Eskiçağda Ölü Kültü ve Ölü Gömme Adetleri

cantar

Vip Üye
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Eskiçağda Ölü Kültü ve Ölü Gömme Adetleri




Eskiçağda insanlar doğada korktukları, anlam veremedikleri, önleyemedikleri varlık ve olayların tanrılar tarafından yapıldığına inanırlar. Dağ tepeleri, pınarlar, gök, ay, yıldızlar gibi gökyüzü cisimleri, fırtına, şimşek gibi doğa olayları tanrıların bir göstergesi olarak algılanır. Böylelikle eskiçağ insanları kendilerine bir kült yaratarak, bir nesneye veya bir varlığa tapma, sığınma ihtiyacı duyarlar. O yüzden sığındıkları varlıklara karşı kendilerini sorumlu hissederler, onlara tapınmak için mekanlar oluştururlar, dinsel törenlerini aksatmamak ve yer yüzünü bereketli kılmak için bazı görevler üstlenirler. Bu görevlerden bir kısmı da ölümle ilgili alanlardır .

Ölü kültü ile ilgili törenlerin kökeni eskiçağda ölüm anlayışına bağlıdır. İnsanlar ölülerden korkar ve onlara saygı duyarlar. Gerekli olan kurbanlar, sunumlar yapılmazsa, ölü ruhları yeraltından çıkarak, insanlar arasında huzursuz bir şekilde dolaşıp onlara zarar verebildiğine inanılır. Böylece, eskiçağda mezar mimarisini ve kentlerin yerleşim düzenlerini etkileyen ölü kültü oluşur.

Ölüye gösterilen saygı, onun için bir mezar yapılması, gömme sırasında uygulanan törenlerle ya da düşünsel çerçeve ile sınırlı kalamaz. Ölen kişi günümüzde nasıl çeşitli şekillerde anılıyorsa, ölüme ve ölümden sonraki yaşama inanan eskiçağ insanı için de aynı durum söz konusudur.

Cenaze töreni bittikten sonra bazı seremoniler yapılmaktadır. Bunlar, ölünün mezarı başında hediyelerin sunulması, kurbanların kesilmesi, çeşitli sıvı libasyonlarının yapılması şeklindedir. Yapılan bu uygulamalar ölüye olan sorumlulukların yerine getirilmesidir. Ayrıca belirlenen günlerde, ölen kişinin anılması da ölü kültünü oluşturan temel öğelerdir .

Mezopotamya’da Sümer, Assur, Babil metinleri öbür dünya ve yeraltı hakkında bilgiler içermektedir. Bu inanışlara göre ölülerin bedenlerinin mezarlarda kaldığı ve ruhlarının da yeraltı dünyasını geçtiği düşünülmektedir. Bu metinlerden anlaşıldığı üzere yeryüzü, yeraltı nehri ve yer altı olmak üzere belirli kademeler bulunmaktadır . Yerden yeraltına geçişlerin, mezarlar ve su yolları ile olduğuna inanılır. Mezopotamya toplumları ve Hititler ruhun ölümsüzlüğüne inanırlar benzer ölüm anlayışlarında ortak özellik gösterirler .

Eski Mısır’da da ruhun ölümsüzlüğüne inanılır. Ancak Mezopotamya toplumlarının aksine, diğer dünyanın bildikleri gibi bir düzene sahip olduğunu düşünürler. Bu yüzden de ölülerini mumyalayarak, bedeni bu dünyanın koşullarına uygun olarak hazırlarlar. Mısır’da ölen kişinin bir mahkemede yargılandığı düşünülür ve bu yargı sonucunda beraat etmeyen ölüler için açlık ve susuzluk, mezarından dışarı çıkamama gibi cezalar verilir .


Kült, yüce ve kutsal olana tapma, belli kural ve yöntemlerle yapılan gelenekselliği ile günümüze kadar gelen bir deyimdir. Ölü kültü, ölülerin ruhlarına olumlu etki sağlayan işlemlerin ve alışkanlıkların tümünü içermektedir. Ölü kültünün amacı atalara tapma, ölen ataların yaşayanlara yardımlarını sağlama, anılarını yaşatma, onlara yemek ve bunun yanında içki sunma, kurban kesme, yontularını, maskelerini yapma, adlarına ve anılarına taşlar dikme, dinsel törenler düzenlemedir. Ancak ölü kültünün devamlılığı ölenlerin yaşayanların hafızasında yaşatıldığı sürece devam eder .

Ölü kültü konusunda Eski Mısır ve Mezopotamya’da olduğu gibi Küçük Asia’da da çeşitli yazılı kaynaklar bulunmaktadır. Hitit devlet arşivi ölü kültü ile ilgili törenlerden bahseder . Bu tabletlerde, kral ve kraliçenin cenazesinin ikinci gününü anlatan metin şöyle devam eder:

“…İkinci günde, gün ağarırken kadınlar kemikleri toplamak için ateşin yakılmış olduğu yere giderler; ateşi on testi bira, on testi şarap, ve on testi walhi ile söndürürler. Gümüş bir kupa yarım mina ve yirmi şekel ağırlığında eritilmiş yağla doldurulur. Kemikleri gümüş maşalarla toplar ve gümüş kupadaki yağın içine koyarlar. Daha sonra onları yağdan çıkarır ve altında “değerli bir giysi”. Kemiklerin toplanması bittikten sonra, “değerli giysi” içinde keten bezle birlikte kemikleri toparlar ve bir sandalye üzerine koyarlar. Ancak kemikler bir kadına ait ise, bir tabure üstüne konur. Cenazenin yakılmış olduğu ateşin etrafına on iki somun ekmek ve onların üstüne don yağından yapılmış yağlı ekmek koyarlar. Ateş, zaten bira ve şarapla söndürülmüştür. Üzerinde kemikler bulunan sandalyenin önüne bir masa koyar ve sıcak somunlar, ... somunlar ve tatlı somunlar ikram ederler. Aşçılar ve sofra görevlileri ilk fırsatta tabakları sererler ve yemek biter bitmez geri toplarlar. Kemikleri toplamaya gelenlerin hepsine yemek sunarlar…” .

Hitit ölü gömme adetleri Küçük Asia kültüründen gelmektedir. Toplumların farklı kültür yapıları, bazı zamanlarda ortak paydada buluşmaktadır. Özellikle Illias’da Patroklos’un cenaze töreni Hitit cenaze törenleriyle ortak özellikler taşımaktadır. Bu törenler Illias’da şöyle anlatılır:

“…Aralarında Atreus’un oğlu olduğu halde bir araya toplanarak büyük bir kalabalık oluşturdular ve çıkardıkları gürültüyle onu (Achilleus) uyandırdılar; Achil kalkıp oturdu ve onlara şöyle dedi: “Sen, Atreus’un oğlu ve siz Akha’nın aziz konukları, önce alev renkli şarapla, yanan ateşi söndürün, ne kadar yayılmış olursa olsun ve sonra, Menoitius’un oğlu, Patroklos’un kemiklerini toplayalım, onun kemiklerini diğer kemiklerden ayıklayalım; onun kemiklerini seçmek kolay olacaktır zira, diğerlerininki, birbirine karışmış olan insan ve at kemikler, kenarda yanarken o, ateşin ortasında uzanmaktaydı. Daha sonra, ben, kendim, Hades’te saklanıncaya kadar, kemikler iki kat yağa sarılmış altın bir kap içinde dursun. Ancak çok büyük bir mezar yapılmasın, sadece onun için münasip bir tane olsun. Ben gittikten sonra, kürekli kemiklerle geride kalan Akhalılar, ona büyük bir mezar yapar.” Böyle konuştu Achil ve onlar Peleus’un tez canlı oğluna kulak verdiler. Önce alevler renkli şarapla odun yığının etrafını saran ateşi söndürdüler, öyle ki hayli derin bir kül tabakası oluşmuştu. Kibar arkadaşları, Patroklos’un kemiklerini ağlayarak, altın bir kupa içine topladılar ve iki kat yağlı bezle sardılar. Kupayı yumuşak keten bezle sardıktan sonra bir kulübe içine yerleştirdiler. Daha sonra mezarın yerini tespit ettiler ve mezarı odun yığının bulunduğu yerin yakınında bir yere yaptılar ve toprak yığarak mezarı yaptıklarında, geri dönmek üzere dağıldılar. Dağılmadan önce, Achilleus gemisinden ganimetler getirdi. Leğenler, kazanlar, üçayaklı sehpalar, atlar ve katırlar, güçlü kuvvetli öküzler ve güzel kemerli kadınlar ve gri renkli demirler getirdi…”.

Hititlerin ve Illias’ın ölü gömme ritüelleri şu noktalarda ortaktır :


1)[FONT=&quot] [/FONT]Cenaze yakılır.
2)[FONT=&quot] [/FONT]Ateş içeceklerin dökülmesiyle söndürülür.
3)[FONT=&quot] [/FONT]Kemikler, yağ veya don yağına batırılır ya da bununla kaplanır.
4)[FONT=&quot] [/FONT]Kemikler keten bezi ve iyi bir giysiyle sarılır.
5)[FONT=&quot] [/FONT]Taş bir odaya yerleştirilir.
6)[FONT=&quot] [/FONT]Şölen yapılır.

Protogeometrik Dönem başlangıcında Attika’da ölü gömme geleneğinde farklılaşma görülür. Bu inhumasyondan kremasyona geçiş anlamını taşır. Kerameikos’ta bulunan protogeometrik vazolar başta amphoralar olmak üzere birçok kremasyon kaplarından oluşur. Geometrik Dönem sonunda ise, kremasyondan inhumasyona geçiş gözlemlenir. Dipylon vazoları inhumasyon gömüleri için hazırlanan kaplardır ve bu bakımdan kremasyon için yapılan protogeometrik vazolardan ayrılır. Yunanlılarda ölü kültü sadece yazıtlarda değil seramik üzerindeki betimlemelerde de görülmektedir. Dipylon vazoları üzerindeki ekphora ve prothesis sahneleri bunun erken örnekleridir. Beyaz lekythoslarda da bu sahneler görülür ve Yunan dünyasının ölüme karşı bakış açısını yansıtır. Atina’da İ.Ö. 487-480 yılları arası Solon tarafından lüks mezar yasağı getirilir. Beyaz lekythoslar, mezar yerini belirtmek için stellerin yerine kullanılır . Bu tip kapların üzerinde ölüm ikonografisini ve ölü kültünü anlatan sahneler bulunmaktadır. Bu tip mezar dikitleri Attika’ya özgü olup bazı Atina kolonilerinde de görülür .

Köklü bir mezar inancına sahip olan Yunanlılar, insan vücudunun “soma” (svma) ve ruh “psykhe”den (yuch) oluştuğunu düşünürler . Bu inanç gereğince, ölümler sonrasında belli bir düzeni içeren törenler düzenlenir. Bu törenler dört aşamalı olup, “soma”nın hazırlanması, “prothesis”, “ekphora”, “soma”nın mezara konuşu diye bölümlere ayrılır.

“Soma”nın hazırlanması ilk aşamadır. Bu bölümde ölünün gözleri kapanıp çenesi bağlanır ve ölü yakılmadan önce yıkanır. Böylelikle kötü ruh kovulur. Yıkama işlemini yapan yaşlı kadınlardır. Yıkanan ölü daha sonra, kokulu yağlarla ovulur ve parfümlenir .

İkinci aşama olarak da prothesis (sergileme) bölümü yer alır. Bu aşamada ölü evin içinde sergilenir. Ölümden bir gün sonra yapılan bu aşama, zorunluluk arz eder. Hatta ülke dışında ölen bir kişinin bile cenazesi evine getirilir, kemikleri olsa dahi sergilenir. Sergileme şekli, sadece başı açık şekilde kefene sarılarak yapılır .

Solon öncesi, aristokratların prothesis süreci, halktan farklıdır. Ölen kişi aristokrat kesimden olduğunda, yakınları yas tutmayı abartır ve kendilerine zarar verir. Solon bu türden yıpratıcı ve vahşi görüntülere yasaklama getirir. Ölünün yanında, mezarı başında ağıt yakıldığı görülmektedir. Belki de mezar yerindeki bazı mekânlar bu ağıtların söylendiği yerler olabilir .
Üçüncü aşama ise ekphora (cenazenin mezara götürülüşü) bölümüdür. Prothesis’in ertesi günü sabahı ölü yatağı ile birlikte görevliler ya da akrabaları tarafından elle veya araba ile götürülür. Bu cenaze alayının önünde libasyon kabını taşıyan bir kadın yer alır ve onu kadınlar ve erkekler izler. Cenazeye katılacaklar da Solon yasaları ile belirlenir. Sadece kadınlar için gelen bu kısıtlama ölünün üçüncü dereceden akrabaları veya yaşlı kadınlardır .

Attika geleneğine göre kişi eceli ile ölmemiş ise cenaze alayının önünde mızrak taşınır. Bu mızrak yakınları tarafından mezar yerine saplanır. Bu öfkenin ve kini belli eden bir semboldür. Savaşta ölen halk kesiminden biri ise kemikleri toplanır. Prothesis ve libasyonları yapılır, on adet lahdin içine konulur. Öylece mezar yerine götürülür. Ancak cesedi bulunamayan biri ise on birinci lahit hazırlanır. Boş olan lahit ise onları temsil eder .

Cenaze törenin son aşaması olan gömme işlemini yasa gereği ölünün yakınları tarafından yapılır. Mezar yeri hazır olan törende mezar yerini yaptırma erkek evlatlara ait bir görevdir. Ebeveynlerinin mezarlarını yaptırmayanlara çok büyük cezalar getirilir. Hatta demos’tan atılmaya kadar gidebilir. Ebeveynleri ne olursa olsun mezar yeri mutlaka yapılmalıdır. Ölünün gömülme yeri de nasıl bir şekilde öldüğüne bağlıdır. Örneğin yıldırım çarpmasından ölürse olay yerine, Atina’da intihar edenlerin de elleri kesilip ayrı yerlere gömülür. Mezarı hak etmeyenler sadece katiller, vatan hainleridir. Bunların cesetleri şehrin dışına gömülür
Mezar kültüne özgü kurallar arasında, aile mezarına bir yabancının gömülme yasağı da vardır. Bunu yapan kişi lanetlenmekte ve bir tapınağa veya şehre ceza ödemekle hükümlüdür .

Gömme işlemi tamamlandıktan sonra sunu işlemine geçilir. Sunu, kanlı ya da kansız yapılır. Bir başka tören, deyişle kurban kesmek ya da meyve, çörek gibi şeyler bırakmak biçiminde gerçekleşir. Mezarlar üzerine ya da mezar mekânlarına konulan kap formları seramikler üzerinde betimlenir. Bunlar; lekythos, hydria, oinokhoe, phiale, lekane, pyksis, alabastron, aryballos ve pithos’dur . Mezar yerleri yapılırken sunu yapma geleneği düşünülerek yapılır. Bu yüzden mezar mimarisi ölü kültüne bağlı olarak gelişebilir. Kaya mezarları içine yapılan nişler, işlikler ya da oyuklar hep aynı amaç içindir .

Romalılarda cenaze törenleri, Yunan (Atinalıların) Klasik dönem ölü geleneğinden ayrılır. Romalılar, törenlere ağıt yakarak başlar, Bu ağıtta ölünün ismi zikredilir. Ölünün tabuta ve katafalka konulmasında çeşitli hazırlıklar yapılır. Önce ölü yıkanır, merhemlenir bazı durumlarda bozulmasını engellemek için mumyalanır. Daha sonra ölü giydirilir ve süslenir ardından yakınları tarafından ziyaret edilir .

Roma’da ölünün toprağa verilmesi (inhumasyon) ve yakılması (kremasyon) adetleri bütün dönemlerde aynı zamanda uygulanır, fakat bu yöntemlerden birinin diğerine belli bazı dönemlerde ağır bastığı olur. Örneğin, Cumhuriyet döneminde yakma yönteminin ağır bastığı zaman dilimi içinde, Cornelius’lar, ölüyü lahit içinde gömme yolunu seçerler. Bu sadece yazılı kaynaklar ile değil, aynı zamanda arkeolojik olarak kanıtlanır.

Anadolu’da Kremasyon - Ceset Yakma - Geleneği

Ceset yakma geleneği ilk defa Neolitik dönemde Orta Avrupa’da görülür. Daha sonra Güney Rusya’da tespit edilen yakma geleneği buradan da güneye doğru yayıldığı düşünülür . Anadolu’da ilk olarak ölü yakma geleneği Aksaray’daki Aşıklı Höyük’te ortaya çıkarılır ve günümüzden yaklaşık 9 bin yıl öncesine tarihlenir. Aşıklı Höyük’teki avcı toplum evlerinin altlarına yakınlarını gömerler. Evlerin altından çıkan kemiklerin çoğunluğunda yanık izleri tespit edilir . Anadolu’da düzenli olarak ceset yakma geleneği 2. binde Troia IV’da ile Hitit dönemlerinde ayrıca Panaztepe, Beşiktepe, Müskebi kazılarında da görülmektedir. Bu merkezlerde yapılan kazılarda yanık insan kemikleriyle kremasyon kapları ele geçer .

Batı Anadolu’daki yakma geleneğinin kökeni olarak Orta Anadolu olduğu önerilmektedir. Gedikli’de yapılan kazılarda İ.Ö. 22.-20. yüzyıllara yakma gömünün bulunması bu düşünceye bir kanıt olarak gösterilir .

Kremasyon geleneğinin Anadolu’da görülmesinin bir sebebi de yakma işlemiyle ruhların kötülüklerden arınacağı ve huzura kavuşacağı düşüncesidir. Troia ve Beşiktepe mezarlıklarında bir yaşından küçük bebeklerin yakılmadığı görülmektedir. Bu uygulamanın amacı, bebeklerin ruhlarının ve vücutlarının daha kirlenmediği inancı ile alakalıdır.

Hititlerde de ölü yakma geleneği kullanılır. Hattuşa yakınlarındaki Osmankaya’da ait 54 adet kremasyon mezarının tespit edilmesi, Ankara-Haymana yakınlarındaki Ilıca’da 131 adet urne mezar bulunması Hititlerin de bu uygulamayı sıklıkla kullandığını gösterir. Ayrıca arkeolojik verilerin dışında yukarıda anlatılan yazılı belgeler de yakma geleneğinin Hititler tarafından kullanıldığı kanıtlamaktadır

Urartuların da İ.Ö. 1. binde kremasyon gömü yaptıkları bilinmektedir. Malaklu’da yapılan kazılarda çıkan malzeme bu düşünceyi kanıtlamaktadır. Bir Urartu yerleşimi olan Karagündüz K5’de, kül kaplarının kaya oyuklarına ya da doğrudan toprağa bırakıldığı da görülmektedir. Urartulara ait 11. – 10. yüzyıllara tarihlenen oda mezarlarda, yakma işlemi gerçekleştirildikten sonra kremasyon kaplarına sığmayan kemiklerin taşlar ile küçük parçalara ayrılır, kaplara yerleştirildikten sonra taş kapaklarla kapatılır .

Yunanlılarda da kremasyon geleneğinin olduğu bilinmektedir. Yukarıda anlatılan Patraklos’un cenaze töreni bu uygulamanın bir kanıtı niteliğindedir. Romalılarda da Kremasyon tipi gömü kullanılmaktadır. Romalıların kremasyon törenlerinde ölü, bir odun yığını üzerinde yakılır, yakma sırasında ağıtlar okunur. Daha sonra kemiklerden arta kalan, süt ve şarapla sulanır ve bir küp içinde gömülür. Ölen kişinin toprağa verilmesinden dolayı, mezarın başında yemek yenir. Bu ritüel dokuz gün sonra mezarın başında tekrarlanır. Bu gömü şekli maddi durumu iyi olanlar için geçerlidir. Bu işlemleri yapmak masraflı olduğundan dolayı durumu iyi olmayanların cesetleri öylece toprağın içine atılabilir. Ancak ölü gömme Romalılar için çok önemlidir. Bu yüzden birçok gömüt derneği kurulur. Hep bu çabalar onurlu bir şekilde gömülmek içindir .

Kremasyon, ister sağlığa uygun nedenlerden olsun isterse de yurtlarından uzaklarda ölen kişilerin kemiklerini geri getirme kolaylığı için başlasın , hiçbir kültür grubunda yaygın bir adet haline gelmez
 

cantar

Vip Üye
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: Eskiçağda Ölü Kültü ve Ölü Gömme Adetleri

Eski Ön Asya’da ölü ruhlarının Ölüler Ülkesi’nde yaşamaya devam ettiği inancı çerçevesinde mezarlara yiyecek ve içecek bırakılmış, tütsü yakılmış ve ölenlerin adları belirli dini törenlerde anılmıştır.
Ölü Kültü olarak adlandırılan bu işler, ölen kişilerin varislerinin göreviydi.
Aile bireylerinin atalarının mezarlarına bıraktığı sunular ise mezar kültü
olarak tanımlanmaktadır.
Eski Ön Asya’da ölü ruhlarının bedenden ayrılıp Ölüler Ülkesi’ne gidebilmesi için cesedin gömülmesi gerektiğine, aksi takdirde ruhun acı çekeceğine inanılırdı.
Bir Orta Asur kudurrusu üzerinde “Cesedi gömülmesin, ruhu atalarının ruhuna kavuşamasın” diye bir beddua yer alır.
Krallar düşmanlarının atalarının mezarlarını yağmalayarak onların ruhlarına acı çektirmek istemişlerdir.
Fenike Kralı Tabnit, mezarını tahrip edecek kişilerin ruhlarının huzur bulamamasını dilemiştir. Cesedin toprağa gömülmesi en eski çağlardan itibaren uygulanan bir âdettir.
Bilinen en eski gömme âdeti, hayvan kemikleri ve çiçek demetleri ile gömülen Neandertal insanına ait aittir.
Ölünün yakılıp küllerinin gömülmesi Anadolu’da M.Ö. üçüncü bin yıldan itibaren uygulanmış , Hitit krallarının cenaze törenlerini anlatan metinlerde bu gömme tarzının ayrıntıları verilmiştir.
Yakma gömme sonraki dönemlerde de sürmüştür, Hindu ve Hıristiyan dünyasında da halen uygulanmaktadır.

