Gönlün Anahtarı Tevazudur...

BAYBURTLU

Kullanıcı
Katılım
26 Aralık 2014
Mesajlar
325
Beğeni
1,017
Puanları
93
İyiliği başa kakmak

Sual: İyilik yapmak ve yapılan iyiliği hatırlatmak günah olur mu?
CEVAPGünah olan iyilik yapmak değil, o iyiliği hatırlatmak suretiyle başa kakmaktır.

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ şu üç kişinin yüzüne bakmaz, onlar için acıklı bir azap vardır:
1- Eteklerini yerde sürüyerek yürüyen kibirli kimse,
2- Verdiği bir şeyi başa kakan kimse,
3- Yalan yere yeminle malını satan kimse.)
[Müslim, Nesai]

(Allahü teâlâ, kıyamette, şu dört kişiye, rahmetle nazar etmez:
1- Ana babasına âsi olan,
2- Ettiği iyiliği başa kakan,
3- Devamlı içki içen,
4- Kaderi inkâr eden.)
[İ. Adiy]

(Allahü teâlâ şu üç kimseye buğzeder:
1- Başa kakana,
2- Kibirlenene,
3- Çok yemin eden esnafa
.) [Hâkim]

(Hilekâr, cimri ve yaptığı iyilikleri başa kakan kimse cennete giremez.) [Tirmizi]

(Cennetin kokusu beş yüz yıllık yerden duyulur. Yaptığını başa kakan, anaya babaya asi olan ve içkiye devam eden cennetin kokusunu duyamaz.) [Taberani]

(Allahü teâlânın verdiği malı, gizli ve aşikâre Hak yoluna harcayan ve yaptığı iyilikleri başa kakmayan, müminlerin en kıymetlisi olur.) [İ. Ahlakı]

İki âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Yaptığın iyiliği çok görerek, başa kakma!) [Müddessir 6] (Medarik tefsiri)

(Mallarını Allah yolunda harcayıp, daha sonra verdiklerini başa kakmayanların, kalb kırmayanların, Rableri yanında mükâfatları vardır. Onlar için hiçbir korku ve üzüntü yoktur.) [Bekara 262]
 

BAYBURTLU

Kullanıcı
Katılım
26 Aralık 2014
Mesajlar
325
Beğeni
1,017
Puanları
93
İyilik et denize at, balık bilmezse Halik bilir.
İyilik, karşılık beklemeden yapılmalıdır. İyilik ettiğin kimse senden iyilik gördüğünü bilmese de Allah iyilik yaptığını bilir ve seni ya bu dünyada yada öteki dünyada mutlaka ödüllendirir. Halis niyetle yapılan hiçbir iş karşılıksız kalmaz.
 

