Çevremdeki birinci derece yakınlarımdan bilinçaltıma gönderilen
"seni ancak bazı şartları yerine getirirsen severiz" alt mesajı ile büyüdüm, yaş aldım ben.
Çalışkan bir kız olursan seni severim, kadınlık görevlerini yerine getirirsen seni severim, şöyle evlat olursan seni severim, şartlar şuna uyarsa o şartlara uygun bir torun olursan seni severim vs vs vs...
Tabi kimse bunları direkt, öyle dümdük yüzüme demedi. Bunlar bilinç altıma ulaşan alt mesajlardı ve her mesajın okundu mavi tıkı ruhuma çok fena tıklıyordu. İnanın yaşamak istemezsiniz.
Gerçekten de bir çoğu o şartlara uymadığım zaman beni koşulsuz, "ama" sız sevmedi. Fakatsız sevenlerin sesleri o kadar cılız sayıları da o kadar azdı ki onların seslerini duyamıyordum. Ben de mecburen onların istedikleri kişiye dönüşürsem beni onaylar ve beni ancak o zaman severler zannettim.
Şöyle mükemmel olursam, şunu yapar şöyle davranırsam, şu ölçülerde olup şunu dersem, şunu konuşur şöyle düşünürsem o zaman mükemmel insan olurum ve insanlar beni sevmeye başlar zannettim.
Bu gerçekler ve zanlar arasında o kadar koşturdum ki daha bir kaç yıl öncesine kadar tek bir gün bile kendimi sevmeden yaşadım.
Elime ayağıma dolaşan bu zanlar yüzünden son bir kaç yılım hariç, kendimi sevdiğim ve kendimi takdir ettiğim tek bir gün bile hatırlamıyorum.
Çünkü ben, benden beklenen hiçbir şeyi doğru (!) ve olması gerektiği gibi yapamıyordum ki. Asla olmam gerektiği kadar bir türlü mükemmel (!) biri olamıyordum.
Hep arkama bakarak yürüyordum.
Sanırım bu yüzden de arkamda bıraktığım o kız çocuğunun saçı okşansın diye bekledim hep, ama itiraf etmeliyim kendim bile o kız çocuğunun saçlarını okşanmaya değer bulmadım.
Zamanla o koşulları tek tek yerine getirdim ve insanların beni sevmesini başardım da. Ama biliyor musunuz sanırım ben yine öyle zannettim.
Böyle zannetmeye mecburdum çünkü herkes beni artık seviyor zannetmesem başka türlü "onaylanma", "koşulsuz sevilme" ihtiyacımı gideremiyordum.
Anlayacağınız bir can havli benim tüm başarılarım.
Ve maalesef bir zanlar enkazı tüm ömrüm.
Geçen bir yazı okudum orada diyordu ki "bir çocuğun iyi bir psikoloji ile büyümesinin ilk şartı birinci derece yakınları tarafından koşulsuz sevildiğini bilmesidir."
Gerçekten de öyleydi, bir çocuk her şeyden önce "ama" sız sevgiye ihtiyaç duyuyor.
Çocuklarınıza iyilik yapmak istiyorsanız onu her koşulda seveceğinizi hissettirin.
Ona hep "hata yapsan bile evet biraz kızarım ama seni sevmeye devam ederim" alt mesajını gönderin.
Sonra ruhu kanıyor da kanadığını fark edene kadar ömrü geçip gidiyor.
Ezgi Akgül
"seni ancak bazı şartları yerine getirirsen severiz" alt mesajı ile büyüdüm, yaş aldım ben.
Çalışkan bir kız olursan seni severim, kadınlık görevlerini yerine getirirsen seni severim, şöyle evlat olursan seni severim, şartlar şuna uyarsa o şartlara uygun bir torun olursan seni severim vs vs vs...
Tabi kimse bunları direkt, öyle dümdük yüzüme demedi. Bunlar bilinç altıma ulaşan alt mesajlardı ve her mesajın okundu mavi tıkı ruhuma çok fena tıklıyordu. İnanın yaşamak istemezsiniz.
Gerçekten de bir çoğu o şartlara uymadığım zaman beni koşulsuz, "ama" sız sevmedi. Fakatsız sevenlerin sesleri o kadar cılız sayıları da o kadar azdı ki onların seslerini duyamıyordum. Ben de mecburen onların istedikleri kişiye dönüşürsem beni onaylar ve beni ancak o zaman severler zannettim.
Şöyle mükemmel olursam, şunu yapar şöyle davranırsam, şu ölçülerde olup şunu dersem, şunu konuşur şöyle düşünürsem o zaman mükemmel insan olurum ve insanlar beni sevmeye başlar zannettim.
Bu gerçekler ve zanlar arasında o kadar koşturdum ki daha bir kaç yıl öncesine kadar tek bir gün bile kendimi sevmeden yaşadım.
Elime ayağıma dolaşan bu zanlar yüzünden son bir kaç yılım hariç, kendimi sevdiğim ve kendimi takdir ettiğim tek bir gün bile hatırlamıyorum.
Çünkü ben, benden beklenen hiçbir şeyi doğru (!) ve olması gerektiği gibi yapamıyordum ki. Asla olmam gerektiği kadar bir türlü mükemmel (!) biri olamıyordum.
Hep arkama bakarak yürüyordum.
Sanırım bu yüzden de arkamda bıraktığım o kız çocuğunun saçı okşansın diye bekledim hep, ama itiraf etmeliyim kendim bile o kız çocuğunun saçlarını okşanmaya değer bulmadım.
Zamanla o koşulları tek tek yerine getirdim ve insanların beni sevmesini başardım da. Ama biliyor musunuz sanırım ben yine öyle zannettim.
Böyle zannetmeye mecburdum çünkü herkes beni artık seviyor zannetmesem başka türlü "onaylanma", "koşulsuz sevilme" ihtiyacımı gideremiyordum.
Anlayacağınız bir can havli benim tüm başarılarım.
Ve maalesef bir zanlar enkazı tüm ömrüm.
Geçen bir yazı okudum orada diyordu ki "bir çocuğun iyi bir psikoloji ile büyümesinin ilk şartı birinci derece yakınları tarafından koşulsuz sevildiğini bilmesidir."
Gerçekten de öyleydi, bir çocuk her şeyden önce "ama" sız sevgiye ihtiyaç duyuyor.
Çocuklarınıza iyilik yapmak istiyorsanız onu her koşulda seveceğinizi hissettirin.
Ona hep "hata yapsan bile evet biraz kızarım ama seni sevmeye devam ederim" alt mesajını gönderin.
Sonra ruhu kanıyor da kanadığını fark edene kadar ömrü geçip gidiyor.
Ezgi Akgül