Cevap: Eskiçağda Ölü Kültü ve Ölü Gömme Adetleri
ÇANAK ÇÖMLEĞİN OLMADIĞI ZAMANLARDA....
Neolitik Çağ uzun yıllar basit tarımcı köy topluluklarının yaşadığı bir dönem olarak yorumlansa da, yakın bir zamanda göründüğünden de karmaşık ve dinamik bir süreç olarak tanımlanmaya başlanmıştır.
Bu dönemde Yakındoğudaki bazı göçebe avcı-toplayıcıların neden yerleşik topluluklara dönüştükleri, bu dönüşümü gerçekleştiren halkların düşünsel, dinsel, hiyerarşik ve ideolojik oluşum ve gelişimleri kısaca sosyal yapılarının hangi temel dinamiklere bağlı olarak nasıl şekillendiği büyük merak konusudur.
Bu sorunlar, bu makalenin inceleyeceği ana temaları oluşturur.Konuyla ilgili yerleşmelerden Çayönü, Hallan Çemi, Nevali Çori ve Göbeklitepedeki arkeolojik kanıtlara göre Neolitik Çağın en başından beri açık bir biçimde sivil ve kült amaçlı kamusal yapılar ayrımı gözlenir.
Hatta Göbeklitepenin yalnızca bir kült merkezi olarak tasarlandığı anlaşılır. Anıtsal ve sembolik bir dinsel mimarinin yanı sıra, bu kült yapılarında ele geçen aynı nitelikteki heykeltıraşlık eserleri ve prestij eşyaları, şimdilik arkaik formlarını bilemediğimiz son derece incelikli, anıtsal ve sofistike bir dinsel sanat anlayışını gözler önüne serer.
Ayrıca bu yapıların ve eserlerin kullanımıyla ilgili bazı değişik uygulamalar da komplike seramonik gelenekleri ortaya koyarlar.Söz konusu arkeolojik bulguların analiz edilmesi sonucunda, Çanak Çömleksiz Neolitik Çağda toplumsal yapıyı şekillendiren ana unsurun, katı ve karmaşık bir inanç sistemi olduğu anlaşılmaktadır.
Bu sistemin oluşumunda kült merkezleri ve yapıları, ayrıcalıklı grupların oluşturduğu bir toplum yapısı ve bu merkezler ve ruhban sınıfın
etrafında şekillenen bir tapınak ekonomisinin rol oynadığı görülür.
Yakındoğuda çekirdek bölge olarak nitelendirilen Verimli Hilal bölgesinde, Neolitik Çağın tipik yaşam biçimi olan yerleşik yaşama geçiş, hayvan ve bitkilerin evcilleştirilmesi ve sonrasında bu yaşam biçiminin gelişmesi, yayılması ve çöküşü de, dönemin kurumsal bir niteliğe dönüşmüş inanç sistemi ile ilişkilendirilir.
İnsanlık tarihindeki önemli dönüşümlerin öncüllerinin Güneydoğu Anadolu Bölgesini de içine alan Verimli Hilal bölgesinde günümüzden 13-14 bin yıl öncesinden başlayarak var olduğu anlaşılır.
Bu gelişmelerin birçoğu sonraki dönemlerde bölgedeki kentleşmeye yol açan sosyal bir alt yapı ya da dinamikler olarak düşünülebilir. Bununla birlikte Çanak Çömleksiz Neolitik Çağın sosyal yapısı için, kentleşme dönemindeki gibi uzmanlaşmış ve sınıf farklılıkları derinleşmiş, kompleks bir toplum düşünmek doğru olmaz.
Neolitik Çağ halkları karmaşıktan çok karmaşıklaşmaya başlayan, tam zamanlı bir uzmanlaşmanın olmadığı,ayrıcalıklı bir sınıf tarafından olasılıkla da bir ruhban sınıf tarafından yönetilse de henüz tam
anlamıyla örgütlenmiş bir yapıda olmayan bir toplum şeklinde tanımlanabilir.
Bu satırların yazarına göre, Kuzey Mezopotamyadaki bu elit kesimin ve bölgenin genlerine işlemiş bu baskıcı inanç sistemi ve yönetim anlayışının birdenbire ve tümüyle yok olması mümkün görünmemektedir.
Bu gruplar ve onların temsil ettiği anlayış, bu defa Güney Mezopotamyadaki Obeyd evresinde birer katalizör olarak tekrar ortaya çıkmış ve kentleşme süreci ile birlikte dinsel merkezlerin etrafında şekillenen tapınak ekonomisini yönlendirmiş olabilirler.
Daha da ötesi Güneydoğu Anadoluda günümüzdeki katı aşiret sistemi yapısı bile aradan geçen binlerce yıla karşın, Neolitik Çağın başlarında ortaya çıkan bir sistemin uzantısı olabilir. Bu da bize bölgedeki
Neolitik Çağın bir hediyesi / mirası olsa gerektir.
Bugünkü arkeolojik kanıtlara göre, yaklaşık olarak M.Ö. 12000/11000 ile 6000/5000 yılları arasına tarihlendirilen Neolitik Çağın MÖ yaklasık 7000lere kadar devam eden beş bin yıllık ilk evresi Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ (Akeramik Neolitik Çağ), insanlık tarihinde devrim niteliğinde gelişmeler gösteren en belirleyici süreçlerden biridir.
Bu dönemin Verimli Hilâlin kuzey kısmını oluşturan Güneydoğu Anadoludaki (Kuzey Mezopotamya) en tanınmış temsilcilerinden olan Çayönü Tepesi, Hallan Çemi ve Nevali Çori gibi merkezler ile Göbeklitepe, Urfa-Yeni Mahalle ve Körtik Tepe gibi halen
kazılmakta olan yerleşmeler, umulmayacak biçimde gelişkin ve sonraki
dönemlerin en tipik buluşlarının öncülleri sayılabilecek yeniliklerle dolu
arkeolojik kanıtlar sunmuşlar ve sunmaya devam ediyorlardır.
Yakın bir zamana kadar, basit tarımcı köy topluluklarının yaşadığı bir
dönem olarak yorumlansa da, göründüğünden de karmaşık ve dinamik bir süreç olduğu fark edilen Neolitik Çağda, Yakındoğudaki bazı göçebe avcı-toplayıcı topluluklar neden yerleşik hayata geçmeye başlamışlardır?
Güneydoğu Anadoluda, Proto-Neolitik Dönemde ve Neolitiğin erken safhalarında bu dönüşümü gerçekleştiren halkların düşünsel, dinsel, hiyerarşik ve ideolojik oluşum ve gelişimleri kısaca sosyal yapılarının hangi temel dinamiklere bağlı olarak nasıl şekillendiği gibi konular, dönem çalışmaları içinde üzerinde fazlaca durulmamış ve büyük merak uyandıran konulardır.
Bu çalışmanın ana temalarını oluşturacak bu tür sorunların değerlendirilmesinde bundan yaklaşık on-yirmi yıl öncesine kadar ekolojik ve materyalist bir bakış açısı etkili olacaktı. Ancak son arkeolojik bulgular ve yeni bakış açıları, insan kültüründe sembolik düşünce biçiminin ve kutsalla doğrudan ilişkili bir yaşam tarzının ne denli etkili olduğunu ortaya çıkarmış ve eski yorumların yeniden gözden geçirilmesine yol açmıştır.
İnsanı bir religious animal olarak nitelendiren James Mellaartın1 bu görüşünü desteklercesine, bu çalışmada ayrıntılı olarak inceleyeceğimiz Göbeklitepenin kazıcısı Klaus Schmidt insanlığın gelişimini .. önce tapınak kuruldu sonra şehir.. şeklinde özetler.
