Gönlün Anahtarı Tevazudur...

BAYBURTLU

Kullanıcı
Katılım
26 Aralık 2014
Mesajlar
325
Beğeni
1,017
Puanları
93
Gaybı kim bilir?

Sual: Gayb nedir? Gaybı kimler bilebilir?

CEVAPGayb, duygu organları ile veya hesap ile, tecrübe ile anlaşılmayan şey demektir. Gaybı ancak Allah bilir. O, Âlim-ül-gayb [gaybı bilen]dir(Haşr 22) ve Allâmül-guyûb [gaybları en iyi bilen]dir. (Sebe 48)

Bu konudaki birkaç âyet meali şöyledir:
(Allah’ın, gaybları en iyi bilen olduğunu hâlâ anlamadılar mı?)[Tevbe 78]

(De ki: Gaybı bilmek Allah’a mahsustur.) [Yunus 20]

(Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir.)
[Hud 123, Nahl 77]

(De ki: Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka bilen yoktur.)[Neml 65, Hücurat 18]

Gaybı Peygamberler de bilmez. Bu konudaki birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:

(Ben gaybı da bilmem.) [Enam 50, Hud 31]

(Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır.) [Enam 59]

(De ki: Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim.) [Araf 188]

Gaybı cinler de bilmez. Bir âyet meali:
(Cinler gaybı bilselerdi, zelil edici azap içinde kalmazlardı.) [Sebe 14]

Falanca hoca, filanca falcı gaybı biliyor demek küfür olur. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Falcının, büyücünün veya başka birinin gaybdan verdiği haberlere inanan, Kur’an-ı kerime inanmamış olur.) [Taberani]

Allahü teâlâ dilerse, Peygamberlerine bazı gayblarını bildirir. Bu konudaki iki âyet meali şöyledir:
(Allah size gaybı bildirmez; fakat dilediği Peygamberine gaybı bildirir.) [Al-i imran 179]

(Allah gayba kimseyi muttali kılmaz; ancak dilediği Peygamber müstesna. Çünkü her Peygamberin önünden ve ardından gözcüler salar.)
[Cin 26, 27]

Hazret-i Musa, ledün ilmine sahip, yani Allah’ın kendisine gaybları bildirdiği bir zata, (Rabbimizin sana öğrettiği doğruyu bulmama yardım edecek hayra götürecek bir ilmi bana da öğretmen için, sana tâbi olmak istiyorum) dediği Kur’an-ı kerimde bildiriliyor. (Kehf 66)

Gaybları bilen, ledünni ilme sahip olan bu zatın Hazret-i Hızır olduğu bildirilmiştir. Resulullah efendimize ise, birçok gayblar bildirilmişti. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Saflarınızı tamamlayın. Çünkü sizi elbette arkamdan da görüyorum.) [Müslim]

(Rükû ve secdeleri düzgün yapın, Allah’a yemin ederim ki, sizin rüku ve secde yaptığınızı arkamdan görüyorum.)
[Buhari, Müslim]

Gözde görmeyi yaratan Allahü teâlâ, diğer uzuvlarda da görmeyi yaratmaya kadirdir. Resulullahın bu mucizesini inkâr eden, Allah’ın kudretini inkâr etmiş olur. Resulullahın gündüz aydınlıkta nasıl görürse, gece karanlıkta da aynen gördüğü Buhari’deki hadis-i şerifte bildirilmiştir.

Evet, Allah’tan başka gaybı kimse bilemez. Bilir demek küfürdür. Bir gün Resulullah efendimizin devesi kayboldu. Münafıklar bunu fırsat bilip, (Hani göklerden, Cennetten, Cehennemden bahsediyordu. Kaybolan devesinin yerini bile bilmiyor) dediler. Münafıkların bu sözü Resulullah efendimize ulaşınca, (Vallahi ben ancak Rabbimin bana bildirdiklerini bilirim. Şu anda Rabbim, bana devemin nerede olduğunu bildirdi. Devem, şu anda falanca yerdedir) buyurdu. Tarif edilen yere gidip deveyi bir ağaca bağlı olarak buldular. (Mevahib-i ledünniyye)
Ancak, Allahü teâlâ bildirirse Resulü de, evliyası da bilebilir. Bunun delillerini yukarıda genişçe bildirdik. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kalbleriniz temiz olsa idi, siz de benim duyduklarımı duyardınız.)[İ. Ahmed, Taberani] (Bu hadis-i şerifteki gibi kalbi temiz olan Hazret-i Ömer, Medine’den İran’daki ordusunu görüp, komutanı Sariye’ye, “Dağa yanaş” demiştir. (Ş. Nübüvve)

Yine bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Geçmiş ümmetler içinde vukuundan önce bazı gaybları haber veren keramet ehli zatlar var idi. Ümmetimden de Ömer onlardandır.) [Buhari, Müslim]