Eskiçağ’da ölüler giysileri ve kişisel eşyaları ile gömülmüş , kralların öteki dünyada kullanması için mezarlara bırakılan eşyaların listeleri yapılmıştır.
Yakın zamana kadar çocukların boncuklardan oluşan ziynet eşyaları ile ya da bazılarının alyansları ile gömülmesi gibi uygulamalar sürmüştür. Anadolu’nun bazı bölgelerinde ölüler nadiren yatağı ve yorganı ile birlikte gömülmektedir.
Hıristiyan dünyasında ölü halen giysileri ile, bazıları çok sevdiği eşyaları ile birlikte gömülmektedir.

Ölü Bakımı’nın büyük bölümünü mezarlara belirli aralıklarla su ve yiyecek bırakılması oluşturmuştur. Erken Sumer Kralı Urnammu’nun yeraltına inişini anlatan metne göre, ölüler yer altı dünyasında pis su ve acı yiyecekle beslenmektedir.
Gılgamış Destanı’na göre, bir ölü ruhunun öteki dünyada yiyip içtiği besinlerin miktarı ve kalitesi, oğullarının sayısı ile orantılıdır.
Kralların öteki dünyada tanrılar ile aynı sofrada yemek yediğine inanılmış, kral mezarlarına bırakılması gereken sunuların listeleri yapılmıştır.

Ölü ruhunun rahat etmesi için onlara düzenli aralıklarla su verilmesi gerektiği inancı doğrultusunda 3. Ur kral mezarlarından Urartu Çağı’na kadar Libasyon Sunakları inşa edilmiş, ya da toprağa açılan Libasyon Çukurları kullanılmıştır.
Odysseus’un açtığı bir çukurdan Hades’e çeşitli sıvı sunular yaptığını konu alan anlatılar
ile çeşitli dönemlere ait mezarların yanında bulunan çukurlarda bu uygulamanın Eski Yunan ve Roma’da da sürdüğünü gösterir. Ugarit’te mezar toprağına dikey gömülmüş halde bulunan pişmiş toprak borular , sunulan suyun mezarın içine akması için üretilmiş Libasyon Boruları’dır. Tell Chuera’daki Steibau I çevresindeki mekanların tabanlarında, içlerine küp yerleştirilen çukurlar ile Gre Virike ve Ugait’te mezarların yanına kazılan çukurlar içine yerleştirilmiş dibi kırılmış çömlekler de libasyon sunakları olarak nitelenmektedir.
Bu uygulama Hesiod’daki, Danaos’un kızlarının öldürdükleri eşleri için dipsiz çömleğe su doldurmaya mahkum edilişleri ile benzeşir. Anadolu’da halen gömme sonrasında mezar üzerine su dökülmesi bu eski uygulamaların devamıdır.
Mezar üzerindeki çiçekler büyüsün, kuşlar içsin ya da ölünün ruhu rahat etsin diye mezarlara su dökülmekte, bazı yerlerde mezarların başına içi su dolu bir kapbırakılmakta ya da kesilen kurbanın kanı mezara dökülmektedir.

Eski Ön Asya’da mezarların yakınlarına açılan çukurlara, gömme sırasında ve sonrasında belirli aralıklarla yiyecek bırakılmıştır.
Çeşitli çağlara tarihlenen mezarların yanına açılan çukurlara anma törenleri sırasında kurban edilen hayvanların bir parçası bırakılmıştır. Ölü gömme ve anma törenleri sırasında yenen toplu yemek olan Ölü Yemeği, ölüler ile canlıların katıldıkları ortak yemek olarak tanımlanır.

Mezarlara ve mezar dışındaki mekanlara bırakılan çok sayıda pişmiş toprak kap ölü yemeği ile ilişkilidir.

3. Ur Sülalesi’ne ait bir kurbanlık hayvan listesine göre Šulgi ve Ninlila’nın libasyon yerinin mutfağı vardır.
Ur kral mezarlarının girişinde bulunan kül katmanlarında hayvan kemikleriyle kap parçaları bulunan alanlar ile çeşitli mezarlıklarda açığa çıkarılan mutfak mekanları, ölü yemeği kalıntıları olarak nitelenmektedir.
Ölü yemeği Hititler’de Taş Ev’de , Ugarit’te anıt mezar komplekslerinde yenmiştir. Mezopotamya takvimine göre Abu(m) aynın 29.günü, ölüler için kurban sunulmuş ve ölü yemeği yenmiştir.
aynı gelenek Tevrat’ta ve Eski Yunan’da da uygulanmıştır. On sekizinci yüzyıla kadar Orta Asya şamanist kavimleri de definden sonra belirli günlerde mezara içki ve yemek koyarak ölü yemeği yemişlerdir.
Bu gelenek yakın zamana kadar Arnavutluk’taki Hıristiyan mezarlarında yaşatılmıştır.
Bazı Anadolu köylerinde halen yılın belirli zamanlarında mezar üzerinde kurban kesilip kanı mezara akıtıldıktan sonra bir parçası mezar üzerine bırakılmaktadır.
Günümüzde bu gelenek ölünün ardından lokma dökülmesi ya da helva kavrulması şeklinde sürmektedir. Anadolu’da halen yöre insanının kutsal saydığı yatır, türbe ve evliye mezarlarının başında kurban kesilip dağıtılmakta, toplu yemek yenmekte ve mezara yemek bırakılmaktadır.

Mezara tahıl serpme geleneği, bitkilerin her yıl sonbaharda yapraklarını dökmesi ve tohumların toprağa atılması ile tohumun ve doğanın ölmesi ve bu tohumun ilkbaharda yeni bir bitkiye can vermesi, dolayısıyla doğanın canlanması inancına bağlıdır.
İnsan da ölünce toprağa düşen bir tohum gibi yeni bir yaşama başlayacaktır.
Tahıl, Mezopotamya’da Tammuz , Suriye’de Ba’al , Mısır’da Osiris , ritüellerinde kullanılmış, Anadolu’da Telipinu ve Attis , Fenike’de Adon, Eski Yunan’da Adonis (Roma’da Bacchus) ve Demeter ile İsrael yaratılış inancında Yahweh adı ile devam etmiş, Ortaçağ’da Harran’daki Sabîler Ta’uz için ağıt yakarak bu geleneği uzun süre yaşatmıştır.
Mezarlara tahıl serpilmesi geleneği Eski Ön Asya’da yaygındır.
Hititler mezarlara tahıl bırakmış , Mısır’da mezarlara Osiris’in kil ve tahıldan yapılan figürinleri bırakılmış ve bu tohumların köklenmesi ile Osiris’in, dolayısıyla ölünün dirildiğine inanılmıştır.
Yakın zamana kadar Bursa’daki 1.Murat Türbesi’ne bırakılan kavrulmuş buğdayın ziyaretçilerce yenmesi , Ortodoks kilisesinde cenaze törenleri sırasında haşlanmış tahıl yenmesi, Anadolu’da bazı dağ köylerinde halen mezar üzerine buğday ya da yem serpilmesi , bu uygulamaların günümüze yansımasıdır.

Eski Ön Asya’da ölü ruhunun yolunu aydınlatmak için mezarlara lamba bırakılmış ve cenaze törenleri sırasında meşaleler yakılmıştır.
Musevi ve Hıristiyan dünyasında da cenaze töreni sırasında ölünün yanında mum yakılması , İran’da yakın zamana kadar ölülerin meşaleler ve tütsülerle gömülmesi ve Anadolu’da bir kişinin öldüğü mekanda ruhu sevinsin ve rahat dolaşsın diye ışık yakılması ya da kötü ruhların ölüye yaklaşmasını önlemek için mezar yanında ateş yakılması , ölü ruhunun tanrıya ulaşmasını sağlamaya yönelik eski uygulamaların devamıdır.

Tütsü Yakma , ölü ruhunun bedende çıkarak bir duman gibi göğe yükselmesi ve ölü ruhlarının yeryüzüne gelerek dini törenlere katılmalarını sağlamak için cenaze ve ölü anma törenlerinde uygulanmıştır.

İštar’ın yeraltına inişini konu alan edebi metinde ruhlar tütsü kokusu ile yeryüzüne çağrılmış , tütsü su ya da bira ile söndürülerek ruhlar ve hayaletler yeraltına geri gönderilmiştir , Anadolu’nun bazı bölgelerinde halen mezar yanında yakılan ateşe içki dökülmesi ve kesilen kurbanın yağının bu ateşe atılması , Şamanist kavimlerin ölülerin ruhuna gitsin diye uyguladıkları ritüellerin devamı niteliğindedir.
Bazı bölgelerde halen şeytan gelmesin, gökten meleklerinsin diye ölü yanında tütsü yakılır , kiliselerde ve türbelerde yakılan tütsü ve mumlar yerle gök arasında iletişimi, böylece dileklerin tanrıya ve ölünün ruhuna ulaşmasını amaçlamaktadır.




Ölünün adının anılması cenaze sırasında ve sonrasında ölünün hatırlanmasına ilişkin törenlerdir .
Eski Ön Asya’da insanların ölüme değil, sonbaharda ölen ve ilkbaharda dirilen tanrıların sembolize ettikleri yeni bir aşamaya gidecekleri inancı doğrultusunda her yıl ölü ve bereket kültü çerçevesinde yas törenleri ve şenlikler düzenlenip tanrılar ve ölü ruhları için sunular yapılmış, tören yemekleri yenmiştir .

Mezopotamya’da temmuz ve ağustos aylarına rastlayan Abu(m) Bayramı, Sumer Çağı sonuna kadar hasat bayramı olarak kutlanmış65, Emar’dan bir metne göre Eski Babil’de Abu(m) ayının 25-27. günlerinde cenaze ritüelleri kısmen mezarın kapısında yapılmış ve bu ayın 28-29. günlerinde tütsü yakılmıştır .

Anadolu’da halen ürünün bereketi için mezar başında kurban kesilip yenen haziran bayramı ile temmuz ortasındaki hasat bayramı, ağustos ortasında ziyaretlere ve mezarlara sunular bırakılması ve ziyafetler verilmesi bu eski geleneklere dayanır. Yezidiler’in nisan ayının ilk Çarşamba günü kutladıkları yeni yıl bayramı sırasında aile mezarlarının ziyaret edilmesi ve oradan geçenlerin yemesi için yiyecek bırakılıp yatırlarda ateş yakılması ile 6 Mayıs’ta kutlanan Hıdrellez sırasında türbelerin ziyaret edilmesi de , bu eski geleneklerin günümüze yansımalarıdır.
Eski Ön Asya’da Oda Mezar sunuların konulduğu bir anıt mezar; sunuların bırakılması ise mezarların yanına veya üzerine inşa edilen mekanlardan oluşan mezar kompleksleri ise Kırın Ölü Sunu Evi olarak nitelendirilmiştir .
Eski Ön Asya’da açığa çıkarılan anıtsal mezar komplekslerinin ölü ruhuna yapılan sunuların konması için inşa edildikleri düşünülmektedir. Hitit kaynaklarında krallarının cenaze törenlerinin yapıldığı ve sunuların bırakıldığı Taş Ev için, başta Boğazköy’deki Yazılıkaya Codası ve Gavurkale’deki taş yapı olmak üzere, çok sayıda anıtsal taş mezar önerilmiştir.

Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde halen türbe, yatır, ziyaret olarak adlandırılan, önemli bir zatın mezarı olduğuna inanılan bazı yerlerin çevresel bir taş duvar ile çevrelenip yaz başlarında buralarda kurban kesilerek yenmektedir. Bazı türbeler, çevrelerine aşevleri, mutfak benzeri yapılar inşa edilerek kurban sunulan mabet-mezarlar haline getirilmiştir .
Günümüzde insanların “âdettir” diye uyguladıkları pek çok şeyi neden uyguladıklarını bilmemelerine ve eski inançların değişmiş olmalarına rağmen, insanların kültürel belleğinde binlerce yıldır kalan alışkanlıklar günümüze kadar ulaşmıştır ve halen geleneklerde önemli bir yer tutmaya devam etmektedir.


 
Son düzenleme:

cantar

Vip Üye
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: Eskiçağda Ölü Kültü ve Ölü Gömme Adetleri

ÖLÜ GÖMME GELENEKLERİ VE MEZAR ÇEŞİTLERİ

İnsanlar ölüme iki sekilde tepki veriyor:

1- Ölümü kabullenme (Gilgamis'a Utnapistim'in hayatın sürekli olmadigini söylemesi)

2- Ölüme direnme

Ölünün zararli oldugunu düsünenler ölüyü daha derine gömmüsler ,bunu Babil mitosunda İstar'da yeralti dünyasinin kapilari açilmadiginda bekçiyi kapilari kirip ölüleri salmakla tehdit ettiginde görürüz. Ölü yasama ortak edilmek istendiginde ise sekilerin altina gömülüyordu. Ölüden kurtulma ya hijyenik nedenlerle ölüyü gömme kaygisi yada bir gelenek her zaman kültürden kültüre degisen törenlere neden olmustur.

Cesetlere iki türlü gömü uygulaniyor.

1- Yakarak (kremasyon ) gömme: Amaç cesedin yakilmasidir ,ceset ya odun üzerine konularak ya da tezekle yakilmis ve en yüksek ortalama 1000oc 'ye ulasabilmistir. Kremasyonda odunun cinsi, havanin durumu önemlidir, bu islem 7-10 saat arasinda yapilabilmektedir. Kemik çok yüksek isida erimeye basladigindan genelde kafatasi kemigi, uzun kemikler, disler, gögüs kafesine ait kemikler bozulmadan kalabiliyor. Yanmis kemigin yanmamis kemikten daha iyi korundugu kazilarla ortaya çikiyor. Bunun nedeni atesin konserve görevi görmesidir. Yakilan ceset gömüldügü yere göre de renk degistirmektedir. Örnegin ,toprakta Arsenik fazlaysa siyah, tahta parçalariyla gömüldüyse gri-kahverengi renkte oluyor. Asil renk veren olay yanma derecedidir.

I - 200-250 derece 'de kemikler sarimtirak beyaz veya fildisi .

II - 300-400 derece'de kemikler kahverengi ve koyu kahverengi siyah.

III - 550 derece'de kemikler gri, gri-mavi.

IV- 650-700 derece'de kemikler süt beyaz ve tebesir rengi .

V- 800-950 derece'de kemikler mat beyaz renge döner.

VI - 1000-1600 derece'de kemikler erimeye baslar.

Prehistorik (arkaik) dönemde isi IV. ve V. kademede gerçeklesiyor. Genelde kemiklerin sogumasi beklenmez ,kum , yag , su , sarap ile sogutulur,su kemiklerin parçalanmasina sebep olur.

2- Yakmadan (Inhumasyon) Gömme: Vücut hangi sekillerde konursa konsun cesette tahribe rastlanmiyor.Anadolu'da genellikle gömüler yerlesim içine yada yerlesim disina genellikle hoker tarzinda gömülmüslerdir.

Ölülerin yerlestirildigi mezarlar Anadolu'da 6'ya ayrilmistir.

1- Basit toprak mezarlar: Ölüler Dorsal(düz) veya hoker tarzda konulmustur. Genel olarak cesedin sigabilecegi kadar yer açilarak topragin sikistirilmasi bazende küçük taslarla bir zemin olusturulmasi sonucunda ceset buraya gömülmüstür. Çogunlukla Orta Çag mezarlarinda mezarin üzeri plaka tasla kapatilmistir.

2-Kaya araligi mezarligi: Dogal kaya oyuklari veya kaya araliklarindan yararlinir. Ana kayayi düzeltme gibi bir kaygi yoktur.

3-Küp mezarlar: Anadolu'da çok rastlanmaktadir. Neolitik döneme kadar geçmisi dayanir. Yakilmadiginda cesede uygun bir küp bulunuyor, yakildiginda daha küçük küpler kullaniliyor. Küplerin agzi genelde tasla yada kiremitle kapatilir.

4- Sandik mezarlar: Tastan , kerpiçten , agaçtan yapilmakta dikdötgen veya kare tercih edilmektedir. Genelde dört tarafi tasla çevrelenmekte üzeri bazen kapatilir bazen kapatilmaz , amaç sandik seklini olusturmaktir. Sal taslariyla kapatilmaktadir. Bir ya da daha fazla gömü hoker tarzda gömülmektedir.

5- Oda mezarlar : Tas ,kerpiç, ana kayaya açilan odalardan yapilan mezarlardir. Genelde ön girisleri vardir , ev seklindedir. Üzerleri ya sal taslari veya ahsap ,dallarla kapatilmakta, yüzeyden görülmemektedir.

6- Kuyu mezarlar: Derinlikleri 2m'yi bulmaktadir, mezarin girisi üsttedir ve sal taslariyla kapatilmaktadir.

Kalkolitik dönem ölü gömme gelenegi

Anadolu'da bu dönemi üç ayri cografi bölümde inceleyebiliriz.

1- Ege'den baslayan iç Anadolu göller bölgesini içine alan Bati, Kuzeybati ve Güneybati Anadolu'da , Bati Anadolu Bölümü.

2- Tuz Gölü civarinda Firat'i sinir alacak sekilde Kuzey, Orta ve Güney Anadolu bölümü .

3- Firat'in dogu kesimini kapsayan Dogu Anadolu bölümü.

Bati Anadolu Bölümü:

Özellikle Ege kiyilarinda Kalkolitik döneme ait herhangi bir mezar veya mezarlik alanina rastlanilmamis. İç kesimlere girdigimizde Kuzeybati Anadolu'da görülür.

Fikirtepe: İstanbul Kadiköy'de yer alir. 140 X 70 boyutlarinda bir höyük yerlesmesidir. 1960 yillarda Kurt Bittel kazmistir. Bu kazilar sirasinda Fikirtepe I ve II. katlarda Intramural basit toprak mezarlar ortaya çikarilmistir. Mezarlar hoker tarzindadir. Ölülerin yaninda kase türünde kaplara rastlanilmistir.

Pendik: Büyükçe bir höyüktür, 170 X 180 m. boyutlarindadir. 2 m. lik bir depozite sahiptir. 1981 yilinda İstanbul Arkeoloji müzesi denetiminde Kurt Bittel çalismistir. Burda bir takim mezarlar ortaya çikarilmistir. I nolu açmada 3 çukur barinak bulunmus. Bu barinaklarda A adi verilen 80 cm derinliginde 5.5 m çapinda yuvarlak bir barinak vardir. Bu yapinin ikinci evresine denk gelen evrede taban altinda Hoker tarzinda insan iskeleti bulunmustur. Herhangi bir ölü hediyesi yoktur. Kuzey güney yönünde hoker tarzinda sol yanina yatirilmistir.

B barinaginin 3 .kullanim evresinde yine taban altinda insan iskeletleri bulunmus. Ancak A yapisindaki iskeletten farkli yöne bakmaktadir.

Ilipinar: Bursa ilinin Orhangazi ilçesinin sinirlarinda İznik gölünün 1.5 km batisinda yer alir. Burda 5m yüksekliginde neolitik çagdan bizans dönemine kadar bir depozit vardir. Kazilari Hollanda Arkeoloji enstitüsü müdürü Jacop Rodenberg yürütmüstür. Höyükteki IV. yapi kati geç kalkolitik döneme tarihlendirilir.


Bu dönemde IV. yapi katinda geç kalkolitik çaga ait Extramural bir mezarlik tabakasi bulunmustur. Burasi sadece mezarlik alani olarak kullanilmistir. 1987-89 yillarinda 20'den fazla mezar geç kalkolitik çaga aittir. İnamasyon teknikte hoker tarzinda gömülmüs, bazi mezarlarda birden fazla ceset bulunmustur. Bir mezarda yüz yüze bakan iki ceset gömülmüs bu iskeletlerin yaninda tunç balta ,bakir biçak, siyah perdahli bir kap konmustur. Kaplar iskeletlerin bas ve ayak kisimlarina birakilmis. Diger mezarlarda ölülerin yaninda tunç baltalar, biçaklar, biz ve çesitli kaplar birakilmis. Kaplar içinse formlar omurgali kaseler, testiler, bir yada iki kulplu çanak çömlekler. Kalkolitik dönem Extramural ölü gömme geleneginin tek örnegini Ilipinar olusturur.

Beycesultan: Denizli ili çivril ilçesi yakinlarinda, hemen hemen B.Menderes'in kaynagina yakindir. 1954-59 yillarinda Seton Lloyd ve James Mellaart tarafindan kazisi yapilmistir. Höyükte 40 tabaka vardir, ilk 20 tabaka kalkolitik döneme aittir (XL - XX). Özellikle geç kalkolitik evre Beycesultan'da yogun olarak yasanmistir. Bu döneme ait çok az sayida bulunan mezarlardan yola çikarak Extramural bir gömü gelenegi oldugunu söyleyebiliriz. XXIX. katta yapi disinda bir küp içinde çocuk iskeleti bulunmus. Ayrica XXVIII. katta ise bir yapinin tabani altinda, basit toprak mezar içinde bir çocuk iskeleti daha bulunmus. İskelet Kuzeydogu Güneybati yönünde hoker tarzinda gömülmüs. Herhangi bir ölü hediyesi yoktur.