Jacques Cauvin ise, yine Neolitik Çağ içindeki tüm dönüşüm ve değişimler ya da başka bir değişle Neolitik Devrimin, yeni dinsel fikirler ve sembollerle açığa vurulan insan mentalitesinin, bir yeniden yapılanması olduğunu öne sürer .
Çayönündeki yoğun çalışmalarına dayanarak ise Akeramik Neolitik Çağda, Güneydoğu Anadoluda katı bir dinsel sistemin ve sosyal yapının varlığına vurgu yapmaktadır.
Elimizdeki arkeolojik kanıtlar, Akeramik Neolitik Çağda toplumsal
yapıyı şekillendiren ana unsurun, dönemin inanç sistemi olduğunu ve bu konuyu irdelemeden sosyal yapı üzerine tartışmanın olası olamayacağını göstermektedir.
Bu durumda Neolitik halkların kutsal ile ilişkilerinin boyutları ve bu ilişkinin maddi kültür üzerine yansıması, burada ayrıntılı olarak
ortaya konulmalıdır.
Bir topluluğun, özellikle de günümüzden yaklaşık 14 bin yıl kadar önce
yaşamış Tarihöncesi halkların kutsalla ilişkileri için; ritüel, sembolizm, mit sistemi, kült sistemi, ortak sembolik öğeler, ideoloji, ruhsal yaşam, dinsel sistem, inanç sistemi vb. birçok tanımın kullanıldığını ve bunların hangisinin kullanılmasının daha doğru olacağı konusunda ise bir ortak karar olmadığını görürüz.
Bununla birlikte, bu konuya basit bir akıl yürütme ile bakabiliriz.Neolitik Dönemde, anıtsal kült merkezleri ile tapınaklar ve bu tapınakların
içlerini donatan T biçimli dikilitaşlar, bunların üzerlerinde son derece gelişkin hayvan figürleri ve işaretlerden oluşan bir semboller dünyası, yine bu kült yapılarında bulunan sembolik heykeltıraşlık eserleri ve bazı prestij eşyaları ile tanımlanabilecek bir dinsel sanat varsa, bu dönemdeki kutsalla ilişkiyi dinolarak tanımlamak son derece akla yatkındır.
Diğer taraftan, yukarıda kısaca değinsek de kutsalın terminolojisi bu çalışmanın konusu içinde yer almaz ve Neolitik Dönemdeki din anlayışının ayrıntılı bir tanımını ve tam olarak ne olduğunu ortaya koymak da şimdiki verilere göre kolay değildir.
Bu çalışmanın temel amacı, yaklaşık olarak M.Ö. 10200-7500 yılları
arasına verilen Çanak Çömleksiz Neolitik A ve B dönemlerinde (PPNA-PPNB),
Güneydoğu Anadolu halklarının sosyal yapılarının oluşum ve gelişimleri
üzerinde etkili olan unsurları sorgulamaktır. Diğer taraftan bu unsurlar arasında ekoloji, ekonomi vb. gibi diğerlerinin arasında sivrilen dinsel ideolojinin yeri birincil olarak sorgulanacak ve bunun materyal kültür üzerindeki izdüşümü anlaşılmaya çalışılacaktır.
İncelediğimiz dönem, bölge ve konuyla ilgili olarak,Çayönü , Hallan Çemi , Nevali Çori ve Göbeklitep gibi yerleşmeler örnek merkezler olarak ele alınacaktır. Bir kültürün sosyal bileşenleri incelenirken en önemli veri kaynakları, ölü gömme gelenekleri ve mimari gibi bazı uygulamalar ve prestij eşyaları gibi buluntulardır.
Yakındoğuda Verimli Hilal olarak tanımlanan Fırat, Dicle ve Ürdün nehirleri havzalarında, Neolitik Çağın başlarından itibaren tüm
yerleşmelerde, şimdilik arkaik formlarını bilemediğimiz son derece incelikli,anıtsal ve sofistike bir dinsel sanat anlayışı ve objeleriyle karşılaşılır.
Bu arkeolojik kanıtlar arasında sözü edilen yerleşmelerin mimarisinde, dönemin en başından beri açık bir biçimde günlük kullanım yapıları (evler) ve dinsel ve törensel içerikli kamusal yapılar (kült yapıları) ayrımı gözlenir. Bu ayrım dönemin sosyal yapısıyla ilgili daha başından bir fikir verse de, bu çalışmada incelediğimiz konuyla ilgili asıl verileri kült yapılarından, bu yapılara özgü bezeme elemanlarından ve ayrıca bu yapılar ve elemanların kullanımıyla ilgili bazı gelenekler ve uygulamalardan elde ederiz.
Neolitik Çağdaki sosyal yapıyla ilgili değerlendirmelere geçmeden önce bunlardan söz etmek yerinde olur.Arkeolojik Kanıtlar Yukarıda adı geçen Akeramik yerleşmelerde gün yüzüne çıkarılan ünik yapılar arasında; benzer mimari teknikler ve plastik bezemeler, yapılar ile
eşyaların kullanımları açısından bazı ortak gelenek ve uygulamalar ve buralarda ele geçen prestij eşyaları bakımından benzerlikler gözlenmektedir.
İncelediğimiz konuya ilişkin değerlendirmemiz gereken bu arkeolojik kanıtların dışında, bir de başlı başına kült merkezi niteliğinde tasarlanmış yerleşmeler de vardır.
Kült merkezleri:
Göbeklitepedeki kazı çalışmalarına başkanlık yapan K. Schmidt, yerleşmede ortaya çıkarılan MÖ 10. ve 9. bin yıllarına ait görkemli
yapıların bir köy yerleşimine ya da sürekli ikamet edilen bir yerleşim alanına ait olmadıklarını ifade eder . Ona göre yakın bir zamana kadar böyle bir olgunun varlığı düşünülemese de, bu alan açık bir biçimde bir dinsel merkezdir.
Göbeklitepede dört adet dairesel yapı ortaya çıkarılmıştır ve yerleşim
planına göre meydana çıkarılmayı bekleyen on altı tane daha benzer yapı vardır. Bu yuvarlak ya da oval yapıların çapları 10-30 m arasında
değişir. Her biri iç içe dairelerden ve aralarındaki dar koridorlardan oluşan
yapılar duvarlarına bitişik ortalama 12 adet ve ortada iki adet daha olmak üzere 13-14 arası stellerle donatılmışlardır. Böylece Göbeklitepe gibi bir ritüel merkezinde toplamda 200ün üzerinde büyük taş sütundan söz edilebilir.
Bugüne kadar yaklaşık 50 tanesi kazılarak açığa çıkarılmıştır .
Göbeklitepeye benzeyen diğer bazı merkezler arasında Urfa-Yeni
Mahalle ve yine hepsi Urfada yer alan Karahan, Sefer Tepe, Hamzan Tepenin adlarını sayabiliriz . Bu merkezlerde herhangi bir kazı çalışması
yoktur ve daha çok yüzey buluntularından tanınırlar. Söz konusu yerleşmeler de T biçimli dikilitaşları ile dinsel bir öneme sahip ve dinsel bir amaca hizmet ediyor görünmektedirler.
Fakat hem merkezler hem de buralarda ele geçen 1.5-2 m boyutlarındaki steller Göbeklitepeye göre daha küçük boyutludurlar. Bu steller Göbeklitepenin geç tabakalarında ortaya çıkarılan stellere benzerler ve bu nedenle ele geçtikleri merkezler görünüşe göre Göbeklitepe kadar erken değildirler. Bununla birlikte, ileride adı geçen yerleşmelerde yapılacak kazılar,Göbeklitepe kadar erken tabakalar sağlayabilirler.
