Pazar ola... | Sayfa 3 | Define işaretleri ve anlamları
  • Hoş Geldin Ya Şehr-î Ramazan

Pazar ola...

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,758
Beğeni
22,056
Puanları
113
Konum
Erzincan
Çevremdeki birinci derece yakınlarımdan bilinçaltıma gönderilen
"seni ancak bazı şartları yerine getirirsen severiz" alt mesajı ile büyüdüm, yaş aldım ben.

Çalışkan bir kız olursan seni severim, kadınlık görevlerini yerine getirirsen seni severim, şöyle evlat olursan seni severim, şartlar şuna uyarsa o şartlara uygun bir torun olursan seni severim vs vs vs...

Tabi kimse bunları direkt, öyle dümdük yüzüme demedi. Bunlar bilinç altıma ulaşan alt mesajlardı ve her mesajın okundu mavi tıkı ruhuma çok fena tıklıyordu. İnanın yaşamak istemezsiniz.

Gerçekten de bir çoğu o şartlara uymadığım zaman beni koşulsuz, "ama" sız sevmedi. Fakatsız sevenlerin sesleri o kadar cılız sayıları da o kadar azdı ki onların seslerini duyamıyordum. Ben de mecburen onların istedikleri kişiye dönüşürsem beni onaylar ve beni ancak o zaman severler zannettim.

Şöyle mükemmel olursam, şunu yapar şöyle davranırsam, şu ölçülerde olup şunu dersem, şunu konuşur şöyle düşünürsem o zaman mükemmel insan olurum ve insanlar beni sevmeye başlar zannettim.

Bu gerçekler ve zanlar arasında o kadar koşturdum ki daha bir kaç yıl öncesine kadar tek bir gün bile kendimi sevmeden yaşadım.

Elime ayağıma dolaşan bu zanlar yüzünden son bir kaç yılım hariç, kendimi sevdiğim ve kendimi takdir ettiğim tek bir gün bile hatırlamıyorum.

Çünkü ben, benden beklenen hiçbir şeyi doğru (!) ve olması gerektiği gibi yapamıyordum ki. Asla olmam gerektiği kadar bir türlü mükemmel (!) biri olamıyordum.

Hep arkama bakarak yürüyordum.

Sanırım bu yüzden de arkamda bıraktığım o kız çocuğunun saçı okşansın diye bekledim hep, ama itiraf etmeliyim kendim bile o kız çocuğunun saçlarını okşanmaya değer bulmadım.

Zamanla o koşulları tek tek yerine getirdim ve insanların beni sevmesini başardım da. Ama biliyor musunuz sanırım ben yine öyle zannettim. :)

Böyle zannetmeye mecburdum çünkü herkes beni artık seviyor zannetmesem başka türlü "onaylanma", "koşulsuz sevilme" ihtiyacımı gideremiyordum.

Anlayacağınız bir can havli benim tüm başarılarım.

Ve maalesef bir zanlar enkazı tüm ömrüm.

Geçen bir yazı okudum orada diyordu ki "bir çocuğun iyi bir psikoloji ile büyümesinin ilk şartı birinci derece yakınları tarafından koşulsuz sevildiğini bilmesidir."

Gerçekten de öyleydi, bir çocuk her şeyden önce "ama" sız sevgiye ihtiyaç duyuyor.

Çocuklarınıza iyilik yapmak istiyorsanız onu her koşulda seveceğinizi hissettirin.

Ona hep "hata yapsan bile evet biraz kızarım ama seni sevmeye devam ederim" alt mesajını gönderin.

Sonra ruhu kanıyor da kanadığını fark edene kadar ömrü geçip gidiyor.