Kuruçay: 1978-88 yilarinda Refik Duru baskanliginda kazilar yürütülmüstür. Erken Kalkolitik çaga tarihlenen bir takim mezarlar bulunmustur. Mezarlar XXI. kat yerlesmesinin güneybati bos alaninda ortaya çikarilmistir. Toplam 3 adet mezar kalkolitik döneme aittir. Bu 3 mezarin ikisinde yetiskin ötekinde çocuk iskeletine rastlanilmistir. Bu mezarlarin iki tanesinde iskeletin üzerinde birer tasin bulunmasi ilginçtir. İskeletler hoker tarzinda gömülmüslerdir, ancak belirli bir yön birliginde gömülmemislerdir. Gömülerle birlikte herhangi bir esya bulunmamis, sadece tek bir çömlek bir mezarda ortaya çikarilmis. Kuruçay'da Extramural bir gömünün oldugu düsünülerek höyük çevresinde sondajlar yapilmis ama bu sondajlar hiç bir sonuç vermemis.

Hacilar: Burdur'un 26 km. güneybatisinda yer alir. Oldukça büyük bir höyüktür yaklasik 135m. çapinda 5m. yüksekligindedir. 1957-60 yillarinda James Mellaart tarafindan kazisi yapilmistir. Burda yapilan kazilarda kalkolitik çaga ait yapilarin tabanlari altinda 20 tane mezar ortaya çikarilmistir. Bu 20 mezardan 22 adet iskelet tespit edilmis . Ölüler Hacilar'da mekanlarin tabanlari altina topraga açilan oval sekilli çukurlara yatirilmistir. Hacilar II a döneminde ölüler genelde evlerin tabanlari altina gömülürken ,Hacilar IV-VI tabakalar arasinda daha çok avlu tabanlari altina gömülmüslerdir. Hacilar II a evresindeki mezarlar etrafi surla çevrili kentin kuzeydogu kösesindeki ,tapinak olarak adlandirilan yapinin tabani altinda 3 mezar ortaya çikarilmis. Bu 3 mezarin herbirinde de 1 kadin 1 çocuk seklinde gömü yapilmis. Genelde Hacilar'da ortaya çikan gömülerin yaninda çok az sayida boyali çanak çömlek mermer bir kap , boncuklar ve kemik igne bulunmus. Hacilarda sadece 22 adet gümüsün olmasi extramural bir mezarligin olabilecegi düsünülmüstür.

İç Anadolu Bölgesi:

Büyük Güllücek: Çorum ili sinirlari içinde Alacahöyügün 15 km kuzeyinde yer alir. H.Zübeyr Kosay tarafindan 1947 yilinda kazilara baslanmistir. Burda yapilan (1949) kazilarda bir odanin tabani altinda Kalkolitik döneme tarihlenen bir mezar bulunmustur. Hoker tarzinda 30 yasinda bir erkege aittir ,kafatasinin yaninda tunçtan bir mizrak ucu ele geçmistir.

Alacahöyük: Çorum 50 km güneybatisinda yer alir. H.Zübeyr Kosay tarafindan 1935-83 yillarinda kazisi yapilmistir. Burdaki kalkolitik mezarlar Alacahöyügün 12. yapi katindan hoker tarzinda bir çocuk mezari bulunmustur. Basit toprak mezardir. İskeletin bileginde bir tane bilezik ve küpe bulunmus .12.yapi katindan ayrica tas sandik mezar ortaya çikarilmis. Tabani kerpiç ile olusturulmustur. Bu mezarda 2 gömü var biri eriskin erkek digeri çocuk iskelitidir. Her iki iskelette oldukça tahrip olmus durumdadir.

Alisar: Bogazköy'ün 85 km güneydogusunda 520X350m boyutlarinda oldukça büyük bir höyüktür. H.von der Osten tarafindan 1927-32 yillarinda kazisi yapilmistir. Kalkolitik çaga tarihlenen 13. yapi katinda iki tane tas sandik mezar ortaya çikarilmis. İskeletler Alacahöyükte oldugu gibi iri bir kerpiç dösemenin üstüne konmus. Tas sandik mezarlardan biri evin içinde digeri disinda yer alir. Ev içinde yer alan sandik mezar bir çocuga ait 0.70X0.30m. boyutlarindadir. Evdisinda yer alan sandik mezar bir kadina ait 1.10X0.70m boyutlarindadir. Evin içine gömülen çocuk mezarinda cesetin dokuma türünde bir kumasa sarilarak hayvan türü bir derinin üzerine yatirildigi tespit edilmis. Kadin iskeletinin yaninda bir adet kap bulunmus, ayni alanda üçüncü mezarda yine sandik türünde ancak ahsap sandik mezardir. Bu mezar kalin mese kütüklerinden yapilmis, alti ve üstüde kütükler ile kapatilmisdir. Bütün ölüler hoker tarzinda ve ölünün basi batiya çevrilmistir.

Köskhöyük: Nigde ili bahçeli kasabasinda yer alan bu höyüktede erken kalkolitik çaga tarihlenen tabakada intramural mezar ortaya çikarilmis 40 iskelet tespit edilmis. Kazilari 1983-89 yillarinda Ugur Silistreli yapmaktadir. 1983 yilinda II. kat tabani altinda 8 adet basit toprak mezar ortaya çikarilmis. Bunlardan 5 adeti çocuk mezari 1984 yilinda III. kat tabani altinda 13 adet mezar bulunmus . 8 tanesi çocuklara aittir. Ölü hediyeleri pismis toprak kaplar,tas ve deniz hayvan kabuklari ,boncuklar,kemik igneler,hançer ve baltalar sayilabilir. 1988 yilindaki kazilarda II.katta evlerin tabanlari altinda ikisi küp mezar türünde 17 mezar bulunmus. Bu mezarlarin hepsi bebek ve çocuklara aittir. Ölü hediyesi olarak çesitli yiyecek kaplari ,obsidyen aletler ve tas kolye taneleri bulunmus. II. kat tabani altinda ölülerle birlikte bir figürin parçasi bulunmustur. Bu figürin oturan bir tanriça heykelcigi hafif çekik gözlü , dolgun yanakli ellerini gögsüne koymus ve basinda bir baslik yer almaktadir. Bu heykelcigin yanisira bu mezarda yiyecek ve yemek için kasik,tas idol ,mühür ve kolye taneleri bulunmustur. 1989 yilinda yapilan kazilarda II. kat tabani altinda üstüste duran bebek mezarlarina rastlanmistir. Bu iskeletlerin yaninda küçük mama kaplari ,meyvelikler ,çesitli formda kaplar bulunmustur. Baska bir mezarda ise bir boncuk ,mama kabi ve kemikten bir figürin bulunmustur. III. katta bir kafatasi bulunmus, bu kafatasi oldukça tahrip olan bir tabanin üzerinde ele geçmistir. Kafatasinin kil yada bir alçi ile kaplandigi ,gözlerinde siyah boncuklar ile belirlendigi saptanmis. Kafatasi ile ayni seviyede kabartma seklinde inek figürini ile süslü vazo parçasi bulunmustur.

Kuzey, Orta ve Güney Anadolu bölümü .

Tarsus (Gözlükule): Tarsus'un Güneybatisinda 300X25 boyutlarindadir. Höyük üzerinde Kalkolitik dönem mezarlar ele geçmis. Basit toprak ,küp mezar türünde türünde mezarlar bulunmus. 7 tane basit toprak mezar 7. ve 8. açmalarda bulunmus. 5 tane küp mezar daha bulunmus. Ölüler hoker tarzinda intramuraldir.

Mersin(Yümüktepe): XXIV-XII katlarda odalarin içinde taban altinda basit toprak mezarlar bulunmus.279,271,241,231,222,221 ve 223 nolu odalarda basit toprak mezarlar bulunmus. Bütün iskeletler hoker tarzinda orta kalkolitige tarihlenen XIX. tabakadaki 234 nolu odadaki mezar digerlerinden farklidir. Burada kemiklerden bazilarinin yanik oldugu saptanmis,bu yanik kemik yiginin yaninda bir takim kaplar bulunmus. Kemiklerin neden atildigina dair bilgi yoktur.

Gedikli(Karahöyük): Gaziantep'in İslahiye ilçesinde , 23km kuzeydogusunda yer alir. A sondaji III j katinda döseme altinda küp çömlek mezar bulunmus. Çömlek mezarin içinde çocuk iskeleti bulunmus ve çömlegin agzi kapatilmistir.III k evresinde ele geçen 3 iskelet basit toprak mezar türünde, inhumasyon gömü tarzinda gömülmüstür.

İskeletlerin yanlarinda buluntu yoktur.

Tell Kurdu: Amuk ovasinda yer alan bu höyük 1932-36 yillarinda Braidwood ve Me Ewan tarafindan bulunmustur. Kalkolitige tarihlenen I.nolu açmada hoker tarzinda Dogu-bati yönünde uzanmis bir mezar bulunmustur.

Tabara el Akrad : 1932-36 yilinda kazisi yapilmistir. A açmasinda iki tane mezar bulunmus. C duvarinin altinda yer almaktadir.İskeletlerden biri VII. tabakaya aittir. Dogu-bati yönünde hoker tarzinda gömülmüstür. Diger iskelet IV tabakada bulunmus sadece kafatasi ve koluna ait kemikler bulunmustur.

Elazig - Malatya bölgesi

Degirmentepe: Aslantepe'nin altinda Firat'in batisinda yer alir. Ufuk Esin kazisini yapmis. Yerlesim alani içinde kalkolitik mezarlar bulunmus. Yapilan kazilarda E2-2 'de hoker tarzinda gömülmüs bebek iskeleti ,16 J ve 15 k açmasinda, DO ve BD mekanlarinin altinda içinde bebek iskeleti bulunan çömlekler ortaya çikarilmistir.

Aslantepe: Geç kalkolitik döneme tarihlenen VII. katta 8 tane hoker tarzi gömü bulunmus. Tabanlarin altinda ve hoker tarzinda dogubati yönlü olarak ölü hediyesi ile gömülmüstür.

Korucutepe: Firat'in dogusunda yer alir. Altinova adi verilen bölgede kalmaktaydi. Kalkolitik döneme tarihlenen B evresi içinde basit toprak küp ve tas sandik mezar bulunmustur. Basit toprak mezar JR nr.1 olarak adlandirilir. Küp mezar KR nr.1 olarak ,tas sandik mezarlar J-L olarak adlandirilmis. Basit toprak mezar kuzeydogu,güneybati yönünde yerlestirilmistir.

Norsuntepe : Altinova bölgesinde yer alir ,1972 yilindaki çalismalarda J 18 alaninda iskeletler bulunmus ,bir tanesi çömlek içinde çocuk iskeletidir. Ayni alanda 1973 yilinda J18b alaninda 4 iskelet daha bulunmus (1972'de 3 tane mezar bulunmus) . 1973'de bulunanlar VII. tabakaya ait taban altinda ele geçmistir. Ayni alanda bulunan iskeletlerin hepsi hoker tarzda kaplar içinde ortaya çikarildi. Sepet içinde bir iskelet bulunmustur.

Mezarlar geç kalkolitik çaga tarihlenmistir.

Tepecik: Altinova bölgesinde yer alir. İçinde bebek iskeletinin bulundugu kerpiç sandik mezar bulunmustur. Bebek hoker tarzinda boynunda boncuk gerdanlik ile gömülmüstür. Tepecik kazisinin bati alaninda geç kalkolitige tarihlenen III A yapisinin yenilenme evresinde bulunmustur.

Kurbanhöyük: Urfa ilinin sinirlari içinde yer alir. 180X120 m. boyutlarindadir. Erken kalkolitik döneme tarihlenen 8.katta basit toprak mezar bulunmustur. Bu mezar 40 yaslarinda düz gömülmüs bir iskelettir.

Çavi tarlasi: Urfa ili sinirlari içinde Siverek ilçesi Nisibin-Azikli köyünün 500 m yakininda yer almaktadir. Erken kalkolitik döneme tarihlenen 18 mezar açilmistir. 3 ve 9 nolu olanlar yetiskinlere digerleri çocuklara aittir. Genelde hoker tarzinda gömülmüstür. 9 nolu mezardaki iskeletin yaninda tas balta ,obsidyen aletler ve keramikten yapilmis nesne, ölünün omuzunun üstünde bulunmustur. Diger mezarlardan ikisinde küp bulunmus. Küçük tas yada keramik parçalariyla bütün mezarlarin etrafi dösenmistir.

Tilkitepe: Van kalesi yakinlarinda yer almaktadir. Burada çesitli tabakalarda kalkolitik dönem mezarlari bulunmustur. Burada Reilly'nin yaptigi kazilarda III. kültür katinda (halaf çagi kati)mezarlar bulunmustur. Kalkolitik döneme ait 17 iskelet bulunmus,bunlarin 16 tanesi küllü ,killi ve kumlu karisik bir çukur içinde yer almakta,iskeletler çukurlara hoker tarzda dogu-bati yönlü gömülmüstür. İskeletlerin bazilarinin yaninda asi boyasi bulunmus. Inhumasyon gömü iskeletlerinin bazilarinda tek gömü varken 3 mezarda 2ser gömü elde edilmistir. 16 iskeletin üzerindeki yanik izleri kremasyonu düsündürmüs ama felaket sonucuda olabilecegi düsünülmüstür.

Ele geçen mezarlardan birçok uygulamanin neolitik çag ölü gömme geleneginin devami oldugu saptanmis. Neolitige göre yerlesim alanlari artmis,bu nedenle mezar sayisinda da artis olmustur. Tek bir örnek Ilipinar'da extramural gömü tarzidir. Intramural gömü tarzinda çogunlukla çocuk mezarlarina rastlanilmistir. Kalkolitik dönemde mezarlara tekli gömülerin yaninda çiftli mezarlar var ve genelde basit toprak mezarlar görülmüs ancak sandik ve küp mezarlarda da bir artis söz konusudur. Küp mezarlara genelde çocuk iskeletleri koyulmustur. Ilipinar,Beycesultan,Köskhöyük, Tarsus , Mersin , Gedikli , Degirmentepe , Korucutepe ve Norsuntepe'de bebek veya çocuk iskeletleri küplere gömülmüstür.

B.Güllücek ,Alisar , Korucutepe'de sandik mezar tipi gömüler tespitedilmis.Ölüye özgü mekanlar olusturulmaya baslanmistir. Ölülerin yaninda neolitik dönemde de gördügümüz süs esyalari ve kaplar iskeletlerin yanina birakilmis. Kaplarin ortaya çiktigi yerler Fikirtepe, Kuruçay ,Hacilar , Ilipinar , Köskhöyük , Mersin , Aslantepe ve Çavi tarlasi.

Köskhöyükten anlasildigi kadariyla çocuklarin yanina daha küçük boyutlu kaplar konulmus. Köskhöyük'te elde edilen sivali kafatasi Çayönü ölü gömme kültürü ile ilgilidir. Kalkolitik dönem mezarlarinda Kuruçay'da iki çocuk mezarina birakilan asik kemikleri öteki dünya inancini yansitir.

Elazig-Malatya bölgesininde bir farklilik söz konusu degildir.

Kalkolitik dönemde Tilkitepe ve Mersin Yümüktepe'de ortaya çikan buluntulardan kremasyon olayinin gerçeklestigini anlariz. Ancak bunun bilinçli olup olmadigi belli degildir. Burada belki neolitik çagda gördügümüz en erken yakarak gömü gelenegi ilkel olarak görülmekteydi.

BATI ANADOLU ÖLÜ GÖMME GELENEKLERİ:

27 adet mezarlığın , 20'si Extramural , 7'si İntramural mezarlık alanıdır. Batı Anadolu'nun batısında yani Ege denizi kıyılarında , mezarlık alanlarının oldukça azaldığını görürüz. Burada en önemlisi Iasos'dur.

İç batı Anadolu'da mezarlık alanlarında ise büyük bir artış vardır. Bunun nedeni burada batı Anadolu'ya nazaran E.T.Ç ait kazıların daha çok yapılmış olması söylenebilir.

Balıkesir civarındaki tüm mezarlık alanlarının yerleşim alanı tespit edilememiş , sadece Ova bayındır mezarlık alanının yanında yerleşim alanı tespit edilmiştir.

Demircihöyük Sarıket mezarlık alanı oldukça büyük bir mezarlık alanıdır.

Kusara mezarlık alanında ,yerleşim alanı içinde çoğunluğu çocuk ve bebek gömüleri olan , fazla özen gösterilerek yapılmamış olan bir mezarlık alanı mevcuttur. E.T.Ç oldukça azalma görülen intramural gömü tarzına Beycesultan'da aynı şekilde çoğunluğunu çocuk ve bebek gömülerinin oluşturduğu mezarlara rastlanılmıştır.

Anlaşıldığı kadarıyla bu dönemde çoğunlukla çocukların İntramural şekilde küp içine gömüldüklerini , yetişkinlerin ise Extramural bir şekilde gömüldükleri anlaşılır.

Bütün mezarlık alanlarında çoğunlukla tekli gömüler bulunmasına karşın Yortan , Kusura , Iasos , Burhaniye , Kuruçay , Pekmeztepe , Harmanören , Karataş Semahöyükteki bazı mezarlara birden fazla gömünün yapıldığı saptanmıştır.

Ölü gömme türleri içinde küp mezarlara daha yaygın bir şekilde kullanım gördüğü anlaşılmaktadır. Küplerin (Pithos) boyutları 0.20 cm. ile 2.15 cm. arasındadır. Küplerin dibi toprak içine gelecek şekilde , hafif 450 bir eğimle toprak içine gömülürler , iskelet , küpün içine hoker tarzda ayaklar dipte , baş ağızda olacak şekilde , çeşitli kaplar ve ölü hediyesi bırakılarak konur. Toprak içinde kalan küpün ağızı büyük sal taşları ile kapatılır ve ya bu sal taşının bir ucu dışırada bırakılır yada yüzey toprak yada taş yığılarak işaretlenir. Bunu nereden çıkarıyoruz ; Burada birçok küp mezarda ikincil gömülere rastlanması dolasıyla , ilk gömü yapıldığı zaman mezarın yerinin belli edilmiş olması gerektiğinden dolayı. Bu ikincil gömülerde ilk gömüye ait ölü hediyeleri ve iskeletler aynen korunarak bir kenara itilmiş ve ikincil gömüler bu yeni kazanılan alana gömülmüştür. Büyük bir ihtimallede bu birinci veikinci gömüler arasında bir kan bağının olabileceği düşünülmektedir.

Küplerin doğrultuları genellikle doğu-batı doğrultusunda , ağızları genellikle doğuya bakar vaziyette gömülmüşlerdir. Bunun güneşin doğuşu ile ilgili olarak gömülmüş ve yeniden ikinci bir yaşama kavuşma isteği olduğu düşünülmektedir.

Bir takım mezarlar tüm bu genellemelere bir istisna oluştururlar. Örneğin Kusura'daki mezarlarda küplerin ağzı batıya bakmaktadır. Bu sapmanında güneşin doğuşu yönü ile ilgili mevsimsel değişikliklerin yol açtığı düşünülmektedir.

Kadın gömülerinde genellikle takılar , bilezik , gerdanlıklar bırakılmıştır. Erkek gömülerde ise ok ucu ,mızrak ucu ve silahlar bırakılmıştır. Her iki cinsde de ortak olarak Testi veya çanak çömlekler hemen ölünün baş hizasına gelecek şekilde bırakılır. Bunların ölü gömme gelenekleri açısından bir önemi olması gerekir. Bu kapların içinde sıvı veya katı yiyeceklerin olması gerekir. Buda ölünün ikinci bir yaşamı ile ile ilişkili olmalıdır. Mezarlarda çeşitli heykelcikler bulunmuş , bu heykelcikler büyük bir olasılıkla bir tanrı gibi ölünün diğer yaşamında ona yardımcı olması için konulmuş olabilir.

Pithos gömülerin tercih edilmesine karşın , ondan sonra Taş Sandık mezarlar önemli yer tutar.

Taş sandık mezarlar ; Karahöyük , Yatağan , Ahlatlıtepecik , Kusura , Dorak , Demircihöyük Sarıket , Iasos'da yer almaktadır.

E.T.Ç bu tür mezar geleneğinin yaygınlaşmaya başladığı görülür. Hanaytepe'de ise kerpiçten bir Taş Sandık mezar bulunmuştur. Burada Taş Sandık mezarların amacı izole edilmiş küçük bir mekan hazırlamaktır olmalıdır.

E.T.Ç 'da basit toprak mezarlarda vardır. Küp ve Taş Sandık mezarların yanında bu tip mezarlarada rastlanılmaktadır. Bu mezar tiplerinin farklılaşmasının nedeni ölü gömme geleneği ile mi , yoksa sosyal tabakalanmadan mı kaynaklandığı belli değildir. Basit toprak mezarların çok iyi bir teknik özelliği olmadığı ve aceleci bir tarzda yapıldığı için sadece bu tip mezarların daha alt tabakaya ait insanların gömü tarzı olabileceğini söyleyebiliriz.

