Elimizdeki Çubukları Harekete Geçiren Şey Nedir? (frekans Ve Hafıza) | Sayfa 3 | Define işaretleri ve anlamları

Elimizdeki Çubukları Harekete Geçiren Şey Nedir? (frekans Ve Hafıza)

amerikalı

Kullanıcı
Katılım
10 Ekim 2017
Mesajlar
13
Beğeni
26
Puanları
13
Toplumu gözardı ederek bireysel düşünerek bireysel hareket etmek benim dünyama sığmaz. Bulunduğum yerde haksızlık görürsem engellemeye, ona gücüm yetmezse haklıdan yana taraf olmaya çalışırım. Benim haklıdan yana taraf tuttuğum bazı olaylarda bazıları şahitlik yapmaya bile yanaşmadılar. Demek istediğim, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın demem.
Kısaca rahatsız oldum. Benden başka kimse rahatsız olmadıysa sana yazdıklarımı geri alıyorum.
 

bornovalı

USTA
Super Moderatör
Katılım
20 Ekim 2014
Mesajlar
396
Beğeni
1,575
Puanları
93
S.A.
Herkese merhaba
Hoşgörü ve samimiyete istinaden sarf edilen birkaç kelam, evveliyatı bilmeyen ve konuya duyarlı kişi veya kişilerce malesef tepkiye neden olmuştur.
Her insanın fıtratı ayrı ayrıdır. Şöyle ki; kimi insanın söylem tarzı “astığı astık, kestiği kestik” türdendir. Kimi insan ise; “ latife yolu” ile bilgilerini aktarır. Kimi insan da önem verdiği konu da “ciddiyet” ister..
Bizler burada bir aile gibiyiz.. Kimsenin kimseye bir üstünlüğü yoktur. Sevgi, saygı ve hoşgörü çerçevesinde Bilgilerimizi paylaşarak doğruyu bulmayı istiyoruz. Ama Sebep her ne olursa olsun, “dahil olduğum bir konu da” aile üyelerimizden biri veya bir kaçının birbirine darılmaları, gücenmeleri, beni çok ama çok üzer. Kısacası; Sarf edilen birkaç kelam ve gösterilen tepki, beni ziyadesi ile memnun etmiştir. Diyelim ve konuyu tatlıya bağlayalım. (lütfen)

Konumuza dönecek olursak “ Elimizdeki çubukları harekete geçiren şey nedir?” sorusuna akli ilim üzerinden yorumlamaya çalışıyoruz.

Amerikalı ustamızın katkılarını görmezden gelemeyiz. Hele ki “beden ve ruh sağlığı” üzerine söylediklerine katılmamak elde değil. Evet. Sağlık her şeyin başında gelir. Burada herkes hem fikirdir.

Ancak örnek verdiği kişi ve o kişilerin kullandıkları yöntemler; benim kriterlerime uygun değildir. Aslında bu konuya girmeyip suskun almak en iyisi idi. Fakat “ sukut ikrardan gelir” diye de algılanmaması için birkaç kelam edelim.

Örnek verilen kişinin sıfatı şifacı”dır.
Şifacı Kimdir?
Göremediğimiz ancak varlığını bildiğimiz, dokunamadığımız ama hissettiğimiz çeşitli güçlerle dolu bir dünyada yaşıyoruz. Evrensel yaşam enerjisi de bunlardan biri. Her birimiz belirli bir yaşam enerjisi ile doğarız. Şifacı, kendi güçlü ve yoğun yaşam enerjisini başkalarının bozulan yaşam enerjilerini düzeltmek üzere yönlendirebilen kişidir.
Şifacı Neler Yapar?

Şifacı, insanın enerji alanlarını algılar ve onlara etki edebilir.
“Yüksek Duyusal Algılama” becerisiyle enerji alanlarındaki sorunları hissedebilir.
Şifacılar bu gücü doğuştan elde etmiş olabileceği gibi, içindeki gücü kullanarak sonradan da edinmiş olabilir.
….. …. ….
Her şifacının şifa yöntemi değişik olabilir.
“Ben, şifa verirken en temelde Şaman enerjisini kullansam da, temelde iki farklı enerji kanalını da kullanıyorum …….”


Şamanizm, insanlığın belki de en eski dinlerinden biridir. Her hangi bir kurucusu veya kutsal kitabı olmadığı gibi ortaya çıkış tarihi de belli değildir.

Şaman enerjisi; Temel olarak sihir ve büyüye dayanır.