Ezgi Akgül
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,758
Beğeni
22,056
Puanları
113
Konum
Erzincan
Erbil Arslan
14 saat ·
ABD, kızılderililerle savaşırken Kızılderilileri açlıktan öldürmek için, hayvanlarının hepsini öldürmelerinden dolayı kızılderililer açlıktan öldüler.. Öldürülen hayvanlar içinde 65 milyondan fazla Bizon vardı! Çocuklar dahil her kızılderili başı getirene beş dolar verdiler. Resmî kurumlar, binalar kızılderili başı ile doldu, İnsan başından tepeler oldu.. Yine de kızılderilerle başa çıkamadılar. Anlaşma yoluna gideceklerini, çekileceklerini söyleyerek, iyi niyet göstergesi olarak kızılderililere hediye
olarak battaniye verdiler. Verilen battaniyelere bulaşıcı hastalık bulaştırılarak verildiğinden. 70 milyona yakın kızılderili, genci, çocuğu, yaşlısı, hamilesi bulaşıcı hastalıktan acı çekerek hepsi öldü.. Ünlü Kızılderili lideri Geronimo'nun kesik başının eski ABD başkanlarından George W. Bush'un dedesinin Teksas'taki çiftlik evinin duvarında asılı olduğu bilinen bir gerçektir. 1492'de Kristof Colomb'un Amerika'ya ayak basmasıyla başlayan bu soykırım ta 1886 yılına kadar sürdü. Battaniyelere hastalık bulaştırarak yapılan bu saldırı ise dünya tarihinin ilk biyolojik silah saldırısıdır! Bu arada, Kızıldereli diye adlandırdıkları soydaşlarımız, Türk boylarından geliyorlar...
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,758
Beğeni
22,056
Puanları
113
Konum
Erzincan
Zülkarneyn Aleyhisselam ordusuyla gece yolda giderken ordusuna “ayağınıza takılan şeyleri toplayın” diye emir verir. Ordu bu emri duyunca; içlerinden bir grup:

- Çok yürüdük, çok yorgunuz. Gece vakti bir de ayağımızı takılan şeyleri toplayarak boşuna ağırlık mı yapacağız. Hiçbir şey toplamayalım diyerek hiçbir şey toplamıyorlar.

İkinci grup ise;

- Madem Komutanımız emretti, birazcık toplayalım, emre muhalefet etmeyelim. Zira ordun komutanına itaat etmek gerekir. diyerek az bir şey topluyorlar.

Üçüncü grup ise;

- Komutanımız bir şeyi boşuna emretmez. Muhakkak bildiği bir şey vardır. Bir hikmeti vardır.”

diyerek bütün abalarını ağzına kadar doldururlar.

Sabah olduğunda bir de bakıyorlar ki, meğer bir altın madeninden geçmişler de, ayaklarına değen şeylerin altın olduğunun farkına varamamışlar. Bunu anlayınca:

Hiç almayan birinci grup;

- Ah niçin almadık! Nasıl dinlemedik komutanımızın sözünü. Keşke alsaydık! Bir tane bari alsaydık diyerek pişman oluyorlar.

Az alan ikinci grup ise;

- Ah ne olaydı da biraz daha fazla alsaydık. Ceplerimizi,abalarımızı hınca hınç doldursaydık diye sitem ediyorlar kendilerine.

Çok alan üçüncü grup ise:

Keşke gereksiz, lüzumu olmayan eşyalarımı atsaydım, daha çok toplasaydım. Her şeyimizi doldursaydık, daha fazla alsaydık diyerek, fazla almalarına rağmen üzülüyorlar.

İşte bu misalde olduğu gibi, Ahirette bütün insanlarda bunun gibi ağıtlarda bulunacak.

Kafir olan;

- "Keşke iman etseydik, keşke inansaydık da hiç olmasa Cehenneme girdikten sonra iman etmemiz sonucunda Cennete girseydik,ebedi cehennemden kurtulsaydık", Mümin, fakat az sevabı olan;

- "Keşke biraz daha sevap işleseydim de, biraz daha ikrama mazhar olsaydım.”

Mümin,çok sevabı olan ise;

-"Ah ne olaydı da Makamımı biraz daha yükseltecek bir vakit daha namaz kılsaydım, biraz daha fazla sadaka verseydim, oruç tutsaydım, biraz daha sevap işleyecek ameller yapsaydım...” diyeceklerdir.