E.T.Ç I dönemine Kusara mezarlığı tarihlenmiş , E.T.Ç II dönemine Yortan , Babaköy , Demircihöyük Sarıket, Ahlatlıtepecik , Harmanören mezarları tarihlenmiştir.

Demircihöyük Sarıket'te belki bir ölü gömme geleneği ile ilgili kurban töreni yapıldığı düşünülmektedir. Bu da burada bulunan sığır iskeletlerinden kaynaklanarak.

Buradan başka Batı Anadolu'da ölü ritüelleri ile ilgili buluntu verecek başka bir yerleşme yeri yoktur.

Karadeniz bölgesinde Dündartepe , Tekeköy , Kaledoruğu , Horoztepe , İkiztepe ve Maşathöyükte E.T.Ç ait mezarlar kazılmıştır.

DÜNDARTEPE: Bir adet basit toprak mezar bulunmuştur.

TEKEKÖY : Extarmural tarzda , 3.90 m. kalınlığındaki bir tabaka içinden bir mezarlık alanı ele geçmiştir. 7 X 11 m. alanda toplam 17 mezar ortaya çıkarılmıştır. Bu mezarların 16 adeti basit toprak mezardır.

Ölüler çoğunlukla sırt üstü olarak yatırılmıştır. Mezarlarda çocuklara ve yetişkinlere ait iskeletler bulunmuştur.

Ölü hediyesi olarak ; kase, fincan , bıçak ve kama bulunmuştur.

Hoker tarzda yatırılan iskeletlerin, seyrek dokunmuş bir kumaş ile sarıldığı tespit edilmiştir. Ölüler özel olarak hazırlanmış (sıkıştırılmış ) bir zemin üzerine yatırılmıştır.

çiftli gömülerede rastlanılmaktadır.

KALEDORUĞU : Extarmural türdedir. Tekeköy'e göre daha düzenli bir mezarlıktır. Mezarlar çoğunlukla toprak içine yerleştirilmesine karşın 12 adet mezar anakaya üzerine gömülmüş. Mezarlar kuzeybatı-güneydoğu yönünde ve hoker tarzda gömülmüşlerdir.

HOROZTEPE : A , C , F açmalarında E.T.Ç gömülerine rastlanılmıştır. Alacahöyük mezarlarına benzemesine karşın tekniği hakkında pek fazla bilgimiz yoktur. Kemikler çoğunlukla ezilmiş ve dağılmış durumdadır. C ve F açmalarında mezarların tahrip edildiği ve eşyaların soyulduğu anlaşılmıştır.

Ölü hediyeleri arasında çocuğunu emziren anne heykelciği ünik bir eserdir. Sistrum , güneş kurslaarı , çift yüzlü baltalar , ok ve mızrak uçları , pişmiş toprak ve özellikle tunçtan yapılmış kap kacak önemli eserlerdir. Bu eserlerin mezara ezilip bükülerek özellikle koyulduğu tespit edilmiştir.

İKİZTEPE : Samsun ilinin Bafra ilçesinin 7 km kuzeybatısında yer alır. Temelde iki tepeden oluşur. İkiztepe I höyüğü kazı çalışmalarının yoğunlaştığı höyüktür. Extramural bir mezarlık alanıdır. Kazılara B.Alkım başlamış Ö.Bilgi devam etmektedir. 1987 yılına kadar 599 adet mezar bulunmuştur. 1974 yılı kazı raporlarında Önder Bilgi E.T.Ç III ait mezarların extramural olduğunu söylüyordu ama son kazı raporlarında buranın intramural bir mezarlık olduğunu ve yerleşmenin ise E.T.Ç I ile çağdaş olduğunu iddaa etmiştir.

Mezarlar genelde kuzeybatı-güneydoğu yada doğu-batı doğrultularında gömülmüşlerdir. Mezarlarda çok sayıda tunç eserler ele geçmiştir. Tunçtan silahların ve süs eşyalarının , ölülerin yanına çok miktarda bırakılması bakımından oldukça önemlidir. Tunç eserler arsenik-bakır alaşımı ile yapılmıştır.

MAŞATHÖYÜK: İç Anadolu ile Karadeniz bölgesi arasında önemli bir geçiş yolu üzerinde Tokat'ın Zile ilçesinde yer alır.

E.T.Ç ait basit toprak ve küp mezarlar ortaya çıkarılmış. Ölüler hoker tarzda gömülmüşler. Küp mezarların ağızları doğuya gelecek şekilde yerleştirilmiştir. Ölülerin yanlarına herhangi bir silah dışında her türlü süs eşyası bırakılmıştır.

Maşathöyük mezarları evlerin tabanları altında intramural olarak bulunmuştur.

KARADENİZ BÖLGESİ ÖLÜ GÖMME GELENEĞİ

Karadeniz bölgesi , İkiztepe, Dündartepe ve Tekeköy yerleşmeleri İç Anadolu bölgesindeki yerleşmelerdeki ölü gömme geleneklerinden çok önemli farklılıklar gösterir.

Maşathöyük dışında çoğunlukla basit toprak mezarlar kullanılmıştır. Tüm mezarlarda çoğunlukla hoker tarzı gömüler yapılış ancak dorsal gömülerede rastlanılmaktadır.

İkiztepe , Tekeköy ve Horoztepe mezarlıkları yerleşim alanı dışında , diğerleri yerleşim alanı içinde gömülmüşlerdir.

Ölü gömme törenleri hakkında pek fazla bilgimiz yoktur.

GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ :

GEDİKLİ KARAHÖYÜK: Gaziantep ilinin İslahiye ilçesinde yer alır. Kazısı 1964-72 yıllarında U.Bahadır Alkım tarafından yapılmıştır. Burada yerleşim alanı içinde çeşitli türde gömülere rastlanılmış. Genelde basit toprak mezarlar evlerin tabanları altına açılan çukurlara yerleştirilmiştir. Ölülerin yanına (özellikle baş kısmına) kaplar bırakılmıştır.

Bir başka mezar türüde Gedikli C sondajında elde edilen ,taştan inşaa edilmiş oda mezarlardır. İrili ufaklı taşlar ,çamur harcı ile örülmüş duvarlar ile yağılan odalardan oluşur. Giriş doğuya bakar , tabanlar çakıl taşları ile döşenmiştir ve bunun üzerine gömü bırakılmıştır. Kase , çömlek , Fincan ve çanaklar önemli buluntuları arasında yer alır. Bu oda mezarların bir kısmı dromoslu olarak yapılmıştır. Boyut olarak oldukça büyüktürler (M1 3.90 /3.60 X 1.75 / 1.20 ile M4 1.50 X 3.00 m. boyutlarında olup yükseklikleri 2.30 m. dir).

Gedikli C sondajında ayrıca , inhumasyon türde mezarların yanında , kremasyon türünde mezarlara rastlanılmıştır. Ölüler daha çok Urne'ler içinde ölünü külleri konularak gömülmüş.

1971 yılına kadar burada 271 adet kremasyon yapılmış çömlek bulunmuştur. Aynı alanda 2 adet krematoryum (ölü yakma yeri) tespit edilmiştir. Gedikli bu kremasyon ölü gömme türü ile ünik bir yerleşmedir.

Krematoryum'da ölüler yakıldıktan sonra , kemikler bir beze sarılıp bağlanmış ve birer tunç iğne ile tutturulup Urne'nin dibine düzenli olarak bezle yerleştirilmiştir. Bu bezlerin üzerine Fincanlar , şişeler , konulmuş ve urnenin ağzı başka bir kap parçası ile ters olarak kapatılmıştır.

Urne olarak kullanılan kaplar daha çok yuvarlak , küre biçimli , günlük kullanılan kapların özelliğindedir. Gövdelerinin altında veya yanlarında bir delik yer almaktadır. Bu deliğin gömü geleneği ile ilgili olması gerekir.

Bu mezarların yanında çukurlar içinde hayvan gömülerine rastlanılmıştır. Bu çukurlara B. Alkım önce "kutsal hayvan mezarları " demiş , sonra "Adak çukurları " olarak adlandırmış , en son incelemelerinde ise " Kurban çukurları " adını vermiştir. Burada bulunan 5 çukurun içinde hayvan iskeleti ile fincanlar , kilden insan va hayvan figürlerinden oluşan toplu bulgular , mezarlarla ilişkilidir.

Mezarlar çoğunlukla mezarların tümü E.T.Ç III dönemine tarihlendirilmiştir.

TİLMEN HÖYÜK: Gaziantep ili İslahiye ilçesindedir. Burda B.Alkım tarafından 1958-1972 yıllarında yapılan kazılarda 2 sandık 1 oda mezar(4.15 X 2.20) bulunmuştur. Bu mezarlar yerleşim alanı içinde tespit edilmiştir.

Oda mezar hemen Tilmenhöyük sarayının altında ortaya çıkarılmıştır.

TELL JUDEİDEH ve TELL TAYİNAT: E.T.Ç ait çoğunlukla basit toprak mezarlar bulunmuştur. Tell Judeideh'de ayrıca küp mezar bulunmuştur.

OYLUM HÖYÜK: Gaziantep'in 50 km güneyinde Kilis ilçesi sınırları içinde yer alır. Kazısı Engin Özgen tarafından müze adına yapılmaktadır. Yapılan kazılarda Kalkolitikten , Demir çağa kadar tabakalar saptanmıştır. Tepenin kazılması için ilk dikkati çeken özelliği , köylülerin buradan toprak çekerken , bir takım mezarların ortaya çıkması sonucunda burada bir kurtarma kazısı yapılmıştır. Yapılan kazıda tepenin kuzeydoğu eteğinde büyükçe bir oda mezar bulunmuş ve kazılar burada yoğunlaştırılmıştır.

Oylum höyük'te ayrıca E.T.Ç ait basit toprak mezarlar ve çocuk gömülerinin yapıldığı küp mezarlar bulunmuştur.

Basit toprak mezarlarda hoker tarzda ölüler gömülmüş ve ölülerin etrafına çeşitli formlarda kaplar bırakılmıştır. Tunçtan elbise iğneleri , toka , bilezik , yüzükler konulmuştur.

Oylum höyük daha çok extramural bir mezarlık alanı olarak görülmektedir.

Küp mezarlar genel olarak doğu-batı yönlü olarak yerleştirilmiş , ağız kısmı doğuya bakmaktadır. Küplerin etrafı ya koruma yada belirleme amacıyla etrafı taşlar ile çevrelenmiştir.

Oda mezarlarda birden fazla gömü yapılmış ve birçok kere bu mezarlar kullanılmıştır. Tahrip edilen oda mezarların birinde yaklaşık olarak 120 adet kap bulunmuştur. Suriye tipi kapların , sivri dipli kadehler , meyvelikler bulunmuştur.

Bütün mezarlarda ölülerin yanında mutlaka yanına kap konulmuş. Buda Ölü gömme geleneğinde ziyafeti vurgulayan bir töreni vurgulamaktadır.

KARGAMIŞ: Suriye-Türkiye sınırına yakın bir yerleşmedir. Burada bulunan 21 adet küp mezar önceleri Kalkolitik olarak değerlendirilmiştir ama daha sonra yapılan araştırmalar ışığında bu mezarların E.T.Ç ölü gömme gelenekleri ile ilintili olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca yerleşim alanı içinde Taş sandık mezarlara rastlanılmıştır.

PULUR(SAKYOL): Elazığ-Malatya bölgesinde yer alır. Kazısı H.Z. Koşay tarafından 1968-71 yıllarında yapılmıştır.

Burada küp ve basit toprak mezarlar intramural şekilde yapıların tabanları altında bulunmuş.

HALİL İBRAHİM ŞAH: Yapıların içinde basit toprak ve küp mezarlar bulunmuştur.

PAĞNİK ÖRENİ: Küp mezarlar yapıların tabanları altında tespit edilmiştir.

NORŞUNTEPE: E.T.Ç katlarında yapıların içinde basit toprak mezarlar bulunmuştur.

ARSLANTEPE: Yerleşim alanı içinde geniş çukurlarda tekli yada ikili hoker tarzı gömülere rastlanılmıştır.

TEPECİK : Yerleşim alanı içinde ınhumasyon türde sandık mezarlar bulunmuştur.

HASSEKHÖYÜK: Daha çok yerleşim alanı dışında , E.T.Ç tarihlenen küp ve sandık mezarlar bulunmuştur.

GRİTİLLE: Yerleşim alanı alanı içinde ,Basit toprak ve sandık mezarlar ortaya çıkarılmıştır.

LİDARHÖYÜK: İntramural türde sandık mezar ortaya çıkarılmıştır.

SUYATAĞI: Şemsiyetepe yakınında , keban gölünün sularının çekildiği bir sırada rastlantı eseri bazı mezarlar ortaya çıkmıştır. M.Darga'nın burada yaptığı araştırmalarda sandık mezarlar tespit edilmiş ve mezarların içinde ETR kapları bulunmuştur.

KÖŞKERBABA: Malatya ilindedir. E.T.Ç ait ıntramural tarzda bir adet büyük bir pithos mezar bulunmuştur. Pithosun ağzı büyük bir sal taşı ile kapatılmıştır.

Bu höyükte E.T.Ç ait bir tapınakta yer almaktadır.

TİTRİŞHÖYÜK: Yerleşim alanı içinde sandık mezarlar bulunmuştur. E.T.Ç ait ve O.T.Ç ait oda mezarlarda bulunmuştur.

GİRNEVAZ: Kazısı H.Erkanal tarafından yapılmıştır. E.T.Ç ait extramural bir mezarlık alanı bulunmuştur. Genelde inhumasyon türde taş ve sandık mezarlar yer almaktadır. Mezarların içinde çok miktarda ç.ç. ve süs eşyaları bulunmuştur. Burada kapların içinde tahıllar ele geçmiştir.

DOĞU ANADOLU BÖLGESİ

TİLKİTEPE: Van bölgesinde yer alan bir yerleşme yeridir. Kazısı 1937 yılında E.B. Reilly, 1939 yılında Kirsopp Lake tarafından yapılmıştır. İntramural tarzda basit toprak ve küp mezar gömüler bulunmuştur. Bir adet küp mezar E.T.Ç II dönemine tarihlenmiştir. Çoğunlukla ınhumasyon gömüler vardır.

ERNİS: Van bölgesi içinde yer alır. Extramural bir mezarlık alanıdır. Inhumasyon gömüler vardır. Çoğunlukla taş sandık mezarlardır.

SÜTAY: Van bölgesinde Ağlatlı Sütay yaylasında Extarmural bir mezarlık alanıdır , Sütay yaylasındaki yuvanlı mezarlığındaki taş sandık mezarlarda E.T.R II-III ç.ç bulunmuştur.

DOĞU ANADOLU O.T.Ç ÖLÜ GÖMME GELENEĞİ

SUTAY: Ahlatın kuzeydoğusunda yer alır. Burada O.T.Ç ve G.T.Ç mezarlar ortaya çıkarılmıştır. Burası 3 ayrı tepeden oluşur. Batıdaki tepe O.T.Ç ,doğudaki tepe G.T.Ç ve güneydeki tepe E.T.Ç'ye tarihlenir.

SULUÇAM: Doğu Beyazıt'da Nurettin köyü yakınlarında yer alır. Bu mezarlar konglemera şeklindeki toprağa oyularak yapılmıştır. Kuyu şeklinde açılan dromosdan ,oval bir kapı odası ile ana oda açılmıştır. Odalarda bir yada iki ölü konulmuş , II.bin boyalı kapları ve silah konulmuş dromosunun önü düzenli taşlar ile çevrilmiş ve dromosun önünde büyük baş hayvanlara ait kemikler bulunmuş. Dromosun kapısı düzgün plaka taş ile kapatılmıştır.

MALAZGİRT-NURETTİN KÖYÜ: Burda 3 adet yüksek kurgan tespit edilmiştir. Özellikle birinde köylüler kaçak kazı yapmışlar ve içinde boyalı kaplar bulunmuş.

SULUÇAM: Kurgan türü oda mezarlar bulunmuş. Burada da 2.bin boyalı ç.ç ele geçmiştir.

O.T.Ç mezarlarının çoğu inhumasyon türdedir. Ama yakarak gömü geleneğide artmaktadır. Yakarak gömünün görüldüğü yerler; Demircihöyük Sarıket , Troia , Beşikkoy , Karahöyük , Ilıca , Osmankayası , Bağlarbaşı kayasında ve Acemhöyük'te (çok sayıda 2.bine tarihlenen küp mezar bulunmuş) rastlanılmıştır.

Bu dönemde en çok extramural tarzda küp mezarlara rastlanılmaktadır. Basit toprak mezarlar ise yine yaygın bir biçimde kullanım görmektedir.


E.T.Ç ÖLÜ GÖMME GELENEKLERİ

Tunç çağ mezarlarının Kalkolitik mezarlara göre sayıca çok arttığı gözlenmektedir. 78 adet E.T.Ç ait mezarlık alanı ortaya çıkarılmış. Bunun nedeni E.T.Ç ait yapılan kazıların , Kalkolitik dönem kazılarına göre daha fazla olması olabilir.

E.T.Ç çoğunlukla intramural gömüler vardır. 44 adet intramural mezarlık alanına karşın 34 adet extramural mezarlık alanı vardır.

E.T.Ç dikkati çeken bir başka özellikte iki yer dışında % 90 oranda ınhumasyon türde ölü gömme şekli kullanımıştır. Bu iki yerde ise (Troia , Gedikli ) yakarak gömme görülmüştür.

Küp mezarlar : Mezar tiplarinde ise Anadolu'da E.T.Ç halkının çoğunlukla küpleri tercih ettiğini anlamaktayız. Cesetler bu dönemde pithoslara gömülmüştür , bu da daha kalıcı ve orda yaşayan halkın barınma özelliklerine bağlı , nitelikli olarak pithoslara gömüldüğü düşünülmektedir. Ölü hediyeleri arasında günlük kapların yanı sıra ,özel törenler için kaplarda konulmuş. Cesetler küp içine hoker tarzda yerleştirilmiş ve ölü hediyesi bırakılmış. Küplerin genelde ağız'ı doğuya gelecek şekilde dipleri ise batıta bakar şekilde toprak içerisine hafif yatık biçimde gömülmüşlerdir. Küplerin ağzı plaka veya daha küçük taşlar ile kapatılmıştır. Bunun amacı mezar soygunlarını önlemek ve ölülerin içeriden çıkıp dünyaya dönmesini engellemek düşüncesi ile konulmuş olabilir. Küpler içinde özellikle bir kısmında ,birden fazla ölü gömülmesi, küplerin yerinin önüne konulan ve yüzeyden görülebilecek taş veya bir toprak yığını ile yerinin belirlendiği düşünülmektedir. Bazen bir pithos'da 6 adet iskelete bile rastlanılmıştır.

Oda mezarlar : Küp mezarlar yanında sandık mezarlarda kullanılmıştır. 30 ayrı merkezde sandık mezar geleneğine rastlanılmıştır. genel olarak Taş sandık mezarlar plaka taşlardan yapılmış ve üzeri düz sal taşları ile kapatılmıştır. Taş sandık mezarların benzerlerine bazen kerpiçten yapılmış şekliyle rastlanılmıştır. Taş sandık mezarlara genelde tek gömü yapılmıştır ancak ikili veya üçlü gömülerede rastlanılmaktadır.

Oda mezarlar genelde yaygın olmasada 9 ayrı merkezde tespit edilmiştir. Taştan örülen duvarların üstü ahşap ile örtülmüştür. En önemli olanı Alacahöyük'tür. Ölü gömme törenleri ile ilişkili olarak Alacahöyük Oda mezarları bize çok iyi bilgi vermektedir. Alacahöyük'te ölü gömme geleneği il ilgili bir tören düzenlendiği ve bıurada bir kurban törenin yapıldığı anlaşılmaktadır. Kurban edilen hayvanın eti dışarıda yenilmiş ve kalan kafatasları ve sırt kemikleri belli bir düzende mezara yerleştirilmiştir.

Ölü gömme geleneğinde , yemek ile ilgili Girnevaz'da da ele geçen kapların içindeki yemek atıklarından yola çıkılarak burada da bir ölü yemeğinden söz edilmektedir. Burada da kurban töreninden sonra bir takım yiyeceklerin mezara bırakıldığı anlaşılmaktadır.

Gedikli'de bulunan mezarlarda ve çevresinde E.T.Ç ölü gömme geleneği konusunda ,Alacahöyükten sonra en önemli bilgi edindiğimiz merkezlerden birisidir. Gedikli'de hem kremasyon , hem inhumasyon mezarların yanında bir takım çukurlar ve bu çukurların içinde hayvan iskeletleri , fincan türünde kaplar ve pişmiş toprak figürinler ve eşyalardan oluşan bir buluntu grubu ortaya çıkarılmış. Bu çukurlardan Gedikli'de 5 adet tespit edilmiştir. Kazıcısı B. Alkım bunları kutsal hayvan mezarları veya adak çukurları olarak adlandırmış ama daha sonra bunların Dini Tören Çukurları olduğu anlaşılmıştır. Kurban hayvanları ayakları bağlanmış vaziyette , kafası kesilmiş tam bir vaziyette bulunmuş , yanına ters kapatılmış fincanlar konulmuş. Figürinler ve kaplar burada oldukça düzgün bir vaziyette ölü törenini gösterecek vaziyette bulunmuştur. Fincanların dışında bulunan kaplar kaba yapımlıdır. Çukurlarda düzenli ele geçen eserlerin buluntu şekli , olasılıkla Alacahöyük mezarlarında gördüğümüz ölü yemeği olayını temsil etmiş olmalıdır. Buda Anadolu'da ölü yemeğinin nedenli önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Gedikli dışında bu tür buluntu çukurlarına , Karadeniz'in kuzeyinde kalan alanlarda rastlanmıştır. Andranova ve Yamna kültürlerinde yeraltı ve ölüm kültü ile ilişkili ritüellerin olduğu bilinmekte. Rusya'da yer alan Kuibyshev'de Sezzhee mezarlığında , hayvan kemikleri ,çömlekler , küçük heykelcikler , deniz kabukları buradaki kutsal hayvan çukurlarında ele geçmiştir.