Kült yapılarının yerleşme planı içindeki konumları:
Çanak Çömleksiz Neolitik Dönemin kült yapıları içinde, bu yapıları konutlardan ayıran bazı ortak özellikler vardır. Bu dönemin en erken evrelerinde, Hallan Çemi ve Çayönünde sivil yapılar ile kült yapıları yerleşme planı içinde aynı alanı paylaşıyorken, aynı yerleşmelerde PPNB evresinin başları ile birlikte kült yapılarının özel alanlar içine inşa edildiklerini ve yerleşmenin yaşamı boyunca aynı alanların çoğunlukla hep ritüelistik alanlar olarak kullanıldıklarını görüyoruz .
Nevali Çorideki Kült Yapısı da (Cult Building II-III), PPNB evresinin başlarına tarihlendirilir ve yerleşmenin en erken evresinden son evresine kadar aynı yerde hizmet vermiştir . Bu geniş, iyi korunmuş ve son derece incelikli bir işçilik gösteren, evresine göre değişse de bir kenarı yaklaşık 12-14 m boyutlarındaki kareye yakın yapı, sivil evlerden uzakta ve farklı bir planda, yerleşmenin batı ucunda inşa edilmiştir. Nevali Çorinin konutları yerleşmenin orta ve sağ kısımlarında yer alırlar.
Kült yapılarının planları, boyutları ve temelleri: Neolitik Çağın en
erken evrelerinde (PPNA) Göbeklitepe ve Hallan Çemi gibi merkezlerde kült yapıları dairesel ya da oval planlara sahipken, daha sonraları Nevali Çorideki Kült Yapısı ve Çayönündeki Saltaşlı Yapı (Flagstone Building), Kafataslı Yapı (Skull Building) ve Terazzo Yapı (Terazzo Building) gibi tek bir geniş avlu şeklinde ve genellikle dikdörtgen ya da kareye yakın bir planda inşa edilmeye başlanmışlardır. Kült yapılarının çoğu oldukça anıtsal ve kütleseldir ve ayrıca çoğu zeminden aşağıda açılan bir çukur içine taş temellerle inşa edilmişlerdir .
Kült yapılarının iç tasarımı; tabanlar ve ritüelistik öğeler:
Kült yapılarında taban nadiren üzeri düzeltilmiş ve sonrasında cilalanmış saltaşlarından (Saltaşlı Yapı) , çoğunlukla ise üzeri cilalanmış ve boyanmış, söndürülmüş kireçten beton sertliğindeki terrazzo tekniğinde yapılmıştır .
Mimarideki bu gösterişli ve büyük iş gücü gerektiren teknikler yalnızca kültsel mekanlara özgüdür.
İncelediğimiz yerleşmelerdeki tüm dinsel içerikli kamusal yapılar, en
azından bir duvarına bitişik olmak üzere sekiler, nişler ve payandalar gibi ritüelistik öğeler içerirler . Nevali Çori Kült Yapısının üç tarafı taş bir seki ile çevrilmiştir ve giriş merdiveninin hemen karşısına denk gelecek şekilde içinde in situ heykeliyle birlikte bulunan bir nişe sahiptir.
Göbeklitepede ise, ortaya çıkarılan dört tane dairesel tapınak yapısından birinde (Enclosure C),karşılıklı yerleştirilmiş aslan benzeri iki hayvan heykeli ile başlayan bir giriş koridoru (dromos) görülür . Bazı kutsal yapıların tabanlarında ise, üzerlerinde sunu ve libasyon yapıldığının kanıtları olarak düşünülebilecek sıvı kalıntıları tespit edilmiştir.
Bu durum Çayönündeki kamusal yapılardan biri olan Sekili Yapı (Bench Building) içinde bulunan bir kanal ile teyit edilir.
Yine Çayönünde, Kafataslı Yapının avlusunda ölü gömme törenleri için yapıldığı tahmin edilen altar benzeri bir platform vardır21. Bin yıllardır geniş bir coğrafyada görmeye alışık olduğumuz kutsal ve törensel sembollerden biri olan boğa başı (bucrania) motifi ise, Hallan Çemideki kamusal yapının duvarına asılmış, Göbeklitepede ise stellerin üzerlerindeki kabartmalarda betimlenmiştir.Hallan Çemideki kamusal yapıların tabanlarında öğütme taşları gibi günlük işlere ait buluntular ele geçmemiştir .
Kült yapılarındaki tek parça ve anıtsal T biçimli steller ve dikilitaşlar: Göbeklitepedeki yapılarda ve Nevali Çorideki tapınakta Tbiçimli,tek parça, anıtsal steller, Çayönünde ise T biçimli olmayan düz dikilitaşlar yükseltilmiştir. Urfa yöresinde, Göbeklitepede 200ün üzerinde,Nevali Çoride 13 tane ve diğer benzer yerleşmelerde de olmak üzere çok sayıda T-biçimli stellerin olduğu anlaşılmıştır.
Bunların üzerleri çoğunlukla betimlemelerle doludur.Göbeklitepedeki tek parça sütunların yükseklikleri 3-5 metre arasında değişir, ağırlıkları ise 10 tona yakındır. 7 metre yüksekliğinde 50 ton ağırlığında bir örnek de vardır .
T biçimli stellerin, yatay kısmı baş, dikey kısmı ise vücut olmak üzere insanı temsil ettikleri (antropomorfik) düşünülür. Hem Göbeklitepedeki bazı geç örneklerin hem de Nevali Çori dikilitaşlarının
üzerlerindeki stilize insan kolu ve parmakları betimlemeleri, T biçimli
sütunların insanı sembolize ettikleri fikrini destekler (Resim 7). Ancak steller üzerinde anlaşılır bir biçimde cinsiyet temsil eden figürlere rastlanmaz. Kült yapılarının ortalarında duran iki stel her zaman çevredekilerden daha büyüktür ve kaliteli bir işçilik gösteren figürlerle bezenmişlerdir.
Dar yüzeylerinde iki paralel çizgiyle bezenmiş Göbeklitepedeki bazı,
Nevali Çorideki ise tüm stellerin, rahiplerin pelerinlerine benzer bir tür özel
kıyafet giymiş bir grup insanı temsil ettiği sanılır24 (Resim 8). Göbeklitepede
ortaya çıkarılan 50 kadar stelin çoğunun üzerinde hayvan kabartmaları olup
bazen sütun başlığı hayvan olarak işlenmiştir. En sık betimlenen hayvanlar,yılan, yabani domuz ve tilki olup ayrıca ayı, turna, akbaba, yabani eşek, yabani sığır, böcek, kırkayak, akrep, leopar ve büyük sürüngen (çöl varanı gibi)tasvirleri yer alır . Betimlenen memeli hayvanların tümü erkektir.
Göbeklitepe stelleri üzerinde M veya H harfleri olarak tanımlanabilecek,
ya da hilal ve daire şeklindeki kimi sembollere rastlanır . Schmidte göre steller üzerindeki tasvirlerin tanziminde ve bunların ilk dikilişlerinde belirli bir düzen olmalıdır, ancak stellerin yeniden kullanımı ve yerlerinin
değiştirilmesi gerçeği karşısında bu sıralama mantığını anlamak şimdilik olası değildir.
Göbeklitepedeki dikilitaşlar üzerinde karmaşık bir simgeler sisteminin varlığı açıktır. Bu sütunların üzerleri, Neolitik dönemin diğer çağdaş Göbeklitepe ve Nevali Çoride, stellerin üzerinde rastlanan hayvan kabartmaları ve bazı sembollerin dışında, diğer bazı anıtsal sanat eserleriyle de karşılaşılır. Bu tür buluntulara Çayönünde rastlanmamıştır.
Anıtsal heykeller ve kabartmalar gibi sanatsal betimlemeler:
Özellikle Nevali Çoride çok sayıda anıtsal heykel parçası bulunmuştur .Bunlardan biri hariç tümü, kült yapısının geç evrelerine bilinçli bir biçimde gömülmüş olarak yani ikincil bağlamda bulunmuşlardır.