Rabbim bu misallerden ders alıp, Ahirette pişman olmayacağımız ameller işlemeyi nasip eylesin....
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,758
Beğeni
22,056
Puanları
113
Konum
Erzincan

Epifiz bezi körelmiş bir organ mıdır?​

epifiz-bezi-korelmis-bir-organ-midir.jpg


Soru detayı
- Epifiz bezi ve Ra'nın gözü arasında bir ilişki var mıdır?
- Epifiz bezi hakkında bilgi verebilir misiniz?
- Epifiz bezi ile ilgili ortada dolaşan söylentiler hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Epifiz bezi ve gece yatmak arasında ne tür bir ilişki olabilir?


Cevap

Darwinizmi savunan ateistlerin, insan da dâhil bütün varlıkların silsile halinde tesadüfen birbirinden meydana geldiği iddialarına delil olarak ileriye sürdükleri organlardan birisi de insandaki epifiz bezidir. Onlara göre bu yapı insanda işe yaramayan körelmiş bir organdır. Onun daha aşağı yapılı atalarından kaldığını ileri sürmektedirler.
Omurgalıların beyninde, beynin iki yarım küresinin birleştiği alt yüzde yerleşmiş mercimek büyüklüğünde bir bezdir. Boyutu ve pozisyonu türler içinde dahi farklılık gösterir.
Erişkin insanlarda ortalama ağırlığı 100-180 mg olup, 5-9 mm uzunluğunda, 3-6 mm genişliğinde, 3-5 mm derinliğindedir ve pia mater ile sarılmıştır. İçinde 5 çeşit hücre tipi vardır, fakat en önemli olanları pinealositlerdir. Pinealositlerin epifiz bez içerisindeki oranı %90'a ulaşır. İnsan epifizi 1-2 yaşına kadar büyür, ondan sonra sabit kalır.(1)
Epifiz melatonin adı verilen bir hormon salgılar. Triptofan adı verilen bir amino asitten önce serotonin ondan da melatonin yapılır.(2)
Diğer endokrin organlardan farklı olarak, epifiz melatonini sentezlendikten sonra depolamaz ve melatonin pineolositlerden hızlı bir şekilde bez içindeki kapiller damarlara ve üçüncü ventrikül aracılığıyla BOS’a geçer.
Lerner ve Case 1958 yılında çalışmalarında önemli bir adımı atmışlar ve epifiz bezin asal hormonu melatonini tanımlamışlardır. Bundan on yıl sonra da epifizin görevlerinde aydınlık ve karanlığın rolü bildirilmiştir.(3)
Normal insanlarda melatonin en çok gece salgılanır. Plazma melatonin konsantrasyonu gece saat 02:00 ile 04:00 arasında en yüksek değerlerine ulaşır. Erişkinde salgılanma genelde saat 21:00-22:00 arası başlar, saat 07:00-09:00 arası sona erer. Gündüz melatonin konsantrasyonu, gece ölçülen değerin yirmide biri civarındadır. Melatonin plazma konsantrasyonu gündüz 0-20 pg/ml iken, gece 50-200 pg/ml düzeyine yükselmektedir. Bir günde 30 mg melatonin üretilmektedir ve bunun % 80’i gece sentez edilmektedir.
Birçok türde melatonin sekresyonu gecenin uzunluğu ile ilişkilidir. Gece ne kadar uzarsa, melatonin salgılanması o kadar uzun sürer. Aydınlık-karanlık fazın başında ve/veya sonunda sekresyonu baskılar ve ritmi düzenler.
Melatoninin salgılanması mevsimlik farklılık da gösterir. Yazın daha geç salınırken, kışın salınım daha erken başlar. Uzun süreli melatonin salgılanması kısa günlerde, kısa süreli melatonin salgılanması uzun günlerde görülür. Gece salgılanan melatonin canlıların gece ve gündüz sürelerini, günlük çalışma ve üreme ritmini ve deri rengini kontrol eder. İnsanlarda çocukluğun ilk yıllarında çok salgılanan melatoni, ileriki yıllarda azalır.
Görme özürlülerde ve PMD denilen psikolojik bir rahatsızlıkta melatonin salgılanmasında bozukluk vardır.(4)
Melatoninin organizma üzerinde çeşitli etkileri vardır. Bu etkilerinin bir kısmını reseptör aracılığı ile yapar, diğerleri reseptörden bağımsızdır. Bu hormonun bir görevi de uykuyu düzenlemek, uyku ritmini yönetmektir. Bu sebeple ona kaliteli uyku antrenörü de deniyor. Karanlık, bu hormonun salgılanmasını artırdığından ona karanlıklar hormonu diyenler de var.(5)
