semayı gözlememişolmalarını düşünmek zor. Güvenilir bir takvim sistemi olmaksızın güçlübir devlet kurmanın sıkıntıları da açık. Çalışmalar yeni başladığı içinşimdilik daha fazla bir şey söylenemez. Kalıntıların astronomik,metrolojik ya da geometrik açıdan bir anlam taşıyıp taşımadığınıtartışmak için vakit erken. Her şeye karşın mevcut kanıtlar vekalıntılar bu alanın alışılmışın dışında özel bir işlev taşıdığınaişaret ediyor. Bir gün Kalecik'teki bilmece çözülür ve buranın gerçektenastronomik bir gözlemevi olarak kullanıldığı ortaya çıkarsaarkeoastronomi bilimi yeni bir laboratuvar kazanacak ve Anadolu kendiStonehenge'ini bulacaktır. Bunun için ileriki yıllarda çeşitlidisiplinlerden bilim insanlarının oluşturacağı çalışma gruplarının genişçaplı kazı ve incelemelerde bulunması gerekecektir bu ilgi çekicialanda. Yoksa definecilerin amansız yağma ve yıkımından geriye fazla şeykalmayacak gibi, ne yazık ki.
Nazca Çizgileri
Güney Peru'da Nazca Vadisi'ndeki gizemli işaretler havadan bakıldığındaetkileyici şekilde görülebiliyor. 'Nazca Çizgileri' denen İS 400-500yıllarından kalma bu garip işaret gruplarının ne amaçla yapıldıkları dabilinmiyor. Astronomik gözlem, takvim ya da dinsel anlamlıolabilecekleri düşünülüyor. Urartulardan bin yıldan fazla bir zamansonra çok farklı bir coğrafyada yapılmış bu işaretler her uygarlığınkendine özgü gizemlerle dolu yönleri olduğunun ifadesi.
YAZI: VELİ SEVİN* /FOTOĞRAFLAR: GÖKHAN TANGeniş bir alan üzerinde büyük bir özen, hesap ve geometri ile sıralanmış2 bin 475 adet dikilitaş... Taşlardan büyük halkalar ve yumuşakkayalara oyulu oda mezarlar... Urartulardan kalan belki de en gizemliyaratılar bunlar. Rahatlıkla ulaşılabilen konumu ve etkileyicigörünümüne karşın, nedense hiç kimsenin dikkatini çekmemiş bugüne değin,tabii ki definecilerden başka... Oysa burası Urartuların yüksekdüzeydeki uygarlığının yeni bir kanıtı ve Urartu bilgeliğinin en sonyansımalarından biri gibi görünüyor.
>İç göçlerle gitgide sağlıksız şekildekalabalıklaşan Van il merkezinin birkaç kilometre kuzeyindeki Kalecikköyü, bilim dünyasınca uzun zamandan beri tanınıyor. Sipsivri birkayalık üzerine kurulu küçücük Urartu Kalesi, sur kalıntıları ve kayayaoyulu sarnıcıyla çok eskiden beri ünlenmişti. Bilimsel açıdan ilk kez2001 yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nden Yrd. Doç.Dr. Rafet Çavuşoğlu tarafından keşfedilen şaşırtıcı yeni buluntularkalenin 1.5 kilometre kuzeyinde, Şahbağı Tepesi denen alçak birkayalığın batı eteklerindeki düzlükte yer alıyor.
Düz bir alanüzerinde dizili ilk günkü konumlarını hâlâ koruyan dikilitaşların(monolit) yükseklikleri 80 santimetre ile 1 metre 30 santimetre arasındadeğişiyor. Ancak binlerce yıldır süregelen erozyon nedeniyle bugünkısmen toprakaltındalar. Yöresel kireçtaşından kabaca dikdörtgen prizmabiçiminde yapılan monolitler yerlerine hiç işlenmeden oturtulmuşlar.Toprağa saplanacak bir ayağa sahip değiller. Önceden hazırlanmış sert,düzgün bir zeminde yanlardan daha ufak taşlarla beslenerek ayaktatutuldukları anlaşılıyor. Tüm monolitlerin bir kerede mi, yoksa zamaniçinde yavaş yavaş mı dikildikleri şimdilik bilinmiyor.