Bu buluntular kült yapılarına bırakılan sunu objeleridir.
Söz konusu heykeller arasında, kült yapısındaki bir stel başlığı olduğu
sanılan, bir kadın başını pençeleriyle yakalamış bir kuş dikkat çekicidir . Pençe ve gövdesi korunmuş bu kuşun başı kayıptır, ancak olasılıkla ata ve kafatası kültü ile ilişkili olması gereken bir akbabaya ait olmalıdır. Tapınağın iç duvarındaki bir niş içinde orijinal yerinde bulunan bir erkek başı heykelinin arkasında bir yılan figürü vardır ve başın tüm öğeleri bir erkek sembolizmini akla getirir .
Yine birer sütun başlığı olması gereken yaklaşık yarım metre boyunda uçan bir kuş, olasılıkla akbaba, kuş gövdeli, stilize insan başlı karışık (hybrid) yaratık ve başlarının üzerlerinde olasılıkla bir akbaba ile tasvir edilmiş sırt sırta vermiş iki kadın heykeli ile kompozit bir heykel grubu diğer önemli ve sembolik kült objelerini oluştururlar.
Kült yapılarında ele geçen küçük buluntular ve prestij eşyaları:
Kült yapılarında steller ve heykellerden başka ele geçen diğer buluntuları ise,figürinler, kabartmalar, bakır ya da malahit cevherleri, oluk ve yiv bezemeli kil ve taş kaplar gibi sunu ve prestij eşyaları oluştururlar .
Benzer simgesel buluntular ve prestij eşyaları: Göbeklitepede anıtsal
boyutlarda ele geçen birçok sembolik buluntu, burada incelenen ya da
incelenmeyen Akeramik Neolitik yerleşmelerde de çoğunlukla minyatür
ölçeklerde ele geçirilmiştir .
Bunlar; insan boyutunda heykeller (Urfa-Yeni Mahalle), kabartmalı figür bezemeli taş levhalar, küçük taş levhalar, üzerinde oluklu ve yivli semboller olan ok düzelticiler, oluklu kil ya da taş nesneler,boncuklar, asa başları, düğme biçimli pandantifler gibi prestij eşyaları ve stilize edilmiş minyatür taş boğa başları ve dört ayaklı büyük sürüngen, yılan, örümcek ve akrep gibi bazı ikonografik figürlerdir.
Yerleşme planı içinde ayrıcalıklı yapılar: Çayönünde, yaklaşık 20x60
mlik bir alanı kaplayan Plaza, ilk evrelerinde terazzo tabanlı ve etrafı
stellerle çevrili bir açık kutsal alanken, sonradan yenilenmiş ve son derece temiz tutulan bir kil tabakası ile kaplanarak steller bu tabanın altına gömülmüştür.
Plazanın kuzey kenarında düzenli olarak sıralanmış bazı sivil yapılar ile batısında düzensiz olarak inşa edilmiş sivil yapılar benzer planlara sahip olsalar da aralarında önemli farklılıklar gözlenir (Resim 12). Kuzey sınırı oluşturan yapılar, düzenli bir planlama ile ve daha geniş olarak tasarlanmışlardır ve içlerinde maden cevherleri, kil kaplar ya da ev modelleri gibi yüksek statü eşyaları ele geçirilmiştir.
Ölü gömme gelenekleri: Çayönünde yerleşme katları boyunca ölü
gömme törenleri ve kültü için kullanılan bir yapı olan Kafataslı Yapı
dikdörtgen bir plana dönüştürülen evresinde bazı küçük odacıklar içerir. Yapıda ilk inşasından son evresine kadar farklı ölü gömme gelenekleri ve
uygulamaları gözlenir ve içinde yaklaşık 450 bireye ait iskelet kalıntısı
bulunduğu için Ölüler Evi olarak da adlandırılmıştır.
Yapı içindeki odacıkların bazılarına yalnızca çok sayıda kafatasının yerleştirildiği, bazılarında ise yığınlar halinde uzun kemiklerin sıralandığı, aralarında ise ölü hediyesi olarak taş ve malahit boncuklar ile deniz kabuğu bir pandantifin bırakıldığı görülmüştür.
Bazı odacıklarda ise yanlarında eşyalarıyla birlikte gömülmüş hoker tarzında gömülere rastlanır. Ölülerin bazıları yapının yenilenme evrelerinde taşınarak ikincil gömü yapılmıştır.
Kafataslı Yapı, ölülerin Hazırlanması işlemleri ile de ilişkili bir yapıdır. Bu durum yapının avlusunda yer alan bir altar ve odacıklar ya da çukurlar içine süpürülmüş büyük miktardaki ezik kırık kemik kalıntılarından anlaşılır.
Ölülerin yanlarına bazen domuz alt çene kemiği gibi sunular da bırakılmıştır. Avlunun dış duvarı üzerinde yabani sığır kafatasının asılı olduğu anlaşılmıştır .
Tüm yerleşmenin, kült yapılarının ve bazı objelerin bilinçli olarak
gömülmesi: İncelediğimiz yerleşmelerde ölülerin yanı sıra, başta kült yapıları olmak üzere yapıların ve bazı eşyaların da bilinçli olarak gömülme geleneği uygulamalarda yapılar önce temizlenir, bazı objeler
adak eşyası olarak bırakılır, sonra ana toprak ya da elenmiş bir toprakla doldurulur.
Steller, heykeller ya da figürinler gibi bazı nesneler ise bilinçli olarak kırılır veya yeni tabanın altına ya da yeni binanın duvarları içine adak eşyaları olarak gömülürler. Gömülen yapının tam üzerine yeni yapı inşa edilir ve gelenek devam eder.
Nadiren de olsa, Göbeklitepe örneğinde olduğu gibi tüm yerleşmenin temiz bir toprakla gömüldüğü ve bu dolgunun üzerine yeniden inşa edildiği görülür. Kimi zaman ise bazı özellikli yapılar Kafataslı Yapıda olduğu gibi önce bilinçli olarak yakılır ondan sonra üzeri toprakla kapatılarak gömülür.
Din ve Toplumsal Yapıya İlişkin Değerlendirmeler
Akeramik Neolitik Çağa ilişkin arkeolojik kanıtlar içinde, toplumsal yapı
üzerine fikir yürütebileceğimiz en önemli ve etkili kaynaklar olan dinsel
merkezler, yapılar, objeler ve bunların kullanımlarıyla ilgili gelenekler yukarıda ayrıntılı bir biçimde tanıtılmıştır. Bu bölümde ise söz konusu kanıtlardan yola çıkararak yapılan değerlendirmelere yer verilecektir.
Önce tapınak inşa edildi, sonra şehir: Göbeklitepe, MÖ yaklasık olarak 10 bin yıllarına tarihlenen ve henüz kazılmamış dolgu birikimiyle belki Paleolitik Çağ içlerine kadar eskiye gidebilecek bir tapınaklar alanıdır. Schmidte göre, avcıtoplayıcı topluluklar tarafından inşa edilmiş Göbeklitepede sürekli bir yerleşimin izlerine rastlanmamıştır ve bu tip dinsel merkezler yerleşik toplumların ortaya çıkışından bir hayli önce var olan bir olgudur .
Urfa yöresindeki Akeramik Neolitik Dönemin avcı toplayıcıları, eğer törensel bir merkez yapımı için bir araya geliyorlarsa, o halde dinsel inanç sistemlerine ilişkin kuralları, ritüelleri ve simgeleri oluşmuş ve ideolojik olarak belli bir yaptırım gücüne ulaşmış demektir.
