Arkeoloğun Kazıda Bir Günü Nasıl Geçer? | Define işaretleri ve anlamları

Arkeoloğun Kazıda Bir Günü Nasıl Geçer?

BABACONDA

DiScOvErY
Kullanıcı
Katılım
25 Nisan 2016
Mesajlar
986
Beğeni
2,692
Puanları
93
Yaş
51
Konum
iDA
İnsanlar genellikle arkeologların kazıda neler yaptığını pek bilmezler. Sabah 6’da başlayan kazılar, öğlen 2’ye kadar toplamda 45 dakika mola ile sürdürülür. Peki, 7 saat boyunca kazıda neler yapılır?
kişisel deneyimlerden yola çıkarak kazı sırasında toprakta eşelenen ve debelenen arkeologların bir gün içinde neler yaptığını özetledi.
'Saat 6'da hep birlikte açmalara ineriz'


Her sabah saat 5 gibi (eğer doğuda çalışıyorsanız 4’te) uyanıp araziye çıkmak için hazırlanırız. Vaktimiz varsa küçük bir kahvaltı yapar, su şişelerimizi doldurur, kazı alanında yanımıza almamız gereken şeyleri koyduğumuz torbaları kaptığımız gibi minibüse koşarız. Minibüs saat tam 5.40’ta hareket eder. Minibüsçü hiçbir koşulda kimseyi beklemediği için, 5 dakika fazla uyuduğu, su şişesini doldururken ya da kahvaltı masasında fazla oyalandığı için minibüsü kaçıranlar, tesadüfen birileri onları unuttuğumuzu hatırlamadığı sürece kazı alanına geç kalırlar. Geç kalarak günün geyik malzemesi olmuş şanssız insana “sen zaten çok uyumuşsun, şunları da yapıver” denerek ekstra iş yüklenir.

Eğer minibüse zamanında yetişebilmiş şanslı gruptansanız, kısa bir minibüs yolculuğundan sonra kazı alanına varırsınız. Ancak kimse öyle hemen açmalara (belli ölçülere göre bilimsel tekniklerle kazılmış genellikle dikdörtgen çukurlar) dağılmaz. Bir süre yukarıdan bakıp “Hmm, şurada çizgi mi varmış? Aa, çöp çukuru var galiba ya. Allahım, gene mi çöp çukuru!” gibi yorumlarda bulunuruz. Neden sabahın köründe kalktığımızı soracak olursanız; güneşin yeni yükselmeye başladığı günün bu saatleri, topraktaki çizgileri ya da renk değişikliklerini görmemiz için en uygun zamandır. Biz sevgili açmamızı incelerken, işçiler de kazı alanına varır ve aletlerimizi alıp saat 06.00’da hep birlikte açmalara ineriz.

'Panik içinde malasını arayan bir arkeolog görmek günün sıradan bir olayı'
Tabii inerken yanımızda olmazsa olmaz bazı aletler de taşımamız gerekir. Bu aletlerin bazıları bizim kazı alanında hayatımızı sürdürebilmemiz için olmazsa olmaz şeylerdir: mala, fırça, süpürge, çapa, kürek, daha küçük malalar, dişçi aletleri, şeritinden katlananına bilumum tipte metre, kalemler, silgiler, defter, fotoğraf makinesi, buluntu koymak için torbalar, güneş kremi, şapka/puşi, güneş gözlükleri… Bu liste uzar gider.

Arkeologlar genellikle eşyalarını, özellikle de mala ve fırçalarını paylaşmaktan nefret ederler. Ama ne hikmetse kazı alanında o açma senin bu açma benim dolaşarak panik içinde malasını arayan bir arkeolog görmek günün en sıradan olaylarından biridir. Eğitimsiz bir göz için bütün arkeolog malaları birbirine benziyor olabilir. Bir arkeolog içinse her zaman canından çok sevdiği, üzerine titrediği ve kaybetmekten çok korktuğu bir mala vardır. Malası, arkeoloğun kolunun uzantısı gibidir. Bu açıdan bizi Kaptan Hook (Kanca) gibi hayal edebilirsiniz. Kaptan Hook nasıl kancasını başka bir kancayla değiştirmek istemezse biz de malamızı başka bir malayla değiştirmek istemeyiz.