Chelyabinsk'te Sintashta mezarlığında kurban edilmiş hayvanlara ait iskeletler bulunmuş. Bunlar çoğunlukla at iskeletleridir.

Odessa yakınında Usatavo mezarlığında kurganların çevresinde kurban çukurları tespit edilmiştir. Kurban çukurlarının içinde koyun kemiklerinin yanısıra kaplar ve figürinler bir kısmı dağınık olarak bulunmuştur.

Gruntovsky II mezarlığında 2 adet kurban çukuru tespit edilmiş. Bu çukurlarda çeşitli kaplar ve 4 adet kil figürin bulunmuş. Ayrıca burda çok miktarda insan kemikleride bulunmuş.

Tripolye-Cucuteni kültür topluluğuna ait mezar topluluklarında da bu tür gömü topluluklarına rastlanılmaktadır.

Nedeia'da ise küçük kurban çukurları saptanmıştır. Bu kurban çukurları Tripolye-Cucuteni B1 evresine tarihlenmiş. Ayrıca burda içi içe geçmiş çömlekler ve ağzı bir başka çanak ile kapatılmış kaplar bulunmuş. Nedeia'nın yayınını János Makkay yapmıştır.

Basit toprak mezarlar: 78 mezar içinde 33 basit toprak mezar vardır. Bunu salt bir fakir bir gömü tarzı olarak görmemek gerekir. Bu tür mezarlarda ölülerin yanında çok zengin çok zengin eserler bulunmuştur(İkiztepe , Horoztepe ).

Basit toprak mezarlarda genelde hoker tarzının benimsenmesine karşın ,İkiztepe'de dorsal şeklinde gömü tarzı kullanılmıştır.

E.T.Ç ölü gömme törenleri hakkında daha sonraki dönemlere ait olan Hitit metinlerinden daha detaylı olarak ip uçları vermektedir. Hitit dönemindeki bazı textlerde , ölü için yapılan bir takım kurban törenlerinden bahsedilmektedir. Bir metinde ekmeklerin bir altar üzerinde pişirildiği ve koyun kurban edildiği anlatılmaktadır. Birbaşka metinde fırında kurban edilip pişirilen kurbandan bahsedilmektedir. Boğazköy'den çıkartılan bir Hurrice metinde Salaşu ritüelinde bir kurban çukuruna bağlı bir dinsel anlatım söz konusudur. Ayrıca tanrı Nerik'i sakinleştirmek için kurban törenlerine ait kurban çukurlarından bahsedilmektedir. Hattuşa'daki bir ritüel tasvirinde 9 adet kurban çukurundan bahsedilmektedir. Kuş , Koyun , ekmek , küçük heykelcikler bırakıldığı anlatılmıştır. Bir başka metinde Katapa şeklinde söylenen bir kült yerinde kral ve kraliçenin yaşamını sürdürmesi için bir çukur açıldığı anlatılmış.

Malli ritüelinde 3 erkek 2 kadın figürini , kaplar , hayvan figürleri , 2 küçük kapak , 3 küçük kap , çukurun içine bırakıldığı anlatılmış. İnsan betimlemeleri , kötü tılsımlı kişileri temsil ediyormuş. Bir kadın yüzeyini sıvayarak düzleştirmiş ve hayvan buraya kurban edilmiş. Mantalliya törenlerinde öldürülen insanların ruhlarını yatıştıran küçük heykelciklerin yapılmasını anlatan bir anlatım söz konusu.

Hitit metinlerinde kötülüklerden korunmak bereket yada ölüler için çeşitli kurbanların yapıldığı kültler söz konusu.
 

cantar

Vip Üye
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: Eskiçağda Ölü Kültü ve Ölü Gömme Adetleri

ORTA ve GEÇ TUNÇ ÇAĞDA ÖLÜ GÖMME GELENEKLERİ

Bu dönemde ölü gömme geleneği E.T.Ç'dan büyük bir farklılık göstermez. Yaygın mezar türleri yine basit toprak , taş sandık ve küp mezarlardır.

TROİA : Bu dönemde Troia'da aşağı şehirde O.T.Ç ait bir mezarlık alanı bulunmuştur. Bu mezarlık W.Dörpfeld tarafından ilk olarak tespit edilmiş ve Troia VIh evresine tarihlendirilmiştir. Mezarlıkta yapılan kazılarda bir krematoryum tespit edilmiştir.

BEŞİKKOYU: 12 ve 13 yy tarihlenen toplam 100 mezar ortaya çıkarılmış. Bu mezarların çoğu küp mezardır. Ayrıca 2 yuvarlak taş sandık mezar ve bir taş sandık mezarda bulunmuştur. Burda doğu mezarı olarak adlandırılan bir mezar , megaron tipli bina şeklinde yapılmış ve bu mezarın hemen girişine büyükçe bir pithos içinde mezar gömüsünün yapıldığı tespit edilmiştir. Odanın içinde ise kremasyon gömüler ortaya çıkarılmış.

DEMİRCİHÖYÜK SARIKET: Burda küp mezar , taş sandık mezar ve basit toprak mezarlar tespit edilmiştir. Mezarlık hemen hemen E.T.Ç mezarlığının üstünde tespit edilmiş ve yüzeye çok yakın olduğu için tahrip olmuştur.

KARATAŞ SEMAHÖYÜK: Burada da O.T.Ç bazı mezarlar bulunmuştur.

BAĞBAŞI : Karataş Semahöyüğün hemen kuzeybatısında yer alır. Burada inhumasyon türde küp mezarlar ele geçmiştir.

PANAZTEPE: Burada I ve II nolu mezarlık alanında Tolos , Pithos , taş sandık , çömlek ve kompozit mezarlara rastlanılmıştır. Çoğunlukla hoker tarzda gömülmüşler ve bazı mezarlarda yarıyarıya yakılmış insan kemiklerine rastlanılmıştır. Ölü hediyesi olarak miken kaplar , tunç silahlar ve takılar ele geçmiştir.

Tolos mezar: Çoğunlukla dromoslu olarak yapılır. Oda mezar türünde inşaa edilmelerine karşın mezarın üzeri kubbe şeklinde bir planla kapatılmıştır. Bunlar Ampul , Basit daire , daire şeklindedir.

KÜLTEPE : Basit toprak , pithos ve sandık mezarlar bulunmuş. İntramural bir gömü tarzına sahiptir. Çok sayıda ölü hediyesi olarak kaplar bulunmuştur. Kültepe'de küp mezar uygulaması bu dönemde , E.T.Ç 'da olduğu gibi O.T.Ç'da kullanıldığını gösterir. Belkide bu en kolay malzemenin burada bulunmasından kaynaklanmaktadır.

Taş Sandık mezar yapma geleneği İç Anadolu'da Ilıca ve Gordion'da görülmüştür

Orta Tunç Çağda Küp mezarların olduğu yerler : Alacahöyük , Karahöyük , Acemhöyük , Gordion , Boğazköy , Ferzant/Büten (Alacahöyük yakınında) , Uluçayır (Eskişehir) , Kazankaya , Köşkerbaba (Malatya'da yer alır burada O.T.Ç ait tek bir küp mezar tespit edilmiş. Ağzı bir çanak parçası ile kapatılmıştır. Hamuru açık kahverengidir , kahverengi astar , mavi ve kırmızı ile bezenmiştir.

Orta Tunç Çağda basit toprak mezarların görüldüğü yerler: Alişar , Kazankaya , Alacahöyük , Gordion , Ilıca , Osmankayası , Karaoğlan , Polatlı , Boğazköy , Gedikli , Tilmenhöyük , Kazane(Şanlıurfa) ve Girnevaz'da görülür.

Orta Tunç Çağda Oda mezarlar: Anadolu'da bu dönemde çok az sayıda rastlanılmıştır. Daha çok İç ve Doğu Anadolu bölgesinde görülmüştür. Bu mezarlara O.T.Ç 'da ;Gavurkale(Ankara yakınında) , Tünp (Yazılıhöyüğü ,Gaziantep'in 25 km güneydoğusunda)

ORTA ve GEÇ TUNÇ ÇAĞDA ÖLÜ GÖMME GELENEKLERİ

Anadolu'da Demir çağın başlangıcı m.ö 1190 yıllında gerçekleşen Deniz Kavimleri Olayı ile başlatılmaktadır. Bu dönemde (m.ö 1200-900) Anadolu'da karanlık bir dönem yaşanmaktadır. Artık bu dönem ile Anadolu'da bir Miken kültürü etkisinden söz edilebilir. Ancak Orta Anadolu'da bir kültür kopukluğu ve yerleşmelerin azalması söz konusudur

Doğu Anadolu'da Erken Demir Çağ'da herhangi bir yazılı belge ele geçmemesine karşın burada Oda , Taş sandık ve Kuyu mezar türünde , ınhumasyon yada kremasyon türde gömülerin yapıldığı tespit edilmiştir. Bu dönemde Doğu Anadolu'da Extramural bir gömü tarzı yaygındır. Mezarların çoğunluğu toprak altına inşaa edilen oda , kuyu ,taş sandık türündedir. Basit toprak mezarlara bu dönemde Doğu Anadolu'da hiç rastlanmamıştır.


Oda mezarlar: Çoğunlukla tek odalı olarak toprağın altına inşaa edilmişlerdir. kuyu şeklinde bir girişi olan dromoslu bir oda mezarlardır. Mezar odası tamamen taştan yapılmıştır. Oda mezarların ölçüleri 4 X 1.5 ile 1 X 2 m. arasında değişmektedir. Çatısı ise sözde kemer tekniği denilen taşların her seferinde birkez daha içeri çekilmesi sistemi ile mezarın üstü kapatılmıştır. Çok azda olsada bazı yerlerde çatının enlemesine veya uzunlamasına yerleştirilen sal taşları ile örtüldüğü mezarlarda görülmektedir. Genelde Dromoslar her zaman dar kenara yapılır. Dromoslar hiçbir zaman duvarın ortasına yapılmaz daima bir kenara daha yakın olarak yapılır.


Bu dönemde ölü gömme geleneği E.T.Ç'dan büyük bir farklılık göstermez. Yaygın mezar türleri yine basit toprak , taş sandık ve küp mezarlardır.

TROİA : Bu dönemde Troia'da aşağı şehirde O.T.Ç ait bir mezarlık alanı bulunmuştur. Bu mezarlık W.Dörpfeld tarafından ilk olarak tespit edilmiş ve Troia VIh evresine tarihlendirilmiştir. Mezarlıkta yapılan kazılarda bir krematoryum tespit edilmiştir.

BEŞİKKOYU: 12 ve 13 yy tarihlenen toplam 100 mezar ortaya çıkarılmış. Bu mezarların çoğu küp mezardır. Ayrıca 2 yuvarlak taş sandık mezar ve bir taş sandık mezarda bulunmuştur. Burda doğu mezarı olarak adlandırılan bir mezar , megaron tipli bina şeklinde yapılmış ve bu mezarın hemen girişine büyükçe bir pithos içinde mezar gömüsünün yapıldığı tespit edilmiştir. Odanın içinde ise kremasyon gömüler ortaya çıkarılmış.

DEMİRCİHÖYÜK SARIKET: Burda küp mezar , taş sandık mezar ve basit toprak mezarlar tespit edilmiştir. Mezarlık hemen hemen E.T.Ç mezarlığının üstünde tespit edilmiş ve yüzeye çok yakın olduğu için tahrip olmuştur.

KARATAŞ SEMAHÖYÜK: Burada da O.T.Ç bazı mezarlar bulunmuştur.

BAĞBAŞI : Karataş Semahöyüğün hemen kuzeybatısında yer alır. Burada inhumasyon türde küp mezarlar ele geçmiştir.

PANAZTEPE: Burada I ve II nolu mezarlık alanında Tolos , Pithos , taş sandık , çömlek ve kompozit mezarlara rastlanılmıştır. Çoğunlukla hoker tarzda gömülmüşler ve bazı mezarlarda yarıyarıya yakılmış insan kemiklerine rastlanılmıştır. Ölü hediyesi olarak miken kaplar , tunç silahlar ve takılar ele geçmiştir.

Tolos mezar: Çoğunlukla dromoslu olarak yapılır. Oda mezar türünde inşaa edilmelerine karşın mezarın üzeri kubbe şeklinde bir planla kapatılmıştır. Bunlar Ampul , Basit daire , daire şeklindedir.

KÜLTEPE : Basit toprak , pithos ve sandık mezarlar bulunmuş. İntramural bir gömü tarzına sahiptir. Çok sayıda ölü hediyesi olarak kaplar bulunmuştur. Kültepe'de küp mezar uygulaması bu dönemde , E.T.Ç 'da olduğu gibi O.T.Ç'da kullanıldığını gösterir. Belkide bu en kolay malzemenin burada bulunmasından kaynaklanmaktadır.

Taş Sandık mezar yapma geleneği İç Anadolu'da Ilıca ve Gordion'da görülmüştür

Orta Tunç Çağda Küp mezarların olduğu yerler : Alacahöyük , Karahöyük , Acemhöyük , Gordion , Boğazköy , Ferzant/Büten (Alacahöyük yakınında) , Uluçayır (Eskişehir) , Kazankaya , Köşkerbaba (Malatya'da yer alır burada O.T.Ç ait tek bir küp mezar tespit edilmiş. Ağzı bir çanak parçası ile kapatılmıştır. Hamuru açık kahverengidir , kahverengi astar , mavi ve kırmızı ile bezenmiştir.

Orta Tunç Çağda basit toprak mezarların görüldüğü yerler: Alişar , Kazankaya , Alacahöyük , Gordion , Ilıca , Osmankayası , Karaoğlan , Polatlı , Boğazköy , Gedikli , Tilmenhöyük , Kazane(Şanlıurfa) ve Girnevaz'da görülür.

Orta Tunç Çağda Oda mezarlar: Anadolu'da bu dönemde çok az sayıda rastlanılmıştır. Daha çok İç ve Doğu Anadolu bölgesinde görülmüştür. Bu mezarlara O.T.Ç 'da ;Gavurkale(Ankara yakınında) , Tünp (Yazılıhöyüğü ,Gaziantep'in 25 km güneydoğusunda)

DEMİRÇAĞ'DA ANADOLU'DA ÖLÜ GÖMME GELENEKLERİ

Anadolu'da Demir çağın başlangıcı M.Ö 1190 yıllında gerçekleşen Deniz Kavimleri Olayı ile başlatılmaktadır. Bu dönemde (M.Ö 1200-900) Anadolu'da karanlık bir dönem yaşanmaktadır. Artık bu dönem ile Anadolu'da bir Miken kültürü etkisinden söz edilebilir. Ancak Orta Anadolu'da bir kültür kopukluğu ve yerleşmelerin azalması söz konusudur

Doğu Anadolu'da Erken Demir Çağ'da herhangi bir yazılı belge ele geçmemesine karşın burada Oda , Taş sandık ve Kuyu mezar türünde , ınhumasyon yada kremasyon türde gömülerin yapıldığı tespit edilmiştir. Bu dönemde Doğu Anadolu'da Extramural bir gömü tarzı yaygındır. Mezarların çoğunluğu toprak altına inşaa edilen oda , kuyu ,taş sandık türündedir. Basit toprak mezarlara bu dönemde Doğu Anadolu'da hiç rastlanmamıştır. Demir Çağ'da bu bölgede sadece İran'da yer alan Dinkhatepe ve Geoytepe'de rastlanılmıştır.

Erken Demir Çağ'a ait Doğu Anadolu'da şu merkezlerde mezarlar tespit edilmiştir;

Dilkaya(Höyüğün 200 m kuzeyindeki bir alanda)

Karagündüz

Kertenkelekayalığı(Doğu Beyazıt)

Ernis-Evditepe

Alacahan

Gavurkale

Budak

Konakbey

Ağaçlı

Alnıak(Çavuştepe yakınında)

Oda mezarlar: Çoğunlukla tek odalı olarak toprağın altına inşaa edilmişlerdir. 1985 yılında Dilkaya mezzarlık alanında , kuyu şeklinde bir girişi olan dromoslu bir oda mezar bulunmuştur. Mezar odası tamamen taştan yapılmıştır. Mezarın içinde bir adet hoker tarzda iskelet ve bol miktarda çanak çömlek bulunmuştur. Oda mezarların ölçüleri 4 X 1.5 ile 1 X 2 m. arasında değişmektedir. Çatısı ise sözde kemer tekniği denilen taşların her seferinde birkez daha içeri çekilmesi sistemi ile mezarın üstü kapatılmıştır. Çok azda olsada bazı yerlerde çatının enlemesine veya uzunlamasına yerleştirilen sal taşları ile örtüldüğü mezarlarda saptanmıştır.

Bu tür mezarlara Ur , Nippur , Mari , Kiş , Til Barsip , Tell Ahmar ve Ugarit'te kerpiçten yapılan benzerlerine Geç Tunç Çağına ait katlarda rastlanılmıştır. Kültepe Kaniş Karumunda bu tür mezarlara taş temel üzerine kerpiçten yapılmış benzerlerine rastlanmıştır. Ayrıca Luristan'da da sözde kemerli ve dromoslu girişi olan mezarlara rastlanılmıştır.

Dilkaya'da 1986 yılında bulunan oda mezar ise biraz daha küçüktür. Bu mezarın üzerinin sal taşları ile kapatıldığı saptanmıştır. Ele geçn buluntular Erken Demir çağa tarihlendirilmiş çanak çömlektir.

Karagündüz yakınlarında Erçek gölünün kuzeydoğusunda 1992 yılında yapılan kazılarda 10 adet oda mezarlar bulunmuştur. Bu mezarların yakınında da kurgan mezarların varlığı tespit edilmiştir. K1 ve K2 mezarları ilk kazılan mezarlardır. K1 mezarı daha büyüktür ve burada 30' a yakın iskelet kapı tarafına doğru yığılmış bir vaziyette ele geçmiştir. Ayrıca bu mezarda bir adet niş bulunmuştur. Tamamiyle taştan , sözde kemer tekniği ile kuyu şeklinde dromoslu girişi yapılmıştır.

Genelde Dromoslar her zaman dar kenara yapılır. Dromoslar hiçbir zaman duvarın ortasına yapılmaz daima bir kenara daha yakın olarak yapılır.

Bulunan süs eşyaları ve aletlerin demirden yapıldığı tespit edilmiştir. Azda olsa tunçtan yapılmış eserlere de rastlanılmıştır. Ölü hediyesi olan kapların içinde kavurma sunulduğu tespit edilmiştir.

Karagündüz mezarları 10 yy tarihlendirilmektedir.

Gavurkale'de 5 adet mezar kazılmıştır.

Konakbeyi I nolu mezarda doğu batı doğrultusundadır ve bir adet nişe sahiptir. II nolu mezar daha büyük boyludur.

Kuyu mezarlar: Kuyu şeklinde oval olarak taştan inşaa edilmiş , yukarıdan girişi olan mezarlardır. Giyimli-Çavuştepe yakınında Anzak'ta , Ağaçlı'da ve Alnıak'ta bu tip mezarlara rastlanılmıştır.

Kremasyon gömüler: Erken Demir Çağda kremasyon gömülerede rastlanılmaktadır. Dilkaya'da bir duvar ile çevrili özel olarak hazırlanmış bir alanda iki adet taş sandık mezar içinde kremasyon türde çocuk mezarları tespit edilmiştir.

Ernis Evditepe II ve V nolu mezarlarda 100 kadar kremasyon türde mezarlara rastlanılmıştır.

Karagündüz V ve VIII nolu mezarlarda kremasyon izleri tespit edilmiştir.

Türkiye-Ermenistan sınırında yer alan Ani'de taş sandık mezar türünde mezarlar bulunmuş , ama herhangi bir iskelet izine rastlanılmamış. Burada bulunan yanmış kaplardan kaynaklanarak burada bir kremasyon gömü geleneğinin uygulandığı düşünülmektedir.

Ölü Gömme Törenleri

Dilkaya'da kutsal bir alan yaratılmıştır. Taş sandık üç mezarın yer aldığı ve tabanı sal taşalrı ile döşeli bir alandır. Burasının üzerinin açık olduğu ve cesetlrin kokmaması için burada yakıldığı düşünülmektedir. Mezarların hemen yanında kerpiçten bir ocak bulunmuştur. Burada bir ölü yemeği olayının gerçekleştiği düşünülmektedir. Karagündüz'de de mezarların yanında ocak bulunması ölü gömme geleneği ile ilintilidir. Bu tür mezarlara Geoytepe , Hasanlu ve Dinkhatepe'de rastlanılmaktadır.

Bu taş sandık mezarların Dilkaya'da oda mezarlardan daha önce yapıldıkları tespit edilmiştir.