Yerleşik yaşama geçmeden önce örgütlenebilen göçebe avcı-toplayıcılar olgusu, bize toplulukları bir arada tutan bazı dinamiklerin ve ideolojinin daha yerleşik hayat kavramından önce oluştuğunu gösterir. Bu durum, insan kültüründeki birçok gelişmeyi, özellikle de gelişkin mimari ve heykeltıraşlık eserlerini yerleşik yaşamın birer unsuru gibi görmeye alışık olduğumuz bir düşünce sistemine yabancı gelse de aslında şaşırtıcı değildir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde henüz Göbeklitepe ve bunun gibi kült merkezlerini yaratan kültürlerin Üst Paleolitik Çağdaki öncüllerini bilmiyor olsak da , örneğin Güney Avrupa Üst Paleolitik göçebe kültürlerinde mağaraların birer kutsal alan olarak görülüp
kullanıldıklarını ve ilk sanat eserlerinin buralarda yaratıldığını biliyoruz.
Göçebe avcı ve toplayıcıların kutsal alan seçimleri: Güneydoğu
Anadoludaki Tarihöncesi avcı ve toplayıcılar dinsel seremonileri için bir araya gelerek neden ve nasıl özel alanlar seçmişler ve buralarda kült yapıları inşa etmişlerdir? Bu konuda hem söz konusu halkların kutsal anlayışları üzerine düşünülerek, hem de seçilen bölgenin karakteri göz önüne alınarak bazı varsayımlar ileri sürülebilir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Göbeklitepe gibi kutsal merkezlerin tek olmadığı, Urfa etrafında Göbeklitepe gibi birkaç dinsel merkezin daha olduğu yukarıda ifade edilmişti. Görünüşe göre Yakındoğunun
avcı-toplayıcıları, önceki dönemlere göre daha karmaşık ve ortak bir inanç sistemine ve geçmişe sahip olmuş olmalıdırlar.
Paleolitik Dönemde olduğu gibi,mağara ya da kayalık alanlar gibi doğal mekanları tercih etmek yerine, seçtikleri özel bir bölgede ve alanda karmaşık inanç sistemleri ve törenleri için sabit ve
gösterişli tapınaklar inşa etmişlerdir.
Yakındoğunun Prehistorik avcı-toplayıcıları için neden bir bölgenin ya
da alanın kutsal görüldüğü kuşkusuz kesin cevaplanabilecek bir soru değildir.
Bu soru aslında belki de her dönemde ve kültürde var olan tüm kutsal alanların seçimi için de geçerlidir. Kimi zaman bir su kaynağı, kimi zaman Göbeklitepe birçok gelişmeyi, özellikle de gelişkin mimari ve heykeltıraşlık eserlerini yerleşik yaşamın birer unsuru gibi görmeye alışık olduğumuz bir düşünce sistemine yabancı gelse de aslında şaşırtıcı değildir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde henüz Göbeklitepe ve bunun gibi kült merkezlerini yaratan kültürlerin Üst Paleolitik Çağdaki öncüllerini bilmiyor olsak da , örneğin Güney Avrupa Üst Paleolitik göçebe kültürlerinde mağaraların birer kutsal alan olarak görülüp
kullanıldıklarını ve ilk sanat eserlerinin buralarda yaratıldığını biliyoruz.
Göçebe avcı ve toplayıcıların kutsal alan seçimleri:
Güneydoğu Anadoludaki Tarihöncesi avcı ve toplayıcılar dinsel seremonileri için bir araya gelerek neden ve nasıl özel alanlar seçmişler ve buralarda kült yapıları inşa etmişlerdir? Bu konuda hem söz konusu halkların kutsal anlayışları üzerine düşünülerek, hem de seçilen bölgenin karakteri göz önüne alınarak bazı varsayımlar ileri sürülebilir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Göbeklitepe gibi kutsal merkezlerin tek olmadığı, Urfa etrafında Göbeklitepe gibi birkaç dinsel merkezin daha olduğu yukarıda ifade edilmişti. Görünüşe göre Yakındoğunun
avcı-toplayıcıları, önceki dönemlere göre daha karmaşık ve ortak bir inanç sistemine ve geçmişe sahip olmuş olmalıdırlar.
Paleolitik Dönemde olduğu gibi, mağara ya da kayalık alanlar gibi doğal mekanları tercih etmek yerine, seçtikleriözel bir bölgede ve alanda karmaşık inanç sistemleri ve törenleri için sabit ve gösterişli tapınaklar inşa etmişlerdir.
Yakındoğunun Prehistorik avcı-toplayıcıları için neden bir bölgenin ya
da alanın kutsal görüldüğü kuşkusuz kesin cevaplanabilecek bir soru değildir.
Bu soru aslında belki de her dönemde ve kültürde var olan tüm kutsal alanların seçimi için de geçerlidir. Kimi zaman bir su kaynağı, kimi zaman Göbeklitepe gibi Harran Ovası ile çevreye hakim bir konum, kimi zaman bir hammadde kaynağına yakınlık gibi nedenler bu seçimlerde rol oynamış olabilir.
Yakındoğunun Akeramik Neolitik Dönem halklarının üzerinde bulundukları zengin coğrafyada, daha doğru bir deyişle Verimli Hilal bölgesinde, değişen çevre ve iklim koşullarıyla birlikte başlayan Holosen dönemin yeni besin kaynakları buğday, arpa, koyun ve keçi sürülerinin bol bulunduğu alanları kutsal olarak belirleyerek ve buralarda tapınaklar inşa ederek tanrılarına ya da efsanevi atalarına şükranlarını ve minnettarlıklarını göstermek istemiş olmaları da olasıdır.
Yakın Doğuda Verimli Hilali oluşturan üç büyük nehir olan Fırat,
Dicle ve Ürdün nehri havzalarının, Eski Ahit içinde adı geçen ve Yahudiler tarafından Cennet Bahçesinin de içinde bulunduğu ve kendilerine Tanrı tarafından sunulmuş Vaat Edilmiş Toprakları oluşturması, bölgenin insanlık tarihi ve kültüründeki yerini göstermesi bakımından en iyi ve yakın örneklerden biridir.
Örnekse Göbeklitepenin seçiminde, belki eteklerindeki zengin buğday gibi Harran Ovası ile çevreye hakim bir konum, kimi zaman bir hammadde kaynağına yakınlık gibi nedenler bu seçimlerde rol oynamış olabilir.
Yakındoğunun Akeramik Neolitik Dönem halklarının üzerinde bulundukları zengin coğrafyada, daha doğru bir deyişle Verimli Hilal bölgesinde, değişençevre ve iklim koşullarıyla birlikte başlayan Holosen dönemin yeni besin kaynakları buğday, arpa, koyun ve keçi sürülerinin bol bulunduğu alanları kutsal olarak belirleyerek ve buralarda tapınaklar inşa ederek tanrılarına ya da efsanevi atalarına şükranlarını ve minnettarlıklarını göstermek istemiş olmaları da olasıdır.
Yakın Doğuda Verimli Hilali oluşturan üç büyük nehir olan Fırat,
Dicle ve Ürdün nehri havzalarının, Eski Ahit içinde adı geçen ve Yahudiler tarafından Cennet Bahçesinin de içinde bulunduğu ve kendilerine Tanrı tarafından sunulmuş Vaat Edilmiş Toprakları oluşturması, bölgenin insanlık tarihi ve kültüründeki yerini göstermesi bakımından en iyi ve yakın örneklerden biridir.
Örnekse Göbeklitepenin seçiminde, belki eteklerindeki zengin buğdayalanları ve günümüze gelindiğinde bile kutsal sayılan buğdayın daha o dönemde kutsallık vasfını elde etmiş olması olasılığı da etkili olmuş olabilir. Kazı ekibinin bölgedeki Karacadağ eteklerinde yaptığı son araştırmalara göre yüzlerce genetik varyasyonu bulunan buğdayın atasının ilk olarak bu bölgede
yetiştiği anlaşılmıştır .