Işık, özellikle ani ve parlak ışık ise, melatonin seviyesini azaltır. İnsanların biyolojik sisteminin doğru çalışması, kişilerin ardışık olarak uygun miktarda gündüz ve gece periyotlarına sürekli girmesine bağlıdır. İşte bu işlemi kontrol eden hormon melatonindir. Karanlıkta üretim artar, ışıkta ise düşer.
İnsanın biyolojik yapısı, gündüzleri uyanık kalması, geceleri ise uyuması için tasarlanmıştır.
Geceleri melatonin, gündüzleri ise, serotonin ve kortizol hormonlarının etkileri daha baskındır. Sempatik ve parasempatik sinir sisteminden uyarılar alır. Bu yapı, kan–beyin bariyerinin dışında kalır. Burası beynin ışığa hassas bölgesidir. Bu sebeple kendisine “Üçüncü göz” de denir. Ama görme işlemiyle bir ilgisi yoktur. Gözün retina tabakasından gelen ışık uyaranları epifize ulaşır. Böbrekten sonra en çok kanlanan organdır.
Melatoninin sirkadyen ve mevsimsel ritimlerin, immün fonksiyonun, retinal fizyolojinin, tümör inhibisyonunun, uykunun düzenlenmesi gibi fonksiyonlarının yanı sıra yakın zamanlarda keşfedilen serbest radikal toplayıcı ve antioksidan etkileri olduğu bulunmuştur. Melotonin vücutta üretilen antioksidan maddelerin en önemlisidir. Biyolojinin biyokimyasal işleyişinde oksidasyon ara ürünleri ve oksidatif stres kaçınılmazdır. Vücut bu strese karşı epifiz bezinde üretilen melotoninle antioksidan koruma düzeneği teşkil edilir ve vücudun korunması onun aracılığıyla sağlanır. (6)
Melatoninin beyinde oksidatif hasara karşı oldukça koruyucu olduğu ispatlanmıştır. Organizmadaki oksidatif hasarın % 50’sinin hidroksil radikalinden kaynaklandığı tahmin edilmektedir. Hidroksil radikali çok reaktif olup, üretildiği yerin çevresindeki molekülleri ayırt etmeden zarar verir. Melatoninin çeşitli teknikler kullanılarak in vivo ve in vitro oldukça toksik hidroksil radikalinin toplayıcısı olduğu gösterilmiştir. Bu sebeple melatoninin etkisi önemlidir. Diğer antioksidanların çoğundan daha büyük hızla toplayıcı etki gösterir.
İnsanın kafatası içinde 5-10 mm uzunlukta, 100-180 mg ağırlıkta yer kaplayan bu organa yüklenen görevlere bakınca, bunun "Tüm organın işleyişini tasarlayan kim ise, bunu da tasarlayan odur." demekten başka çare yoktur. Yani, insanı yaratan Allah (cc), epifiz bezine bu görevleri yükleyip gerekli yere yerleştirmiştir.
Bilimin epifiz bezi için şimdilik tespit edebildiği görevleri bunlar olmakla beraber, gelecekte belki daha başka vazifeleri de ortaya konacaktır. Böyle çok hayati görevleri bulunan organları vazifesiz ve körelmiş organ olarak takdim etmek ve bunu insanın aşağı yapılı varlıklardan geldiği iddiasına delil olarak ileriye sürmek ve bu tip görüşleri bilimsel bilgi şeklinde takdim etmek, pozitivist felsefî düşüncenin ve ateist ideolojinin bir ürünüdür.
Bilimsel çalışmaları ideolojisine alet eden ateizme dayalı pozitivist felsefeye göre; hayat bir mücadeleden ibarettir ve güçlü olan haklıdır. İnsan ise, hayvan neslinin evriminden tesadüfen ortaya çıkmıştır ve dolayısıyla hiçbir manevî sorumluluğu yoktur.
Böyle bir düşünce üzerine bina edilmiş insanlık âlemi, yaklaşık iki yüz yıldır huzur ve barış yüzü görmedi.
Bilimsel çalışmalar ideolojik platformdan uzaklaştığı ve kendi tabii mecrasına oturduğu oranda, insanlık önce kendisini, kendi yaratılışındaki ulvî duygu ve düşünceleri tanıyacaktır. Tesadüf ve gelişigüzelliğin değil, planlı iradeli ve kastî bir yaratılışın ürünü olduğunu anlayacak, sorumluluklarını idrak edecek ve kendisini dünyanın en şerefli mahlûku olarak gönderen Yaratıcısını bilecek, huzur ve saadeti, barış ve mutluluğu bulacak, tevazu ve hoşgörüyü elde edecektir.
İşte o zaman dünya insan için adeta cennete dönecektir.
 