Hazret-i Ömer’inki gibi başka evliyadan da birçok keramet görülmüştür. Kur’an-ı kerim bunu bildirmektedir. (Neml 38-40,Meryem 24, Al-i imran 37, Kehf 17,18)

Netice:
Allahü teâlâ dilediğine gaybı bildirir ve o da gaybdan haber verir. (Avarif-ül-mearif)
 

BAYBURTLU

Kullanıcı
Katılım
26 Aralık 2014
Mesajlar
325
Beğeni
1,017
Puanları
93
HZ.HIZIR :)
Meşhur İmam Abdürrezzak Hoca kürsüde.. Girenlerin arasında Hızır (a.s) da var. Hz. Hızır genç ihtiyar arasında onlardan biri gibi gidiyor, bir köşede oturuyor.
Kürsüde imam sohbete başlıyor, çok feyizli bir sohbet oluyor.
Hızır (a.s)`ın yanına kırklarında bir adam gelip oturuyor. Cami yavaş yavaş dolmakta. Adam, bir müddet sonra uyuklar bir vaziyette sallanıyor, ha uyudu ha uyuyacak..
Hızır (a.s) adamı dürtükleyip: “Bu sohbet kaçmaz, uyuyacaksın.”der.
Adam: “Uyumam, beni rahat bırak.”diye cevap verir.
Hızır (a.s) ses etmez; ancak sohbet de çok feyizlidir. Adam ha uyudu, ha uyuyacak bir durumdayken, Hz. Hızır bir daha dürtükleyerek: “Uyuyacaksın, dedim!”
Adam: “Ben de sana uyumam, beni rahat bırak, dedim!” der ve ekler: “Biz feyzimizi Abdürrezzak`tan değil, Rezzak olan Allah`tan alıyoruz. Rahat bırak beni. Yoksa, senin Hızır olduğunu söylersem, bu cemaatten yakanı zor kurtarırsın.
“Hızır (a.s) susar ve gözlerini kapar, boynunu büker Allah`a yönelerek: “Ya Rabbi! Bu nasıl iştir, bendeki listede bu zatın ismi yok! “
Cenab-ı Hak lisan-ı münasiple cevap verir: “Ya Hızır! Sana verdiğim liste beni sevenlerin listesidir. Bir de bende bir liste var ki, o da benim sevdiklerimin listesidir.”
 

BAYBURTLU

Kullanıcı
Katılım
26 Aralık 2014
Mesajlar
325
Beğeni
1,017
Puanları
93
Aşık Veysel evli olduğu zamanlarda eşi başka bir adama aşık olur ve kaçmaya karar verir. gece uyumak için yataklarına girdikten sonra eşi kalkar, bohçasını da aldıktan sonra pabuçlarını giyer ve ardına bakmadan kaçmaya başlar.
biraz aradan sonra ayağına bir şeyin vurduğunu fark eder. pabuçlarını çıkarttığında gördüğüne inanamaz.
Aşık Veysel'in tüm parası oradadır. kaçacağını anlayıp sahip olduğu her şeyi eşine bırakmıştır.
ayrıca parayla beraber bir kağıt bulur.
ve o kağıtta şu yazar:
"al bu para ananın ak sütü gibi helal olsun, gittiğin yerde kendini ezdirme.
bir de güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa..
 

BAYBURTLU

Kullanıcı
Katılım
26 Aralık 2014
Mesajlar
325
Beğeni
1,017
Puanları
93
İNTİHAR
Yüce ALLAH ve Peygamber efendimiz S.A.V buyuruyor !!!
Kendinizi öldürmeyiniz!) Onlar cehennemde ebedi kalacaklardır [Nisa 29]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Bir şeyle canına kıyana, Cehennemde ebediyen onunla azap edilir.) [Buhari]
(İple boğazını sıkarak intihar eden, boğazı sıkılarak azap görür. Herhangi bir bıçakla intihar eden, Cehennemde bıçaklanarak azap görür.Onlar cehennemde kalıcıdırlar..[Buhari]
Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki: Kim kendisini dağdan atarak intihar ederse o cehennemlik olur. Orada ebedî olarak kendini dağdan atar. Kim zehir içerek intihar ederse, cehennem ateşinin içinde elinde zehir olduğu halde ebedî olarak ondan içer. Kim de kendisine demir saplayarak intihar ederse, cehennemde ebedî olarak o demiri karnına saplar." Buhâri [6]
 