Tabii, mala deyince inşaatlarda duvar ustalarının kullandıkları aklınıza gelmesin. Arkeologlar genellikle kenarları daha keskin ve boyutları daha küçük malaları tercih ederler. Hatta bize özel mala üreten firmalar bile vardır. Her arkeolog kendi malasının dünyanın en iyi malası olduğunu iddia eder. Bu nedenle aralarında “Yaa ben Marshalltown dışında bir şey kullanamıyorum.” üzerine muhabbetler gelişebilir. Bunu, Coca cola ve Pepsi severlerin (ya da Neşeli Günler’de turşunun limonla mı sirkeyle mi yapıldığını tartışan Adile Naşit ve ’un) kapışması gibi algılayabilirsiniz. İkisi de diğer mala markalarının kötü olduğunu iddia ederek kendi sevdiği malayı över. İkisi de mala işte dersiniz, ama dinletemezsiniz.




Kazı boyunca yapılan işler

s-c9a51d549c310915d18b5d5a456bd36f74d1b10f.webp

  • Malalamak: Eylem olarak malalamayı, malanın kenarıyla toprağı kazıyarak düzlemek olarak tarif edebiliriz sanıyorum. Bunu, çapayla kazdığımız toprağın tabanını düzlemek, çöp çukurlarının kenarlarını bulmak, ya da topraktan örnek almak için kullanırız. Bunun dışında mala, yakınlardaki böcekleri alıp uzağa koymak, açmada biten otları kesmek ya da bir şeyden bahsederken onun üzerine tın tın vurmak için de oldukça kullanışlıdır. Genellikle süpürmek ve malalamak bir arada yürütülür.

  • Süpürmek: Süpürmek bir arkeolog için kutsal bir eylemdir. Güne her yerin süpürülmesiyle başlanır ve gün yine her yerin tertemiz olacak şekilde süpürülmesiyle sona erer. Toprak içinde toprağı nasıl süpürürsünüz, ne işe yarar ki derseniz eğer, kazıda süpürmenin mucizeler yarattığından bihabersiniz demektir. Zaten arkeologlar da öyle üstten üstten süpürmez. Kazı alanında süpürmenin belli bir tekniği vardır. Kazıda pişmiş arkeologlar, çömezlere el vererek kazıda süpürmeyi öğretirler. Birkaç haftanın sonunda, çömezler o kadar uzman olur ki yerler adeta tertemiz olur. Şaka bir yana, iyi süpürülmüş bir kazı alanında topraktaki en ufak renk değişikliklerini ya da çizgileri bile görebilirsiniz. Bu da bizim nereyi, neden ve nasıl kazacağımıza karar vermemiz açısından son derece önemlidir.

s-9b815907eb2d127f896d5a7b6eabe8d8dc8b7a07.webp

  • Kazmak: Arkeologların en sık yaptıkları işlerden biri de kazmaktır. Ortalama bir şehirli insan, tarım aletlerinin çoğunun adını bilmezken arkeologlar çapasından kazmasına, gelberisinden küreğine pek çok aletle sıkı fıkıdır. Açmada kazmak, tabii ki tarlada kazmaya benzemez. Mesela bazen tabaka takip etmeniz gerekebilir. Bu da hem çok heyecanlı hem de oldukça zorlu bir şeydir. O tabaka zaman zaman bir görünür bir kaybolur. Siz de içinizden, zamanında bunu yapanlara sevgilerinizi iletirsiniz. Özellikle kazı başkanı etraftayken açık seçik takip edilebilen, o gittikten sonra ortadan kaybolan, sonra tekrar geldiğinde birdenbire ortaya çıkarak sanki siz aradaki bütün tabakayı yemişsiniz izlenimi uyandıranları, her kazının olmazsa olmazıdır. Bunu herhalde en iyi, o ana kadar tek bir açık sahnesi olmayan filmde anne-babanız odaya girdiğinde baş karakterlerin birden sevişmeye başlamasıyla karşılaştırabiliriz.