El-Ensari

Kullanıcı
Katılım
27 Mart 2021
Mesajlar
828
Beğeni
2,311
Puanları
93
Zülkarneyn Aleyhisselam ordusuyla gece yolda giderken ordusuna “ayağınıza takılan şeyleri toplayın” diye emir verir. Ordu bu emri duyunca; içlerinden bir grup:

- Çok yürüdük, çok yorgunuz. Gece vakti bir de ayağımızı takılan şeyleri toplayarak boşuna ağırlık mı yapacağız. Hiçbir şey toplamayalım diyerek hiçbir şey toplamıyorlar.

İkinci grup ise;

- Madem Komutanımız emretti, birazcık toplayalım, emre muhalefet etmeyelim. Zira ordun komutanına itaat etmek gerekir. diyerek az bir şey topluyorlar.

Üçüncü grup ise;

- Komutanımız bir şeyi boşuna emretmez. Muhakkak bildiği bir şey vardır. Bir hikmeti vardır.”

diyerek bütün abalarını ağzına kadar doldururlar.

Sabah olduğunda bir de bakıyorlar ki, meğer bir altın madeninden geçmişler de, ayaklarına değen şeylerin altın olduğunun farkına varamamışlar. Bunu anlayınca:

Hiç almayan birinci grup;

- Ah niçin almadık! Nasıl dinlemedik komutanımızın sözünü. Keşke alsaydık! Bir tane bari alsaydık diyerek pişman oluyorlar.

Az alan ikinci grup ise;

- Ah ne olaydı da biraz daha fazla alsaydık. Ceplerimizi,abalarımızı hınca hınç doldursaydık diye sitem ediyorlar kendilerine.

Çok alan üçüncü grup ise:

Keşke gereksiz, lüzumu olmayan eşyalarımı atsaydım, daha çok toplasaydım. Her şeyimizi doldursaydık, daha fazla alsaydık diyerek, fazla almalarına rağmen üzülüyorlar.

İşte bu misalde olduğu gibi, Ahirette bütün insanlarda bunun gibi ağıtlarda bulunacak.

Kafir olan;

- "Keşke iman etseydik, keşke inansaydık da hiç olmasa Cehenneme girdikten sonra iman etmemiz sonucunda Cennete girseydik,ebedi cehennemden kurtulsaydık", Mümin, fakat az sevabı olan;

- "Keşke biraz daha sevap işleseydim de, biraz daha ikrama mazhar olsaydım.”

Mümin,çok sevabı olan ise;

-"Ah ne olaydı da Makamımı biraz daha yükseltecek bir vakit daha namaz kılsaydım, biraz daha fazla sadaka verseydim, oruç tutsaydım, biraz daha sevap işleyecek ameller yapsaydım...” diyeceklerdir.