Bununla birlikte, Yakındoğunun bu geniş ve zengin coğrafyasında daha buzul dönemlerinden beri yaşayan ve geleceğin müstakbel çiftçileri olacak olan avcı-toplayıcıların yukarıda tartışadurduğumuz kutsal
anlayışlarının içeriği ve mahiyeti bugün için son derece karmaşık ve yorumu güç bir karakterdedir.
Bu nedenle yukarıda yaptığımız çoğu yorum ve öne sürdüğümüz olasılıklar eldeki verilere bakılırsa son derece tartışmaya açıktır.
Göbeklitepe gibi kült merkezlerinin
Neolitik topluluklar üzerindeki seküler işlevleri:
Kült merkezleri, dinsel ve ruhsal işlevlerinin yanı sıra, insanlar,
eşyalar ile çeşitli fikirler ve bakış açıları arasında da birer değişim ve dönüşüm noktası olmuş olmalıdırlar. Ortak bir inanç sistemi ve merkezi bir kutsal alanın,farklı bölgelerde yaşayan avcı-toplayıcıların yüz yüze konuşarak iletişim kurmaları, etkileşim içine girmeleri ve ortak etkinlikleri organize etmelerini sağladığı düşünülebilir.
Bu etkinlikler büyük dikilitaşları inşa etmekten,gelişmiş av pratiklerine kadar geniş kapsamlı olmalıdır . Bu bağlamda,incelediğimiz dönemde ve bölgede dinsel merkezler Neolitik yaşam biçiminin yayılmasında adeta birer kültürel katalizör görevi üstlenmiş görünmektedirler.
Kutsal alanların gerçek sahipleri ve yerleşik yaşam:
Göbeklitepe gibi kutsal merkezlerin tasarlanması ve inşası gibi konular üzerinden toplumsal yapı ile ilgili ipuçları elde etme denemesini hemen aşağıdaki satırlara bırakarak,bu alanların kimler tarafından nasıl kullanıldığı ya da idare edildiği üzerinedüşünmek yerinde olur.
Kutsal alandaki taş stellerin oluşturduğu dairesel tapım yapılarının yasaklı birer alan olarak mı tasarlandıkları ya da bu dar koridorlardan oluşan iç içe dairelerin insanlar tarafından hınca hınç doldurulmuş
mekanlar mı oldukları konusunda belirgin veriler mevcut değildir.
Belki de günümüzden geçmişe doğru gittiğimizde kutsal mekanların hemen tüm kültürlerde halka yasak ama belli bir ruhban sınıfın kullanımına açık olduğu gerçeğinden yola çıkarak, bu en eski kült alanlarının da yalnızca belli bir grup din adamı tarafından kullanılmış olabilecekleri varsayımı ortaya atılabilir.
Ayrıca Göbeklitepe ve diğer kült merkezlerinde bir ruhban sınıfın varlığını,buralardaki tapınakların yapımında gereken büyük işgücünü, ancak dinsel bir yaptırımı olan bir grubun organize edebileceği fikrine dayanarak da öne sürebiliriz.
Bu olası grupların tapınaklarda sürekli mi kaldıkları, yani bir başka deyişle tapınakları adeta birer idari merkez gibi kullanıp kullanmadıkları ya da diğer avcı-toplayıcılarla birlikte belli zamanlarda bu kutsal mekanlara gelerek mi toplulukları yönettikleri bugün için tam olarak bilinemez.
Bununla birlikte, büyük olasılıkla yine bin yılların kutsal alan ve ruhban sınıf geleneğini göz önüne aldığımızda, Göbeklitepe gibi merkezlerde sürekli yaşayan ve belki bu alanı koruduklarına inanılan, önemli kutsal günlerin dışındaki yılın diğer zamanlarında tapınakların inşaat faaliyetlerini yürütmek için liderlik yapan ve kuvvetle muhtemel ki bazı önemli dinsel günlerde büyük toplantıları ve şölen anlarındaki törenleri yöneten bir dinsel sınıfın varlığından söz etmeliyiz.
Bu konuya ekleyebileceğimiz bir diğer açılım da tapınakları kullananlar ile yerleşik yaşama geçiş arasında kurabileceğimiz bağdır. Belki de Yakındoğuda neden bazı avcı-toplayıcıların yerleşik topluluklara dönüşürken bazılarının göçebeliğe devam ettikleri de, topluluk içindeki belli bir grup insanın sabit kutsal mekanlar oluşturup, buraların inşası ve kullanımıyla ilgili işler için toplulukları organize ederek yerleşiklik olgusuna yaklaşmasıyla açıklanabilir.
Tarım ve hayvancılığa geçiş ve kült merkezleri: Çanak Çömleksiz
Neolitik Çağın Göbeklitepe gibi dinsel merkezlerinde olası bir ayrıcalıklı sınıfın kutsal alanlardaki sürekli ikametinin doğurabileceği sonuçlarla ilgili Schmidt çok önemli bir iddiayı daha gündeme dahil etmektedir. Ona göre, yerleşik yaşama geçişle birlikte bitki ve hayvan evcilleştirme faaliyeti de, tapınaklarda sürekli kalmak durumunda olan bir rahip sınıfıyla başlamış olabilir .
Yukarıda ifade edildiği gibi yerleşik yaşama geçişin başlıca nedeni, avcı-toplayıcı toplulukların, dinsel törenlere katılmak için Göbeklitepe gibi dinî merkezlerde düzenli olarak bir araya gelmelerinin ve burada sürekli yaşayan bir dinsel grubun sonucu olarak açıklanabilir.
Bu gruplara, kutsal alanların inşası için aynı bölgede yaşamak ya da belli zamanlarda kalmak durumunda olan tapınak inşacılarını da eklersek, böyle kalabalık grupları, çevredeki hazır yiyecek
kaynakları ve av hayvanlarıyla beslemenin olanaksız olduğu sonucuna
varılabilir.
Bu durumda bitki ve hayvan evcilleştirme denemelerinin; kutsal
alanlarla ilişkili olarak o bölgelerde yaşayan toplulukların, hem geçim sorunu gibi pratik nedenlerle hem de etraftaki kaynakları tüketen ya da kontrol altında tutmayı amaçlayan ruhban sınıfın güç ve iktidar kaygılarıyla yöneldikleri birer faaliyet olabilecekleri öne sürülebilir.
Bu varsayım da henüz kanıtlanmamış bir görüş olarak bekleyedursa da, Neolitik Çağdaki toplumsal dinamikleri anlamaya çalıştığımız bu makalede bir hayli çarpıcı bir biçimde yerini bulmuştur. Diğer taraftan bu görüşü destekleyecek bir bulgu olarak, yukarıda da ifade edildiği gibi buğdayın atasının ilk olarak Göbeklitepe'nin eteklerinde yetiştiğinin
anlaşıldığını burada tekrar vurgulamakta fayda vardır.
Halkın sosyal yapısı; büyük işgücü ve organizasyon:
Çanak Çömleksiz Neolitik Dönemde, başta Göbeklitepe ve çevresindeki Sefertepe, Hamzan Tepe,Karahan, Urfa-Yeni Mahalle gibi kült merkezleri olmak üzere, Çayönü ve Nevali Çori gibi yerleşmelerde ortaya çıkarılan anıtsal ve sembolik sanat eserleriyle dolu kült yapıları toplumsal yapıyla ilgili son derece önemli verilere işaret eder.
T-biçimli dikilitaşlardan oluşan anıtsal kült yapılarının, belirli bir plan ve organizasyon sayesinde ve yalnızca büyük bir işgücü desteğiyle inşa
edilebilecekleri ortadadır.