BAYBURTLU

Kullanıcı
Katılım
26 Aralık 2014
Mesajlar
325
Beğeni
1,017
Puanları
93
EDEP-HAYA
Edep, güzel terbiye, iyi davranış, güzel ahlak, haya, nezaket, zarafet gibi manalara gelir. Mesela terbiyeli çocuk, edepli çocuk demektir. Hadis-i şerifte, (Evladınızı edepli, terbiyeli yetiştirin) buyuruluyor. Dinimiz, baştan başa edeptir. Edep, kulun kendisini Cenab-ı Hakkın iradesine tâbi kılması, güzel ahlaklı olmasıdır. Hadis-i şerifte, (Sizin en iyiniz, ahlakı en güzel olandır) buyuruldu.
Hazret-i Ömer, (Edep, ilimden önce gelir) buyurdu. Çok heybetli olmasına rağmen, edebinden, hayasından Resulullahın huzurunda çok yavaş konuşurdu. Peygamber efendimiz de, bir kimsenin yanında iki diz üzerine oturur, ona saygı olmak için mübarek bacağını dikip oturmazdı. Ebu Said Hudri hazretleri, (Resulullahın hayası, bakire İslam kızlarının hayasından çoktu) buyurdu.
İbni Mübarek hazretleri, (Bütün ilimleri bilenin eğer edebinde noksanlık varsa, onunla görüşmediğime üzülmem, bunu kayıp saymam. Fakat edepli ile görüşemesem üzülürüm) buyurdu
Her zaman her yerde edepli, hayalı olmaya çalışmalıdır! Hadis-i şerifte, (Hayasızlık insanı küfre düşürür) buyuruldu. Haya, bir binayı tutan direk gibidir. Direksiz binanın durması kolay olmadığı gibi, hayasız kimsenin de imanını muhafaza etmesi zordur.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
HADİS: (Allahü teâlâdan haya edin! Allah’tan haya eden, kötü düşünceden uzak durur, midesine girenleri kontrol eder, ölümü hatırlar.) [Tirmizi]
HADİS: (Haya, baştan başa hayırdır.) [Müslim]
HADİS: (Her dinin bir ahlakı vardır. İslamiyet’in ahlakı da hayadır.) [İbni Mace]
HADİS: (Hayasız olan hep kötülük eder.) [İbni Mace]
HADİS: (Hayasız olan, emanete hıyanet eder, hain olur, merhamet duygusu kalmaz, dinden uzaklaşır, lanete uğrar, şeytan gibi olur.) [Deylemi]
HADİS: (Haya ile iman, ikiz kardeştir. Biri giderse diğeri de gider.) [Ebu Nuaym]
HADİS: (Mümin, ayıplamaz, lanet etmez, çirkin söz söylemez ve hayasız değildir.) [Tirmizi]
HADİS: (Haya imanın nizamıdır. Bir şeyin nizamı bozulunca, parçaları da bozulur.) [İ.Maverdi]
HADİS: (Haya imandandır. Hayasızın imanı yok demektir.) [İbni Hibban]
HADİS: (İnsan, salih iki komşusundan utandığı gibi, gece gündüz kendisiyle beraber olan yanındaki iki melekten de utanmalıdır!) [Beyheki]
HADİS: (Hayasızın dini olmaz ve hayasız kişi Cennete giremez.) [Deylemi]
HADİS: (İman çıplaktır, süsü haya, elbisesi takva, sermayesi fıkıh, meyvesi ameldir.) [Deylemi]
(Haya insan olsaydı, salih biri, fuhuş insan olsaydı, kötü biri olurdu.) [Taberani]
HADİS: (Haya ile iman bir aradadır. Biri giderse, öteki de durmaz.) [Hakim]
Dinimizde hayanın yeri çok mühimdir. Allahü teâlâdan utanmak, imanın kuvvetli olduğuna, hayasızlık da imanın zayıf olduğuna alamettir. Hadis-i şerifte,
HADİS: (Hayanın azlığı küfürdendir) buyuruldu. Hayasız kimse, zamanlaküfre kadar gidebilir. Haya, imanın esasındandır. Hayası olan Allah’tan utandığı için günahtan çekinir. İnsanlardan utanmayan Allah’tan da utanmaz. İnsanlardan utanarak günahı gizlemek de hayadandır. İnsanlardan utananın, Allahü teâlâdan da utandığı anlaşılır. Çünkü hadis-i şerifte, (Allah’tan sakınan, insanlardan da sakınır) buyuruluyor. Hayasız olan mürüvvetsiz olur. Hazret-i Ebu Bekir, (Hayasız insan, halk içinde çıplak oturan gibidir) buyurdu.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
AYET İman edenler arasında kötülüğün, hayasızlığın yayılmasını isteyenler ve sevenler için dünyada da ahirette de elim bir azap vardır.) [Nur 19]
Kadın erkek ilişkilerinde ve tuvalet için kullanılan kelimeleri aynen söylemek insanlığa uygun değildir, hayayı yok eder ve iyileri gücendirir. Böyle kelimeleri söylemek gerekince, açık olarak değil, kinaye olarak söylenir.
Allahü teâlânın nimetinde, nimeti vereni görmeli, daima Onun huzurunda olduğunu düşünmeli, mesela otururken, yatarken edebe riayet etmelidir. Yerken, içerken, konuşurken, okurken, yazarken ve her çeşit iş yaparken, bütün bunların Allahü teâlânın kudretiyle yapıldığını, bütün işlerde Onun emrine uyup yasak ettiklerinden sakınmayı düşünmelidir. Böyle düşünmek çok üstün bir ibadettir.
Mahrem konuları edeple sormak lazım
Bir kız, mahrem konuları annesine sorar. O da bilmezse, annesine, (Babamdan öğren) der. Babası da bilmezse, babasının, bilen birisine sorması gerekir. Babası yoksa, ağabey, amca, dayı gibi mahrem akrabalarından öğrenir. Bunlar da öğrenip bildirmezse, o zaman mektupla veya telefonla, kendinden değil de, (Bir kadının muayyen hâli şu kadar devam edip kesilse, ne gerekir) şeklinde sormak daha uygun olur. Bir kadının kocası, bu bilgileri öğrenip hanımına anlatmazsa, kadın, en uygun bir yolla bunları öğrenebilir. Bilenlerden bu konuları edep dairesinde sorması ayıp olmaz.
HADİS:Hazret-i Esma’nın Peygamber efendimize nasıl gusledileceğini sorarken utanması üzerine, Hazret-i Âişe validemiz, (Ensar kadınları ne iyidir; utanmaları, dinlerini öğrenmekten men etmiyor) buyurdu. (Buhari)
HADİS :demek ki, ayıp olur diye kendisine farz olan bilgileri öğrenmemek yanlıştır. Peygamber efendimiz, mahrem konuları anlatırken, (Allahü teâlâ, hakkın anlatılmasından çekinmez) buyurmaktadır. (Tirmizi)
Aynı anlamda âyet-i kerime de vardır:
AYET :Allahü teâlâ, gerçeği söylemekten çekinmez.) [Ahzâb 53]
 