Rabbim bu misallerden ders alıp, Ahirette pişman olmayacağımız ameller işlemeyi nasip eylesin....
Eyvallah Değerli Ustam, yüreğine sağlık
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,758
Beğeni
22,056
Puanları
113
Konum
Erzincan
…………ÇAY'A ÖVGÜ…….
Ahmed Yesevi (k.s) Hazretleri,
Çin hududunda Hıtay
adında bir yere gidiyor.
Çok sıcak bir günde yol kenarında dinlenirken, bir Türkmen köylü, doğum yapmakta olan zevcesi için dua istiyor.
Hoca, dua ediyor Allah’ın izniyle doğum kolay oluyor.
Bunun üzerine köylü kendisine çay ikram ediyor..

Hoca Ahmet Yesevi, o zamana kadar hiç görmediği çayı içince harareti ve yorgunluğu gidiyor, rahatlıyor..
Ellerini açıp dua ediyor;
“Ya RABBİ bu içeceğe revaç ver.
bizi sevenler içsin, faidelensinler."

Çayın Türkistan'da bilhassa Tasavvuf erbabı
arasındaki rağbetini bu duaya bağlarlar. Dervişleri uyanık ve zinde tuttuğu için "Evliya Çorbası" da denir.

Çaya çay demek için
içme şartlarına riayet edilmelidir...

Çay kadehde dide-efrûz olmalı,
Lebrengü lebrizû lebsuz olmalı
(Çay, küçük ve şeffaf bardakta göz doldurmalı.
Dudak renginde, ağıza kadar dolu ve yakıcı olmalı.)

Çayın haddi yoktur...
1 çay beyhude,
2 çay faide,
3 çay kaide,
iç 4'ü at derdi,
madem çıktın 5'e, sür git 15'e...

Sohbet-i Erbâb-ı Dil; bir lâhza Sensiz olmasın...

Dervişe "Sohbet meclisinde niye hep çay bulunur?" diye sormuşlar.

Şöyle demiş: "Arifler suyun bile çiğini sevmezler, böyle pişirir içerler...”
 

El-Ensari

Kullanıcı
Katılım
27 Mart 2021
Mesajlar
828
Beğeni
2,311
Puanları
93
…………ÇAY'A ÖVGÜ…….
Ahmed Yesevi (k.s) Hazretleri,
Çin hududunda Hıtay
adında bir yere gidiyor.
Çok sıcak bir günde yol kenarında dinlenirken, bir Türkmen köylü, doğum yapmakta olan zevcesi için dua istiyor.
Hoca, dua ediyor Allah’ın izniyle doğum kolay oluyor.
Bunun üzerine köylü kendisine çay ikram ediyor..

Hoca Ahmet Yesevi, o zamana kadar hiç görmediği çayı içince harareti ve yorgunluğu gidiyor, rahatlıyor..
Ellerini açıp dua ediyor;
“Ya RABBİ bu içeceğe revaç ver.
bizi sevenler içsin, faidelensinler."

Çayın Türkistan'da bilhassa Tasavvuf erbabı
arasındaki rağbetini bu duaya bağlarlar. Dervişleri uyanık ve zinde tuttuğu için "Evliya Çorbası" da denir.

Çaya çay demek için
içme şartlarına riayet edilmelidir...

Çay kadehde dide-efrûz olmalı,
Lebrengü lebrizû lebsuz olmalı
(Çay, küçük ve şeffaf bardakta göz doldurmalı.
Dudak renginde, ağıza kadar dolu ve yakıcı olmalı.)

Çayın haddi yoktur...
1 çay beyhude,
2 çay faide,
3 çay kaide,
iç 4'ü at derdi,
madem çıktın 5'e, sür git 15'e...

Sohbet-i Erbâb-ı Dil; bir lâhza Sensiz olmasın...

Dervişe "Sohbet meclisinde niye hep çay bulunur?" diye sormuşlar.

Şöyle demiş: "Arifler suyun bile çiğini sevmezler, böyle pişirir içerler...”
Madem çıktın onbeş e
Kazanı koy ateşe 🤗
 
Üst