  • İnce işler: İşte televizyonda gördüğünüz işler genellikle bunlardır. Diyelim ki bir mezar çıktı, ya da özenli çalışılması gereken, birbirleriyle ilişki kurabileceğimiz objeler çıktı. İşte o zamanlarda biz de dişçi aletlerimizi alıp hemen bunları güzelce açmaya çalışırız. Eğer özellikle mezarlık kazmıyorsak, mezar çıktığı için açma başkanları /kazı başkanları kazı yavaşladığı için pek memnun olmaz. İskelet demek, birkaç kişinin 2-3 gün sadece onunla ilgilenmesi gerekiyor demektir. Kazılarda genellikle zamanla yarışıldığı için bu da önemli bir işgücü kaybına denk gelir. Genellikle kazılara yeni başlamış heyecanlı gençler, iskelet açmayı hevesle beklerler. Başlarına deneyimli birini vererek bu gençlerin heveslerini almaları da sağlanır.

  • Elemek: Bu işlem, boncuk, bebek kemikleri gibi gözden kaçabilen minik ama önemli arkeolojik buluntuları yakalayabilmemizi sağlar. Kafamızı kullanmayı pek gerektirmediği için oldukça sıkıcı bir iştir. Genellikle arkeologlar arasında çok sevilmese de, başa gelen çekilir, diyerek sık sık yaparız. Belli bir süre sonra otomatiğe bağlayıp önüne gelen her toprağı eleyen de çıkabilir.

  • Kayıt işleri: Arkeologlar kazılarda binyıllar boyunca toprak altında korunmuş şeyleri açığa çıkarıp kazarak neler olup bittiğini anlamaya çalışırlar. Yani arkeoloji bir bakıma geçmişin yok edilmesidir. Bu yüzden de kazılarak yok olan her şeyi en ince ayrıntısına kadar kaydetmemiz gerekir. Kazıda zamanımızın büyük bir bölümünü alan çizimler yapılır, ölçüler alınır, onlarca fotoğraf çekilir, koordinat sisteminde kazıda bulduğumuz şeylerin tam yerleri belirlenir, toprağın renginden içindeki maddelere kadar her şey defterlere kaydedilir… Hatta en doğru kayıtları tutabilmek için toprağın tadına bakan arkeologlar bile mevcuttur.
Güneş'in tepeye çıkmasıyla kazı alanındaki iş sonra erer, peki sonra?

s-2cc776796714651ab205df281d13665a9dc6bcc3.webp

Bunun gibi onlarca işten sonra arkeologlar güneşin iyice tepeye çıkmasıyla paydos ederek evlerine dönerler. Eğer arkeologların işi araziyle birlikte bitti diye düşünüyorsanız, çok ama çok yanılıyorsunuz. Genellikle yemek ve kısa bir moladan sonra kazı evinde çalışmalar son hız devam eder. Bazı kişiler buluntuları yıkar, ayıklar veya toplarken, bazıları da o gün neler yapıldığına dair ayrıntılı raporlar yazarlar. Bütün bu işler birkaç saat sürer. Akşam yemeğinden sonraki birkaç saat, arkeologların gıybet/geyik yapma zamanlarıdır. Genellikle kazılarda iyi internet bağlantısı olmadığından arkeologlar kendilerini ayrana ve birbirlerinin eski kazı anıları dinlemeye verirler. Ancak genellikle saat 10’dan sonra etrafta pek kimse kalmaz. Çünkü ertesi sabah yine güneş doğmadan kalkılacaktır.




 

A21MEDLi

Admin
Katılım
11 Eylül 2011
Mesajlar
4,025
Beğeni
9,205
Puanları
113
emeğinize sağlık BABACONDA ustam,güzel ve sürükleyici,bi o kadarda ders verme niteliğini taşıyan bi yazı olmuş,bilhassa atılan toprağın elekten geçirilmesi,malesef kaçak yapılan kazılarda bir çok değerli metaryaller kürekteki veya kepçe kovasındaki toprakla çukur dışına atılmış nice güzelikler kaybolup gitmiştir.
 