Ehli kitap’dan başka bir şifacı ise şöyle söylüyor;
‘Ben insanlar için sadece bir yol işareti olmak istiyorum, insanlara doğru yolu göstermek istiyorum, Allah’a giden yolu. İnsanları tekrar inanca götürmek istiyorum. Hiçbir insana dinini ya da milletini sormuyorum. İnsan, insandır ve aralarında hiçbir fark yoktur. Ve lütfen asla benim sizi iyileştirdiğimi söylemeyin. Hayır! Ben sadece küçük bir aracıyım , o kadar, ufacık bir transformatör. Kime yardım bahşedildiyse, o Allah’a bunun için şükretsin. Ben hiçbir şeyim, Allah her şey.”

Bu kişiler uygulama yöntemlerini her ne kadar akli ilime dayandırmaya çalışılırsa çalışılsınlar, ya “nakli ilme ya da psişik güçlere” yaslanırlar.

Nakli ilimler ve psişik güçler” her daim istismara açıktır. Şarlatanlara ve istismarcılara kapı açmamak babında bu konuya nokta koymak en iyisidir.

Eğer ki yine de tartışılması isteniyor ise, farklı bir konu açılarak tartışılabilir. Dileyenler oradan fikirlerini dile getirebilirler.

Sağlıcakla kalın
ALLAH a emanet olun
ÖNEMLİ NOT: ilgi ve alakanın artmaması babında kaynak gösterilmemiştir.
 

gıral

Vip Üye
Katılım
3 Şubat 2014
Mesajlar
2,637
Beğeni
4,516
Puanları
113
Toplumu gözardı ederek bireysel düşünerek bireysel hareket etmek benim dünyama sığmaz. Bulunduğum yerde haksızlık görürsem engellemeye, ona gücüm yetmezse haklıdan yana taraf olmaya çalışırım. Benim haklıdan yana taraf tuttuğum bazı olaylarda bazıları şahitlik yapmaya bile yanaşmadılar. Demek istediğim, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın demem.
Kısaca rahatsız oldum. Benden başka kimse rahatsız olmadıysa sana yazdıklarımı geri alıyorum.
Teşekkürler
 

amerikalı

Kullanıcı
Katılım
10 Ekim 2017
Mesajlar
13
Beğeni
26
Puanları
13
Konumuz çubuk kullanımı ile ilgili ilimler, şamanizmin bu konu ile ne ilgisi var ? Şamanizm orta asyada eski türk kavimlerinin İslam'dan önceki inanc sistemiydi.
Benim ismini verdiğim amerikalı hristiyan biliminsanının şamanizm ile ilgisi varmı sanıyorsunuz?

Malum kişi Wisconsin Üniversitesinde atmosferik fizik dalında derece yapmış ve NASA'da araştırmacı bilim insanı olarak çalışmıştır. Esasen biyoenerji uzmanıdır. Bendeki kitaplarında şamanizm, büyü, sihir kelimelerinin adı bile geçmez. Herhalde başkasından bahsediyorsunuz, yoksa okumadığınız kitaplar hakkında önyargılı hüküm vermeyeceğinizi tahmin ediyorum.

İsmini andığım kitaplardan bahsetmemin sebebi, insanların enerji alanı ile ilgili nakli değil akli bilimlere dayanarak bilgi verdiğimi ispatlamak içindi. Ayrıca bu konuda elimde olan kaynaklar sadece bu iki kitap değildir. Ayrıca yazarı "Karla McLaren" olan "Aura ve Çakra Kullanma Kılavuzu" bu konuda faydalandığım bir kaynaktır. Bu kitabın da şamanizm, büyü ve sihir ile ilgisi yoktur.

Konumuz çubukları harekete geçiren enerji olduğuna göre, insan ve diğer canlıların dış yapısını oluşturan enerji katmanları (aura) ve dış dünyadan enerjiyi auraya çeken enerji santrallarını (çakra) bilmeden bu konunun içine giremeyiz. Aura ve çakra ile ilgili bilgiler fantastik bilim konuları olmayıp, günümüzdeki cihazlarla görüntülenebilen ve yorumlanan bir bilim haline gelmiştir. Sözkonusu cihazlar günümüzde Türkiyede alternatif tıp dalında çalışan kliniklerde vardır.