BAYBURTLU

Kullanıcı
Katılım
26 Aralık 2014
Mesajlar
325
Beğeni
1,017
Puanları
93
PEYGAMBERİMİZİN ÜZÜM YEMESİ…
Bir gün alemlerin sultanı Hz. Muhammed (s.a.v) üzüm yiyordu.
Yanında oturan ashabının dikkatini bir şey çeker.
Peygamber Efendimiz; Üzüm salkımının sürekli alt tarafında bulunan tanelerinden yemeye başlamaktaydı.
Ashap meraklanır ve sorarlar Ya Resûlallah neden sürekli üzüm salkımının altındaki tanelerden yemeye başlıyorsunuz.
Alemlerin sultanı cevap verir;
Üzüm salkımının altında küçük ve tatsız taneler var.
Üst tarafında ise daha iri ve tatlı taneler var.
Alttan başlıyorum çünkü ben üst tanelere ulaşana kadar
Belki bir dostum gelirde ona ikram ederim diye cevap veriyor…
“Şu hep kendimizi düşündüğümüz günümüzde nasılda efendimizin güzel ahlakına muhtacız değil mi”?
 

BAYBURTLU

Kullanıcı
Katılım
26 Aralık 2014
Mesajlar
325
Beğeni
1,017
Puanları
93
"Ruhunuz"a Fatiha Okuyun...!
Yıllar önce köyün birine bir imam görevlendirilmişti. Gençti ve yeni evliydi. Gayretli ve çalışkandı. İnsanları namazla buluşturmak için çaba sarf eden samimi bir insandı.
Fakat ne kadar çabalasa da köyün erkeklerini, camiye cemaate çekmeyi başaramamıştı. Belki de yazın yoğun dönemi olduğu için cuma haricinde insanlar gitmiyordu.
Kapı kapı dolaştı, olmadı. İşlerinde yardımcı olmayı teklif etti, olmadı. Namazın hikmetlerinden bahsetti, yine olmadı...
Bir sabah köy, sala sesiyle uyandı. Herkes merakla kimin öldüğünü soruyor, ama kimse bilmiyordu. Tarlaya , bağa, bahçeye gitmeye hazırlanan köylü, soluğu camide aldı. Herkes imamın salayı bitirip çıkmasını bekliyordu.
Nihayet imam gözüktü. Biri atıldı hemen:
-Hoca kim öldü Allah(celle celalüh) aşkına? Kimsenin haberi yok, ismini de söylemedin...
O zamana kadar cemaati kapıda göremeyen imam, öfkeyle bağırdı.
Kim olacak? Sizin ruhunuz ölmüş, onun için okudum salayı...Şayet ölmemiş olsaydı, dört aydır buradayadım, sabah namazına bir tek Allah(celle celalüh)'ın kulu gelip te saf durmadı. Ruhunuza Fatiha okuyun , ruhunuza! Kimseye bakmadan geçti gitti. Herkes şaşkınlıkla birbirine bakıyordu.
Köy halkı bu olaydan sonra çok etkilendi. Sabah namazına da, diğer vakit namazlarına da devam edenler yavaş yavaş çoğal
 

BAYBURTLU

Kullanıcı
Katılım
26 Aralık 2014
Mesajlar
325
Beğeni
1,017
Puanları
93
Bir Orduya Yeten Pilav!..

Dede Molla hazretleri, Orta Anadolu’da yetişen velîlerdendir.Kabri, Konya’nın Çumra ilçesindedir... Yavuz Sultan Selîm Han Mısır seferine giderken, yolu bu zâtın bulunduğu köyden geçer. Sultan, atı üzerinde ordusunun önünde yol alırken, ihtiyar bir köylüyü tarlasını sürerken görür. Yaklaşıp selâm verir. Köylü gelenin kim olduğunu fark etmemiş gibi bir tavırla selâmını alır ve işiyle meşgul olur.

Atı üzerinde onu seyreden Sultan; “Baba duydun mu? Pâdişâh sefere çıkmış. Mısır’a gidiyormuş” der. “Mevlâ yolunu açık eylesin. İnşâallah hayırlı olur. Emeline nâil ve muzaffer olarak döner.” dedikten sonra işine devam eder. Sultan nasıl karşılık vereceğini merak ederek tekrar; “Dede, uzak yerden geliyorum. Karnım aç, yiyeceğin var mı?” der. Bunun üzerine pişmekte olan aşı işâret ederek; “Pilav, pişmek üzere, işte orada, karnın doyuncaya kadar ye!” der.

Pâdişâh; “İyi ama, ardımdaki ordu da aş ister” deyince; “İşte tencere orada, indir sen de ye askerlerin de yesin. Hepinize yeter inşâallah!” diye söyler. Başta sultan, vezirler ve bütün ordu bu pilavdan yer, fakat pilav hiç eksilmez. Bu ihtiyar zâtın Allah adamlarından olduğunu anlayan Sultan, onun kerâmetiyle pilavın bitmediğini görerek, hürmetle elini öpüp, duâsını alır ve ordusuna ilerle emrini verir...
 
Üst