Mirkut

Vip Üye
Katılım
3 Nisan 2016
Mesajlar
1,948
Beğeni
5,404
Puanları
113
emeğinize sağlık BABACONDA ustam,güzel ve sürükleyici,bi o kadarda ders verme niteliğini taşıyan bi yazı olmuş,bilhassa atılan toprağın elekten geçirilmesi,malesef kaçak yapılan kazılarda bir çok değerli metaryaller kürekteki veya kepçe kovasındaki toprakla çukur dışına atılmış nice güzelikler kaybolup gitmiştir.
 

denizliden20

Kullanıcı
Katılım
20 Haziran 2014
Mesajlar
581
Beğeni
1,926
Puanları
93
İnsanlar genellikle arkeologların kazıda neler yaptığını pek bilmezler. Sabah 6’da başlayan kazılar, öğlen 2’ye kadar toplamda 45 dakika mola ile sürdürülür. Peki, 7 saat boyunca kazıda neler yapılır?
kişisel deneyimlerden yola çıkarak kazı sırasında toprakta eşelenen ve debelenen arkeologların bir gün içinde neler yaptığını özetledi.

'Saat 6'da hep birlikte açmalara ineriz'


Her sabah saat 5 gibi (eğer doğuda çalışıyorsanız 4’te) uyanıp araziye çıkmak için hazırlanırız. Vaktimiz varsa küçük bir kahvaltı yapar, su şişelerimizi doldurur, kazı alanında yanımıza almamız gereken şeyleri koyduğumuz torbaları kaptığımız gibi minibüse koşarız. Minibüs saat tam 5.40’ta hareket eder. Minibüsçü hiçbir koşulda kimseyi beklemediği için, 5 dakika fazla uyuduğu, su şişesini doldururken ya da kahvaltı masasında fazla oyalandığı için minibüsü kaçıranlar, tesadüfen birileri onları unuttuğumuzu hatırlamadığı sürece kazı alanına geç kalırlar. Geç kalarak günün geyik malzemesi olmuş şanssız insana “sen zaten çok uyumuşsun, şunları da yapıver” denerek ekstra iş yüklenir.

Eğer minibüse zamanında yetişebilmiş şanslı gruptansanız, kısa bir minibüs yolculuğundan sonra kazı alanına varırsınız. Ancak kimse öyle hemen açmalara (belli ölçülere göre bilimsel tekniklerle kazılmış genellikle dikdörtgen çukurlar) dağılmaz. Bir süre yukarıdan bakıp “Hmm, şurada çizgi mi varmış? Aa, çöp çukuru var galiba ya. Allahım, gene mi çöp çukuru!” gibi yorumlarda bulunuruz. Neden sabahın köründe kalktığımızı soracak olursanız; güneşin yeni yükselmeye başladığı günün bu saatleri, topraktaki çizgileri ya da renk değişikliklerini görmemiz için en uygun zamandır. Biz sevgili açmamızı incelerken, işçiler de kazı alanına varır ve aletlerimizi alıp saat 06.00’da hep birlikte açmalara ineriz.

'Panik içinde malasını arayan bir arkeolog görmek günün sıradan bir olayı'
Tabii inerken yanımızda olmazsa olmaz bazı aletler de taşımamız gerekir. Bu aletlerin bazıları bizim kazı alanında hayatımızı sürdürebilmemiz için olmazsa olmaz şeylerdir: mala, fırça, süpürge, çapa, kürek, daha küçük malalar, dişçi aletleri, şeritinden katlananına bilumum tipte metre, kalemler, silgiler, defter, fotoğraf makinesi, buluntu koymak için torbalar, güneş kremi, şapka/puşi, güneş gözlükleri… Bu liste uzar gider.

Arkeologlar genellikle eşyalarını, özellikle de mala ve fırçalarını paylaşmaktan nefret ederler. Ama ne hikmetse kazı alanında o açma senin bu açma benim dolaşarak panik içinde malasını arayan bir arkeolog görmek günün en sıradan olaylarından biridir. Eğitimsiz bir göz için bütün arkeolog malaları birbirine benziyor olabilir. Bir arkeolog içinse her zaman canından çok sevdiği, üzerine titrediği ve kaybetmekten çok korktuğu bir mala vardır. Malası, arkeoloğun kolunun uzantısı gibidir. Bu açıdan bizi Kaptan Hook (Kanca) gibi hayal edebilirsiniz. Kaptan Hook nasıl kancasını başka bir kancayla değiştirmek istemezse biz de malamızı başka bir malayla değiştirmek istemeyiz.