Aliömer ustamızın avuç içi hafıza ile ilgili sorduğu sorulara doğrudan cevap vermek isteseydim; insan vücudunda 7 ana çakranın dışında 21 adet ikincil çakranın olduğunu, bunlardan ikisinin avuç içlerinde, ikisinin ayak tabanı atlarında, ikisinin yanak içlerinde olduğundan giriş yapıp, bu ikincil çakraların kendisine temas edilen noktalardan enerji alış verişleri yaptıklarını, kendi içinde ayrı birer bilgisayar gibi işlemci ve hafıza barındırdıklarından başlayıp, nadi denilen enerji kanallarından beyne sinyal yolladıklarından başlayarak, uzun uzun açıklama yapmak zorunda kalacaktım. Herkesin bilmesine gerek olmayan bu ayrıntılara girmeden önce çubukların genel çalışma prensiplerini açıklamanın daha doğru olacağını düşündüm ve önce çubuk sisteminin kimlerde çalışmayacağını anlatmanın daha uygun olacağına karar verdim.

Canlı ve cansız varlıklardaki enerji alanlarını (aura) bilmeden çubukların nasıl ve neden tepki verdiğini anlatamazsınız. Bu konuda vereceğim bilgilerin nakli değil akli bilimlerden aldığımı, kafamdan uydurmadığımı ispatlamak için kaynak gösterdim. Keşke göstermeseydim. Konu sihir-büyü-şamanizme kadar uzandı. Hatanın başlangıçı bendeymiş.

Böyle ters bir yorum almasaydım, bundan sonraki niyetim L çubuk kullanımında eller ve ayaklar arasında olması gereken bir oran olduğunu, bu oranın uygulanması durumunda uzaktan algılamanın ne derecede artacağını, uzaktan algılamada hedefin dikey ve yatay koordinatının çubuk üzerinden nasıl okunacağını anlatacaktım.

Daha sonra çatal çubuk ve L çubuk arasında işleyiş farkını, avantaj ve dezavantajlarını ayrıntılı olarak yazmak niyetindeydim.

Bir sonraki aşamada, çubukların mezar boşluğu olarak tespit ettiği alanın iki farklı çubuk sistemini aynı anda eş güdümlü kullanılmasıyla, meftanın müslim yada gayrimüslüm olduğunun nasıl tespit edebileceğini anlatmayı düşünüyordum. Gördüğüm aşırı tepki üzerine vazgeçtim.

Elhamdülillah bende müslümanım. Hemde koyu şeriatçı cinsinden. Müslümanım diyen kişi büyü-sihir yada şamanizmle ilgili kitapları okur mu? Müslümanım diye kafirlerin yazdığı kitapları elimin tersi ile itecek değilim. Doğru bilgileri yazıyorsa okurum ve anlatırım. Yaşım kemale erdi, bunca bilgi birikimimi mezara götürmemeyi, insanlara miras olarak bırakmak istiyordum. Demek ki, bu konuda temkinli hareket etmek gerekiyormuş.
 

bornovalı

USTA
Super Moderatör
Katılım
20 Ekim 2014
Mesajlar
396
Beğeni
1,575
Puanları
93
S.A.
Herkese merhaba
Eğer ki, bu sözleri “Elhamdülillah bende müslümanım. Hemde koyu şeriatçı cinsinden” sarf etmemiş olsaydınız, size cevap vermeyecektim ama şimdi şart oldu.
Öncelikle belirteyim ki; İsmini andığınız kişinin ilmi sıfatına haiz, her yıl 3-5 (yüksek ve doktora) kişiyi mezun ediyoruz. Bu yüzden sıfatı bizim için bir anlam taşımıyor.
“Herhalde başkasından bahsediyorsunuz, yoksa okumadığınız kitaplar hakkında önyargılı hüküm vermeyeceğinizi tahmin ediyorum.
İsmini andığım kitaplardan bahsetmemin sebebi, insanların enerji alanı ile ilgili nakli değil akli bilimlere dayanarak bilgi verdiğimi ispatlamak içindi.”

Önyargılı hüküm vermediğimin bir göstergesi olarak;
Amerika’lı şifacı Barbara Brennan, “Işığın Elleri” adlı eserinde şöyle der:
"YDA ile psikosomatik hastalıkların mekanizması, hemen gözlerinizin tam önüne serilir. YDA, hastalığın nasıl başladığını açığa çıkardığı için, tersine nasıl çevrileceğini de anlamamızı sağlar. Alanı görmeyi öğrenirken, onunla şuurlu bir şekilde ilişki kurmayı da öğrendim. Kendi enerji alanımı bir başkasının alanıyla etileşime geçmesi için yönlendirebiliyordum. Kısa zamanda, sağlıksız bir alanı tekrar dengeye oturtarak sağlığına kavuşturmayı başardım. Dahası, müşterimin hastalığının sebeplerini görebilecek bilgiyi de alıyordum......”……. ……..YDA’yı geliştirmek için, geniş bir şuur alanına girmek gerekir. Meditasyon ve çeşitli uygulamalar ile bu mümkün olabilir. Bu tip uygulamalar insanın günlük şuurdan daha geniş bir şuur haline geçmesini sağlar. Genişleyen şuur halinde birey, başka bireylerin şuur titreşimleriyle rezonansa girip o bireyin neler yaşadığını, nasıl bir hal içinde bulunduğunu birebir deneyimler. Genişleyen şuur halindeyken kozmozdan alıp aktardığı enerjilerle psişik şifacı veya ruhsal şifacı olabilir.”