BAYBURTLU

Kullanıcı
Katılım
26 Aralık 2014
Mesajlar
325
Beğeni
1,017
Puanları
93
"Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu ateşi insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun." (Tahrîm, 66/6)
Çocuk yetiştirmek, çocuk sahibi olmaktan daha zordur. Çünkü çocuğu olmayanlara, neden çocuğun olmadı? diye bir şey sorulmayacak ama çocuklarını Allah’ın emirleri doğrultusunda yetiştirmeyenlere çok şey sorulacak ve işleri gerçekten çok zor olacak.
Mahşer yerinde sorgulama başlayınca korkudan çılgına dönen günahkârlar annelerinin, babalarının yakalarına yapışacak ve “Allah size çocuklarınızı, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun buyurmadı mı? Neden bizi ateşten korumadınız?” diye şikâyetçi olacaklar.
Âyet-i kerîmenin devamı, oldukça ürperticidir. Burada, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden, insanın kendisini ve ailesini koruması istenmektedir. Aile reisi hem kendinden, hem de diğer aile fertlerinden sorumludur.
“Hepiniz çobansınız. Hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz” buyururken Peygamber Efendimiz ﷺ bu gerçeği dile getirmiştir.
 

BAYBURTLU

Kullanıcı
Katılım
26 Aralık 2014
Mesajlar
325
Beğeni
1,017
Puanları
93
İnsan, tabiatı gereği dünyaya düşkündür, âhireti ise hatırından uzaklaştırma eğilimindedir.[9] İnsanoğlunun ölümden hoşlanmamasının, ondan ürkmesinin en önemli sebebi, dünyaya olan aşırı tamah, ölümün ve âhiretin unutulup hazırlık yapılmaması, günah ve isyan karanlığında hakikat ışığının görülememesidir. Oysa Allah Rasûlü (s.a.s)’nün uyarısı çok ağırdır:

“…(Gaflete) dalan, gülüp oynayan, kabirleri ve toprak altında çürümeyi unutan kul ne bedbahttır! Azan, haddi aşan, nereden geldiğini ve nereye gittiğini unutan kul ne bedbahttır!”
 

BAYBURTLU

Kullanıcı
Katılım
26 Aralık 2014
Mesajlar
325
Beğeni
1,017
Puanları
93
Allah’tan Ümit Kesilmez
Düşmanlar olmasaydı, dostların kıymeti anlaşılamazdı. Korkular yaşanmasaydı, ümit etmenin zevkine varılamazdı. Allah’tan Ümit Kesilmez
Hepimiz bir dünyasında yaşıyoruz. Dünya hayatı çileli bir kervan yolculuğuna benzetilecek olursa; bu yolculuğun başlangıcı ile bitişi arasında yokuşlar olduğu gibi, inişler de vardır. Hayatımız boyunca bizi üzen, korkutan, ümitsizliğe düşüren bin bir çeşit olayla karşılaşıp dururuz. Bazen inancımız ve hayat tarzımızdan dolayı suçlu muamelesi de görebiliriz. Zayıf görüldüğümüz için hakarete uğrayabilir, şefkatle uzattığımız elimize tokatla karşılık görebiliriz. Ama şunu unutmamalıyız ki daima bizimle beraberdir ve O’ndan asla ümit kesilmez.

Bu konuda bakın bizlere ne buyuruyor:

“… Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.” (Yusuf, 87)

“Rabbin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümidini keser ki?” (Hicr, 56)

“Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir. ” (Zümer, 53)

KARANLIK OLMASA, AYDINLIK DA OLMAZDI
Evet; hayatımız boyunca çeşitli zorluklarla karşılaşacağımıza şüphe yok. Belki korkacak, üzülecek, acı duyacağız. Ama asla karamsarlığa ve ümitsizliğe düşmeden, korku ve ümit arasında dengeli bir şekilde yolumuza devam edeceğiz. Bugün hayatımızda zorluğun bulunması, kolaylığın geleceğine bir işarettir. Bu ilahî prensibe inanıp, yılmayacağız. Zorlukları kalp genişliği ile karşılayacak, bir işi bitirince veya bir işle ilgili yapabileceğimiz bir şey kalmayınca, gücümüzün yettiği başka işlerle uğraşacak, hem kendimizin hem de diğer insanların dünya ve mutluluğu için elimizden ne gelirse yapmaya çalışacağız.