Doğu Anadolu'da Orta ve Geç Demir Çağda ölü gömme geleneği

Doğu Anadolu bölgesinde bu dönemde Urartu egemenliği hakimdir. Üçtepe'de (Diyarbakır) bu döneme ait olan yeni Assur katında basit toprak bir mezar bulunmuştur.

Bu dönemde yaygın olarak ınhumasyon ve kremasyon gömüler kullanılmıştır. Mezar türleri açısından basit toprak mezarlar , Taş sandık , küp ve özellikle oda mezarlar yaygındır. Oda mezarlar iki tür olarak 1- Anakayaya yapılan 2-Taştan yerin altına inşaa edilenler.

Taş sandık , oda ve küp mezarlarda genellikle bu dönemde kremasyon türde gömülere rastlanılmıştır. Inhumasyon türdeki basit toprak mezarların Doğu Anadolu için çok sayıda olmadığını biliyoruz. Bu tür mezarların hemen hemen hepsinde ölüler hoker tarzda yatırılmış ve çeşitli kaplar konulmuştur. Gömü eğer kadın ise çeşitli süs eşyaları konulmuştur.

Bu dönemin genel özelliği olarak daha çok extramural tarzda bir ölü gömme geleneği benimsenmiştir. Ama nadir da olsa VanKalesi höyükte olduğu gibi intramural gömü tarzınada rastlanılmaktadır. Bu dönemde mezarlar daha çok kayaların içine oyulan herkezin görebileceği , anıtsal nitelikli mezarlardır.

Taştan inşaa edilen mezarlarda izalosyon'a son derece önem verilmiştir.

Giyimli: Burada basit toprak ,hoker tarzda bir gömü bulunmuştur.

Dilkaya: Dilkaya mezarlık alanında 10 adet Orta Demir Çağ'a ait basit toprak mezarlar ele geçmiştir. Erken Demir Çağ'da ise oda ve sandık mezarların burada kullanıldığı tespit edilmiştir.

Ayanis: Ayanis kalesinin batısında 2 adet basit toprak hoker tarzda biri kadın olan gömü bulunmuştur. Kafalarının yanında çeşitli kaplar bulunmuştur.

Liç: Van gölünün kıyısındaki Patnos yakınında büyük bir mezarlık alanıdır. Burada yer alan 3 nolu alanda basit toprak mezarlar ele geçmiştir. İskeletlerin yanında bir tabak , kaplar ve bele sarılmış vaziyette bir Urartu kemeri bulunmuştur.

Bu dönemde Taş sandık mezarlar fazla değildir. Dilkaya'da çift gömünün yer aldığı bir taş sandık mezar ortaya çıkarılmıştır.

Bu dönemde yaygın olarak oda mezarlar kullanılmaktadır.

Taştan inşaa edilen oda mezarlar: Bu mezarlar herzaman toprağın altına inşaa edilirler ve genelikle kuyu şeklinde bir girişi olan dromos ile mezar odasına ulaşılır. Çoğunlukla tek odalı inşaa edilmişlerdir.

Taş sandık mezarlar:

Tanıktepe: Doğu Beyazıt yakınlarında yer alır. Burada bulunan mezar odasında uçları kapalı bazı girişler bulunmuş ve bunların başka odalara açıldığı düşünülmektedir.

Erciş: Van gölünün kuzeydoğusundadır. Kuyu şeklinde girişi olan , dromoslu , taştan yapılmış oda mezardır. Dromosunda bir hava deliği mevcuttur. Urartu döneminde daha çok iç odanın hava alabilmesi için dromos boyunca bir delik bırakılmıştır.

Liç: I nolu mezarı taştan yapılmış oda mezardır. Kuyu şeklinde girişi ve dromosu vardır. Mezar odasının içinde nişler bulunmuştur. Tüm Urartu mezarlarında görülen bir özellikl olarak aynı mezara hem kremasyon hemde ınhumasyon türde gömü yapılması burada da görülür.

Altıntepe: Erzincan yakınlarında bir Urartu yerleşim alanıdır. Burda taştan sözde kemer tekniğinde inşaa edilmiş 3 adet oda mezar bulunmuştur. 2 nolu mezar tek odalı olmasına karşın diğer mezarlar çok odalıdır. Mezarların tümünde nişler bulunmuştur ve nişlerin içinde kremasyona ait urneler bulunmuştur. 3 nolu mezarın dromos kısmı bulunamamıştır.

Küp mezarlar:

Bu dönemde küp mezarlar son derece az kullanım görmüştür. Daha çok Demir Çağın geç dönemlerinde kullanım görmüştür, erken Demir çağda hiç kullanım görmemiştir. Küp mezarlar daha çok kremasyonlarda tercih edilmiştir. Küplerin ağızı ya bir kap parçası ile yada başka bir küp ile kapatılmıştır.

Van Kalesi höyüğünde ıntramural tarzda bir adet küp mezar ele geçmiştir.

Değirmentepe'de iç içe geçirilmiş 3 adet küpün içine yatırılmış bir küp mezar ve başka küp mezarlar bulunmuştur.

Erzurum Çat civarında Suçatında küp mezarlara rastlanılmıştır.

Norşuntepe'de bazı küp mezarlara rastlanılmıştır.

Van civarında Adilcevaz yakınında Harmantepe mezarlığında küp mezarlar bulunmuştur.

Anakaya Oyulan Oda mezarlar:

Tek veya çok odalı olarak inşaa edilmişlerdir. Bu tür mezarlarda amaç mezarı gizlemek ve herkese kutsal bir mekan göstermek amacı ile yapılmışlardır. Çoğunlukla kayaların en güzel görünen noktalarına anıtsal bir nitelikle kayanın oyulması ile yapılmışlardır. Bu özellik tamamiyle Urartu sanatı ile özdeşleştirilmiştir. Oda mezarlarda ölüler daha çok yapılan sekiler üzerine konulmuşlardır yada pişmiş toprak , taştan veya bronzdan lahitler üzerine inhumasyan türde konulmuşlardır.

Mirek(Ermişler) mezarlığı: Van Gölünün kuzeyindedir.

Alyar: Van gölünün kuzeyinde Patnos yakınlarındadır. Buradaki mezarlarda seki ve nişler tespit edilmiştir.

Elazığ - Malatya bölgesinde yer alan Hacıselli ve Kürdemlik'te bu tip mezarlar tespit edilmiştir.

Tanrıvermiş I mezarlığında olasılıkla ölü yerleştirildiği bir tekne var ve isklet iki kişiye aittir. Tanrıvetmiş II ve III nolu mezarlarda ölünün yerleştirldiği bazı sekiler tespit edilmiş.

Adilcevaz HI mezarı toprağın altındaki ana kayaya oyularak yapılmıştır. Kuyu şeklinde dromosu vardır. Dromos'a merdiven şeklinde yapılmış giriş ile girilmektedir. Mezar odasındaki nişlerin birinde urne ele geçmiştir. Burada ayrıca ınhumasyon türde gömülerede rastlanılmıştır.

Dedeli II mezarlığı: Van gölünün kuzeyinde Patnso yakınlarında yer alır. Kuyu şeklinde merdivenli bir girişi vardır. Mezar odası kemerli şekilde tamamen kayaya oyulmuştur.

Yukarıgöçmez: Yerin altına ana kayaya oyulmuş bir mezardır. Dromoslu ve sözde kemer tekniğinde yapılmıştır. Burada tamamiyle mezarı gizleme unsuru vardır.

Kalecik: Van kalesi yakınındadır. Oda mezar içinde pişmiş topraktan lahit parçaları bulunmuştur.

Mazgirt: Kayaya çok odalı olarak inşaa edilmişlerdir. Dromosu yoktur.

Marifet köyü Keşiş mağarası: Erzurum yakınlarındadır. Dromossuz olarak inşaa edilmişlerdir.

Palu: Elazığ yakınlarında Palu kalesi kayalıklarında yer alır. Burada üç odası olan bir mezarlar grubu yer alır.

Kadembastı: Van-Edremit yakınında yer alır. Kabaca yapılmış iki odalı bir mezardır.

Umudumtepe: Erzurum yakınında bir Urartu kalesi üstündedir. İki odalı olarak inşaa edilmişlerdir. Mezarlar adeta kutsal bir alan gibi pencereler ile aydınlatılmıştır.

Doğu Beyazıt mezarı: Ağrı yakınlarındadır. Mezarın giriş kapısında iki adet kabartma tanrı figürünü yer alır.

Van Kalesinde ana kayaya oyulan mezarlar daha çok tapınak şeklinde inşaa edilmiştir. Mezarın doğu odalarında basamaklı girişi var. Çok odalı şekilde inşaa edilen Van kalesideki mezarlar simetriktir. Tüm odalar büyükçe bir salona bakar. Bu açık alanda belkide rahipler tören yapıyor olmalı idi. Bu alanda sekiler var ve anakayaya oyulmuş çıkmalar var. Bu özellikler Assur etkisini yansıtmaktadır.

Van kalesinde Kurucular ve Neft kuyu mezarlarında iki yan oda bir arka oda yer alır. Bu mezarlar kemerli olarak inşaa edilmişlerdir. Neft kuyu mezarında bir adet platform yer alır. Kurucular mezarında girişin tam karşısında oda görülmektedir. Bu odada ölünün konduğu platform görülüyor.

Küçük Horhor kayalığında ana odanın çevresinde bazı odalar topluluğu yer alır.

Kremasyon yapılan mezarlar:

Kremasyon Urartu'da oldukça yaygın olarak kullanılan bir gelenektir daha çok halk tarafından kullanım görmüştür. Taş sandık ve oda mezarlarda urneler içine konularak kremasyon türde gömü yapılmıştır.

En belli başlı kremasyon mezarlık alanı bu dönemde Iğdır mezarlığıdır. Burada yoğun şekilde kremasyon örneklere rastlanılmıştır.

Dilkaya mezarlık alanında Urartu dönemine ait bol miktarda kremasyon gömülere rastlanılmıştır. Urnelerin üzerine genellikle delikler yapılmıştır. Ölünün urnenin içine sığmayan kişisel eşyası (kemer gibi) hemen urnenin yanına bırakılmıştır.

Liç'te taşla çevresi çevrilmiş küp mezarlar içinde kremasyona ait izler tespit edilmiştir.

Van kalesinde yer alan büyük kaya mezarlarda bir platformdan merdivenlerle ulaşılabilen bir odanın içinde 3 yüzünde yer alan nişlere oyularak yapılmış ve günümüze korunarak gelebimiş çok miktarda urne tespit edilmiştir.

Şirinli kale mezarı: Erzurum yakınında Van kalesine benzer bir biçimde nişler içine yerleştirilmiş urneler bulunmuştur.

Büyük Horhor (Argişti) mezarı: Beş yan odadan oluşan duvarı teker teker oyulmuş nişler içine koyulmuş urneler yer alır. Burada ayrıca ınhumasyon türde gömülerde tespit edilmiştir.

Çelikli: İki odasında kremasyon bir odasında ise ınhumasyon gömü uygulanmıştır.

Palu kalesindeki mezarda kremasyon amaçlı nişler tespit edilmiştir.

Atabindi: Erzurum yakınlarında en büyük kremasyon amaçlı mezarlık alanıdır. Kemerli nişler tavanın üst kısmına ulaşılması güç bir yere yapılmışlardır.

Urartu'da Ölü Gömme Geleneği

Önce ölü bir araba içinde , tören ile mezarlık alanına getirilir. Ölü yakılacaksa mezarlığın hemen yakınında odun+tezek ile yakılır. Yakıldıktan sonra bir sıvı ile söndürülüp , kalan kemikler toplanır. Uzun kemikler taşlar ile kırılarak urnenin içine yerleştirilir. Urnenin ağzı bir başka kap ile kapatılır.

Innumasyon gömü tarzında ise ölü çeşitli törenlerden sonra mezara konulur.

libasyon daha çok şarap , su , bira ve kan ile yapılmaktadır. Kurban olayında ölü gömülmeden önce , ölü ve tanrılar için kurban töreni düzenlenir. Kurban kanı libasyon yapılır. Eti ise ölü yemeği ile sunulur. Ölü yemeği olayı Urartu döneminde oldukça önem kazanmış bir hadisedir. Özellikle Orta Demir Çağda oldukça lüksleşmiş bir gelenek halini almıştır. Özellikle oda mezarlarda ölüler üzerinde masa ve sandalyelerin oluşturduğu sehpa üzerine yemekler ve içecekler konuluyor. Mobilya parçaları ve kaplar bunu destekliyor.

Ölünün getirilmesine ilişkin Toprakkalede bir mühür ele geçiyor , önünde hayvan başı ve önünde ,arkasında insanlar yer alan sahneler var.

Greko-Pers sanatında görülen arabalı ölü törenleri sahneleri birer örnek oluştururlar.

Köseresul I ve II kabartmaları

Elyaf stelleri

Adda stelleri de Urartu ölü gömme törenine birer örnek teşkil eder. Buralarda Ölü lahdi taşıyan arabalı sahneler betimlenmiştir.

Urartu'da Toprakkale mühürleri üzerinde rastlanan sahnelerde önemlidir.

Altıntepe'de in-situ vaziyette lahitlerin yanında sehpalar bulunmuş.

Küp mezarlar daha çok Urartu'da 7 yy ikinci yarısında kullanılmıştır.

KUMTEPE:
Troia antik kentinin kurulduğu Hisarlık tepenin 5 km kuzeyinde yer alır. 1934 yılında ilk kez kazılmış. 1989 yılında tekrar yeniden çalışmalara başlanmıştır. 1934 yılı çalışmalarında 4 iskelet bulunmuştur. Bu iskeletler daha çok Kumtepe I. Kültür katına ait olduğu düşünülmüştür. 4 iskeletin 3'ü basit toprak mezar şeklindedir. 1. iskelet hoker tarzındadır ve ölü hediyesi bulunmuştur, 2. iskelet tahrip olmuş, 3. iskelet sırt üstü yatırılarak gömülmüş, 4. iskelet anakaya üzerine açılan bir oyuğa gömülmüştür.

HANAYTEPE:
Hisarlık tepenin güneydoğusunda yer alır. 1857 yılında Heinrich Schliemann başkanlığında F.Calvert tarafından kazısı yapılmış. 1878-79 yıllarında çalışılmış III. yapı katında tespit edilen bu yerleşmede , evlerin tabanları altında anakaya üzerinde gömülere rastlanmış. Intramural bir mezarlıktır. Hoker tarzda hem yetişkin hem çocuk mezarlar vardır. Y adı verilen iki tane kerpiç sandık mezar çıkarılmış, biri bebek biri çocuğa aittir. Üstü kerpiç bloklarla örtülmüştür.

DORAK MEZARLIĞI:
Apollon (Ulubat) gölünün kıyısında yer alır. J.Mellaart'ın bir tren yolculuğu sırasında bir köylü kızın kolunda gördüğü bileziğin E.T.Ç ürünü olduğunu farketmiştir. Köylü kızdan aldığı bilgilerde bu bileziğin Ulubat gölü kıyısında bir mezardan bulduğunu öğrenmiştir . Burda E.T.Ç II dönemine ait iki taş sandık mezar bulunmuş. 3.10 X 2.00 ile 1.80 X 0.83 m boyutlarında iki mezardır. Büyük olanında iki gömü , küçük olanında tek gömü yer alır. Her iki mezarın üstü plaka taşlarla örtülmüştür. Büyük mezarda iki iskelet biri diğerinin sırtına bakar vaziyettedir. Bunların biri kadın diğeri erkektir. İki iskelet bir hasır üzerine yatırılmıştır.

Bu mezarların buluna çeşitli zengin süs eşyalarından kaynaklanarak yerel bir kral ve kraliçeye ait olduğu düşünülmüş.



Kuyu mezarlar: Kuyu şeklinde oval olarak taştan inşaa edilmiş , yukarıdan girişi olan mezarlardır.
 

cantar

Vip Üye
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: Eskiçağda Ölü Kültü ve Ölü Gömme Adetleri

Mezar tiplarinde ise Anadolu'da Erken Tunç Çağı halkının çoğunlukla küpleri tercih ettiğini anlamaktayız. Cesetler bu dönemde pithoslara gömülmüştür , bu da daha kalıcı ve orda yaşayan halkın barınma özelliklerine bağlı , nitelikli olarak pithoslara gömüldüğü düşünülmektedir. Ölü hediyeleri arasında günlük kapların yanı sıra ,özel törenler için kaplarda konulmuş. Cesetler küp içine hoker tarzda yerleştirilmiş ve ölü hediyesi bırakılmış. Küplerin genelde ağız'ı doğuya gelecek şekilde dipleri ise batıta bakar şekilde toprak içerisine hafif yatık biçimde gömülmüşlerdir. Küplerin ağzı plaka veya daha küçük taşlar ile kapatılmıştır. Bunun amacı mezar soygunlarını önlemek ve ölülerin içeriden çıkıp dünyaya dönmesini engellemek düşüncesi ile konulmuş olabilir. Küpler içinde özellikle bir kısmında ,birden fazla ölü gömülmesi, küplerin yerinin önüne konulan ve yüzeyden görülebilecek taş veya bir toprak yığını ile yerinin belirlendiği düşünülmektedir. Bazen bir pithos'da 6 adet iskelete bile rastlanılmıştır.

Oda mezarlar : Küp mezarlar yanında sandık mezarlarda kullanılmıştır. 30 ayrı merkezde sandık mezar geleneğine rastlanılmıştır. genel olarak Taş sandık mezarlar plaka taşlardan yapılmış ve üzeri düz sal taşları ile kapatılmıştır. Taş sandık mezarların benzerlerine bazen kerpiçten yapılmış şekliyle rastlanılmıştır. Taş sandık mezarlara genelde tek gömü yapılmıştır ancak ikili veya üçlü gömülerede rastlanılmaktadır.

Oda mezarlar genelde yaygın olmasada 9 ayrı merkezde tespit edilmiştir. Taştan örülen duvarların üstü ahşap ile örtülmüştür. En önemli olanı Alacahöyük'tür. Ölü gömme törenleri ile ilişkili olarak Alacahöyük Oda mezarları bize çok iyi bilgi vermektedir. Alacahöyük'te ölü gömme geleneği il ilgili bir tören düzenlendiği ve bıurada bir kurban törenin yapıldığı anlaşılmaktadır. Kurban edilen hayvanın eti dışarıda yenilmiş ve kalan kafatasları ve sırt kemikleri belli bir düzende mezara yerleştirilmiştir.

Ölü gömme geleneğinde , yemek ile ilgili Girnevaz'da da ele geçen kapların içindeki yemek atıklarından yola çıkılarak burada da bir ölü yemeğinden söz edilmektedir. Burada da kurban töreninden sonra bir takım yiyeceklerin mezara bırakıldığı anlaşılmaktadır.

Erken Tunç Çağı ölü gömme törenleri hakkında daha sonraki dönemlere ait olan Hitit metinlerinden daha detaylı olarak ip uçları vermektedir. Hitit dönemindeki bazı textlerde , ölü için yapılan bir takım kurban törenlerinden bahsedilmektedir. Bir metinde ekmeklerin bir altar üzerinde pişirildiği ve koyun kurban edildiği anlatılmaktadır. Birbaşka metinde fırında kurban edilip pişirilen kurbandan bahsedilmektedir. Boğazköy'den çıkartılan bir Hurrice metinde Salaşu ritüelinde bir kurban çukuruna bağlı bir dinsel anlatım söz konusudur. Ayrıca tanrı Nerik'i sakinleştirmek için kurban törenlerine ait kurban çukurlarından bahsedilmektedir. Hattuşa'daki bir ritüel tasvirinde 9 adet kurban çukurundan bahsedilmektedir. Kuş , Koyun , ekmek , küçük heykelcikler bırakıldığı anlatılmıştır. Bir başka metinde Katapa şeklinde söylenen bir kült yerinde kral ve kraliçenin yaşamını sürdürmesi için bir çukur açıldığı anlatılmış.
 

cantar

Vip Üye
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: Eskiçağda Ölü Kültü ve Ölü Gömme Adetleri

Eski Anadoluda Ölüm İnançları

Kazılardan elde edilen bilgilere göre Anadolu'da ölülerle ilgili işlemlerin en yoğun olduğu dönem Hititlerin yaşadıkları çağlardır. Ancak, onların ölülerle ilgili tüm uygulamaları ve inançları kendilerinin yarattığı söylenemez. İ.Ö.2000 yıllarının çok gerilerine giden birtakım geleneklerden etkilenmeleri, onları komşu ülkelerden aldıklarını, kendi buluşlarına katmaları olağandır, doğaldır. Bugün, ölü gömme geleneğinin çağını kesinlikle belirleme olanağı yoktur. Ancak eldeki buluntular Anadolu uygurlığının gelişmiş dönemlerinde ölü gömmeyle ilgili epeyce ilerleme olduğunu gösterir.

Kimi yörelerde ölülerin evlerin içine, döşemelerin altına, kimi yerlerde höyüklere, kimi bölgelerde kuyu biçimli kazılmış yerlere, özel küplere, odacıklara, kimi kesimlerde de taştan oyulmuş yerlere gömüldüğünü gösteren kanıtlar vardır. Yalnız Hititlerde üç türlü gömme yapıldığını biliyoruz. Toprak içine, küpe, taş kap içine ölü gömülürdü. Gene Hititlerde, eti yakılan ölünün kemiklerinin bir kaba doldurulup gömüldüğünü gösteren kanıtlar vardır.

