Varoluş Müjdesi
Sonbahar, hazan mevsimi. Yaprakların hazin dökülüşü, ağaçların eti dökülmüş iskelete dönüşü. Ve kış, bütün küre-i arzın külli olarak ölüşü ve bembeyaz kefenine bürünüşü. Bütün bir yok oluştan sonra bahar, yeniden var oluşun en büyük müjdecisi Demek var ettikten sonra öldürmek; ama yokluğa, hiçliğe atmamak, ona menşe olacak tohumu saklayıp, bahar gelince onu tekrar hayata döndürmek, O büyük yaratıcının bütün mevcudatta cari fıtri kanunu. Öyle ise ey insan! Sen de o mevcudatın bir ferdi olarak o kanundan yakanı kurtaramayacaksın. O kanun sende de hükmünü icra edecek, hazan mevsimi senin de yapraklarını dökecek. Fakat yokluğa göndermeksizin. Sonbaharda sararıp solan mevcudatın o pörsümüş varlığa razı olmayıp, ter ü taze ve daha canlı bir hayata kavuşabilmek için tohumlarını toprak altına atışı, onların belli bir zaman için orada saklanışı, yeniden var oluşa hazırlık olduğu gibi senin hayatındaki safhalar, ölüm hendeğini atladıktan sonra bir tohum gibi toprak altında gizlenmen de ebediyet baharına bir hazırlıktır.
Kışın ölen mevcudatın içinde bulunduğumuz şu baharda dirilişini birazcık tefekkür etsek ve sonra hayalen binsene geriye gitsek ve yine adım adım bulunduğumuz zamana gelsek, mevcudatın her sonbaharda ölüp, her ilkbaharda dirildiğini, böylece şu küre-i arzın bin defa ölüp bin defa dirildiğini görmeyecek miyiz?
Yine insan bir nebze düşünse, bütün mevcudatı kırıp geçiren kışın hiddet ve şiddeti kulaklarımızda çınlarken, kefeninin beyazlığı gözümüzden gitmezken, kadavralara dönmüş ağaçların vaziyeti hayalimizden ilinmezken, birkaç hafta gibi kısacık bir zamanda o ağaçları ter ü taze çiçeklerle bezeyiveren, küre-i arzı yeşillere bürüyen o Kudret, bütün mevcudatın dizginlerini elinde tuttuğunu ilan etmiş olmuyor mu?
Zaman, müstakim bir hat üzerinde cereyan etmiyor. Semayı zinetlendiren ecram-ı ulviyye gibi zaman, dairevi bir yol takib ediyor. Öyle ise her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı ne derece kati ise, berzahın sabahı, haşrin baharı da o katiyettedir. Bahar yine aynı noktadan haykırıyor; ümitvar olunuz, her çöküş bir yükselişin, her pörsüyüş bir yeniden varoluşun müjdesini taşımaktadır.
Hiçbir şeyi zayi etmeyen, bütün mevcudatın hayat programını küçücük çekirdeklerinde derceden, onları öldürmeden bütün bir kış toprak altında saklayan ve baharda haşr u neşr eden Zat, sizin de amellerinizi muhafaza edecektir. Verdiği cihazatı nerede kullandığınızın hesabını isteyecektir. Bu cihazat ve daha nice ihsan ettiği nimetlerin şükrünü eda edip etmediğinizi soracak, yaptığınız güzel amelleri neticesiz bırakmayacağı gibi, işlediğiniz zulümleri de yanınıza koymayacaktır.
Şu bahar kendisine nazar-t ibretle bakanlara ve can kulağı ile dinleyenlere, bülbüllerin şakıyışı, suların çağlayışı, nebatatın tebessümü ile daha ne dersler vermez ki.. Ama göz ister, kulak ister, akıl ister, ruh ister...
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Sonbahar, hazan mevsimi. Yaprakların hazin dökülüşü, ağaçların eti dökülmüş iskelete dönüşü. Ve kış, bütün küre-i arzın külli olarak ölüşü ve bembeyaz kefenine bürünüşü. Bütün bir yok oluştan sonra bahar, yeniden var oluşun en büyük müjdecisi Demek var ettikten sonra öldürmek; ama yokluğa, hiçliğe atmamak, ona menşe olacak tohumu saklayıp, bahar gelince onu tekrar hayata döndürmek, O büyük yaratıcının bütün mevcudatta cari fıtri kanunu. Öyle ise ey insan! Sen de o mevcudatın bir ferdi olarak o kanundan yakanı kurtaramayacaksın. O kanun sende de hükmünü icra edecek, hazan mevsimi senin de yapraklarını dökecek. Fakat yokluğa göndermeksizin. Sonbaharda sararıp solan mevcudatın o pörsümüş varlığa razı olmayıp, ter ü taze ve daha canlı bir hayata kavuşabilmek için tohumlarını toprak altına atışı, onların belli bir zaman için orada saklanışı, yeniden var oluşa hazırlık olduğu gibi senin hayatındaki safhalar, ölüm hendeğini atladıktan sonra bir tohum gibi toprak altında gizlenmen de ebediyet baharına bir hazırlıktır.
Kışın ölen mevcudatın içinde bulunduğumuz şu baharda dirilişini birazcık tefekkür etsek ve sonra hayalen binsene geriye gitsek ve yine adım adım bulunduğumuz zamana gelsek, mevcudatın her sonbaharda ölüp, her ilkbaharda dirildiğini, böylece şu küre-i arzın bin defa ölüp bin defa dirildiğini görmeyecek miyiz?
Yine insan bir nebze düşünse, bütün mevcudatı kırıp geçiren kışın hiddet ve şiddeti kulaklarımızda çınlarken, kefeninin beyazlığı gözümüzden gitmezken, kadavralara dönmüş ağaçların vaziyeti hayalimizden ilinmezken, birkaç hafta gibi kısacık bir zamanda o ağaçları ter ü taze çiçeklerle bezeyiveren, küre-i arzı yeşillere bürüyen o Kudret, bütün mevcudatın dizginlerini elinde tuttuğunu ilan etmiş olmuyor mu?
Zaman, müstakim bir hat üzerinde cereyan etmiyor. Semayı zinetlendiren ecram-ı ulviyye gibi zaman, dairevi bir yol takib ediyor. Öyle ise her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı ne derece kati ise, berzahın sabahı, haşrin baharı da o katiyettedir. Bahar yine aynı noktadan haykırıyor; ümitvar olunuz, her çöküş bir yükselişin, her pörsüyüş bir yeniden varoluşun müjdesini taşımaktadır.
Hiçbir şeyi zayi etmeyen, bütün mevcudatın hayat programını küçücük çekirdeklerinde derceden, onları öldürmeden bütün bir kış toprak altında saklayan ve baharda haşr u neşr eden Zat, sizin de amellerinizi muhafaza edecektir. Verdiği cihazatı nerede kullandığınızın hesabını isteyecektir. Bu cihazat ve daha nice ihsan ettiği nimetlerin şükrünü eda edip etmediğinizi soracak, yaptığınız güzel amelleri neticesiz bırakmayacağı gibi, işlediğiniz zulümleri de yanınıza koymayacaktır.
Şu bahar kendisine nazar-t ibretle bakanlara ve can kulağı ile dinleyenlere, bülbüllerin şakıyışı, suların çağlayışı, nebatatın tebessümü ile daha ne dersler vermez ki.. Ama göz ister, kulak ister, akıl ister, ruh ister...