Ağırlığı on tona kadar ulaşabilen taş stellerin kaynağında tek parça halinde işlenip çıkarılmaları, taşınmaları ve tapınaklarda yerlerine dikilmeleri, kireçtaşından gerçek boyutunda ya da daha büyük yapılan kabartma ve heykeltıraşlık eserleri,söndürülmüş kireçten yapılan beton sertliğindeki terazzo tabanlar yalnızca birkaç kişi ile gerçekleştirilemeyecek denli büyük çaplı faaliyetlerdir.
Etnografik bir örnekle karşılaştırılarak yapılan bir tahmine göre yalnızca tek bir steli taşımak için 525 erkek gücüne ihtiyaç vardır. Bazı nadir örneklerde ise yaklaşık 7 m boyundaki ve 50 tona varan stellerin bir yerden bir yere götürülmesi büyük bir güç ve mukavemet gerektirir.
Yapıların inşa edilmelerine ek olarak, bu yapıları kullanma ve idare etme ve yapıların süreli işlevleri bittiğinde bunları iptal etme ve gömme faaliyetleri de büyük ve organize bir işgücüne ihtiyaç gösterir. Çoğu bilim insanına göre, tüm bunlar ayrıcalıklı bir sınıfın yönettiği katı bir dinsel sistem ile gerçekleşebilir ve bu yorumlara neden olan arkeolojik kanıtlar yakın bir zamana kadar tahmin bile edilemeyen bir sosyo-kültürel karmaşıklığın göstergesidir .
Yerleşme planı ve sosyal sınıf ayrımı:
Yukarıdaki bölümde aktarılan Çayönündeki açık hava tapınağı Plazanın etrafındaki yerleşme planında, kuzey kenarındaki yapıların düzenli bir mimari plan içinde yan yana sıralanmaları,batısındaki yapıların ise dağınık bir yerleşme planı içinde ve kuzeydekilere göre daha küçük inşa edilmiş olmaları, ayrıca kuzeydeki yapıların içinde ele geçen statü eşyaları, yerleşme içindeki sosyal bir ayrımın göstergesidirler.
Bu da yine Akeramik Neolitik Çağda topluluklar içinde ayrıcalıklı gruplar olduğunun kanıtlarından biri olarak görülebilir.
Ölüler dünyası ve yaşayanlar dünyası:
Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem yerleşmelerinde saptanan ölü gömme gelenekleri bize o dönem toplumunun düşünsel, dinsel ve sınıfsal yapısı hakkında son derece değerli bilgiler sağlar. Bu kanıtlar arasında en çarpıcı veriler Çayönündeki Kafataslı Yapıdan gelmektedir . Bu yapıda gözlenen farklı ölü gömme biçimleri ve ölü yanlarına konulan eşyalardaki farklılıklar topluluk içindeki bir statü farkını gösterirler.
İskeletlerin bazı kısımlarının, özellikle ata kültü ile ilişkilendirilebilecek kafataslarının, bazen de uzun kemiklerin özel bir saygı gördükleri anlaşılmaktadır.
Yakındoğu ölü gömme geleneklerine bakıldığında,
kafataslarının saklandığı, bazen kille etlendirilerek ve gözlerine değerli taşlar konularak ölen kişinin adeta canlandırılmaya çalışıldığı ata kültünün yalnızca topluluk içindeki bir grup saygın insana, olasılıkla atalara uygulanan bir gelenek olduğu sanılmaktadır.
Ayrıca hemen tüm evreler boyunca yaklaşık iki bin yıl kadar aynı işlevde varlık göstermiş bir ölüler evinde 450 kadar bireyin gömülü olması, bu kadar uzun bir süreçte Çayönü halkının tümünün birden buraya defnedilmediğini, büyük olasılıkla yalnızca bazı ayrıcalıklı kişilerin bu
alana gömüldüğünü düşündürür.
Yapının kullanım evreleri değiştikçe
iskeletlerin yerinden çıkarılıp ikincil gömü olarak tekrar defnedilmeleri de bize yine ataların anılarının korunduğu ve yeni kuşaklara aktarıldığını gösterir.
Kafataslı yapının içinde, ölülerin değişik biçimlerde gömülme seremonileri için hazırlandıkları bir avlu, bu avluda bir altar ve altarın çevresinde ise sekiler olması yine toplumsal ve dinsel yapı ile ilgili fikir elde etmemizi sağlar.
Görünüşe göre Kafataslı Yapıda gömülecek kişi için belli bir grup insanın
önünde, yine belli bir kişi ya da grup tarafından yürütülen bir ritüel yapılmıştır.
Dolayısıyla topluluk içindeki tüm bireylerin gömülmediği bu yapıda, bir ölü gömme töreni içinde yer alan kişiler de toplum içindeki statü sahibi ya da ruhban sınıf olarak nitelendirebileceğimiz bireyler olmalıdır.
Avlunun dış duvarı üzerindeki yabani sığır kafatasının varlığı bize ölü
kültü ile boğa kültü arasında bir ilişki olabileceğini gösterir.
Bu yapıda gerek yalnızca kafataslarının gömülü olduğu çukurlarda, gerekse hoker tarzı gömülerin yanında ölü hediyesi olarak taş ve malahit boncuklar ile deniz kabuğu bir pandantifin bırakıldığı görülmüştür. Bunlar malahit gibi yeni keşfedilen hammaddelerden yapılan ya da ince bir işçilik gösteren statü eşyalarıdır.
Ölülerin yanlarına bazen domuz alt çene kemiği gibi sunuların da
bırakılması, insanlar ile hayvanlar arasındaki sembolik ilişkiler dünyasına işaret eder. Bu dönemin ölü gömme gelenekleri ile ilgili tek bir yapıyı örneklesek de, Kafataslı Yapıdaki uygulamaların nerdeyse tümünü diğer çağdaş yerleşmelerdeki halklarda da görürüz.
Törenle gömülen yapılar ve eşyalar:
Arkeolojik kanıtlar bölümünde anlatılan, Nevali Çorideki Kült Yapısı gibi tek bir yapının ve/ya da Göbeklitepe gibi tüm bir yerleşmenin üzerinin temiz bir toprakla, hatta Kafataslı Yapıda olduğu gibi önce yakılıp sonra toprakla gömülmesi ve ardından gömülen yapıların tam üzerlerine yeni yapıların inşa edilmesi geleneği mekanların
kutsanması ve inanç sistemiyle ilişkili görülür .
Ayrıca bu faaliyetler yine Akeramik Neolitik topluluklar içinde katı, belirgin kuralları ve yaptırım gücü olan bir inanç sistemine ve bu sistemin motivasyonu ile işgücünü organize eden bir rahipler topluluğuna işaret eder.
Yapıların içlerindeki steller, heykeller yada figürinler gibi taşınabilir objelerin de binalarla aynı kaderi paylaşmaları, yani yapıyla birlikte işlevlerini noktalayarak kırılmaları ve yeni tabanın ya da binanın duvarları içine birer adak eşyası olarak yerleştirilmeleri görünüşe göre büyüsel bir bakış açısıyla ilişkilendirilebilir.
Neolitik din: Akeramik yerleşmelerdeki tapınakların çoğunda rastlanan
stellerin ve üzerlerindeki figürlerin anlamlarını çözebilmek, o dönem insanının düşünsel, dinsel ve sembolik dünyasını aralayabilmeyi mümkün kılabilirdi.
Bugünkü veri kaynaklarımıza göre bu türde bir çözümlemeye ulaşabilmek pek olanaklı olmasa da, yine de söz konusu buluntular üzerine bazı yorumlar yapılabilir.
Stellerin antropomorfik bir anlam taşıdıkları açıktır. Schmidte göre turna
ve yabani eşek gibi bazı hayvanlar için geçerli olmasa da, steller üzerinde tasvir edilen hayvanların onları korudukları düşünülebilir . Burada, steller üzerinde betimlenen her hayvanın ikonografik analizini yapmak mümkün değildir. Bu çok uzun ve tartışmalı bir konu olacağı için bu çalışmanın konusu dışında tutulmalıdır.