Tabii, mala deyince inşaatlarda duvar ustalarının kullandıkları aklınıza gelmesin. Arkeologlar genellikle kenarları daha keskin ve boyutları daha küçük malaları tercih ederler. Hatta bize özel mala üreten firmalar bile vardır. Her arkeolog kendi malasının dünyanın en iyi malası olduğunu iddia eder. Bu nedenle aralarında “Yaa ben Marshalltown dışında bir şey kullanamıyorum.” üzerine muhabbetler gelişebilir. Bunu, Coca cola ve Pepsi severlerin (ya da Neşeli Günler’de turşunun limonla mı sirkeyle mi yapıldığını tartışan Adile Naşit ve ’un) kapışması gibi algılayabilirsiniz. İkisi de diğer mala markalarının kötü olduğunu iddia ederek kendi sevdiği malayı över. İkisi de mala işte dersiniz, ama dinletemezsiniz.



Kazı boyunca yapılan işler

s-c9a51d549c310915d18b5d5a456bd36f74d1b10f.webp




    • Malalamak: Eylem olarak malalamayı, malanın kenarıyla toprağı kazıyarak düzlemek olarak tarif edebiliriz sanıyorum. Bunu, çapayla kazdığımız toprağın tabanını düzlemek, çöp çukurlarının kenarlarını bulmak, ya da topraktan örnek almak için kullanırız. Bunun dışında mala, yakınlardaki böcekleri alıp uzağa koymak, açmada biten otları kesmek ya da bir şeyden bahsederken onun üzerine tın tın vurmak için de oldukça kullanışlıdır. Genellikle süpürmek ve malalamak bir arada yürütülür.
    • Süpürmek: Süpürmek bir arkeolog için kutsal bir eylemdir. Güne her yerin süpürülmesiyle başlanır ve gün yine her yerin tertemiz olacak şekilde süpürülmesiyle sona erer. Toprak içinde toprağı nasıl süpürürsünüz, ne işe yarar ki derseniz eğer, kazıda süpürmenin mucizeler yarattığından bihabersiniz demektir. Zaten arkeologlar da öyle üstten üstten süpürmez. Kazı alanında süpürmenin belli bir tekniği vardır. Kazıda pişmiş arkeologlar, çömezlere el vererek kazıda süpürmeyi öğretirler. Birkaç haftanın sonunda, çömezler o kadar uzman olur ki yerler adeta tertemiz olur. Şaka bir yana, iyi süpürülmüş bir kazı alanında topraktaki en ufak renk değişikliklerini ya da çizgileri bile görebilirsiniz. Bu da bizim nereyi, neden ve nasıl kazacağımıza karar vermemiz açısından son derece önemlidir.
s-9b815907eb2d127f896d5a7b6eabe8d8dc8b7a07.webp