( Işığın Doğuşu - Barbara Ann Brennan )
Mucizeyi öngören söz konusu hanım, Gethsemane bahçesi dahil, İsa'nın yaşamının farklı dönemlerini temsil eden setler kurmuştu. Bizler hacıları oynayacaktık, bahçeye konulacak gülleri getirecektik.
Hepimiz sabırsızlanarak öngörülen mucizeyi görmek için güneşin doğuşunu bekledik. Nihayet güneş doğdu. Yükselen güneşe baktığımda, helezonik birçok kırmızı ışın kurdeleleri yaydığını ve gökyüzünde biraz dönerek hareket ettiğini gördüm. "Ooh, tam Fatima olayına (Üç çoban çocuğa 1917 senesinin Mayıs ayından Ekim ayına kadar her ayın on üçünde görünen Hazreti Meryem, sürekli olarak çocuklara göründüğü yere bir kilisecik yapılmasını ister.) benziyor, binlerce insan o gün güneşin gökyüzünde topaç gibi döndüğünü görmüştü!" dedim. Sonra şöyle düşündüm: "Ne kadar ilginç bir retina etkisi. Öyleyse, güneşe baktığımızda işte böyle bir şey meydana geliyor. Çevremde insanlar "Dönen güneşe bakın! Bunu görüyor musunuz?" diye bağırışıyorlardı. Diğerleri ise "Bakamıyorum, bakamıyorum, çok parlak" diye homurdanıyordu. Yine, Fatima mucizesinde yaşanan olaya benzer bir şey meydana gelmişti. Bir başkası "Gökyüzünde bir haç var," diyordu. Bunu göremiyordum….. Sadece sabırlı olacağım ve bir mucizenin ne olup olmadığını bilmediğime göre, başka bir şeyin meydana gelip gelmeyeceğini görmek için bekleyeceğim," dedim kendi kendime…..
Meydana gelen olay basitti: Güneş ne zaman gökyüzünde belirli bir açıda olsa, ne yapmam gerektiği hakkında bana bilgi veren açık ve net bir sözlü mesaj duyuyordum.

Bu bazen "Sakinleş... Zihnin her şeyi abartıyor," idi ya da "Şifa öğretmenin hasta ve bugün ondan şifa almaktan çok ona şifa vermen gerekecek," şeklindeydi. Sanki güneşten geliyormuş gibi bir ses duyuyordum. Güneş üstüme yansıyarak dikkatimi çekiyor ve ben bir mesaj alıyordum. Sanki güneş bana doğrudan ulaşamazsa yine de bir yolunu buluyor gibiydi……. Güneşten gelen bu iletişim yıllarca sürdü……
Psişik güçlere sahip olmaktan dolayı büyük memnuniyet duyuyordum.. …. Sahip olduğum psişik yetenekler vazgeçilmeyecek kadar çoktu fakat vazgeçip kendi kişisel çalışmama yoğunlaştım…….. Her sabah uyandığımda, kendimi Tanrı'nın muradına adamak bununla aynı çizgide olmak için dua ediyor ve meditasyon yapıyordum…… Bundan sonraki iki yıl boyunca ilahi hakikat üstünde yoğunlaşmaya çalıştım.
Bu kadar alıntı yeterli olur her halde.
Şimdi şöyle bir inceleyelim. “Hz. İsa”dan dem vurmak, kendini tanrının muradına adamak, güneşten sözlü mesaj almak, psişik güçlere sahip olmaktan büyük memnuniyet duymak” acaba neyi çağrıştırıyor?

Bu şifacılar dan sadece birisi. Diğer şifacıların genel özelliklerini ve uygulama yöntemlerini yukarıda kısa da olsa açıkladım ve dedim ki; Bu kişiler uygulama yöntemlerini her ne kadar akli ilime dayandırmaya çalışılırsa çalışılsınlar, ya “nakli ilme ya da psişik güçlere” yaslanırlar.”