Gevşekliğe, ümitsizliğe düşmeye hiç gerek yok. Dün belki sevindiğimiz bir gündü. Belki de “Allah düşmanımın başına vermesin” dedirten günlerden biriydi. Ama her şeyiyle birlikte yaşandı bitti. Neticede yaşadıklarımızı takdir edecek, son kararı verecek olan Allah’tır. Her şey O’nun hükmü altında yaşandığına göre, başımıza gelen zorlukları O’na havale edip, her an yeni bir başlangıçla yaşamaya devam edeceğiz.

Başımıza gelen kötü şeylerin hakkımızda hayır olmadığını, ya da kaybedilenlere karşılık neler kazandığımızı kim bilebilir? Her şeyi bilen Allah’a sığınıp, O’na güvenip, şu kısacık hayatın zorluklarına sabrederek O’nun huzuruna yüz akı ile çıkmaya çalışmaktan başka çare var mı?

“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün olan sizsiniz.”(Al-i İmran, 139)

 

BAYBURTLU

Kullanıcı
Katılım
26 Aralık 2014
Mesajlar
325
Beğeni
1,017
Puanları
93
vermeyince mabud neylesin sultan mahmut
 

BAYBURTLU

Kullanıcı
Katılım
26 Aralık 2014
Mesajlar
325
Beğeni
1,017
Puanları
93
Can boğaza gelince ne yaparsın
Ansızın boğaza canın gelince
Nereye bakarsın, neler yaparsın?
Ölüm durumunu aklın bilince
Nereye bakarsın, neler yaparsın?

Eşin, yavrun, dostun çoğu başında.
Dua yarışında, su telaşında.
Bir hareket yok gözünde, kaşında.
Nereye bakarsın, neler yaparsın?

Gözlerin tekbir yere odaklanmış,
Aradığın neyse sanki saklanmış
“İyileş “diye çok şey adaklanmış
Nereye bakarsın, neler yaparsın?

Geçtimi aklından hayat filimin
Faydası yok, gördün gücün, ilimin.
Orhan zamanıdır gönül dilimin.
Nereye bakarsın, neler yaparsın?


ORHAN AFACAN
İZMİR-VAKİA SUR. AYET-83
 

BAYBURTLU

Kullanıcı
Katılım
26 Aralık 2014
Mesajlar
325
Beğeni
1,017
Puanları
93
 

BAYBURTLU

Kullanıcı
Katılım
26 Aralık 2014
Mesajlar
325
Beğeni
1,017
Puanları
93
Kur’an yaşayanlara da ölenlere de rahmettir

Önce şunu ifade etmek gerekir ki, Kur’an-ı Kerim bizim bütün hayatımızı tanzim eden, Allah’a, insana ve diğer varlıklara karşı mesuliyetlerimizi bildiren ilahi bir kitaptır. Kur’ân-ı Kerim’in tesir sahası sadece dünya ile sınırlı değildir. Onun mümin ruhlara verdiği feyiz bu hayatla sınırlı kalmaz, aynı şekilde kabir aleminde de devam eder; orada iken de ruhlarımızı şenlendirir, kabrimizde nur ve ışık olur. Rasulullah Efendimiz (s.a.v) bu hususta bizlere şu tavsiyede bulunmuştur: “Yasin suresi, Kur’ân’ın kalbidir. Onu bir kimse Allah rızası için okur ve bununla Allah’tan ahiret saadeti dilerse, Allah Teala onu bağışlar. O halde sizler ölülerinize de Yasin’i okuyunuz.” (Ahmed b. Hanbel) Hz. Ebu Bekir’den (r.a) rivayet edilen bir diğer hadis-i şerifte de buna işaret edilmiştir: “Kim babasının ve annesinin veya bunlardan birisinin kabrini cuma günleri ziyaret ederek orada Yasin suresini okursa, Allah kabir sahibini bağışlar.” (Suyûtî)

Ölen yakınlarımız için yapacağımız diğer ibadetler

Ehl-i Sünnet ve’l-cemaate göre, bir insan namaz, oruç, Kur’an okumak, zikir, hac gibi işlediği güzel amellerinin sevabını başkasına hediye edebilir. (Fethu’l-kadîr, Reddu’l-Muhtar) Bir adam Hz. Peygamber'e (s.a.v) gelerek “Ey Allah’ın elçisi! Annem ansızın öldü, vasiyet de etmedi. Öyle sanıyorum ki, konuşmuş olsa sadaka verilmesini vasiyet ederdi. Acaba onun adına ben sadaka versem, anneme sevap olur mu?” diye sorar. Hz. Peygamber de “Evet” cevabını verir. (Buhârî)
 
Üst