"Hitit İmparatorluk devrine tarihlenen, içinde kral ve kraliçenin öldüğü zaman yapılan dini bir töreni anlatan çivi yazılı metinler ölü yakma geleneğini detaylı bir şekilde tarif etmektedir. Ondört gün sürdüğü anlaşılan törenin ilk gününde hayvanlar kurban edilmekte, ölüye içki ve yemek sunulmakta, tanrılar ve ölenin ataları için rahipler dualar okumakta, aralarında kıymetli madenlerden yapılma nesneler de bulunan ölü hediyeleri verilmekte, ölen ve tanrılar için ağıtlar yakılmakta ve cenaze yemeği yenerek ölünün heykeli etrafında dolaşılmaktaydı. Söz konusu hediyeler ve kurbanlar yakılarak ölüye sunulmaktaydı. Törenin ikinci gününde ölü bir araba üzerinde yakılacağı odun yığınının bulunduğu meydana götürülmekte ve o akşam yakılmaktadır. Ertesi sabah köz yığını bira ve şarapla söndürüldükten sonra kadınlar geride kalan kemik artıklarını külün içinden ayıklayarak kokulu yağ dolu gümüş bir kaba yerleştirip, ardından bir keten bezine bohçalıyordu. Metnin devamında kemik parçalarının bir masa üzerine yerleştirildikten sonra karşısına konan bir başka masada ölüyle yemek yendiğini anlatmaktadır. Kemikler daha sonra Taş Ev denilen bir yere götürülerek yatak üzerine yerleştirilmekte ve önüne bir lamba konmaktadır."

Eskiçağlarda, ölülerin yakılması, yakılma işleminde özel törenler düzenlenmesi, Anadolu'da yaygın bir gelenekti. İlyada Destanında Hektor'un ölümünün ardından kadınlar ağıtlar yakmış ve Hektor'un ölüsünün yakılması için dokuz gün şehre odun taşımışlardı:

"Ölümlere parlayan şafak sökünce onuncu günü,

gözyaşı içinde götürdüler Hektor'un ölüsünü,

Koydular yığınların tepesine, verdiler ateşe,

Gül parmaklı şafak sabah erken parlayınca,

Ünlü Hektor'un ölüsü çevresinde toplandı bütün halk.

Hepsi geldi bir araya, topluluk kuruldu,

parıldayan şarapla söndürdüler odun yığınını,

Söndürdüler ateş gücünün sardığı her şeyi,

sonra topladı kardeşleri, dostları, ak kemikleri,

hepsinin yanaklarından iri yaşlar dökülüyordu.

Kemikleri alıp koydular bir altın kutuya,

erguvan rengi yumuşak örtülerle sardılar kutuyu.

Sarar sarmaz indirdiler derin bir çukura,

ekli kocaman taşlarla ördüler üstünü.

Sonra bir mezar tümseği yapmaya başladılar,

gözcüler diktiler çepeçevre, dört bir yana,

mezar bitmeden Akhalar saldırmasın diye.

Bir mezar tümseği olunca toprak, kabara kabara,

gerisin geri döndü hepsi kente,

toplanıp bir güzel kutladılar çok ünlü şöleni

Zeus oğlu Kral Priamos'un sarayında

İşte böyle yapıldı atları iyi süren Hektor'un cenaze töreni"

Hititlerle ilgili uygarlık buluntuları arasında ölü küllerinin, ölü kemiklerinin saklandığı özel kaplar görülmektedir. Bundan Hititlerin kimi ölüleri yaktığı, kimi ölülerin yalnız etlerini yakıp, kemiklerini sakladığı, kimi ölüleri de boynundan diz kapakları arkasına uzanan bir bağla sımsıkı bağlayarak, çömelmiş gibi bir durumda gömdükleri anlaşılıyor. Bu gömme şekillerinden biri de Hoker durumudur. Hoker durumundaki ölüler sağ veya sol yanlarına yatırılmış olup, sırtüstü bırakılanları pek azdır. Pek azının başı altında yastık görevini gören ufak yassı bir taş bulunmaktadır. Ölülerin hoker şeklinde (dizin göğse, çeneye doğru çekilmesi ve dizin karına doğru çekilmesi) gömülmesinin bize göre nedeni uyku durumunu temsil etmesi ve ölümün de bir çeşit uyku olarak algılanmasıdır.

Hititlerde ölünün külleri kutsal sayılır, onlara karşı özel bir saygı gösterilirdi. Küllerin konduğu kap toprağa gömülürdü. Bu kaplar genellikle topraktan yapılmış küçük çömleklerdir. Öte yandan bu kül, kemik koyma kapları arasında tunç, başka türden alaşım kaplar da görülmüştür. Bu gelenek, maden kap yapma, Mezopotamya kaynaklıdır. Demek Hititler, bu alanda, komşu uluslardan birtakım inanç unsurları almakta sakınca görmemişlerdir. Bu durum inanç kaynaşmalarının kaçınılmaz bir sonucudur.

Hititler, ölen kralsa yalnız etlerini yakar, kemiklerini yağlarlar, güzel kokularla yıkıyarak özel bir kaba koyup gömerler. Onların gözünde kral kutsaldır, tanrısal niteliklerle donatılmıştır. Yine yukarıda dediğimiz gibi Hititler, kimi ölüleri diz çökmüş gibi boyundan, kollardan, diz kapakları arkasından bağlayıp gömerlerdi. Ölünün toprağa, ya da kendisine göre yapılmış özel küpe oturur gibi gömülmesi, dirilip yeryüzüne gelebileceği korkusundandı.

Frigyalılar da Hititler gibi ölülerine büyük saygı gösterirlerdi. Ölüler sırtüstü gömüldükten sonra üzerine bir tepe meydana getirecek şekilde toprak yığılırdı. Bu toprak yığınının altında bir mezar odası bulunur, ölünün yanında hediyeleri gömülürdü. Buradan Frigyalıların da Hititler gibi öldükten sonra dirilecekleri inancını taşıdıkları anlaşılıyor. Bu mezar biçimi çok uzun yıllar, Bizanslılara kadar sürmüştür.

Anadolu'da çeşitli gömme adetlerinin bulunması, bunun çağlarla ilgili olduğunu, etkilenme kaynaklarının başkalığıyla bağlantılı bulunduğunu göstermektedir. Bunun nedeni ise o çağlarda Anadolu'da yaşıyan toplulukların kendi bütünlükleri içerisinde ayrı birer uygarlık oluşturmalarıdır.

Yaşayan ölü düşüncesinin en büyük sonucu ölü hediyeleri, ölü yemeği ve içkisidir. "Ön tarih Anadolu’sunda, mezarlara hediye bırakmak, ölülere yemek, içki sunmak ve dünya işine yarayan eşyayı beraberinde götürmesini sağlamak adeti vardır.”

İncelenen Eski Anadolu mezarlarında hayvan iskeletlerine de rastlanmıştır; ancak bu iskeletlerin yenilebilen kısımları ek******. Bunlar da ölü gömülüp hediyeleri yerleştirildikten ve mezar kapandıktan sonra başlayan kurban merasimi ve ölü yemeği kalıntılarıdır. Ölü yemeğinde kurbanlar kesiliyor, yenilebilen yerleri yeniyor, baş ve bacakları da ölüye sunuluyordu. Bu hediyelerin yanında ölünün yanına öbür dünyada kendisine arkadaşlık etmesi için köpeğini de gömme adeti vardı.

Eski Anadolu inançları yukarıda da belirttiğimiz gibi animist unsurlar taşır. Buna göre "ruh, arada bir gövdeye gelir girer, mezarda ölü dirilirmiş. Bu yüzden ölüye, onun kemiklerine sövmek büyük suç sayılırdı."

Peki bir kişi öldüğünde onun ruhu ne olmaktadır? "Hitit ölü ritüellerinde, bir Patili rahibi tanrılara ölü ruhunun nereye gittiğini sorar. Tekrar tekrar yöneltilen sorulara verilen cevaplar ise oldukça ilginçtir: O, sedir ormanları evine gitti. O, oraya gitti. O, şuraya gitti veya buraya gitti. Yedinci kez sorulduğunda tanrılar: Anne onun elinden tuttu ve ona refakat etti şeklinde cevap vermektedir. Bu ifade bir taraftan ölü ruhunun ata kültü gereği ataların ruhlarıyla birleştiğini gösterirken, diğer taraftan da annenin ölü ruhuna refakat etmesiyle bu yolculuğun kolay bir yolculuk olmadığını vurgulamaktadır. Daha önce ölmüş olduğu için anne yeraltı dünyasını belki de daha iyi tanımakta ve bu nedenle ölü ruhunu ölüler diyarına götürmek üzere elinden tutmaktadır."

Ancak yeraltı dünyasına inen ruh bazı durumlarda yaşayanları ziyaret edebilir: "Hititlerde, özellikle zorla ve haksız yere öldürülmüş olan insanların ruhları ve kendilerine kurban sunulmayan, öfkeleri yatıştırılmamış ölü ruhlarının birtakım yollar bulup insanların dünyasına sızarak onları rahatsız ettiklerine inanıyorlardı. Ayrıca bu ruhların insanlara rüyaları aracılığıyla gözüktüğüne, hatta onlarla karşılaşmanın insanları kirlettiğine inanılmaktaydı."
 

cantar

Vip Üye
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: Eskiçağda Ölü Kültü ve Ölü Gömme Adetleri

Urartularda Ölü Gömme

Urartular’ın ölülerini nasıl defin ettiklerini ne yazılı belgelere ne de resimsel anlatımlara aktarmamışlardır. Gelenekler veya yapılan törenler kendileriyle beraber geçmiş zamana gömülmüşlerdir. Bizim bu konudaki bilgilerimiz arkeolojik kazılarda ve yüzey araştırmalarında elde ettiğimiz sonuçlarla açıklanmaktadır.

Urartular ölülerini, ya yakarak/kremasyon ya da yakmadan ceset gömme/inhumasyon olarak defin etmişlerdir. Kremasyon gelenekte, cesedin yakılması sonucu arta kalan kemikler urne adı verilen kaplara doldurularak gömü işlemi gerçekleştiriliyordu. Urneler ya kaya mezarlarındaki nişlere veya direk toprağa açılan çukurlara yanlarına destekler konularak gömülüyordu. Küpe, kolye veya mühür gibi sunular urnenin içine bırakılıyor, tunç kemer gibiler ise urnenin yanına gömülüyordu. Ceset gömüler ise değişik türde yapılmış mezarlara defin ediliyordu. Ölenin ekonomik gücü mezar mimarisinin tipini belirliyordu. Urartu geleneğindeki mezar tipleri:

1. Mezarlıkta toprağa açılan çukurlara gömü;
Van - Dilkaya’da, Van Kalesi Höyük’te, Kalecik Kalesinde ve Ayanis Kalesinin doğusundaki mezarlık alanlarında ortaya çıkarılmıştır. Cesetler çukura hoker tarzında yatırılıyor ve yanlarına da basit sunular bırakılıyordu.

2. Taş sandık mezar;
Toprağa açılan çukurun etrafının yassı taşlarla örülmesi ve üstününde sal taşlarıyla kapatılmasından oluşur. Van-Dilkaya’da, Çavuştepe ve Giyimli’de, Bingöl Karlıova Suçatı nekropolünde ve Harmantepe’de bulunmuştur. Hoker tarzında yatırılan cesetlerin yanına sunular bırakılmıştır.

3. Küp veya Pitos Mezarlar;
Harmankaya, Suçatı ve Van Kalesi Höyükte ortaya çıkarılmıştır. Cesetler, toprağa dik gömülen küplerin içerisine, yanlarına veya yakınlarına sunular bırakılıyordu. Suçatı küp mezarında kırılmış ve kullanılmaz duruma getirilmiş tunç kemer ve tunçtan yayvan bir sunu kasesi ile fibulalar ele geçmiştir.

4. Kaya Mezarları;
Urartu mezar geleneğinde en önemli yeri bu tip mezarlar alır. Urartu topraklarında kayalık tepelere kurulan kalelere veya yakınlarındaki kayalara oyularak yapılan bir veya çok odadan oluşan mezarlardır, özellikle beyler veya krallar için yapılmışlardır. Anadolu’nun her tarafında uzun yıllar kullanılan kaya oda mezar geleneğini Urartular başlatmışlardır. Van Kalesi’nde, Varto Kayalıdere’de, Erzurum Umudumtepe’de Tercan Şirinlikale’de, Palu Kalesinde, İran-Bastam’da, Tutak Atabindi ve Dayıpınarı köylerinde ve Doğubeyazit Kalesinde en güzel örnekleri görülebilir. Kaya Mezarları kayaya oyularak yapılan tek veya çok odadan oluşurlar. Duvarlarında nişler bulunur veya sunu çukurları ve sekilere yer verilmiştir. Doğubeyaziteki mezar iki katlı ve cephesinde iki insan ve bir sunu keçi’nin işlendiği kabartma yer alır. Van Kalesindeki Horhor veya Argişti Mezar cephesinde Urartulara ait en uzun kitabe yazılmıştır.

5. Taş Oda Mezarlar;
Yönetici sınıfın oturduğu kalede veya hemen yakınında kayalık alan yoksa toprağın açılmasıyla oluşan geniş çukurlara düzgün işlenmiş taşlardan yeraltı odası veya odaları yapılmıştır. En güzel örneklerini Erzincan Altıntepe’nin güney yamacına mezar terasında görüyoruz. Diğer örnekler, Doğubeyazit Tanıktepe Köyünde Patnos Kamışlı Köyü ve Van Dilkaya Höyükte bulunmaktadır.

6. Urne Mezarlar;
Yakılan cesetlerin geriye kalan kemiklerin konulduğu omzunda delikler bulunan 60-70 cm. arasında değişen yüksekliklerdeki kaplardır. Bunlar ya direk toprağa, kaya yarıklarına veya kaya mezarlarındaki duvarlara oyulmuş nişlere bırakılmaştadır. Örnekleri, Patnos Atabindi kaya mezarı, Van Kayalıklarının güneydoğu tarafındaki küçük boyutlu kaya mezarı ve Şirinlikale mezarlarıdır.
 

cantar

Vip Üye
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: Eskiçağda Ölü Kültü ve Ölü Gömme Adetleri

firiglerde ölü gömme

Frigler’de baslia iki farkli ölü gömme adeti vardir. Soylular ve zenginler için uygulandigi düsünülen bu tür ölü gömmelerin Frigya’da uzun süre uygulandigi anlasilmaktadir. Yoksul halkin ise gömüldügü ya da yakildigi düsünülmektedir. Ancak yoksul halka ait mezarlar daha yeterli sayida bulunamadigi için bu konuda bir sey söylemek için erkendir. Ölü gömme adetlerinin biri kaya mezarlarina gömme idi. Frig döneminden kalma bir çok kaya mezarlarina rastlanmistir. Midas sehri yakinlarinda ve Frig topraklarinin büyük bölümünde kaya mezarlarina rastlanmistir. Bazilari anit-mezar seklinde olan bu kaya mezarlari ne yazik ki defineciler (hatta Romalilari da katarsak yüzyillar boyu) agir tahribata ugramislardir. Frigler’in en taninmis ölü gömme adetleri ise tümülüsler yani tepe seklinde yigma mezarlardir. Gordion’da ve Ankara’da sik olmak üzere diger Frig sehirlerinde de rastlanilan tümülüs adetinin Frigler’e Trakya’dan geldigi düsünülmektedir. Ahsap mezar odasinin üzerine toprak yigarak olusturulan tümülüslerde çesitli sekillerde yapilmislardir. URARTU TARIHINE KISA BIR BAKIS Urartular MÖ birinci binyilin basinda , Van Gölü ve çevresinde önemli bir devlet kuran ve günümüze kadar buradaki uygarliklari etkilemis bir kavimdir. Yapilan arastirmalar Urartular ile Hurriler arasinda akrabalik oldugunu göstermektedir. Zaten urartu dili de Sami ya da Hint Avrupali bir dil olmayip , Asiatik bir dil olan Hurri dili ile benzerlikler göstermektedir. Ayni zamanda Hurri ve Urartu tanrilari arasinda büyük benzerlikler vardir. Urartular ile ilgili ilk bilgilere Asur kaynaklarinda rastlanmaktadir. Asur Krali Salmanassar I , MÖ 1274 yilinda Uruarti’ye karsi sefer yaptigini yazmaktadir. Ancak o dönemde Urartu kavimleri daha bir devlet haline gelmemisti. Ayrica Tevrat’da Agri Dagi için kullanilan Ararat isminin de Urartu ile alakali oldugu kesindir. Urartular ise kendilerine Biaini’li demisler , Biane ya da Viane isminde bugünkü Van sehrinin adi türemistir. Urartu ülkesi geçit vermez daglarla dolu oldugundan kavimler ilk olarak müstakil yerlesim birimlerinde yasamislar ancak , büyük olasilikla , disaridan gelen baskilarla birlesmek yoluna gitmisler ve tahminen MÖ dokuzuncu yüzyilin baslarinda kralliklarini kurmuslardir. Urartu Devleti’nin ve krallik sülalesinin kurucusu I.Sarduri Van Kalesi’nin ilk kurucusudur. Buradaki ilk yazilarin da Asur yazisi ile tas bloklara yazilmasi bu döneme rastlar. Bu dönemden sonra Urartular’in genisleme dönemi baslar. Bu yillar MÖ 810- 730, Urartular’in en kuvvetli olduklari dönemdir. Güneyde Asur ülkesine , batida Hatti ülkesine yayilmislar burada savaslar yapmislardir. Asur’un bu dönemde zayiflamasi da Urartular’in isini kolaylastirmistir. MÖ 730’larda Asur’un güçlenmesiye Urartu Devleti toprak kaybetmeye baslamistir. Bu dönemi Asur’la olan savaslar takip etmistir. Ancak bu arada güç dengsi de degismektedir. Büyüyen Med tehlikesi, Med-Iskit ittifaki ile sonuçlanmis ve bunun sonucunda da Ninova düsmüs, MÖ 605 yilinda da Asur Imparatorlugu tarihe karismistir. Bu durum Urartu Devleti’ni de etkilemis ve Med ve Iskit tehlikesi Urartu üzerine odaklanmistir. Urartu Imparatorlugu de bu saldirilara dayanamamis ve MÖ yedinci yüzyilin sonunda tarih sahnesinden çekilmistir. Eski Urartu kaleleri Çavustepe ve Toprakkale’de bulunan Iskit tip ok uçlari Urartu ülkesini Iskitler’in ele geçirdikleri yönündeki Babil tarihlerini desteklemektedir. Urartular bölgede önemli bir uygarlik olusturmuslar, Urartu metal islemecilik sanati çevre kültürler üzerinde etkili olmustur. Bu gelenek bugün bile devam etmektedir. Ancak Urartular edebiyat alaninda büyük eserler vermemisler ya da vermislerse de henüz gün işigina çikmamistir.
Antik Yunanda Ölü Gömme

Ölülere, toprağın insanları ve Demeter'in halkı adı verilir. Aynı şekilde ölülerle ilgili görülen yılan, hem bereket sembolü hem de ölülerin bir simgesi ve somutlaşmasıydı. Hellenler öncesinde ölüleri yatıştırmak için onlara insan kurban edildiği de olmuştur. Klasik devirde ise ölülere karşı ikili bir tavır takınılmıştır. Birincisi, ata ruhlarına dindarca bir saygı, ikincisi, her çeşit hastalık ve afetin taşıyıcısı olarak hortlaklardan korkmak.
İbadetlerin özellikle mezarlar etrafında yoğunlaşması Yunan dininin en önemli ve belirleyici özelliğidir. "Birer anıt haline gelen mezarlar, hazineler ve her çeşit ev eşyasını içermektedir. Mezarlara kurbanlar sunulur, ölülerin mezarlarında ikamet ettiklerine, gölgelerinin de Hades ülkesine gittiğine inanılırdı. Bu ülke bir ceza ve ödül ülkesi olmayıp, bu hayatın sadece hayalet biçiminde devamıdır."
Yunanlılarda ölülerin ruhları yılan, kuş ve özellikle kelebek biçiminde betimlenirdi. Nitekim Yunancadaki psykhe sözcüğü hem kelebek, hem ruh anlamındadır.
Yunanlılar ölümden sonraki yaşam hakkında birbirine karşıt düşüncelere sahip olmuşlar ve bunları bağdaştırmak için hiç uğraşmamışlardır. Ölüler yerin altında yaşamayı sürdürürler, onların torunları ve çocukları da kutsal armağanlar sunarak bu yaşamı hoş bir hale getirmeye çalışırlardı. Tanagralı sanatçılar, yaptıkları ve sundukları küçük heykellerle ölüleri mutlu etmeye çalışırlardı. Ancak ölüme karşı bu bakış açısı ölenin peşinden yas tutulmayacağı anlamına gelmezdi. "İlk çağda, Yunanistan'da cenaze başında veya gömülme törenlerinde ağlamayı meslek edinmiş kadınlar vardı. Sözde derin acı duyuyormuş gibi yaparak, elleriyle üstlerini, başlarını yırtarak bu ağlayıcılar bir ağızdan yas ilahileri söylerlerdi."