Ancak bu tasvirlerdeki hayvanlarla tanrılar dünyası arasında bir
bağ kurulabilir, daha doğru bir deyişle bu semboller sonraki bin yıllar boyunca çoğu kültürün inanç sisteminde görüldüğü gibi belirli tanrıların sembolleri olabilirler. Söz konusu hayvan tasvirleri belki de koruyucu bir mesaj vermeleri ya da mitsel bir hikayeyi nakletmesi için yapılmışlardı.
Semboller dünyası:
Göbeklitepe ve benzeri yerleşmelerdeki değiş-tokuş sistemi, ruhsal değerlerin paylaşılmasını ve yayılmasını zorunlu kılmış ve sonuç
olarak sembolik bir iletişim sisteminin kullanılmasını gerektirmiş olmalıdır.
Göbeklitepede birçok sütunun üzerinde soyut bazı işaretler, semboller ve hayvan betimlemeleri vardır. Söz konusu çoğu işaret, Yakındoğuda geniş bir bölgedeki birçok yerleşmede bulunan küçük taş levhalar ve ok düzelticilerin üzerinde daha küçük ölçekte kazıma tekniğinde tekrar edilmiştir. Söz konusu motifler bu çalışmada söz ettiğimiz ve henüz tam olarak tanımadığımız birçok yerleşme arasındaki yakın bir bağlantının göstergesidir. Tüm bu yerleşmeler ortak bir dinsel sisteme ve ortak bir geçmişe sahip olmuş olmalıdır .
Bilim ve sanatın bazı öncülleri:
Akeramik Neolitik Dönem toplumu
içindeki neredeyse tüm gelişmeler ve sonraki zamanlarda görülen mimari,heykel, mitsel tarih ve sembollerden oluşan bir tür yazı sistemi gibi sanatsal ve bilimsel birçok olgunun arkaik öncülleri dönemin inanç sistemi ile bağlantılı bir biçimde başlamış ve ilerlemiş görünmektedir.
Mezopotamya tapınaklarının ataları:
Birçok bilim insanına göre,Kuzey Mezopotamyanın Nevali Çori gibi Çanak Çömleksiz Neolitik Döneme tarihlenen anıtsal kült yapıları, beş altı bin yıl kadar sonra Güney Mezopotomyada gördüğümüz anıtsal Sümer tapınaklarının habercileridirler.
İncelediğimiz erken dönem tapınakları, sonraki dönemlerdeki gibi nişler,
dromoslar, sekiler, steller (sütunlar), altarlar, sunu heykecikleri ve eşyaları,prestij eşyaları ve bu buluntular üzerinde yoğun sembolizm içerirler ve büyük olasılıkla da Yakındoğudaki en erken yazılı belgelerin köklerini oluştururlar
Çalışmanın ortaya koyduğu arkeolojik bulguların analiz edilmesi
sonucunda; çekirdek bölge olarak nitelendirilen Verimli Hilal bölgesinde,
Neolitik Dönemin tipik yaşam biçiminin doğuşu ve oluşumuna neden olan temel olgulardan; yerleşik yaşama geçiş, hayvan ve bitkilerin evcilleştirilmesi ve sonrasında bu yaşam biçiminin gelişmesi, yayılması ve çöküşünün büyük oranda dönemin inanç sistemi ile ilişkili olarak şekillendiği görülmektedir.
Çanak Çömleksiz Neolitik Çağda, Güneydoğu Anadoludaki yaşamın neredeyse tüm unsurlarını kontrol eden ve elinde tutan karmaşık ve fakat katı bir dinsel sistemin ve ayrıcalıklı bir dinsel sınıfın varlığı anlaşılmıştır. Mimarisi,tapınakları, heykeltıraşlık eserleri, sembolizmi ile yaşanan bu görkemli süreç,Çanak Çömlekli Neolitik Çağa yakın bir dönemde bir dönüşüm geçirerek son bulur.
Dönemin sonlarına doğru Neolitik Çöküş olarak adlandırılan bu sürecin ve çekirdek bölgedeki tipik Neolitik yaşam biçiminin yozlaşarak ve şekil değiştirerek çevreye yayılmasının en temel nedeni olarak, bölgede Neolitik Çağın başından beri hüküm süren bir ruhban sınıfına karşı duyulan bir tepki ve sosyal bir çalkantı görülür. Çanak Çömlekli Neolitik Dönemin başları ile birlikte, bu katı dinsel sistemin eski gücünü ve önemini kaybettiği anlaşılır.
Neolitik Çağda insan kültürünün aldığı yolda sosyal ve düşünsel yapı, ekoloji ve ekonomi gibi diğer birçok etmenden daha belirleyici olmuşa benzemektedir.Güneydoğu Anadoluda Akeramik Neolitik Dönemin düşünsel, dinsel,sembolik, sınıfsal ve ideolojik yapısı büyük oranda, söz konusu ruhban sınıftarafından şekillendirilen ve yönetilen ortak inançlar sistemi ve bu sistemin kuvvetli yaptırım gücünden kaynak bulmuş görünmektedir.
Çanak Çömleksiz Neolitik Çağdaki gelişmelere baktığımızda, sanki Geç Kalkolitik ve Tunç Çağlara özgü olarak düşündüğümüz birçok olgu daha günümüzden 13-14 bin yıl öncesinde filizlenmeye başlamış gibidir. Ayrıcalıklı grupların oluşturduğu bir toplum yapısı, anıtsal ve sembolik bir dinsel mimari ve heykeltıraşlık eserleri,prestij eşyaları, bir tapınağın ve ruhban sınıfın etrafında şekillenen tapınak ekonomisi, günlük yaşamın tüm boyutlarına hükmeden katı ve karmaşık bir dinsel sistem vb. sayabileceğimiz birçok özellik, sonraki dönemlerde bölgedeki
kentleşmeye yol açan sosyal bir alt yapı ya da dinamikler olarak düşünülebilir.
Görüldüğü gibi insanlık tarihindeki hemen her dönüşümün öncüllerinin
Akeramik Neolitik Çağdan başlayarak bölgede var olduğunu aşikardır, ancak sosyal yapı içinde kentleşme dönemindeki gibi uzmanlaşmış ve sınıf farklılıkları derinleşmiş, karmaşık bir Neolitik toplum düşünmek doğru olmaz.
Bu dönemin topluluk yapısı için; karmaşık (complex) tanımından çok
karmaşıklaşmaya (complexity) başlayan, tam zamanlı bir uzmanlaşmanın olmadığı, ayrıcalıklı bir sınıf tarafından olasılıkla da bir ruhban sınıf tarafından yönetilse de henüz tam anlamıyla örgütlenmiş bir yapıda olmayan ve inanç sistemiyle ilişkili belli katı yaptırım güçlerine karşı işlerlik gösteren bir toplum tanımını kullanmamız yerinde olacaktır.
Kuzey Mezopotamyadaki bu elit kesimin birdenbire yok olması mümkün olamayacak büyük çoğunluğu ve bölgenin genlerine işlemiş bu katı yönetim anlayışı, yine Mezopotamyadaki Obeyd evresinde birer katalizör olarak tekrar ortaya çıkmış ve kentleşme süreci ile birlikte dinsel merkezlerin etrafında şekillenen tapınak ekonomisini yönlendirmiş olabilirler.
Daha da ötesi Güneydoğu Anadoluda günümüzdeki katı aşiret sistemi yapısı bile aradan geçen binlerce yıla karşın, Neolitik Çağın başlarında ortaya çıkan bir sistemin uzantısı olabilir. Bu da bize bölgedeki Neolitik Dönemin bir hediyesi mirası olsa gerektir.