Bahse konu kişinin kitaplarından alınan alıntılar, sözlerimi doğrular niteliktedir.

“Şifa ve Şifacılık” hakkında bir çok kişiden çok daha fazla bilgiye sahip olduğum kanısındayım. Şöyle ki; Hatay-Antakyalı eski bir öğrencimiz “şifacı” dır. Kendisini Müslüman olarak tanıtır ve bir çok Müslümanım diyenden çok daha fazla fıkıh, kelam gibi ilimlere haizdir. Ancak, kendisi reenkarnasyona inanır ve bu konu da asla taviz vermez. Gerek ruhi gerekse bedeni rahatsızlığı bulunan kişilere verdiği “şifa”nın kaynağı ya psişik güçler veya büyüdür. Kısacası “ Deli’yi adam, Adamı deli ederderece de bazı bilinmeyen (bilinmesi de gerekmeyen) şeylere vakıftır. Şu an dahi modern tıptan umudunu kesenler, ondan medet ummaktadır.

Bahse konu kişi veya kişilerin sıfatı “şifacı ise, orada dururum. Bilirim ki; onlardan bir doğru öğreneceksem, beni helake sürükleyecek doksan dokuz yanlış da beraberinde gelir. (güneşten sözlü mesaj duymak gibi)

Sevgili ustam. Sevgili kardeşim. Bizler gerçekten samimi Müslümanlar isek, bizim şifa kaynağımız “KURANI KERİM” dir. Bizim bu tür şifacılara ihtiyacımız yoktur. Bunların ilimleri “zehri geç tesir eden gıda gibidir. İlk anda açlığımızı kesse bile sonu afettir.”

Bir de; “Nakli ilimler ve psişik güçler” her daim istismara açıktır.” Bizler bunlara alet olmayalım.

Yine de siz, bu konularda bildiklerimi paylaşmak istiyorum derseniz, farklı bir konu açıp, paylaşabilirsiniz. İlgi duyanlar oradan takip edebilirler.

sağlıcakla kalın
ALLAH a emanet olun
 

amerikalı

Kullanıcı
Katılım
10 Ekim 2017
Mesajlar
13
Beğeni
26
Puanları
13
Malum kişinin şifacının olmadığını yazmadım. Üstüne basarak yazmaya çalıştığım, o kitapların sizin ima etmeye çalıştığınız gibi büyü-sihir yada şamanizm ile hiç ilgisi olmadığını beyan etmekti. Halen de aynı şeyi söylüyorum. Ehli sünnet itikadına mensubum. Kuran ve sünnete uymayan her türlü inanç sisteminden uzak dururum. Şifayı Allah'tan dilemek esastır. Allah'a şirk koşan kişilerden şifa talep etmek insanı şirke götürür. Bu konularda sayfalar dolusu hayat tecrübesi olan kişi ile muhatap oluyorsunuz.

Sözkonusu kitapları şifa aramak niyetiyle okumadım, ihtiyacım da yok. Yazarın şifacılık yönü beni hiç ilgilendirmez. Yazar, okuyucuyu şirke götüren herhangi bir inanç sistemi empoze etmeye çalışmıyor. Okuyucuya verdiği bilimsel veriler İslam'ın özüne ters mi uygunmu ona bakarım. İslam dini özüne ters düşecek bir ifadeye rastlamadım. Yazınızda bahsettiğiniz "güneşten sözlü mesaj almak" gibi ifadeler yazarın sadece kendi 6.hissinden çevresine dair aldığı bilgiler için yaptığı benzetmeyi cımbızla dönüşüm yaptığınız şeklidir.

Yazdıklarınızdan bütün müslim yada gayrimüslüm bütün şifacıları şirke düşmüş kişiler olarak gördüğünüzü anlıyorum. Sadece kendi hayat tecrübelerime dayanarak şunu söyleyebilirim ki, tam olarak şirke düşmüş şifacı olduğunu iddia eden cini-büyücü kişileri bizzat tanıdığım gibi; tam olarak ehli sünnet itikadına mensup, hatta seyyid yada şerif ünvanlarından birine haiz, tamamen Kuran ayetlerini okumak sureti ile (yazarak değil) Allah'tan hastaya şifaya gelmesi için vesile olmaya çalışan kişileri de tanıdım. Bu iki uç kutubun ortalarında bir yerde kalanları da. Birisi başağrınızı dindirmek için emrine aldığı kafir cinleri enerji alanınızı tamir etmek için gönderirken, diğeri Kuranı Kerim'den bu konu ile ilgili şifa ayetlerini suya okuyup bu suyu içmenizi ister. Her iki durumda da şifa bulursunuz ama ilkinde tam olarak şirke düşüp dinden imandan uzaklaşırsınız.
 