resim1.jpg
Tarih boyunca tüm topluluklarda görülen ölü gömme, ölü için yapılan törenler ve mezarlara konan ölü hediyeleri insanlarının ölümünden sonra yaşam inancını ortaya koymaktadır. İnsanlar sınıf farklılıklarına ve maddi olanaklarına göre kendilerine mezar yaptırma gereksinimi duymuşlardır. Eski çağlarda ölüler bazen yerleşme yerinin içine (intramural), bazen de yerleşme yerinin dışına (extramural) özel mezarlıklara gömülürlerdi. Yerleşme yerinin içine yapılan gömülerde cesetler evlerin bir odasında taban altına ya da yerleşme yerinin boş bir yerine gelişi güzel gömülebilirdi. Mezarlıklarda yapılan gömüler, çoğunlukla normal gömme (inhumasyon), kimi zaman da yakarak gömme (kremasyon) şeklinde olabilir. Yakılarak gömülmüş ölülerin külleri ve yakma töreninden geriye kalanlar çoğu kez urne (pişmiş toprak kap) denilen kaba, bazen de tekne ve kapaktan oluşan ostothek yada larnax denen küçük taş muhafazalar içine konurdu.
resim-4.jpg
Kremasyon gömülerde yani ceset yakılmışsa cesedin giysisi, süs eşyaları veya örneğin bir saldırı sonucu ok saplanmışsa v.s. bunlar kabın içinde bulunabilirdi. Kremasyon gömü çok erken dönemlerde de yapılırdı ama eğer mezar geçse bu Romalı ya da Roma vatandaşı olduğunu da gösterir. Bir ailede hem inhumasyon hem de kremasyon gömü yapılabilirdi. Bu daha çok maddi durumla alakalıdır. Ölen kişi uzakta ölmüşse ve cesedi bulunamamışsa ya da ekonomik sorunlardan dolayı getirilememişse (örneğin bir başka ülkede savaşta öldüyse) temsili olarak boş bir mezar da yapılabilir.
resim-3.jpg
Öbür dünyada yaşam inancından kaynaklanarak ölülerin yanına birçok hediye ve eşya bırakılırdı. Bunları öldükten sonra ölünün kullanacağına inanılırdı. Mezar üzerine betimleme yapılmışsa bu ölünün yaşamıyla ilgili bir sahne veya mitolojik bir sahnedir. Ölünün yanına konan hediyeler kişinin yaşantısında kullandığı her şey olabilir. Bunlar takı eşyaları, kaplar, aynalar, oyuncaklar, savaş aletleri, tıp aletleri, sikkeler v.s. olabilir. Genelde ölünün yanına 2 adet sikke konur. Bunlar birlik ve kent sikkeleridir. Birlik sikkeleri genelde ağıza, kent sikkeleri de ele konur. Bu sikkeler Hades’in dünyası (yer altı) ile de yakın ilişkilidir. Kişi öldükten sonra Yer altı Tanrısı Hades’in dünyasına gidince kayıkçı Charonla karşılaşır ve Charon kayığıyla ölüyü karşıya geçirmek için bu sikkelerden alır. Ayrıca Antik Dönem’de mezarın başında yapılan bazı törenler vardır. Bu törenlerde şarap veya kurban kanı mezar içine akıtılırdı. Ölünün başında yemekler yenirdi.

wol_error.gif
Orjinal Boyutunda Açmak İçin ( 924x591 ve 117KB ) Buraya Tıklayın
resim-2.jpg
Ayrıca bu dönemde mezar soyguncuları da çok fazlaydı. Bunlardan korunmak amacıyla mezarların üzerine Medusa veya aslan betimlemeleri yapılırdı. Bunların mezarı koruyacağına inanılır hatta Medusa’nın gözlerine bakanın taş kesileceğine inanılırdı. Bunların dışında da mezarlıklarda mezarların korunması için çalışan kurumlar vardı. Bunların varlığı da yazıtlar sayesinde anlaşılmıştır.
Tümülüsler dış formlarından dolayı cenaze mimarisinin ayrı bir kolunu oluşturmaktadırlar. Tümülüs Latince bir sözcük olup (çoğulu tümüli), bir mezar ya da mezarlık içeren, toprak yığılarak oluşturulmuş tepeciklere verilen isimdir. Tümülüsler yapı bakımından, gözle görülür dış formları dışında yeraltı mezarları gibi değişik materyallerden veya kayaya oyularak yapılmışlardır .Tümülüslerin içleri ve yer altı mezarları geniş ve özenli işlenmiş olabilirken, malzemelerin geniş bir koleksiyonunu içerebilirdi. Bu iç mekanlar defin tamamlandıktan sonra ölümlü gözlerden saklı kalabilirdi. Mezarlıklara ölüler şehri anlamına gelen nekropolis denilir. Nekropol alanları antik dönem insanının; inanç sistemini, etnik yapısını, yaşam standardını, sosyal ilişkilerini ve ölü gömme adetlerini yansıtması açısından önemli bir yere sahiptir. Nekropol alanlarından alınan veriler ışığında da herhangi bir antik kentin refah düzeyini, nüfusunu ve etnik yapısını tahmin etmek mümkündür. Ayrıca öbür dünya hakkında dinsel gelenekler ve dönemin sanat anlayışı bakımından günümüze çok yararlı bilgiler aktarır. Mezarlar kişinin ekonomik durumuna göre yapılırdı.
 

cantar

Vip Üye
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: Eskiçağda Ölü Kültü ve Ölü Gömme Adetleri

Aninizmde Ölüm Gelenekleri
Animizm kısaca ölenlerin ebediyen dünyadan ayrılmadıkları, bunların ruhlarının cenazenin çevresinde, ağaçlarda, bitkilerde ve giderek tüm doğada dolaştığı ve böylece tüm doğanın canlı olarak algılanmasıdır. Örneğin, Çerkezler için armut ağacı sığırların koruyucusudur. Kırgızlar için elma ağacı kadınlara doğurganlık verebilecek güce sahiptir. Yakut kadını ise çocuk sahibi olabilmek için karaçam ağacına dua eder. Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi kaynağını atalarının ruhlarının buralarda eyleştiği düşüncesinden alan inançlar bulunmaktadır.

Animizmde, ruhlar insanlar arasına karışarak ya onlara şans verir ya da delirtir ve hasta eder. Bu yüzden ölü ruhlarını yatıştırmak için onlara adaklar adamak, kurbanlar kesmek, ölmüş atalarının mezarlarına sunularda bulunmak gerekir. Hinduizmde güzel amellerin beş maddesinin başında ölenler için kurban kesmek gelir; "çünkü ölenler kurbansız aç kalırlar."Ruhlar da insanlar gibi yaşamak için yemek yemek zorundadırlar. Onların dünyası bizim dünyamızın tam tersidir. Bizim kışımız, onların yazı, bizim gecemiz, onların gündüzüdür. Bu yüzden ruhlar bizim gecemizde ortaya çıkarlar. Geceleri mezarlık kenarlarından geçilmemesi yönündeki halk inancı da buradan kaynaklanmaktadır.

Animizme göre ruhlar, öbür dünyada da bu dünyanın benzeri bir hayat sürdüğünden "ölünün öbür dünyada fakir düşerek başkalarına muhtaç kalmamasını temin etmek lazımdır. O halde, ölen kimsenin eşyalarını, zengin ve kudretli ise, esir ve hizmetkarlarını da, ölüyle beraber göndermelidir. İlkeller eşyaları da insanlar gibi canlı addettiklerinden bunların ölmelerini temin etmek üzere mezara gömer, yakar veya kırarlar. Böylece ölü, öteki dünyaya birlikte götürdüğü eşyalar sayesinde rahatını temin eder."

Animizme göre kişinin vücudunun bir parçası da onun ruhundan bir parça taşır. Kişinin gölgesi, sudaki aksi, tasviri de onun ruhunun bir parçasını taşır; çünkü "tasvir ile gerçek aynıdır." Tek tanrılı dinlerin, özellikle İslamiyetin resim yapılmasını yasaklaması, bu eski inancı ortadan kaldırmaya yönelik bir harekettir. İnsan tarafından kullanılan eşyalar da yine onun ruhuyla özdeştir. Ölümden sonra bunlar yakılarak ya da fakirlere verilerek ruhun tekrar gelerek yaşayanları rahatsız etmesi önlenir. "Ölü gömülürken şahsi eşyası -bilhassa kendi yapmış oldukları ile daimi bir surette temas halinde bulundukları- beraberce mezara konur, yakılır, kırılır ve çok nadir olarak suya atılır veya yüksek bir yere asılır." "Ölü, yaşayanları büyük bir kıskançlıkla gözlemektedir. Eğer kendisine ait bir eşyanın başkası tarafından kulanıldığını görürse, derhal eşyasını kullananları öldürür." Bu yüzden "ölünün diriler üzerinde herhangi bir fena tesir yaratmaması ve dirilerin de ölüler üzerinde benzer bir sonuç meydana getirmemesi için ölen şahsın temas etmiş olduğu eşya ile katiyen temas edilmez. Bunun için de bunlar muhtelif şekillerde yok edilirler."

Animizme göre ölü kutsaldır. Bu yüzden, onun karşısında kutsal olmayan her türlü işi, çalışmayı durdurmak gerekir. (Bugün Anadolu'da cenaze haberi alındığında her türlü iş güç bırakılır.) Ölüm halinde kimi hareketler yapmak, ağlamak, sızlamak, kadınların saçlarını kesmesi, bedenlerine toprak sürmesi, bazen çok uzun süre konuşmayarak yas tutması gereklidir.

"Ölüm olayı neticesinde ölünün karısı, yakınları ve eşyası pislenir. Bu sebeple, bu gibi eşya ve canlılar tabudur. Onlarla her ne olursa olsun temas etmemek lazımdır. Çünkü bu eşya ve canlılardaki pislik derhal temas edene geçmektedir. Dul kadınlar kocalarının ruhlarına majik bağlarla bağlı olduklarından kimseyle evlenmelerine olanak yoktur. Her şeyden evvel bu bağın koparılması lazımdır. Bu sebeple dul kadınlar kendilerini bazı işlemlere tabi tutarlar. Çeşitli milletlerde görülen bugünkü matem elbiselerinin esasını, kocasının ruhunu aldatmak üzere boyalar sürünmek, deri ve kumaş parçaları örtünmek suretiyle kadınlar tarafından yapılan pratikler teşkil eylemiştir."

Çoğunlukla, öldükten sonra ruhun vücuttan genellikle bir hayvan, özellikle bir kuş şeklinde ayrıldığı tasvir edilir.

Ölülerin, salt çürüyen bir et ve kemik yığınından ibaret olmadığı, ölülerin gömüldüğü ve mistik bir alemde kendilerine barınak edindiği, ölüler dünyasına açılan kapı niteliğindeki mezarın ortaya çıkışı ise oldukça eski zamanlara kadar gitmektedir. Ölülerine dinsel ritüeller uygulayan ve onları gömen ilk canlı 250.000 ila 35.000 yıl önce yaşayan neandartal insanıydı.

Totemizmde Ölüm Gelenekleri
Totemizm kısaca "insanla hayvan ya da bitki gibi doğal nesneler arasında bir akrabalık ilişkisi ya da gizemli bir bağ bulunduğu inancına dayanan düşünce ve davranış sistemi"dir. Genel olarak, totem hayvan ya da bitkiyle topluluk üyesi arasında bir akrabalık ilişkisi kurulur. Bu ilişki mitolojiyle de desteklenerek kuşaktan kuşağa aktarılır. Türklerin kurt neslinden ve kayın ağacından geldiği inancı buna bir örnek olarak verilebilir. Böylece bitki ve hayvana aktarılan kutsallık sayesinde, doğa, kutsal ve kutsal olmayan olarak ikiye ayrılır.

Kutsal olan kutsal olmayan ayrımı, totem-hayvan ya da totem-bitkinin rastgele tüketilmesinde de kendini gösterir. Bunlar ancak dinsel törenlerde tüketilebilir, bunun dışında, totem-hayvan ya da totem-bitkiye dokunulmaz.

Totemle bu akrabalık ilişkisi çeşitli inançlara yol açar. İnsanlar, kökenini bu totemlere dayandırmak yanında ata ruhlarının bu hayvan ve özellikle bitki totemlerde eyleştiğine inanırlar. Örneğin "Güney Avustralya yerlileri atalarının eyleştiğini düşündüğü bazı ağaçlara çok kutsal olarak bakarlar." Buna iyi bir örnek de Batı Anadolu'da yaygın olan Driyope söylencesidir. "Driyope ve İyole iki kız kardeştir. Driyope evlidir. Birgün ikisi birlikte bir pınar kıyısına giderler. Çiçek açmış bir mersin ağacı Driyope'nin ilgisini çeker, bir dal koparır. Dal koptuğu yerden kanamaya başlar. İstemeden bir Driyad'ı (bitkinin ruhu) öldürmüştür. Dehşet içinde kaçmaya çalışırken ayaklarını kımıldatamadığını fark eder. Ayakları kök olmuş, bedeni ağaçlaşmaya başlamıştır. İyole kardeşini kurtarmaya çalışır, ama yararı olmaz. Tam bu sırada Driyope'nin kocasıyla babası görünür. Kucaklarında da Driyope’nin oğlu yatmaktadır. Onların da elinden bir şey gelmez. Driyope çocuğunu bağrına basıp emzirmeye çalışır, ama göğsü de ağaçlaşmaya başlamıştır. Birlikte ağaç olmak için çocuğunu sımsıkı sarar, boşunadır; yalnızca kendisi ağaçlaşmaktadır. Umutsuzluk içinde bağırır. Hiç günahım yok, cezayı gerektirecek bir şey yapmadım. Yaptımsa yapraklarım dökülsün, çocuğumu sütanneye verin. Oğlumu dallarımın altında emzirsin. Büyüyünce de benim dallarımın gölgesinde oynasın, bana anne diye seslensin. Ama söyleyin ona sakın dal koparmasın hiçbir ağaçtan... der, susar. Her yanı ağaca dönüşmüştür." Ata ruhlarının bu bitkilerde yaşadığı inancı aynı zamanda bu bitkilerin törenle tüketilmesi durumunda insanların üstün güç elde edeceği inancını da beraberinde getirir. Örneğin, yine Batı Anadolu'da "Apollo bilici kadını kehanete başlamadan önce kutsal defne dalından yerdi" . Kutsallaştırılan bu bitkiler bu yüzden sadece dinsel törenler için kullanılabilirdi. Örneğin ölen bir kişinin tabutu bu ağaçtan yapılır.

Ataların bu şekilde kutsal ağaçlarda eyleştiği inancı Anadolu'da hemen hemen her türbenin yanında kesilmesi yasak olan bir kutsal ağaç bulunmasını da açıklamaktadır. Bu ağaç ve bitkilere gösterdikleri saygı, aynı zamanda atalarına gösterdikleri bir saygı haline geliyor. Bu bitkileri törenlerde kullanarak da atalarından yardım istiyorlar. Ağaçlara bez bağlamak, mezarlara belli bitkiler bırakmak vb. bu çağrının ifadesidir. Ata ruhlarının bu şekilde doğada belli nesnelerde varolduğu düşüncesi insanların tüm doğayı canlı olarak algılamasına ve Animizm inancına yol açmıştır.


 

cantar

Vip Üye
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: Eskiçağda Ölü Kültü ve Ölü Gömme Adetleri

Hindistanda Ölüm ve Ölüm Gelenekleri

Hindistan dinlerinin başlıcaları Hinduizm, Budizm, Vedizm ve Jainizmdir. Hindistan'da bu kadar çeşitli dinler olmasına rağmen ruh ve ölüm konusunda aralarında keskin bir ayrım bulunmamaktadır.

Hinduizme göre insan sonu olmayan bir tenasuh zinciri içerisinde gidip gelmektedir. Buna göre ölüm, bir korku vasıtası, bir yokluk değil, bir halden diğerine geçiştir. Hinduizmde bulunan Karma inancına göre insan ruhunun tekrar tekrar başka bedenlerde dünyaya gelişi (tenasuh), çok eskilere dek gitmektedir. Assam, Nagas ve Lushais gibi ilkel dinlere sahip Hint kabilelerinde bu inanış mevcuttur. Hintlilerde, insanın öldükten sonra, ruhunun bir böceğe girdiği inancı yaygındır. Budistlere ve Hindulara göre kişi, geçmiş hayatındaki erdemlere göre tekrar dünyaya gelir. İyi ruhlar insanlara girer. Kötüler ise, kaktüs, kertenkele, kaplumbağa ya da zehirli bir sarmaşık olarak yeniden doğarlar.

Jainistler ve Hindular da Budistler gibi tenasuha inanırlar. Vedizme göre ise ölüler diğer hayatta da yaşamaya devam ederler; ancak bunun için ölülere kurbanlar kesmek gereklidir.

Hint düşüncesinin temelini oluşturan tenasuh inancı Yunanlılar, Mısırlılar ve Maniheizm ve en önemlisi, Anadolu'da Alevi-Bektaşi topluluklarında rastlanan bir düşünce biçimidir. Bize göre Alevi-Bektaşi inancını oluşturan tenasuh inancı Hint düşüncesinin Asya'da yaygınlaşmasından sonra göçeden Türkler aracılığıyla Anadolu'ya girmiştir. Çünkü İslam tenasuh düşüncesini kesinlikle kabul etmez.

"Bektaşi şairleri Devriye adı verilen bazı şiirler söylerdi. Bu daha çok İslami tasavvufun, Tecelli ve Südur nazariyesine göre söylenmiş şiirlerdi. Tecelli ve südur nazariyesine göre, insanoğlu, dört unsura bölünüyor ve bu yolla bir gelişim sağlıyordu. Bununla beraber, Bektaşilerin en akıllı ve okumuş şairlerinden biri olan Muhyiddin Abdal bile, tasavvufta yüksek bir felsefe anlayışına dayanan, bu devirlerin zincirlerini kaybediyor ve işi, kendine göre basitleştiriyordu. Hind Budizminde de, ölen insanların ruhları başkalarına geçer ve bu ruh, durmadan döner dururdu. Uygur Türklerine Buda dini girdikten sonra, bu düşünce Orta Asya Türklerinde de iyice yayılmıştı. Uygurlar bu dönüşüme Sansar derlerdi. Budizmde de, ruhların dönüşü, tıpkı İslam tasavvufunda olduğu gibi, bir daire veya kavis etrafında olurdu. Budistler, dünyayı bir tekerlek gibi düşünürler ve ruhları da, bu tekerleğin etrafında döndürürlerdi. İslam tasavvufunda olduğu gibi, onlarda da insan ruhları, cisimlerden başlayarak gelişirlerdi. Ondan sonra ruh, bitkilere gider ve daha sonra da hayvanlarda dolaşırdı. En son merhalede ise, insan şeklinde görünürdü. İnsan şeklinde görünen ve insanın ruhunda en olgun bir seviyeye ulaşmış olan bu ruh, Eski Türklere göre kırtık, tam ve tükel idi. Eski Türkler bu olgunluğa, Tükellik derlerdi. İslam mutasavvufları ise, aynı deyimi İnsan-ı Kamil haline sokmuşlardı. Budizmde bir tenasuh vardır. Tenasuh, ruhun maddi olarak türlü varlıklar arasında dolaşması idi. İslam mutasavvufları ise, tenasuhu redetmişler ve bu fikri kabul etmemişlerdi. Bektaşilere gelince onlar, tıpkı eski Uygurlar gibi, ruhu maddi olarak insanlar arasında dolaştırıp duruyorlardı. Mesela, Bektaşilere göre, insanlar ikinci defa dünyaya gelişlerinde, bir tavşan veya yılan şeklinde görülebilirlerdi. Halbuki İslam tasavvufunda böyle bir şey yoktu. Bektaşilerin inandıkları ruhun devri veya dönüşümü, İslami tasavvufa değil; daha çok Uygurlar ile Orta Asya'da yayılmış olan fikirlere uygundu." "Hindistan'da, Upanişad metinlerinden birinde: "İşte oğlum, bunu bil-özvarlık gövdeyi bırakınca gövde ölür. Özvarlık ölmez denilir ki, bunları yazanlardan yaklaşık ikibin yıl kadar sonra, Anadolu'da yaşamış olan Yunus Emre'nin -ölürse ten ölür/canlar ölesi değil- dizeleriyle aynı inancı dile getirir."

Hintlilerin ölüm ile ilgili geleneklerine gelince, Budistler, önemli kimselerin mezarlarına çiçek sunar, mum yakarlar.

Toprak bildiğimiz gibi hemen hemen tüm kültürlerde anneyle özdeştir. Eliade'ye göre ise "deniz kabukları yaratıcı güçlerinin - evrensel döl yatağının amblemi olarak- sayesinde mezar ayinlerinde yer almaktaydılar." Hintlilerde cenaze töreninde "deniz kabukları öttürülmekte ve ölünün evinden mezarlığa giden yolda bunlardan serpilmektedir. Bazı illerde ölünün ağzına inci doldurulmaktadır."

Hintlilerin ölünün ardından yas tutup tutmadıkları konusunda bir bilgi edinemedik; ancak bir Budist kitabı olan "Tibetin Ölüler Kitabı"nda yas ve cenaze merasimleri hakkında olumsuz düşünceler yer almaktadır: "Yaşayan akrabaların, ölülerin hayrı için bir sürü hayvan kurban edebilirler, dini ayinler yapabilirler, sadaka verebilirler. Sen gördüğün saf olmayan görüntü ile, onların bu davranışları üzerine büyük bir kızgınlığa kapılabilirsin. Bu da, senin o anda cehennem'de doğumunu sağlar. Arkada bıraktıklarının hareketleri ne olursa olsun, onlara kızma ve onları sevgi ile düşün."

 
Üst