    • Kazmak: Arkeologların en sık yaptıkları işlerden biri de kazmaktır. Ortalama bir şehirli insan, tarım aletlerinin çoğunun adını bilmezken arkeologlar çapasından kazmasına, gelberisinden küreğine pek çok aletle sıkı fıkıdır. Açmada kazmak, tabii ki tarlada kazmaya benzemez. Mesela bazen tabaka takip etmeniz gerekebilir. Bu da hem çok heyecanlı hem de oldukça zorlu bir şeydir. O tabaka zaman zaman bir görünür bir kaybolur. Siz de içinizden, zamanında bunu yapanlara sevgilerinizi iletirsiniz. Özellikle kazı başkanı etraftayken açık seçik takip edilebilen, o gittikten sonra ortadan kaybolan, sonra tekrar geldiğinde birdenbire ortaya çıkarak sanki siz aradaki bütün tabakayı yemişsiniz izlenimi uyandıranları, her kazının olmazsa olmazıdır. Bunu herhalde en iyi, o ana kadar tek bir açık sahnesi olmayan filmde anne-babanız odaya girdiğinde baş karakterlerin birden sevişmeye başlamasıyla karşılaştırabiliriz.
    • İnce işler: İşte televizyonda gördüğünüz işler genellikle bunlardır. Diyelim ki bir mezar çıktı, ya da özenli çalışılması gereken, birbirleriyle ilişki kurabileceğimiz objeler çıktı. İşte o zamanlarda biz de dişçi aletlerimizi alıp hemen bunları güzelce açmaya çalışırız. Eğer özellikle mezarlık kazmıyorsak, mezar çıktığı için açma başkanları /kazı başkanları kazı yavaşladığı için pek memnun olmaz. İskelet demek, birkaç kişinin 2-3 gün sadece onunla ilgilenmesi gerekiyor demektir. Kazılarda genellikle zamanla yarışıldığı için bu da önemli bir işgücü kaybına denk gelir. Genellikle kazılara yeni başlamış heyecanlı gençler, iskelet açmayı hevesle beklerler. Başlarına deneyimli birini vererek bu gençlerin heveslerini almaları da sağlanır.
    • Elemek: Bu işlem, boncuk, bebek kemikleri gibi gözden kaçabilen minik ama önemli arkeolojik buluntuları yakalayabilmemizi sağlar. Kafamızı kullanmayı pek gerektirmediği için oldukça sıkıcı bir iştir. Genellikle arkeologlar arasında çok sevilmese de, başa gelen çekilir, diyerek sık sık yaparız. Belli bir süre sonra otomatiğe bağlayıp önüne gelen her toprağı eleyen de çıkabilir.
    • Kayıt işleri: Arkeologlar kazılarda binyıllar boyunca toprak altında korunmuş şeyleri açığa çıkarıp kazarak neler olup bittiğini anlamaya çalışırlar. Yani arkeoloji bir bakıma geçmişin yok edilmesidir. Bu yüzden de kazılarak yok olan her şeyi en ince ayrıntısına kadar kaydetmemiz gerekir. Kazıda zamanımızın büyük bir bölümünü alan çizimler yapılır, ölçüler alınır, onlarca fotoğraf çekilir, koordinat sisteminde kazıda bulduğumuz şeylerin tam yerleri belirlenir, toprağın renginden içindeki maddelere kadar her şey defterlere kaydedilir… Hatta en doğru kayıtları tutabilmek için toprağın tadına bakan arkeologlar bile mevcuttur.
Güneş'in tepeye çıkmasıyla kazı alanındaki iş sonra erer, peki sonra?

s-2cc776796714651ab205df281d13665a9dc6bcc3.webp

Bunun gibi onlarca işten sonra arkeologlar güneşin iyice tepeye çıkmasıyla paydos ederek evlerine dönerler. Eğer arkeologların işi araziyle birlikte bitti diye düşünüyorsanız, çok ama çok yanılıyorsunuz. Genellikle yemek ve kısa bir moladan sonra kazı evinde çalışmalar son hız devam eder. Bazı kişiler buluntuları yıkar, ayıklar veya toplarken, bazıları da o gün neler yapıldığına dair ayrıntılı raporlar yazarlar. Bütün bu işler birkaç saat sürer. Akşam yemeğinden sonraki birkaç saat, arkeologların gıybet/geyik yapma zamanlarıdır. Genellikle kazılarda iyi internet bağlantısı olmadığından arkeologlar kendilerini ayrana ve birbirlerinin eski kazı anıları dinlemeye verirler. Ancak genellikle saat 10’dan sonra etrafta pek kimse kalmaz. Çünkü ertesi sabah yine güneş doğmadan kalkılacaktır.