amerikalı

Kullanıcı
Katılım
10 Ekim 2017
Mesajlar
13
Beğeni
26
Puanları
13
Malum kişinin şifacının olmadığını yazmadım. Üstüne basarak yazmaya çalıştığım, o kitapların sizin ima etmeye çalıştığınız gibi büyü-sihir yada şamanizm ile hiç ilgisi olmadığını beyan etmekti. Halen de aynı şeyi söylüyorum. Ehli sünnet itikadına mensubum. Kuran ve sünnete uymayan her türlü inanç sisteminden uzak dururum. Şifayı Allah'tan dilemek esastır. Allah'a şirk koşan kişilerden şifa talep etmek insanı şirke götürür. Bu konularda sayfalar dolusu hayat tecrübesi olan kişi ile muhatap oluyorsunuz.

Sözkonusu kitapları şifa aramak niyetiyle okumadım, ihtiyacım da yok. Yazarın şifacılık yönü beni hiç ilgilendirmez. Yazar, okuyucuyu şirke götüren herhangi bir inanç sistemi empoze etmeye çalışmıyor. Okuyucuya verdiği bilimsel veriler İslam'ın özüne ters mi uygunmu ona bakarım. İslam dini özüne ters düşecek bir ifadeye rastlamadım. Yazınızda bahsettiğiniz "güneşten sözlü mesaj almak" gibi ifadeler yazarın sadece kendi 6.hissinden çevresine dair aldığı bilgiler için yaptığı benzetmeyi cımbızla dönüşüm yaptığınız şeklidir.

Yazdıklarınızdan bütün müslim yada gayrimüslüm bütün şifacıları şirke düşmüş kişiler olarak gördüğünüzü anlıyorum. Sadece kendi hayat tecrübelerime dayanarak şunu söyleyebilirim ki, tam olarak şirke düşmüş şifacı olduğunu iddia eden cini-büyücü kişileri bizzat tanıdığım gibi; tam olarak ehli sünnet itikadına mensup, hatta seyyid yada şerif ünvanlarından birine haiz, tamamen Kuran ayetlerini okumak sureti ile (yazarak değil) Allah'tan hastaya şifaya gelmesi için vesile olmaya çalışan kişileri de tanıdım. Bu iki uç kutubun ortalarında bir yerde kalanları da. Birisi başağrınızı dindirmek için emrine aldığı kafir cinleri enerji alanınızı tamir etmek için gönderirken, diğeri Kuranı Kerim'den bu konu ile ilgili şifa ayetlerini suya okuyup bu suyu içmenizi ister. Her iki durumda da şifa bulursunuz ama ilkinde tam olarak şirke düşüp dinden imandan uzaklaşırsınız.
 

Abdullah313

Kullanıcı
Katılım
18 Mart 2016
Mesajlar
533
Beğeni
1,329
Puanları
93
Yaş
54
Arkadaşlar affınıza sığınarak iyi niyetlerinize başvurarak bu konuyu iş üzüntüye varmadan bıraksak hem sizler hem biz takipçiler için daha güzel ve daha faydalı olacağı kanaatindeyim. Son birkaç mesajın faidelenme hedefinden ayrılma emarelerinden sebep kırgınlığa dönüşmeden biteceği umudundayım, bu işareti de olgunluğunuzdan hissettiğimi belirtmeliyim. Sanırım uygun olan da şu an sitemizi hevesle heyecanla takip edenleri faideli bilgilerden istifadelendirme niyetlerinizi başka bir başlık altında açmanızdır. Saygı ve sevgiler...
 

gıral

Vip Üye
Katılım
3 Şubat 2014
Mesajlar
2,637
Beğeni
4,516
Puanları
113
Sayın amerikalı usta çubuklarla cin bağlantısımı kurduk sonuç olarak bunumu anlamalıyız bilemedim
 