Dikilitaş tarlasının hemen batısında, etrafıyumruk büyüklüğünde taşlarla çevrili, biri 13 biri de 30 metre çapındaiki halka var. Yapay bir yükselti üzerinde kurulmuş gibi görünenhalkalardan büyüğü ile dikilitaşları bir hendek ayırıyor. Batıya doğrugidildiğinde 30 metre çapında bir diğer halka çıkıyor karşınıza. Bunlarsanki bir pergelle çizilmişçesine düzgün. Giriş açıklıkları var mı,henüz belli değil. Ancak gerek bu halkalara ve gerekse dikilitaşlara,hemen doğuda yükselen Şahbağı kayalıkları üzerinden bakıldığında çoketkileyici ve hatta gizem dolu bir manzara ile karşılaşılıyor. İlkbakışta adeta başka dünyalardan gelmiş akıllı uzaylıları düşündürüyor.
Devboyutlu taş halkalar ve binlerce kaba dikilitaş hangi amaca hizmetediyordu? Bu saha ne gibi bir önem taşıyordu? Bu gibi sorularınyanıtlarını vermek, bilmeceyi çözmek için vakit çok erken. Şimdidensöylenecek odur ki, çok kaba bir hesapla toplam ağırlıkları 300-400 tonubulan monolitler ile geniş çaplı taş halkalar büyük bir emek veişgücünün ürünü. Bu da seçilen alanın Urartular'ın gözünde belirli birönem taşıdığına işaret ediyor. Benzerlerine Urartu ülkesinin başkayerlerinde rastlanmaması belki de, Kalecik'in başkent Tuşpa'ya özgü kralve ezoterik işlev taşıyan bir tesis olmasından kaynaklanıyor.
Güneybatı uçtaki düzlükte, definecilerce delikdeşik edilmiş kalıntılar yer alıyor. Belli ki burası eski bir mezarlık.Alanda ekim ayı içinde Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları veMüzeler Genel Müdürlüğü'nün izni ve Van Valiliği ile Ener EnerjiŞirketi'nin maddi destekleriyle Van Müzesi ve Yüzüncü Yıl ÜniversitesiArkeoloji Bölümü'nce kurtarma kazıları yapıldı. Yağmalanmış 18 odamezardan 9 tanesi temizlenerek yeniden incelendi. İçlerine, kuyu biçimlibir geçit (dromos) ve alçak bir kapıdan iniliyor. Girişler bazengüneye, bazen de batıya bakıyor. Kabaca dörtgen ya da dikdörtgen planlıodaların yükseklikleri 1-1.5 metre, büyüklükleri ise değişiyor.Kimilerinin duvarlarına penceremsi küçük nişler açılmış, yan duvarlarınönünde ince-uzun sekilere yer verilmiş. Ancak eğilerek ayaktadurulabilen alçak, karanlık ve nemli odaların içi sanki bir savaş alanıgibi darmadağınıktı. Defineciler geride en küçük bir buluntu bırakmamakiçin her yanı köşe bucak eşelemişler. Çoğu yetişkinlere ait insankemikleri oraya buraya fırlatılmış; birkaç çocuğa ait sütdişleri de farkediliyor.
Definecilerden artakalan ve ince eleklerden geçirilenmezar toprağı içinde yine de gözden kaçan ilginç buluntular var. Tunç,gümüş ve altından haşhaş kapsülü ve arslan başlı süs iğneleri, tunç atkoşum takımı parçaları, kimileri ejder başlı tunç ve gümüşten çocukbilezikleri, kemik iğne, gümüş küpe, yüzük, tunç amulet (muska) çanakçömlekler, kandil parçaları ve oldukça özenli işçiliğe sahip mekikbiçimli iri akik ve cam boncuklar alışılmış Urartu eserleri.
Küçük odalardan birinde üç insan kafatası veiskelet parçalarıyla birlikte toplu olarak ortaya çıkarılan demirdenbuluntular ise oldukça ilginç. Balta, kılıç, bıçak ve mızrak gibibilinen silahların yanında spatulalar, keskiler ve kalın yüzlü orakbenzeri yeni aletler dikkati çekiyor. Küçücük bir odada toplanmış budemir alet ve silahların anlamı neydi? Kimler için bırakılmışlardı?Bilinmez. Ancak başkent Tuşpa'nın (Van Kalesi) tam karşısında ve çıplakgözle rahatlıkla görülebilen uzaklıktaki bu yapılar topluluğunun UrartuKrallığı döneminden kaldığı, yani günümüzden 2 bin 800-700 yıl önceyeuzandığı kuşkusuz.