yüreğine sağlık kardeş.resimler ben mi açamıyorum açılmıyormu.birde size özel bir soru.yazıdan anladığım kadarıyla arkoloksunuz.arkoloklar çubukculardan ve bilhassa radyotezist lerden nefret ediyor.anlaşılan sizde böyle bir gereksiz kuruntu yok.kutlarım size.çünkü burası çubukcular sitesi.tekrar kutlarım saygılar
 

esrarengiz2828

Kullanıcı
Katılım
12 Mart 2016
Mesajlar
3,241
Beğeni
6,237
Puanları
113
Konum
nicopolis
eine emeğine sağlık ustam bizim burda neye arkioloji çalışması olmuyor ustam tarihe yönelik masraf çok deyemi uzak deyemi burda olsa hertürlü turizm açısında güzel olur böyle bişey olursada elimden gelen yardımı yaparım ama nerde çalışma başlıyo ondan sonra ödenek yok durduruluyo bi garip iştir anlamdım kale olsun başka yer olsun hep yarım bu konuda devlet ya çok ilgilenmiyo yada başkası açsında götürsün deye bekliyo anlamadım gitti saygı vede hörmetlerimi sunuyorum ustam senin şelaleninde bu sene resim birincisi olduğunu söylemek isterim istersen(beğendim)
 

metin77

Kullanıcı
Katılım
17 Aralık 2015
Mesajlar
1,663
Beğeni
3,406
Puanları
113
Yaş
48
Konum
adana
Emegine saglik ustam. Eglenceli ve guzel bir anlatimla, bir gununuzu islemissiniz. Islerimizi sinema turlerine benzetecek olursak sizinki komedi, bizimkisi macera ve korku :)
Gun icerisinde acaba basimiza ne tur bir aksilik cikacak diye dusunur dururuz aksam oluncada engelleri aşabilirsek kazmanizi vururuz. :)
 

MAVRAN

Super Moderatör
Katılım
31 Aralık 2014
Mesajlar
3,122
Beğeni
8,767
Puanları
113
Yaş
56
Konum
Trabzon_Kocaeli
Emeğine sağlık ustam ne güzel yazmışsın herşeyin en ince ayrıntısı kazıda değerlendirilirken oysa bizler arazide küreklerle ne değerleri bir kenara adiyoruz bu yazı bize ters olmalı. Dilerim Ustamın yazdıklarını okur ve okuduklarimızı uygularız. Ustam ALLAH Razı olsun. Selam ve esenlikler.
 

BABACONDA

DiScOvErY
Kullanıcı
Katılım
25 Nisan 2016
Mesajlar
986
Beğeni
2,692
Puanları
93
Yaş
51
Konum
iDA
emeğinize sağlık BABACONDA ustam,güzel ve sürükleyici,bi o kadarda ders verme niteliğini taşıyan bi yazı olmuş,bilhassa atılan toprağın elekten geçirilmesi,malesef kaçak yapılan kazılarda bir çok değerli metaryaller kürekteki veya kepçe kovasındaki toprakla çukur dışına atılmış nice güzelikler kaybolup gitmiştir.
eyvallah sizlerde sag olun yapilan tum calismalarda tek tek tarzi dedektor bulundurulmali belirttiginiz gibi bir cok malzeme atiliyor dikkatli calisilmali .
 

BABACONDA

DiScOvErY
Kullanıcı
Katılım
25 Nisan 2016
Mesajlar
986
Beğeni
2,692
Puanları
93
Yaş
51
Konum
iDA
yüreğine sağlık kardeş.resimler ben mi açamıyorum açılmıyormu.birde size özel bir soru.yazıdan anladığım kadarıyla arkoloksunuz.arkoloklar çubukculardan ve bilhassa radyotezist lerden nefret ediyor.anlaşılan sizde böyle bir gereksiz kuruntu yok.kutlarım size.çünkü burası çubukcular sitesi.tekrar kutlarım saygılar
guzel dusuncelerin icin tesekkur ederim resimler bende gorunuyor baska oremeyen varmi acaba evet dogrudur arkeologum ya aslinda nefret degil fakat bir cogu kendini isin uzmani saniyor hatda bazilari ordinaryus oldugunu bile iddia ediyor bizim meslekdeki bir cok saygin isinin erbablari bile boyle bir iddiada bulunmuyor daha bilinmeyen okadar cok sey varki hamdolsun bizde kibir kuruntu kucuk gorme yok zati yapandada kisilik bozuklugu vardir bence. dunyanin en iyi cihazi cubukdur zati burda olmakdan kardeslerimizle beraberlikden mutluluk duyuyorum. insaallah hepsine bir nebzede olsa yardimim dokunur. ne mutlu insanlik namina faydali olanlara.
 
Üst