bornovalı

USTA
Super Moderatör
Katılım
20 Ekim 2014
Mesajlar
396
Beğeni
1,575
Puanları
93
S.A.
Herkese merhaba.
“Elimizdeki Çubukları Harekete Geçiren Şey Nedir” sorusuna ilmi cevaplar bulabilmek açısından, günümüz ilminin geliştirdiği cihazları da inceleme fırsatım oldu. Geliştirilen cihazların kullanım amaçları ve faydaları bellidir. İnkâr edilemez.
Ancak, bir de bu tür cihazları imal ettiğini iddia edenler vardır ki, ilmim bunların karşısında biçare kalmış, İşin içinden çıkamamıştım.
Fakat öyle bir şey oldu ki. Nerede ise işi çözdüm gibi ve bunu da sizlerle paylaşmak istedim.
Geçen akşam alem-i misal de bu düşünceler ile gezinirken, bir kişiye denk geldim. Kah oturuyor, kah kalkıyor, kah geziniyor ve şöyle düşünüyordu:
_ Yeter artık. Sabah altı, akşam sekiz. Çalış. Çalış. Nereye kadar? Benim bir şekilde çok para kazanmam lazım. Ama nasıl?????
Dikkat ettim adam bu düşünceler içerisindeyken, etrafında sürekli dönen bir üçayaklı (halk arasında üç harfli diye de tanınır) şöyle diyordu;
_ Evet haklısın. Senin gibi bir adamın çok parası olması lazım. Sen boş ver helali haramı. Seni benim “ uluyan manitu’m” ile görüştüreyim. Sana bir ilim öğretir ve onun sayesinde çok para kazanırsın.
Tamahkâr kişi, hiç düşünmeden tamam dedi ve sordu;
__Ne yapmam lazım.?
Üçayaklı kulağına fısıldadı;
_ Şimdi bir ateş yak ve etrafında başla raks etmeye. Raks ederken de, Hangada, hungada, munganda, tunganda” de.
Tamahkâr kişi hemen kulağına fısıldananı yapmaya başladı. 5 dk. 10. Yarım saat geçti fakat ne bir gelen var, ne de bir emare var. Tam ümitsizliğe kapılacakken, üçayaklı tekrar fısıldadı;
_ Bu böyle olmaz. Güzel raks edemiyorsun. Al oradan neft’i sür bir tarafına.
Adam söylenileni yapınca başlıyor bir güzel raks etmeye. Sesi de daha bir gür çıkıyor.
Hangada, hungada, munganda, tukanda.
Bir müddet sonra göklerden, taaa uzaklardan bir ses gelmeye başlıyor;
_ Ben bu gezegenin tanrısı “Uluyan Manitu
_ Kulum üçayaklı bana isteklerini iletti. Eğer sende benim kulum olmayı kabul edersen, sana bir ilim öğretirim ve çok para kazanabilirsin.
Tamahkâr kişi, çok zengin olma ümidi ile hemen kabul etti. Uluyan manitu şöyle nida etti;
_ Şimdi git bir okulun önünden geç. Geç ki, ilim sahibi olasın ve fizik denen ilme öyle bir taş at. At ki, Kırk tane akıllı çıkaramasın.
Tamahkâr kişi, söylenenleri hemen yapıyor ve göklerden gelen mesajın yönlendirmesi ile bir cihaz geliştiriyor ve bunu her platform da satmaya çalışıyor.
Ben bu olup bitenleri seyrederken, üçayaklı beni fark etti. Tam bana musallat olacaktı ki, uluyan manitu;
_ Ona bulaşma. Değince, benden uzaklaştı.
Ben bu tür şeylerle her gün karşılaştığım için önemsemedim. Ta ki dün akşama kadar.
Dün akşam yine alem-i misal de gezinirken, aynı adam etrafına topladığı kişilere yaptığı cihazı övmekte. Öyle bir cihaz yapmış ki, atomu oluşturan 3 bileşenden birisi olan elektronların sayısından yola çıkarak altın olup olmadığını anlıyor ve bunu da şöyle izah ediyor;
_ “ cihazın o kırmızı prot ve siyah prot kabloları devresel ve direk olarak hafızaya bağlıdır hafıza dediğim ise bir nevi manyetik sayaçtır. “
Bir de savunması var ki, bilinen bütün fizik kurallarını alt üst ediyor.;
“içine elektron hareketliliği olmayan tek madde ALTINDIR arkadaşlar”
Bu bilgileri nereden öğrendin diye soranlara da;
_” “””Kardeşim 1 ben kitaplardan sağdan soldan okuyarak bilgi edinmem ben ben kendi araştırmalarıma bakarım.” Diyor.
Uzun uzadıya bir düşündüm. Fizik diyor ki;
….. Bir çok yalıtgan malzemede (cam, tahta, plastik ve hava gibi) elektronlar atoma sıkıca bağlanmışlardır. Bu malzemelerde elektronlar hareket etmezler. İletken malzemelerde (altın, gümüş, bakır, alüminyum vb.) elektronlar atomdan ayrılıp hareket edebilirler. Bunlara serbest elektronlar denir.
……Oluşum öylesine komplekstir ki en küçük bir aksaklık oluşmaz. Çekirdeğin çevresinde akıl almaz bir hızla dönen elektronlar, birbirleriyle bir kez bile çarpışmazlar. Bu yüksek hız elektronları atom çekirdeğini çevreleyen negatif elektrik yüklü bir bulutsu görünümünü verir.
…… Elektronlar ise eksi elektrik yüklü olduklarından normalde protonlar (çekirdek) tarafından çekilip yutulmaları gerekir ama elektronların çekirdek etrafında saniyede bin km gibi olağanüstü bir hızla dönmelerinin oluşturduğu merkez kaç kuvveti atom çekirdeklerine düşmelerine engel olur. …. …. ….
Bir de uluyan manitu ne demiş ti?;
_Fiziğe öyle bir taş at ki, kırk akıllı çıkaramasın.
Ben bunları düşünürken, önümde bir makam belirdi.
_Bu nedir? Diye sordum.
Dediler ki;
_Sağlıklı düşünemiyorsun. Otur bu makama. Seni öyle bir yere götüreceğiz ki, her şeyi orada çözeceksin. Dediler.
_Vay.Vay.Vay. Ben neymişim de haberim yokmuş. Davete icap gerekir dedik ve gittik.
Elime bir kitap tutuşturdular. Bir yerinde şöyle yazıyordu.
_Aptallar ve cahiller ile sakın tartışma. Onlar seni önce kendi seviyelerine çekerler. Sonra da seni tecrübeleri ile yenerler.
_Aptal ve cahillerin yanında kitap gibi sessiz ol.