İnsanoğlu dünyanın her yerinde, her zaman büyüktaşlara saygıda kusur etmemişti nedense. Diyarbakır-Erganiyakınlarındaki Çayönü, Şanlıurfa-Bozova civarındaki Nevali Çori gibiÇanak Çömleksiz Neolitik Çağ merkezlerinde somutlaşan bu ilgi binlerceyıl kesintisiz sürüp gitti ve günümüze değin ulaştı. Ancak eski Önasyadünyasında uzun sıralar halinde kaba taş dizilerinin belli ki farklı biranlam ve önemi vardı. Bu türde kaba taş dizileri Filistin ve KuzeySuriye'de İÖ III. binyıldan beri bilinmektedir. Filistin'de Gezer veHazor, Suriye'de de Tell Chuera en ünlüleri. Urartuların hemengüneyindeki amansız komşuları Assur'un aynı adı taşıyan başkentinde(bugün Kalat Şergat) biri krallara, biri de yüksek rütbeli bürokratlaraait iki uzun dikilitaş sırası dikkat çekiyor. Çok sade görünümlü taşlarüzerinde, Assur çiviyazısı ile kazılmış, sahibinin adı ve unvanlarınıbildiren `Kral Adad-nirari'nin', `Evrenin kralı Şalmaneser'in' gibi çokkısa yazıtlar yer alıyor. Bürokratların tümü, Assur'da her yıla adınıvermiş (limmu) ve valilik gibi görevler üstlenmiş kişiler. İlkyapıldıklarında surların dışında durmak üzere tasarlanmış taş dizileri,İÖ II. binyılın ikinci yarısından başlayarak yaklaşık 7 yüz yılkullanılmıştı. Her birinin, bir yıla adını vermiş kişilere ait olmasınedeniyle, işlev olarak dev boyutlu bir takvim olarak kullanıldığısanılıyor. Gerçekten de özellikle krallara ait dizi, Assur tarihininkısa bir özetini sunar gibi.
Devasa boyutlu taş halkalara gelince, onlarınyakın çevrede benzerleri yok. Van Gölü havzasının kuzeyinden başlayıpDoğubayazıt ve Kars yöresinden Ermenistan ve Gürcistan'a değin yayılmışkurgan türü yuvarlak mezar anıtları ile arkeolojide kromlek denen taşhalkalarla çevrili mezarlar Kalecik'tekilerden farklı. Bu yüzdenKalecik'tekilerin birer mezar halkası oldukları söylenemez. Doğuyadoğru, Aral Gölü ile Hazar Denizi arasında kalan platoda taş halkalarbulunmuştu. Kutsal alan ya da tapınak kompleksi olarak nitelenen veDemir Çağı'na tarihlenen bu halkaların yakınlarında insan biçimli(anthropomorf) steller ve iri taşlar dikili. Taş halkaların en yoğun veen uzun süreli kullanıldığı bölge Avrupa'ydı. Burada çapları zaman zaman400 metreye ulaşan taştan halkaların en eski örnekleri İÖ IV. binyılınsonlarına değin uzanır. Güney İngiltere'de, Wiltshire yakınlarındaki,her yıl yaklaşık bir milyon insanın ziyaretine sahne olan Stonehengebunlardan en ünlüsüdür. Kimileri onu güneş kültü ile ilgili dinsel birtören alanı olarak nitelerken, kimileri de güneş ve ayla ilgiliastronomik bir gözlemevi olarak tanımlıyor. Orta İtalya'da, Abruzzoyöresindeki Fossa'da Erken Demir Çağı'na (İÖ 1000-800) ait kaba taşdizileriyle çevrili halkalar ile sıraların da horolojik (vakit ölçmebilimi) ya da astronomik bir önem taşıdıklarına inanılıyor.
Alışılmışın dışında özellikleriyle dikkati çekenKalecik'teki bu muazzam tesis hangi amaca hizmet etmek üzeretasarlanmıştı? Arazide yapılan incelemeler ve günümüze ulaşan kalıntılarburanın bir yerleşim yeri olmadığını açık şekilde gösteriyor. Ne birmimari kalıntı ve ne de insanoğlunun günlük yaşamına ilişkin izlerdeneser var. Öyleyse binlerce yıl öncesinden günümüze ulaşan bu etkileyicikalıntıların anlamı neydi? Burası da bir tür göksel gözlem alanı olamazmı? Urartularla çağdaş Babil ve Assurlular İÖ II. binyılın ortalarındanberi astronomik gözlemlerde bulunmuş, özellikle de Venüs yıldızınındoğuş ve batışına ilişkin kayıtlar tutmuşlardı. İÖ 700'lerden itibarenastroloji ile ilişkili bu astronomik gözlem raporları sistemli birbiçimde kaydedilmeye başlanmıştı. Ay'ın hareketleri ve tutulmalarınzamanı kestirilebiliyordu. Bu etkinliklerin amacı, kralın ve ülkeningeleceği hakkında kehanetlerde bulunmak ve aynı zamanda dinselbayramlarla ilişkili belli bir takvim saptanmasına yönelikti. Gerçektende eski Mezopotamya'da kamer bir takvim kullanılıyordu. Her yeniay,akşamüzeri güneşin batışı ve hemen ardından da hilalin görünmesiylebaşlıyordu. 12 kamer ayın toplamı yaklaşık 354 gün tutuyordu. EskiYakındoğu dinlerinin ay döngüsünü çeşitli şekillerde kutsamalarınedeniyle, bunlarla yakın ilişkiler kurmuş Urartuların da ayınevrelerini bir zaman faktörü olarak algılayıp, yıllık törenlerlekutladıkları düşünülebilir. Nitekim Urartu panteonunda Ay, hem Selardive hem de olasılıkla Siniuardi adıyla iki ayrı Tanrı olarak saygıgörüyor, bunlardan biri dolunay, ötekiyse hilal evrelerini ifadeediyordu. Güneş Tanrısı ayı ise büyük törenlerle kutlanan kutsal biraydı. Şiuini adındaki Güneş Tanrısı'nın kült merkezi belki de Tuşpa'ydıve bunun için büyük törenler daima başkentte yapılıyordu. Kalecik'tekibu tesisin törensel bir anlamı olduğu belirgin. Taşların diziliş veyönlendirilişindeki yön ve konum anlayışı bir Tanrı kültü ileilişkilendirilebileceği gibi, astronomik bir gözlem amacı güdüldüğü dedüşünülebilir.
Yakındoğu'nun çatısında yaşayan bu halkgeceleri ışıl ışıl parıldayan gökyüzü ve yanıp sönen yıldızlara karşıilgi duymamış olabilir mi? Sanmıyoruz. Kalecik'te gökyüzü geceleripürüzsüz olarak görülebilir. Yani bir bakıma burası adeta doğal birgözlem alanı. Böyle bir yükseklikte yaşayan ve büyük bir devletsistematiği yaratma başarısını göstermiş Urartuların semayı gözlememişolmalarını düşünmek zor. Güvenilir bir takvim sistemi olmaksızın güçlübir devlet kurmanın sıkıntıları da açık. Çalışmalar yeni başladığı içinşimdilik daha fazla bir şey söylenemez. Kalıntıların astronomik,metrolojik ya da geometrik açıdan bir anlam taşıyıp taşımadığınıtartışmak için vakit erken. Her şeye karşın mevcut kanıtlar vekalıntılar bu alanın alışılmışın dışında özel bir işlev taşıdığınaişaret ediyor. Bir gün Kalecik'teki bilmece çözülür ve buranın gerçektenastronomik bir gözlemevi olarak kullanıldığı ortaya çıkarsaarkeoastronomi bilimi yeni bir laboratuvar kazanacak ve Anadolu kendiStonehenge'ini bulacaktır. Bunun için ileriki yıllarda çeşitlidisiplinlerden bilim insanlarının oluşturacağı çalışma gruplarının genişçaplı kazı ve incelemelerde bulunması gerekecektir bu ilgi çekicialanda. Yoksa definecilerin amansız yağma ve yıkımından geriye fazla şeykalmayacak gibi, ne yazık ki.
Nazca Çizgileri
Güney Peru'da Nazca Vadisi'ndeki gizemli işaretler havadan bakıldığındaetkileyici şekilde görülebiliyor. 'Nazca Çizgileri' denen İS 400-500yıllarından kalma bu garip işaret gruplarının ne amaçla yapıldıkları dabilinmiyor. Astronomik gözlem, takvim ya da dinsel anlamlıolabilecekleri düşünülüyor. Urartulardan bin yıldan fazla bir zamansonra çok farklı bir coğrafyada yapılmış bu işaretler her uygarlığınkendine özgü gizemlerle dolu yönleri olduğunun ifadesi.