Ben bunları okuyunca sevindim.
_Oh dedim. Sıyırdım. Ne hali varsa görsün. Kimseye bir şey anlatmak zorunda değilsin.
Ben sevinirken, kitabın başka bir yerinde de şöyle yazıyordu;
_Hak’kı bildiği halde susanın, manitu’dan farkı yoktur.
Tam o anda uluyan manitu karşımda belirdi.. Başladı ulumaya;
_ Seni geçen akşam konuşmalarımızı dinlerken gördüm. İstersen gel, sende benim kulum ol. Seni de çok zengin yapayım. Diye uludu.
_ Bunun bir sahtekarlık olduğunu sen de ben de çok iyi biliyoruz. Niçin böyle bir yola tevessül ediyorsun?
_ Baksana onun etrafında ki insanlara. Ondan ne farkı var? Onlarda çalışmadan fazla bir emek sarf etmeden, hemen cicik zengin olmak istiyorlar…. …… ….
_ Peki. Nasıl olur da beni onlarla bir tutup, bana böyle bir teklif de bulunabiliyorsun?
_ Çok basit. Doğruları bildiğin halde susuyorsun.
Dedi.
Hadi gel, çık işin içinden. Nasıl çıkacaksın??
Bir aklı evvel kuyuya taş atmış. Akıllı da değilim ki onu çıkarabileyim.
Ya o kuyuyu gözden çıkaracağız. Ya da o taşı çıkaracağız. Başka yolu yok. Ama nasıl?
Oturduğum makam beni aldı alem-i misal de gezdirmeye başladı. Bunu çok iyi değerlendir dedim kendi kendime ve çok iyi müşahede ettim.
Çözüm çok ama çok basitmiş yaaa.
…… …… ……. ……..
Nihayete ermenin verdiği coşku ile ben de başladım raks etmeye. Bir yandan da tutturdum bir türkü.;
Hangada, hungada, munganda, tunganda.
Döndük, geldik gerçek aleme ve bu yazıyı kaleme aldık.
Bakalım uluyan manitu ve avaneleri ne yapacaklar? Bulaşacaklarını zannetmem ama yine de uyarayım. Bulaşmasalar kendileri için daha iyi olur.

……. …….. ………..

Yazılarımı takip edenler bilirler ki; önemli noktalarda kaynaksız kelam etmem. Her ne kadar “bebelere” masalmış gibi anlatılsa da, gerçeklerden yola çıkılmış, ancak azıcık abartılmıştır.
Sağlıcakla kalın
ALLAH a emanet olun.

Anahtar kelimeler: Alem-i misal ve elektron
Önemli not : gıral ustam. Bu yazının hazırlanmasında ki kullandığım formülü ilk kez denedim. Yan etkileri varmı? yokmu ? bilmediğim için paylaşamayacağım haberiniz olsun. :) :) :)

KAYNAKLAR : …..çağ…..kitabı yıl:….. ay:…. Fasikül:….. sayfa:…..

 
Üst